REVOLVER

By S-Mare

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.15✴600 Saniye

9.5K 1.4K 3.9K
By S-Mare

Multimedya: Heroes Never Die - UNSECRET Feat. Krigarè

Keyifli Okumalar...


Onlar kör doğanlardı.

Ve bir kör doğanı takip ediyorlardı.

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

Saat akşam saatlerine yaklaşırken Arven sonunda odasından çıktı ve tırabzanlara yaklaşıp zemin kata baktı. Eve ekranların önünde bir şeyler okuyordu. Kısa bir an başını yukarı çevirir gibi olsa da aynı saniye bundan vazgeçmiş gibi tekrar önüne dönmüştü.

Arven onu umursamadan merdivenlere yöneldi ve zemin kata indi. Kız onu elbette ki fark etmişti ama hiçbir tepki göstermeden her ne yapıyorsa onunla ilgilenmeye devam etti. Arven de onu umursamadan mutfağa yönelmişti zaten. Aynı çatı altında iki yabancılardı neticede, birbirlerini görmezden gelmeleri kadar doğal ne olabilirdi?

Masanın üzerindeki hazır bulunan yemeklerle karnını doyurdu ve bu sırada tamamen ayık olarak sadece birkaç gün geçirdiği bu yere ne kadar alıştığını fark etti. Kendini yargılamadı, bu zaten sindirmesi gereken bir konuydu ve o da öyle yapmıştı. Üstelik ilaç korkusu olmaksızın burada yaşayabiliyordu, onları görmüyordu. Nerede olduğu konusunda hala bir fikri yoktu, sormak da istemiyordu çünkü nerede olduğunun bir önemi olduğunu düşünmüyordu. Burada güvende hissediyordu kendini ve bu şu an için yeterliydi. Öğrense bir şey değişmeyecekti, gidecek olsa zaten nereye gidecekti?

Tehlikeli bir tarikat tarafından aranıyordu. Devletin gizli teşkilatı da belli ki onu öldürmeye hayli hevesliydi. Dahası artık bir evi yoktu, orada annesi ölmüştü. Orası artık onun evi değil, annesinin mezarıydı. Babasının ve amcasının neyin içinde olduklarını öğrendikten sonra onların yanında da yeri olamazdı.

Merak ediyor muydu peki onları? İşte kendine itiraf bile etmek istemediği şey buydu. Ediyordu ama onlara duyduğu öfke şu anlık bu merakını bastırabiliyordu.

Peki ya kardeşi? İşte onu delice merak ediyordu.

Kim bilir neredeydi? Acaba Axel onunla ilgili bir şeyler bulabilmiş miydi?

Gerçi bulsa ona söyler miydi ki?

Bilmiyordu, onu tanıyor sayılmazdı. Ona söylemediği daha kim bilir neler vardı? Ama en merak ettiği şüphesiz onu neden gizlediğiydi. Bunu da öğrenmesi zaman alacak gibiydi çünkü adam bu soruya açıkça yasak koyduğunu dile getirmişti. Onu kızdırmak mı istemişti, yoksa gerçekten nedenini söylemek mi istememişti bilemiyordu.

Axel'ı çözmek o kadar zordu ki... Üstelik adamın üzerinde onu kendine çeken bir büyü varken işi hiç kolay değildi.

Neden böyle garip bir şey hissettiğine anlam veremiyordu. Axel sırlı bir tipti, hareketlerinin de garip olduğunu kabul ediyordu. Kalabalık bir ortamda bile dikkat çekebilecek bir görünüşü olduğu da bir gerçekti ama Arven ilk defa böyle biriyle karşılaşmamıştı ki. Bu zamana kadar onunla ilgilenen birçok çekici erkek olmuştu mesela ama Axel'daki bu büyü onların hiçbirinde yoktu. Sanki onda bir mıknatıs vardı ve gözlerine baktığı an onu kendisine çekiyordu.

Belki de adamın böyle bir gücü vardı, başka ne olabilirdi ki zaten? Arven birinden kolay etkilenen biri değildi, bunun tek açıklaması da adamın böyle bir gücü olmasıydı. Ruhları kontrol edebilen biri bunu da pek ala yapabilirdi değil mi?

Peki ya böyle mistik bir gücü yoksa?

Düşüncelerinin varacağı yerden korkarak zihnindeki sesleri susturdu ve mutfaktan çıkıp zemin katın tam ortasına konumlandırılmış koltuğa doğru yürüdü. Yuvarlak koltuğa kendini bırakıp sırtını geri yaslarken karşısındaki kız ona göz ucuyla bile bakmadı. Başını arkaya atıp koltuğun üst kısmına yaslarken gözlerini camlarla kaplı tavana çevirdi. Gökyüzü görmek istedi, bunu daha çok da nefes aldığını hissetmek için istedi ama güneş ışıklarını kırarak içeri davet eden cam tavan, gökyüzünü göstermiyordu. Cam, tıpkı odasındaki pencerede olduğu gibi buzlu camdandı.

