REVOLVER

By S-Mare

534K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.9✴Saklı Bir İsim

12.4K 1.6K 3K
By S-Mare

Multimedya: UNSECRET X MØØNWATER - ONLY THE BEGINNING

Keyifli Okumalar...

Instagram: e.s.mare
Twitter: e_smare

Twitter'dan #Saklıbirisim ve #Revolver etiketleriyle en sevdiğiniz yerleri benimle paylaşmayı unutmayın 🖤

Bölüm güzel alıntısıyla kizil_gull e gelsin 🖤

Bu da Arven Ve Axel 😈


"Öfkenin seni ele geçirmesine müsaade etme,
kontrolü hiçbir zaman ona bırakma çünkü öfke yıkıcıdır ve yıktıklarını her zaman toparlayamazsın."

Arven yemek masasında oturmuş son birkaç dakikadır yaptığı gibi mutfağı inceliyordu. Mutfak normal bir standartlarda bir evin salonu kadar büyüktü. Muhtemelen ceviz ağacından yapılmış mutfak masası da oldukça uzun ve genişti. Etrafında en az bir düzine sandalye vardı. Sağ tarafta iki tane çift kapaklı buzdolabı yan yana duruyordu. İkisi de siyahtı. Çok yemek yiyor olmalıydılar. Sonuçta hangi evde iki buzdolabı olurdu ki? Gerçi buraya ev de denemezdi. Garip, yuvarlak bir binada yaşıyorlardı. Şarjör demişti buraya sarışın çocuk, gerçekten bir şarjöre benziyordu.

U şeklinde üç duvara yayılan mutfak dolapları da siyahtı. Hatta mutfak tezgahı da siyah mermerdendi. Eğer duvarların rengi beyaz olsaydı şüphesiz bu kadar siyahlık abes dururdu ama gri duvarlarla renk geçişleri uyumlu ve hoştu. Zeminin füme rengi mermer desenli fayansları da buna katkı sağlıyordu. Sağ duvarda bilardo masası büyüklüğünde bir televizyon ekranı vardı, pencere yoktu ama ekrandaki görüntü tıpkı bir pencereden bakar gibi bir dağın eteklerini gösteriyordu. Sanki ıssız bir yerde, bir kulübede olduğunuzun izlenimini veriyordu. Sisli ve yağmurlu bir görüntüydü belki ama kasvetli hissettirmiyordu. Aksine Arven'e oldukça sıcak gelmişti.

Adının Bars olduğunu öğrendiği esmer genç adam ada tezgâhının üzerinde bir şeyler dilimliyordu. Tezgâhın onlara bakan tarafında ise birkaç tane bar taburesini andıran tabureler vardı. Arven etrafı incelerken üzerinde başka bakışlar hissediyordu. Safir gözlü masanın diğer ucuna oturmuş gözlerini bir an bile üzerinden ayırmadan ona bakıyordu, belki de incelemesinin bitmesini bekliyordu ve bu dikkatli bakışlarının sebebi bu sürenin onu bunaltmasıydı. Ona Safir diyordu içinden çünkü adını hala bilmiyordu. Gerçi Bars denen adam haricinde kimsenin adını bilmiyordu, öğrenmek için en ufak bir istek de duymamıştı ama bu adamın ismini merak ediyordu.

Sonunda o da gözlerini ona çevirdi. "Senin..." dedi sonunda ama sesinin çatlak çıkmasıyla sustu, hafifçe öksürüp sesini temizleyerek devam etti. "Senin adın ne?"

Adam kıpırdamadı ama gözleri kısıldı. Bunun yerine Bars aniden başını kaldırıp sanki Arven şok edici bir soru sormuş gibi ona baktı. Ardından bakışları masanın başında oturan ve ona sırtı dönük adamı buldu. İkisi de sessiz kalınca Arven bu anlamsız tavırlarına karşı tekrar konuştu. "Sadece adını sormuştum, çok zor bir soru olmasa ge-"

"Yanlış sorular soruyorsun," diye onun sözünü bıçak gibi kesti genç adam ama yüz ifadesi aynıydı. Sesinde de dışarıdaki konuşmalarından farklı bir tını yoktu. Peki, öyleyse neden Arven gerçekten çok yanlış bir soru sormuş gibi hissediyordu?

Üstelemekten vazgeçti, nasıl olsa biri söylerdi. Adamın neden böyle bir tepki verdiğini bilemese de, "Pekala," dedi kelimeyi uzatarak. Anlattığı dehşet verici şeyleri öğrenmek istese de ondan önce daha önemli bir konuda bilgi alması gerekiyordu. Düşüncesiyle bile içine yerleşen o korkuyu def etmeliydi. "O sarışın çocuk," dedi ve ismini tekrar hatırlamaya çalıştı ama o isim bir türlü dilinin ucuna gelmedi, halbuki bugün söylediğinden emindi. Bu ismi de es geçti ve daha da berraklaşan zihninin getirisi olan korkuyla titreyen ellerini masanın altına, kucağına doğru çekti. "Bana babamın yaşadığını söyledi. Yaşıyor mu?"

Bars işine geri dönerken ona bakmadı, karşısındaki genç adam ise sessizce onu izlemeye devam etti. Bu sessizliği zaman geçtikçe daha da can sıkıcı olmaya başlıyordu.

"Yaşıyor mu, yaşamıyor mu?" dedi öfkelenerek. Titreyen ellerini kucağında yumruk haline getirdi. "Kardeşim..."

Bars yine aniden başını kaldırıp ona bakarken, "Önce yemek," diye tekrar sözünü kesti safir gözlü. Öne doğru eğilip dirseklerini masaya yasladı ve ellerini birleştirdi. Sürekli sözünü kesmesi ise Arven'in var olan öfkesini daha da artırdı.

"Bak!" dedi ve o da öne doğru eğildi. Bir an ellerini onun gibi masanın üzerinde birleştirecek gibi olsa da azımsanmayacak titremelerini göstermemek için hızla kendini durdurdu. "Beni bilmediğim, hala da mantıklı bir yere oturtamadığım o cehennem gibi yerden kurtardın, bunun için gerçekten minnettarım. Evinizde de ağırladın, bunun için de bir o kadar minnettarım. Belli ki bu grubun lideri sensin ve onlara emirler vermen de gayet doğal ama bana emir..."

"Bunun için de minnettar mısın?" diye adam yine sözünü kesmekten geri durmadı.

"Ne?"

"Grubun lideri olmama da minnettar mısın?"

"Anlamadım," dedi Arven yüzünü ekşiterek.

"Her şeye minnet duyuyorsun," dedi adam. "Buna da minnettarsındır diye düşündüm." Hafifçe birleştirdiği parmakları kıpırdadı ve elleri birbirinden ayrılmadan işaret parmağı Arven'i gösterdi. "Adın minnettar falan olmalıymış."

Arven bir an sessiz kaldı ve söylenenleri idrak etmeye çalıştı. İdrak ettiğinde ise, "Sen benimle dalga mı geçiyorsun?" dedi hayret ve öfkeyle.

