› özel program

53.1K 3.8K 1.5K
                                    

"N'aber?"

Ersin'in sesiyle ona kısa bir bakış atıp formayı kafamdan geçirdim. Ardından "İyi kardeşim, sen?" diye sordum. Aynı şekilde karşılık verdiğinde başımla onaylayıp soyunma odasından çıktım. Takım da peşimden aynen çıkarken antrenörün çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Göz göze geldiğimizde bir anlığına heyecanla titreyen bedenimi umursamadan karşısında her zamanki gibi sıraya geçtim. Diğerleri de peşi sıra yanıma dizildiğinde karşımıza geçti ve "Günaydın." dedi bir rutini gerçekleştirerek.

Hep bir ağızda karşılık verirken herkesin bana temkinli bakışlar attığını fark ediyordum. Yine benim sivri dilim yüzünden ceza almak istemiyorlardı, ama bu sefer kendimi tutma konusunda kararlıydım. Bu yüzden bakışlarımı onun yüzünden çektim ve yeşil çime diktim. Birkaç saniye bana baktığını hisseder gibi olsam da sonunda sesini duydum.

"Hazırsanız veya değilseniz başlıyoruz."

*

Antrenör gerçekten de verdiği söz tutmuş, ilk günkü kadar zorlamıştı. Eski antrenmanlara göre fazla olmasına rağmen iki gün önceki antrenmana göre oldukça az olmasının getirisiyle herkesin yüzü gülüyordu.

Soğuma hareketleri yaparken bugünü rahat bitirmenin verdiği iç gıdıklayıcı mutlulukla eve gitmek istiyordum. Fakat tam o an bu isteğime gölge gibi düşen bir ses büyük sahada yankılandı.

"Kaptan!"

Alt dudağımı ısırıp başımı kaldırdım ve direkt olarak gözlerime bakan gri harelere odaklandım. Arkadan birisinin "Geliyor gelmekte olan." dediğini duymuştum. Parlak gözlerin içine olabildiğince duygusuz şekilde bakarken "Efendim?" dedim, düz bir tonda.

Dilini alt dudağında bir tur gezdirip "Efendim, ne?" diye sordu. Daha önce de aynı replikleri yapmış olmanın getirdiği sıkıntıyla dişlerimi birbirine bastırıp "Efendim, koç?" dedim. Eğer ondan yüksek bir rütbede olsaydım hiçbir güç bu burnu havada adama koç dedirttiremezdi ya, neyse. İşin en kötü yanıysa bu egoyu başarılarıyla oluşturmuş olmasıydı.

"Çıkarken yanıma uğra." dedi, sanki az önce üstünlük taslayan o değilmiş gibi bir edayla. Gerçi bakışları dahi "Ben üstünüm, önüme eğil!" diye bağırıyordu sanki. Adamın sadece varlığı sinir bozucuydu resmen.

Sinirimi bozup bozmadığıysa başka bir konuydu.

Başımla onaylayıp soyunma odasına doğru ilerledim. Kaptan olmanın verdiği avantajla hiç sıra beklemeyip kısa bir duş aldım. Saçlarımı gelişigüzel şekilde düzeltip buraya gelirken giydiğim siyah eşofman ve beyaz tişörtü üstüme geçirdim. Spor çantamı alıp buharlı, sıcak ve ter kokulu basık odadan çıktım. Alışmasam çekilecek işkence değildi bu oda.

Sahanın en sonundaki banka oturmuş antrenörü gördüğümde adımlarımı ona doğru ilerlettim. Güneşten korunmak için siyah bir spor şapka takmıştı, kısa sarı saçları altında parıldıyordu. Yüzüne gölge düştüğü için sadece dudaklarını görebiliyordum.

Yanına oturduğumda bana bir bakış atıp "Otur demedim." dedi. Keskin bir nefes alıp oturduğum gibi ayağa kalktım. Gıcık herif.

Ayağa kalkan bedenime yüzünü buruşturup "Güneşimi kapatıyorsun, otur." dedi. Dudaklarımı hızla yalayıp "İyiyim böyle-" diyecek gibi oldum, ama sert bakışlarıyla cümlemi yarıda kesip yanına oturdum. İçimdeki sinirin aksine hafifçe yapmacık bir gülümseme sunup "Neden çağırdın beni," dedim, hemen ardından tekrar aynı repliği gerçekleştirmek istemediğim için "koç?" diye tamamladım.

Baş ve işaret parmağını çenesine yaslayıp cevapladı. "İki ay sonra maçlar başlayacak ve takım çok geride. Dört kişiyi özel olarak çalıştıracağım, antrenmanlar dışında. Takımın bel kemiği onlar olacak. Üç kişi seç."

Neredeyse ağlak bir modda "Zaten yeterince çalışmıyor muyuz?" dedim. Sesimdeki sitem kendisini belli ediyordu, bu yüzden sert bir bakış attı gözlerime. Anında yutkunup kabullenmişlikle "Tamam, ayarlarım. Ne zamana?" dedim.

İsteksiz sesimi hiç umursamadan "Yarın." dedi. Dilimi bir şey dememek için ısırıp başımla onayladım. Bir şey deme gereği duymadan ayağa kalkıp sahanın çıkışına doğru ilerledi.

"Sanki götümüzde kurt var amına koyayım, iki dakika otursak batıyor herife."

Sinirle ayağa kalkıp geldiğim gibi soyunma odasına doğru ilerledim. Çoğu kişi içerideydi hâlâ, bu yüzden aklımdaki isimleri çağırdım hemen.

"Melih, Sinan, Caner?"

Melih ve Caner anında yanıma gelirken "Sinan gitti abi." diye bağırdı birisi. Onaylayıp "Yarın buraya geliyorsunuz, antrenör antrenman yaptıracakmış. Sinan'a da haber verin." dedim. İkisi de sitem moduna geçerken dinleme gereği duymayıp salondan ve ardından sahadan çıktım.

Eve vardığımda artık rutin olan yorgunlukla yatağa bıraktım kendimi. Anında uykuya dalacağımı anlayınca memnuniyetle gülümsedim.

Uyandığımda dört saattir uyuduğumu fark edip esnedim. Tatlı uykumun ardından telefona bakmak için ekran kilidini açtım ve iki mesaj olduğunu gördüm. Sıra sıra baktım.

Gönderen: Melih

Sinan'a haber verdik kanka.

Ona onaylar bir mesaj atıp diğerine geçtim.

Gönderen: 055***

Takım tamam mı?

Anlamayarak kaşlarımı çatıp cevap yazdım.

Gönderilen: 055***

Ne?

Cevap iki-üç dakikalık bekleyişin ardından geldi.

Takıma söyledin mi kaptan?

Onun antrenör olduğunu anladığımda göz devirip cevap verdim.

Numaramı nereden buldun?

Ve evet, söyledim. Hazır.

Cevap yine birkaç dakika sonra geldi.

Yarın sabah onda sahada olun. İşim var yazma daha.

Mesajda bile gösterdiği burnu havada hâli gözlerimi daha da devirmeme sebep oldu. Gıcık herif, ne olacak.

10.09.20 | Linda Lewis

Antrenör [b×b]Where stories live. Discover now