Sillage | jikook

Von isminemyg

70.7K 6.6K 6.3K

Yüreği kanayan bir çocuk tanıdım, ne zaman deşsem yarasını bende kanadım. 25\05\20 25\10\20 Mehr

[sillage]
1|yakın ama bi o kadar da uzak bana
2|hatırlatırsan unutmam
3|ne gündüzümde sabahım
4|yara bantlarındaki adım
5|gülüşünü sevdim
6|sarılsak geçer
7|ilk kalp ağrısı, en çokta o acıttı canımı
8|benim için herkes gibi değil
9|okyanus gibi
10|kalmanı istiyorum
11|güneşi yanımda hissettim
12|adım hiç bu kadar güzel gelmedi kulağıma
14|görebildiğim tek manzara onun okyanus gözleriydi
15|tenindeki mürekkeple karala beni
16|bir gün herkes gibi değil, diğer gün hiçkimse
17|yüreği kanayan bir çocuk tanıdı(m)
18|geçmiş değildi onunkisi, aslında hiç geçmemişti
19|balık giderse okyanus kururmuş
20|bu hayat benim
final|eylüller, okyanus ve balık
teşekkürler🐠
part 1|özel bölüm
part 2|özel bölüm
reklam ve duyuru

13|bir yanım cehennemde yanarken, sana cenneti vermemi bekleme

2.5K 287 307
Von isminemyg

song|smnm - everything

Gitmek istemediğim okyanusumdan ayrılıp, Yoongi ile şubeye gidip, evimin yeni anahtarını aldığımda aklımda Jimin vardı.

Bana bozulmasından korkuyordum, haftalardır birbirimizle savaşırken, ben kaçıp o hep benim aklımı meşgul ederken onu üzmek, onun kalbini kırmak istemiyordum.

Artık farklı bir bakış açısı yaratmıştı bende. Haftalar öncesinde benim için sadece yan komşuyken şimdi daha fazlasıydı. Bunu en başından bilemezdim elbet ama başından beri ortaya çıkmak isteyen bir ışık vardı bende, onun evini ve kalbini aydınlatacak. Çünkü Jimin bana öyle söylemişti, yıllardır huzur girmeyen evine gelen huzur bendim.

Benim yeni keşfettiğim huzurum da oydu. Yanından ayrıldığımda huzursuzlaşmamın sebebi buydu. Huzurumu, okyanusumu özlemiştim. En az bir saat öncesine kadar deli gibi öptüğüm o yumuşak, dolgun dudakları özlemiştim.

Tenimde gezen ellerini, parmak uçlarının sıcaklığını, beni öperken kapanan gözlerini özlemiştim. Böyle basit bir özlem değildi, geçecek türden değildi. Onunlayken bana yaşattığı hisleri, etkileri vücudumdan atamıyordum. Silinecek dediğim her bir iz, bir kez daha kanayarak daha da yerleşiyordu ruhuma.

Park Jimin artık ruhuma bırakmıştı izleri, okyanusu kanatmıştı her bir yerimi ve kanayan yerleri de ancak o sarmasını bilirdi. Hastalığım da ve tedavim de ondaydı.

Ona fena halde tutulmuştum ve bu basit bir hoşlantı ile aynı kefeye konulacak kadar basit değildi. Aşık olmak nedir bilmiyordum ama sanki onunlayken hissettiklerim aşktı. Gerçek nefes almak ne hissediyordum. Daha düne kadar tek isteğim huzurlu bir uykuyken, derslerime daha da odaklanmakken şimdi onun koynuna sokulmak, dudaklarına biraz daha yumuşak öpücükler vermek, onu tanımak istiyordum.

Sadece Park Jimin'le yaşayıp, Park Jimin'i yaşamak istiyordum.

Yeni anahtarımla her ne kadar Jimin'in evine geri dönmek istesemde, gitmememin yanımdan ayrılmayan arkadaşım buna en büyük engeldi. Yol boyunca ne şubede, ne de eve dönerken ona Jimin'le aramızda geçenlerden bahsedememiştim.

Zaten bu konular öyle ayak üstünde konuşulacak konular değildi. Bunun için ihtiyacım olan zamandı.

Evime geri döndüğümde, arkadaşım Yoongi direk olarak salona geçmişti. Bense evimin anahtarını alıp, kendi evime nihayet geldiğim için huzurlu değildim. Gelmek istediğim ev tam anlamıyla yan daireydi.

Kendimi durduramıyordum. Her saatim, her dakikam ve saniyem Jimin'i düşünmekle geçiyordu. Yoongi gittikten sonra kesinlikle onun yanına uğrayacaktım.

