ROTA

By lemveli

1.7M 145K 156K

"Sen kimsin?" "Gün ışığını öldüren biri. O yüzden kim olduğumla ilgilenme. Yoksa sönersin, Gün." 24.08.2020 ©... More

ROTA
BÖLÜM 1.
BÖLÜM 2.
BÖLÜM 4.
BÖLÜM 5.
BÖLÜM 6.
BÖLÜM 7.
BÖLÜM 8.
BÖLÜM 9.
BÖLÜM 10.
BÖLÜM 11.
BÖLÜM 12.
BÖLÜM 13.
BÖLÜM 14.
BÖLÜM 15.
BÖLÜM 16.
BÖLÜM 17.
BÖLÜM 18.
BÖLÜM 19.
BÖLÜM 20. (1. Kitap Finali)
BÖLÜM 21.
BÖLÜM 22.
BÖLÜM 23.
BÖLÜM 24.
BÖLÜM 25.
BÖLÜM 26.
BÖLÜM 27.
BÖLÜM 28.
BÖLÜM 29.
BÖLÜM 30.
BÖLÜM 31.
BÖLÜM 32.
BÖLÜM 33.
BÖLÜM 34.
BÖLÜM 35.
BÖLÜM 36.
BÖLÜM 37.
BÖLÜM 38.
BÖLÜM 39.
BÖLÜM 40. (2. Kitap Finali)
ROTA'mız geldi !
ÖZEL BÖLÜM 1.

BÖLÜM 3.

44.9K 3.8K 4.9K
By lemveli

Sia – The Greatest

BÖLÜM 3.

"Sneijder, pardon Güniz! Müdür Bey'le işimiz uzayacak. Seni Bulut bıraksa olur mu? Ya da taksi çağırayım?"

Bulut'un nezaket içeren sorusunun hemen ardından Çağan'ın sesini duyduğumda başımı kaldırarak ona bakmıştım. Bedenini müdürün penceresinden sarkıtmış bir şekilde bana açıklama yapıyordu ve yüz ifadesi buradan gördüğüm kadarıyla oldukça mahcuptu. "Sorun değil."

O içeri girdiğinde telefonumu çıkarıp taksi durağının numarasını aradım rehberimde, sanki varmış gibi. Kolej, durağa oldukça uzak sayılırdı ve burada kimsenin pek taksiye ihtiyacı olmazdı. Genelde ya kendi arabalarıyla ya da servisle gidip gelirdi öğrenciler.

"Şu an bu inadının çok anlamsız olduğunun farkında mısın?" diye sordu ellerini cebine tıkarak. "Aynı yere gidiyoruz. Neden seni bırakmama izin vermiyorsun?"

Gözlerimi telefondan çekerek onun gök mavisi harelerine dokundurdum. "Akşam bir manşetle karşılaşalım diye mi?"

"Ne gibi bir manşet?"

Zoraki bir gülümseme eşliğinde, "Güniz ve futbol kaptanı aynı arabada! Araba yetmeyince Güniz, Bulut'u eve attı!" dediğimde bunu beklemediği yüzüne yansımıştı.

Suratı kireç gibi bir ifadeye büründüğünde, "Öyle bir şey yazamazlar," dedi sert sesle. "Bu kadarına kimse cesaret edemez."

Alayla, "Neden?" diye sordum. "Hamile bile olabilirmişim sitenin yazdığına göre. Kendi kendime hamile kalamam sonuçta değil mi? Demek ki biriyle yatıyorum düzenli olarak."

"Sus!" Bağırdığında katiyen irkilmedim. Aksine ona o kadar ölümcül bir şekilde baktım ki dudaklarını ıslatarak, "Yani susar mısın lütfen? Saçmalıyorsun da," diye düzeltti kendisini.

"Kötü adam," dediğimde gözlerindeki tüm ifadeler karıştı ama buna rağmen bana bakmaktan vazgeçmedi. "Beni düşüren birinin uzattığı ele inancım yok." Sadece bir kere bana çelme takmış, hemen ardından elini uzatmıştı. O zaman yüzünü görmemiştim ama yine de elini tutmamıştım. Çünkü bir kere sizi iten biri eğer elini uzatıyorsa, bu sizi daha aşağı atmak istediği için yaptığı bir eylem olurdu.

Tekdüze sesle, "Coğrafya aşığı kız," dedi. "Bir dağın eteğinden mi düşmek daha fazla yaralar yoksa zirvesinden mi?"

"Kimin ittiğine bağlı."

Başını iki yana salladı. "Coğrafyayı düşünerek cevapla, edebiyatı katma araya."

"Zirveden düşmek daha fazla yaralar." Oysa bir dağın eteğinden sevdiğimiz biri itse kalbimiz daha yere çakılmadan durmaz mıydı? Sırtımıza ihanetin binlerce hançeri aynı anda saplanmaz mıydı?

Dudakları kıvrıldı. "Güzel. Canın fazla acımadığı için sevindim."

Bunun ne demek olduğunu ona sormadım ve bir cevap verme gereği duymadan adımlarımı bahçenin çıkışındaki gri rengindeki spor arabasına doğru yönelttim. Bu arabayı defalarca garajımızda görmüştüm çünkü Efe'yle araba değiştirirlerdi çoğu zaman.

Uzaktan kapıların açılma sesi geldiğinde kapıyı açarak arka koltuğa geçtim ve kemerimi bağladım. Bulut da gelip sürücü koltuğuna geçtiğinde arkada oturmama anlam verememiş gibiydi. "Kendimi özel şoförün gibi hissettim," diye homurdanıp anahtarı çevirdi ve arabayı saniyeler içerisinde okulun önünden çekip döndürdü. Yeşil parkların manzarasına bakarken başımı cama yaslamıştım.

Eğer dün gece bana Gün diye hitap eden ve eve götüren kişi oysa, ondan önce mesaj atan, temiz forma fırlatan da o muydu yani? Peki, ama neden? Kötü biri neden iyilik yapardı?

"Ders programına baktım," dedi sessizliği bozarak. Gözlerimi dikiz aynasından bana bakan simasına çevirdim. "Seni ben çalıştıracağım boş zamanlarında."

"Senin beni çalıştırmana ihtiyacım yok," dedim kendimden emin sesle. "Senden daha az yetenekli olduğumu düşünemezsin."

Yüzü yay gibi gerildi. "O zaman futbolcular teknik direktörleri ile çalışmasınlar? Hani, bazıları çok daha yetenekli ya!" Derin nefes alarak arabayı parkın bittiği yerden döndürdü ve dakikalar sonra esas yollardan birine girdi. "Gizem'le çalışmayacağın için kaptanın benim."

Kaşlarımı havalandırarak, "Büyük şanssızlık benim için," dedim kısık ama duyacağı sesle.

"Hayatımda daha önce kimsenin bana böyle bir nefret beslediğine şahit olmadım."

Histerik bir şekilde güldüm. "Yoksa kendini melek mi sanıyordun bu zamana kadar?"

"Melek olmadığımı biliyorum. Ama kötü adam da değilim."

"Sen öyle san."

Kırmızı ışıkta durduğunda elini cebine atmış ve telefonunu çıkarmıştı. Trafik ışığına baktığımda otuz iki saniyenin kaldığını görüp iç çekmiştim. Eve bir an önce varmak istiyordum.

Bulut birkaç saniye sonra başını bana çevirerek, "Sana Instagram'da istek attım. Kabul et lütfen," dedi.

Bana istek mi atmıştı? "Ne?"

"Artık aynı takımdayız."

"Bu yüzden seni takip etmek gibi bir zorunluluğum mu var?" diye çıkıştığımda kafasını aşağı yukarı sallamıştı.

Telefonumu çıkararak bildirimlere baktığımda gerçekten de bana istek attığını görmüştüm.

Bulut Atay (@bulut_atay_) seni takip etmek istiyor.

Büyük bok yiyor?

Dudaklarımı birbirine bastırarak tepkimi kontrol etmeye çalıştım. Gülmemeliydim. Hayır, hayır, şimdi gülmemeliydim! Kendi iç sesime kahkaha atmamalıydım!

Ama saniyeler içerisinde dudaklarımdan kaçan kahkahaya engel olamadım. Yüksek sesle kahkaha atmaya başladığımda elimle ağzımı kapattım ama yine de gülüşümü durduramadım.

Ben güldüğüm sırada dikiz aynasından şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Demek kızlara istek atsam böyle tepki verecekler. Tuhaf..."

Gülüşümü durdurup, "Neden isteğini kabul edeyim? Dedikodu Sitesi'ne paylaştıklarımı sızdırman için mi?" diye sordum.

"O sitenin editörü benmişim gibi konuşmasan?"

"Herkes olabilir," diye mırıldandım. "Hatta birden fazla editör olabilir."

Yüzünü buruşturarak, "Bu kadar umursama," dedi. "Hakkında yazılanların bir önemi yok."

"Durdur arabayı!" Dişlerimin arasından çıkan keskin sesim, kendime bile yabancı gelmişti. Bulut anında komut almış gibi arabayı durdurduğunda kemerimi çözdüm ve kapıyı açıp hışımla arabadan indim.

Önce kendi çarptığım kapının, sonra ise onunkinin sesi kulaklarıma dolduğunda sırt çantamı çoktan omuzlarımdan geçirmiştim. "Ne dedim ben şimdi?"

Koşar adım gelip önümde durduğunda onu ittirdim. "Kaptan, defol sadece, tamam mı? Düşüncesiz pisliğin tekisin sen. Bir an bunu unutup beni bırakmana izin verdim geri zekâlı gibi. Suç benim. Şimdi bas git."

Geçip yanından gitmek istediğimde sırt çantamdan kavrayıp beni geri çekti. "Neye atarlandın?"

İçimde biriken öfkeyle, "Senin varlığın bile yeterli tepemin atması için!" diye bağırdım tüm gücümle ona. "Umursama demek çok kolay değil mi? Seni yere, göğe sığdıramayan site beni yerden yere vuruyor! Ama ne abimin, ne senin, ne de bir başkasının bu umurunda bile değil! Beni düşüren sizsiniz ve bir maç kazandım diye sakın yıllardır yakınmışız gibi davranmayın! Duydun mu?" Derin nefes alarak yanından çekip gitmek istedim ama içimde öyle bir volkan patlıyordu ki konuştukça konuşmak istiyordum. "Bana sen yazdın değil mi o mesajları? O çocuk seni görüp benden özür diledi hatta o gün. Formayı sen attın yukarıdan üzerime." Yüzlerimizi aynı hizaya getirdim. "Dün gece sardığın dizim gibi değil benim ruhum, Bulut. Birkaç sargıyla iyileştiremezsin yaralarımı. Uzak dur. Yine uğraş benimle ama asla iyi davranma. Çünkü sen çıkarı olmadan birine iyilik yapacak insan değilsin. Hatta sen insan bile değilsin."

Gök mavisi gözleri gri rengine büründüğünde göz bebeklerinde kasırgalar kopuyordu. Onu umursamadan omzuna çarparak çekip gittiğimde gözlerimi sıkıca yumup kapatmış ve derin nefes almıştım.

Bunları hak etti...

Bana daha fazlası söylenmişti...

Ben dayandıysam, o da dayanır.

Birkaç darbe ve bağırma sesi kulağıma dolduğunda dahi onu umursamadım ve otobüs durağının önünde fark ettiğim taksilere doğru adımlarımı hızlandırdım. Taksiye bindiğimde buraya oldukça yakın olan adresi söyledim ve geriye yaslandım.

Tam o an yanımızdan şimşek gibi geçen araba kesinlikle ona aitti. Tüm sinirini çıkarmak istercesine tam gaz yola atlayan arabası bir sağ, bir sol yaparak tehlike arz eden hareketlerle uzaklaştığında taksici, "Böyleleri yüzünden oluyor tüm kazalar," diye homurdanmıştı.

On dakika bile geçmeden taksi evin önünde durduğunda cüzdanımdan çıkardığım nakit parayla ücreti ödemiş ve aşağı inmiştim. Evin önünde rastgele park edilen arabası kaşlarımı çatmama sebep oldu. Ehliyetini nereden almıştı bu çocuk?

Bahçede çöpü çıkaran Peri teyze beni görünce, "Güniz!" diye bağırdı sevinçle. "İki gol atmışsın!"

Tebessüm ederek, "Evet," dedim. Sanırım bu coşkusu beni utandırmıştı.

"Pizza aldı hergeleler," deyip başıyla açık kapıdan içeriyi gösterdi. "Sana da ayırdım sosisli olanlardan. Benim işlerim var. Akşam dönerim."

Kanım donduğunda yanımdan geçip gitmişti. O an tüm parmak uçlarımın uyuştuğuna yemin edebilirdim. Zihnime düşen görüntü ve sesler kapının önünde tabanlarımın mıhlanmasına neden olmuştu.

"Yemek istemiyorum!" demiştim hem aciz hem de çok güçlü bir sesle. Sosisten nefret ederdim ve karşımda sosisli pizza vardı.

"Ben senin nazını mı çekeceğim lan?" Ağlayarak onu itmeye çalışğımda kulağımda patlayan tokadın şiddetiyle gözlerim kararmış ve o karanlıkta bembeyaz bir ışık görür gibi olmuştum. "Git babana yap nazını!"

"Neden bağırıyorsunuz?" Bir erkek sesi annemin yatak odasından geldiğinde irkilerek duvara sinmiştim. Annemin odasına giren tüm erkeklerden korkuyordum çünkü tüm gece onlar annemin bağırmasına, çığlık atmasına sebep oluyordu.

"Hiç. Yemeğini yemiyor."

Büyük dev gibi bir adamdı. Yüzünü bile net hatırlıyordum. Uzun sakalları, kalın kaşları ve kısık gözleri vardı. Çok çirkindi. "Neden yemiyorsun?"

"Sosis..." dedim kekeleyerek. "Sosis sevmem."

Adamın iğrenç kahkahası kulaklarıma doldu. "Annenin kızısın sen. Sosisleri sevmen gerekiyor."

Her ikisi bu cümleye güldü ama ben anlamadım.

Oysa şimdi anlıyordum ve bu acı çekmeme sebep oluyordu. Ellerimle kulaklarımı kapattım. Hayır, hayır, hayır. Annemin kızı değildim ben. Sosis de sevmiyordum. Pizzadan da nefret ediyordum. Asla hiçbirini sevmeyecektim. Asla...

Gözlerim dolduğunda titreyen bedenimi eve atmıştım. Salondaki tüm gözler bana döndüğünde koşar adım alt kattaki banyoya girdim ve eğilerek kusmaya başladım. Sesimi duyup duymamaları bile umurumda değildi.

İçimdeki tüm sosis ve pizzaları kustuğumu düşündüğüm dakikalar içerisinde midemi tamamen boşaltmıştım. En sonunda ağzımdaki iğrenç tadı da tükürüp sifona bastığımda başım dönüyordu.

Sırtımı beyaz fayansa yaslayarak ellerimi dizlerimin üzerine getirdim. "Annemin kızı değilim." Gözyaşlarım yüzüme doğru yol çizdiğinde, "Babamın kızı değilim," diye devam ettim. "Efe'nin kardeşi de değilim." Derin bir iç çektim. "Ben kendime aitim. Ben sadece benim. Kimsenin hiçbir şeyi değilim. Olmayacağım."

Elimle yüzümü kapatarak şiddetli bir şekilde sarsılan bedenimi kontrol etmeyi bıraktım. Titreye titreye ağlamaya başladığımda ağzımdan kaçan hıçkırıkları durdurmadım. Avuçlarıma dolan gözyaşlarını hissettiğimde beni bu hâle getiren yazgıya bir kez daha lanet okudum.

Bu defa daha boğuk sesle, "Annemin kızı değilim. Babamın kızı değilim. Efe'nin kardeşi değilim," dedim ve bu üç cümleyi zihnime çiviyle çakılmasına neden olacak kadar çok kez tekrar ettim.

Dakikalar sonra bedenimdeki titreme geçtiğinde elimle kapattığım yüzümü açtım ve o an yere oturmuş, kapalı kapıya yaslanan bir bedenin sahibi ile karşılaştım.

Bu kişiyle aynı kanı taşıdığımızı sadece tıp iddia edebilirdi.

Yüzünde yitirmişliği sırtlanan cansız bir ifade vardı. "Neden bu kadar titriyorsun?"

Islak gözlerim gözlerine kenetlendi. "Bilmem."

"Hep mi böyle titrerdin?"

Boğazıma kocaman bir yumru oturduğunda anımsadığım geçmişim ve çocukluğum sorusuna haykıra haykıra, "Evet," dedi. "Evet, abi, ben küçüklüğümden beri korktum, ürktüm, titredim. Sana geldim ama kaçtın hep. Bir tek seni kovaladığımda titremedim. Seni buldum, yakaladım, fakat sen beni depremlerin orta yerine atıp kaçtın yine... Sığınmak istediğim tek limandın, abi. Ben ulaşmayayım diye kıyılarımı ateşe verdin."

Burnumu çekerek içimden geçen cümleleri derin bir çukura gömdüm. "Umurunda mı?"

Dudaklarını ıslatarak, "Değil," dedi boğuk sesle. Ardından ellerinden destek alarak ayağa kalktı. "Annem ve babam bugün evde olmayacak. Sana göz kulak olmamı rica ettiler. O yüzden geldim bakmaya. Ölecekmiş gibi hissetmezsen sakın beni rahatsız etme. Kapını kilitlemeyeceğim ama ortalıkta dolanma."

Çıkıp gittiğinde güldüm. Acılar, yüzümde alaylı bir gülümsemeyi doğurduğunda fayanslara dokunarak ayağa kalkmış ve elimi, yüzümü yıkamıştım. Ardından çantamdan çıkardığım yedek fırçamla dişlerimi de temizleyip ağzımı çalkaladım. Banyodan çıktığımda koridorun sonundaki salona görünmeden merdivenlere ulaşmıştım. Bu sefer oldukça sessiz ve yavaş adımlarla yukarı çıktığımda üzerimdekilerden bir yükmüş gibi kurtuldum, pijamalarımı giydim.

Melike Hanım evde bile şık giyinirdi. Ama babam ve Efe eşofman, atlet, tişört, sıcak olduğunda da şort giyerdi. Melike Hanım'ı pek anlamıyordum. Yani insan kendi  evinde gri eşofman altı bile giymez miydi?

Ben ise hepsinin aksine eve girdiğim an pijamalarımı giyerdim. İlk kez bu hallerim onlara tuhaf gelmişti ama sonradan sanırım hepsi alışmıştı.

Önemli olan rahatlıktı.

Çantamı masaya doğru boşalttım ve kitaplarımı üst üste yığdım. Sabah için çalışmam gereken tarih, edebiyat ve İngilizce ödevleri vardı. Ama bundan önce biraz dinlemem gerekiyordu.

Telefonumla beraber yatağa uzandığında titremem geçmişti ve sakinleşmiştim. Açtım ama şu an yemek yemeyi tercih etmem olası değildi. Telefonu elime aldığımda WhatsApp'tan bildirim geldiğini ve bana dün yazan numara olduğunu fark ettim.

Bulut: İyi misin?

Bulut: Bir şey yemeyecek misin?

Bulut olduğunu bu sefer net olarak anlamış olmuştum böylece. Çünkü kenarda ismi yazıyor, profili görünüyordu. Mesajını görüp cevap vermediğim sırada tekrar mesaj atmıştı.

Bulut: Canın ne yemek istiyor? Yanlış anlama. Attığın goller için bir ödül vermek istiyorum sana.

Güniz Işık: DEFOL!

Bulut: İsteğimi kabul etsene.

Güniz Işık: Sebep?

Bulut: Çünkü sana istek attım. Ben kimseye istek atmam.

Güniz Işık: Eee?

Bulut: Egomu ayaklarının altında ezdin, tamam ama şu an tükürüp tekrar üzerinde tepiniyorsun. Sendeki de ne kinmiş be...Deve kini mübarek.

Güniz Işık: Defol.

Bulut: Şu kelime sende neden bu kadar tatlı görünüyor?

Güniz Işık: Yavaş yürü biraz.

Mesajlaştığımız sırada Instagram isteğini sürekli geri çekip tekrar atıyordu. Telefonuma defalarca düşen bildirim sinirlerimi bozduğunda onu engellemek istedim ama sonra bunun için ayrıca beni rahatsız edeceğinden emindim. Bu yüzden sırf daha fazla yapışmaması için Instagram'a girip isteğini kabul ettim. Ama onu takip etmedim.

Bulut: Oldu olacak sayfamı Güniz Işık Fan Club yapayım? Hayranın mıyım? Geri takip yapsana.

Bu nasıl bir belaydı böyle? Sinirle tekrar Instagram'a döndüm ve onu takip ettim. Profili açıktı ve sadece bir fotoğrafı vardı. Kaşlarımı çatarak fotoğrafa baktığımda onu da bugün paylaştığını fark etmiştim.

Instagram'ı daha bugün mü açmıştı?

Merakla her yerden çıkıp Safari'ye girdim ve açıkta olan siteyi güncelledim.

ÖZEL CEVHERLER KOLEJİ – DEDİKODU SİTESİ

KIZLAR KOŞUN!

BULUT ATAY INSTAGRAM AÇTI!

Sosyal medya kullanmayan kaptanımız bugün ilk sosyal medya hesabını açtı ve fotoğraf yükledi. Merakla ilk kimi takip edeceğini bekliyoruz.

Sizce Efe mi? Uğur mu? Yoksa Nail mi?

Kaptanımız ilk hangi yakın arkadaşını takibe alacak?

Siteyi tekrar güncelledim. Bir dakika önce düşen haber kalbimin durmasına sebep olurken üzerine tıklayıp metni okudum.

BULUT ATAY YENİ AÇTIĞI SOSYAL MEDYA HESABINDAN GÜNİZ'İ TAKİP ETTİ!

EVET, yanlış okumadınız. Hem de Güniz onu takip bile etmezken kaptan ilk ona istek attı.

Birkaç dakika sonra Güniz kaptanın takibine karşılık verdi.

YENİ BİR AŞK MI DOĞUYOR?

Saatler önce maçta müthiş bir uyum sergileyen ikili birbirine tutuldu mu? Daha dün Güniz'e çelme takıp onu düşüren kaptana ne oldu?

Teorimiz şu yönde... Dün gece Güniz'i evine götüren kişi Bulut Atay. Ve gece aralarında bir şeyler geçmiş olmalı. Aksi hâlde kaptanımızın bu kızla eğlence dışında ne gibi bir ilişkisi olabilir ki?

Ve başka bir haber geldi kulağımıza. Bugün Güniz, kaptanın arabasına binmiş. O arabada neler olmuş dersiniz?

Beynime sıçrayan kanla yerimde doğrulduğumda kapattığım kapıyı açtım ve neredeyse koşarak aşağıya indim. Salona sesli bir giriş yaptığımda hepsi telefondan başını kaldırmış ve bana bakmıştı.

Bulut beni görünce anında ayaklandı. "Ben yazdırmadım."

Seğiren gözlerimle onu kolundan tutup salondan çıkarmaya çalıştım. "Defol buradan!" Bana engel olmadı çünkü olsaydı ona gücümün yetmeyeceğini biliyordu. Kapıya kadar onu çekiştirdiğimde sesini dahi çıkarmamıştı.

Kapıyı açtığımda, "Ben yazdırmadım, Gün," demişti tekrar.

"Bana öyle seslenme!" diye bağırdım yüzüne doğru. "Şerefsiz herifin tekisin sen."

Efe beni tutup araya girdi. "Kimi kimin evinden kovuyorsun sen?"

Gözlerinin tam içine baktım. Ona sesimi çıkarmaya kıyamamıştım değil mi? Peki, o ne yapmıştı? Tüm okulda kardeşi olmama rağmen hakaretlere, iftiralara maruz kalmama sebep olmuştu. Ona da susmayacaktım artık.

"Evimden kovuyorum onu!" Çenemi dikleştirdim. "Burası benim de evim."

Koluma kelepçe gibi sarıldı parmakları. "Sana ait burada tek bir yer var. Orası da odan." Beni merdivenlere doğru sürükledi. "Kilitlenmek istiyor senin canın."

"Bırak!" diye kolunu ısırdım ve ondan kurtardım kendimi. Elini birkaç saniyelik çektiğinde tekrar kapının önüne gelmiştim. Kapıyı açarak Bulut'u ittirdim. "Bir daha bu eve adımını atmayacaksın!"

"Sen kendini ne sanıyorsun?" diye gürledi önüme geçerek Efe. "Senin evin o genelev! Unuttun mu?"

Hayır, unutmamıştım. Asla unutamayacaktım. Çünkü asla unutmama izin vermeyeceklerdi.

Fakat dediği cümle bedenimin üzerinde bir baskı kurduğunda sağ elim havaya kalkmış ve Efe'nin yanağına inmişti. Başı yana doğru düştüğünde çenem korkudan titremişti. Saniyeler üzerimize yağdığında herkes dilini yutmuştu.

Efe'nin başını kaldırdığı zaman gözlerinin koyu bir renge dönüştüğünü gördüm ama geri çekilmedim. Gözlerimin dolmasına rağmen işaret parmağımı göğsüne sapladım. "Bugünü unutma," dedim çatlayan ve paramparça olan tonla. "Ben asla unutmayacağım."

Öznur Efe'yi çekip dışarı götürdüğünde Bulut kapının eşiğindeydi ve içeri girmiyordu. Uğur, Nail ve Gizem sessizce toparlanıp gittiklerinde Bulut hâlâ durup bana bakıyordu.

Ona hayal kırıklığı ile bakmadım. Çünkü insan önemsediği, güvendiği kişilere hayal kırıklığı ile bakardı.

Ona, zaten ondan da bunu beklediğimi belirten bir bakış attım.

Dudakları açıldı, ardından arsızca, "Ben yaptırmadım," dedi tekrar. "Çocuklara bile anlatmamıştım."

Gülümseyerek, "Biliyor musun," dedim ona. "İnsanlara güvenmemek şahane bir his. Çünkü kimse seni şaşırtamıyor. Mesela, ben babama bile güvenmiyorum. Yarın beni kapının önüne koysa umurumda olmaz. Çünkü herkesten her an bir darbe gelebilir. O yüzden canını sıkma," deyip yutkundum. "Senden zaten bunu beklerdim ben."

Kapının koluna uzandığımda adım atmak istedi ama buna fırsat dahi vermeden sertçe kapattığım kapıyla ona engel oldum. Titreyen ellerimi kontrol altına almaya çalışarak yukarı çıktığımda midem açlıktan düğümlenmişti ama umursamadan kapımı içeriden kilitledim ve pencereye doğru ilerledim.

Görüş açıma ilk Efe ile Öznur girdi. Her ikisi arka bahçenin yeşil çimlerinde oturmuştu. Öznur Efe'ye sıkıca sarılıyordu. Efe'nin başı Öznur'un göğsüne yaslıydı ve Öznur onun saçlarını okşuyordu.

O, Efe'yi sakinleştiriyordu... Onlardan gözlerimi alıp bahçenin diğer ucunda sigara içen Uğur'a,  kenarda duran Nail ve Gizem'e baktım. Gizem konuşuyor, Uğur ile Nail ilgisizce onu dinliyordu. O esnada yanlarına gelen Bulut, Uğur'un yeni yaktığı sigarasını parmaklarının arasından çekip aldı. Bunu yaparken oldukça hızlıydı. Sigaradan derin nefes alarak yanlarından ayrıldığında tam olarak rotası Efe ve Öznur'un yanıydı.

Efe'nin yanına ulaştığı an Öznur biraz geri çekildi. Bunu fırsat bilen Bulut Efe'ye beklenmedik bir tekme savurdu. "Lan neden?" diye bağırdığını duydum. "Mecbur muyum ben buna katlanmaya, pezevenk?" Gözlerim kocaman olduğunda Efe darbeyi beklemediği için sırtının üzerinde çimlere düşmüştü. Fakat Bulut bunu umursamadan ona tekmeler savurmaya başladı. "Ulan, bitir şu saçmalığı!" diyerek Efe'nin midesine hayatımda görüp görebileceğim en sert darbeyi indirdi. Öznur onu durdurmaya çalışsa da nafileydi çünkü Bulut âdeta deliye dönmüş gibiydi.

Tuhaf olan ise Efe'nin ona karşı koymamasıydı. Sanki hak ettiği buymuş gibi Bulut'un tekmelerine karşılık sadece inliyordu. Saniyeler sonra Uğur ile Nail gelip araya girmiş ve Bulut'u çekerek götürmüştü.

Daha fazlasını izlemek istemiyordum.

Onlar, bir avuç aptaldan ibaretti ve artık tahammül sınırlarımı zorluyorlardı.

Dengesiz zengin pislikleri.

Çıkıp gittiklerinde rahat nefes almış ve çalışma masama geçmiştim. Yarın gireceğim derslerin yeni konularını okuyup eski konuların üstünden geçtiğimde saatler geçmişti. Efe'den birkaç ay küçüktüm ve onun gibi benim de son senemdi ama pek soru çözmezdim. Sorularla değil, konuları tekrar etmekle daha verimli çalışırdım.

Odamın kapısı nazikçe tıklandığında, "Kuzum, ben geldim," demişti Peri teyze. "Akşam yemeği hazır. İn aşağıya."

"Rica etsem, odama getirir misin?"

"Tabii ki! Yeter ki sen yemek ye."

Kapıyı o merdivenleri indiği sırada açmıştım tamamen. Birkaç dakika sonra geri döndüğünde kitaplarımı topladım ve masada tepsiye yer açtım. Peri teyze tepsiyi önüme bırakıp, "Öğlen yememişsin pizzadan," demişti saçlarımı okşayarak.

"Ben," deyip duraksadım. Bunu söylemem anormal olmazdı çünkü kimse tüm yemekleri sevmek zorunda değildi. "Pizza sevmem."

Suratı düştüğünde, "Kızım, söyleseydin ya!" diye sitem etmişti. "Ben de pizza aldılar diye yemek yapmamıştım. Hay Allah!"

Onu rahatlatmak adına, "Okulda yemiştim zaten," dedim.

"İyi madem," deyip dağılan yatağımı topladı. Sonrasında arkama geçerek, "Güniz," demişti sıcacık tonla. "Saçların ne güzel. Güneş gibi parlıyor ışıkta."

"Çok sağ ol, Peri teyze." Odadan çıktığında karşımdaki mercimek çorbasından birkaç yudum aldım. Ardından ekmekle diğer tabağa geçip et soteyi mideme indirdim. Yemeğin yanına çoğu zaman yaptığı Gavurdağı Salatası'nı yapmıştı. Ondan da birkaç kaşık alıp suyumdan içtiğimde tepsiyi elimle geri itip ayağa kalktım.