Bu binanın içinde dışarıyı bile göremeden tıkılı kalmak onu fazlasıyla bunaltıyordu artık. Başını yasladığı koltuktan kaldırdı ve ekranlarla uğraşan kıza çevirdi sonunda. Önündeki ekrandan sürekli isimler geçiyordu ve o arada sırada bazı isimlere dokunuyordu. Ekranın sağ tarafında birinin resim beliriyor ve sol tarafta da muhtemelen resimdeki kişiye ait bilgiler açılıyordu. Kız sadece birkaç saniye ekrana odaklanıyor, hemen ardından elindeki tablete bir şeyler giriyordu. Ne yaptığı konusunda Arven'in bir fikri yoktu, sorsa da ona cevap vereceğini sanmıyordu. Belki de şu söz konusu gizli tarikatla ilgili bir şeylerin üzerindeydi.

"Dışarı çıkıyorum," dedi sonunda.

"Sanmıyorum," dedi kız umursamaz sesiyle. Ona bakmamıştı bile, hala elindeki tablete bir şeyler yazıyordu. Zaten herkes gittikten sonra onunla zerre göz temasında bulunmamıştı. Arven kızın kendisinden hoşlanmadığını elbette ki anlamıştı, onları tanımayan biri bile bunu ilk bakışta anlayabilirdi zaten. Anlamadığı şey ona neden böyle düşmanca davrandığıydı. Belki de onu bir sorun olarak görüyordu, yine de bu hareketleri fazla abartılıydı.

"İzin istemedim zaten," dedi ters bir sesle. "Burada esir değilim ben. Lideriniz olacak diktatöre sorarsan o da bunu onaylar."

"Onaylar," dedi Eve de. "Ama bak bakalım, o şu an burada mı?"

"Ara o halde, ya da boş ver. Seninle neden konuşuyorum ki hala zaten?"

Arven tam koltuktan kalkıyordu ki, "Kapının anahtarı bende olduğu için olabilir," dedi Eve. Yine ona bakmadı. "Ya da diktatör diye hitap ettiğin liderimin bebek bakıcısı olarak beni görevlendirmesinden de olabilir. Burada bebek kim oluyor, tahmin edersin."

"Tahmin ediyorum," dedi Arven, kızın sözlerine karşın sesi oldukça sakindi. "Ve belli ki bakıcım bir bebeğe bile sahip çıkamayacağını düşünecek kadar vasıfsız. Tanrı korusun, kapıyı açtığı an emekleyerek kaçabilirim sonuçta."

Söylediği sözlere kız bir süre cevap vermedi, sonunda başını kaldırdı ama yine önündeki ekrana baktı. "İnan bana, kaçıp kaçmaman umurumda değil. Ben sadece bana söylenen emirleri uygularım."

"Bana böyle davranman da buna dâhil mi?"

"Nasıl davranıyormuşum?"

"Düşmanınmışım gibi," dedi Arven çekinmeden. Zaten neden çekinsindi ki? Kızdan korkusu falan yoktu, her ne kadar onu daha önce pataklasa da. Hem belki bu konuşma davranışlarının nedenini açıklatmaya da yarardı.

"Düşmanımsındır belki," diyen kızla sırtını yaslandığı yerden ayırdı ve ona bakan gözleri kısıldı.

"Sana bir şey yapmadım, seni tanımıyorum bile."

"Bu bir şey yapmayacağın anlamına gelmez." Ekranda bir isme daha dokundu ve yine elindeki tabletine odaklandı. Onu zerre takmadığı göstermekten çekinmese de söyledikleri oldukça garipti.

"O halde bir şey yapana kadar beni düşman olarak kabul etmen saçma olmaz mı?"

"Neden olsun? Akıllı biri karşısındaki kişinin ona bir şey yapmasını beklemez, her zaman tedbirli olur."

"Bu beni düşman kabul etmen için yeterli bir neden gibi gelmedi bana," dedi Arven. Sakin kalmaya çalışsa da ses tonu yine de değişmişti. Her ne kadar sakin konuşsa da bu kız gerçekten sinirlerini bozduğu gerçeğini değiştirmiyordu. "Hem oradan bakınca gece uyurken seni yastıkla boğacak biri gibi mi görünüyorum?"