Eşyalarımı odama bırakmak ve temiz bir duş almak için odama gideceğim zaman rahatça koltuğa yayılan arkadaşıma kısa bir bakış attım. Onu suçlamıyordum. Yoongi hep aynıydı, benim yakın arkadaşımdı. Yanımda oluşundan dolayı ona kızacak değildim. Jimin'le aramda geçenleri ona anlattığım zaman beni anlayacaktı.

"Ben duş alacağım, istersen bir şeyler ye, televizyonu aç. Evin gibi takıl." dedim, Yoongi'ye doğru kısa bir bakış attıp yorgun adımlarla odama geçmeden önce arkamdan rahat bir tavırla koltuğa uzanıp, umursamazca konuşmasını duydum.

"Tabi ki öyle yapacağım, sen rahat ol asıl."

Gülümsedim. Bildiğimiz Yoongi'ydi. Odama girdiğimde ister istemez mutlu olmuştum. İnsanın odası gibi yoktu. Üzerimdeki okul kıyafetimi çıkarıp kirli sepetine koydum. Acaba Jimin'in bana verdiği kıyafetler ne alemdeydi? Kıyafetleri yanıma almayı çok istemiştim ama Yoongi'nin ani gelişi elimi ayağıma dolaştırmışken bu ayrıntı aklımdan çıkmıştı.

Eğer Jimin'in evine yine gidersem bu sefer o kıyafetleri almak istiyordum. Ondan bir parça olan eşyaya sahip olmak istiyordum. Artık bir yara bandı yetmiyordu. Daha fazlasına ihtiyacım, ihtiyacı vardı.

Dudaklarımdan silinmeyen gülümsemeyle çalışma masama doğru ilerledim. Çekmeceyi açtım ve siyah kutunun içindeki o kutsal yara bandını elime aldım. Her şey yüzüme açmış olduğu yara ile başlamıştı.

Elimdeki bu yara bandı Jimin'den bana verilen ilk hediyeydi ve son olmayacaktı. Hayatımı büyük ölçüde değiştiren o adımın yazılı olduğu yara bandını yerine geri koydum.

Daha fazla beklemeden duşa girdim. Sıcak bir duş ile günün yorgunluğunu üzerimden atarken vücudumun her yerinde sanki Jimin'in izleri vardı. Soğuk suyun değdiği boynumdaki kızarıklık ve morluk ruhuma bambaşka bir iz bırakmıştı. Duştan çıkıp odama bornozlu bir şekilde geri döndüğümde, saçlarımı kurutmaya başladım.

Aynamın karşısına geçtiğimde bakışlarım boynumdaki Jimin'in izine takıldı. Gözlerimi kapattım, oradaki dokunuşlarını tekrar hissettim. Belimde gezinen parmakları zihnime dolandığında istemsizce kasıldım, dudaklarını dudaklarımdayken düşündüğümde, o okyanusumsu tadı tekrar dilinin ucunda hissettiğimde dudaklarımı açlıkla yalayıp ısırdım.

Ellerimde öptüğü boynumu hafifçe okşuyorken aklımda dolanan dokunuşları ve bedenimdeki yoğun etkisi ruhumu bambaşka yerlere sürüklüyor, tenim sıcacık oluyorken ilk kez hissettiğim arzu ateşinde cayır cayır yanıyordum.

Bu ben değildim. Bu aynada gördüğüm kişi eski Jeongguk değildi, sınırın arkasındaki çocuk değişmişti. Daha da değişecekti.

Bu değişimin hayatımı tepetaklak etmesine izin vermeyecektim. Ama Jimin'i de kaybetmek istemiyordum. Bize bir şans verecektim, ruhunu tanımak istediğim, ruhumu açmak istediğim tek kişi oyken, korkup kaçmayacaktım.

Bu saatten sonra kaçamazdım.

Yerimden ayaklandım ve hemen kurulanıp, takım geceliğimi giydim. Bu sırada dolabımda bir şeyi fark etmiştim, hiç kısa şortlarım yoktu. Dolabım oldukça düzenliydi ve gece uyumam için beş adet takım geceliğim vardı. Bu ayrıntı ister istemez beni gülümsetti.

Benim haricimde Jimin gecelik sevmezdi. Onun güzel, okyanus kokan spor şortları ve baskılı tişörtleri benim bu kasıntı dolabımdaki mülayim kıyafetler için çok daha güzeldi.

Onları giydiğimde bana okyanusu hissettirmişti.

Okyanusun hoş kokusu hâla burnunun ucundaydı. Yoongi gittikten sonra kesinlikle Jimin'in yanına geri dönmeliydim. Giyinme işimi hallettikten sonra saç havlumu da alıp odamdan çıktım.

