REVOLVER

By S-Mare

535K 56.7K 116K

Finalden sonra kaldırılacak... More

Tanıtım
Revolver Karakter Tanıtım
1.1✴ Ruhlar Onun Lanetiydi
1.2✴Ölüm Bazen Kurtuluştur
1.3✴O Herkesten Çok Benim Gibi
1.4✴Çığlıkların Korkunç Senfonisi
1.6✴Şarjörde Bir Elmas Kurşun
1.7✴ Bambaşka Bir Dünya
1.8✴Koruyucu Melek
1.9✴Saklı Bir İsim
1.10✴ Asıl Yerine Ulaşana Kadar
1.11✴Sadece Bana Bak!
1.12✴Yıldızlar Sahte, Gökyüzü Sahte
1.13✴Denizci ve Siren
1.14✴Yaşam ve Ölüm Arasında
1.15✴600 Saniye
1.16✴Sırları Bilen Kişi
1.17✴Yere Düşene Kadar
1.18✴Aydınlık ve Karanlık
1.19✴Kükre
1.20✴Yardım Lazım Mı?
1.21✴Kolay Kazanılan, Kolay Kaybedilir
1.22✴ Yanmak Mı, Yakmak Mı?
1.23✴Kalbinin Gölgesinde Soluklanabilir Miyim?
1.24✴ Kraliçemin Her Sözü Emirdir
1.25✴Avcı Olduğuna İnanan Aptal Avlar
1.26✴En Büyük Sırrını Anlat!
1.27✴ Biz Birbirimizin Zayıflığıyız
1.28✴İntikam İçin Uyandım!
1.29✴Ruhumun Derinleri Karanlık Benim
1.30✴Gerçekler Artık Gözlerinin Önünde
1.31✴En Güzel Zayıflık
1.32✴En Büyük Sırrım (1. Kitap Final)
2.1✴ Güzel Hissettiren Bir Yanlış (2.Kitap)
2.2✴Zihindeki Soğuk Karmaşa
2.3✴Koca Bir Yanlışın İçinde
2.4✴Ne Pahasına Olursa Olsun
2.5✴Sırların İçindeki Sırlar
2.6✴Canını Yakmaktan Çekinecek Biri Değilim
2.7✴Bedelini Sana Ödeteceğim!
2.8✴Tek Kurşunla...
2.9✴Gerçeklerin Zehirli İğnesi...
2.10✴ Ruhumun Diğer Yarısı
2.11✴ Aracılar Dokunulmazdır!
2.12✴Şimdi Korkak Olan Kim?
2.13✴Ölüler ve Alevler
2.14✴ Kendi Mezarında...
2.15✴Karanlığına Direneceksin
2.16✴Elveda ve Merhaba
2.17✴ Beni Tanımadın Mı?
2.18✴ Ruhumun Eşi
2.19✴ Teslim Ol Ya Da Öl

1.5✴Ölümü Arzuluyor Gibi

10.7K 1.5K 2.6K
By S-Mare

Multimedya: Unsecret - Can You Hear Me (Ft. Young Summer)

Keyifli Okumalar...

Twitter: e_smare
Instagram: e.s.mare


"Uyu Arven!
Uyandığında bambaşka bir dünya seni bekliyor olacak."

Bars Axel'ın peşinden hızla revire koştu. Diğerleri de onu aynı hızla takip etti. Ne olduğunu deli gibi merak ediyorlardı şüphesiz. Kızı gören o ve Axel haricinde sadece Kai'ydi. Axel kızın üzerini örtmüş olmalı ki Kai, yaralarını fark etmemişti ama Bars o yaraları bizzat görmüştü. Bilincinin açılmasıyla şüphesiz kız acılar içinde kalmıştı.

Revir'in kapısından içeri girdiği an gözleri önce Axel'ı buldu. Yere çökerek dolaplardan birine yaslanmış ve acı içinde kıvranarak çığlık atan kıza yönelmişti. Kızın saçları darmadağın olmuş, neredeyse yüzünü kapatmıştı. Göğsü şiddetle yükselip alçalıyordu. Elleri ise kulaklarına kapanmıştı ve vücudu acıyla kasılıyordu. Pijamasının sağ kolu neredeyse omzuna kadar sıyrılmıştı ve kolundan kan sızıyordu. Muhtemelen Axel'ın taktığı serumu çıkarmıştı ki yerdeki şeffaf serum paketi de bunun kanıtı oldu.