"Bence en çok buna minnettar olmalısın," dedi adam onu duymamış gibi. Ellerini sonunda çözdü ve yavaşça arkasına yaslandı ama aralarındaki göz temasını hiç kesmedi. "Mesela Gölgeler Diyarı'nda seni Bars görmüş olsaydı, arkasına bakmadan kaçardı."

Bars'ın gözleri kısıldı ve Safir göremese de ona öfkeli bir bakış attı. "Şu an, bu övgülerine(!) nail olacak ne yapmış olabilirim diye düşünüyorum."

"Sadece bir şakaydı," dedi genç adam ama yüzünde kıpırdayan sadece dudakları olmuştu. Söylediğini destekleyen en ufak bir mimik bile sergilememişti. "Muhtemelen seni kurtarmaya çalışırdı ve böylelikle kendisini de öldürtürdü."

Bars elindeki bıçağı doğrama tahtasına sertçe vurdu. "Açık sözlü olmandan bazen nefret ediyorum," dedi kınar gibi.

"Açık sözlü olsaydım, sana doğru olanın aptal cesaretiyle böyle bir şeye kalkışmak yerine kaçmak olduğunu söylerdim."

"Tam olarak az önce açık sözlü olmandan nefret ettiğimi söylemiştim." Elindeki bıçakla iki elini de aniden havaya kaldırdı. "Ayrıca öyle bir şey yapmış olsaydım bu aptal cesaretinden değil vicdanlı oluşumdan olurdu."

"İşte," dedi adam bir şey yakalamış gibi. "Açık sözlü olsaydım, bunu sana söyletmek yerine kendim söylerdim."

Bars'ın aralanan ağzı birkaç saniye öylece kaldı. Sonra dudaklarını birbirine sertçe bastırıp serbest bıraktı. "Ben de açık sözlü olsaydım sana seni çok sevdiğimi söylerdim."

"Hayır," dedi Safir ve ilk kez hafifçe başını çevirip ona kısa bir bakış attı. "Açık sözlü olsaydın bana laf cambazı bir piç kurusu olduğumu söylerdin." Bars sırıttı. "Tanrıya şükür ki değilsin, yoksa seni öldürmek zorunda kalırdım."

Bars'ın sırıtışı adamın cümlesini devam ettirmesiyle hızla silindi ama cevap vermekten de geri durmadı. "Ama yine Tanrı'ya şükür ki, açık sözlü olmasam da sen insanların düşüncelerini okumakta bir numarasın."

"Bu bir iltifat öyle değil mi?"

"Öyle elbette," dedi Bars. Adamın ona bakmamasından faydalanmış gibi imalı bir şekilde gülümsedi.

"O halde bir ara hatırlat da iltifatın için seni ödüllendireyim. Kai'yi ödüllendirdiğim şekilde."

Bars anında vücudunu dikleştirdi. "Unutman için Tanrı'ya her gün dua edeceğim."

"Ve artık şu yemeği getireceksin," dedi Safir.

"Hemen!" Sözleriyle elindeki tabağı tezgahın üzerindeki tepsiye bıraktı ve tepsiyi iki yanından kavrayıp tezgahın yanını dolaşarak Arven'e doğru adımladı. Arven o ana kadar sadece açık kalan ağzıyla onları izlemişti. Ne garip ikiliydi bunlar böyle? Aslında içerideki insanlar da dahil, hepsi birbirinden garipti.

Bars tepsiyi önüne bırakıp kapıdan aynı hızlı adımlarla çıkarken Arven öylece arkasından baktı. Ardından kendini az önceki konuşmanın etkisinden çıkarmak ister gibi başını hafifçe salladı ve gözlerini yine karşısındaki adama çevirdi. Safir gözler hala onun üzerindeydi. Öyle dikkatli bakıyordu ki, Arven bir an neredeyse ne diyeceğini bile unutacaktı. "Babam," dedi kendini toparlamaya çalışarak. "İyi..."

"Sen yemek yedikten sonra devam edeceğimizi söylemiştim."

"Neden sürekli sözümü kesi-"

"Çünkü hala yemeğini yemiyorsun," dedi Safir hemen.

"Bak! Bu konu..."

"Bakıyorum zaten ve sen hala yemeğine dokunmadın."

Arven sonunda dişlerinin arasından tıslar gibi konuştu. "Bu yaptığın çok sinir..."

"Bozucu, evet. O yüzden yemeğini hemen ye de güzel sinirlerin bozulmasın!"

Arven öfkeden gergince gülümsedi ve tepsiyi yere savurma isteğiyle yanıp tutuşmaya başladı. "Bars çok uğraştı," dedi adam. Bu kez anlamayan gözlerle ona baktığında adam devam etti. "Hazırladığı şeyleri dağıttığını görürse bihayli üzülür."

Duyduklarıyla gözleri irileşti. "Sen..."

"Düşüncelerini okumuyorum," dedi adam ne düşündüğünü yine anlayarak. Sırtını yaslandığı yerden ayırdı ve hafifçe öne doğru eğildi. "Ama insanları iyi analiz ederim. Özellikle de gözlerine baktığımda."

Arven oldukça sesli bir nefes verdi ve bu adamla baş edemeyeceğini anlayarak gözlerini tepsideki yiyeceklere çevirdi. İsteksizce yiyecekleri süzdü. Tavuk sote, bir bardak meyve suyu, küçük bir kase salata ve birkaç dilim beyaz ekmek... Açtı, günlerdir midesine hiçbir şey girmemişti ama buna rağmen en ufak bir şey yiyesi yoktu. Adama kirpikleri arasından kaçamak bir bakış attı. Diğer yandan bu adam onun yemek yemesine takmıştı ve bir şey yemediği takdirde en ufak bir şey anlatacak gibi görünmüyordu.

"Kesinlikle," dedi adam birden.

Arven hızla başını kaldırdı. "Yalan söyledin değil mi? Düşünceleri okuyorsun sen."

"Okumakla kalmıyor, sadece düşünerek adam bile öldürebiliyorum."

"Ne?" dedi irkilerek.

Adam daha da öne eğildi. Gözleri kısıldı, mavi gözlerine tehditkar bir ifade yayıldı. "Yemeğini ye, aksi takdirde içerideki herkesi öldürürüm Arven."

"Ne?"

Genç adamın dudakları sonunda hafifçe yukarı kıvrıldı. "Evet."

"Neye evet?" dedi Arven allak bullak olmuş bir ifadeyle.

"Benimle dalga mı geçiyorsun diye sormuştun ya, evet."

Kız bir an kalakaldı. Sonrasında korkusu yerini hızla öfkeye bıraktı, yine gözleri hiddetle parladı. Tam ağzını açmıştı ki adamın gözleriyle yemeği işaret etmesiyle sustu. Dişlerini sıktı ve eline aldığı çatalı salataya daldırdı. Sessizce yemeğini yerken adam da sessizce onu izlemeye devam etti ve Arven, her yemek yemeği bırakıp ona soru sormaya yeltendiğinde aynı uyarıyla yemeğine geri dönmek zorunda kaldı. Tabaklar tamamen boşalana kadar da adam konuşmasına katiyen müsaade etmedi. Sonunda tıka basa dolu karnıyla çatalı masaya bırakıp arkasına yaslandı. Artık istediği soruyu sorabilecekti, bunun heyecanıyla tepsiyi itti ve başını kaldırdı ama tam dudaklarını aralamıştı ki daha tek kelime edemeden sustu ve yaşadığı farkındalıkla karşısındaki adama bakakaldı.