Elimdeki havluyla ıslak saçlarımı kuruta kuruta salona doğru ilerledim. Arkadaşım Yoongi'yi hazır ramen yiyerek film izlerken gördüğümde gülümseyerek karşısında duran tekli koltuğa oturdum.

Bana göz ucuyla baktı. Yarısına kadar silip süpürmüş olduğu hazır rameni yemeği bırakıp, kasesini masaya bıraktı, o bir bardak suyu masadan alıp kafasına diktiğinde elimdeki havluyla saçlarımı kurutmaya devam ediyordum.

"Evet...duşumuzu alıp, temizlenip baklandığımıza göre artık the hesap time a geçiş yapabiliriz." Suyunu bitirdi ve koltukta ciddi bir oturuş oluşturarak gözlerime dikkatlice baktı.

Yumuşakça sırıtarak elimdeki havluyu yanımdaki koltuğa bıraktım. Yoongi beni hesaba çekmeye hazırlanmış bir şekilde benden açıklama beklerken aslında söyleyecek bir şeyim şu anlık yoktu.

Şuan için her şey yeniydi.

"Geçelim de, ne için hesap verecekmişim?" diye sordum, sahte bir merakla. Neyin hesabını soracağını az buçuk tahmin etsemde ses etmedim ve arkadaşımın bu konuda beni aydınlatmasını ilgiyle bekledim.

Gözlerinde imali bir ifade yer aldı. Elindeki nihayet bitirmiş olduğu yemeğin kasesini masaya bıraktı.

"Seni almaya Jimin'in kapısının önüne geldiğimde içeride ne yapıyordun da beni kapıda ağaç ettin? Dur, 'ne yapıyordunuz' desek daha doğru olur." Kuşkulu bakışları boynumdaki ize kaydığında yanaklarım utançla kızardı. Yoongi içeride neler olduğunu tahmin edebiliyordu ama şimdi bunları ona iza etmekten büyük utanç duyuyordum.

İlk kez yaşadığım temaslar şu an için bana özel kalmalıydı. Üstelik bana bu temasları hissettiren en yakın arkadaşımın saatler önce kavgaya tutuşacak olduğu kişi park Jimin'dendi.

Ne diyeceğimi bilemez halde tedirgince dudaklarımı araladım konuşmak için fakat ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum. Yoongi'nin bakışları fazla meraklı ve şüpheciydi.

"S-sadece tuvaletteydim işte. Hem Jimin'le ne yapabiliriz ki, onun ne kadar huysuz ve umursamaz olduğunu sen benden daha iyi bilirsin. Belki de kapıyı sana inat açmamış, benim açmamı beklemiştir." Tedirginlik ve utançla bakışlarımı arkadaşımın gözlerinden zor bela kaçırdığımda ilk kez ona, ama en çokta kendime yalan söylüyordum.

Bu durma düştüğüm için huzursuzdum ama elimden gelen, kalbimin el verdiği şey buydu. Her şeyin yeni gelişmesi elimi ayağıma dolaştırmıştı. Jimin'le olan konuşmalarımız, aramızda geçen anılar kısa bir zaman dilimine sığmazdı, fakat bugün yaşananlar sanki bir film gibiydi.

Sanki göz açıp kapanıncaya kadar süren huzurlu bir rüyaydı. O rüyadan çıkamamıştım.

"Peki," dedi, ikna olmamış bir sesle. Yerinden ayaklandı gitmek için. Koltuğun kol kısmına koyduğu ceketini aldı. Yerimden ayaklandım.

"İyi geceler,  okulda görüşürüz artık. İyice dinlen, yorgun görünüyorsun." Düşünceli bir sesle mırıldandı, gideceği zaman gülümseyip sıkıca sarıldım bedenine. Uykusuz gecelerin sonu şuanlık gözükmüyordu.

Fakat açılan yeni bir kapı vardı arkadaşım Yoongi'de kendi evinin yolunu tutarken. Beni gerçeklerimle ve bugün yaşadığım hayal gibi gelen hislerle baş başa bırakırken artık önümde farklı bir manzara vardı.

Sınırın ardına çıkmaktan korkan çocuk artık gözlerini başka bir pencereye çevirmişti. Ve o pencerenin ardı koca, mavi bir okyanustu.

Park Jimin'in okyanusuydu.

...

Pazartesinin ılık rüzgarıyla uyandığımda sabaha, uykunun tatlı esintisi bu sefer az da olsa bedenimi daha dinç hissettiriyordu. Dün akşam Jimin'in evine geri döndüğümde, evinde olmayışı beni meraklandırsa da, bu içimi kemiren merak duygusuyla azda olsa uyuyabilmiştim.

