Antrenör [b×b]

By valentinusx

1.9M 71.3K 45.9K

Lodos Çetin ciddiyete tapan, sert bir antrenördü. •eşcinsel bir kurgudur. More

› yeni antrenör
› gece gezmesi
› zorlu antrenman
› özel program
› dikkat dağınıklığı
› maç
› ateşkes
› öğle yemeği
› on üç yaş paradoksu
› liseli âşık
› duş
› köşe bucak
› ufak temaslar
› yakınlaşma
› yolun sonu
› kabulleniş
› acımasız
› dondurma

› hoş gülüş

50.8K 3.7K 1.9K
By valentinusx

Terli bedenimi formadan ve şorttan ayırdım ve buz gibi soğuk olan suyun altına girdim. Ağrıyan kaslarım suyun altında açılırken az da olsa rahatladım. Önüme düşen mavi tutamları geriye itip onların da ıslanmasına izin vermemin ardından iyice temizlendiğime kanaat getirip suyu kapattım.

Ağzımdaki ıslıkla birlikte kenarda bulunan siyah küçük havluyu belime gelişigüzel biçimde sardım. Dönerken düşen birkaç şampuan ve duş jelinin çıkardığı sese ağzımın içinde küfrettim. Neyse ki gürültüyü duyup azarlayacak birisi yoktu. Düşürdüğüm şeyleri hızlıca geri koydum yerine ve doğruldum.

Antrenör geldiğinden beridir iki katına çıkan karın kaslarımdan akan birkaç damlayı elimle silip duştan çıktım. Hemen kenarda bulunan telefonumu elime alıp önemli bir bildirim olup olmadığına bakarken aynı zamanda giyinmek için soyunma odasının içine doğru ilerliyordum.

Derken bir anda önüme çıkan bedenle yüzüm taş gibi bir göğse çarptı. Aynı anda bir elim açılmak üzere olan havlumu tutarken diğer elim elimdeki telefonu sıkıca kavramıştı. Sinirle başımı kaldırdığımda bana bakan bir çift gri hare gördüğümde daha da sinirlendim. Şimdi sinirimi çıkartmayacaktım da.

Bana ters bir bakış atıp "Ne işin var burada?" diye sordu boş bir sesle. Önüme düşen birkaç tutam saçı geriye itip "Alıştırmışsınız her gün antrenmana, bir gün yapmayınca vücudumun tersine gitti." dedim. Evet, aynen böyle olmuştu. Bizi soktuğu yüksek temponun ortasında bir gece yarın ders yapmayacağımıza dair bir mesaj atmıştı. Nedeni ise evrak işlerinin olmasıydı. Normalde buna sevinmem gerekirken vücudum resmen aylardır spor yapmıyormuş gibi bir moda bürünmüş, enerji depolamıştı. Ben de o enerjiyi atmak için boş sahaya gelip bolca antrenman yapmıştım. Tabii karşımdaki kişinin burada olacağını bilmiyordum. Bu yüzden kendime engel olamadan sordum.

"Siz neden buradasınız?"

Beni bekletmeden "Evrak işleri var demiştim, burada hallediyorum. Ses duyunca geldim." dedi. Düşürdüğüm şampuanlar yüzünden olmalıydı bahsettiği, onaylar anlamda başımı salladım. Hâlâ bana çok yakındı ve ben nedense bunu fark etmesini istemiyordum, ama birkaç saniye sonra fark edip geri çekildi beklemeden. Gözleriyle boynumdan elimle tuttuğum havluya kadar süzdü, fazla beklemeden geri çıkarttı gözlerime. Bakışları ifadesizdi.

Yutkunup "Ben giyineyim o hâlde." dedim. Neden birdenbire böyle saçma bir tepki vermiştim bilmiyordum, yine de rahatsız hissetmiştim. Yirmi erkekle birlikte soyunurken hiçbir şekilde rahatsız hissetmemiştim oysaki. Gözlerimi daldığı noktadan hareket eden âdem elması ayırdı. Çok ufak bir hareketti, buna dikkat etmeme izin vermeden yavaşça "Giyin o hâlde." dedi. Bunu demesine rağmen hâlâ bir adım ötemde duruyordu.

İstemsizce almayı bıraktığım nefesleri fark edip içime derin bir nefes aldım. Kısık bakışlarının dikkatle gözlerimde olması karnımı kasarken hemen başımı sallayıp iyice uzaklaştım ondan. Benim çekilmemle bir saniye kadar durup sonrasında soyunma odasından çıktı.

Sinirle dolabımın kapağını açarken "Salak Atlas, aptal Atlas. On üç yaşında mısın sen Atlas? Kendine gel!" diye homurdanıyordum. "Aştın sen bunu, ergenlikti geçti." Bunu en çok hâlâ içinde oynaşan hayvanlar varmış gibi hissettiren karnıma söylemeliydim sanırım.