Axel hızla kızın kollarını kavradı ama kız o an deli gibi çırpınmaya başladı. Karşısındakinin kim olduğuna bakmaksızın onu kendinden uzaklaştırmaya çalışıyor gibiydi. Acı bir çığlık daha attı ve Kai, Bars'ın arkasından bir küfür savurdu.

Axel kızın bileklerini tuttu önce, sonra ince bilekleri tek eline hapsedip kızı kendine çekti. Çırpınan kızı çıplak göğsüne bastırıp zaptetmeye çalışırken gözleri Bars'ı buldu. "Siyah!" diye tısladı. Kız yine çığlık attı.

Teşkilatın onlara sağladığı ilaçlar üçe ayrılıyordu. Beyaz, gri ve siyah... En etkilisi Siyah'tı, kullanıldığında ne bedenen ne de içsel bir acı bırakıyordu geriye. Bars da bir aralar fazlasıyla kullanmıştı. İlaç etki ettiği sürece iyiydi de ama kullanmaya bıraktığın an acılar geri gelmesi uzun sürmüyordu.

Belki bedenen hissedilen acılar çoktan iyileşmiş oluyordu ama büyük bir kaya parçası birden ruhunun üzerine yuvarlanıyordu. Hissettiklerinin altında eziliyordun. Feryat etmek, bağırmak istiyordun ama öylesine boğuluyordun ki sesin çıkmıyordu. O kaya parçasını hiçbir zaman üzerinden atamıyordun da ama bir süre sonra nasıl nefes alacağını öğreniyordun.

İlacı hazırlamak için dolaplara yöneldi aceleyle ama Eve'e takılan gözleri onu bir anlık afallattı. Kız gözlerini bile kırpmadan Axel'a bakıyordu, çenesi kaskatıydı. Dişlerini sıkmaktan elmacık kemikleri daha da belirginleşmişti. Hatta nefes bile almıyor gibiydi. Elleri sıkı sıkıya yumruk olmuştu. Aniden arkasını döndü ve fişek gibi odayı terk etti.

Kızın çığlığı tekrar duvarlarda yankılanırken, "Bars!" diye bağırdı Axel. Ses tonu nadiren yükselen adam o an kendisiyle çelişiyordu. Muhtemelen bu kızın sürekli çığlık atmasındandı.

"Tamam," dedi Bars kendine gelerek. İlaç dolaplarından en sondakini hızla açtı ve elini şişelerin üzerinde dolaştırdı. Aradığı şişeyi bulurken çekmeceyi açtı ve bir enjektör kaptı. Enjektörün içine çektiği ilaçla hızla dönüp Axel'a yürüdü.

Adam ilacı elinden kaparcasına aldı. Bars kızın çırpınmalarını engellemek için bir elini sol koluna diğerini beline yerleştirdi. Axel kızın kanayan sağ kolunu açtı ve ilacı enjekte etti. Kız ise çığlık atmaya devam etti. Saniyeler içinde ise önce çığlıkları, sonra çırpınışları duruldu.

Bars geri çekilip sertçe yere oturdu ve sırtını dolaplara verdi. Sadece birkaç dakika içinde ter içinde kalmıştı. Bu zamana kadar onlarca tehlike atlatmış, belki yüzü aşkın yara almıştı; bu ekibi için de geçerliydi ama hiçbirinde böylesine telaşlanmadığına emindi. Neden bu denli gerildiğini de anlamıyordu.

Kız hafifçe inledi. Axel onun yüzündeki saçları yavaşça çekti ve elini yine yanağına yaslayıp hafifçe okşadı. Kızın yarı yarıya aralık gözleri onun üzerindeydi ama Bars onun Axel'ı gördüğünü düşünmüyordu. Bomboştu bakışları. Yine inleyince, "Şşş," dedi Axel. Sesi sakin ve rahatlatıcıydı. "Hepsi geçti. Bitti."

Kızın dudakları hafifçe aralandı. "Bitti mi?" derken sesi öylesine yorgundu ki, her hecesi titremişti sanki. Bars ona acımaktan kendini alamadı.

"Bitti," dedi Axel. Kızın yüzünü usulca okşamaya devam etti. "Uyu hadi."

"Bitti mi?" dedi kız sanki emin olmak ister gibi ama bir cevap beklemeden yarı yarıya açık olan gözleri de usulca kapandı. Son kez mırıldandı ve başı tamamen Axel'ın göğsüne düştü. "Lütfen bitsin."

Kai'nin, "Tanrı aşkına!" diyen sesiyle Bars gözlerini tam karşısına çevirdi. Revolver'ın hala kapıda dikildiğini de o an tekrar idrak etti. "Onlar buz yanıkları mı?"

