REVOLVER

By S-Mare

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar

11.7K 1.6K 2.5K
By S-Mare

Multimedya: Natalie Taylor - In The Air Tonight

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

Bu bölüm de güzel tweetleriyle little_shawn ve zeynep'e (Kendinizi belli edin 😁)

Güzel alıntısıyla da Son-Melodi-Sesi ne ithaftır ❤️

Panomda ve twitterda #Revolver hashtagleriyle alıntılarınızı ve mesajlarınızı bekliyorum 🖤


"Ben hep sessizimdir, benim sesim sessizliktir."

Arven kendisine verilen odaya girdiğinde yatağa uzanıp bir süre tavanı izlemişti. Damarlarında dolaşan ilacın etkisinin tamamen geçtiğini ise gözleri dolmaya başladığında anlamıştı. O andan itibaren de yüzünü yastığa gömüp saatlerce sessizce ağlamıştı. Ağlamaktan öylesine yorulmuştu ki uykusu olmasa bile sonunda gözleri kapanmıştı.

Zaten o uyku da çok uzun sürmemişti, yaklaşık bir saat sonra kabuslarla sıçrayarak uyanmıştı. Öylesine terlemişti ki üzerindeki pamuklu pijama takımı neredeyse sırılsıklamdı. Bir süre yatağın içinde kendine gelmeye çalışmıştı. Kendini biraz daha toparladığında günün ilk ışıkları da odasındaki tek pencereden içeri vurmaya başlamıştı.

Bacaklarını yataktan sarkıttı ve ayakları soğuk parkeyle temas edince biraz rahatlar gibi oldu. Pencereyi aralayıp biraz hava almak istedi. Fark ettiği ilk şey pencerenin camının buzlu cam olduğuydu, buna bir anlam veremedi. Pencereyi aralamak istediğinde ise ikinci şaşkınlığını yaşadı. Pencere sadece üst tarafından hafifçe aralanıyordu ve katiyen yana açılmıyordu. Sanki dışarısını görememesi için biri özenle çalışmıştı. İlk defa kendini tedirgin hissetti ama ona verilen ilaç olmasaydı, dün çok daha fazlasını hissedeceğini biliyordu.

Bilmediği bir yerde, tanımadığı insanlarla olmasına rağmen tedirginlikten fazlasını hissedemedi. Garipti ama korkmuyordu artık onlardan. Bunun, ona sıcak davranmalarıyla ilgisi de yoktu. Kendisine her sıcak davrananı iyi insan kategorisine koyup güvenecek yaşı çoktan geçmişti. Korkmamasının nedeni sadece tüm sevdiklerini bir gecede kaybetmesiydi. Kendi canının bir önemi de kalmamıştı ona göre.

Kendi canından vazgeçen bir insanı daha fazla ne korkutabilirdi ki?

Pencereden uzaklaşıp odadaki ahşap gardıroba yönelmişti ki odadaki kamerayı fark etti ve gözleri kısıldı. Neden odada bir kamera vardı?

Belki de ona güvenmiyorlardı, muhtemelen uyandığı ilk gün bir deli gibi davrandığı içindi ama kim olsa onun yaşadıklarını yaşadıktan sonra öyle davranırdı. Hayır, yerinde başka biri olsa şüphesiz çoktan kafayı sıyırmış olurdu. Belki de o da kafayı sıyırmıştı, bulunduğu durumda korkmaması da bunun kanıtıydı. Sonra aklına o gün ikinci kattan aşağıya düştüğünde onu saran karanlık geldi. Bunu düşünmesiyle tüyleri diken diken oldu. Yanılıyordu, hala korktuğu bir şey vardı.

Ruhlar onu hala delicesine korkutuyordu. Ölümden değil belki ama ölü insanların ruhlarını görmekten korkması delirdiğinin kanıtı değil de neydi?

Peki, hala dışarda bir yerde olabilirler miydi? Adını öğrenemedi o genç adam onlara kölelerim demişti. Köleleri... Onlar şimdi neredeydi?

Dün onları görmemiş olmasına güvenerek kendini rahatlatmayı seçti, belki de o çağırmadan gelmiyorlardı. Dolabı açtı ve göz gezdirdi. Hepsinin yeni olduğu belli olan onlarca kıyafet vardı ve kısa bir incelemeyle hepsinin de bedenine göre olduğunu fark etti. "Bana alışveriş yapacak kadar yüce gönüllü mü, yoksa kafayı mı yemiş olduğunuz konusunda kararsızım," dedi kendi kendine.

Koyu renk bir kot ve beyaz bir tişört aldı. Çekmeceden yine yeni olan onlarca iç çamaşırlarından alırken bunları buradaki kadınların almış olduğunu düşündü. Aksini düşünmek hem mantıksız olurdu hem de hiç hoşuna gitmezdi. Son olarak açık renk bir bornoz alarak kapıya yürüdü. Odadan sessizce çıktığında binadaki sessizlik kimsenin uyanmadığını gösteriyordu ki bu oldukça doğaldı. Daha güneş bile yeni doğmuştu.

Kaldığı odanın yanındaki kapıya baktı. Dün o odadaki banyoda yıkanmıştı ama şimdi odanın kime ait olduğunu bilmediğinden buna yeltenmedi. Dün odalara bakarken aşağı katta başka bir banyo görmüştü. Orayı kullanmaya karar verdi.

Yuvarlak ve geniş balkonda merdivenlere doğru yine sessizce yürümeye başladı. Birinin uyanması şu an isteyeceği son şeydi. Tanımadığı bir grup insanın yaşadığı yerde banyo yapmak zaten yeterince rahatsız ediciydi. Dünkü pervasız tavrını şimdiden özlemişti. Belki de bir ara şu Voldemort'tan ona verdiği ilacı öğrenmeliydi. Ne zaman bir ağlama krizinin daha geleceği belli olmazdı neticede ve böyle bir durumda o ilaç hayli işine yarardı.

"Neden orada dikiliyorsun?" diyen sesle daldığı düşünce aleminden neredeyse sıçrayarak uyandı. Kumral genç adamın birden karşısına geçmesine ise yine hazırlıksız yakalanarak hızla geriye adımladı. O panikle kendi ayağına basıp sertçe yere oturması da bir oldu. Acıyla inlemekten kendini alıkoyamadı.

"Tanrı aşkına!" dedi öfkelenerek. "Ne diye sessizce geliyorsun? Ödümü koparmaya falan mı çalışıyorsun sen?"

Öfkeli gözlerine adamın yüzüne çevirdi sonunda. Öylece yukarıdan ona bakıyordu. Gözleri gün ışıklarının altında daha canlıydı artık. Saçları ise yine dalgalı ve dağınık... Yüzü pürüzsüzdü, yeni tıraş olmuş olmalıydı çünkü dün kirli bir sakalı vardı. Yine de soğuk yapısına rağmen serseri bir tipi olduğu söylenemezdi. Oldukça hoş görünüyordu ve Arven bunu inkar edecek değildi.