Fakat o merak duygusu hâlâ vardı. Jimin'in nerede olduğunu fena halde merak ediyordum. Benden sonra nereye gitmişti veya akşam geri dönmüş müydü? Döndüyse neden yanıma gelmemişti? Hepsi zihnimde dolanan, iç kemiren rahatsız eden sorulardı ve sırf bu soruların cevabını almak için uyanmıştım sabaha.

Okula gitmeden önce de, onun yanına uğrayacaktım. Dün gece nerede olduğunu ve eğer eve gelmişse, neden yanıma uğramadığını soracaktım. Bunu sormaya gücüm varmı bilmiyordum ama yapmak zorundaydım. Çünkü bu merak ve bilinmezlik duygusu oldukça can sıkıcıydı.

Yerimden ayaklandım. Uyuşuk, her zamanki sabah moodlarımla yataktan kalkıp, banyodaki işlerimi hallettikten sonra dünkü okul kıyafetlerimi makineye atıp, yedek okul formamı giydim. Annem her zaman yedek okul formalarımı ütüleyip dolabıma asardı.

Yokluğunda bile, onun sayesinde hayatım bir düzen içerisindeydi. Onun elinin değdiği her şey, bana bir bireyden önce bir evlat olduğumu hatırlatıyordu. Her ne kadar on sekizime girmiş olsamda, ben hâlâ ana kuzusuydum.

Bu kelimeyi Jimin'in ağzından da duymuştum. Onun ailesini, annesini ve babasını ise hiç görmemiştim. İki yıl önce kaybetmiş olduğu büyük babası ve babaannesi ile kalıyordu. Jimin bu apartmana taşındığında henüz on beş yaşındaydı.

On beş yaşındaki boyasız, demirsiz Jimin gözümün önüne geldiğinde tebessüm ettim. Hayat onu değiştirmişti. Onu değiştirmeye iten asıl sebep neydi merak ediyordum.

Park Jimin'in özü neydi? Aslında kimdi?

Son eşyalarımı da alarak odamdan çıktım. Dün gece babam da eve gelmemişti. Alışık olduğum bir durum olduğu için kendimi huzursuz hissetmemiştim. Sütlü bir kahve ile kahvaltıya başladığımda aslında iştahım bile yoktu. Sadece bir fincan kahve içmiştim ve bu beni ayakta tutmak için yeterliydi.

Bir an önce Jimin'i görmek istiyordum. Dikkatlice anahtarımı ve telefonumu da alıp evden çıktım. Bakışlarım iron man kılıflı telefonuma kaydığında, Jimin'in telefon numarasını istemeyi aklımın bir köşesine not ettim.

Onunla mesajlaşma, fotoğraf çekinme ihtimali beni mutlu etmişti. Onun dairesinin önüne geldiğimde yüzündeki gülümsemeyi silmeden fakat boğazımı temizleyerek kapısının zilini çaldım.

Aradan geçen saniyeler süresince kapı açılmayınca tekrar zile bastım. Fakat yine geri dönmemişti. Uyuyup kaldığını falan düşünmüştüm, bu nedenle biraz daha gürültü yapması için kapıyı komşuları rahatsız etmeyecek biçimde yumrukladım.

"Jimin! Orada mısın!?" Son çare olarak kapının dibine girip, içerideki hayali Jimin'e seslendiğimde  bir kez daha kapıyı çaldım.

Yine açmamıştı. Evde olmadığına dair emin olduğumda yüzümden silinen tebessümle kapıyı alacaklı gibi çalmayı kesip yavaş adımlarla asansöre bindim.

Jimin dün gece eve gelmemişti. Okulda olmasını umut ederek sessiz ve sakince okulun yolunu tuttum.

Elbet okula gelecek düşüncesiyle içimi rahat tutup, kulaklıklarımı takıp müzik dinleyerek okul yoluna doğru yürümeye başladım. Zaten on beş dakikalık bir  yolum vardı ve hepi topu dört şarkıyla yolu bitirmiş, okula varmıştım.

Bu sefer fazla erken gelmemiştim fakat geçte değildi. Okulun bahçesi üç- beş öğrenciyle kaplıydı. Bazı öğretmenler bile gelmişti.

Gözlerim ilk olarak Jimin'i aradı. Ne Jimin ne de Yoongi vardı. Umutsuzca okulun içine girdim. Belki de sınıftaydı.