Kızın sağ kolu, boynu, elleri ve ayakları görünüyordu sadece. Görünen kısımlarındaki izler bile onları böylesine şaşırtmışken bedeninin geri kalanlarındakilerin görünmesine bile gerek yoktu.

Axel başını onlara çevirdi ve kucağındaki kızla ayağa kalktı. "Gidin ve yemeğinize devam edin!"

Jared ve Shawn itirazsın arkalarını dönüp çıkarken Kai ve Karen'in dudakları aynı anda aralandı ama Bars'ın kaşlarını kaldırıp onları uyarmasıyla onlar da diğerlerinin peşinden çıktı. Axel hala yerde oturan Bars'a baktı bu kez. "Ağrı kesici bir serum hazırla. Odama getir!"

Bars elini yere dayayıp ayaklanacağı sırada durdu ve gözlerini kıstı. "Odana mı?"

"Odama," dedi bastırarak Axel. Bu daha fazla konuşma ve dediğimi yap demekti. Bars da başka bir şey söylemedi.

Yavaşça ayağa kalkarken Axel kızla kapıya yürüyüp çıktı. Bars peşinden ilerledi, sanki gerçekten kızı odasına götüreceğini kendi gözleriyle görmek istiyordu. Buna şaşırmıştı çünkü adam bırak odasına birini sokmayı, kimsenin bulunduğu kata çıkmasına bile izin vermiyordu.

Gözleriyle adamı takip ederken, Axel dönerli merdivenlere yöneldi. Kölelerini eve sokmamıştı bu kez, ağır ağır merdivenleri tırmanıyordu. Adımları öylesine hafif görünüyordu ki, sanki kız hissetmesin diye her adımı özenliydi ama eğer öyle bir amacı olsaydı şüphesiz kölelerini çağırırdı. O kahrolası şeyler, onu sessiz ve hissettirmeden binanın her yerine götürebilirdi.

Birkaç saniye daha onu izledi ama görüşüne birden başka bir yüz girdi. Ardından bir başkası. Karen önüne geçmişken, Kai de hemen yanındaydı. İki kardeşin görünüşü birbirine benzemese de şu an gözlerinde parlayan merak aynıydı. Shawn ve Jared da saniyeler içinde iki yanında yerini aldı. Bir tek Eve yoktu, Bars onu görmek için etrafını saran bedenler dahilinde gözlerini etrafta dolaştırdı ama Karen'ın önünde elini sallamasıyla başaramadı.

"Bize anlatmadığınız ne?" dedi kız kısık gözleriyle.

Bars onların bakışlarından kurtulmak için tekrar revire yöneldi, serumu hazırlamalıydı ama ardından gelen dörtlü peşini bırakmama konusundaki kararlılıklarını belli ederek peşinden ilerlediler. Kahrolası meraklarının başlarına dert açmasına alışkındı ama bunun kendisine sıçramasına izin verecek değildi.

Revirinin kapısından girerken, "Kızı gölgeler bayağı mıncıklamış dostum," dedi Kai. "Ben bir an liderin dünyadan sakladığı, kimselere göstermediği biricik manitası sanmıştım ama bu işte başka bir numara var. Dökül hadi!"

"Anlatacak bir şey yok," dedi Bars. "Lider size bilmeniz gerekenleri söyledi."

"Ne demezsin?" dedi Karen sinirli bir gülüş eşliğinde, ardından Axel'ın sözlerini alaycı bir tınıyla tekrarladı. "Bilmeniz gereken tek şey kızın bundan sonra burada kalacağı ve sizin, bu binadan çıktığınızda onun adını bile unutmuş olacağınız. Ne kadar da açıklayıcı."

Bars serumların olduğu dolabı açarken ona bakmadı, hiçbirine bakmadı. Serumu alıp tekerlekli masanın üzerine bıraktı, ardından iki tüp ilaç çıkardı. Diğer dolaba geçip bir enjektör alırken, "Merak sizi belki öldürmez ama o, öldürür," dedi. "O yüzden size ne söylediyse onunla yetinin."

"Hadi ama dostum," dedi Kai. "Biraz bilgi versen ölmezsin ya."

Bars sonunda ona baktı ve sahte bir şekilde gülümsedi. "Ölürüm."

"Ölebilir," diye onayladı Shawn.

"Yüksek bir ihtimal," dedi Jared da.

"Ödlekler!" diye çıkıştı Kai.

Shawn ve Jared önce ona, sonra birbirlerine baktılar. Ardından tekrar ona bakıp aynı anda seslerine acınası bir tını ekleyip onu taklit ettiler. "Tuvalet temizliği! Ben bayılırım zaten bok temizlemeye. Lütfen bana tuvalet temizliği görevini layık görün efendim!"