"Neden konuşmuyorsun?" dedi yüzünü buruşturarak. Hala öylece yerde oturuyordu ama doğrulmak adına bir hamle de yapmıyordu. Dikkati, karşısında uzun boyuyla dikilen genç adamdaydı sadece.

Muhtemelen ismini öğrenene kadar ona Voldemort diyecekti ama daha düşündüğü an bundan vazgeçti. O gözlere bakıp ona Voldemort diyebileceğini sanmıyordu. O Safir'di. Büyülü Safir...

"Düşünüyorum," dedi genç adam, o güzel aksanlı diliyle. Bir de olur olmadık zamanlarda ortaya çıkan o hoş aksanı vardı. Belki de ebeveynlerinden biri Birleşik Krallık vatandaşıydı.

Sahi, buradaki bu insanların bir aileleri de olmalıydı, değil mi? Öyleyse neredeydiler?

Bunu da karşısındaki genç adama sorulacaklar listesine ekledi.

"Neyi?" dedi sonunda.

"Sorduğun iki soruyu günlük soru soru sorma hakkından düşüp düşmemeyi."

Gözleri şaşkınlıkla aralandı. "Böyle bir şey yaparsan hayatımda gördüğüm en anormal insan olabilirsin."

Genç adam çerçeveli dudaklarını büktü, böyle bir mimik belki de başka birinde çocuksu durabilirdi ama onda... Kesinlikle çocuksu değildi. "Hangimiz normaliz ki?"

"Ama sen diğerlerinden daha da anormalsin," dedi kendini tutamayarak. "Düşünce şeklin hayret edilesi."

"Sadece şaka yapıyordum," dedi Safir ama yine yüzünde bunu kanıtlayan hiçbir mimik oluşmadı. Arven hala ona şaşkınlıkla bakarken o da yere eğildi ve kızın yere düşerken elinden etrafa saçılan çamaşırlarını ağır ağır topladı. Arven onun elinde iç çamaşırlarını görünce şaşkınlığı utanca dönüştü ama adam sanki her gün bir kadının yere saçılan iç çamaşırları topluyormuş gibi umursamazdı.

Yere eğildiği gibi yine zarif bir şekilde doğruldu ve elini kıza uzattı. Arven'in hala öylece ona baktığını fark edince ise elini hafifçe salladı. "Orası rahat olmalı."

"Hı!" dedi Arven. Adam kaşlarını kaldırınca kendine geldi ve "Ha!" dedi bu kez. Adamın elini yakaladı ve kendisini ayağa kaldırmasına izin verdi. Parmakları soğuktu. Tıpkı Arya'nın elleri gibi...

Elini hızla çekti ve adamın koluna attığı çamaşırları hızlıca aldı. "Ben hep sessizim," diyen adamla çamaşırları kucağında bir yumak yaparken tekrar ona baktı.

"Ne?"

"Neden sessiz geldiğimi sormuştun," dedi Safir. "Ben de sana cevap veriyorum. Ben hep sessizimdir, benim sesim sessizliktir."

"Hı?" dedi yine.

Adam onun bu tepkisine karşı gülümser gibi oldu ama Arven yine onun sabit yüzüne bakarken bunun bir göz yanılması olabileceğini düşündü. "Ve ödünü koparmaya çalışmıyorum," diye devam etti genç adam onu duymamış gibi. "Benden korkman isteyeceğim son şey olabilir."

Arven dudaklarını araladı ama ne diyeceğini bilemez bir şekilde birkaç saniye açık ağzıyla ona baktı. Öfkeden istemsizce öyle bir soru sormuştu, amacı cevap almak falan da değildi. Sonunda konuşabildiğinde, "Gerçekten normal değilsin," diyebildi. Sesindeki hayret eden ton gayet belirgindi.

"Banyo mu yapacaktın?"

"Ne?" dedi yine.

Adam gözleriyle elindeki kıyafetleri işaret etti ve "Banyo yapmak," dedi. "Yıkanma eylemi."

"Ha, evet," dedi. Birden konunun hızlı değişimine karşı yüzünü buruşturdu. Bu adamla konuşurken neye uğradığını şaşırıyordu. Hem... Tanrım! Banyonun ne demek olduğunu gerçekten açıklamış mıydı o?

"Benim odamdaki banyoyu kullan," dedi Safir. Bu kez gözleriyle Arven'in arkasında kalan bir yönü işaret etti. Arven başını çevirip ona verilen odanın yanındaki kapıya baktı. Demek o oda onundu. Şimdi odadaki vahşi çekiciliğin nereden geldiğini anlamıştı. Bizzat sahibini yansıtıyordu çünkü.

Odanın kapısına bakarken kısılan gözlerini tekrar adama çevirdi. "Kullan değil," dedi yapmacık bir gülümsemeyle. "Kullanabilirsin diyecektin sanırım."

Safir başını hafifçe iki yana salladı. Güneş ışıkları kumral saçlarına vurdukça aralardaki sarıya çalan saç tutamları parlıyordu. "Çok nadir yanlış cümle kurarım."

Arven onunla laf yarıştıramayacağını fark edince sessiz bir nefes verdi ve "Teşekkür ederim ama gerek yok," dedi. "Kimsenin kişisel alanına girmem, alt katta ortak kullanılan bir banyo görmüştüm. Ha, kişisel alan demişken... Neden kaldığım odada bir kamera var?"

"Her odada var. Tedirgin hissetmene gerek yok. O kamera sadece vücut sıcaklığını gösteriyor. Odalarda olmasına gelince, kimsenin kişisel alanına girmek değil amacımız. Gerek olduğunda kayıtlara bakılıyor sadece. Tedbiri elden bırakmıyoruz diyelim kısaca."

"Neden? Biri odalara girip insanları mı boğmaya çalışır?" dedi Arven yarı alay yarı sitemle. Kaldığı odada termal de olsa bir kamera görmek istemiyordu ama bunu dile getirmedi çünkü şu an yaşadığı bu bina onlara aitti. Onların kurallarını, kendi kurallarını çiğnemediği sürece kabul etmek zorundaydı. Normal bir kamera olsaydı eğer, kesinlikle kendi kurallarını devreye sokardı mesela.

"İhtimal dahilinde."

Arven buna göz devirmeden edemedi. "Yine şaka yapıyorsun."

Genç adam yine kendi yüzünün önünde bir daire çizdi. "Bu en ciddi yüzüm."

"En ciddi yüzün mü? Senin yüzün hep böyle."

"Nasıl?"