Ciğerlerime tekrar büyükçe bir nefes doldurup buraya gelirken giydiğim açık mavi tişörtü ve siyah kot pantolonu geçirdim üstüme. Saçlarıma olduğu kadarıyla şekil verip çantamı koluma asarak çıktım odadan.

Karşı bankta gölgede oturan adamı gördüğümde bakışlarım bir ona, bir de çıkış kapısına kaydı. Yorgundum, az önceye kadar tek hayalim eve gitmekti fakat şu an kararsızdım. Gözlerim tekrar hemen karşımda oturan adamı buldu. Elindeki siyah güneş gözlüğünün ucunu dudaklarına yaslamış, diğer eliyle önündeki sayfaya bir şeyler yazıyordu. Açık renk kaşları çatılmıştı ve son derece konsantre gözüküyordu.

Kararsız geçirdiğim birkaç saniyenin sonunda kendime küfrede küfrede adımlarımı ona doğru ilerlettim. Kağıda fazlasıyla odaklanmış olmasından ötürü ancak tepesine ulaştığım zaman fark etti beni. Anlamazca bir bakış fırlattığında aklıma ilk gelen bahaneyi sundum önüne.

"Anahtarım evde kalmış da, annem de akşama geçecekmiş eve. O yüzden bir süre burada kalacağım."

Sesim resmen yalan söylediğimi anlatsa da o üstünde durmadan başıyla onayladı ve yanını işaret etti. Hızlıca yerleştikten sonra çantamı yanıma bırakıp gözlerimi etrafta gezdirmeye başladım. Bakışlarının ağırlığını hissediyordum, yine de birkaç saniye sonra karşılık verdim bakışlarına. Elindeki dosyalardan birisini kucağıma bırakıp "Madem buradasın, yardım et." dedi. Başımla onaylayıp elimdeki dosyaya göz gezdirdim.

Gençler liginin tüm adayları yedek ve ilk on bir olarak yazılıydı. Hangi pozisyonda oynadıkları, bu sezonda kaç gol ve asist yaptıkları ve daha birçok bilgi bulunuyordu. Bunlarla ne yapacağımı bilemeyip antrenöre baktım. Bana yandan bir bakış atıp "Sana söylediğim ismi oku." dedi. İtiraz etmeden bir isim söylemesini bekledim.

Listenin en başında kaptanların ismi yazılıydı ve o ben gelmeden önce birkaç ismi yazmıştı bile, bu yüzden benim adımı söylemesi sadece birkaç dakika sürdü. Onun ağzından ismimi ilk kez tamamen duymanın verdiği tuhaflıkla yutkunup formalite icabı yazılmış birkaç bilgiyi söyledikten sonra "Yirmi iki gol, yirmi altı asist." dedim. Bunu söylerken gözüm istemsizce yana, ona çevrilmiş tepkisine bakmıştı.

Genelde çatık duran kaşları verdiğim bilgiyle havalandı. Kalemi tutan eli çoktan beyaz sayfanın üstüne hızlı bir yazıyla yazmaya başlamışken "Golcü olmamana rağmen hiç fena değil." dedi. 'Hiç fena değil' değil çok iyiydi, bunu istatistikleri gören herkes söylerdi ama son bir ayda beni ikinci kez övüyor olduğu gerçeği tatlı bir hissin vücudumda gezinmesine sebep oldu. Dudaklarım kıvrılmak için beni zorlarken yanaklarımın içini sertçe ısırdım ve bir tepki vermemeye çalışarak sonraki ismi ona söyledim.

Yaklaşık iki saat boyunca bu işi hallettik. "Kaya Doğan." dediğinde son isme gelmiş olmanın sevinciyle "Forvet, ama bu ligde değil. Bir hata olmuş sanırım." dedim. Çünkü bizden yaşça büyüktü, gençler ligince oynaması imkânsızdı.

"Bakayım." diye mırıldanıp beklemeden kucağımda duran dosyaya eğildi hafifçe. Bana yaklaşmış olmasından ötürü burun deliklerimden içeri erkeksi bir koku sızdı. Maçtan önceki antrenmanda dikkatimi dağıtan koku. Yutkunup dikkatimi toplamaya çalıştım fakat kokusu ağır bir koku olmamasına karşın aldığım nefesin içinse hissedilecek kadar yoğundu.