Okulun içi de bir kaç öğrenciyle doluyken gözlerim saate kaydı. Neredeyse dokuza gelecekti. İlk dersin başlamasına on dakika falan kalmıştı. Sınıfa Jimin'i görme umuduyla girdim. Gözlerim onun sırasına kaydığında içimdeki huzursuzluk daha da büyüdü, yoktu. Ne Taehyung ne de Jimin'den bir iz yoktu.

Çantamı sıraya koyup yerime oturdum. Aklım Jimin'le doluyken saatlerin geçmesini bekledim. Jimin muhtemelen Taehyung'laydı. Dün gece onun yanına gitmiş olabilirdi. Ama emin değildim, içim hiç rahat değildi. Zil çaldığında ve sınıf tanıdık öğrencilerle dolduğunda silkelenip, derin bir nefes verdim.

Abartıyordum. Jimin her zamanki Jimin'di. Okulu ilk kez asmıyor, devamsızlık yapmıyordu. Bu avuntuyla dersin başlamasını bekledim.

...

Hiç bir ders bu kadar sıkıcı geçemezdi. Normalde ilgiyle katıldığım ve dinlediğim biyoloji dersi, şuan işkence gibi geliyordu. Biyoloji hocamız da bendeki bu huzursuzluğu ve ders boyu ilgisizliğimi fark etmiş olmalıydı. Bakışları üzerimdeydi, kafam bambaşka yerlerde olsa da beni derse katılmaya zorluyordu. Onun bu düşünceli tavırlarını anlıyordum ama şu anlık tek isteğim zilin çalmasıydı.

Masamda duran kitabın içindeki yazıları ve metinleri ilgisizce süzdüğümde boş bakışlarımla biyoloji hocamızdan gözlerimi ayırmadan onu dinliyormuş gibi yaptım.

Sıkıntı basıyorken ve buna inat sınıftanda ses çıkmıyorken iyice düşüncelerime kapılıyor, bunalıyordum. Zil çaldığında rahatlamış bir vaziyette nefesimi dışarıya üfledim ve biyoloji hocasının izin vermesiyle diğer öğrenciler gibi sınıftan çıktım.

Her ne kadar çalışkan olsam da, her öğrenci gibi ilk ders kendimi toparlayamıyor, her hangi bir sebepten dolayı dikkatimi tam anlamıyla derse veremiyordum. Aklım Jimin'deydi.

Sınıftan çıkıp kantine indim, alt kata ineceğim zaman, tam kapalı basketbol sağasının önünden geçecektim ki, kapının önündeki kalabalık ve fısıldaşmalar ilgimi o tarafa vermemi sağladı.

Meraklı bakışlarla öğrencilerin toplandığı basketbol sahasının girişine kadar girdiğimde içerisi daha kalabalıktı. Bu kalabalığın neden olduğu olayı görmek için tam anlamıyla kalabalıktan fırsat bulup içeriye girdiğimde ilk olarak kulağına boğuşma ve yumruk sesleri geldi.

Okul kavgalarına çok fazla tanık olmuş biri olarak yine de endişeyle kimin ortalığı yargaraya çevirip kavga ettiğine baktığımda gözlerim korkuyla açıldı.

Dört kişi durmaksızın kavga ediyordu. Bunlardan ikisi Taehyung ve Yoongi'nin takımdan arkadaşı olduğunu bildiğim Hoseok'tu. Diğer iki kişi ise resmen kanımı dondurmuştu.

Acımasızca birbirlerine yumruklarını savuranlar, en yakın arkadaşım Yoongi ve Jimin'di.

Yoongi Jimin'in üstüne oturmuşken sertçe yumruklarını geçiriyor, yetmezmiş gibi küfür ediyordu.

Kalabalık ise ayırmak yerine benim gibi hayretler içerisinde kavgayı izliyordu. Kendilerini kaybetmiş gibiydiler. Telaşla iki adım atıp yanlarına yaklaşacağım zaman Jimin tek bir hamleyle Yoongi'yi üzerinden ittirdi ve aynı şekilde Yoongi'nin üstüne doğru eğilip, sağ kaşına sert bir yumruk geçirdi.

Öfkeden ikisininde gözü dönmüştü. Jimin'in gözlerindeki öfke ise ortalığı aleve verecek kadar yoğun ve tehlikeliydi. İki elininde kemik kısımları kan olmuştu. Kaşında ve burnunda yara izleri vardı. Üzerine giydiği okul formasının salaş kıravatı ve yakaları kan izi ile kaplıydı.

Jimin deliye dönmüş bir şekilde arkadaşımı fena halde yıpratırken üzerime çöken korku ve şaşkınlıktan kurtulup yanlarına doğru hızla koştum.

Jimin sert bir yumruğu daha Yoongi'ye geçirecekken, kasılan bileğinden sıkıca tutup onu engellemeye çalıştım.

