Kırılan Zincirler

By MathiIda_

2.3K 198 343

Erkek arkadaşının ihanetine uğrayan Nisa, kırgın bir kalp ve inatçı güven problemiyle baş başa kalır. Tamamen... More

1. BÖLÜM (Mesajlar)
3. BÖLÜM (Nakil Öğrenci)
4. BÖLÜM (Öğretmen)
5. BÖLÜM (Büyük Tesadüf)

2. BÖLÜM (Akşam Yemeği)

40 12 51
By MathiIda_

Multimedia: Doruk

Heyy ikinci bölümle karşınızdayım. Dün birinci bölümü paylaşmıştım ama dayanamadım hemen yazayım da paylaşayım dedim.

Beğenilerinizi ve görüş için yorumlarınızı eksik etmeyiin öptüm çok çok ❤️

•••

Boy aynasının karşısına geçtim ve kendimi süzdüm. Sade, kırık beyaz renginde ince askılı bir elbise giymiştim. Boyu tam dizimin üzerinde bitiyordu ve dardı. Yine aynı renkte bantlı bir topuklu ayakkabı giymiştim. Saçlarımı sadece taramış ve salık bir şekilde tek omuzumda toplamıştım. Aynadaki abartısız görüntümden hoşlanmıştım.

Makyaj masama oturup sade bir makyaj yaptıktan sonra dudağıma en son bir parlatıcı sürdüm ve aynada yüzüme baktım. Kendime defalarca kez tekrarladığım şeyi yeniden söyledim.

"Orada sakin olmalısın," dedim kendi kendime. "Olabildiğince o yok gibi davranacaksın. Olay çıkmayacak."

Annemin ve babamın bu olayı orada öğrenmesini istemiyordum. Doruk'la aramızdaki ilişki kısa bir ilişki değildi. Yani ağızlara sakız olmasını istemiyordum ve mümkün olan en kısa sürede konunun kapanmasını istiyordum. Evet, onlara uygun bir zamanda ben söylemeyi düşünüyordum.

Masadan kalktım ve çantamın içine telefonumu ve cüzdanımı koyduktan sonra odadan çıktım. Annemin şimdiye kapıma dayanmamış olması, hala hazırlanıyor olmasından kaynaklanmalıydı. Ağır ağır onun odasına ilerledim ve zaten açık olan kapıdan içeri girdim. Tam tahmin ettiğim gibi, makyaj masasının önündeydi. Üzerine giydiği mavi elbise göz alıcıydı. 37 yaşında olmasına rağmen kendisi ve fiziğiyle bir genç kızı aratmıyordu.

Kirpiklerine maskarasını sürerken beni fark etti ve baştan aşağı süzdü.

"Çok güzel görünüyorsun," dediğimde bakışlarını elbisemden ayırıp gözlerime dikti.

"Keşke senin için de aynı şeyi söyleyebilseydim Nisa'cım," dediğinde sesindeki memnuniyetsizliği sezdim. Elbiseme baktım ve son kez inceledim. Gayet normaldim.

"Nesi var?"

O sıra arkamdan gelen adım sesleriyle babamın geldiğini anlamıştım. Yanımda durup elini belime koydu.

"Çok özensiz duruyorsun," dedi annem makyajını tamamlamaya çalışırken. "Ayrıca keşke saçını toplasaydın, böyle yüzün kayboluyor."

Babam ikimizin bu haline gülerken ben, "Anlaşıldı, kendimi sana beğendiremeyeceğim," diye kabullendim. Annemin beklentisini hiçbir zaman karşılayamamıştım zaten. Şayet öyle bir çabam olmamasına da rağmen sürekli eleştirirdi.

"Bence gayet güzel görünüyorsun canım," dedi babam saçımdan öperken. Onun bu iltifatıyla gülümsedim ve dönüp ona sarıldım. "Bugün bu iki güzel hanımın arasında olduğum için çok şanslıyım."

Annem ayağa kalkıp odanın köşesindeki boy aynasına ilerledi ve son kez kendini süzdü. "Ben hazırım."

"Kemal'e arabayı hazırlamasını söylemiştim," dedi babam. "Çıkalım mı?"

