NÂRE

By kiymetizm

6.1K 539 253

"Nâre" Farsça'da Ateş anlamına gelmektedir. More

SİYAH VE BEYAZ
YABANCI
YOL
KİTAP
IŞIK

KAFES

683 82 34
By kiymetizm

"Korku; yaşadığımız tüm duyguların hükümdarıdır"

Hiç tanımadığı bir adamın göğüsüne gömülmüştü Karaca'nın suratı. Ağlamak istemiyordu ama gözyaşlarının ondan izin istemediği de ortadaydı. Bedeni yaprak gibi titriyordu ve bacakları her an onu ortada bırakabilir işlevini yitirerek zemine doğru düşmesini sağlayabilirdi. Yılmaz ise soğukkanlılıkla sırtını sıvazlıyordu. Kızın omuzlarını tutarak onu bedeninden uzaklaştırdı ve güldü. Samimiyetten uzak, tehditvari bir gülümsemeydi bu. 

"Yeter bu kadar sevgilim artık gitmemiz lazım hatta geç bile kaldık!" Karaca'nın duydukları daha da korkutmuştu onu. Yerinde çivilenmişti ne ileriye gidebiliyor ne de bu adamın saçma sapan cümlelerini duyabiliyordu. Bileğini kavrayan iri parmaklar sayesinde irkilerek kendisini geri çekmeye çabaladı. Neyse ki onları çevreleyen bir kaç kişi garip durumu hissetmiş gibi dikmişti gözlerini üstlerine . Yılmaz da farkındaydı tabi dikkat çektiklerinin ve karşısındakine de hiç güvenmiyordu. Karaca'nın omuzlarının gerisinde beliren güvenlik güçlerini fark edince kavradığı ince bileğin  üzerindeki hakimiyetini de arttırarak kendisine doğru çekti. Bir bavulu kendisi alırken diğer bavulun sapını Karaca kavramıştı ve birlikte kızı sürükleyerek çıkışa doğru yürümeye başladılar. 

Karaca bileğinin acısından yüzünü buruşturdu ve yalvarırcasına insanlara bakmaya başladı. Çıkışa az kalmıştı ve bu onun için köprüden önceki son çıkış niteliğindeydi. Kadın bir polisle denk düştü gözleri, daha hızlı akmaya başlamıştı gözyaşları. Polis durumdan şüphelenince hızla ikiliye doğru yürümeye başladı, bir eli solunda bulunan silahın üzerindeydi. Kadın polis yaklaştıkça Karaca'nın yüreğine damla damla su serpiliyordu. Polisi fark etmişti Yılmaz ama kararlıydı. Üstelik polis kadın ile tanışıklığı da mevcuttu, tek yapması gereken Karaca'nın açık vermemesini sağlamaktı sonra elini kolunu sallayarak buradan çıkabilirdi.

"Hanımefendi bir sorun mu var?" Sorusunu doğrudan Karaca'ya yöneltmişti ama gözleri hep Yılmazdaydı. Adamın yüzündeki çapkın ifadeyi görmüştü ama polis renk vermemişti. Bileğindeki baskı artında yüzünü buruşturdu ve dudaklarından ufak bir nida kopmuştu 

"Beyefendi üzerinizi aramak zorundayım. Ellerinizi kaldırır mısınız?" 

Bileği serbest bırakılan Karaca hemen kolunu kendisine doğru çekmişti. Adamın üzerinde silah vardı, belli ki tekin değildi. Bu da ona zaman kazandırırdı ve böylece onu şikayet edebilme hakkına sahip olurdu. Bileğini ovuştururken, polis adamın belini de yoklamıştı ancak herhangi bir belirti vermemişti. Yılmaz çapkınca gülümsedi ve polisin kulağına doğru inerek bir şeyler fısıldamıştı. Bir kaç dakika boyunca Karaca maruz kaldığı görüntünün şokunu atlatamazken eşyalarını orada bırakma pahasına adımlarını yavaş yavaş geriye doğru atarak uzaklaşmaya çalıştı. Yılmaz ise dikkatliydi ve kaçma girişimini de fark etmişti elbette ki. Ne olduğunu anlamadan güçlü kolları kızın belinden yakalamıştı. Polisin çoktan uzaklaştığını o an fark etmişti. Ne garip şeyler yaşıyordu böyle. Halbuki bu şehre adım atalı daha ne kadar olmuştu ki? Nasıl bir tuzağın içine düştüğünü idrak etmesi uzun sürmemişti çünkü güvendiği, bildiği polis bile ona yardımcı olamamıştı. Bu şehirdeki her şey ve herkes ölesiye korktuğu bu adamın, ya da başka büyük güçlerin elinde miydi herkes onlara göre davranıyordu. 

"Sakın kaçmayı düşündüm deme, düşünemezsin, düşünmemelisin. Yürü şimdi çok bile durduk senin yüzünden." 

