9❤️

1.4K 102 7
                                    

2010-Bursa

Musab, arabasını okulun otoparkına park ettikten sonra dosya çantasını alıp içeriye geçti. Etrafındaki bir kaç bakış kendine dönerken o yalnızca ileriye bakıp yürüyordu.

Asansöre binip kendi odasına geçtiğinde bilgisayarını açtı. Sabah ilk dersi Esmanın sınıfınaydı ve içinde o günden beri bitmek bilmeyen bir enerji vardı. Garip  hissediyordu. Yıllar sonra onunla böyle karşılaşmak garip hissettirmişti. Şimdi yine içindeki enerjiyle camın önünde gidip geliyordu.

Dışarıdaki karlı havayı gördüğünde aklına gelen anıyla dudaklarının kenarı yukarıya kıvrıldı. Durup dışarıyı izlerken otobüsten inmiş yanında arkadaşıyla gelen Esmayı görmesiyle yüzündeki gülüş büyüdü ancak
kısa bir zaman sonra tekrar silindi.

Ne yapıyordu ? İçinde ona karşı oluşan bu ilgide neydi? Her şey küçüklükte kalmıştı.
Üstelik onun hocasıydı şuan.

Arkasını dönüp bilgisayardan flaşını çıkarıp toparlandı ve hızla çıktı.

Tam ders saatinde kapıyı açtığında sınıftaki uğultu bıçak keser gibi bir anda kesildi.

Herkes giren kişiye pür dikkat bakarken Esma gözlerini başka yerlerde gezdiriyordu. Geçenki olaydan sonra biraz çekiniyordu.

Musab ciddiyetle bilgisayarı açıp flaşını taktı. En sonunda slaytı ayarlayıp gözlerini sınıfa çevirdiğinde gözleri ilk önce Esmayı buldu. O sırada Esma da başını kaldırınca göz göze geldiler.

İkisi de bunu farkedince aynı anda gözlerini çektiler.  O andan sonra da Esma bir daha bakamazdı o tarafa.

Dersin ilerleyen dakikalarında Musab konuya odaklanmış ve büyük bir ciddiyetle dersi anlatmıştı.

Dersin son 10 dakikasında slaytı kapatıp öğrencilere döndü Musab.

"Evet arkadaşlar bugün siz neler söylemek istersiniz biraz sohbet edelim."

Bir kaç el kalkarken aynı düşünceler ortaya atıldı.

"Hocam, her zamanki gibi çok güzel bir dersti ağzınıza sağlık."

"Dersiniz su gibi geçiyor valla hocam keşke her ders böyle olsa hep siz girseniz."

Bunun gibi bir kaç cevaptan sonra Musab araya girdi.

"Ama arkadaşlar ben size beni övün demedim ki." dedi ihtiyari bir şekilde gülerek.

Esma, ilk kez Musab'ın gülüşünü gördüğünde 'ne kadar güzel' diye düşünmeden edemedi. Gözleri dudaklarının kıvrılışını izlerken içinde oluşan kıpırtıya anlam veremiyordu. Bu yüzden her seferinde elleri heyecanla sıranın üzerinde bir şeylerle oyalanıyordu.

"Ders sizlere neler kattı ondan bahsedelim o zaman."

Ardından bir kaç el daha kalktı. Bir kaç cevaptan sonra da arka sıralardan bir kız öğrenci konuşmaya başladı.

"Ders çok verimliydi hocam, özellikle yaptığınız alıntılar çok güzel. Son olarak sizden bir alıntı daha istiyoruz lütfen."

Kızın sözlerinden sonra Esma yerinde dikleşip merakla Musaba baktı.

Musab o anda gözlerini Esmaya çevirdiğinde göz göze geldiler.

"Peki o halde." Biraz düşündükten sonra sözlerinin devamını getirdi. Bu kez Esmadan gözlerini çekmeden konuşmaya başladı.

