18. Bölüm

15.2K 621 61
                                    

Ölü gibi yaşamak demek eşittir dilara gibi yaşamak demektir. Bir haftadır ev, okul, tuvalet'ten başka bir yere gittiğim yok. Al sana şeytan üçgeni. Okul çıkışının geldiğini belirten zil çalınca çantamı tek omuzuma asıp okuldan çıktım. Ölü gibi yaşıyordum adeta. Bir hafta içinde dört kilo vermem kesinlikle sağlıma aykırı bir şeydi. Ayı gibi yemek yiyen ben şimdi sadece bir simit ve ayranla günümü geçiriyordum.

Eve gitmek yerine boranın , bana eski zamanlarımı hatırlatmaya çalışırken yorulduğunda buraya gelmiştik. Bir bank var ve tüm kayseri ayaklarının altında.

Banka oturduğumda dimdik karşıya baktım güneş batmak üzereydi. Aslında okul çıkış saatimiz çok geç değildi üç kırktı ama buraya gelmek için yarım saat yürümemi göz önüne alırsak havanın kararmasını da ters giden bir şey olmadığını anladım.

Bora o gün beni orda öyle ağlarken bıraktıktan sonra hiç görmedim. Tabi çocuk haklı. Bende onun yerinde olsam böyle yapardım. Ama kendimi sevgili olmadığımız halde sevgili olarak tanıtmazdım. Bana eskileri anlatırken kendini de sevgilim diye tanıtmıştı. İlk duyduğumda küçük çaplı bir şok yaşamıştım.

Yalan! Şok olmuştum beş dakika boyunca boranın yüzüne aval aval bakmıştım. Kendimi zar zor toparlaya bilmiştim.

Bu şakanın bu kadar boka saracağını bilseydim aklıma geldiğinde annemin terliğiyle kovardı o düşünceyi. Annem demişken oyun oynadığımı bilmiyor ama gitmemiş hafızamın geri geldiğini biliyor.

Selin bir hafta boyunca hep bizim eve gelmişti ama ben hep uyuyacağımı veya yorgun olduğumu söyleyip geçiriyordum. Anlayacağınız bir haftada ölü gibi yaşadım.

Ah en önemli şeyi unutuyordum! bir haftadır başımdan ayrılmayan bir batu belası var. Evet çocuk taş olabilir ama umurumda değil.

Bela dediğime bakmayın ha! Hiç konuşmuyor yanıma gelip duruyo. Derste yanımda oturuyor, kantinde, bahçede hep yanımda.

Bildiğiniz sümük gibi yapışıp kaldı. Ona git dedikçe daha çok yakışıyor sanki. Ne yaptıysam yanımdan gitmedi. Anlamıyorum banamı aşık desem gözleri öyle boş ve umursamaz bakıyor ki bana aşık olma ihtimalinden beni uzaklaştırıyor.

Yüzüme vuran rüzgar sayesinde ağladığımı anladım. Gene hiç bir duygu barındırmadan ağlıyordum. Pardon duygu bir duygu barındırıyordum. Pişmanlık. Bu yaşıma kadar keşke yapmasaydım dediğim bir sürü şey oldu. Ama bu en ağrıydı.

Gözümün önünde bir ıslak mendil salandı. Lütfen Allahım. Lütfen kitaplardaki gibi kafamı çevirince borayı göreyim. Özür dileyip boğazına sarılıp kokusunu içime çekeyim. Lütfen.

Kafamı yavaş yavaş mendilin uzatıldığı tarafa çevirdim. Ve yine bir hayal kırıklığı. Yine bir üzüntü. Yine bir ağlama sendromu.

Batu yapışığı gene yanımda bana boş gözlerle bakarak mendil uzatmış. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle mendili aldım ve ne ara aktığını bilmediğim yaşları sildim.

Mendili katlayıp polarımın cebine koydum.

" nerden biliyorsun burada olduğumu?" Diye sordum Batu'ya. Batu sadece omuz siliklemekle yetindi ve önüne dönüp manzaraya baktı.

Bende kafamı önüme çevirdiğimde küçük çaplı bir şok yaşadım. Hava kararmıştı. Saat kimbilir kaçtı ve annemler beni ne kadar merak etmiştir.