Elleri titremiyordu artık. Geçen dakikalarda içindeki korku bile bir köşeye çekilmişti ve yerini sadece karşısındaki adama duyduğu öfkeye bırakmıştı. Adam bunu bilerek yapmıştı. Tüm o saçma konuşmaları bu yüzdendi. Sadece biraz daha rahatlaması içindi ki işe de yaramıştı. Arven öfkelense de hem biraz daha rahatlamış hem de karnını doyurmuştu.

"Buna da minnettarsındır sen şimdi," dedi genç adam.

Arven bu kez ne düşündüğünü anlamasına şaşırmadı. Safir gerçekten iyi bir gözlemciydi, ne durumda olduğunu anlayıp böylesine bir yol izlemesi de bunun kanıtıydı. "Öyle," dedi. "Adım gerçekten minnettar olmalıymış."

Adam ilk defa ona gerçek bir gülümseme sunduğunda dudağının sağ kenarının birkaç santim aşağısında ufak bir çöküntü belirdi. Çenede ya da yanakta oluşan çukurlar görmüştü ama bunu ilk defa görüyordu. İstemsizce eli kendi yüzünde aynı yere gitti. "Dudağının altında gamzen var."

Neden böyle bir cümle kurduğunu bilmiyordu. Her daim az konuşan o kız gitmiş, sanki yerine diline sahip olmakta zorlanan birini bırakmıştı. Nefret ederdi aslında böyle insanlardan ama şu an nefret ettiği o insanlar gibi davranıyordu. Buna rağmen dilinin bağının çözülmesini çok da umursamadığı fark etti.

Adam hala aynı gülümsemeyle ona bakarken gözleriyle onun dudaklarını işaret etti. "Senin de dudağının altında bir kalp var, bence bu daha ilgi çekici."

Dudağının altındaki lekeyi kast ediyordu ve bunu dile getirmesi anlamsız bir şekilde Arven'i tedirgin etti. Derin bir nefes alıp kendini toparladı ve bu saçma konuşmaya bir son verdi. "Babamı sormuştum. Yemek yediğime göre bana cevap vereceksin artık değil mi?"

Safir'in de gülümseyişi silindi. "Yaşıyor ve iyi."

"Nereden biliyorsun?" diye atıldı. "Yani siz... Sahi siz tüm bunları nereden biliyorsunuz?"

"Bilgi toplamak bizim işimiz. Birçok şey gibi."

"Ne gibi şeyler?"

"Sorgulamak, takip etmek, iz sürmek, adam öldürmek gibi."

"Adam öldürmek?" dedi Arven tedirgin olarak.

"Seni korkuttu mu?" Bunu o kadar normal ve sakin söylemişti ki. Tıpkı birini öldürmekten bahsettiğinde olduğu gibi.

Düşündü, böylesine bir cümleden korkması gerekirdi değil mi? Ama sadece tedirgin olmuştu. "Korkutmalı mı?"

"Karşımızda değil de yanımızda yer alıyorsan, hayır."

"Yanınızda mı yer alıyorum peki?" dedi bu kez. Kast ettiği gerçek bir yakınlık değildi. Adam da gerçek bir yakınlıktan bahsetmiyordu zaten.

"Sana başka bir seçenek sunabileceğimi mi düşünüyorsun?"

Yutkundu. Karşısında olmaktan kastettiğini şey belliydi. Düşmanları olmasından bahsediyordu ama Arven kimseye düşman olamazdı. Bu dost canlısı bir insan olmasından da değildi, zaten öyle biri hiç olmamıştı. Bu, bugüne kadar birinin karşısında yer alabilecek hiçbir statüte bulunmamasındandı. Yine de, "Aksi bir durumda beni de öldürür müsün?" diye sormaktan kendini alamadı.

Safir uzun uzun ona baktı yine. Belki de onaylayacaktı ama onun nasıl karşılacağını tartıyordu. Belkisi fazlaydı aslında, elbette onaylayacaktı. Onun canının neden farklı bir anlamı olsundu ki? Ama o, Arven'in hiç beklemediği bir cevap vermeyi seçti.

"Aksi bir duruma düşmemen için elimden geleni yaparım diyelim çünkü seni öldürmek... Bunun pek hoşuma gideceğini sanmıyorum." Durdu ve yanlış bir şey söylemiş gibi yüzünü buruşturdu. "Hayır, bu hiç hoşuma gitmez."

"Birini öldürmenin normal birinin hoşuna gideceğini sanmıyorum zaten."

"Haklısın ama..." İşaret parmağıyla kısa bir an Arven'i işaret etti. "Seni öldürmek ekstra hoşuma gitmez."

"Anlamıyorum," dedi kız. "Benim neden bir ayrıcalığım olsun? Beni tanımıyorsun bile. Sadece hayatımı kurtardın diye..."

"Herkesin hayatını kurtarmam ben Arven," diye her zaman yaptığı gibi sözünü kesti.

"Benim hayatımı neden kurtardın öyleyse?"

Safir yine arkasına yaslandı ama bu kez tek eliyle masada hafif bir ritim tutturdu. "Bunun cevabını az önce zaten verdim."

Arven sesli bir soluk verdi, onu anlamaya çalışırken daha şimdiden yorulmuş hissediyordu kendisini. Konuşmaları çözmek hala biraz bulanık olan zihniyle oldukça zordu. Zaten bu konuşmayı neden yaptıklarını da bilmiyordu. Sahi, konu buraya nereden gelmişti?

"Kardeşim..." diyerek esas konuya giriş yaptı sonunda. "Sana onun feda edilen çocuk olup olmadığını sormuştum."

Genç adam başını hafifçe salladı. "Öyle."

Arven bunun üzerine yutkundu. "Yani babam bahsettiğin tarikattan mı? Fedai..."

"Fedailerden sadece biri. Amcan, Senatör Ray O'Meara da Asil'lerden."

Arven yüzünü elleri arasına aldı. Başı ağrımaya başlamıştı. Adamın bahsettiği şeyler akıl alır gibi değildi. Ellerini yüzünden çekmeden, "Anlamıyorum," dedi. O kadar çok şeyi anlamıyordu ki. Zihni darmadağınıktı. Sahi zihni neden böylesine dağınıktı? Yaşadıkları normal değildi, belki de psikolojik olarak kendini buna maruz bırakan o'ydu. Duygularını kapatmıştı, böyle şeyler yaşayan insanlar biliyordu ama şimdi o hisler yavaş yavaş kendini belli ediyordu yine. Acısı, öfkesi... İlk uyandığında bunların hiçbiri yoktu mesela. "Lütfen en başından anlatır mısın?" diye sordu kısık sesle. "Ve rica ediyorum, bir aptala anlatır gibi anlat."