"Böyle işte!" dedi Arven çenesiyle onun yüzünü işaret ederek.

"Böyle kelimesinde çok şey anlayabilirim. Ciddi, sert, hoş, sabit..."

"Hepsi işte," dedi hemen. Aniden tüm seçenekleri kabul ettiğini fark ederken adama bakakaldı. "Yani şey..." diye toparlamaya çalıştı. "Yüzünü hoş bulduğumu söylemek iste..."

"Yüzümü çoğu insan hoş bulur," diye sözünü kesti Safir.

Ondaki içi boş bir özgüven değildi. Kendini övmek amacıyla da söylememişti bunu. Olan bir şeyi dile getirmişti sadece ve Arven de bunun fazlasıyla farkındaydı. Yine de bu, onun böyle bir şey söylemek istemediği gerçeğini değiştirmiyordu. "Ama ben onu söylemek..."

"Ne söylemek istedin tam olarak?"

Arven yine beyninin eridiğini hissederken sözünün sürekli kesilmesine de öfkelendi. "Sözümü kesip durmazsan zaten söyleyeceğim!" Adam bu kez susup öylece ona bakınca aralarında anlamsız bir sessizlik oluştu. "Ne?" dedi dayanamayarak. "Neden öyle bakıyorsun?"

"Konuşmana izin veriyorum sadece."

"Tanrı aşkına!" diye inlemekten alıkoyamadı kendini. "Tek bir normal hareketin yok mu senin?"

Genç adamın şekilli kaşları havalandı. "Bunu bugünkü soru hakkından sayayım mı?"

"Hayır, sayma!" diye patladı sonunda. "Seninle normal bir konuşma yapılmayacağı daha ilk günden bana çok iyi bir şekilde anlattın. Ben gidiyorum artık." Öfkeyle adamın yanından geçti ve merdivenlere doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başladı. Ta ki adamın arkasından söylediği sözlerle durup başını ona çevirene dek...

"Kadınların banyosu kullanım dışı."

"Yani?" diye sordu Arven. "Aşağıdaki banyo erkeklere mi ait? Kadınlar nerede yıkanıyor öyleyse? Onların da senin gibi özel banyosu mu var?"

Safir cıkladı. "O şerefe sadece beni layık görmüşler."

"Yani?" dedi Arven bıkkınlıkla. "Kadınlar benim odamda yıkanıyor falan demeyeceksin heralde."

"O banyoda yıkanan tek bir kadın oldu," dedi Safir ona doğru yürürken. Tekrar karşısında durduğunda ellerini ceplerine soktu ve çenesiyle onun alnındaki bandı işaret etti. "Kim olduğunu tahmin edersin."

"Sana ait olduğunu bilmiyordum," dedi savunmaya geçerek. "O kız beni oraya götürdü sadece. Az önce de söylediğim gibi insanların kişisel alanlarını ihlal etmem." Sesine iğneleyici bir hava verdi o an. "Tabii ilaçla uyuşturulmadığım sürece."

Safir yüzünü buruşturdu. "Kendinden vahşi bir hayvan gibi bahsetmen canımı sıktı."

Arven ise bu sözün üzerine dişlerini sıktı ve sonunda dayanamayarak işaret parmağını onun göğsüne bastırdı. "Laf oyunlarından haz etmiyorum Safir, o yüzden sadede gelsen iyi olur."

Safir, gözlerini göğsüne dayalı ele çevirdi, sonra ise yere. Ardından yine yavaşça yere eğildi. Arven'in eli havada kalırken Safir yerden bir şey alarak doğruldu ve yine ona doğru uzattı. Tanrım! O yine lanet sütyeni miydi?

Adamın elinden sütyeni kaparcasına aldı ve hemen kucağındaki kıyafet yumağının içine tıkıştırdı. "Aşağıdaki banyo diğerindeki sorun giderilene kadar ortak kullanılıyor artık," dedi Safir onu izlerken. Alay eden bir yapısı olmadığının kanıtıydı bu, zira az önce yaptığı şeyi kızın yüzüne vurmak yerine olmamış gibi davranmayı seçmişti. Bu Arven'i hayli rahatlattı.

"O zaman sorun ne?" dedi gözlerini yine de ondan kaçırırken.

"Sadece çıplak bir erkek gördüğünde çığlık atma diye söylüyorum. Sana öncesinde de söylediğim gibi, yüksek sesten nefret ederim."

Göz kaçırmak buraya kadardı işte. Yine kendini onun safir gözlerine bakarken buldu. "Şaka yapı..." Adamın vereceği cevabı zihni dilinden önce fark edince, "Yapmıyorsun," diye kendini düzeltti. "çünkü bu en ciddi yüzün değil mi?"

Adam başını sallarken bu kez gülümsediğine emindi Arven. "Cinsel imalar yapmayacak kadar ciddi ve prensip sahibi biriyimdir."

"Pekâlâ," dedi Arven kelimeyi haddinden fazla uzatarak. "Pes ediyorum, oldu mu? Senin odandaki banyoyu kullanacağım."

"Öyleyse," dedi genç adam karşılık olarak. "Şu konuda anlaşalım."

Arven kaşlarını kaldırdı ilgiyle. "Hangi konuda?"

"Banyomda yüzünden akan tek şey şebeke suyu olacak."

"Anlamadım," dedi Arven. Bu kez kaşları çatılmıştı. Elbetteki şebeke suyu olacaktı. Duş başlığından süt akmasını falan beklemiyordu o da.

"Aynaya baktığında anlarsın," dedi safir. "Anladığında bu sözümü hatırla."

"Pekala, öyle olsun bakalım," dedi yine. Laf oyunları... Laf oyunları... Laf oyunları... Buna sanırım artık alışması gerekiyordu. "ama benim de prensiplerim var. O yüzden banyodan önce bugünkü soru hakkımdan saymazsan bir şey sormak istiyorum."

"Odada olmayacağım."

Kız o sormadan adamın cevap vermesiyle yine kalakaldı. Ardından hayret eder gibi bir ses çıkardı. "Sen bir büyücüsün."

"Tüm zamanların en korkunç ve kötü büyücüsüyüm. Hatta öyle ki Safkan Rejimi Harekatının başlattım."

"Ne?"

"Dün Voldemort olduğumu söylemiştin ya, bu durumda en kötü büyücü de ben oluyorum. Haksız mıyım? Ama safkansan korkmana gerek yok."

Kızın ağzı yine açık kalırken, "Tamam," dedi sonunda ve gözlerini yavaşça ondan çekti ve yanından geçti. "Artık gidiyorum."

Onun odasına yöneldi ama son anda yine durdu. Arkasını döndüğünde adam da merdivenlere yürüyordu ama sanki onun durduğunu anlamış gibi o da durup başını ona çevirdi. Bir şey söyleyeceğini düşünmüş olmalı ki konuşmadan kıza baktı.

