Var Mı Senden Ötesi?

由 ZerenBas

399K 16.6K 1.9K

Bir daha kimseye güvenemeyeceğini düşünen yaralı bir kız. Bir daha asla sevdiği kadını koruyamayacağını zanne... 更多

1.Bölüm "Kaza"
2. Bölüm "Mezarlık"
3. Bölüm "Mektup"
4. Bölüm "Röl"
5. Bölüm "Kural"
6. Bölüm "Yenilikler"
7. Bölüm "Samimiyet"
8. Bölüm "Üç Buçuk Ay Sonra Huzur"
9. Bölüm "Sarılmak"
10. Bölüm "Cesaret"
Röportaj Duyurusu
11.Bölüm "O Ve Ben..."
12. Bölüm "Korku"
13. Bölüm "Umut Demirkan"
14. Bölüm "O Adamlar"
15. Bölüm "Ben Onun Neyiyim?"
16. Bölüm "Pişmanlık"
17. Bölüm "Gerçekler Ve Geçmiş"
18. Bölüm "Bilinmezler"
19. Bölüm "Annem"
20. Bölüm "Geçmişten Kalanlar"
Önemli Bir Duyuru Ve Gelecek Bölümden Bir Kesit
21. Bölüm "Git - Gel"
22. Bölüm "Şaşkınlık"
24. Bölüm "Proje"
25. Bölüm "Neydi Bu Olanlar?"
26. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part I"
27. Bölüm "Gerçek Tanışma - Part II"
28. Bölüm "Biz"
29. Bölüm "Kırmızlı Başlıklı Kız"
30. Bölüm "Bencil"
31. Bölüm "Seni Seviyorum"
32. Bölüm "Erkeklik Gururu"
33. Bölüm "Aşkın Gücü"
34. Bölüm "Kartopu Savaşı"
35. Bölüm "Benimsin"
36. Bölüm "İddia"
37. Bölüm "Maç"
38. Özel Bölüm "Gözyaşı"
39. Bölüm "Beklenmeyen"
40. Bölüm "Dövüş"
41. Bölüm "Gül"
42. Bölüm "Paintball"
43. Bölüm "Duygular"
44. Bölüm "Ölüm"
45. Bölüm "Kaybetmek Ve Çaresizlik
46. Bölüm "Bebiş"
47. Bölüm "Berkay"
48. Bölüm "Acı"
49. Bölüm "Söz"
50. Bölüm "Onsuzluk"
51. Bölüm "Kalp Ağrısı"
52. Bölüm "Final"

23. Bölüm "En İyi Kanka"

6.4K 276 24
由 ZerenBas

Bakışlarımı ablamdan kaçırmak adına tüm restorantını ezberlemiştim. Hangi köşede hangi renk ışık var? Kaç tane masa var? Her masanın etrafında kaç sandalye var? Masalarda kaç kişi oturuyor? Kaçı kız kaçı erkek? Şuan da sorsalar hepsine hiç düşünmeden yanıt verebilirim.

"Oh be," diyen eniştemin sesini duymayla bakışlarımı ondan tarafa çevirdim. "Çok iyi oldu bu iş, hem de çok." Yüzündeki rahatlamaya ve gülüşe bakılırsa dediği kadar olmalıydı.

Tabi eniştemin bu neşeli hallerinin sonuçlarının neler olduğunu unutmuşum. Şimdi mutlaka birine takılacak, o kişiyi çıldırtana kadar konuşacaktı. Evet enişmetimin böyle garip bir huyu vardı. Ve sanırım bu seferki kurbanı bendim.

"Sen şimdi karşı taraftan mısın baldız?"

Ah, hayır. Allah'ım yardım et.

"Ne alakası var enişte ya? Ben sadece Umut'a söz verdiğim için ona eşlik ettim." diyerek kendimi savunmaya geçtim.

Eniştem bir kolunu ablamın omzuna attı ve kendine doğru çekti. "Şuna baksana sevgilim ya, bizim tarafta olacağına karşı tarafta."

Ablam bir şey demek yerine kırmızı görmüş boğalar gibi yüzüme bakıyordu. Yandım ben, kesin yandım.

"Ya enişte ya ben nereden bileyim anlaşma yapılacak olan şirketin sizin şirket olacağını?"