"Aptal birini gördüğümde bunu anlarım, sen aptal değilsin." Safir'in sözleriyle Arven ellerini yüzünden indirip tekrar ona baktı.

"Sana tüm bunları anlatmaya başladığımda yüzündeki ifadeyi okudum," diye devam etti. "Aklındaki soruların cevaplarını almaya başlamıştın. Söylediklerimin mantıklı olmadığını iddia ederken bile onları zihninde tartıyor ve devamını getirmemi istiyordun. Aslında tüm bunlara içten içe inanıyordun, sadece inkar etmek daha kolayına gelmişti. Başka birine tüm bunlar deli saçması gibi gelirdi ama sen Asil'ler ve Fedai'leri söylediğim an bir şeyleri net olarak kavradın. Hatta bunu sana verdiğim ilaca rağmen başardın."

İrkilmesine engel olamadı. "Bana ilaç mı verdin?"

Safir'in tek kaşı havalandı. "Sana bir sürü ilaç verdim."

Uyandığında gördüğü ilaçları hatırladı. Kolunda bir serum gördüğünü de anımsar gibiydi ama onların birkaç ağrı kesici olduğunu düşünmüştü. Ona sakinleştirici bir şeyler verdikleri aklının ucuna bile gelmemişti. Aksine bunu kendine, yine kendisinin yaptığını sanmıştı.

"O yüzden mi böyle hissediyorum," dedi öfkelenerek. Hemen ardından soğuk bir şekilde güldü ve kendi kendini düzeltti. "Daha doğrusu hissedemiyorum."

"Hissettiğinde neler yaptığını hatırlıyor musun?" dedi Safir. Sesindeki imayı bu kez seçebilmişti.

Ne yapmış olabileceğini düşündü. Uzun da sürmedi. Onları peşinde olan adamlardan sanmıştı ve delirmiş gibi kaçmaya çalışmıştı. "Aşağıya düştüm," dedi sadece bu kısmı dillendirerek.

Safir başını salladı. "Dişlerini bana geçirdikten hemen sonra."

"Ne?" dedi Arven şaşkınlıkla. Başını hızla iki yana salladı. "Böyle bir şey yapmadım."

Yoksa yapmış mıydı?

Hala her şey net değildi kafasında ama yapmamış olmayı diledi. Bu onu gerçekten utandırabilirdi.

"Halbuki Bars'a ısırmaz diyerek teminat vermiştim," diye onu duymamış gibi devam etti Safir. "Beni hayli mahcup ettin."

"Ne?" dedi yine istemsizce. Kesinlikle yapmıştı. Bunun utancıyla gözlerini kaçırdı. Hislerinin geri gelmesi hiç iyi olmamıştı çünkü muhtemelen kızarmıştı. Nadir utanılacak bir şeyler yapardı, hatta bu zamana kadar, böyle anlar bir elin parmağını bile geçmemişti ama utandığından bu kesinlikle dışarıdan belli olurdu ve şu an dışarıdan belli olması gereken belki de son insanla muhataptı.

"Gözlerini kaçırmana gerek yok, hoş anlardı," demesi ise bunu tasdikledi ama bu yine de onu hazırlıksız yakaladı.

İrileşen gözleri tekrar onu buldu. Yüz ifadesi hala aynıydı ama sözleri kesinlikle yüzü kadar donuk değildi. "Tabii," diye ekledi Safir gözleri tekrar buluştuğunda. "Kendini ikinci kattan atmandan bahsetmiyorum. O pek hoş değildi."

Şaşkınlığın yerini tedirginliğin alması uzun sürmedi. Düştükten hemen sonra yaşadıklarını anımsamıştı çünkü. "Beni yakaladı," dedi istemsizce. "O..."

Ruh...

"Yakalamasaydı, şu an ölüydün." dedi Safir ve cıkladı. "Yazık olurdu."

"Bunu sen mi yaptın? Sen..." dedi ve yaşadığı farkındalıkla kelimeler boğazına dizildi. "Sen..." dedi yine. "Tanrım! Sen de bahsettiğin Asil Kan'dansın. Hatta diğerleri de..."

Safir, "Onlar Asil Kan soyundan geliyorlar sadece ama asimile olmuşlar," diye araya girdi.

"Asimile olmuşlar da ne demek?"

"Sana anlattığım tarikat kurallarını hatırla. Asillerin normal insanlarla yaşadıkları ilişkiler taşıdıkları kutsal kanı bozdu. Yani demek istediğim şu, içeriderideki o insanlar, Asil Kan soyundan geliyor ama artık kanlarının çok bir önemi kalmadı. Bahsettiğim şeyleri yapamazlar, ruhları kontrol edemezler, onları köleleştiremezler. Yapabildikleri şeyler oldukça sınırlı."

"Ama senin değil," dedi Arven nefes nefese kalmış gibi.

"Doğru," dedi genç adam. Hafifçe başına sağ omzuna eğdi. "Benim değil. Ben Asil Kan'danım. Gündönümü Teşkilatının her kolunun lideri Asil Kan'dandır. Ruhları kontrol edebilliriz, köleleştirebiliriz ki bunu zaten gördün. Dahasını da yapabiliriz. Gölgeler Diyarı'na istediğimiz an geçebiliriz."

"Bahsettiğin tarikattaki gibi." Safir başıyla onaylayınca, "Hem onlardansınız hem de onlara karşı mı savaşıyorsunuz?" diye hayretler içinde sordu.

Genç adamın gerildiğini hissetti, sesi de bunu kanıtlar gibi sertleşmişti. "Onlardan değiliz. Sadece onlar gibiyiz. Her insan etten kemikten ibarettir değil mi? Ama uğruna savaştıkları şeyler farklıdır. Yani amaçları onları karşı karşıya getirebilir. Bizi karşı karşıya getiren şey de amaçlarımız."

Bu kez başını sallayan Arven oldu çünkü adamın haklı olduğu ortadaydı. "Tanrım!" diye mırıldandı kendini tutamayarak. "Kafam patlayacak gibi. Bunlar... Bunlar çok fazla."

"Kendini iyi hissetmiyorsan sonra da devam edebiliriz," dedi Safir.

Arven ellerini hızla yüzünden çekti ve başını şiddetle iki yana salladı. "Hayır, hayır. İyiyim. Devam edelim. Bana şeyi anlat... Şeyi..." İnlememek için kendini zor tuttu, ilk olarak neyi sorması gerektiğini bile bilmiyordu. O kadar çok soru vardı ki kafasını kurcalayan.

Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Safir onun konuşmasını beklerken yavaşça verdi ve bunu birkaç kez daha tekrarladı. Sonunda gözlerini tekrar açıp mavi gözlere çevirdi. Artık ne soracağını biliyordu. "Arya," dedi ve yutkundu. "Onun öldüğünü gördüm ama 17 yıl sonra öylece karşıma çıktı. Canlı bir şekilde."