Arven aklına aniden gelen şeyle yutkundu ve etrafına gayriihtiyari göz gezdirdi. Gözleri tekrar adamın safir gözlerini bulduğunda onun gözlerinin kısılmış olduğunu fark etti. Yine ne söyleyeceğini anlamış mıydı acaba?

"Kölelerim ben çağırmadıkça binaya girmez," diyen adam onu yanıltmadı ama yine de bu onu şaşırtmaya devam etti.

"Peki, onları hangi zamanlar çağırıyorsun?" Korkusunu belli etmek istemese de bunu öğrenmeden duramazdı. En azından ne zamanlar içeri girdiklerini bilirse psikolojik olarak daha hazırlıklı olurdu. Hazırlıklı olmak... Saçmalıyordu. Hiçbir zaman hazırlıklı olamayacaktı ve her zaman deli gibi korkacaktı.

Adam birkaç saniye yine sessiz kalıp onun yüzüne baktı. Bu kez her soru sorduğunda Arven'e verdiği sabit cevaptan başka bir cevap verdi ve arkasını dönüp merdivenleri ağır ağır inmeye başladı. "Artık senin görmeyeceğin zamanlarda."

Arven, Safir'in banyosuna girdiğinde etrafı ilk kez görüyormuş gibi incelemeye başladı. Geçen sefer pek kendinde olmadığı göz önüne alınırsa ilk kez görüyor da sayılırdı. Adamın banyosu bile en az odası kadar genişti. Sağ tarafta beyaz yuvarlak ve geniş bir küvet vardı ki Arven kayıp kafasını ona çarptığından onu net olarak hatırladığını fark etti. Sol tarafta ise buzlu cama sahip bir duş kabini bulunuyordu. Yerler ve fayanslar aralarında gri dalgalanmalar olan siyah bir mermerdendi.

Kapının tam karşısındaki aynalı banyo dolabına doğru yürüdü ve ellerini lavabonun kırık beyaz tezgahına dayarken aynada kendi aksine baktı. Daha kendisiyle göz göze geldiği an dudaklarından sesli bir küfür süzüldü. Berbat kelimesi şu an gördüğü görüntüyü açıklamasına bile yeterli gelmemişti çünkü.

Yüzü bir ölü kadar beyazdı, gözleri ise dün gece bir ağlama krizine girdiğini alenen belli edecek şekilde şişmişti, gözaltları hafifçe morarmıştı da. Alnındaki yara bandı şu an yüzünde güzel görünen tek şey dese yalan olmazdı.

Şimdi Safir'in söylediklerini anlamıştı. Yüzünden akacak tek şey şekebe suyu olacak...

Yine dolaylı yoldan ağlamamasını söylemişti. Arven'in aklına da onun bu sözü gelmese yapacağı ilk şey de yine ağlamak olurdu şüphesiz. Hele de bu halini gördükten sonra...

Ama bir anlaşma daha yapmıştı onunla, o yüzden ağlama isteğini bastırdı ve üzerini yavaşça çıkardı, bunu yaparken banyoda bir kamera var mı diye istemsizce etrafını taramasına engel olmamıştı. Ne yalan söylesin, Safir'den böyle bir şey beklemiyordu ama yine de daha yeni tanıdığı birine de hemen güvenecek bir yapısı yoktu.

Duş kabinine doğru ilerleyecekti ki son anda durup yine aynaya baktı. Göğsünün orta yerindeki izi görünce irkildi. Zihninin o dehşet verici anlara gitmesine engel olamadı. Parmaklarını izin üzerinde yavaşça gezdirdi ama en ufak bir acı hissetmedi. Zaten hemen hemen bir el şeklini andıran iz de soluktu ama vücudunun büyük bir kısmını kapladığına emin olduğu benzer izlerin geçip de onun kalmasına bir anlam bulamadı.

Başını iki yana sallayıp yaşadığı o anların korku dolu hissinden kurtulmaya çalıştı. Gözlerini hızla aynadan çekip geriledi ve duş kabinine girip hızla temizlendi. Bir daha aynaya bakmaktan imtina ederek yine hızla üzerini banyoda giyindi.

Termal de olsa odada bulunan bir kameranın önünde giyinmek istememişti ama banyodan çıktığında onun odasında bir kamera göremedi. Demek ki bu güvenlik işi sadece onu ve diğerlerini kapsıyordu. Belki de onu rahatlatmak için yalan söylemişti Safir. Sadece kendi odasında kamera olduğu konusunda artık şüpheleri vardı ama bundan emin olmak için herhangi birinin odasına dalacak değildi. Bunu da zaman geçtikçe öğrenirdi.

Odadan çıktı ve bir süre geniş balkonda dikilip ortadaki yuvarlak alanın camla kaplı tavanına bakarken bundan sonra ne yapacağını düşündü. Odasına girip kendi kabuğuna mı çekilseydi, yoksa aşağı inip buradaki insanlarla mı konuşsaydı? Gerçi onlarla ne konuşacaktı ki? Safir gözlü kendisi haricinde başka kimseye soru sormamasını söylemişti. Aslında tam olarak böyle söylemiş sayılmazdı ama onlara kendisi hakkında bir şey söylemeden de ne soracağını bilmiyordu.

Neden hayatıyla ilgili kimseye bir şey söylemeyecekti, anlamıyordu. Kendini anlatmayı zaten sevmezdi ama sorun bu değildi. Sorun tam olarak Safir'in bunu ona neden şart koştuğuydu. Yoksa diğerleri güvenilmez insanlar mıydı?

Kafası karman çorman olurken sesli bir nefes aldı. Yaşayarak onları tanıyacak ve nedenlerini öyle öğrenecekti ama bu süre zarfında tıpkı safir gözlüye söz verdiği gibi kimseye hiçbir şey anlatmayacaktı.

"Köklerim nasıl da güzel büyüyor, gel de bak tatlım."

Gelen neşeli sesle tırabzanlara yürüyüp aşağıya baktı. Bu Kai denen sarışın oğlandı. Üzerinde beyaz bir sporcu atleti vardı ve altında lacivert bir şort. Şaçlarının üst kısmı ise bir lastik tokayla bağlanmıştı. Başının üzerinde sarı dalları olan bir palmiye ağacı varmış gibi görünüyordu.

"Ne?" dedi Arven. Klasik bir tepki olmuştu bu onun için artık. Ne de olsa anormal insanlarla dolu bir evdeydi ve çoğu zaman da ne söylediklerini anlamıyordu.

Kai başını geriye atıp yüzünü yukarı çevirdi ve ona baktı. Ardından sırıttı. "Seni beklerken kök saldım da, görmek istersin diye düşündüm." Eliyle bir yönü gösterdi. "Bak mesela, şu kökün adı Joseph. Şu da kardeşi Joseline."

