› yolun sonu

54K 3.6K 3.7K
                                    

Ellerim çenemde, bakışlarım hemen önümdeydi. Oturduğum rahatsız sandalye de ortamdaki eğlenceli muhabbet de pek umrumda sayılmazdı. Sabahki coşku hâlâ kimseden ayrılmamıştı, bu yüzden sadece biz bulunmamıza rağmen fazlasıyla gürültü vardı.

Antrenörle olan olaydan sonra herkes mekân değiştirmek istemişti. Birkaç ortaya atılan fikirden sonra her maçın sonunda geldiğimiz kafeye karar vermiştik. Selim'in babasına aitti bu kafe, ama babası bugün açmamıştı burayı. Dolayısıyla sadece bizim olmamız garip bir durum değildi.

Aklımda sürekli antrenörle yaşadığımız anlar dönüp duruyordu. Ona adım attığım zaman nasıl zorlandığı, geri çekilmemi isterken aslında istemiyor gibi çıkan sesi... Belki de beynim bana bir oyun oynuyordu ve o gerçekten de rahatsız olmuştu. Fakat ben bunu istemiyordum. Hiç istemiyordum.

"Gençler ve koç, iyi geceler ben kalkayım." Sinan'dan gelen ses üzerine ona çevirdim bakışlarımı. Ayağa kalkmış, cüzdanını ve telefonunu cebine sıkıştırıyordu. Onunla birlikte birkaç kişi de onaylar mırıltılar çıkarttı ve ayaklandılar. Saat bir hayli geç olmuş olmalıydı, zaman hızlıca geçmişti.

Gözlerimi sağ çaprazımda oturan adama çevirdim. Kalkmaya niyeti yok gibiydi, telefonuna bakıyordu. İçimde hissettiğim anlık bir kıskançlık hissi boğazımı düğümledi. Yutkundum birkaç kez ve ayağa kalkmak için herhangi bir hamlede bulunmadım.

Selim de aynı şekilde ayağa kalkarken "Son çıkan kilitlesin mekânı, anahtarın yerini biliyorsunuz. İyi geceler cümleten." dedi ve esneye esneye kapıya ilerledi. Melih ayağa kalkıp bana döndü, "Çıkıyor musun kardeşim?" diye sordu. Başımı onaylamaz anlamda salladım. Bir bana, bir de bizimle ilgilenmeyen antrenöre baktı ve omuz silkip çıkışa ilerledi.

Herkes çıktığında rahat bir nefes verip çaktırmadan karşımdaki adamı seyretmeye başladım. Yüzü ifadesizdi, elini telefonda hareket ettiriyordu. Sarı saçlarından birkaç tutam gözlerinin önüne düşmüştü ama rahatsız gibi durmuyordu.

Yaklaşık beş dakika boyunca onu izledim. En sonunda telefonunu kilitledi, başını ekrandan kaldırdı. Herkesin gittiğini gördüğünde kaşları çatıldı. Sanırım farkında değildi.

Grileri gözlerimi bulduğunda kaşları kısa bir an düzeldi ama tekrar çattı. Ayağa kalktığında gitmeye niyeti olduğunu anlayıp ben de kalktım. Hızlıca önüne gidip yolunu kestiğimde tek kaşını kaldırarak 'Ne var?' dercesine bir hareket yaptı.

Derin bir nefes alıp "Kaçacak mısın öylece?" diye sordum. Bu cesaretimin hiçbir açıklaması olamazdı, resmen kendimi boğulacağım suya bırakıyordum ama ona yaklaştığımda gözlerinde gördüğüm şeydi bana bu cesareti veren. Bakışı tiksinmeyi geç düz bile olmuyordu, kendini maskeleyene kadar yoğunlaşıyordu. Belki de bu tamamen benim lanet hayal gücümün ürünüydü.

Gözlerini tavana dikip dilini alt dudağında gezdirmeye başladı. Birkaç saniye boyunca öyle kaldıktan sonra tekrar gözlerime baktı, ifadesiz bakışlar ardından "Ne yapmamı bekliyorsun?" diye sordu. Sesinin altında hafiften kışkırtma sezmiştim, sınırlarımı zorlamak istiyordu. Ne kadar ileri gideceğimi görmek istiyordu.

Ellerim iki yanımda yumruk olurken bu tavrının tam ortasına bir yumruk atmamak için kendimi zor tutuyordum. Dişlerimi birbirine bastırıp sinirli bir soluk verdim ve daha fazla ilerlersem yapacağım tek şeyin onu rahatsız etmek olduğunun bilincinde "Hiçbir şey deme koç, siktiğimin gecesinde hiçbir şey demeden evlere dağılalım. Hadi iyi geceler." demekle yetindim. Kendimi bıraksam kelimeler titreyerek çıkacaktı dudaklarımdan çünkü yine aynısı olmuştu işte. Kendimce umutlanıp ortada mal gibi kalmıştım.

Antrenör [b×b]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin