12. Bölüm

4.6K 465 200
                                    

Gece saat ikiye geldiğinde kendimi şatoda geziniyorken buldum. Uyuyamıyordum, hiçbir şey yapamıyordum. Dwayne dönmüş müydü emin değildim ama onu duymamıştım. Yandaki odanın kapısı açılıp kapanmamıştı, uyumadığım için yürüseydi eminim ki onu duyardım.

Saatlerdir Payidar'ı kucağımda tutuyor ve bir şey daha okuyayım diye bekliyordum ama bana gelecekte olanlara dair en ufak bir ipucu vermiyordu. Kafam allak bullak olmuştu. Nora olarak ilerlemeye çalıştığım ve bir avcının düşüncelerine sahip olamadığım için yakında delirecek olan ben olacaktım.

Dwayne'in çalışma odasına girdiğimde kendime geldim ama hareketlerimi ben kontrol etmiyordum. Masasının yanında duran ve içinde çeyreği kalmış konyak şişesini kaptıktan sonra geri çıktım. Dudaklarıma dayayarak koridordan geçtim ve antrede durdum. Hiç kimse yoktu. Erwin de Lia da uyuyordu, Dwayne ise ses yapmıyordu.

Upuzun ceketimin önünü kapadım ve tek elimle koca kapıyı ittirdim. Buz tutmuş merdivenlerden aşağı koşarak indim ve karla kaplı bahçeye bileklerime kadar gömüldüm.

Bahçenin tam ortasına, her pencereden görünebileceğim bir alana çöktüm. Karın içine oturduğum için bacaklarım buz tuttu. Lanet avcıların üşümediğini biliyordum ama ben hala donuyordum.

Önümdeki kapkaranlık ormanı, tepesindeki yıldızları ve dolunayı izlerken şişeyi tekrar dudaklarıma dayadım. Rüzgar estiğinde saçlarım geriye savruldu, boğazımı kurutan havayı uzun uzun içime çektim. Önümü kapamak ve sıcacık odaya dönmek istiyordum ama havaya da ihtiyacım vardı. Elimdeki iğrenç şişe, ilk defa sadece ciğerlerimi değil bedenimi de yakıyordu.

Payidar, sıradan bir kitap olmaktan çıkmıştı. Kendimi bir okuyucu olarak düşünmeye zorluyordum ama ne göreceğimi bilmiyordum, ne okuyordum hiçbir fikrim yoktu. Sıradan bir kitap mıydı? Kesinlikle vahşet barındırıyordu. Olay örgüsünün Dwayne'in kardeşiyle ilgili planı çevresinde döndüğünü düşünmek istiyordum fakat beni ona henüz yaklaştırmayacaktı. Önümdeki sayfalarda sadece avcı tarafımı uyandırmaya çalışacak ve ondan kaçarak pratik mi yapacaktım? Bu sıkıcı bir kitap olurdu. Ayrıca Payidar'ı elime aldığımda okumaya alışık olduğum gibi karakterin iç dünyasına inemiyordum, sadece olup bitenler yazıyordu. Dwayne ne düşünüyordu, biz konuşurken Erwin neredeydi... sadece benim gözümden olaylar etkileyici olmayan bir şekilde yazılıyordu.

Fantastik bir dünyaya gömülmüştüm ama bu sadece fantastik değildi, korku ve gerilim kitabı da değildi. Eğer öyle olsaydı ben bir avcı değil, insan olarak burada yer alıyor olurdum.

Payidar'ı düşünmek ve olayları hızlandırmak için kendimi dışarı atmıştım lakin kendimi kitabı değil, Dwayne'i çözmeye çalışırken bulmuştum.

Çok öfkeli bir adamdı.

Beni tehdit ediyordu ama beş dakika sonra bana ikimiz de insanmışız gibi davranıyordu. Bir öyleydi bir böyleydi. Yemek yerken kurduğu cümleler bana kendi dünyamdaymışım gibi hissettiriyordu, sonra ansızın bir kurdun insan gibi davrandığını sanıyordum. Bana haftalar önce de söylemişti, bir kurt adamı anlayabilmek imkansızdı. Aklının nasıl çalıştığını keşke çözebilseydim, o zaman ben de ona göre davranırdım. İnsanların huyuna gitmek benim huyum değildi ama elimden ne gelirdi ki?

Amcasını parçalayan, benim gibi olanları canlı canlı deşen, aç olmamasına rağmen aç hisseden bir adamla kapana kısılmıştım. Korku kelimesini aklımdan uzaklaştırmaya çalışıyordum ve kısmen beceriyordum ama benim bu kelimeyi unutmam ancak o tekrar hatırlatana kadar mümkün oluyordu.

Beni ürküttüğünün farkındaydı, akşam masaya vurduğunda ondan kaçma sebebimin aşağıdaki zindanlara tekrar sürüklenmek istememem olduğunu da biliyordu. Başta kendisinden çekinmemin hoşuna gittiğini sanıyordum ama sandalyeden kalkarken yüzündeki ifadeyi de görmüştüm.

PayidarWhere stories live. Discover now