"Yunus der ki:

İşitin ey yârenler aşk bir güneşe benzer
Aşkı olmayan gönül mesel-i taşa benzer

Taş gönülde ne biter dilinde ağu tüter
Nice yumuşak söylese sözü savaşa benzer

Aşkı var gönül yanar yumşanır muma döner
Taş gönüller kararmış sarp-katı kışa benzer

Ol sultân kapısında ol hazret tapusunda
Âşıkların yıldızı her-dem çavuşa benzer

Aynı hırs ol olmuştur nefsine ol kalmıştır
Kendine düşman olmuş yavuz yoldaşa benzer

Aşktır kudret körüğü kaynadır âşıkları
Nice kaptan geçirir ondan gümüşe benzer

Âşık gönlü dölenmez mâşukun bulmayınca
Karârı yok dünyâda pervâzı kuşa benzer

Münkir sözünü bilmez sözü ileri varmaz
Neye teşbîh edersin anlanmaz düşe benzer

Geç Yûnus endîşeden ne gerek bu pîşeden
Ere aşk gerek önden andan dervîşe benzer."

(Yûnus Emre- İşitin Ey Yârenler şiiri)

Musab, tane tane şiiri okuduktan sonra sınıftaki büyük sessizlik yüreklerin suskun ama tefekkür eder hâlini anlatıyordu. Bir kaç saniye sonrasında tek tek başlayan büyük bir alkış koptu. Tüm öğrenciler beğenilerini sunarken Musab yalnızca yere bakmış ve tebessüm etmişti. Şiiri Esmaya bakarak söylemek ise aklından geçen bir şey değildi buna kendide şaşırmıştı.

O dakikalarda Esma hâlâ daha üzerindeki o derin havayı atamadı. Anılarındaki Musab ile kuşlarına Maşuk ve Maşukiyye ismi koydukları anlar bir bir zihninden geçti.

Ne de çok özlemişti onu.

Çocukluk arkadaşını ve ona bir çok şeyi öğreten kişiyi.

Her sorduğu soruyu büyük bir itinayla cevapladığını hatırladığında ellerine bakıp gülümsedi. Tıpkı Musab gibi.

Bu gülüşü farkeden iki kişi vardı biri Musab ve diğeri dostu Fatıma.

Musab, onların sırasına yakın bir yerden geçerken Fatıma konuşmuştu.

"Esma, aklıma senin kumrular Maşuk ile Maşukiyye geldi. Bu şiiri onlara da okuyabilirsin bence. Artık ne okuyacağım diye düşünüp duruyordun."

Musab duydukları sözler ile olduğu yerde dururken arkasındaki bir öğrenci ona çarptı.
Öğrenci özür dileyip yanından geçerken o gidememişti.

Esma, arkadaşının tavsiyesi ile ona baktı ve olumlu bir şekilde kafasını salladı.

"Evet, söyleyeceğim mutlaka lakin şiirin adı ne biliyor musun?"

Musab ani bir hareketle arkasını döndüğünde Esma ve Fatıma bu duruma şaşırmıştı.

Kendisine bakan adama karşılık yalnızca utanarak tebessüm etti.

Musab ise net ve keskin bir şekilde konuştu , şaşkındı.

"Şiirin adı İşitin Ey Yârenler."

Esma, kafasını aşağı yukarı salladı.

"Anladım sağolun hocam."

Musab'ın duyduğu cevapla anladığını belirten belli belirsiz bir kafa hareketi yapıp arkasını döndü ve dudaklarından iki kelime döküldü.

"O sensin.."

Artık oldukça emindi.  Kara gözlerinin önüne gelen bir tek kişi vardı o da Esmaydı.

Bu fısıltıyı duymadığını düşünüyordu ancak Esma duymuştu ve kaşlarını çatıp düşündü.

Kendinden mi bahsediyordu?

~

Bölüm nasıldı ?

Vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin ❤️

Bir Kavanoz AşkWhere stories live. Discover now