"Seni düşmanım olarak kabul ettiğimi söylemedim, düşmanımsındır belki dedim," dedi kız. "Boğma meselesine gelince..." Kısa bir an sustu ve sonunda hafifçe güldü. "Bunu zaten başaramazsın."

Küçümseyici sesine aldırmadı Arven, zira gerçekten başaramazdı. Kızın neler yapabileceğini az çok görmüştü. İkisinden biri diğerini boğazlayacaksa muhtemelen boğazlanan o olurdu.

Kız başını hafifçe yana çevirip devam etti ama ona yine de bakmadı. "Bana fiziksel bir zarar veremezsin ama zarar sadece fiziksel bir şekilde olmaz."

Arven yüzünü buruşturmaktan kendini alıkoyamadı. "Başka nasıl zarar verebilirim sana? Saçlarınla alay edip kalbini falan mı kırarım yoksa? Bahse varım senin bir kalbin bile yoktur."

Son söylediği şeyi ağzından gevelemiş olsa da kız duymuştu. Ona doğru dönüp gri gözlerini gözlerine çevirdi, bakışlarında öfke vardı artık. Elindeki tableti koltuğun üzerine fırlattı ve tablet koltukta kayıp yere düştü. Eve ellerini koltuğun sırt kısmına dayayıp hafifçe eğildi. Gözlerini Arven'in üzerinden bir an çekmemişti. "Sandığının aksine bir kalbim var ve bir kez daha parçalanmasına izin verecek değilim. O yüzden benimle olabildiğince az konuş, benimle göz teması kurma ve beni gördüğünde hiç görmemiş gibi davranıp yolunu değiştir. Aksi takdirde..."

"Aksi takdirde?" diye sorarcasına sözünü kesti Arven. "Ne yapabileceğini nasıl merak ettim anlatamam."

Eve kaşlarını kaldırdı ve çenesini dikleştirdi. "Fazla merak iyi değildir, özellikle de senin gibi daha kendisini savunmayı bile bilmeyen bir bebeğin başına büyük belalar açabilir."

"Dur bir dakika!" diyerek alaycı bir şekilde elini kaldırdı Arven. "Yanlış mı anlıyorum, yoksa şu an beni tehdit falan mı ediyorsun?"

Kız doğruldu ve ellerini koltuğun sırtından çekti. Bu kez tek kaşı havalandı. "Hayır, elbette. Sadece... Güçsüz ve tecrübesizsin ama istersen bu konuda sana yardım edebileceğimi söyleyecektim. İkinci tura ne dersin?" Çenesiyle yukarı katı işaret etti. "Sana kendini nasıl savunabileceğini öğretebilirim."

Aslında, seni bir kez daha dövebilirim, demekti bu. Arven öfkelendiğini belli etmemeye çalışsa da dişlerini sıkmasına mani olamadı. Aralarındaki güç ayrımını ona tekrar ve tekrar hatırlatması canını sıkıyordu artık. "Nazik teklifin için teşekkür ederim ama ben böyle iyiyim."

"Silah kullanmayı da öğretebilirim," dedi kız üsteleyerek.

Onu vurmayı falan planlıyor olabilir miydi? Bu kız kesinlikle sosyopatın tekiydi ve bu da ihtimal dahilindeydi.

Soğuk bir şekilde gülümsedi ona. "Ruh hastası olduğu düşünmeye başlıyorum."

Kız da ona gülümsedi aynı şekilde. "Öyleyim zaten." Birden ellerini kaldırdı. "Düzeltiyorum, buradaki herkes ruh hastasıdır. O yüzden kime güveneceğini iyi seçmeni tavsiye ederim. Herkesle hemen samimiyet kurma demeye gerek duymuyorum, anlamışsındır herhalde."

Arven'in sahte gülümseyişi soldu. Bu da ne demekti şimdi? Ona tam da bunu soracaktı ki kız merdivenlere doğru yürümeye başladı. "Sen gelmediğine göre, ben biraz alıştırma yapacağım. Dış kapının kilitli olduğunu tekrar hatırlatmak isterim. Yani boşuna kendini yorma. Sana tavsiyem kendine uğraşacak bir şeyler bulman olabilir ancak. Yoksa sıkıntıdan ölmen kaçınılmaz."

Arven aralık kalan dudaklarıyla öylece onun merdivenleri tırmanmasını izledi. Kız oldukça sakin bir şekilde merdivenleri tırmandı ve ona bir daha bakmadan birinci kattaki alıştırma odasına girip kapıyı kapattı. "Sosyopat!" dedi Arven sonunda. "Gerçek bir ruh hastası."