Birkaç dakika yediklerimi sindirmek adına odada gezinmiş, sonra tepsiyi alarak aşağıya inmiştim. Peri teyze mutfakta yoktu. Tepsiyi tezgâhın üzerine bıraktım ve tekrar yukarıya çıktım.

Telefonumu yatağımın yanında prize takıp yatağa girdiğimde ışıkları da kapatmıştım. Önce WhatsApp'a girdim. Bir grup açılmıştı ve hem kız hem de erkek futbol takımı bu gruba dâhildi. Haftalar önce atıldığım kız futbol takımının ayrı olan grubuna tekrar alındığımı gördüğümde hiçbir şey yazmadan oradan da çıktım ve Instagram'a girdim.

Bulut durum güncellemesi yapmıştı. Onu engellemem gerekiyordu ama merakıma yenik düşüp durumuna tıkladım. Bir fotoğraf ve yazı paylaşmıştı.

"Gün ışığı kötü adamları bile aydınlatabilirdi oysaki."

Fotoğraftaki ve gün ışığı diye hitap ettiği kişinin ben olmam haricinde hiçbir sorun yoktu.

Telefonu üzerimden o heyecanla fırlattığımda yanlış görme ihtimaline sığındım ve tekrar baktım. Ama bendim. Çatı katında gün batımını izlerken çekilen bir fotoğraftı.

Bir dakika... O gün Bulut buradaydı ve Efe beni odaya kilitlemişti. Sonra akşama doğru odamın kapısı açılmıştı. Bunu Peri teyzenin yaptığını düşünüp odadan çıkmıştım.

Kapıyı açan oydu.

Peşimden çatı katına gelip fotoğrafımı mı çekmişti yani?

Telefonu tekrar elime alıp girdiğimde hâlâ sadece beni takip ettiğini görmüştüm. Fakat buna rağmen takipçileri fazlaydı ve fotoğrafının altına gelen birçok yorum vardı.

Instagram'dan çıkıp Dedikodu Sitesi'ne girdim ve bugün olan tüm haberleri okudum. Maçtaki performansımı sitenin editörü beğenmişti ve bunu açıkça ifade etmişti. Fakat sonrasında Çağan'la aramda bir şey olup olmadığına dair bir iddia öne sürmüştü.

Siteyi güncellediğimde Bulut'un durumu ile gelen haberi açıp okudum hemen.

ÖZEL CEVHERLER KOLEJİ - DEDİKODU SİTESİ

Bulut Atay tek kişiyi takip ettiği hesabında yeni bir hikâye paylaştı. Hikâyede yazan sözlerin birilerine gönderme olduğunu düşünüyoruz.

İçimizden bir ses bu kişinin Güniz olduğunu fısıldıyor ama hayırlısı.

BULUT ATAY, eğer o kıza gönlünü kaptırırsan sana yazıklar olsun. Koskoca Bulut'a bir gayrimeşru kızı hiçbirimiz layık görmüyoruz.

Tekrar yatağa uzandığımda aklıma gelen tüm fikirleri kovdum. Kolejden gitmek, olayları babama anlatmak, hepsini mahkemeye vermek... Tüm bu düşünceleri eledim ve yorganı göğsüme kadar çektim.

Sadece bu koleji bitirmek ve iyi bir üniversite kazanmaktı hedefim. Bu çizginin kenarına çıkmayacaktım.

O an telefonum mesaj sesiyle titrediğinde parlayan ekrandaki mesajı okudum.

Bulut: Aydınlatamaz mı yani?

Güniz Işık: Aydınlatmak istemez.

Bulut: Peki.

Bulut: İyi geceler.

Güniz Işık: Defol.

🌤

İletişim için :

Instagram / lemveli

Tiktok / lemveli

Şarkı listeleri için : Spotify / lemveli

Tanıtım videoları için : YouTube / Leman Veli

Continue Reading

You'll Also Like

1.7M 102K 62
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
62.7K 427 43
Wattpat kitap bulmanın ne kadar zor olduğunu birinci elden bilirim. Hele canın sıkılıp bir kitap okumak isteyip de başlayacak bir kurgun yoksa o ist...
1.1M 84.9K 48
"İnsanlara bu kadar çok bağlanma. Onların seni bırakıp gitmesi bir kuşun kanat çırpmasından daha hızlı olacak. Gözlerini kapattığın zaman sırtlar dön...