"Yeter! Bırak öldüreceksin onu!" Telaşla bağırdım ve öfkeden gözü kararan Jimin'i Yoongi'den uzaklaştırmaya çalıştım.

Fakat o beni görmüyor, dinlemiyordu. Elini tuttuğum gibi beni tek bir darbeyle ittirmişti. Dengemi kaybedip, tam arkasına kıç üstü düştüğümde, korku dolu bakışlarımı bambaşka birine dönüşen Jimin'de ve yüzü kan çanağı olan arkadaşım Yoongi'de gezdirdim.

"Orospu çocuğu!" Jimin öfkeyle tıslayarak bir kez daha acımasız yumruğunu Yoongi'nin yüzüne geçirdiğinde, yerimden zorlukla ayaklanıp yanına doğru yaklaştım.

"Jimin!" diye gürledim dibine yaklaşıp, tekrar kolunu sıkıca tuttum. Beni görmesi gerekiyordu fakat o kararmış bakışlarını Yoongi'den ayırmıyordu. Onu bu kadar öfkelendiren, öfkeden bir canavara dönüştüren neydi?

"Bırak onu lütfen! Ben buradayım bana bak." dedim ağlamaklı bir sesle, bir elimi kan izi olan çensine götürüp başını bana doğru çevirdiğimde öfke ile yanan gözlerin yaşla dolmuş gözlerimle buluşmasını sağladım.

Önce yumruk yaptığı eli havada kaldı. Sonra ise yutkundu, kaşlarını çattı benim gerçekliğimi sorgular gibi yüzümü inceledi.

"Jeongguk." dedi, tek solukta. Gözlerindeki öfke yavaş yavaş kaybolurken, tedirgin bakışlarla yaşlı gözlerimi inceledi. Sonra ise sanki ne yaptığını bilmezmişcesine yerde yumruklarıyla benzettiği öksürük krizine giren arkadaşıma baktı.

Bir eliyle destek alıp, zorlukla ayağa kalktığında tedirgin bakışlarıyla kanlı ellerini izledi. Jimin'i ilk kez böyle görüyordum. Kalabalık aralarında fısıldaşarak film izler gibi olayları izlediğinde, sonunda görevli öğretmenlerde teşrif etmişti.

"Jimin." dedim, endişeyle. Titreyen ellerini gömleğine sildi. Buz gibi bakışları ve bembayaz kesilen surtatıyla önce bana baktı.

"Ne oluyor burada!? Yine hangi serseri ortalığı savaş alanına çevirdi!?" Okul müdürü adeta kükreyerek üzerimize doğru gelirken öfke dolu bakışlarını Jimin'in üzerine doğrulttu. Tüm insanlar ses çıkarmadan bizi izliyordu.

"Tabi ya! Bir de soruyorum! Park Jimin serserisi! Bıktım senin bu öfke sorunlarından! Derhal odama çıkıyorsun, doktoruna bizzat ben haber vereceğim durumunu. Artık psikoloğa mı gidersin yoksa bu deliliklerinle akıl hastanesine mi gidersin orasını doktorun karar verir!"

Müdür nefretle Jimin'in kolundan tutup onu çıkış kapısına doğru ittirdiğinde, hiçbir tepki vermedi. Müdürün bu sefer yerde pestili çıkmış bir şekilde uzanan üç kişiye daha baktı.

"Siz üçünüzde kalkın odama!" Son kez bağırdığında kalabalığı yararak salondan çıktı. Başımı kaldırıp, Jimin'in olduğu tarafa baktığımda orada olmadığını gördüm.

Yoongi acıyla inlediğinde hemen bakışlarımı Yoongi'ye çevirdim. Tanımadığım bir kaç öğrenci de Yoongi'yi yerinden kaldırmam için yardım ettiğinde,"Neler oldu? Neden bu kavga?" diye sordum.

Yoongi cevap verecek halde olmasa bile kanayan dudağını eliyle sildi. Yerden zorlukla kalktığımızda revire doğru diğer iki kavga mağduruyla beraber ilerledik.

"Bu Park Jimin'in seninle derdi ne?" diye sordu, sesinde hem merak hem de dinmeyen bir öfke vardı. Kaşlarımı çatarak, neler olduğunu anlamaya çalıştığımda sussup Yoongi'nin devam etmesini bekledim.

"Tanrım başta sadece ikili gruplar şeklinde basketbol oynayacaktık. Sonra bu it seninle ilgili bir laf attı." Yoongi acıyla sızlandı, kolunu omzuma attığımda nefret saçan gözleriyle yanımızda ilerleyen Taehyung'u gösterdi.