Kızın sağlıklı olmadığı konusunda hiçbir şüphesi kalmamıştı. En azından artık aynı ortamda olmadıklarını düşünerek kendini rahatlattı ve ayağa kalktı. Bir süre öylece zemin katta adımladı. Sonra kızın gidişinin ardından yine karıncalı bir görünüme kavuşan ekranlara baktı. Kendini dizginlemek istese de sonunda içine dolan merakı bastıramayarak ekranlara yöneldi. Bir tanesinin önünde durup üzerindeki tuşları kurcaladı ama görüntüyü değiştirmeyi başaramadı. Tekrar tekrar, hatta farklı ekranları da çalıştırmayı denedi ama işe yaramadı. Yere düşen tablet aklına gelince koltuğun etrafını dolaşıp bu kez onu aldı ama o da açılmak için parmak izi istiyordu.

Hüsranla soluklandı, ardından bunun belki de daha iyi olduğuna kanaat getirdi. Bodrum kata giden kapıya yöneldi, en azından havuza girerek vakit geçirebilirdi. Bodrumun merdivenlerini inip karanlık koridorun ışıklarını hemen yaktı. Kilitli kapılar dikkatini çekti yine. Belki bu kez açıktırlar umuduyla iki tanesinin kulpunu çevirdi ama hüsrana uğradı. Bu merakını daha da tetikledi, Axel'a belki bugün bunu da sorardı.

Hayır, soramazdı. Kısıtlı soru hakkı vardı ve onun öğrenmesi gereken daha önemli konular vardı. Belki daha sonra dedi içinden.

Müzik odasına girdi. Enstrümanlara göz gezdirdi. Birkaç tanesinin soğuk yüzeyinde parmaklarını dolaştırdı. Sonra keman kutusunu gördü. Elini uzattı ama dokunmadan geri çekti. Küçük bir çocukken babasının ona kemanı uzatışını hatırladı, o zaman nasıl da mutlu olmuştu. Halbuki şimdi o heyecanın zerresi yoktu içinde.

Onun müziği çoktan susmuştu. Heyecanını da o sessizlikte kaybolup gitmişti.

Kapıyı çekip çıktı. Koridorda tekrar ilerlemeye başladığında, soğuyan havayla kollarını göğsünde bağladı. Koridorun sonu havuzun olduğu yere açılıyordu ama nefesinin havada bıraktığı buharla kapının önünde duraksadı.

Bir gariplik vardı, hissetmişti.

Adımlarını geri çevirdi, o sosyopatı bulmak bile ona birden çekici gelmişti. Bodrumun merdivenlerini hızla tırmandı ve zemin kata ayak bastı. Daha çok üşümeye başladığını fark ederek adımlarını hızlandırdı. Tam üst katlara çıkan merdivenlerin önüne gelmişti ki duyduğu seslerle olduğu yerde kaldı.

Kargalar...

Ruhlar...

Dehşete kapılarak elleri kulaklarına kapandı. "E-Eve!" diye bağırdı aynı anda. Sesler daha da artmaya başladığında o da titremeye başlamıştı. "Eve!" dedi tekrar ve tekrar.

Onun yanına gitmesi gerekiyordu ama olduğu yerden bir adım atmayı bırak kıpırdayamıyordu bile. Tekrar ona bağırmak için titreyen dudakları aralanmıştı ki kilitli olan çift taraflı giriş kapısı şiddetle açıldı ve iki taraftan duvara çarptı. Dakikalarca koşmuş gibi nefes nefese ve dehşet içinde kapıya baktı. Dışarıdaki karanlık kendini belli ettiğinde artık sesler de daha acımasız çalıyordu kulağına.

Kapının önünde bir anda bir siluet belirdi.

Ve kapıdan içeri giren siluet yavaş yavaş belirginleşti. Uzun sarı saçlar ve yeşil gözler...

"A-Arya!" dedi titreyen sesiyle.

"Yere yat!" diye bağıran sesle, birkaç el silah sesi duydu ama Arya birden yok oldu. Eve korkulukları kavrayıp aşağı atladı ve ayaklarını yeri bulduğu an doğruldu. Başını tam ona çeviriyordu ki kapıdan ve duvarlardan süzülen ruhlarla silahını kaldırdı ve art arda tetiğe basmaya başladı. Kurşunların içinden geçmesiyle havada dalgalanan her silüet korkunç bir sesle yok oldu.

"Sana yere yat dedim!" diye bağırdı Eve, silahının sesi ise hiç susmuyordu. Ta ki Arya önünde belirip onu boynundan yakalayana kadar. Eve'in silahını ateşleyemeden havada savruldu ve ekranlardan birine şiddetle çarpıp koltukların hemen yanına yığıldı. Kımıldamadı bile, olduğu yerde öylece kaldı.