"Siz..." dedi Kai tıslarcasına. "Siz..." dedi tekrar. "Sizi taklitçi bok böcekleri!"

Shawn ve Jared aynı anda omuz silkti ve arkalarını dönüp revirden çıktılar. En azından onlar Axel faktörü varken Bars'ın daha fazla bir şey söyleyemeyeceğini çabuk kabullenmişti.

Kai öfkeyle arkalarından baktı ve "Size pizza yok! Elinizi bile sürmeyin onlara pis taklitçiler!" diye bağırarak, sessizce bağırarak, hızla peşlerinden çıktı.

Bars onların gidişiyle geride kalan tek kişiye, yani Karen'a çevirdi gözlerini ve kaşlarını kaldırdı. "Söyleyecek başka bir şeyin mi var Karen?" diye sordu.

Zira kızla ilgili konuyu kapatmışlardı. Kız Axel'ın sorumluluğundaydı ve o isterse onlara daha detaylı bir açıklama yapardı. Artık bunu çoktan anlamış olmaları gerekiyordu ama muhtemelen ilk defa yabancı birini şarjörde görmenin şaşkınlığıyla bunu gözardı ediyorlardı.

"Yok," dedi Karen huysuz çıkan sesiyle. Arkasını döndü ama sonra bir şey soracakmış gibi başını omzu üzerinden Bars'a çevirdi. Bars dikkatle ona bakarken kız başını iki yana salladı, vazgeçmiş olacak ki tekrar önüne dönüp kapının iki kanadını da iterek çıktı.

Arven gözlerini zorlukla aralamaya çalıştı. İlk denemesinde başarılı olamayarak kirpiklerini birbirine bastırdı ama kendisini uykunun kollarına çağıran yorgunluğuna direnerek tekrar gözlerini açmayı denedi. Görüş açısına önce garip bir avize girdi. Ağaç dalları tavandan aşağı sarkıyordu ve birkaç dalına ampuller yerleştirilmişti. Hiçbiri yanmıyordu, zaten yüzüne vuran güneş ışıkları da sabahın herhangi bir saatinde olduğunu kanıtlıyordu.

Derin bir nefes aldı ve havayı ciğerlerine hapsetti. Yaşadığını hissetti. Bir süre öylece tavandaki garip avizeye bakıp zihnini toparlamaya çalıştı ama düşünceler bir araya gelmemekte ısrarcıydı.

Doğrulmaya çalıştı ama bir an başı döndü, sırtını tekrar yattığı yumuşak yüzeyle buluşturdu. Sahi, nerede yatıyordu?

Gözlerini ilk sağ tarafına çevirdi. Yattığı yatağın yanında ahşap bir komodin vardı, üzerinde ise birkaç ilaç şişesi. Hemen arkasında da bir lambader vardı, o da bir ağaç şeklindeydi. Gözlerini bu kez diğer yanına çevirdi. Aynı şekilde bir ahşap komodin ve aynı ağaç lambader... Farklı olan tek şey lambaderin bir dalından sarkan serumdu. Gözleri serumun şeffaf kablosunu takip etti, ancak o zaman kolundaki serum girişini fark etti. Bir hastanede falan olmalıydı. Garip bir hastanede...

Neden bir hastanede olsundu ki?

Tekrar düşündü. En son hatırladıklarına ulaşmaya çalıştı ama başarısız oldu. Aslında kafası o kadar dağınıktı ki birisi şu an ismini sorsa ona cevap vermesi zaman alırdı.

Tekrar doğrulmayı denedi ve yine biraz başı dönse de bu kez başarılı oldu. Kolundaki kablodan dikkatlice kurtuldu ve kanayan yere elini bastırarak dirseğini kıvırdı. Odaya tekrar göz gezdirdi.

Yattığı yatak oldukça genişti. Örtüleri ise kırık bir beyazdı. Duvarlarda en ufak bir şey asılı değildi. Sadece sağ tarafında ve yatağın karşısında olmak üzere iki kapı vardı. Yatakta yana kaydı ve ayaklarını yere bastı, zeminin soğukluğu onu biraz daha kendisine getirmişti. Bir doktor ya da hastane çalışanı bulursa neden burada olduğunu sorabilirdi.