Onu öldürmeye çalışacak kadar canlı...

"Öldü de," dedi Safir.

"N-nasıl?" diye kekelemesine mani olamadı.

"Diyarcı'ların gölgeler diyarına ilk girişi..." dedi Safir. "Ancak ölümle mümkün olur. Ruhun geçiş yapar, bedenin ise geride kalır. Ruh eğer bedene geri getirilmezse ebedi olarak ölü olarak kalır ama Feda Edilen çocuk her zaman geri getirilir."

Kulağa korkunç geliyordu, öyleydi de ama Arven buna şaşırmadı. O kadar delice şey duymuştu ki bu artık delice bile gelmiyordu. Kardeşi aslında ölmemişti bile. Ölmüş ama ölmemiş... "Öyleyse söyle bana, babam... Arya'nın ölümünü o mu tezgahladı yani? Her şeyi biliyorsa..."

Nasıl bir adamın kızıydı böyle?

"Sayılır," dedi Safir başını iki tarafa da yatırıp gevşeyerek. "Ama tam manasıyla değil. Babanın buna boyun eğmekten başka çaresi yoktu. Seçim şansı olsaydı böyle bir şeye gönüllü olacağını sanmıyorum ama amcan..."

Arven her duyduğu şeyle ağlamak istese de kendini tuttu ve "Amcam?" diye sordu. Amcası mükemmel bir adamdı, onu da Arya'yı da hep çok sevmişti. Böyle bir şeye bile isteye aracı olması Arven'e göre imkansızdı ama karşısındaki adam tam aksini söyledi.

"Amcam bu işin tam ortasında. Tarikatın kalbinde, Asillerden biri. En başından beri ne olacağını biliyordu. Kardeşin ve seni sürekli kontrol ediyor ve Asil Kan'dan olanın ortaya çıkacağı anı kolluyordu."

Kız başını iki yana salladı. "Bu doğru olamaz. Amcam... O böyle biri değil. Kontrol altında tutmaktan bahsediyorsun, amcam o kadar yoğundu ki bize neredeyse haftalarca uğramadığı olurdu. Bizi nasıl kontrol etmiş olabilir?"

"Bir bakıcınız vardı değil mi?"

Ester...

Arven bir an farkındalıkla irkildi. Neden hala birilerini savunma çabası içindeydi ki? Hiç kimse masum değildi. Hiç kimse... "Aman Tanrım!" diye mırıldandı. "Ester ona bilgi sağlıyordu."

"Ona ve diğer Asillere."

"Arya'yı bu yüzden buldular," dediğinde adam başını salladı. "Ve ona sahte bir ölüm ayarladılar." Adam yine başını salladı. "Ama neden?" diye sordu Arven, dudakları titredi. "Tüm bunlar ne için?"

"Güç için," diye cevap verdi ona Safir. "Daha fazla bir güç için. Fadai'lerden alınan çocukları asker olarak yetiştiriyorlar. Tarikatın askeri gücünü feda edilen çocuklar oluşturuyor. Asil'ler ilk var olduğunda belki insanları korumayı amaçlıyordu ama bu zamanla değişti. Güç..." dedi üzerine basarak. "Böylesine bir güç çoğu insanı değiştirir ve daha fazlasını arzulatır. Onlar da daha fazlasını arzulamaya başladılar. Artık bambaşka bir amaca hizmet ediyorlar."

Duyacaklarından korksa da, "Ne gibi bir amaç?" diye sordu.

"Dünyaya diz çöktürmek desem seni korkutmam değil mi?"

"Hayır ama güldürebilirsin," dedi Arven ama bırak gülmeyi şu an gülümseyecek hali bile yoktu. Ağzı kupkuruydu. Tepsinin üzerindeki su bardağını alıp bir yudum aldı.

"Ruhlar..."

Adamın söylediği şey ile parmaklarındaki güç birden kayboldu ve elindeki bardak masaya çarptı. Masanın üzerinde yuvarlanıp yere düşerken adamın bakışları bunu takip etti ve bardak zemine çarpıp paramparça oldu. Tıpkı Arven'in iç dünyası gibi...

Saatlerdir aslında söz konusu olan o madde ötesi varlıklardan konuşuyorlardı. Peki şimdi neden deli gibi titriyordu, neden üşümeye başladığı halde terliyordu?

"Kendine geliyorsun," dedi Safir sanki onun zihnindeki soruları duymuş gibi. "Ve bundan sonrası daha ağır olacak. O yüzden bugünlük bu kadar yeter."

Sandalyesini geri itiyordu ki Arven ellerini hemen havaya kaldırdı. "Hayır, iyiyim. Devam et lütfen. Bilmek istiyorum, her şeyi bilmek istiyorum."

Adam kısa bir an onu süzdü. "Lütfen!" dedi Arven yine.

Safir tekrar sandalyesine yaslandı ve dudaklarını yavaşça ıslattı. Bir an karşı çıkacak gibi dursa da sözlerini devam ettirdi. "Asil kandan olanlar ruhları kontrol edebilir, hatta onları köleleştirip istediği hemen hemen her şeyi yaptırabilir. Ruhlar bir nevi onların gölgeleri olur ve onlar aksini istemedikçe peşlerinden bir an ayrılmaz. Bu yüzden onlara gölge denir. Tabii bizim evrenimize geçebilenler ruhlardan bahsediyorum."

"Bizim evrenimiz derken?" diye sordu ve oldukça fazla titreyen ellerini kucağında birbirine kenetledi. Sanki bunu gizlerse iyi olduğunu karşısındaki adamı inandırabilecekmiş gibi... Halbuki titreyen sadece elleri değildi, tüm bedeni titriyordu artık.

"Sana Mezopotamyalıların Ölüler Diyarı dediği yerden bahsetmiştim. Biz oraya Gölgeler Diyarı diyoruz. Ölen bazı insanların ruhları oraya gider. Gölgeler Diyarı bir bekleme alanıdır kısmen. Ruhu huzur bulanların varlığı orada sona erer. İster cennete gittiklerini düşün, ister yok olduklarını. Onlara ne oldukları zerre umurumda değil aslında. Bizim sorunumuz geriye kalan ruhlarla."

Sessiz bir nefes aldı ve onu dikkatle izlerken devam etti. "Bekleme süresi ne kadar uzarsa ruh o denli kararır. Belli bir süre sonra o ruhu huzura erdirecek şey her neyse bile bunun bir önemi kalmaz, ebediyen Gölgeler Diyarının bir parçası olur. Bu onların evreni..."

"Bu onların evreni," diye tekrarladı Arven. "Bizim evrenimiz ise burası, dünya."

"Gerçek dünya," diye düzeltti onu. "Ama bizim evrenimize, yani dünyamıza geçebiliyorlar. İşte asıl önemli nokta da bu. İki evren arasında görünmez bir perde var. Diyarcı'lar ve Asil Kan soyundan gelen bazı istisna insanlar hariç Gölgeler Diyarına sıradan insanlar geçemez. Ruhlar da bizim dünyamıza geçemez ama bazen aradaki perdeyi aşındırmayı başarırlar ve perdede oluşan yırtıkla da dünyamıza geçebilirler."