Eniştem ablamın saçlarını okşarken bir yandan da bana laf yetiştiriyordu. "Bak, bak şimdi de sizin şirket oldu öyle mi küçük hanım? Bakıyorum da karşı tarafı baya çabuk benimsemişiz."

Gözlerimi olabildiğince büyüttüm ve şaşkın bir şekilde enişteme baktım. Neresinden anlıyordu bu adam sözleri?

"Ya enişte varya ben ne diyorum sen ne diyorsun? Bu anlamı nasıl çıkarmayı başardın Allah aşkına?" dedim şaşkınlık içinde, "Ben anlaşma yapılacak olan şirketin bizim şirket olduğunu bilmiyordum sadece."

"He bilsen gelmeyeceksin yani? Diyorsun ki; karşı tarafta olduğumu anlamasınlar en iyisi hiç gitmeyeyim. Küçük cadı seni."

Bu kutlama işini kim ortaya atmıştı Allah'ını seversen ya? Ne olurdu anlaşma yaptıktan sonra direk eve gitseydim? Ama yok ben kaşındım. Umut gel seni bırakayım derken ben illa eniştemlerlere kalıcağım diye tutturmuştum. Umut'da gitmişti. Tabi eniştemin bu hali hepten aklımdan çıkmıştı. Aklıma gelse böyle bir yanlışa düşer miydim?

"Valla senle baş edilmez enişte. Ben hiç bir şey demiyorum," diyerek ellerimi teslim olurcasına yukarı kaldırdım. "Abla Allah sana sabır versin." dedim ablama bakarak. Demez olaydım! Ama yok yine ben kaşındım. Kız tam yumuşamaya başlarken bir tanecik kocasına laf atmış ve yeniden o bakışlara mağruz kalmıştım.

"Sus kız. Benim kocam bir tane bir kere. Neyi varmış sabredilecek?" dedi. Ellerini beline koyarak devam etti. "Hem sen bana hiç bir şeyini anlatma zaten. Çocuğa tak koluna yemeklere gel. Gül eğlen ama ablana bir şey söyleme."

"Ya abla söylenecek bir şey yok ki. Zaten Umut'u tanıyorsun, ne diyecektim?"

"Ne bilim anlatacaktın işte. Bugün o kadar konuştuk. Hiç bir şey demedin." diyerek tekrar eniştemin kolunun altına girdi.

"Ben gitceğimizi unutmuştum. Eve geldikten sonra Umut aradı da öyle hatırladım," dedim. "Ayrıca sen kocan yüzünden bizi evden kovmasaydın belki anlatırdım."

Ablam yeniden eniştemin kollarının altında çıkmış elleri belindeki yerini almıştı.

"Bak hala kocama laf atıyor ya," dedi sinirle bana bakarak. "Sen benim kocama ne dil uzatıyorsun?"

Ne ablama baş edebilirdim ne de eniştemle. Bunların ikisi tam da birbirini bulmuşlar. Valla Allah bunların çevresindekilere sabır versin, bunlara değil.

"Oy ablam benim. Ben senin kocana niye dil uzatayım. Baksana şuna, melek gibi adam," dedim en sonunda pes ederek. Başka türlü başa çıkmak mümkün değildi ki bu iki deliyle. "Ben haksızım canım. Doğru diyorsunuz karşı tarafta olmuş oldum."

Ablam artık kaçıncı sefer kolunun altından çıktığını sayamadığım eniştemin kedi yavrusu gibi tekrae göğsüne sindi.

"Ha şöyle, yola gel."

Onların bu hallerine bakarak gözlerimi devirdim. Bunların ikisi bir araya gelince baş edebilene aşk olsundu. Valla öyle birini bulursam alnının ortasından öpeceğim.

Sessizce oturmak hoşuma gitmiyordu. Konuşmak daha iyi diye düşünerek konuşmaya başladım.

"Enişte şimdi ne olacak? Son durumumuz ne?"

Eniştem hiç istifini bozmadan cevap verdi. Onun bu rahatlağından anladığım kadarıyla durum iyiydi. Çünkü geçen sefer anneme anlatırken oldukça gergin duruyordu. Oysa şuan bir o kadar rahattı.