Komodinden destek alarak ayağa kalmaya çalıştı. Bir an dizleri titrese de ayakları üstünde durabildi. Çıplak ayaklarıyla karşısındaki kapıya doğru yürüdü ve açıp dışarı çıktı. İlk gördüğü şey yuvarlak geniş bir balkondu. Tırabzanlara doğru ilerledi ve başının dönmesini engelleyebilecekmiş gibi metal yüzeyini sıkıca kavradı. Aşağıya bakmak istedi ama görüntüsü bir türlü odaklamadı. Başının dönmesi de artmıştı. Etrafına bakındı ve merdivenleri gördü. Tırabzanlara tutunmaya devam ederek oraya yöneldi ve ağır adımlarla merdivenleri inmeye başladı.

Bir alt kata ayak bastığında durdu ve soluklardı. Her yer sessizdi ve etrafta tek kişi bile yoktu. Aşağıya devam eden merdivenlere baktı ama merdivenlerden devam edecek gücü kendinde bulamadı. Tırabzanlara tutunmaya devam ederken katta yavaşça adımlamaya başladı. Birkaç adım atmıştı ki karşısındaki kapı gürültüyle açıldı. Saçları neredeyse beyaza dönük sarışın genç bir adam ağzında bir diş fırçasıyla elindeki diş macunu havaya kaldırarak homurdandı. "Hangi bok kafalı bu diş macununu ortasından sıktı?"

Tekrar bir şey söyleyecek gibi olduğunda ise karşısındaki kızı fark etti. O, Arvene, Arven ona baktı birkaç saniye.

Genç adamın gözleri birden irileşirken bunu çığlık atması takip etti. Ağzındaki fırça da o an zemine çarptı. Onun bağırışıyla Arven de elini refleksle tırabzanlardan çekti ve o da istemsizce çığlık attı.

Birkaç kapının art arda açılan sesleri duyuldu. Arven neler olduğuna bakmak için arkasını döndüğünde başı ani hareketinden dolayı daha şiddetli dönmeye başladı ve bedeni geriye meyletti. Belinden kavrayan kollar düşmesine mani oldu ve az önce çığlık atan genç adam yine paniklemiş gibi konuştu. "Ölü kız dirilmiş millet!"

Arven gözlerini ona çevirdiğinde adam bembeyaz dişleriyle ona sırıttı. "Yakından da amma güzelmişsin sen be!"

Biraz daha ona yaklaştı ve garip bir şekilde kollarına ve ayaklarına baktı. "Yara izi de kalmamış, iyisin iyi. Güzelliğin bozulmadı merak etme. Bu iki haftadır güzellik uykusuna yatmandan değil ha, bizim ultra mükemmel ilaçlarımıza borçlusun güzelliğini artık."

İki hafta mı? Neyden bahsediyordu bu adam böyle?

Arven kendinde bulduğu ani güçle ve yaşadığı korkuyla onu birden itti, adam da boş bulunmuş olacak ki onu bıraktı. Sertçe yere oturduğunda iki taraftan da gelenler olduğunu gördü. Kim olduklarını bilmiyordu, dahası gözleri de artık sürekli puslandığından yüzlerini de seçemiyordu. Ellerinden destek alarak geriye doğru kaydı ve sırtını tırabzanlara dayadı. Sarışın oğlanın kendisine yaklaştığını fark ettiğinde ise yere dayalı ellerini hızla havaya kaldırdı. "Yaklaşma! K-kimsiniz siz?"

"Sakin ol tatlı kız!" dedi önündeki genç adam.

Tekrar ona doğru bir adım atınca Arven bağırdı. "Sana yaklaşma dedim."

"Bağırma! Bağırma! Bitireceksin ikimizi de!" dedi adam kısık bir sesle. Ellerini sessiz olması için hareket ettirdiğini seçebiliyordu Arven.

"Kai onu korkutuyorsun," dedi bir erkek sesi.

Arven kimin konuştuğunu görmek için etrafını saran insanlara baktı ama görüşü bir türlü netleşmedi. Hatta daha feci bir hal aldı. Midesi bulanmaya başlamıştı. "Bars'ı çağır Shawn!" dedi bir kız sesi.

"Lider nerede?" dedi başka bir erkek. "Onu çağırmam daha doğru olur bence."

"İkisi de aşağıdadır," dedi, bu sarışın adamın sesiydi. "Çağır işte kimi bulursan. Bu hatunun durumu iç açıcı görünmüyor."

Arven gözlerini ovuşturup umutla tekrar etrafına baktı. Karşısındaki adam dahil etrafındaki insanlara buzlu bir camın ardından bakıyor gibiydi artık. Görüntüleri öylesine pusluydu ki, hayaletleri andırıyorlardı.

Hayaletleri...

Zihninde birkaç kapı aynı anda açıldı sanki ve her birinden şiddetli bir rüzgar anıları ona doğru itti. Kendini birden doğum gününde buldu.