"Aman Tanrım!" dedi Arven ama sesi fısıltıdan farksızdı. Arya bu kez onun önünde belirdiğinde çığlık atmaktan kendini alıkoyamadı. Kızın soluk eli o an onun boynunu sardı. Nefesi kesilirken, parmaklarının değdiği teni acıyla yanmaya başladı.

"Merhaba kardeşim!" dedi Arya korkutucu bir gülümsemeyle.

Bazı insanlar üzerlerinde bir ışıkla yürürdü. Adımlarıyla yürüdüğü yollar aydınlanırdı. Ardından gelenlere yol gösterici olurlardı. Bazı insanlar ise tam aksine yürürken attığı her adımla bastığı yeri karanlığa boğardı. Ardından gelenleri de kendi karanlığında yürümeye mahkûm ederdi. Takipçileri öylesine kör olurlardı ki bir zaman sonra karanlıkta yürüdüklerini bile anlamaktan aciz kalırlardı.

Axel motoruyla ilerlerken arkasından onu takip eden ekibini düşündü.

O bir ışık getiren miydi, yoksa karanlığa boğan mı?

Ardından gelen insanları, onların düşündüğünün aksine, kendi karanlığına mı mahkûm ediyordu? Hepsi çoktan kör olmuş, gittikleri yolların zifiri karanlığını fark edemiyorlar mıydı yoksa?

Buna gülmek istedi. Hayır, onlar kör olmamıştı. Onlar zaten gözlerini karanlığa açmıştı.

Gidecekleri yolun hiçbir önemi yoktu, hepsi karanlığa çıkıyordu. Bilmiyorlardı, hiçbiri bunun farkında bile değildi ama Axel biliyordu.

Onlar kör doğanlardı.

Ve bir kör doğanı takip ediyorlardı.

Bir gün... Sadece bir gün, hepsi görmeden ilerledikleri bu yolun sonunda bir uçuruma varacaklardı. Ve tek bir adım... Tek bir adım sonrası ölüme kucak açacaklardı.

Onlara sunulan hiçbir yolun sonu gökyüzüne varmıyordu belki ama o son adımla yine de uçacaklardı. İşte o an Axel onları kucaklayan deniz olacaktı.

Bilmiyorlardı ama o gün onlar da öğrenecekti. Karanlığa açılan gözleri o gün ilk kez ışığı tadacaktı. Bunu o sağlayacaktı.

Sağlamak zorundaydı.

İşittiği şiddetli gök gürültüsüyle gökyüzüne baktı. Yağmur damlaları başındaki kastın camına usul usul vurmaya başladı. Yağmur kısa sürede şiddetini artıracak gibi dursa da Axel gülümsedi. Yağmuru sevdiğinden değildi elbette, sevmezdi ama seven birini tanıyordu.

Bu gece biri daha gülümseyecekti.

Motorun hızını artırdı. Ardından yükselen seslerle diğerlerinin de aynı hızla onu takip ettiğini anladı. Issız yollarda ilerlerken şarjörün bulunduğu araziye yaklaşmıştı. O an ters giden bir şeylerin varlığını kendi gölgesinde hissetti.

Kölelerinin birden her bir yanında belirmesi sadece bir saniye içinde olmuştu. Fısıltıları kulaklarından içeri dolmaya başlarken daha da hızlandı. Dişlerini öyle şiddetli sıkıyordu ki artık çene kemikleri ağrımaya başlamıştı. Farkında bile olmadan bir küfür savurdu, çok nadir yaptığı bir şeydi bu ve tam da o nadir kahrolası anlardan birindeydi.

"Neler oluyor?" diyen Bars'ın boğuk ve tedirgin sesi kulağındaki kulaklıkla ona ulaştı.

"Saldırı! Silahlanın!" diye tısladığında şarjörün üst kısmı görüş alanlarına girmişti. Dışarıdan virane bir yapıyı andıran şarjörün üzeri gölgelerin varlığından görünmüyordu adeta. İşte o an art arda edilen her küfür kulaklığından süzülüp zihnine ulaştı.

Ben de öleceğim, bugün değilse bile bir gün...

Arven'in sözleri kulaklarındaki fısıltıların arasına karıştığında, zihninde dehşet verici bir armoni patlak verdi.

Tekrar küfretti.

Hayır! O gün bugün de değildi.

Değil bugün, hiçbir gün de olmayacaktı.

"Yoldan sapmayın ve beni takip edin!" diye art arda emretti. "Sakın ayrılmayın! Sakın!"

"Bu nasıl oldu?" dedi Karen. "Şarjör karanlık bölgede."