"Bende cevabını verdim. Jimin'de bana laf attı, ona da cevabını verdim. İlk başka sadece bakışlarıyla öfkelendiğini gösterdi sonra ben ona senden uzak durmasını, seni rahat bırakmasını ve aranızda herhangi bir şey yaşanmayacağını söylediğimde resmen delirdi." Duraksadım. Aldığım nefes göğüs kafesimde tıkanırken, endişeli gözlerle Yoongi'yi izledim.

Ciddiydi. Şaka yapmıyordu. Jimin Yoongi ile benim yüzümden kavga etmişti. Sebebi bendim. Yoongi en başından beri Jimin'den hoşlanmıyordu ve dün beni Jimin'in evinde görünce aramızda bir şeyler geçtiğini hissetmişti.

Bugünkü kavganın sebebi ise Yoongi'nin akıllınca beni Jimin'den uzak tutmaya çalışıp, korumasıydı. Fakat bu olumsuz bir kavga ile sonuçlanmıştı.

"Jaebum, sen Yoongi'yi revire götür. Benim Jimin'i görmem lazım." dedim, Yoongi'nin kolunu omzumdan çektim. Sonra ise kaşlarımı çatarak azarlayıcı bir tonla,"İyileştikten sonra bana bu kavganın hesabını vereceksin Yoongi." diyerek yanlarından uzaklaştıp.

Yoongi ise acıyla inlemiş,"Tamam be! Dayağın büyüğünü biz yedik azarı da biz işitiyoruz!" diye hayıflanmıştı.

Derin bir nefes alıp sakin olmaya gayret ederek Jimin'i nerede bulabileceğimi düşündüm. Aklıma gelen ihtimalle erkekler tuvaletine doğru ilereldim. Eğer Jimin'i az da olsa tanıyorsam revire veya müdür odasına gitmektense her zamanki gibi kendini tuvalete atardı.

Üzerine sinen öfkesini dindirmek için yanlız kalmaya ihtiyacı vardı lakin buna izin vermeyecektim. Çünkü Jimin öfkeli halde yalnız kaldığında kendine büyük ölçüde zarar veriyordu.

Bunun gerçekleşme olasılığı ile korkum ve endişem daha da kabarırken koşarak tuvalete doğru ilerledim.

İçeriye girdiğimde onu dağılmış vaziyette lavobonun önünde, kanlı ellerini lavobonun kenarına yaslamış, başını öne eğmiş vaziyette gördüğümde kalbimde bir şeyler kopmuş, çatlamıştı. Yanılmamıştım.

Jimin'i haftalar önce gördüğüm öfkesiyle, aynı duruşuyla kendini sakinleştirmeye çalışıyordu. Gözlerini sıkıca yummuştu, derin nefesler almaya çalışıyordu. Dağılmış siyah saçları alnına dökülmüştü, çaresizdi.

Öfkesi onu her geçen gün daha da tüketiyordu. Jimin değişmemişti, Jimin hala aynı hasta çocuktu. Belki yüreği kanıyordu şuan, ellerinden, yüzünden akıyordu o kan. Onu bitiren, onu tüketen her sorun boynuna dolanmıştı. Jimin sanki karşımda nefes alamıyordu.

Emin adımlarla yanına yaklaştım ses bile çıkarmadan, bu sefer yarasını sarmak için tutmayacaktım elini, bu sefer ona sıkıca sarılacak ve yüreği kanayan çocuğun yarasına ortak olacaktım.

Okyanus kokusu kan ile karışıp burnumu sızlatırken canının acısı da canıma ortak oldu sanki. Arkasına geçip, başımı yan çevirip, omzuna yasladım. Ellerimi karnında birleştirip ona sarıldığımda önce bedeni irkildi, sonra kapalı gözlerini yavaşça açtı.

"Jeongguk..." diye fısıldadı dağılmış bir sesle. Derin bir nefes alıp, burnumu omzuna sürttüm ve ellerimle beline sıkıca sarıldım.

"Kavganın nedenini biliyorum. Bu konuda konuşma. İlla konuşmak istiyorsan da bana dün gece seni özleyen birini bırakıp nereye gittiğini söyle." dedim, boğuk bir sesle. Ağlayacaktım ama bunun için kendimle büyük bir savaş veriyordum .

Boğazıma kadar gelen yumruğu hafifletmek için burnumun ucunu sızlatan okyanus kokusunu içime çektim. Kokusu şuan beni ayakta tutan tek şeydi.

Boğazını temizledi, kanlı ellerini izledi.