Hemen telefonumu polarımın cebinden çıkarıp ekranına baktım 17 arama? 11 selin, 2 can , 4 annem. Gene bir hayal kırıklığı. Yerimden kalktığım sırada batuda ayaklandı. Takmadım. Bir iki adım atmıştım ki Batu'yu yanımda hissedince durdum ve onda döndüm.

Batu'ya baygın baygın bakarken " lütfen, tek gitmek istiyorum." Batu bir iki dakika düşündükten sonra bana döndü ve başını tamam anlamında sallayıp başka yöne doğru yürümeye başladı.

Görüş alanımdan kaybolunca bende eve doğru yürümeye başladım. Doğrusu ev tarafı diye tahmin ettiğim yere doğru yürümeye.

Hava iyice kararmıştı artık ve düz istikamet nereye gittiğimi bilmeden yürüyordum. Yolun karşı tarafına geçecekken telefonum çalmaya başladı.

Kimin aradığına bakmadan "alo" diye cevap verdim.

"neredesin sen!" Diye çırladı selin. Karşıya geçip.

"yoldayım selin." Diye bıkmış bir ses tonuyla cevap verdim. Bıkmıştım artık. Kendimden bıkmıştım. Çevremden bıkmıştım. Kayseri'den bıkmıştım. Dünyadan bıkmıştım.

En iyisi ben aya gideyim belkim orda yaşarım sesiz, sakin.

"hangi yoldasın ?" Diye sorunca etrafa baktım. Burayı daha önce hiç görmemiştim. Ana şurda bar mı yazıyor yoksa benmi yanlış görüyorum? Hemen seline

"...... Barının ordayım ve burada bir sürü içip sızmış insanlar var. Pardon insan demeye bin şahit lazım."

"Dilara çabuk çık ordan. Sakın içmişlerin veya başka birinin önünden geçme" dedi. Alayla gülüp

" Duvarın önünde mi geçeyim selin?" Diye sordum.

"sen benle dalgamı geçiyorsun?" Diye sitemle sordu selin. Bu cümle çok tanıdıktı. Bir an o gün geçti gözlerimin önünden. Okulu değiştirdiğim zaman eve girerken bora bana 'nerdesin sen? Diyince 'okulumu değiştirdim ve geldim' demiştim oda bana ' sen benimle dalga mı geçiyorsun?' Diye sinirle gürlemişti.

Yüzümde beli belirsiz bir tebessüm oluştu. - arkadaşlar bu arda yeni kitap çıkarcam ama ad bulamıyorum. Aklında ad olan varsa bana yaza bilirmi?-

"Dilara dinlemiyormusun beni?" Diye cırladı selin. Bende 'hıhımm' gibi bir ses çıkardım. Biraz daha yürüp bir dönemeçten döndüm.

"Dilara hemen git ordan arkana bakmadan koş tamamı" dedi selin. Ama artık hareket edemiyordum. Ne kaçıp gide biliyordum nede gidip hesap sora biliyordum. Şuan ne mi görüyorum? -yeni kitaba ad bulun pls- boranın bir kızı duvara yapıştırıp yiyiştiğini.

Benden hesaplama üç adım uzaktalar. Ben bir haftadır borayı görmek istiyorudım ama böyle bir görüntüyle asla! Bora kafasını benim olduğum tarafa çevirince beni gördü.

lk başta bir afallasada sonra beni hiç tanımıyormuş gibi yarım bıraktığı işin devamını getirmeye koyuldu. Bu hareketi hepsinden, herşeyden daha çok koydu. Göğsümün içinde bir şey kırıldı sanki böyle param parça oldu.

Beni takmayıp hayla gözümün önünde sevişiyor. Bir hafta bu erkek için mi perişan olmuştum ben? Bakın erkek diyorum adam demiyorum.

Yanında geçerken "özür dilerim" dedim duya bileceği bir şekilde. Ve yüzde yüz eminim ki beni duymuştur ama tek sıkıntı olan sesimin fazla kırgın ve cılız çıkmış olmasıydı.

SERSERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin