Antrenör [b×b]

By valentinusx

1.9M 71.3K 45.9K

Lodos Çetin ciddiyete tapan, sert bir antrenördü. •eşcinsel bir kurgudur. More

› yeni antrenör
› gece gezmesi
› zorlu antrenman
› özel program
› dikkat dağınıklığı
› maç
› ateşkes
› hoş gülüş
› öğle yemeği
› on üç yaş paradoksu
› liseli âşık
› duş
› köşe bucak
› yakınlaşma
› yolun sonu
› kabulleniş
› acımasız
› dondurma

› ufak temaslar

54.2K 3.6K 2.9K
By valentinusx

Aşk, arzu, hoşlantı ve merhamet birbirine her zaman karıştırılan duygulardı. Sadece içimizdeki merhamet dolayısıyla yanında olduğumuz bir insanı sevdiğimizi düşünebilirdik, veyahut sadece bedenen arzuladığımız birisine âşık sayabilirdik kendimizi. Çünkü bunlar birbirine benzer, ama özünde tamamıyla farklı olan şeylerdi.


On iki-on üç yaşlarımda daha kendi kimliğimle alakalı hiçbir şeyden haberim yokken bir akşam görmüştüm antrenörü televizyonda. Yüzü ciddiydi, kaşları çatıktı ve afilli laflardan ziyade açık ve net konuşuyordu. Hiçbir farklı özelliği yoktu, telefonumdan aniden başımı kaldırıp nefes dahi almadan onu izlememi sağlayacak hiçbir farklı özelliği yoktu.

O gün onu izledikten hemen sonra internette ismini aratmıştım. Küçük yaştan beri futbol oynasam da hiç bu konuda profesyonelleşmeyi düşünmemiştim, ta ki o gece sabaha kadar onu izleyene kadar. Verdiği açıklamalar, oynadığı maçlardan kesitler ve nicesini saatlerce oturup izlemiş ve bundan bir an olsun sıkılmamıştım.

İlk anda bu basit bir hayranlık olarak görülebilirdi. Ben de tam olarak böyle görmüş, ona çok hayran olduğum için ismini bile kimseye vermeyip en büyük hayranı kalmak istediğimi düşünmüştüm. Fakat bu hayranlık gün geçtikçe artmıştı. Öyle ki her gece uyumadan önce aklımdaki son şey, sabah uyandığımda ilk şey olmuştu.

İlk kez on üç yaşımda bir akşam, onu bir kadınla fotoğrafladıklarında kabullenmiştim her şeyi. İçimde oluşan iğrenç kıskançlık hissinin bir hayrana ait olmadığını ve hatta hiçbir hareketimin yalnızca hayranlıkla alakalı olmadığını... O yaşlardaki bir çocuğa göre değişime oldukça müsaittim, bu yüzden bu fikri benimsemem zor olmadı. Beni asıl korkutan şey ona sadece bir hayran olarak yaklaşabilecek olmamdı. Belki de onu seven yüzlerce kişi arasında sadece bir tanesiydim.

Bu şekilde, onunla yatıp kalktığım üç senenin ardından bir gün hesaplarına bakmayacağıma dair kendime söz verdim. Onu izlemeyecek, arkadaşlarımla onun hakkında konuşmayacaktım. Beni sadece üzen olaylardan uzaklaşacak ve hayatıma bakacaktım.

Aslında böyle de oldu. İlk başlarda inanılmaz büyük bir yokluk hissetsem de sonrasında kendimi bir şekilde alıştırdım bu duruma. Elbette bu durum bir sabah antrenörümüzün Lodos Çetin olacağını duymamla askıya alındı.

Şimdiyse, yılların ardından ona karşı ne hissettimi bilmiyordum. Sadece bedensel bir şey olmadığını biliyordum sadece, çünkü onun yanında başka birisini gördüğümde içime inkar edemeyeceğim kötü hisler doluşuyor, hasta gibi hissettiriyordu beni. Ama aşk gibi büyük bir tanıma girdiğini de sanmıyordum. Aşk on üç yaşımda kalmıştı.

Onun beni sevmiyor olma ihtimali korkutmuyordu beni, sevmediğini zaten biliyordum. Şu an onun yanına gidiyor olmam da onu ayartmaktan ziyade, kendi duygularımın ne olduğundan emin olmaktı. Sadece bu yüzden antrenmanımız olmadığı hâlde halısahaya gelmiştim, onu yalnız bulacağımı biliyordum.

Halısahanın büyük demir kapısından içeri girerken ilkbahara giriyor olmanın verdiği hava değişimi sayesinde hafif, tatlı bir rüzgar esiyordu. Demir kapı açılırken gözlerimi direkt olarak sahanın kenarındaki banklarda gezdirdim. Bana yakın olan banklardan birisinde oturan tanıdık simayı gördüğümde az da olsa hızlanan kalbim eşliğinde süzdüm onu.

Üstünde siyah bir gömlek vardı, kollarının yarısına kadar özensizce katlanmıştı. Altında ise siyah, bacaklarını saran bir pantolon vardı. Her zaman sportif gördüğüm adamı böyle görmek bir an tuhaf geldi gözüme. Bu tarz ona öylesine yakışmıştı ki, elimde olsa orada durup saatlerce onu izleyebilirdim. Fakat bakışlarımı hissetmiş gibi başını önündeki dosyadan kaldırdığında toparlanarak ona doğru adımladım. Yaklaştıkça kaşlarının çatıldığına şahit oldum, muhtemelen neden burada olduğumu merak ediyordu.

Yanına yaklaştığımda dağınık bıraktığı saçlarını geriye atarak "Hayırdır kaptan?" diye sordu. Yutkunup evde hazırladığım bahaneyi duraklamadan söyledim, iyi ki de hazırladım diye düşünmüştüm o an. Çünkü ışığın etkisiyle parıldayan gözlerine bakarken duraklamam mümkündü.

"Antrenman günlerini karıştırdım, yolda aklıma geldi. Ben de bari kendim antrenman yapayım diye geldim."

Gözlerin anlık bir farkındalıkla aydınlanırken başıyla onayladı beni. Ayakta kalmayı kesip yanına oturduğumda bana sorgularcasına bir bakış attı. "Çok yoruldum. Rahatsız olmazsanız oturayım biraz?" dedim soru hâlinde. Kısa bir an yüzümü süzse de umursamaz bir biçimde elindeki dosyaya geri döndü.

Birkaç dakika sessizlikle geçti. Biraz daha sessiz sessiz oturursam gerçekten antrenman yapacağım gerçeğiyle harekete geçmeye karar verdim. Elimi bacağımın yanında yumruk yaparken gece verdiğim tüm kararların cesaretiyle çaktırmadan yaklaştım ona.

Bakışlarım önündeki dosyaya giderken meraklı bir tutumda "Ne dosyası bu, bakmamın sakıncası var mı?" diye sordum. Bakışları bana dönerken cevabını beklemeyip dosyaya doğru eğildim. Ona yaklaşmış olmamın da verdiği yakınlıkla omuzlarımız, bacaklarımız ve kollarımız birbirine değiyordu. Aynı zamanda benim kafam onun göğsüne yaslanmış gibiydi, sarhoş eden kokusunu yine solumuştum. Bu sefer ben de normalde özensizce sıktığım parfümümü iki kat fazla sıkmıştım.

Önümdeki dosyayı okuyor gibi gözlerimi hareket ettirirken aslında aklım tamamen başka bir yerdeydi. Ona böylesine yakın olmak tüm dikkatimi dağıtmış, uyuşturmuştu beni. Yine de son saniyeye kadar planıma sadık kaldım, ardından yavaşça doğrulup "Siz hep evrak işleri ile mi uğraşırsınız?" diye sordum. Ne zaman onu tek yakalasam evraklarla uğraşıyordu çünkü.

Bankta biraz geriye yaslandı ve "Bunlar önemli işler. Benden başkası benim kadar dikkatli olmayacağı için kendim yapıyorum." dedi. Başını sağ omzuna yaslamıştı hafifçe, öyle bakıyordu bana. "Her konuda dikkatli misinizdir?" diye sordum. Dudağının çok hafif kıvrılırken gözleri gözlerimi özenle buldu, "Evet, her konuda dikkatliyimdir." dedi. Boğazımı temizleyip "Ben pek dikkatli bir insan değilim." diye mırıldandım. Kaşları havaya kalkarken "Futbol oynarken öylesin." diye yanıt verdi.

İçimden seninle oynarken değil, diye geçirsem de dışımdan sadece "Önemli olan da odur belki. Futbol hayatımın büyük bir kısmını kaplıyor." dedim.

"Kalan kısmı ne kaplıyor kaptan?"

Ağzımı açıp kapattım bir anlığına. Güzel bir soruydu, bu kadar umursamazca ve meraksız sormasaydı daha güzel de olabilirdi. Yine de geri durmayarak "Arkadaşlarım, annem, eğitimim..." diye mırıldandım. Belki bir de sen, diye ekledim aklımdan.

Daha sonra "Sizin hayatınızı ne kaplıyor?" diye sordum merakla. Onun aksine gerçekten merak ediyordum bu sorunun cevabını. Dudağının kenarını kaşıyıp "Spor." diye genel bir yanıt verdi. Kaşlarım kalkarken "Futboldan başka bir spor yapıyor musunuz?" diye sordum. Şu siz ekinin canı da cehenneme.

Bana bir bakış atıp "Sekiz daldan linsansım var." dedi muzip bir sesle. Sanki "Sence uğraşmıyor muyum?" der gibi. Kaşlarım hayretle yukarı kalkarken ağzımın içinde belli belirsiz bir küfür mırıldandım. En son beşti! Bu adam kesinlikle bana birkaç birkaç beden büyüktü.

"Yarın buluşalım." Dediği şeyle anında gözlerine bakarken kalbim hızlanmıştı. Nefesimi kontrol altına almaya çalışırken "Hı?" diye bir tepki koymuştum ortaya.

Güneş'in tam gözlerine gelmesine şikayetçi bir tavırda yüzünü buruşturdu ve elini alnına yerleştirdi bundan korunmak için. Ardından tekrar bana dönüp "Takımı topla, yeni strateji için yarın bir yerde buluşacağız. Kafe olabilir." dedi baskın bir tonda.

Omuzlarım bir anda düşerken anladığımı belirten bir mırıltı bıraktım ortaya. Planımın ikinci kısmını uygulamanın zamanının geldiğini anladığımda ayağa kalktım ve "Ben antrenman yapayım. Size kolay gelsin." dedim. Hemen ardından üstümdeki tişörtü eteklerinden tutup çıkarttım.

Ortaya çıkan biçimli üst bedenime bir bakış atıp sorgularcasına gözlerime baktı. Rahat bir tutumda "Hava sıcak, zorlanmamak için çıkartırım bazen." dedim. Utanan bir insan değildim neyse ki, diye düşünmüştüm o an. Beni başıyla onaylayıp önündeki dosyaya çevirdi gözlerini.

Kenarda bulunan top yığınından birisini almak için ilerledim. Tam da istediğim gibi kilitli olduğunu gördüğümde başımı bankta oturan adama çevirip "Koç, bir bakar mısın?" diye seslendim. Başını kaldırdığında elimle topları gösterdim. Ne istediğimi anlayıp dosyayı kenara bıraktı ve yanıma doğru gelmeye başladı.

Cebinden bir yığın anahtar çıkarttı ve bir tanesini seçip deliğe soktu. Yüksek demirlerden oluşan kafesin kilidi açıldığında bana döndü. Kafes onun arkasında kaldığı için yaklaşıp elimi arkaya attım. Çıplak üst bedenim onun gömleğine değerken yüzüm boyun ve omzunun arasında kalmıştı. Sarılıyor gibiydik ama sadece bedenlerimiz temas ediyordu ve bu kesinlikle tuhaf veya özellikle yapılmış gözükmüyordu.

Belli etmeden oyalanıp birkaç topu elledim. Daha sonra son hamle olarak geçen gün bilmeyerek de olsa bana yaptığı gibi bacağımı hafifçe ona sürterek en kenardaki topu elime aldım. Sanki hiçbir şeyden haberim yokmuşçasına elimdeki topu iyice sıktım ve "Teşekkür ederim." dedim gülümseyip. Gözlerine bakamamıştım ama yutkunduğunu görebilmiştim. Bunu hızla gizleyip onayladı ve arkasını dönüp tekrar kilitledi kafesi.

Sahanın ortasına gidip çalışmaya başlarken, dikkat çekmemek için saatlerce çalışmam gerektiğini biliyordum. Ama değmişti, çünkü senelerin ardından tekrar hislerimden tamamen emin olmuştum.

Ben, bu sert antrenörden deli gibi etkileniyordum.

28.10.20 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 75.7K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
96.7K 751 42
gözyaşlarımı dinlemeden bir anda içime girdi dudağı dudağımda bir eli göğsümde diğer eli kadınlığımdaydı...
669K 5.7K 21
"Bakışlarındaki isteğe daha fazla dayanamadım, ama bakışlarından çok altındaki asıl harikanın ıslak ve muhtaç isteğine dayanamadım." "Konuşmak yerin...
103K 5.6K 20
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...