Jon boynuna bir bıçak dayamıştı. Ester annesine bir silah doğrultmuştu.

Ester annesini vurmuştu.

"Aman Tanrım!" dedi dehşet içinde.

Maskeli kız... Maskeli kız gelmişti. Maskeli kız Arya'ydı.

Arya onu öldürmek istemişti.

"Aman Tanrım!" dedi tekrar.

Ve birden kendini korkunç bir yerde bulmuştu. Soğuk virane bir şehirde...

Gökyüzünü simsiyahtı. Simsiyah kuşlarla kaplıydı. Kuşlar...

Ruhlar...

Ruhlar onu sıkıştırmıştı. Canının hiç böyle yandığını hatırlamıyordu. Öyle ki acıdan öldüğü düşünmüştü.

Sadece bedeni değil, ruhu bile kıvranmıştı. İçi paramparça olmuştu sanki.

"Hayır," dedi kendi kendine. Başını iki yana sallarken hastalıklı bir şekilde güldü. "Bu gerçek değil. Bunlar gerçek değil. Ben... Ben hiçbirini yaşamadım. Sadece bir kabustu. Hayır, hayır, hayır!"

Kollarında eller hissettiğinde irkildi ve istemsizce kendini geri çekmeye çalıştı ama zaten sırtı tırabzanlara yaslıyken başka gidecek alanı da yoktu. Gözlerini kırpıştırıp karşısındaki yüzü seçmeye çalışırken, "Sakin ol," dedi sakin bir ses. "Güvendesin."

Arven gözlerini bir kez kada kapatıp açtı. Görüntüsü tam olarak netleşmese de karşısındaki adamın kahverengi harelerini gördü. Sonra tekrar diğer siluetlere baktı sanki doğru düzgün görebilecekmiş gibi.

"Dağılın!" dedi sert bir ses. Kimin konuştuğunu anlamadı ama ses garip bir şekilde tanıdık geldi.

Etrafındaki bedenlerin arasından onlara doğru gelen kişiyi de o an fark etti. Puslu gözleri görünüşünü tam olarak seçemede bir şeyi net olarak seçmişti. Gözlerini...

Tıpkı son gördüğü şey gibi...

İki çift mavi bilye...

İşte o an anladı.

Gerçekti. Yaşadığı her şey şu an olduğu gibi gerçekti. O bir kabusu gerçekten yaşamıştı. "Hayır, hayır, hayır," diye tekrarladı dehşet içinde. Az önceki adamı itmek istediği gibi onu tutan kahverengi gözlü adamı da itmek istedi, kendinden uzaklaştırmak istedi ama bu kez başarılı olamadı. "Hayır," diye bağırdı şiddetle. "Bırak... Bırak beni!"

Kollarındaki eller bırakmak bir yana bileklerini tek bir avuca hapsetti. Diğer el ise belini kavrayıp onu ayağa kaldırdı.

"Seni buldular," demişti Arya. "Ne olacağını sanıyorsun? Onlardan kaçamazsın, kaçamayız."

Kim olduklarını bilmiyordu, ne istediklerini de ama Arya'nın söylediği gibi onu bulmuşlardı. Onlar... Jon ve Ester'in hizmet ettikleri her kimse, biliyordu ki onlardı. Onu bulmuşlardı.

"Bırak!" diye yakardı karşısındaki adama.

"Sakin ol," dedi adam tekrar. "Sana zarar vermeyeceğiz."

Zarar vermeyeceklerdi öyle mi?

Annesini öldürmüşlerdi. Bunu tekrar idrak etmesiyle, "Annem," dedi sayıklar gibi. "Annem..." Ardından çığlık çığlığa bağırdı ve deli gibi çırpınmaya başladı. "Anne!"

Gözlerine dolan yaşlar sanki görüşünü yıkamaya başladı. Puslu görüşü netleştiğinde kurtulmaya çalıştığı kolların sahibinin yüzünü daha net seçmeye başladı ama inceleyemedi bile.

Ona anbean yaklaşan safir gözlü adam onu, o dehşet verici ana götürürken nasıl inceleyebilirdi ki?

Kaçmalıydı.

"Bırak!" diye çığlık çığlığa bağırdığında adamı beklemediği bir güçle itti, adam geriye yalpalarken etrafını çevirmiş insanlardan birine şiddetle çarpıp safir gözlü adamın tam aksine doğru koşmaya başladı.

Saçmaydı yaptığı çünkü binayı az da olsa görmüştü. Halka şeklindeki balkonda varacağı yer yine başlangıç noktası olacaktı ama korkusu bunu düşünmesine bile izin vermedi.

