› zorlu antrenman

56.7K 4K 3.4K
                                    

"Kanka ben fena korkuyorum ha bugün için."

Melih'in söylediği söze göz devirip kramponlarımın bağcığını sıkılaştırdım. Doğrulup "Ne kadar zorlayabilir ki, bir sınırı olması gerek. Bayılana kadar çalıştırmayacak sonuçta." dedim umursamazca.

Şaşkınlıkla bana bakıp "Lan sen değil miydin tüm gece 'Antrenmanda ebemiz sikilecek.' diyen?" dedi. Elimle onu geçiştirdiğim sırada sahaya giren bedene döndü bakışlar. Herkes sıra olmak için düzenli şekilde dizilirken ben de hızlıca sıranın başına geçtim.

Antrenör tam karşımıza geçip "Günaydın!" dedi vurguyla. Herkes aynı şekilde karşılık verirken ben günaydını bile sert bir şekilde söylemeyi nasıl becerdiğini merak ediyordum. Herkesi tek tek süzdükten sonra "Takım kaptanı kim?" diye sordu. Bir an şaşırıp "Benim." dedim, orta yükseklikte.

Normalde kaptana pek ihtiyaç olmazdı antrenmanlarda. Daha çok maçlarda hatırlardım kaptan olduğumu, bir de takımdakiler "kaptan" diye seslendiklerinde. Bu yüzden kısa bir süre şaşırmıştım.

Beni baştan aşağı süzdüğünde rahatsızca kıpırdandım. Öyle bir bakıyordu ki, kendimi önemsiz bir eşya gibi hissediyordum. Yüzüme küçümseyici bir bakış atıp "Kaptanlık için yanlış kişiyi seçmiş gibiler." dedi. Sesi alay barındırıyordu.

Sinirle kaşlarımı çattım ve "Görevimi gayet iyi yaptığımı düşünüyorum." dedim. Maçlarda kaptanlara iki kat sorumluluk düşüyordu ve hiç çuvallamamıştım. Böyle söylemesine sinirlenmiştim.

Umursamazca baktı ve "Nedense göremedim, daha çok kulüplerde takılıyor gibisin." dedi. Sesinin tonu sinirlenmeye başladığını gösteriyordu. Kendimi tutamadan "İşe bakın ki siz de o kulüpteydiniz, demek ki görev konusunda ikimiz de pek iyi iş çıkartamıyoruz." dedim. Futbolda futbolcuların gece hayatı pek hoş karşılanmadığı için tavrı anlayışla karşılanabilirdi, elbette kendisi de orada olmasaydı.

O an gözlerinde çakan şimşekleri gördüğüme emindim. Alnında bir damar belirgin şekilde atmaya başladığı an "Kiminle konuştuğuna dikkat et kaptan!" diye sesini yükseltti. Sesi o kadar keskindi ki dudaklarından çıktığı anda aldığım nefesler kesildi. Disiplinle büyümüş birisi değildim, dolayısıyla azarlanmaya da çok alışık değildim ama bu adamlayken buna alışmam gerekiyor gibi gözüküyordu. Çünkü lanet sezonun bitmesine daha aylar vardı.

Hiçbir cevap veremeden gözlerimi ondan ayırdım. Sinirli yüzünü gördüğümde cevap verme isteğim arttığı için yapmıştım bunu, çünkü bundan sonra verdiğim her cevabın yangına körükle gitmek olduğunun farkındaydım. Ve her ne olursa olsun karşımdaki adam benim antrenörümdü, saygılı olmak zorundaydım.

Kısa bir an ortama çöken sessizlikten sonra "Üç yüz şınavla başlayın!" dedi. Sesi yüksek çıksa da az önceki gibi inanılmaz sert değildi, yine de hiç rahatlayamadan diğerleri gibi hızla yere çöktüm ve ona bakmadan sınavları çekmeye başladım.

Çekerken sürekli gözlerinin bende olduğunu hissetmiştim. Bir açığımı bulduğu an üstüme atlayacak gibiydi, ama en düzgün yapanlardan birisi olduğum için birkaç defa boşa uyarılarından başka bir şey gelmedi. Ta ki sayı iki yüze yaklaşıncaya kadar. Yüzüm kızarmış, kollarım yanıyordu ve terler boşalıyordu vücudumdan. Birkaç kişi yere yattığı an antrenör onun yanına gidip kalkmasını emrediyor, on tane ekliyordu sayısına.

İki yüz elliye gelirken herkes bitmişti. Görüşümü alnımdan akan terler bozuyordu ve gerçekten yüzümün patlıcan gibi olduğuna emindim.

Antrenör [b×b]Where stories live. Discover now