Arven duyduklarından sonra başını masaya doğru eğdi. Aklını kemiren bir diğer soru da bu esnada dudaklarından döküldü. "Peki, bu ruhlar... Başka... Başka biri gibi görülebilir mi?"

"Birçok türü var ve bu söylediğini yapabilen ruhların olduğu da doğru."

Arven kısa bir an sustu, ardından neredeyse ağlamaklı bir sesle güldü. "Yıllarca kardeşimin ruhunu gördüğümü sandım. Yıllarca... Ama şimdi aptal bir varlığın onun yerine geçip hayatımı cehenneme çevirdiğini öğreniyorum."

"Bunu yaşayan ilk insan sen değilsin," dedi genç adam. Sesi hala sakindi. Hala... Ve bu Arven'i deli etmeye başlamıştı artık.

Başını kaldırıp öfkeyle ona baktı. "Bunun beni rahatlatması mı gerekiyor? Ben yıllarca kardeşimin ruhunun, sırrını saklayamadığım için benden intikam aldığını düşündüm. Onu ve diğerlerini bu yüzden gördüğümü düşündüm. Hep keşke dedim. Keşke o gün lanet olası çenemi kapasaydım ve o ölmeseydi dedim çünkü benim yüzümden ölmüştü. Bana sırrını söylediği için ölmüştü, o gün çığlık atıp herkesin onun sırrından haberdar olmasını sağladığım için ruhlar onu cezalandırmıştı. Şimdi şu olanlara bak! O kahrolası varlık kardeşim bile değilmiş. Daha kötüsü kardeşim ölmemiş bile."

Titreren ellerini birden birbirinden ayırdı ve havaya savurdu. "Dinle! Daha kötüsü de var. Hep daha kötüsü vardır. Birden karşımda bulduğum kardeşim beni de öldürmeye çalıştı. Şakağıma bir silah dayadı. Bir silah... Düşünebiliyor musun? Bunu aklın alabiliyor mu?"

"Seni Gölgeler Diyarı'na gönderen o muydu?" diye sordu genç adam. Arven'in yükselen sesine rağmen onun sesi hala bir denizin en sakin hali gibiydi. Neden böyleydi? Neden o kahrolası sesi hiç yükselmiyordu?

"Elbette o'ydu." Elini göğsüne bastırdı. "Gördüklerimin bir göz yanılması olduğunu sanmıştım en başta ama değildi. Silahı indirdiğinde bir an vazgeçtiğini sanmıştım ama o beni korkunç bir evrene gönderdi. Kalbimi avuçladı sanki ve ardından beni ittiğini hissettim ama hala olduğum yerde duruyordum." Yine güldü. İsterik bir gülüştü bu, hem acı dolu hem hastalıklı. "Olduğum yerde değilmişim, bunu da çok geçmeden anladım."

"Sana hala değer veriyormuş."

"Ne?" dedi Arven hayretle. Söylediklerinden bu anlamı nasıl çıkarmış olabilirdi, aklı almıyordu. O da ilk başta onu Jon ve Ester'den kurtarırken ona hala değer verdiğini sanmıştı ama değer veren biri değer verdiğinin canına kast etmezdi. Arya geçen zamanda her ne yaşamışsa bu onu bambaşka birine dönüştürmüştü. En başta da acımasız birine...

"Kardeşin Gölge Tarikatı'nın bir neferi," dedi Safir yine öne doğru eğilerek. "Ve Tarikat için sen değerlisin, seni öldürmek istemesi bir yana canı pahasına koruması gerekirdi ama o aksini yapmak istedi çünkü onların eline geçersen neler yaşayacağını ondan iyi kimse bilemezdi. Ne yaparsa yapsın seni onlardan koruyamayacağını da biliyordu. Doğru olanı yaptığını iddia etmiyorum ama sana, o acıları yaşamaman için hızlı bir ölüm verecek kadar değer veriyordu."

"Ben..." dedi Arven dişlerinin arasından. "O kahrolası yerde neredeyse ölüyordum, evet. Acısız bir ölüm ha! Beni bulduğunda sana acı çekmiyor gibi mi göründüm, söylesene!"

"Bu da sana ne kadar değer verdiğinin bir diğer kanıtı," dedi adam onu çıldırtmak ister gibi. "Tüm bunları düşünmesine rağmen seni vuramamış. Gölgeler Diyarı'na göndermiş çünkü hiçbir şey bilmezken oradan sağ çıkman pek mümkün değildi. Evet, belki korkunç bir acı çekecektin ki, çektin de, ama her gün bu acıyı çekmektense bunu bir kez yaşayacaktın."

"Ne yüce gönüllülük ama?" dedi Arven alaycı bir öfkeyle. Gözleri yanarken sesini de öfke bürümüştü artık. "Keşke gerçekten o gün ölseydi, keşke hiç geri gelmeseydi."

"O halde evinize geldiği o gün, o evden ölüsünün çıktığını duymak seni rahatlatacaktır."

Arven duyduğu sözlerle bir an buz kesti. Kısa bir an kıpırdayamadı bile, öylece doğru duyup duymadığını tartar gibi karşısındaki adama baktı. Buzlarından çözüldüğünde ise hızla ayağa kalktı, öyle şiddetli hareket etmişti ki sandalyesi gürültüyle yere devrildi. Karşısındaki adam ise sadece onu izledi, en ufak bir tepki bile vermedi.

"A-Arya... Öldü mü?" dedi titreyen sesiyle. Adam tepkisizce ona bakmaya devam edince Arven sesini yükselterek tekrarladı. "Sana öldü mü diye sordum!"

Safir bir an yüzünü buruşturdu. "Zaten az önce ölmesini istediğini söylemedin mi? Bunu duymak seni neden böylesine korkuttu?"

"Bana cevap ver!" diye bağırdı ellerini masaya dayayarak. "O... O öldü mü?"

"Otur ve derin bir nefes alıp sakinleş!" dedi adam gözlerini kapatarak. Onun da sesi ilk defa sertleşmişti. Yüzü de gerilmişti. "Ve bir daha öfkeyle konuşmadan önce gerçekten ne isteyip istemediğini bir kez daha düşün."

"Ölmedi değil mi?" dedi Arven umutla.

Safir gözlerini açtı ve"Otur!" diye emretti keskin bir tonda. Arven çaresizce söylediğini yapıp sandalyeyi kaldırdı ve hızla oturdu. Adamın ağzından dökülecek bir yalanlama cümlesini günlerdir susuz kalmış bir canlının suya olan ihtiyacı gibi beklemeye başladı. "Ölmedi," dediğinde ise sesli bir nefes verdi ve elini rahatlayarak saçlarından geçirdi. Güldü, hatta sesli bir şekilde bunu ilk kez tekrarladı.

"Aptal değilsin," diyen adamla buna son verip yine ona baktı. "Söylediklerimi anladığına eminim ama hala tam manasıyla mantıklı düşünemiyorsun. Öfkenin seni ele geçirmesine müsaade etme, kontrolü hiçbir zaman ona bırakma çünkü öfke yıkıcıdır ve yıktıklarını her zaman toparlayamazsın."