Arven sanki gerçekten gösterdiği yerde bir şey varmış gibi gözlerini o yöne çevirdi. Yüzü ekşi bir şey yemiş gibi buruşurken gözleri yine onu buldu. "İyi de ben o katta değildim ki."

Oğlanın gri gözleri irileşti ve yapmacıktan titredi. "O kata ayak basıp da ölmemi mi istiyorsun? Tatlı bir kız olduğunu düşünmüştüm ama sen..." Yapmacıktan titredi. "Tanrım! Sen tam bir canisin!"

"Ne?"

Kai bu kez güldü. "Aşağı gel hadi, kahvaltı zamanı!" Ellerini dua eder gibi birleştirdi. "Lütfen iştahlı biri olduğunu söyle! Bir yemek canavarına ihtiyacım var. Yüce Tanrım! Düşünsene, seninle pizza yeme yarışması yaparız. Düşüncesi bile beni heyecanlandırdı."

"Kahvaltıda pizza mı yiyorsunuz?" dedi Arven şaşkınlıkla.

"Hayır tabii ki," dedi oğlan gülerek, sonra aniden tek kaşı havaya kalktı ve gözleri irileşti. "Bu... Bu benim aklıma daha önce neden gelmedi ya? Kızım sen bir dâhisin. Ama bunu şimdilik kimse bilmesin, ikimiz gizlice yaparız. Hadi gel, bugünlük sıradan bir kahvaltıyla yetinelim."

Sıradan derken yüzünü buruşturması sonunda Arven'in gülümsemesine neden oldu. Yavaşça dönüp merdivenlere doğru yürüdü ve aşağı kata adımladı. Kai'yi merdivenlerin başında onu beklerken buldu. Yine sırıtıyordu. Yanında durduğunda oğlan ona doğru eğildi ve Arven bunu beklemediği için irkildi. Oğlanın gözleri dudaklarının altındaki lekeyi bulduğunda, "Dudağının altında küçük bir kalp var!" dedi ve aniden sesi yükseldi. "Bayıldım ya! Çok tatlı!"

Birden eli kendi ağzına kapandı ve aşağıya baktı. Sonra rahatlamış bir ifadeyle elini ağzından çekti, tam aşağı indiriyordu ki Arven onun kolunu yakaladı ve kolundaki saate şaşkınlıkla baktı. "Bu saat doğru mu?"

"Kalbimi kırıyorsun ama," dedi Kai. "O saat bir araba parasında." Yine sırıttı. "Bir iddia da kazanmıştım. Asla bozulmaz."

"Yani doğru," dedi Arven ve içine yerleşen korkuyla hızla etrafında döndü. Etrafını telaşla tararken Kai kollarını kavrayarak onu durdurdu.

"Ne oldu?" dedi, bu kez sesi her zamanki alaycı halinin aksine ciddiydi.

"İlaçlarım," dedi Arven. Sesi titredi. "İlaçlarım yok. O... O gelecek."

Dehşetle irkildi. Ne zamandır ilaç almıyordu kim bilir? Safir'in kölelerini düşünürken kendisinin peşimde olan o kahrolası varlıkların aklına gelmemesi büyük bir aptallıktı. Asıl dert etmesi gereken onlardı çünkü. Kardeşi gibi görünen o varlıktı.

"Kim?" dedi Kai hemen.

Bir an sustu. Kimseye bir şey anlatma demişti safir ama zaten Kai'ye her şeyi anlattığını o an fark etti. Bu durumda o güvenilir mi oluyordu? Safir'in onunla ilgili bir uyarıda bulunmadığını düşünerek, "Arya'nın hayaleti..." dedi. "Yani onun gibi görünen o ruh..."

"Sakin ol!" dedi Kai aynı ciddi sesle. "Gölgeler korkulardan beslenir. Sakin olursan seni bulamaz. Bulursa da canına okuruz zaten."

"Nasıl?" dedi hemen.

"İşimiz bu canım." Elini silah şekline getirdi ve rastgele bir noktayı işaret edip ateş etme sesi çıkardı. "Birkaç diyarcı kanına bulanmış kurşun..." Hayali silahının hayali dumanını üfledi. "Ve iş bitmiştir."

"Onları vurabilir misiniz?" dedi Arven saçma bir umutla.

Kai bu kez ona göz kırptı. "Süzgece çeviririz, ne diyorsun?"

"Benimle dalga geçme!" dedi sinirlenerek. Onunla alay edilecek son konu buydu. Yıllarca neler yaşadığını sadece o biliyordu.

"Kızım sana işimiz bu diyorum, ne dalgası? Kaç gündür buradasın ve bu güzellik uykundan dördüncü uyanışın. Sen hiç etrafta gölge gördün mü? İlk uyanıp delirdiğin ve intihar ettiğin gün hariç tabii. Liderin kölesi olmasaydı nalları dikmiştin. O ekstrem bir durumdu."

Kız onun haklı olduğunu düşündü. Kaç gündür burada olduğunu bilemese de uyanık olduğu zamanlarda gerçekten ne ruhları ne de Arya'nın görünüşüne sahip o varlığı görmüştü. Belki de gerçekten onları yok edebiliyorlardı. Elleri, hızını hayli artıran kalbine gitti ve sakinleşmesini bekledi.

"Rahatla!" dedi Kai de. "Burada güvendesin. Sana dokunan gölge karşısında beni bulur dudağının altındaki kalbine bayıldığım güzel kız."

Sonunda biraz daha yavaşlayan kalp atışlarıyla ellerini aşağı indirdi. Bunun bu kadar hızlı gerçekleşmesinin nedeni de şüphesiz karşısındaki neşeli oğlandı. "Benim sana sormak istediğim bir şey var."

Kai göz devirdi. "Saçlarım boya evet. Korkunç kadın Eve var ya, hani şu kısa saçlı sarışın olan. Onunla iddiaya girip kaybettim ve o benim güzelim kestane rengi parlak saçlarımı kıskandığı için kendi elleriyle beni sarışın yaptı. Yani saçma dokunmama takıntısı olmasa eminim kendi elleriyle yapardı ama onun yerine Jared haini yaptı. Hepsi beni kıskanıyor, biliyor musun? Hepsi..."

Dudaklarını bir çocuk gibi sarkıtıp saçlarına hafifçe dokundu. "Ah, canım saçlarım! İddia gereği bir ay daha dayanacağım sadece ve sonra onları eski rengine çevireceğim."

Arven onun neredeyse beyaza dönük olan sarı saçlarına baktı ve kaşları havalandı. Gerçekten boya olduğunu şimdi anlıyordu. Aslında ilk görüşte anlaşılacak bir durumdu ama Arven onu ilk gördüğünde de diğer gördüklerinde de şu anki kadar aklı yerinde değildi. "Onu sormayacaktım."