Gölgeler Diyarı ile aralarındaki perdenin çok daha güçlü olduğu bölgeler vardı. Bu bölgelere karanlık bölge denirdi. Şarjörlerde bu bölgelere kurulurdu. Gölgelerin gücü karanlık bölgelerdeki perdeyi aşındırmaya yetmezdi çünkü.

"Karanlık bölgenin dışından gelmiş olmalılar," dedi Kai.

"O halde Eve'in bunu şarjör sarılmadan anlaması gerekmez mi?"

Gerekirdi.

Kurşun sesleri Axel'ın kafasındaki kasktan kulaklarına ulaşmaya başlarken, "Bir sorun olmuş olmalı," dedi Bars sert bir sesle. "O yüzden sorgulamayı sonraya bırakın ve şu kahrolası varlıklara dikkat kesilin!"

Axel silahını hızla belinden çıkardı, bunu yaparken onunla olan kölelerinin çoğunu da şarjöre savunmaya gönderdi. Köleleri onları gölgelerden korurken silahlar art arda ateşlenmeye başladı. O ise, silahı ateşe hazır olsa da, tetiğe dokunmadı bile. Yolda son sürat ilerlerken uzun zaman sonra ilk defa motorunun hakimiyetini kaybeder gibi oldu.

Bars, "Dikkat et!" diye bağırdı neredeyse kulağına. Yüksek sesine rağmen bu kez içinde hiçbir şey oluşmadı. Bunun sebebini bilmek onu daha da gerdi.

Alnından yüzüne terler süzülmeye başlarken, "Zaten dikkatliyim," dedi ve sonunda silahını önüne kölelerinden sıyrılıp ona gelen gölgeye doğru ateşledi. Gölge, siyah dumanının arasına karışan kanlı kurşunla tiz ve korkunç bir ses çıkardı, her yer aynı sesle çalkalanırken sesi o seslerin arasında kayboldu ve o da dünyadaki varlığına son verip geldiği yere geri döndü.

Binaya yaklaştıklarında, "Dışarısını kontrol altına alın!" diye emretti ve hızını kesmeden motoru şarjörün ardına kadar açık kapısından içeri doğru sürdü. Kapının hemen önündeki düzlüğe çıkan merdivenlerle motoru havaya sıçradı, tekerlekleri zemine çarptığı an sürüklenircesine kapıdan içeri girdi.

Axel ellerini motorun elciklerinden çekip atladı ve motor zeminde sürüklenirken ayaklarını sertçe yere bastı. Aynı anda gördüğü gölgeye silahını doğrulttu. Kalbinin sesini kulaklarında hissederken gölgenin hastalıklı gözleri de onu buldu. Onun gözleri ise gölgenin boynunu sıkıca kavradığı kızın neredeyse kapanmak üzere olan gözlerine kaydı. Silahı ateşlemekte tereddüt ettiği an gölge kızı tuttuğu boynundan şiddetle duvara doğru savurdu ve kayboldu.

Axel'ın elindeki silah o an zemine çarptı. Etrafını saran kölesi onu hızla kıza ulaştırmasaydı öylesine şiddetli bir çarpmadan sağ kurtulması mümkün değildi. Kızın bedeni ona çarparken, kölesinin üzerindeki güce rağmen, havada sendeledi. Kolları hızla onu sardı ve ayakları saniyeler içinde yine zemini buldu. Yere çöktüğünde Arven şiddetle öksürüyordu artık.

Sadece birkaç saniye... Birkaç saniye daha kaybetseydi belki...

"Kahretsin!" diye neredeyse bağırdı. Kızı doğrulttu ve rahat nefes alabileceği bir şekilde vücudunu konumlandırdı. "Tamam," dedi o da nefes nefese. "İyisin, iyisin! Ağır ağır nefes al!"

Kızın öksürükleri tamamen kesilmese de kısa süre sonra daha rahat nefes alıp vermeye başladı ama yüzünü yıkayan gözyaşları işine hiç ara vermiyordu. Axel'ın elleri kızın ıslak yüzünü avuçları arasına aldı. "Arven bana bak!" dedi daha sakin tutabildiği sesiyle.

Kızın gözleri hala tam odak sağlayamasa da onu buldu. "Arya..." dedi, sesi oldukça pürüzlüydü. Kahrolası varlık onu yine kardeşinin görüntüsüyle avlamıştı.

"Gitti, güvendesin!"

Kız daha şiddetle ağlamaya başladı ama buna rağmen sesi neredeyse hiç çıkmıyordu ve Axel, bunun boynundaki buz yanığıyla en ufak bir alakası olduğunu sanmıyordu. Kız zangır zangır titremesine rağmen sessiz ağlıyordu, bu zamana kadar hep sessiz ağlamıştı muhtemelen. Tıpkı o gün kollarında sessizce ağladığı gibi...