Nefes alıyordu evet ama aldığı her nefes ciğerlerini eziyordu resmen. Göğüsüdeki ağrı fazlalaştı. Tıkandığını hissetmişti koca alanda. Nihayet dışarı çıkabildiklerinde derin derin nefes almak zorunda kalmıştı.

Kadir gelen ikiliyi görünce araban inmişti. Karaca'ya takılmıştı bakışları; oldukça korkmuş ve ağlamış görünüyordu. Yeterince perişan dururken hali, bir an içi pişmanlıkla dolmuştu. O da çaresizdi neticesinde. Babası yerine koyduğu ağabeyi içindi tüm bu yaptıkları. Karaca da çok süpriz bir biçimde dahil olmuştu bu olaya. 

Daha fazla dikkat çekmeden kızın arabanın arka kısmına yerleştirdi Kadir. Kimse konuşmuyordu, Karaca buz kesmiş parmaklarını sıkı sıkıya kavramıştı. Korkuyordu, çok korkuyordu ama bu korku cesaretini de kamçılayarak kafasında dönüp duran cümleleri bir bir söyletti.

"Sizden korkmuyorum merak etmeyin. Ne yazık ki ben sizden kurtulacağım ama o zaman siz benden kurtulamayacaksınız!" Küfreder gibi konuşuyordu, her an avına saldıracak bir kaplanın keskin bakışları inmişti kor gibi kara gözlerine. Dişlerini sıkarak derin derin nefes aldı. Arabanın içi hafif bir sigara ve araba parfümü gibi kokuyordu.

Kadir güldü kızın bu söylediklerine. Karaca'ya zaten zarar vermeyecekti ama onun bu cesaretli davranışından dolayı içten içe tebrik etmişti. 

"Bak seni tanımıyoruz tamam mı? Korkma bizden zarar da gelmeyecek sana. Sadece bir süre bize misafirimiz olacaksın o kadar. Bence çeneni de yorma zaten başım ağrıyor."

Genç kız tırnaklarını avuç içerinde daha baskın hissetti , gergince gülümsedi ve dikiz aynasından Kadir ile göz göze geldi. 

"Bence bu saçmalığa çok bile dayandım."  Kapı koluna uzandı ve açmaya çabaladı. Zaten kapı açılsa bile ne yapacağını bilmiyordu, öylece yola atlamak şuan ki strese bedeldi onun için. Yılmaz, Karaca'nın başarısız kaçma fiyaskosundan sonra hızını arttırdı. Yol boyunca kimse konuşmadı. Yollar git gide tenhalaşıyor, arabaların sayıları bir elin parmaklarını geçmiyordu. Kesinlikle şehirden uzakta, hatta insanlardan bile uzaktılar. Ormanın içine uzanan bir sapağa saptıklarında Karaca artık geri dönmeyeceğini anlamıştı. 

Ormanın derinliklerinde iki katlı büyükçe bir evin bahçesinden girmişlerdi. Etraflarını saran siyah takım elbiseli, iri yarı adamlar onları karşılamıştı hatta biri kızın kapısını bile açmışları. Uzattığı kolundan dolayı yukarı doğru kıvrılan ceketinin sayesinde siyah gömleği ile uyumlu silahın kabzasını fark etmişti. Zangır zangır titreyen ellerini kontrol edemediğinden yumruk yapmıştı ama asla eğmiyordu başını. Omuzları dikti ve adımlarını kendisinden emin bir biçimde atıyordu.  Az önce ona arabanın kapısını açan adam arkasında, Yılmaz sağında, Kadir ise solundaydı. Bir anlığında kendisini ünlü hanımlar gibi hissetmişti. Etrafını kuşatan adamları umursamayarak kıkırdadı. Arkasındaki adamın ona üstten üstten, kaşlarını çatarak baktığını fark etmemişti. Oysaki Özgür (hadi bakalım aşk üçgeni beşgeni is loading) kız geldiğinden beri ilk defa böyle yakın durmuştu. Aklında bin bir şey dolaştığı anda genç kızın gelmesi işleri kolaylaştırmayacak kesinlikle daha fazla karmaşıklaştıracaktı. 

Karaca durumu kabullenmişti o sebeple korkusu azalmıştı. Kapıda bekledikleri her saniye gerilimi damarlarındaki kana kadar hissediyordu. Kapının ardında, evin içinden gelen ince bir ses eşliğinde gümbürtüyle açılan kapının yanında ortalama kendi yaşlarındaki genç kızın yüzündeki gülümseme donmuştu ve yavaşça açılarak yol vermişti.

" Doktor geldi mi güzelim?"  

Seyhan başını kaldırıp evet manasında salladı. Hep birlikte geniş salona geçtiler. Bej rengi koltuklarda oturan sarı saçlı, orta yaşlardaki bir kadın tebessümle karşıladı onu. Her şey, tüm hayatı karışıyordu hatta belki kararıyordu. Soğukkanlı oluşunu korudu çünkü ne söylemesi gerektiğini bilmiyordu. Aksi bir tavır ile konuşsa ya da bağırsa ileriye gitse ve küfrederek çıkıp kaçsa...