Kısık bakışlarıyla elimde tuttuğum belgeyi kontrol ediyorken aniden açıklamak için yüzünü bana çevirdi. Bir anda yüzümün hemen ötesinden bana bakan griler, refleksle nefesimi tutup gözlerimi iki-üç kez kırpıştırmamı sağlarken bugün bilmem kaçıncı kez hissettiğim o kasılma yine mideme ulaştı. Bankın üstünde duran elim bankı sertçe kavrayıp aklımı birkaç santim ilerimde duran yüzü unutmama, dikkatimi ışık sayesinde iyice açıklaşmış gözlerinden kendisine çekmeye çalıştı.

Neyse ki antrenör sadece bir saniye kadar bu yakınlığı tahmin etmemiş gibi duraksadı. Sonrasında bu tatlı işkenceyi sonlandırarak doğruldu ve açıklamaya başladı. Uyuşmuş beynim söylediklerini bir süre sonra algıladı.

"Kaya Doğan, kulübün başkanının oğlu. Özellikle sizin ligi istediği için orada ismi var. Sizinle maça çıkmıyor ama rahatlıkla gelebiliyor buraya bu sayede."

Başımla onayladım onu. Dosyayı ona uzattım, alıp kendisinin üstüne koydu ve çantasına yerleştirdi. Beni umursamadan bankta biraz yayıldı ve işaret parmaklarıyla şakaklarını ovaladı. "Başınız mı ağrıyor?" derken buldum kendimi.

Bana yandan bir bakış attı, bu bakış bana beni ilgilendirmediğini söyleyeceğini düşündürtmüştü. Ama neyse ki böyle bir şey yapmadan "Evet." diye onayladı kısaca. Yakın zamana kadar ona bir şey demeden önce üç kez düşünüyordum çünkü her lafa yükselebilecek bir potansiyele sahipti. Fakat niyeyse şu son zamanda onun normal bir insan olduğunu gördüğüm zamanların sayısı artmıştı. Bu yüzden kendimi tutamadan "Şakaklarınızı değil, kaşınızın ortasını ovun." deyiverdim. İlk yardımda çalışan teyzemin bana yarar sağladığı ilk an bu olmuştu böylece.

Ellerini durdurup kaşının ortasını aşağı yukarı ovmaya başladı. Anında karşı çıkarak "Öyle değil." diye mırıldandım ve yutkunup nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle kaşını ovan kolunu indirdim. Çok baskı uygulamamış olmama rağmen inen koluyla biraz ona yaklaşıp baş parmağımla daire şeklinde yavaş ve dikkatli biçimde ovmaya başladım iki kaşının ortasını. Sıcak tenine değen parmağım ateşe tutmuşum gibi yandı.

Kaşlarımı çatmış, bu işe o kadar kendimi vermiştim ki ne kadar yakın bir pozisyonda olduğumuzu sertçe boğazını temizlediğinde anladım. İrkilerek geri çekildim ve az önceki yerime döndüm. "Sağ ol." diye mırıldandı nezaketen ama az önceki hareketlerimi tekrar etmek gibi bir eylemde bulunmadı.

Birkaç saniye geçmişti ki yanımıza kapıda bulunan güvenlik geldi. Yüzünde saklamak istediği muzip bir ifade vardı, dosdoğru olarak antrenöre ilerliyordu. Önümüzde durduğunda "Kusura bakma antrenör bey, sizi çağıran birisi var." dedi.

Ağzımın içinde dilimi sertçe ısırıp kapıya çevirdim bakışlarımı. Kızıl saçlı, beyaz tenli pek güzel bir kız tam olarak yanımdaki adama bakıyordu beklentiyle. Ben de bakışlarımı tekrar ona çevirdiğimde, kalkıyor olduğunu gördüm. "Geleceğim." dedi bana ithafen ve büyük adımlarını kıza doğru attı.

Gözlerimi çekmek istesem de çekemedim ikisinden. Kapıya ulaşan adamla birlikte kız tatlı tatlı gülümsedi, benim karşısındakine karşı muhtemelen hiçbir zaman erişemeyeceğim bir rahatlıkla konuştu. Antrenörün yanında küçük kalıyordu, bunun sebebi kızın kısa boyu değil antrenörün oldukça uzun ve iri birisi olmasıydı. Yine de yan yana durduklarında hoş bir görüntü oluşuyordu.

Antrenörün sözleri ardından kız birkaç söz söyledi ve orada benim içime yine bir şeyler akmasına neden olan o olay oldu. Antrenör, herkesten sakındığı hoş gülüşünü karşısındaki kıza sundu.

Bu manzarayı izlerken hissettiğim tuhaf duyguyla gözlerimi kaçırıp ellerimi izlemeye başladım. Evet, ben kesinlikle artık on üç yaşında değildim.

••

15.10.20 | Linda Lewis

Continue Reading

You'll Also Like

165K 882 18
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
5.3M 288K 30
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
694K 28.9K 46
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...