İlk defa belki de birinin sesinin yüksek çıkmasını istedi. O sessizliği içine atmasındansa yüksek çığlıklarını bile dinlerdi.

Kızın ıslak gözleri etraflarında adeta bir koruma kalkanı gibi dönün köleleri bulduğunda nefesi kesilir gibi oldu. Axel, onun gözlerinin kaydığını fark ettiğinde, "Hayır," dedi hemen ve kızın yüzünü yine kendisine çevirdi. "Sadece bana bak peri kızı! Sadece bana!"

Kızın gözleri onu buldu yine. Bir şey söyleyecek gibi olsa da başaramadı. Axel onu böyle kendine getiremeyeceğini biliyordu, o yüzden, "Dinle!" dedi sesini yükselterek. "Arven, gitmem gerek ve benim, senin yardımına ihtiyacım var!"

Kızın elleri birden ceketini sıkı sıkıya kavradı ve gözleri korkuyla açıldı. Sadece bir cümle onu kendine getirmişti. "Hayır, hayır!" dedi art arda.

Axel dişlerini sıktı. Bunu yapmak istemiyordu ama ekibine de yardım etmesi gerekiyordu. Kahretsin ki onu burada bırakmak en son isteyeceği şeydi, her ne kadar içeride onu güvende tutabileceğini bilse de ama gitmemesi demek onun daha da yaralanması ve ekibinden kayıplar vermedi demekti. Bunu ona anlatmak ise çok daha zordu, dahası kız şu an bunu anlayacak ruh halinden zaten oldukça uzaktı ama onu tetikleyecek şeyi de biliyordu.

Kızın yüzündeki eliyle yüzünü nazikçe çevirdi ve yerdeki kızı görmesini sağladı. "Ben dışarıyı hallederken senin de onu kontrol etmen gerek!"

"Yapamam," dedi Arven. "Gitme! Lütfen! Ben... Ben yapamam!"

"Arven!" diye bağırdı sonunda. Kızın irkildiğini görse de yapmak zorundaydı. "Ona yardım etmezsen ölebilir. Bir veterinersin değil mi? Şu an ona herkesten çok senin yararın dokunur!"

"O bir hayvan değil!" diye bağırdı kız da sonunda.

Axel kızın yüzünü daha sıkı kavradı, kendine biraz daha geldiğini biliyordu. "İnan bana," dedi yavaşça. "Bazen bir hayvan kadar yırtıcı olabiliyor!"

Arven başını şiddetle iki yana salladı. Boynu feci görünüyordu ve başını hareket ettikçe çektiği acı yüzüne yansıyordu. "Ben... Ben yapamam! Lütfen bırakma beni!"

"Güçlü bir kızsın, o yüzden güçlü bir kız gibi davran!" dedi sert tuttuğu sesiyle. "Eğer beni bırakmazsan hem dışarıdaki ekibim hem de Eve ölecek. Bunun olmasını ister misin?"

Arven ardına kadar açık kapıya baktı korku içinde. Silah sesleri, ruhların çığlıkları içeriyi dolduruyordu. Axel harelerinin titreyişini anbean izlerken kızın gözleri yine yerdeki hareketsiz bedeni buldu. Gözlerini kısa bir an kapattı, tekrar açılan ve şu an koyu kahve gibi duran gözleri odağına yine onu aldı. Axel o bakışlardaki anlamı hemen çözdü. Başarmıştı, kızın o cesaretli halini ortaya çıkarmıştı. "Hayır," dedi zaten Arven de, yine başını salladı. "Tamam, yapacağım."

Axel gülümsedi ve onu yavaşça ayağa kaldırdı. Kız hafifçe yalpalasa da ayaklarının üzerinde durabildi ama gözleri etraflarında dönen gölgelere kayınca yine titreyip Axel'a sokuldu. "Şşş!" dedi Axel sakince. Yine kızın ona bakmasını sağladı. "Bana güveniyor musun Arven?"

Kız kısa bir an sessizce ona baktı, o kısa an da bakışlarında oluşan tereddüt Axel'ın canını sıksa da onun başını sallamasıyla rahatladı. Kızın yanağındaki eliyle yüzünü hafifçe okşadı. "Onlar benim kölelerim. Seni koruyacaklar. Şimdi seninle biraz kahramancılık oynayacağız. Ve bayılmak yok!"

Kız hala titrese de sonunda gülümsedi. "Garanti veremem."

"O halde ben gelene kadar bekle, anlaştık mı?"

Arven yutkundu, gülümsemesi de bedeni gibi titredi. "Anlaştık Safir!"