Sadece bir el, bir el silah onu silebilirdi. 

"Hoş geldin Karaca." Kadın ona doğru adımlayarak diken diken olmuş kollarından tuttu ve koltuğa oturtarak yanına kendisi geçti. O anlarda genç kız put gibi durmuştu. Dili lal olmuş, kalbi teklemişti. 

"Umarım çocuklar sana nazik davranmışlardır, şayet öyle olmamışsa bile onlar adına kusura bakma canım." 

Memnun bir gülüşe ancak sorgulayan bakışlara sahip bu kadının sesindeki tını buz gibi bedenine keskin çizikler atmıştı. 

"Ben sizi tanımıyorum hatta buradaki kimseyi tanımıyorum. Yaka paça buraya getirildim üstelik sebepsiz!" Sona doğru yükselen sesi salonda yankı yapmıştı. Yanına oturmakta olan kadın ise omuzlarını sıvazlamıştı ancak Karaca kendisini geri çekmişti.  

"Handan ben. Doktorum ve yeni atandığın hastanede çalışıyorum. Bak Karaca biz seni tanıyoruz. Sana zarar vermeyeceğiz korkma lütfen." 

"Nesiniz siz organ mafyası falan mı!? Allah aşkına nereye düştüm böyle!" Aniden ayağa kalktı ve kapıya doğru ilerledi. Tek adımla önünde duran Özgür ile göz göze gelince durdu. 

"Hayır bahsettiğin şeylerle işim yok benim. Buraya sadece hastama bakmaya geldim."  Omzuna tekrar bir el dokunmuş onu kendisine doğru çevirerek hışımla kalktığı koltuğa usulca yeniden oturtmuştu. 

"Bahsettiğim hastam; sana buraya kadar eşlik eden gençleri ağabeyi. Sürekli kontrol edilmesi gerek ve bunun için sana ihtiyacım var." 

Hayır anlamında başını sallasa da Handan Hanım tekrar gülümsemişti. Bu artık genç kızın sinirini bozacak seviyeye ulaşmıştı. 

"Üzgünüm ama başka şansın yok. Bir süre misafir olacaksın. Bunun karşılığını elbette alacaksın. Ayrıca merak etme eşyaların yeni evine taşındı ve sanırsam kişisel eşyaların yanındaydı. "

Doktor yerinden kalkıp kapıya gitmeden önce son kez kıza dönmüştü, gülümsemesi silinmişti. Kaşları hafiften çatıktı.

" Beni başka şeyler için zorlamadığın için teşekkür ederim Karaca. Artık memuriyetin güvende. Eğer dersin ki ben inat ediyorum çıkıp giderim... hayır Karaca sana bunu tavsiye etmiyorum zira geleceğini tehlikeye atmak istemezsin öyle değil mi?" 

***

Genç kızın alenen tehdit edilmesinin üzerinden çok zaman geçmemişti ki çekinerek yanına oturan Seyhan ile irkildi.

"İyi misin, su ister misin?" Cevap vermesine kalmadan su dolu bardak sehpanın üzerinde yerini almıştı. Uzanıp eline aldı, tek dikişle bitirdi. Hem sinirden hem de stresten dili damağı kurumuştu hiç farkında değildi. Çantasının sapını sıkı sıkı kavramıştı öyle ki parmaklarının boğumları bembeyaz kesilmişti tıpkı suratı gibi. 

"Pek hoş tanışmadık ama benim adım Seyhan." Karaca kendinden bağımsız yanağından süzülen gözyaşının farkında değildi bile. 

"Neden ağlıyorsun? Yanlış bir şey mi söyledim." Seyhan panikle yerinde kımıldadı. Karaca da yeni farkına vararak yanaklarını sildi ama hayır birbiri ardına düşen gözyaşları hakimiyeti eline almıştı. Ufak çaplı bir sinir boşalması yaşayan bedeni kontrolsüzce titremesini arttırmıştı. Sonrası ise derin bir karanlığa açılıyordu. 

Seyhan'nın tiz çığlığından etrafına üşüşen Kurtuluş kardeşler kızı yatak odasına taşımız bembeyaz çarşaflar üzerine sere serpe yatırmışlardı. Hiçbiri bu durumun kolay olarak atlatamayacaklarını biliyor gibi birbirilerine baktılar. 


Bölüm sonu

    ✨

Continue Reading

You'll Also Like

54K 225 5
gerçek ve devam ediyor tek yazma sebebim burada herkesin saçma sapan şeyleri götünden uydurup paylaşması
sahip By beri12van

Non-Fiction

3.6K 42 12
+18 bölümler vardır 18 yaş altına uygun değildir şiddet barındırır
67.3K 7.4K 43
Kız gördü adamı içi sızladı... Adam gördü kızı yüreği yandı... "Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sürecin başlangıcı olur. Umarım bu evde he...
17.1K 279 6
kavuşamayan gülşah ve şahin