Arven başınıyla yavaşça onayladı. Haklıydı ve bu kez haklı olmasına minnettardı. Bir kez daha kardeşinin ölümünün acısını yaşamaya dayanamazdı. Sadece ona öfkelenmişti ama içinden geçenler kesinlikle söyledikleriyle aynı değildi.

"Ve..." diye devam etti Safir, üzerine basarak. "Bana bir daha bağırmazsan sevinirim. Yüksek sesten nefret ederim."

Sandalyesini itip aniden ayaklandı ve kapıya doğru adımlamaya başladı. Arven de hızla ayaklandı. "Nereye?"

Adam kapının kulpunu kavradığında normal bir cevapmış gibi, "Uyumaya," dedi.

"Ama çoğu şeyi öğrenemedim bile, daha bana anlatacakların vardı."

Genç adam başını ona doğru çevirdi ve samimiyetten uzak bir şekilde hafifçe gülümsedi. "O, sen bana bağırmadan önceydi. Sana söylemiştim. Yüksek sesten nefret ederim."

Ve kapıyı açıp çıktı.

Arven çok kısa bir süre öylece kapıya baktı. Adamın gerçekten ciddi olduğunu anladığında ise onun peşinden koştu. Hala adımları çok sağlam olmasa da tökezlememişti de. Koltuklarda oturan ve ayakta dikilen yüzlerin ona döndüğünü fark etse de umursamadan adamı yukarı çıkan merdivenlerin başında yakaladı ve önüne geçti. Ellerini havaya kaldırırken nefes nefeseydi. "Tamam, bağırmayacağım. Özür dilerim. Tamam mı? Anlatacak mısın artık?"

Hevesle adamın safir gözlerine bakarken onun yüzünü kendisine yaklaştırmasını kesinlikle beklemiyordu. Afalladı ve gözleri irileşti. Adamın yüzü şimdi yüzünün birkaç santim ötesindeydi. "Çok konuşmayı sevmem ve bugün hayatım boyunca hiç konuşmadığım kadar çok konuştum. O yüzden seninle bir anlaşma yapalım."

"Ne... Ne anlaşması?" dedi Arven adeta kekeme bir çocuk gibi. O kendisine böylesine yakından bakarken nutkunun tutulmaması bile mucizeydi. Adamda öyle bir büyü vardı ki, metrelerce öteden bile hissediliyordu ama ona bu kadar yakınken adeta göğsüne bir şarapnel parçası saplanmış gibi hissediyordu.

Adam kısa bir an en fazla on metre uzaklarında oturan gruba baktı, ardından kızın kulağına doğru eğildi. Arven yutkunamadı bile. "Sen o güzel çeneni tutarsan ben de güzel çenemi açarım. Kimseye hayatınla ilgili tek kelime etme Arven. Kai'ye zaten dökülmüşsün ama aynı şeyi başka birinde tekrarlama. Bir şey söyleyeceksen beni bul ve ben de her gün iki soruna cevap vereyim."

"Ne-neden?" diye kekeledi yine.

"Ne neden?"

"Neden kimseye hayatımla ilgili bir şey söylemeyeceğim?" dedi o da fısıltıyla. Adamın uzaklaşmasını hem istiyor hem de istemiyordu. Böylesine büyük bir çelişki içindeyken nasıl soru sorabildiğine bile hayret etmişti.

"Anlaşma bu!" dedi adam yine fısıltıyla. Aslında fısıldayan sadece onlar da değildi. Onları izleyen grup da fısıldaşmaya başlamıştı. "Ya kabul et ya da reddet!"

"Kabul," dedi Arven hemen. Sesi haddinden fazla yüksek çıkınca yutkundu. "O halde bugünlük ilk soru hakkımı kullanabilirim değil mi?"

"Bugün soru hakkın kalmadı!" diye fısıldadı adam son kez ve geri çekilip ona baktı. "Sayı saymayı bildiğini farz ediyorum. Kaç soruna cevap verdiğimi tekrar düşün."

Arven yakından gözlerini gözlerinde dolaştırdı. Böylesine güzel bir mavi aklını başından almak üzereydi ki, "Adın..." diyerek buna izin vermedi. "Sadece adını soracaktım. Bir isim telaffuz etmek seni yormaz bile."

"Adımı neden merak ediyorsun?" diye sordu Safir. Onun da gözleri, kızın gözlerinde dolaştı kısa bir an. "Bunun gibi basit şeylerle ilgilenmediğini kendin söylemiştin."

Kız omuzlarını kaldırıp indirdi. "İlgileneceğim tuttu işte."

"Şu işe bak," dedi o da, sesine sinen alaycı tını kendini hemen belli etti. "Benim de sana söylemeyeceğim tuttu."

Arkasını dönüp merdivenleri yavaşça tırmanmaya başladığında Arven yine kalakaldı. Adamın sadece saniyeler içinde insanı çıldırtacak bir gücü vardı. Hal ve haraketleri hayret edilesiydi. Yine de ona daha fazla soru sormadı. "Diğerlerinden öğrenirim," dedi omuz silkerek. Adam birkaç basamak çıkmıştı ki durdu ve başını omzu üzerinden ona çevirdi. Arven bir an ona duyduğunu düşündü ama buna ihtimal vermedi. Öylesine kısık söylemişti ki yakınında olan biri bile zor duyardı şüphesiz.

Onunla son kez göz teması kurdu ve arkasındaki gruba doğru yöneldi. İkisi koltuklarda otururken diğer üçü ayaktaydı. Aralarında sadece sarışın kız yoktu. Bugün onunla konuşan ve az önce adının Kai olduğunu öğrendiği oğlanın önünde durdu.

Oğlan sıkıca birbirine bastırdığı dudakları ve iri iri bakan gözleriyle ona bakarken, "Ne vardı acaba?" dedi sanki bir kafede sipariş alan garson gibi.

Arven başıyla hafifçe arkasını işaret etti. "Onun adı ne?"

"Kimin?" dedi Kai gergince. Kim olduğu belli değil miydi? İlla ki eliyle mi işaret etmesi gerekiyordu?

"Onun işte!" derken yan döndü ve Safir'i hala aynı yerde durmuş onu izlerken buldu. Gerildi. Neden gitmiyordu bu adam?

"Ben orada birini görmüyorum," dedi oğlan ve gözlerini sıkıca kapattı. "Hatta ben az önce kör oldum. Gözlüklerim nerede benim? Biri hemen bana kör olduğumu belli eden gözlüklerimi getirsin!"

"Uğraşma," dedi Safir ardından. Elbette Kai'nin yükselen sesinden ona ne sorduğunu anlamıştı. "Tek kelime ederse gerçekten kör olabilir."

Arven ona hayret eder gibi baktı, şakaları bile garipti adamın ama pes etmedi. O ismi öğrenecekti. Kötü bir huydu bu onun için, bazen manasız şeyler ilgisini çekiyordu işte. Ve şimdi de onun ismi...