"Sen gidince bende kalamadım Jeongguk..." diye fısıldadı. Sesi çok güçsüzdü. Benim yüzümden bu haldeydi. Ben eğer onu bırakıp Yoongi ile gitmeseydim, belki de bu kavga olayı yaşanmayabilirdi.

"Kalsaydın ben yine gelirdim sana Jimin." dedim, iç çekerek. Bir elimi karnından çekip başını bana doğru çevirdim. O kahveleri görmek istiyordum. Tekrar öpmek istiyordum o pembe dudakları.

"Bana hep gel, bende gitmeyeyim. Ama şuanlık konu benim gitmem veya senin gitmen değil." Başını bana doğru çevirip, bana omuzlarının üzerinden durgun bir bakış attığında boğazımdaki yumru daha da büyüdü.

Kahveleri hayatımda gördüğüm en umutsuz ve çaresiz bir bakış attı bana. Demirli dudaklarında acı bir tebessüm belirdi.

"Sorun benim Jeongguk. Sorun benim ruhum, sorun benim felaketim, benim cehennemim."

Gözlerini kaçırdı ve önceden kırmış olduğu aynaya baktı. Başını tekrar öne eğdi suçlular gibi. Jimin hep kendini suçluyordu belki. İçinde bastıramadığı öfke dalgalarını dindiremediği için hep kendini suçladı.

Cezasını kendi çekiyordu. Onu görmeyen insanlar hep onu suçlu seçiyordu. Hayatı yalnız yaşayan on dokuz yaşında bir çocuktu, yarası vardı. Başında bir hastalık vardı ve bununla da tek başına mücadele ediyordu. Jimin güçlüydü, şimdi güçsüzmüş gibi davransa bile.

O tanıdığım en güçlü insandı.

"Yanında olurum, o yüzden geldim." Ellerimi karnından çekip, kolunu tuturak yorgun bedenini bana doğru çevirdim. Engel olmadı, eğdiği başını kaldırdı.  Aramızdaki mesafeyi kapatıp, bir elimi yanağına, diğer elimi ise ensesine attım. Oradaki dövmeyi okşadım. Bedeni tamamiyle bedenimle bir olduğunda hafifçe eğilip, boynundaki dövmeyi öptüm. Derin bir nefes aldı.

"Yanında olmak istiyorum Jimin, seninle olmak istiyorum." diye fısıldadım sakinleştirici bir ses tonuyla, ensesindeki dövmeyi okşuyordum. Seslice iç çekti, gözleri daha canlı bakıyordu. Kanayan ellerini belime sardı ve beni iyice kendine yasladı. Çenemden tutup ona bakmamı sağladı.

"Yanımda olmanı çok istiyorum." Eğildi ve dudaklarını çeneme bastırarak tenimi ürperten bir öpücük bıraktı. Dudaklarım dudaklarıyla buluşmak için istekle aralandı. Derin gözleri gözlerimle ayrı bir bağ kuruyordu.

"Ama bir yanım cehennemde yanarken sana cenneti vermemi bekleme. " dedi boğuk bir sesle. Gözlerindeki kahvenin tonunda kendimi görüyorken burukça tebessüm ettim.

Dudaklarımızı birleştirmeden ve kendimi ve ruhumu tamamiyle onun kanlı, yaralı ellerine bırakmadan önce hissettiğin yoğun duygularla fısıldadım.

"Cenneti isteyen kim? Ben okyanusa razıyım..."

...

son zamanlarda yazma becerimin körleştiğini düşünmeye başladığımda beni yalnız bırakmayan ve desteğini eksik etmeyen herkese teşekkür ederim, yeni bölümü şükür yazdım, kendinize iyi bakın ve jik∞kla kalın🌻🌼

şu anki real jimin'in saç modelinin kafamdaki sillagedeki jimin'in saç modeli ile aynı olması...

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

107K 10.1K 17
Jungkook'un kızının baleye ciddi bir takıntısı vardır ve dersler alıp bir balerin olmakta kararlıdır. Park Jimin ise bölgedeki dans akademisinin bale...
1.1K 151 6
Her zaman Alfa çocuklar doğurarak soylarını devam ettirmiş bir ailenin ilk ve tek Omega'sı Hao, bu öğrenildiğinde ailesinin itibarını korumak için ap...
266K 24.2K 39
[TAMAMLANDI] 🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌑 Ekinoks, gece ve gündüzün eşit olması durumudur. Yılda iki kez gerçekleşir. Kurt adamlar ve vampirler ekinoks günü ta...
31.6K 5K 122
TAMAMLANDI ✓ Uyandığında, Pei Yi bir kitaptaki aynı isimli zengin genç efendiye dönüşmüştü. Kitabın asıl sahibi on yaşındayken havuza düşmüş ve nered...