Safir...

Ona böyle seslenmesini sevdiğini fark etti. Aslında bunu ilk söylediğinde fark etmişti, şimdi ise emin olmuştu ama bunu ona söylemeyecekti çünkü söylemesi demek, kızdan bunu bir daha duyamaması demekti.

Zorlukla da olsa geriledi ve ondan uzaklaşırken, "Güzel!" dedi. "Unutma bayılmak yok!"

"Sen gelene kadar," dedi kız olduğu yerde durup ona bakarken. Kendi kendini cesaretlendirmek ister gibi söylediğinu tekrarlayıp durdu ardından. "Bayılmak yok! Bayılmak yok!"

Axel ona son kez gülümsedi ve arkasını döndü. Ardına bakma dürtüsüne karşı koyarken kapıya doğru adımladı ve elindeki kumaşı hızla çözdü. Tam gözlerine bağlamak için kaldırmıştı ki, "S-Safir!" diye seslendi Arven titrek sesiyle.

Başını çevirip ona baktı. Arven yutkundu. "Hızlı olur musun?"

Axel dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı, şu an yapması gereken şey kesinlikle bu değildi ama kendine de engel olamadı. Hızla döndü ve aynı hızlı adımlarla kıza doğru yürüdü. Kız bunu beklemediği için şaşırsa da onun yanına gelişini izledi. Axel onun gözlerine baktı, bir kez yapmaması gereken şeyi yapıp geri dönmüştü, yine yapmaması gereken başka bir şey ise zihninin karanlık sularından yüzeye çıkmaya çalışıyordu.

Buna mani olmak da zordu ama başardı. Aksi halde gitmesi çok daha zor olurdu.

Kolundaki elektronik saati çıkardı ve kızın bileğini nazikçe kavradı. Saati koluna taktığında başını kaldırıp onun gözlerine baktı yine. "600 saniye..."

"Ne?" dedi Arven, genç adamın avucunun içindeki eli titriyordu hala.

"600 saniye sonra buradayım."

Arven gözlerini kolundaki saate indirdi, sesli ve uzun bir nefes aldı. Gözlerini yine ona çevirirken elini tutan eli hafifçe sıktı. "600 saniye?" diye sordu emin olmak ister gibi.

"600 saniye," diye onayladı Axel. "Bana güvendiğini söylemiştin değil mi?"

Arven hızlıca başını salladı ve yine acı çekmiş olmalı ki yüzü hafifçe buruştu. "Güveniyorum."

"O halde say Arven!" dedi Axel.

Kızın elini bıraktı ve o an elleri soğuğun acısıyla buluştu sanki. Halbuki onun elleri hep soğuktu ama bu soğukluk bambaşka bir şeydi. İlk kez tecrübe etmişti ve zerre hoşuna gitmemişti.

Yine de bu kez beklemedi. Arkasını dönüp kapıya doğru yürürken elindeki kumaşı gözlerine sıkıca bağladı. Kapıdan çıkmadan önce ise dehşet verici gürültünün içinde bile yine onun sesini duydu.

"Bir..."

Merhabalar kurşunlarım,

Keyifler nasıl?

Aksiyonu birazcık gördük, biraz da diğer bölüme saklayalım 😈

Bölüm kısa mı? Duydum, duydum sizi.

Sınavlarla boğuşmaktan ancak bu kadar oldu, biraz da kırgındım size ama kırgın olduğum kesim zaten burayı okumaz 😂

Şurası en beğendiğim kısım yeri...

En çok merak ettiğim yeri de şurası...

Axel yeri...

Arven yeri...

Eve yeri...

Gölgeler yeri 😂

Peki, 600 saniye yeri 🥺

Sizce Axel söz verdiği sürede geri gelebilecek mi?

Diren Arven, diyelim biz yine de #direnArven

Gölgelerin saldırısını nasıl yorumladınız onu da merak ettim bak.

Son olarak... Beni özlediniz mi? 😈

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

484K 26.3K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...
7.7K 780 28
Siz: 1 Müslüman, 2 Müslüman... 14. Müslüman kalk sahur vakti! 14. Müslüman: Ben oruç tutmuyorum. Siz: Madem müslüman değilsin niye cumaları namaza...
4.4K 808 7
🏀 Sayın sen, ben Deva. Deva Çetinceviz. Adımdan da anlayacağın üzere ben kolay lokma biri değilim. Evet, babam beni erkek gibi büyüttü ama öyle olma...
367K 17.1K 20
Melal: Öncelikle merhaba, Melal: kardeşimin kusuruna bakmayın. Melal: Hocası veli numarası isteyince bu numarayı vermiş.