Kai bu kez kollarını kaldırdı ve pazularını şişirdi. "Kaslarımı spora borçluyum."

"Ne?"

"Nasıl bu kadar kaslı olduğumu sormayacak mıydın?"

"Hayır tabii ki, onu da sormayacaktım."

Oğlanın yüzü düşerken kollarını da yavaşça aşağı indirdi. "Ne soracaktın o zaman? Harika saçlarım ve kaslarımdan daha önemli ne olabilir ki?"

Arven onun bu haline yine istemsizce gülümsedi. "Onun ismi... Safir gözlünün."

Oğlanın gözleri birden irileşti. "Gerçekten bir canisin sen. Beni öldürmenin daha acısız yolları var. Şurada aşağı at bari."

"Hadi ama," diye yakındı. "Sadece bir isim. Ona ismini hiç söylemiyor musunuz? Zaten eninde sonunda duyacağım."

"Söylemiyoruz tabii ki seni cani kadın," dedi oğlan.

"Ne? Neden?"

Kai sesli bir nefes verdi ve yüzündeki neşe yerini ciddiyete bıraktı. "Hoşuna gitmiyor."

"Ama bu çok saçma. İsmini sevmeyen milyonlarca insan vardır ama kimse böyle büyük bir tepki vermez. Sevmiyorsa böyle bir tepki vermek yerine ismini değiştirebilirdi."

"Bak," dedi oğlan hafifçe ona doğru eğilerek. "Aramızdan birisi bir şeyden ciddi manada hoşlanmıyorsa buna saygı duyarız. Sorgulamak bizim işimiz değil. İstemiyorsa bitmiştir bizim için. İnsanların sorunu da bu değil mi? Bir şey hoşuna gitmez ve onlar da bunun nedenini ararlar. Peki, bundan kime ne? Bir kişi bir şeyden hoşlanmıyorsa nedenini bilmek sana bir şey kazandırmaz, yapman gereken tek şey saygı duymaktır. Biz de saygı duyuyoruz. Sen de öyle yap."

"Nedenini bilmek yardımcı olmamızı sağlayabilir," diye itiraz etti Arven.

"Yardımcı olabileceğimiz bir şeyi zaten gizlemeyiz biz. Gizliyorsak bu yardımcı olamayacağın anlamına gelir. Bazen yardım edeceğim derken işleri daha da kötü duruma getirebilirsin ve bizler bunu istemeyiz."

Arven onun gibi her şeyi alaya alan birinden böylesine ciddi ve mantıklı bir açıklama duyduğu için şaşırmadan edemedi. Biraz da üstelediği için suçluluk duydu. "Peki, ona ne diyorsunuz? Yani ben... Şey... Ona nasıl sesleneceğimi bilmiyorum."

Kai'nin ciddi ifadesi hızla bozuldu ve genişçe sırıttı. "Voldemort de!" Sonra dudaklarını onu öpecekmiş gibi büzdü. "Dudaklarının aldığı şekil hoşuna gidiyor ya hani. Bu arada onun hoşuna çok az şey gider, seni şanslı güzel şey."

"Ah, kes şunu!" dedi Arven, utancını içine gömerek. Kendinde olsa onlara asla onlara böyle bir şeyi söylemezdi ama ona verdikleri o ilaç dilinin bağının da çözülmesine neden olmuştu. "Sadece benimle dalga geçiyordu."

"O zaman sana ufak bir bilgi vereyim: O nadir biriyle dalga geçer ki bu da uzun zamandır tanıdığı insanlardan biri olur."

"Hayır, benimle sürekli uğraşıyor zaten."

"Hadi ya!" dedi Kai bedenini dikleştirerek. Kaşlarını kaldırıp indirmeye başladı. "Ne gibi?"

Arven ona bakarken gözlerini kıstı. Bu kez tamamen kendindeydi ve aynı hataya düşmeyecekti. "Sana söylemeyeceğim."

"Alınırım ama."

"İstersen ağlayabilirsin de."

Kai yüzünü buruşturdu ve ağlayacakmış gibi çenesini titretti. Arven buna sadece güldü ve yanındaki merdivenlerden aşağıya inmeye başladı. Kai'nin arkasından, "Acımasız kadın!" diye seslenmesini ise duymazdan geldi. Buraya geldiğinden beri ilk defa yüzünde sahici bir gülümsemeyle indi merdivenleri.

Zemin kata indiğinde Kai de trip atar gibi bir ses çıkarıp yanından geçti. Arven'in gözleri mutfak kapısına yürüyen oğlanı gülümseyerek takip etti, mutfağın kapısı da o an açıldı ve safir gözlü dışarı çıktı. Önce Arven'e baktı ve gözleri yavaşça hala çıplak olan ayaklarına indi. Yüzü hoşnutsuz bir ifade kazanırken bu kez Kai'ye döndü. "Kahvaltı masasında bizi beklettiğin için Kai..." dedi ve tek kaşı havalandı. "Bugünkü kahvaltı hakkını kaybettin."

"Ama..." dedi Kai, başını Arven'e çevirdi ve dudakları bu kez gerçekten mi yoksa yine yapmacıktan mı anlamayacağı bir şekilde titredi.

Arven göz devirdi. "Şaka yapıyor sadece. Bu onun en ciddi yüzü değil."

"Onun yüzü hep aynı ama," dedi Kai, bu kez küçük bir çocuk gibi dudaklarını sarkıtmıştı.

"Nasıl mesela?" dedi Safir.

"Hoş," dedi hemen Kai.

Safir bu kez o güzel gözlerini Arven'e çevirdi. "Söylemiştim."

Arven önce onu anlamadı, anladığında ise yüzünü küçümsercesine buruşturdu. "Sadece senden korktuğu için öyle söylüyor."

Genç adamın gözleri yine Kai'yi buldu. "Öyle mi Kai?"

"Asla!" dedi Kai başını şiddetle iki yana sallayarak. Arven'e uyarıcı bakışlar atmayı da ihmal etmedi. "Bunun beni üçüncü kattan sarkıtmanla herhangi bir ilgisi asla yok."

"Görüyorsun," dedi Arven bilmiş bir tavırla ki Kai de son söylediği şeyle dudaklarına vurmuştu.

"Oldukça net bir şekilde hem de," diye karşılık aldı ondan. "Gözlerim iyi görür benim ama gören körlere karşı da saygılıyımdır."

"Kahrolası bir laf cambazısın," dedi Arven, adamın bir türlü alta kalmaması ve her şeye verecek bir cevabı olması onu deli ediyordu. Öyle ki, delice şeyler yaşamasına rağmen uyandığından beri duyguları yoğun bir şekilde öfke için çalışıyordu.

