Sillage | jikook

By isminemyg

70.7K 6.6K 6.3K

Yüreği kanayan bir çocuk tanıdım, ne zaman deşsem yarasını bende kanadım. 25\05\20 25\10\20 More

[sillage]
1|yakın ama bi o kadar da uzak bana
2|hatırlatırsan unutmam
3|ne gündüzümde sabahım
4|yara bantlarındaki adım
5|gülüşünü sevdim
6|sarılsak geçer
7|ilk kalp ağrısı, en çokta o acıttı canımı
8|benim için herkes gibi değil
9|okyanus gibi
10|kalmanı istiyorum
11|güneşi yanımda hissettim
13|bir yanım cehennemde yanarken, sana cenneti vermemi bekleme
14|görebildiğim tek manzara onun okyanus gözleriydi
15|tenindeki mürekkeple karala beni
16|bir gün herkes gibi değil, diğer gün hiçkimse
17|yüreği kanayan bir çocuk tanıdı(m)
18|geçmiş değildi onunkisi, aslında hiç geçmemişti
19|balık giderse okyanus kururmuş
20|bu hayat benim
final|eylüller, okyanus ve balık
teşekkürler🐠
part 1|özel bölüm
part 2|özel bölüm
reklam ve duyuru

12|adım hiç bu kadar güzel gelmedi kulağıma

2.6K 290 251
By isminemyg


song| the neighbourhood- honest

Cesaretsiz bir çocuktum. Küçüklükten beri gerisinde durduğum sınır çizgilerimin dışına çıkmadan yaşıyordum. Orada yaşadığımı sanıyorum. Yanılmıştım.

Gökyüzü olduğu sandığım o sınırın içi koca bir cam kutuydu. Bana yaşamı, yaşamayı hissettirmemişti. Nefes almak neydi şu ana kadar? Kurallara, sınırlara göre yaşayıp, asla ne istiyorum ben, aslında kimim ben diye sormadan ailemizin, veya bir başkasının çizmiş olduğu yolda yürüyüp, hayatı sadece kendi çıkarları uğruna yaşamak mıydı?

Bu soruyu bana tam da şuan sorarsanız cevabını veririm. Hatta cesareti de anlatabilirim. Cesaretsiz olduğumu söylerim ama bu Jimin'le öpüşmemden tam bir-iki dakika önce için geçerliydi. Artık gerçek nefes ne biliyordum, gerçek yaşam ne. Ben kimim ve neyi istiyorum? Sınırlarda mutlu muyum?

Hepsinin cevabı dudaklarımın arasındaydı. Cesaretim de oradaydı. Şimdi doğan körpe cesaretim iki dudağımın arasındaydı, iki dudağımda onun dudaklarındaydı.

Nefes tam da oradaydı. Dudaklarının arasındaydı.

Hayatımın sadece ideallerimden ibaret olduğunu düşündüğümde, yan dairemdeki uyumsuz çocuğu her görmemezlikten geldiğimde büyümüştü bu aramızdaki etkileşim, onu uzaktan sadece izleyen biri olarak şimdi kollarının arasında olabilmekti benim cesaretim. Bu cesareti sevdim.

Çünkü bu cesaret bana nefesimi getirdi, hastası olduğum o okyanusun tadını verdi bana. Karada kalan ruhuma denizi hissettirdi. Dalgalar bizi savuruyordu, duramıyorduk. Durmak ne bilmiyorduk, okyanusuna kapılan ruhum kıyıya vuramıyordu son nefesini veren balık gibi.

Öldürdün diyordum kendime, korkan ve cesareti olmayan o Jeongguk'u sen öldürdün. Peki şimdi yaşayan kim? Park Jimin'in kolları arasındayken hiçbir şeyi umursamayan, sınırlardan kaçan o Jeongguk, ben miyim?

Benim derim şüphesiz. Hissettiğim her şey gerçek ve canlı.

Dudakları canlı. Dilime dolanan dili canlı, bir türlü inmek bilmeyen düzensiz ve hızlı nefeslerimiz canlı. Islak öpücükler, arsız ısırıklar ve arzu dolu sesler canlı.

En az onunla yaşamı bulan ruhum kadar canlı her biri. Bir elim saçlarının arasındaydı, parmaklarımla ense kökünün üstündeki siyah tutamları okşuyor, bazen de sertçe çekiştiriyordum. Diğer elim ise ensesindeki o özel dövmeyi okşuyordu. Jimin'in kucağındaydım.

