› liseli âşık

50.8K 3.6K 2.7K
                                    

"Başımda dönüp durmayı kesecek misin?"

İrkilerek bana ters bakışlar atan adama çevirdim gözlerimi. Büyük sayılmayan soyunma odasında saatlerdir birlikteydik, o başından beri pozisyon bile değiştirmeden otururken ben gezinirken bulduğum bir kitabın kesitlerini okuyordum. Yanımdaki adam bir saat önceki çıkışımız sebebiyle olacak ki çok da konuşma canlısı değildi.

Ona gözlerimi kısarak cevap verip volta atmaya devam ettim. Telefonumun şarjı azdı, bu yüzden onu cebime sokup kollarımı göğsümde birleştirdim. Yine bir sessizlik baş gösterirken daha ne kadar burada kalacağımızı düşünüyordum. Antrenöre bulaşmak istesem de içten içe, bugün pek bir ters olduğundan dolayı bu isteğe karşı çıktım.

"Ailen merak eder mi seni?" Sessizliğin ortasında kurduğu cümleyle başımı yerden kaldırdım. Keşke etseydi ve meraklanıp buraya gelselerdi lakin annemin bugün nöbeti vardı, dolayısıyla sabaha ancak fark ederdi evde olmadığımı. Bu yüzden başımı yavaşça iki yana salladım hüzünle.

Dik ve heybetli vücudunu rahatsız bankta biraz geriye yasladı ve "Akşam kontrole gelen güvenliğin sesini duyarsak haber verebiliriz ona." dedi. Duyduğum planla hemen "Saat kaçta geliyor?" diye sordum hevesle. İfademe kısa bir an göz gezdirip "Bir-iki saate gelir herhalde." diye yanıtladı. Sabaha kadar burada olacağız diye düşünerek üzülen bedenim bunu duyduğunda rahatladı. Dudaklarımda can bulan tatlı gülümseme eşliğinde karşısındaki banka yerleştim rahatça. Bu bankları sanki özellikle rahatsız yapmak için uğraşıyorlardı.

Sanki bugün yeterince kaşınmamışım gibi, neden olduğunu bilmediğim bir şekilde iğneleme ihtiyacı duydum onu. Başımı kaldırıp "Çıkışa bir arkadaşınız gelmeyecek mi, mâlum pek bir kişiyle görüşüyor gibisiniz." dedim. Bu imayı yapmama geçen gördüğüm kız değil takımdakilerin kendi arasında onun özel hayatında çapkın olduğunu konuşmaları yarar sağlamıştı.

Bana sert bir bakış atmakla yetindi. Bu bakışı ondan o kadar görüyordum ki, belki de bu yüzden onu bir kıza gülümserken gördüğümde şok olmuştum. Bu denli sert birisini öyle görmek, elbette ki ufak çaplı bir şaşkınlığa yol açmıştı. Yine görsem eminim ki yine açardı.

Cevap vermedi imama. Bunun çocukça bir sidik yarışı olduğunu fark etmiş olmalıydı, göründüğü gibi olgun birisi olduğuna emindim. Ben de normalde çocuksu birisi değildim ama canım sıkılmıştı işte ve burası tek başına daha da sıkıcı oluyordu.

Ayağa kalktı ve birkaç büyük adımda pencereye ilerledi. Bir saatte bir bunu yapıyor, güvenlik kulübesine bakıyordu. Fakat bu sefer başka bir şey görmüş olacak ki dudaklarından alaycı bir "Hah!" çıktı. Merakla başımı kaldırdığımda alay dolu gözlerini bana çevirdi ve "Aşağıda birisi var. Ama işe bak ki benim görüştüğüm o çok kişiden birisi değil." dedi, her kelimesi netti.

Ona anlamsız bir bakış atıp ayağa kalkarak onun yanına, pencereye gittim. Sahanın ön bahçesini ele alan pencereden çıkışa doğru baktığımda, Lavin'i görmek hem şaşırmama hem de dudaklarımda tatlı bir tebessüme yol açtı. Antrenörün bakışlarının ağırlığını üstümde hissederken dahi ona bakmadım, çocukluk arkadaşımın kendi kendine söylendiği belli olan yüzünden çekmedim gözlerimi.

"Ya sabır." diye mırıldanan sesle birlikte yanımdaki beden tekrar eski yerine geçti. Lavin'e ulaşmamın herhangi bir yolu olmadığının bilincinde isteksizce ben de yerime geçtim. Tabii az önce Lavin'in kapıda beklediğini söylerkenki alaycı tutumunun nedenini biliyordum. Benim amansız bir çaba içinde ona sokmaya çalıştığım lafı bana sokmuştu, hem de hiçbir çaba harcamadan. Evren her zaman aleyhime işlerdi.

Antrenör [b×b]Where stories live. Discover now