"Öyle söyleme! Öyle söyleme!" dedi Kai eliyle ona susma işareti yaparken.

"Niye?" dedi oralı olmadan. "Beni de mi üçüncü kattan sarkıtır yoksa?"

Kai'nin gözleri irileşti ve hemen safir gözlüye çevirdi bakışlarını. "Tamamıyla deli cesareti ondaki," dedi savunmak ister gibi. "Çok da ciddiye almamak gerek."

"Hayır," dedi Safir. Gözleri Arven'in üzerine kilitlenmiş gibiydi sanki ve kız zaman geçtikçe bu bakışlardan kurtulmak için daha fazla istek duymaya başlamıştı. Korktuğu için değildi elbette, sadece... Adamın gözleri kahretsin ki çok güzeldi. "Deli cesareti değil. Ona bir şey yapamayacağımı biliyor."

"Hayır, bilmiyorum," dedi Arven, gözleri kısıldı. "Neden yapamayasın hem?"

"Kızım sussana!" diye çıkıştı Kai.

"Biliyorsun," dedi adam yine. Sesi her zamanki gibi kendinden emindi ama Arven anlamadı bu kez. Neden ona bir şey yapamayacak olsundu ki?

"Emrin altındakilerden biri olmadığım için mi?" diye bir tahmin yürüttü. "Neticede burada kalıcı değilim, sahi ben burada ne kadar daha kalacağım?"

"Önce hangisine cevap vereyim?" diye karşılık almayı elbette ummalıydı.

"Bugünlük soru hakkımdan sayacaksın değil mi?" dedi yine sinirlenerek. "Unut gitsin. Sormadım say! Biraz hava alacağım ben."

"Hava mı alacaksın?" dedi Kai anormal bir şey söylemiş gibi.

"Evet," dedi, bunda şaşırılacak olan neydi?

Kai'nin bakışları yine safir gözlüyü buldu. "Hava alacakmış."

"Evet," dedi Safir de. "Ben de buradaydım, hatta hala buradayım."

"Yani alsın mı?"

"Ne?" dedi Arven bu kez şaşkınlıkla. "Bunun için izin mi almam gerekiyordu? Tanrı aşkına! Sadece dışarı çıkıp biraz hava alacağım. Esir falanım da benim mi haberim yok?"

"Sence o esirimiz mi?" dedi Safir Kai'ye.

"Pas deme hakkım var mı bu soruya?" dedi o da, lütfen olsun der gibi.

Arven daha da öfkelendiğini hissederek hızla lafa girdi. "Odamdaki kahrolası pencere açılmıyor ve hangi sebeple bilmediğim bir şekilde buzlu cama sahip. Şimdi de dışarı çıkmak için izin istemem gerektiğini öğreniyorum. Sahi, söylesene! Sen beni ne amaçla kurtardın gerçekten? Ve evet, işte bunu bugünkü soru hakkımdan sayabilirsin."

"Odandaki?" dedi adam sanki sadece bu kısma takılmış gibi. "Hızlı benimsemişsin."

Arven bir an söylediği her şeyi unuttu ve "Öylece ağzımdan..." diye açıklamak istedi ama adamın söz kesme alışkanlığını elbette ki yine hesap etmemişti.

"Hoşuma gitti!"

Kai ne olduğu anlaşılmayan garip bir ses çıkardı ve Arven'e dönüp oldukça komik bir yüz ifadesiyle kaşlarını aşağı yukarı oynatmaya başladı. Ta ki safir gözlünün sesini duyana kadar...

"Kaşların gözlerinin üzerinde güzel duruyor Kai, öyle kalmasını isterim. Eminim sen de istersin."

Adama yüzü dönük olmadığı halde, hatta o safir gözleri hala Arven'in üzerindeyken bunu nasıl fark ettiği yine kızın açıklayamayacağı bir mevzuydu ama Kai'nin ifadesi hemen ciddileşti ve hafifçe öksürüp ona doğru döndü. "Kesinlikle öyle daha güzel görünürüm, tek amacım göz zevkini bozmamak."

"Güzel," dedi genç adam. "Git ve kahvaltını yap!" Kai ufak bir sevinç nidası çıkarırken adamın gözleri bu kez Arven'i buldu. "Ve sen..." dedi. "Güzelce hava alıp geri gel ve karnını doyur!"

Arkasını dönüp birden mutfaktan içeri girerken Arven öylece kalakaldı. Kendini toparladığında ise öfkeyle ardından bağırdı. "Senden emir almıyorum ben! Hele izin hiç almıyorum!"

Tabii bu bağırışı ne ara yanına geldiğini anlamadığı Kai'nin ağzını kapatmasından dolayı sadece bir uğultu olarak dışarı yansıdı. "Anladım ben," dedi Kai. "Hepimizi öldüreceksin sen."

Arven onun elini yine sertçe çekti. "Ondan bu kadar korkmanı anlamıyorum ama benden de onun bir kölesiymişim gibi davranmamı bekleyemezsin. Bekleyemez!"

"Tamam, en asi sensin. Asilerin kraliçesisin sen, biraz hava al da gel, tacını öyle takdim edeceğim," dedi Kai ve kolunu kavrayıp onu binanın çift taraflı büyük ve geniş kapısına doğru çekiştirmeye başladı. Kapının tek tarafını açıp onu hızla dışarı itti.

"Bir günde yaşlandım sayende. Git de beynine biraz oksijen girsin! Oh be!" Son sözleriyle kapıyı suratına çarptı.

Arven kapıya öylece bakarken, "Hiçbiri normal değil," diye mırıldandı. "Hiçbiri."

Gözlerini kapıdan çekip önündeki alana çevirdi. Toprak kokusu burnundan içeri doldu. Hava binanın içine nazaran sıcaktı. Rüzgâr bile ılık esiyordu. Yine de dışarıya çıktığında nefes alabildiğini sanki ilk kez hissetmişti.

Etrafına baktı. Binanın önü ve çevresi büyük toprak ve boş bir alandı. Uzaklarda sık ağaçlar görünüyordu sadece ve bir de sağ tarafta eski ama büyük bir hangar vardı. Ağır ağır dün oturulan alana doğru ilerledi ve kütüklerden birinin üzerine oturdu. Başını bu kez yuvarlak binaya çevirdi, dün gece inceleyememişti ve şimdi incelediğinde şaşkınlığına mani olamadı.

Binanın içi ne kadar göz alıcıysa, dışı da bir o kadar eski ve sönüktü. Öyle ki dışarıdan bakan biri terk edilmiş bir yapı olarak görürdü şüphesiz. Muhteşem bir gizlenme yeriydi adeta ki muhtemelen zaten bu yüzden böyle bir görüntü verilmişti. Revolver gizli bir askeri birlikti ve burası da gizli karargahlarıydı. Bunu anlamamak için aptal olmak gerekirdi.