Üçümüz beraber aşağı kata indik. Evden çıktık ve arabaya ilerledik. Hava soğuk değildi ancak biraz esiyordu. Üçümüz de arabaya bindikten sonra Kemal Ağabey arabayı çalıştırdı. 10-15 dakika süren yolculukta Esra'yla mesajlaştım. Durumdan sürekli onu haberdar etmem gerektiğini söyleyip durdu. Ona ne kadar ortada bir durum olmadığını söylesem de başa çıkamadım ve Kemal Ağabey arabayı durdurduğunda sohbeti kapatmak zorunda kaldım. Üçümüz arabadan indiğimizde, annem ve babam kol kola girdi. Ben de arkalarından onları takip ettim ve beraber evin kapısına daha gelmeden evin yardımcısı kapıyı açtı. Yüzüme zorla bir gülücük kondurarak hoşgeldiniz-hoş bulduk merasimlerini çok şükür atlattık. Kapının önünde yardımcı çantalarımızı alıp köşeye asarken, ağır aydınlatmalı evin içerisinden Ekrem Ağabey, eşi Hülya Hanım ve Doruk çıktı. Onun gözleri direkt olarak üzerimde kilitlenirken, ona hiç bakmadan annesi ve babasıyla selamlaştım. Doruk yanıma geldiğinde ona buz gibi bir bakış attım ama kendisi hiçbir şey olmamış gibi "Hoşgeldin," dedi ve aşırı gereksiz bir hareketle uzanıp yanağımdan öptü. Bu hareketinden rahatsız olarak geri çekildim. Henüz herkes kendi arasında konuşurken ve kimse bize bakmıyorken sinirle Doruk'a gözlerimi diktim.

"N'apıyorsun sen?" diye azarladım. Ama yüzündeki gülümsemeyi asla değiştirmeden gözlerimin içine bakıyordu.

"Sevgilimi öpüyorum," dedi yüzsüz bir şekilde. Şaşırsam mı yoksa sinirlensem mi bilemedim ama kendimi sakinleştirmek için derin bir nefes aldım. "Bugün buraya geldiğin için beni çok mutlu ettin."

"Birincisi biz artık seninle hiçbir şey değiliz," dedim bastıra bastıra. "Buraya senin için gelmedim. Günün hemen sona ermesi için dua ediyorum."

Yüzündeki gülümseme daha çok yayılırken "Çok tatlısın hayatım," dedi. "Bunları konuşmak için çok vaktimiz var."

Tam ağzımı açıp bir şey diyecekken, annemin bizi fark ettiğini gördüm ve ağzımı kapattım.
"Çok şık görünüyorsun Doruk'cum?" dedi annem. Ortamdaki kibarlık seviyesinden neredeyse ölecektim.

Doruk anneme yaklaştı ve boynunu kırıp yüzündeki kocaman gülümsemeyle, "Ah, Hale Hanım. Siz de göz alıcısınız," dedi. Sözlerinden yalakalık akıyordu. Ve ekledi, "Her zamanki gibi."

Annem kısa bir kahkaha attı ve "Çok tatlısın," dedi. İltifatlara bayılan bir insandı annem. Her zaman beğenilmek ve ön planda olmak, Hale Güzel için vazgeçilmez bir özellikti adeta.

"İçeri geçelim mi?" diyerek bizi kapı önünde durmaktan kurtaran Hülya Hanım'la birlikte oturma odasına bağlı, masanın üzerinde gereksiz bir kalabalığın olduğu ortama geçiş yaptık. Ben hariç herkes yüzünde bir gülümsemeyle sofraya otururken, babam ve Ekrem Ağabey sofranın iki köşesine yerleştiler. Annem babamın hemen çapraz yanına oturduğunda ben de annemin yanına oturdum. Hemen karşıma Doruk oturduğu için annesi de Doruk'un yanına, yani annemin karşısına oturmuş oldu.

Ekrem Ağabey beyaz önlüklü yardımcılarına servisi başlatmalarını söylerken, Doruk'un sinir bozucu bakışlarını üzerimde hissettiğim için rahatsızlıkla yerimde kıpırdandım.

Annem ve Hülya Hanım aralarında ay sonu yapılması planlanan yardım gecesi üzerinde konuşurlarken, Babam ve Ekrem Ağabey ise şirkette yapılması gereken toplantılardan ve bir takım başlıklardan söz ediyordular. Servis başlatıldığında, ne kadar önüme konulan yemek nefis görünse de pek iştahımın olmadığını fark ettim. Zaten bulunduğum ortamdan memnun olmadığım fazlasıyla aşikardı. Bu yüzden sadece bir şeyle ilgilenmem gerektiği için elimdeki çatalla, önümdeki soslu eti bir o yana bir bu yana ittirip duruyordum.

"Ee Nisa'cım, seninle de bayağıdır görüşemiyoruz." Adımın söylenmesiyle tabağımdan başımı kaldırdım ve Hülya Hanım'ın koyu renk göz makyajıyla çerçevelenmiş gözlerine baktım. "Neler yapıyorsun?"

Hülya Hanım'ı severdim. "Ah, evet. Görüşmeyeli bayağı zaman oldu," dedim gülümseyerek. "Aynı şeyler, bildiğiniz gibi."

Hülya Hanım gülümseyerek başını salladı. "Önümüzdeki yıl üniversiteli gençler olacaksınız, sıkı çalışmalısınız."

Benim bir şey söylememe fırsat vermeden annem lafa atladı. "Ben de öyle düşünüyorum, hatta yarıyıl tatili bittikten sonra Nisa için bir özel hoca tutmayı planlıyorum," dediğinde anneme bir bakış attım. Keşke önce benim de haberim olsaydı. "Hem kendisine takviye olur, hem de iyi bir öğretmenden ders alacak olmasını çok isterim."

O sırada Doruk bakışlarını anneme çevirdi. İzin ister gibi boğazını temizlediğinde, üçümüz de ona döndük. "Hale Hanım, sizin de izniniz olursa eğer, Nisa'ya derslerinde ben yardımcı olmayı isterim."

Şaşkınlıktan ağzım açıldı. Ne tepki vereceğimi bilemedim. Gerçekten onun yerine kendim utandım. Nasıl bu kadar rahat ve iki yüzlü olabiliyordu?

Doruk'un bu teklifi annemi de şaşırtmışa benziyordu. Ama yüzündeki şaşkınlık ifadesi kısa sürdü. "Aslında doğru olabi-"

Sözünü kestim. Elimdeki çatalı masaya sert bir şekilde koydum. Herkesin bakışları üzerimde toplandığında, artık daha fazla sessiz kalmanın kendime saygısızlık olduğunu düşündüm. Belki de daha önce yapmalıydım.

"Bu konuda benim de görüşüm önemli bence," dedim. Artık yüzümdeki sahte gülümseme yok olmuştu. "Birincisi özel ders konusunu önce benimle konuşman daha doğru olurdu anne."

Durumdan rahatsız olduğumu Hülya Hanım da anlamış olacak ki, sebebini öğrenmek istercesine bir bana bir Doruk'a bakıp duruyordu. Annem ise benim sözlerimi toparlamak ve 'her şey yolunda' imajı vermek istercesine yüzündeki gülümseyişi sürdürüyordu. Devam ettim.

"Bir diğeriyse derslerimin altından kendim kalkabilirim," dedim anneme bakarak. Daha sonra gözlerimi Doruk'a diktim. Nihayet yüzündeki yaygın sırıtış yerini ifadesizliğe bırakmıştı. "Yani kimseye ihtiyacım yok."

Son sözümü Doruk'a ithafen söylemiştim. Kaşlarını kaldırarak bana bakıyordu. Bir süre birbirimize dik dik baktıktan sonra Hülya Hanım, "Sanırım ikinizin arası bozuk," dediğinde artık tahammül seviyemi zorluyordum. Sanki aldatan o değilmiş gibi, hiçbir şey olmamışcasına davranıyordu.

"Aramızda bir problem yok," dedi Doruk. Annesine karşı konuşuyor olmasına rağmen bir yandan da gözüyle beni kontrol ediyordu. Nasıl emin olabiliyordu, masanın ortasında 'Oğlunuz beni yakın arkadaşlarımızdan birisiyle aldattı," diyip onu rezil etmeyeceğimi? Ama yapamadım. "Sanırım Nisa'nın siniri bozuk biraz. Değil mi?"

Babam gözlerimin içine bakıyordu. Bir terslik olduğunu o da anlamış gibiydi. İşte tam olarak böyle bir duruma düşmemek için, birilerine bir şeyleri anlatmaya mecbur kalmamak için bu yemeğe gelmek istemiyordum.

Cevap vermedim. "İzninizle," diyip masadan kalktığımda Doruk sertçe dışarı bir nefes verdi. Kendisini onaylamamı falan bekliyor olamazdı herhalde!
Üst kattaki lavaboya gidip kendimi sakinleştirmek istiyordum. Eğer bu şekilde masaya dönersem ertesi gün pişman olacağım laflar çıkabilirdi ağzımdan.
Hızlı hızlı merdivenlerden çıkarken, arkamdan Doruk'un da "İzninizle," diyip peşimden masadan kalktığını duymuştum.

Merdivenleri bitirdim ve koridorun sonundaki kapıya doğru ilerledim. Arkamdan geldiğini adım seslerinden anlamış olsam da, bana yetişmesine izin vermeden banyo kapısını açtım ve içeri girdim. Ama bana yetişmişti ve kapıyı kapatmama izin vermeden o da peşimden banyoya girdi.

"Çık dışarı!" dedim sertçe. Ama o cevap vermeden ardımızdan kapıyı hızla kapattı. Buraya onunla muhatap olmamaya kendime söz vererek gelmiştim ama bulunduğum durum tam tersiydi. O kadar öfkeliydim ki küfür edebilirdim.

"Çıkmıyorum, beni dinlemek zorundasın," dedi sakin bir ses tonuyla. Bu lafı beni daha da çileden çıkarttı.