Birkaç adımla bu kez Bars denen çocuğun önünde durdu. O bir şey söyleyemeden arkasındaki adamın sözleri ulaştı Bars'a. "Biliyorsun Bars, Gölgeler Diyarı soğuktur ama ben sana kendi battaniyemi verecek kadar cömertim."

Bars derince yutkundu ve gözlerini hızla ondan çekip Arven'e çevirdi. "Daha 27 yaşındayım, ölmek için genç sayılırım."

"Ne?" dedi Arven şaşkınlıkla. "Saçmalama! Bunun için adam öldürebilecek biri ancak deli falan olabilir."

"Aksini iddia etmedim hiç," diye seslendi Safir.

Arven arkasını dönüp ona şaşkınlıkla baktı. "Şaka yapıyor olmalısın."

Adam eliyle yüzünün önünde bir yuvarlak çizdi. "Bu en ciddi yüzüm."

Kız ona aynı hayret dolu ifadeyle bakmaya devam etti ama bu kez bunu kısa tuttu. Gözlerini ayakta duran kumral kıza çevirdi. Kız daha o bir şey bile söylemeden ona yaklaşmamasını ister gibi ellerini kaldırıp havada hızla salladı. Koltukta oturan ikiliye baktığında onlarda gözlerini hızla ondan kaçırıp tavana çevirdi.

"Ne bu?" dedi Arven, ağzı şaşkınlıktan kapanmıyordu bile. "İsmi sır falan mı?" İşaret parmağını hızla genç adama doğrulttu. "Yoksa Voldemort mu bu adam? Ne diye sesleniyorsunuz ona? Kim Olduğunu Bilirsin Sen mi?"

Kai denen oğlan sesli bir kahkaha attı ama daha da irileşen gözlerle hemen ağzını kapattı ve merdivenlerdeki adama baktı. Adam ise ona değil hala Arven'e bakıyordu. Ardından ağır ağır merdivenleri geri indi ve işaret parmağıyla kıza gelmesini işaret etti.

"Onu öldürecek!" dedi Kai'nin boğuk sesi.

"Bence Gölgeler Diyarı'na yollar!" dedi kız da arkasından.

Onunla dalga mı geçiyorlardı? Yoksa bu adamdan gerçekten korkuyorlar mıydı?

Başını hayretle iki yana salladı ve duruşunu dikleştirip adama doğru yürüdü. Tam önünde durduğunda ona dik dik baktı. Onlar korkabilirdi ama Arven korkmuyordu. "Nesin sen? Buranın diktatörü falan mı?"

Adam dakikalar önce yaptığı gibi eğildi, daha da eğildi ve kızın kulağına yine fısıldadı. Ardından indiği merdivenleri yine tırmanmaya başladı. Arven olduğu yerde onun gidişini izlerken dişlerini sıktı. Kesinlikle bu adam onu delirtmek için yaratılmıştı, artık bundan emindi. Bu davranışlarının da sözlerinin de başka bir açıklaması olamazdı.

Sadece saniyeler içinde ise az önce ona cevap bile vermeyen grup üyeleri tarafından etrafı sarıldı. Sadece Bars oralı bile olmadan koltuğa oturdu ve masanın üstündeki şişeyi başına dikti.

"Ne dedi?" diye sordu hızla Kai. Heyecanlanmış gibi kıpırdanıyordu sürekli.

"Gölgeler Diyarı değil mi?" dedi adını hala öğrenemediği kız. "İçeri de mi, dışarı da mı bari?"

"Ne?" dedi Arven anlamayarak. İçeri de mi, dışarı da mı ne demekti şimdi?

Kızıl saçlı oğlan yüzünü buruşturarak, "İçeridedir," dedi.

"Öyle olmalı," dedi yanındaki iri siyahi oğlan da. "Kız daha yeni, nasıl konuşacağını henüz bilmiyor diye onu dışarıya yollayacak kadar acımasız değildir."

Nasıl konuşacağını bilmemek mi? Nesi vardı ki onun konuşmasının? Buradaki hiçkimse asıl anormal olanın liderleri olacak o adam olduğunu göremiyor muydu?

Kai, "Ne dedi ya?" diye üsteledi. "Meraktan öleceğim şimdi. Değer mi dünyayı böyle bir şaheserden mahrum bırakmana? Söylesene artık kızım!"

Arven'in aklına adamın söyledikleri gelince istemsizce yine dişlerini sıktı. Ona merakla bakan yüzlerde gözlerini dolaştırdı ve sesli bir nefes verdi. "Ona..." dedi dişlerinin arasından. Biraz da olsa dinen öfkesi yine canlanmıştı. "Voldemort diyebilirmişim. Söylerken dudaklarımın aldığı şekil hoşuna gitmiş."

Merhabalar kurşunlarım,

Keyifler nasıl?

Peki ya bölüm? 😈

Şimdi esas meseleye gelelim. Dikkat ettiniz mi bilmem ama Arven etmedi. Gölgeler Diyarı ilk geçiş ölümle olur dedi Axel. Arven öyle mi geçti sizce?

Diğer yandan, Revolver'da sadece Axel'ın Diyarcı olduğunu öğreniyoruz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Arven ve Axel didişmesi desem peki...

Sizce de bundan sonra sürekli zıtlaşacak gibi durmuyorlar mı?

Axel'ı nasıl konuşturdu ama Arven 😈

Alıntıda şey demiştim, Arven Axel ile baş edebilir mi? Siz de asıl Axel Arven'le baş edebilir mi diye düzelttiniz. Arkadaşlar saçmalamayın. Tabii ki de edemez flflfl

Yaşasın kadın gücü 💪🏻

Voldemort meselesi desem size dldlfl

Sahi, bu çocuğun ismiyle alıp veremediği ne sizce 😈

Bir de şunu seçelim. En iyi BFF kim olur?

Axel&Bars...

S.mare&Eve...

Jared&Shawn...

Kai&Karen...

Kai&Arven...

Hepsini dene tarafını seç dlflld

Bakalım ileride seçimler değişecek mi?

Sizi seviyorum, siz kendinizi biliyorsunuz 🖤

der ve S.Mare kaçar 💃🏻

Continue Reading

You'll Also Like

6.8K 698 28
Siz: 1 Müslüman, 2 Müslüman... 14. Müslüman kalk sahur vakti! 14. Müslüman: Ben oruç tutmuyorum. Siz: Madem müslüman değilsin niye cumaları namaza...
1.8M 84.4K 46
🇹🇷 Hikaye Başlangıç Tarihi < 20.07.2018 > Hikaye Kurgulanma Tarihi < -.04.2016 > 🇹🇷 'Özel Mermi Timi' Türkiye'nin en iyi askerlerind...
337K 14.4K 38
17 yıl sonra öldü diye bildikleri kızlarını bulan bi aile Önyargılı bi abiler ve Kavgacı bi kızın hikayesi
14.1K 773 29
14 yıl boyunca yüzüme tüküren hayat.. daha ne diyeyim okuyun işte⚡