Binayı incelemeye son verdi ve gözlerini zemine çevirdi. Hala ayaklarında ne bir çift çorap ne de ayakkabı vardı. Eskiden beri böyleydi o, evinde, bahçesindeki çimlerde çıplak ayakla dolaşmayı hep sevmişti ama bu binanın içinde evindekinden daha fazla üşümüştü ayakları. Binanın içi havanın normal sıcaklığına göre daha serindi. Toprak zemindeki sıcaklık soğuyan ayaklarına şimdiden iyi gelmişti.

Sıcaklığı teninde de hissetmek istercesine gözlerini kapattı ve başını kaldırıp güneş ışıklarının yüzünde dans etmesine izin verdi. Bir an yaşadığı her şeyi unuttu ve yıllar önceki o çocuk oldu. Eski evlerinin bahçesinde, güneşin altında kardeşiyle koşturan o küçük kız...

O anlara dalıp gitti. Öyle ki Arya'nın neşeli sesini duydu sanki bir an. İstemsizce gülümsedi. Ona olan öfkesi artık eskisi kadar yoğun değildi. Şimdi hissettiği daha yoğun bir duygu vardı. Özlem... O kadar özlemişti ki onu, onunla vakit geçirmeyi. Yıllarca onun gibi görünen o ruh bile kardeşine olan sevgisini azaltmaya yetmemişti ama Arya'nın o gün onu öldürmek istemesi canını çok yakmıştı. Çaresiz olmalıydı, aksi halde onun tanıdığı o küçük kız asla böyle bir şeye yeltenmezdi. Kim bilir neler yaşamıştı? Yaşadıkları onu nasıl değiştirmişti?

İkisi de eskisi gibi değildi artık. Peki bir gün olabilecekler miydi? Bilmiyordu ama umut ediyordu. Eski günlerdeki gibi kardeşinin sıcaklığını hissetmeyi delice umut ediyordu. Onu öldürmek isteyen değil de her daim koruyan kardeşini tekrar görmek istiyordu. O cesur küçük kızın görüntüsü hafızasından bir an silinmemişti ki zaten ama artık o anılarla yetinmek istemiyordu. Hele de yaşadığını öğrenmişken...

Yine üstüne çöken ağlama isteğiyle gözlerini hızla açtı ve derin nefesler alıp bu güçlü isteği geri gönderdi. Üzerindeki gözlerin de ancak o an farkına varabildi. Safir gözlü yine sessizce gelmişti ve en fazla birkaç metre ilerisinde dikilmiş aynı sessizlikle onu izliyordu. "Sen..." dedi, neredeyse bir kelimeyle bile dili dolanacaktı. "Sen ne zamandır oradasın?"

Safir usta bir gözlemciydi ve korkusu az önceki durumunu görmüş olmasıydı ama o bunu fark etse de hiçbir şey belli etmedi. Yavaşça yanına ilerledi ve eğilip önüne bir şey bıraktı. Arven gözlerini zemine indirene kadar onun elinde bir çift ayakkabı tuttuğunu fark etmemişti. Başını kaldırıp adamın safir gözlerine yine afallamış bir ifadeyle baktı. "Bu da ne?"

"Ayakkabı," diye cevapladı onu sabit bir sesle. "İnsanlık tarihinin başından beri değişik formları kullanılıyor ama belli ki senin bundan henüz haberin oluyor."

Arven onunla yine dalga geçtiğini düşündüğünde, "Sen..." diye yine dişlerini arasından öfkeyle tısladı ama adam o üstün söz kesme eylemini yine faaliyete geçirdi.

"Ben Axel Ryder," dedi ona gün içinde şaşırtma rekorunun zirvesini yaşatarak. "İlk ve son kez duyacaksın. Telaffuz etme, neden telaffuz etmeyeceğini de sorma!"

Daha o an az önceki öfkesi buhar olup uçtu sanki. Sonunda ismini öğrenmişti, işte tam da bu yüzden içinde garip bir heyecan gezinip duruyordu. Axel diye tekrarladı içinden birkaç kez. Güzel bir isimdi, hele onun sesiyle daha da güzel gelmişti kulağa.

"O halde neden söyledin?" dedi merakla.

Axel işaret parmağıyla kendi şakağına hafifçe vurdu. "Zihinde dolaşsın, dilinde değil. Asıl yerine ulaşana kadar..."

Merhabalar Kurşunlarım, Safirlerim, Elmaslarım. . .

Keyifler nasıl?

Peki ya bölüm?

Axel'ın son sözüne ne anlamlar yüklediniz merak ediyorum 😈

Bir de alıntıda Axel'ın gıcıklıklarını 10 üzerinden puanlayın demiştim. Şimdi bölümde tekrar puanlayalım 😂

Şurada da karizmasına gelsin sayılar 😎

Kai'nin tatlılıklarını puanlamazsak olmaz tabii 🥰

Hazır puanlama yaparken Arya ve Arven kardeşliğini de puanlayalım 🥺

Ayakkabı meselesi desem peki flfkfk

Şu an tatlı geçiş bölümlerindeyiz ama ileride bir aksiyon bir aksiyon ki sormayın. Neler olacak ve sırlar öğreneceğiz vuhuuu 😈

Bir de geçen bölüm soramadım. Unuttum fkfkkf Kapak nasıl canlarım?

Kitap tanıtım metnini de sormak istiyorum. Şimdiki gibi açıklayıcı bir tanıtım mı, yoksa kitaptan etkileyici bir kısım mı görmek istersiniz?

Alıntılar ve bilgilendirmeler için sosyal medya hesaplarımı takip etmeyi unutmayın 😘

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz 🖤

Der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

7.7K 787 28
Siz: 1 Müslüman, 2 Müslüman... 14. Müslüman kalk sahur vakti! 14. Müslüman: Ben oruç tutmuyorum. Siz: Madem müslüman değilsin niye cumaları namaza...
68.4K 3.9K 51
Tuğkan (not delisi) : Aslansın, kaplansın, aşkımsın. Luna Handan : Aşkın mıyım? Tuğkan (not delisi) : Şaka olsun diye.
49.6K 3.9K 42
"Daha dünün yorgunluğunu atamadan bugün oluyor, ve emin olun endişemiz yarın... Oysaki zamanı yaratanı, imtihanlar verip, nasipler göndereni hiç zikr...
259K 15.6K 19
"Abi mi?" "Abi-ler." 16 yıl sonra tüm hayatınızın yalan olduğunu en yakın hissettiğiniz insanın aslında bir yabancı olduğunu öğrenseydiniz napardınız?