"Valla baldız durum çok iyi," dedikten sonra derin bir nefes aldı. Bu nefes 'sonunda' anlamına gelen bir rahatlama ifadesiydi. "Bu anlaşma sayesinde kalan şirketi taksite bağlamış olduk. Diğer şirketle olan borçlar oldukça azaldı zaten."

"Peki ya, Berkay'a olan borç?" dedim çekinerek.

"Berkay?" dedi kaşlarını kaldırarak.

"Beni kaçıranlar işte." dediğim de ikisinde yüzü asıldı. Her ne kadar kötü bir şey olmamış olsa da aklımıza bile gelmesi berbat bir şeydi.

"Onu bende bilmiyorum," derken gözleri bir noktaya odaklanmıştı. "Zaten en büyük sorun oydu ve borç kapanmış. Nasıl ödendi, kim ödedi bilmiyorum."

Kaşlarımın çatılmasıyla birlikte sırtımı sandalyeye buluşturdum. Aklıma gelen kişi miydi yoksa? Sonuçta o parayı ödemek onun için zor olmasa gerekti. Ama ondan bunu yapmasını istememiştim. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Bunun neden gurur kırıcı bir şey olduğunu tahmin edemiyor muydu? Tamam kabul ediyorum. O paranın ödenmesi şirketimiz için çok büyük bir avantajdı ama yinede istemiyordum böyle bir şey yapmasını.

Elim çantamda ki telefonuma gitsede vazgeçtim. Şimdi aramam saçma olurdu. Sonuçta yarın yine birlikte olcaktık. Yarına kadar sabretmem gerekiyordu.

&&&&

İkisi birlikte aynı anda "Günaydın," diye ciyakladılar. Yüzümü buruşturarak iki kuzene baktım.

"Sabah sabah nereden buluyorsunuz bu enerjiyi ya?" dedikten sonra kemerimi taktım. "Günaydın."

Anıl, "Çok pozitifsin Hayal!" diyerek ilk azarımı da yemeni sağladı.

Sıcacık yatağımdan zorla ayrıldığım halde benden pozitiflik mi bekliyorlardı? Ah, o zaman daha çok beklerlerdi. Hem gece boyunca kabus görmüş sabaha karşı anca uyuyabilmiştim. Gece Berkay ayrı bir yerden saldırırken Umut apayrı bir dertti.

Omuz silkmekle yetindim. "Pozitif olduğumu söylemedim zaten."

Anıl bu sözlerime karşılık gözlerini devirken Irmak'ın içi rahat etmemiş olmalı kı iki koltuğun arasından başını uzatarak yüzümü görmeye çalıştı. Ona yardım etmek için başımı ondan tarafa çevirdim.

Kaşlarını alnına yükselirken "İyi misin sen?" diye sordu. Sesinde endişeli bir tını vardı.

"Bilmiyorum," dedikten sonra başımı cama çevirdim. "Cevabını merak ettiğim sorular var. Bu yüzden bir an önce okula gitmek istiyorum."

"Ne gibi sorular?' diye sormamın bir sakıncası var mı?"

"Şuan söyleyemem Irmak." dediğimde Anıl'a baktım. Söylemediğim için bana alınır mıydılar?

Irmak ısrar etmek yerine uysal bir şekilde koltuğa geri yaslandı. "Sen bilirsin."

Anıl'ın kaşlarının çatılmış olduğunu görünce düşündüğüm şeyin olmuş olmasından korkarak açıklama yaptım.

"Beni sakın yanlış anlamayın. Sadece sorunun cevabını bende bilmiyorum. Bu yüzden söylemek istemedim. Yoksa sizden sakladığım falan yok," dedim Anıl'ın hala çatık kaşlarına bakarak. "Hadi ama Anıl, siz benim en iyi kankalarımsınız," diyerek sızladım. "Sizden saklayacak değilim ya."

Sonunda çatık kaşları eski halini almış yüzü gülmüştü.

"Tamam kanka, öyle olduğuna eminim."

Araba okulun otoparkına giriş yaparken Irmak'la kıkırdamış ve beşlik çakmıştık. Ve tabiki çakarkende sevinç niğdaları atmayı unutmamıştık.

"En iyi kanka."

Gülen bir yüzle arabadan indikten sonra Irmak'ın koluna girdim ve Anıl'ın yanımıza gelmesini bekledim. O sırada gözüm otoparktaki arabaları taramakla meşguldü ancak aradığım araba yoktu.

Demek ki hala gelmemiş.

"Hadi kanka," dedi Anıl göz kırparak "gidelim."

Gülümseyerek kafamı salladım ve merdivenleri çıkmaya başladık.

"Bizim ikili nerede?"

Anıl "Gelirler birazdan." derken benle konuşuyor ama daha çok yanından geçen kızlara sırıtmakla meşguldü.

Sınıfın kapısının önüne geldiğimiz de Anıl'ın koluna vurarak bana bakmasını sağladım. "Kızları kestiğinin farkında değilim mi zannediyorsun sen?" dedim ellerimi belime koyarak.

"Kankam utansım ne yapayım." dedi omuzlarını silkerek.

"Benim ne suçum var?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Sus kız, pis kanka. Bana kız ayarlamıyorsun birde geçmişin karşıma 'kestiğinin farkında değil miyim?' diyorsun. Ne yapayım?" dedi bu sefer Irmak'ı da işin içine katarak. "Ne kuzenim de iş var ne de en iyi kankamda. Ne yapayım bende kendim bulmaya çalışıyorum işte."

Kıskanç sevgili rolüne bürünmüş kanka olarak sataşmaya devam ettim.

"Ay bak birde kız ayarla diyor."

Anıl'da sevgilisiz kalmış çaresiz adam rolüne bürünerek o da karşılık verdi. Gerçi rol yapmasına gerek yoktu. Çünkü gerçketen sevgilisi yoktu.

"Bana bak kanka," dedi işaret parmağını üstüme doğru sallayarak. "Ya bana kız bulursun ya da önüme gelen her kızı çatır çatır keserim. Sen bilirsin valla." dedi ve bir şey dememe fırsat vermeden arkasını dönerek sınıfa girdi. Bir de saçları olsa savura savura giderdi kesin. Onun bu haline kendi kendime sırıttım.

Atarlı kanka.

"Ne sırıtıyorsun?"

Bir an da boynumda hissettiğim sıcak nefes irkilmeme sebep olmuştu. Bu çocuk beni kalpten götürmeye falan mı çalışıyordu? Zaten onun yanımda olması bile kalbimin gereğinden fazla atmasına neden olurken boynumda sıcak nefesini hissetmek iki katı fazla atmasına neden oluyordu. Bu kadar atım da bana fazla geliyordu.

"Hiç," dedim sesimin titrememesini dikkat ederek. "Anıl'a gülüyordum."

Heyecanlandığımı anlamanasını umarak bende peşinden sınıfa girdim.

Umuyordum ki, bir gün heyecandan bayılmazdım.

&&&&

"Umut."

Arkasından bağırarak onu durdurdum ve hızımı biraz daha arttırarak yanına vardım.

"Ne oldu?" dedi bana bakarak.

"Ben senle birşey konuşmak istiyorum."

"Evet?" dedi arabasına yaslanarak. Cebinden çıkardığı sigarayı dudaklarına götürdü ve elini sigaranın önüne siper ederek yaktı. Kaşları hafif çatılmış gözleri küçülmüştü.

Kalbim bu manzara karşısında yine gereğinden fazla atmaya başlayınca kalbimin gümbürtüsünü duymaması için konuşmam gerektiğinin farkına vararak konuşmaya başladım.

"Hala okuldayız Umut. Ne yapıyorsun?" dedim tedirgin bir sesle. Aslında şuan da yakalanıp yakalanmaması umrumda değildi. Bu sadece bu manzaradan kurtulmak için ürettiğim bir bahaneydi. Zira bu nefis manzaraya biraz daha bakarsam konuşabileceğimden emin değildim.

Omuz silkerek çakmağını cebine kaydu ve sigaradan bir nefes alarak dudaklarından ayırdı.

"Sence umrumda mı?"

Bu rahatlağına karşılık gözlerimi devirdim. Bu aralar Twitterde sık sık karşılaştığım bir söz geldi aklıma. Tam da Umut'un şuan ki hali idi.

'Sülalem raat.'

O aradaki 'h' harfini söyleyemeyecek kadar rahat ve umursaz davranıyordu şuan da.