"Seni dinlemek mi?" diye sordum nefes nefese. "Sen ne saçmaladığının farkında mısın? Eğer seni dinleyecek olsaydım onlarca çağrına cevap verir, yüzlerce mesajına karşılık verirdim."

"Bak, Nisa," dedi bana bir adım yaklaşırken. İki eliyle de ellerimi tuttuğu anda hemen geri çektim. Devam etti. "Ben çok pişmanım. Ben... ben Selin'i sevmiyorum. Onunla olanlar sadece bir hataydı. Gerçekt-"

"Dinlemek istemiyorum," dedim ve onu köşeye ittim. Ben tam kapının kulbunu indirecekken beni engelledi ve kapıya yasladı.

"Hayır, dinlemek zorundasın," diye ilk defa sinirli bir ses tonuyla konuştuğunda boynunda beliren damarı gördüm. Ama ifadesi tam tersine fazlasıyla sakindi. Birkaç saniye gözlerini kapattı ve kollarımı tutan ellerini gevşetti. Daha sonra tekrar gözlerini açıp yine aynı şekilde gözlerime dikti. Hiçbir şey söylemeden ona bakıyordum. "Benden ayrılmana izin veremem."

"Bırak beni," dedim son derece normal bir ses tonuyla ve kollarımı kurtarmaya çalıştım.

"Nisa," dedi. Ellerini kollarımdan kaydırarak ellerimi tuttu. Teni buz gibiydi, ürperdiğimi hissettim. Biraz korkmuştum. Sanırım onu şu zamana kadar böyle görmemiştim. "Ben sana aşığım. Senin de beni sevdiğini biliyorum."

Kafamı iki yana salladım. O ifadesizce durup bana bakarken ellerimi ellerinden kurtardım. "Hayır," dedim düz bir ses tonuyla. "Artık seni sevmiyorum."

Kafasını başka bir tarafa çevirip güldü. Ama bu gülüş keyiften yoksun, sinirli bir gülüştü. Yeniden bana döndü ve dudağını ısırarak o da kafasını iki yana salladı. "Yalan söylüyorsun," dedi kendinden emin bir şekilde. "Bana sinirlisin, ve canımı yakmak için bunları söylüyorsun."

"Yanılıyorsun."

"Hayır Nisa," dedi bastırarak. Yüzünde o aşağıdaki iğrenç sırıtıştan eser yoktu. Bozulmuştu. Söylediklerime inanmak istemediği belliydi.

"Evet öyle. Yanılan birisi varsa o da sensin. Beni sevdiğini söylüyorsun ama seni başka birisinin evinde, başkasının yatağında yakalıyorum," dedim. Onunla hiç diyaloğa girmemeyi planlamış olsam da, bunu o istemişti. Madem konuşmak istiyordu, o zaman içimdeki hey şeyi bir bir söyleyecektim. Durup bir şey söylemeden bana bakmayı sürdürünce ben de devam ettim. "Sen önce yanındakinin kıymetini bil. Adam ol!"

"Ben seni seviyorum," dedi her bir kelimeyi bastıra bastıra. Sanırım bu söylediğinin içimde bir şeyleri değiştirebileceğini falan düşünüyordu. Bu konuşmanın mantıklı bir yere varamayacağını anladığımdan, konuyu noktalamak için son kez ağzımı açtım. Söyleyeceklerimin canını yakacağını bile bile...

"Aslında şunu bilmeni isterim," dedim çenemi dikleştirerek. "Seni Selin'le gördüğümde kıskanmadım biliyor musun? Sana sadece acıdım. Sen ikimizin arasındaki yalnızca sevgiyi değil, yılların dostluğunu da o yatakta bitirmiş olduğun için acıdım. Ve hala durmuyorsun," dedim kendimden son derece emin bir ses tonuyla. Söylediğim şeyleri beklemediği açıkça belliydi. Hiçbir şey söyleyemiyordu. Ekledim. "Böyle devam ederse sadece bunları değil, sana olan saygımı da kaybettireceksin."

Yüzündeki pişmanlıkla karışık şaşkınlıkla öylece bana bakmayı sürdürürken dönüp kapıyı açtım. Tam arkamı dönüp giderken omuzumun üstünden ona baktım ve "Bir daha karşıma çıkma," dedim son kez. Daha sonra onu ardımda bırakarak merdivenlerden aşağıya inmeye başladım.

•••

Ve ikinci bölümün sonuna gelmiş bulunmaktayız :)

Bir sonraki bölüm çok yakında. Karakterler hakkında görüşlerinizi yazmayı ve beğenmeyi unutmayın lütfen❤️

Şimdiden teşekkür ettim ve öpüyoruum!

Continue Reading

You'll Also Like

6.1M 197K 99
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.1M 40.6K 58
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
7.1M 414K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
25.5M 908K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...