Bacakları şiddetle titrese de içini sarar adrenalin ilerlemesi için yeterli gücü sağlıyordu. Etrafından gelen sesleri bile seçecek durumda değildi. Sadece kurtulmak ve evine dönmek istiyordu. Annesini... Annesini görmeliydi. Ona veda bile etmemişti, edememişti. Yüzü gözyaşlarıyla yıkanmaya başladı.

Merdivenlerin başlangıcına ulaşmıştı, sadece aşağı inmesi ve kurtulacak bir çıkış bulması gerekiyordu ama tam karşısında safir gözleri bulduğunda aniden durdu. Olduğu yerde titredi.

Dehşete kapıldı. Aralarındaki birkaç adımlık mesafe vardı ve adam kıpırdamıyordu. Sadece ona bakıyordu. "Sakin ol!" dedi saniyeler öncesinin aksine yumuşakça ama kükreseydi bile Arven ancak bu kadar korkabilirdi. Sakin olmak mı?

Kalbi şu an kulaklarında atıyordu adeta.

Merdivenlerin ilk basamağa adımını nasıl attığını bile bilmiyordu, halbuki adamı gördüğünde donup kaldığını sanmıştı, şüphesiz öyleydi de ama en azından bedeni duyularını tekrar harekete geçirmeyi başarmıştı.

Hızla bir, iki basamak inmişti ki kolundan şiddetle çeken el onu çevirdi, yine bir çığlık attı ve zihninin düşünmesine bile izin vermeden o da kolunu kavrayan adamın koluna sarıldı. Dişlerini şiddetle ete gömdüğünde adamın oldukça sesli bir nefes aldığını duydu. Yaptığı bu hamleden sonra adamın onu bırakmasıyla kendini şiddetle geri çekti. Kendi bedenine istemsizce verdiği bu komutla beli merdivenlerin korkuluğuna kısa bir an çarptı. Ardından ayakları merdiven basamağıyla temasını hızla kesti. Korkulukları kavramaya çalışan elleri onu hüsrana uğrattı. Ve düştü...

Boşluğa doğru süzüldü.

Birkaç küfür duydu. Aynı anda o da yine çığlık attı ve gözlerini kapattı. Zemine çakılmayı bekledi. Acının şiddetinin bedenini bulması uzun sürmeyecekti. Belki de sonunda ölebilecekti. Kısa süreli bir acı duymayı umdu. Yeterince acı çekmemiş miydi zaten? Belki bu kez hayat ona daha insaflık davranırdı.

Ama ne yere çakıldı ne de en ufak bir acı hissetti. Tamamen acısız bir ölüm... Sanırım bu onun için artık bir lükstü. Ölmediğinin bilinciyle ne olduğunu anlamak için gözleri titrekçe aralandı. Nefes nefeseydi.

İlk gördüğü şey yuvarlak yapının siyah camlarla kaplı tavanı oldu. Sonra aşağı düştüğü katta tırabzanları kavrayıp ona bakan yüzleri seçti. Hemen hemen hepsinin irileşmiş gözleri onun üzerindeydi. Kaç kişi olduklarını saymakla vakit kaybetmedi. Bakışlarını aşağıya doğru çevirdi.

Yere çakılmamıştı ama ayaklarının üzerinde de değildi. Zeminden yaklaşık bir ya da bir buçuk metre yukarıdaki bedeni havada asılı kalmıştı. Etrafını çeviren karanlığı o an fark etti. Bir yılan gibi gövdesinin, kollarının ve bacaklarının arasında kıvrılıyordu. Soğuktu. Çok soğuk...

Ölmenin onun için bir lütuf olduğunu dehşet içinde bir kez daha kavradı.

"Aman Tanrım!" dedi ama kendi sesini bile o an tanıyamadı. Kendine ancak birkaç saniye sonra gelebildiğinde yine çığlık attı. Jon da onu böyle korkutucu bir varlıkla köşeye sıkıştırmıştı. Tıpkı o gün olduğu gibi şimdi de kıpırdayamadı. Yaşla dolan gözleri kendine gelen adamı gördü ve göğsünü aniden dolduran ağrıyla inledi. Canı yanmıyordu belki ama kaburgaları bile yaşadığı içsel acıyı tadıyordu.

Aynı şeyleri yaşayacaktı. Bitmemişti ve hiç bitmeyecekti.

Adam yanına yaklaşıp safir gözlerini yüzünde gezdirirken, "Lütfen!" diye yakardı. "Bırakın... Bırakın gideyim!"