Düşüncelerimden Umut'un sabırsız sesiyle ayrıldım. "Artık söylecek misin?" dedi. "Daha ne kadar bekleyeceksin?"

"Sen sigarayı her içine çekişinde kaşlarını çatmaktan, gözlerini kısmaktan ne zaman vazgeçersen o zaman. Kısacası sen o sigarayı elinden atınca. Çünkü bu görüntün konuşmama engel oluyor."

"Biliyorsun dün eniştemlerle kalmıştım." dedim ellerimi oynayarak. "Ve konuşurken ne kadar borcumuz kaldığını sordum."

Umut herşeyi bilse bile hala söylereken geriliyordum. Gerilmemek imkansızdı. Neyse ki bakışlarında her hangi bir duygu yoktu. Hala aynı umarsamazlıkla bakmaya devam ediyordu.

"Durumumuzun çok iyiye gittiğini söyledi. Borçların büyük oranda kapandığından bahsetti. Hatta çoğu borç kapanmış. Berkay'a olan borç bile. Ona olan borcumuz oldukça fazla büyük bir rakamdı Umut."

"Rahatlar mısın Hayal? Bu her iş adamın başına gelebilecek bir durum bu. Gerilmeni ya da utanmanı gerektirecek bir durum yok ortada."

Söylediği sözlerle gözlerine bakabilme cesaretini buldum ve cennet yeşili gözlerine baktım. Emindim ki gözlerimde ki teşekkürün o da farkındaydı.

"Pekala," dedim derin bir nefes alarak. "Sekizyüz bin kadar bir borç vardı ve borç kapanmış. Eniştem bile parayı kimin ödediğini bilmiyor. Ve ben...-"

"Ve sende benim ödememiş olduğumdan şüphelendin. Şimdi de neden böyle bir şey yaptığımı sorgulamaya geldin." dedi kaşlarını kaldırarak. "Doğru mu?"

Başımı sallayarak onayladım.

"Ben ödemedim Hayal. Farkında mısın o şerefsiz seni kaçırdı ve istemediğin şeyler yaptı." sesi sertleşmiş boşta kalan eli yumruk şeklini almıştı. "Ve seni bulan polislerdi. Bu yüzden borç otomatik olarak kapandı. Sonuçta tazminat davası acsanız o parayı alacaktınız. Bunun yerine borç kapanmış oldu."

Sigarasından son bir nefes daha çektikcen sonra yere attı ve ayağıyla ezdi. Daha sonra bakışlarını yüzüme dikti ve gözlerimin en derine baktı.

"Ama eğer öyle olmasaydı bile o parayı ödemekte bir an bile tereddüt etmezdim. Hatta düşünüyorum da o parayı hiç ödemezdim." dedi aramızda ki mesafayi sıfıra indirerek. "Eğer arada polisler olmasaydı o şerefsizi bir depoya kapatır o paraları ona tek tek yedirirdim. Sanırım sonra da sana zarar verdiği için geberene kadar döverdim. Emin ol arada polisler olmasaydı bunu yapardım. Hiç düşünmeden yapardım."

Sözlerini bitirdikten sonra kalbim yine fazladan atmaya başlamıştı. O, arkasını dönmüş çoktan arabasına binmişti bile. Bense hala beynimda yankılanan o cümlenin verdiği mutluka sırıtıyordum.

"Sanırım sonra da sana zarar verdiği için geberene kadar döverdim."

&&&&

Huh, sonunda paylaştım. Bölümü geç yüklediğim için özür dilerim. Ama yazmaya vakit bulamıyorum. İki gecedir uyumuyor bölümü yazıyordum. Sonunda bitti. Neyse umarım beğenmişsinizdir arkadaşlar.

Vote vermeyi ve düşüncelerini belirtmeyi unutmayın.

Bir dahaki bölüme kadar kendiniz iyi bakın.

继续阅读

You'll Also Like

TAKINTI 由 asranixa

青少年小说

1.6M 27.7K 33
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
1M 13.9K 35
Aşık olduğu adamın evleneceğini öğrenen Mavi, çareyi en yakın kız arkadaşında bulur. Düğüne kısa bir süre kala acilen bir plan yapmaları gerekmektedi...
549K 24.4K 16
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
BERCESTE 由 itsmegokcen

青少年小说

5.9M 193K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...