Adam başını hafifçe sağ omzuna eğdi. Gözleri kısıldı kısa bir an. Konuştuğunda dudakları sanki hiç kıpırdamamıştı bile. "Ölümü arzuluyor gibi görünmüyorsun."

Halbuki tam da öyleydi.

"Lütfen!" diye inledi. "Lütfen bırak beni!"

Adamın hafifçe başını salladı. "Artık değil."

Arven şiddetle ağlamaya başlarken yerden biraz daha yükseldiğini zorlukla hissetti, adam ellerini ona doğru uzattı. Çırpınmak, ondan uzaklaşmak istedi ama hiçbirini yapamadı.

Zaten sadece saniyeler içinde boynunda ince bir sızı hissetti. Soğuk bir sıvı damarlarını doldururken gözyaşları arasında inledi. Etrafındaki varlık onu birden serbest bıraktığında yanındaki adamın kollarına düştü.

O korkunç varlığın onu serbest bırakmasıyla adamı itmek, kurtulmak istedi ama yukarı kaldırdığı kollarındaki güç birden çekildi. Kolları öylece kucağına düştü. Gözleri ağır ağır kapanmaya başladı. Yine de, "Bırak... gideyim," diye yakarmaktan vazgeçmedi.

Adamın sıcak nefesi yüzünü yaladı ama sıcaklığına rağmen teni ürperdi. "Uyu Arven," diye fısıldadı. "Uyandığında bambaşka bir dünya seni bekliyor olacak."

Onun son sözleriyle başı yavaşça adamın sert göğsünü buldu ve gözleri tamamen kapandı. Hayatını, sevdiği ve tanıdığı herkesi ardında bıraktığını bilmeden karanlığa yürüdü. Tıpkı safir gözlerin sahibinin söylediği gibi bundan sonra gözlerini açtığı dünya eskisiyle aynı olmayacaktı.

Merhabalar kurşunlarım,

Yarın atacaktım ama yarın vakit bulamayacağımı düşünerek ve size bir jest yapmak isteyerek bugün atıyorum ❤

Geçen yanlışlıkla atmıştım bölümü, duyurusunu yaptım ama takip etmiyorsanız duyurulardan haberiniz olmaz. Artık arada girin bakın bir şey yazmış mıyım demiyorum çünkü bakmıyorsunuz lfldldl o yüzden beni takip edin de siz de rahatlayın ben de 🤭

Gelelim bölüme...

Axel'cılar bir sakin olabilir mi lütfen ama, konsantre olamıyorum flflfl

Eee bölüm nasıldı?

Arven yeri...

Axel yeri...

Diğer karakterlere bir şey diyecek olan şuraya gelsin...

En çok merak edilen karakter Axel oldu, merak etmeyin. Yazacağız ondan da bölümler. Bakın bölüm demiyorum. Bölümler diyorum 😈

Şunlar ithaflar...

Can alıcı sahnelerimizden 😔

Buna bayıldım fllflf


Canlarım panomu her türlü işgal edebilirsiniz. Sadece reklam görmek istemiyorum. Geri kalan ve saygı, sevgi çerçevesinde olan her şeyi serbest eyledim. Hepsini okuyorum ve bana yazmaktan ya da mesaj atmaktan çekinmeyin. Bir şey soracak olursanız, bir şey sorabilir miyim demeyin. Sorun gitsin be, sorma demem ya size 😂❤

Son olarak twitterda #ölümüarzuluyorgibi ile atacağınız her tweetin peşinde olacağımı biliniz 😈 #Revolver 'ı da unutmayınız 😘

Der ve S.Mare kaçar 💃

Continue Reading

You'll Also Like

49.4K 3.9K 42
"Daha dünün yorgunluğunu atamadan bugün oluyor, ve emin olun endişemiz yarın... Oysaki zamanı yaratanı, imtihanlar verip, nasipler göndereni hiç zikr...
484K 26.3K 34
Yaş farkı vardır, dikkate alarak okuyun. Karakterlerime gelen en ufak hakarette engellenirsiniz. Siz: adınız lütfen bayım :) 0535*: Karşılığında bana...
251K 10.1K 68
(Tamamlandı) 26 yıl önce karışan hayatlar. Ailesinin göz bebeği Naz ve ailesini kabul etmeyen Almiranın hikayesi. Arslanların prenses kızı Naz aslı...
32.7K 4.3K 48
"Bana metal bir kol verdiler ve geriye kalan her şeyimi benden aldılar. Ama Marin, o; içinde kaybolduğum karanlıkta tek umudum, tek aydınlığım oldu...