Yatağının üstünde oturuyordu ve ben bacaklarımı iki yana açmış vaziyette kucağında oturuyordum. Başlattığı ilk öpücükten  alevlenen bir yangında alev alev kavruluyordu bedenlerimiz. Beynim mantıklı düşünemiyordu Jimin'in kucağında kıvranırken, ellerini vücudumun her yerinde hissediyordum. Başta acemice ve masumca başlayan öpücüklerimiz şimdi daha yoğun ve sıcaktı.

Titreyen bedenim bir türlü heyecanı üzerinden atamıyordu ama hissettiğim daha yoğun şeyler vardı. İstek gibi. Kucağındayken kalçamın altındaki varlığını belli eden erkekliğini hissetmek,  Jimin'i bu kadar çok fazla etkilemek beni utandırıyor ve  hoşuma gidiyordu.

Elleri belimi okşadı. Dudaklarımız öyle güzel uyumluydu ki, onunla öğrenmiştim öpüşmeyi. Ama sadece bedenimiz değildi öpüşen, ruhumuzdu. Jimin bir elini yavaşça belimden aşağıya indirdi. Üst bacağıma koydu elini ve yukarıya doğru ilerletti. Titredim ve inlemeye benzer bir ses çıkardım. Giderek hızlanıyordu nefeslerimiz, Jimin çok güzel öpüşüyordu. Yavaşça emiyorken alt dudağımı canımı acıtmadan tahrik edercesine ısırıyordu. Isırdığı yeri önce dili ile yoklayıp sonra emiyorken bende aynı şekilde üst dudağını emiyordum. Dolgun dudaklar hayatımda aldığım en güzel tada sahipti.

Jimin bacağımdaki elini kısa şortumun içine soktu. Kasıklarıma kadar inen elini bacak arama bastırdı ve diğer eliyle beni belimden itip kendine iyice yasladı. Bu hareketiyle boğazımdan kısık sesli bir inleme ağzının içinde kayboldu.

Beni hem cennetteymiş gibi öpüyor hem de bir eli bu zamana kadar kimsenin dokunmadığı mahremiyetime dokunuyordu. Şortumdan içeriye doğru süzülen parmakları iç çamaşırımın üzerinden beni ağır ağır okşuyorken tatlı öpücüklerine odaklanamıyordum. Kalçamın altındaki sert aleti  ve hızlanan nefesleri onun da öpücüğe odaklanamadığını gösteriyordu.

Dudaklarımızı ayırdım. Daha fazlasına dayanamayacaktım. Bedenim hem çok yorgun hem de çok güçlüydü. Gözlerimi açamıyordum. Dudaklarımız büyük bir ihtimalle kızarmıştı. İki elimi de Jimin'in ensesinde birleştirdim.

Jimin dudaklarımızı ayırmamla boynuma yöneldi. Hızlı ve sıcak nefesleri tenime çarptı. Ensesini yumuşak hareketlerle okşamaya başladım. Okyanusa dokunuyordum.

"Bunu neden daha önce yapmadık ki?" diye fısıldadı Jimin, hâla nefesleri düzensizdi. Başını boyun girintime yasladı ve kasıklarımdaki elini kalçama götürdü. İki eliyle kalçalarımı iç çamaşırımın üzerinden kavradığında beni kendine sertçe bastırdı. Hissettiğim dokunuşla inledim.

"J-jimin..." Dudaklarımından dökülen adı, vücudumdaki tüm arzuyu dışarıya vurmuştu. Onun adının ağzımdan bu şekilde ahlaksız çıkması ne denli cesaretlendiğimin en büyük kanıtıydı.

"Tekrar söyle." dedi otoriter bir sesle, soluk soluğayken, kalçalarımın hakimiyeti tamamiyla onun elindeydi. Jimin beni sertleşen bacak arasına doğru sürterken dağılmış bir sesle,"N-ne?" diye  geveledim ağzımda.

Konuşma yetkimi bile kaybetmiştim sanki. Kendimi kaybetmiştim. Ama aynı zamanda bulmuştum da.

Parmakları iç çamaşırımın eteklerinden içeriye girdi. Parmak uçları o yere baskı uygalarken dudaklarını boynuma doğru bastırıp, sertçe emiyordu. Hızlı nefesleri derime işlemeye devam ediyorken hırlarcasına konuştu.

"Adımı." ellerini tamamiyle içeriye soktu. Şimdi kalçalarım tüm çıplaklığıyla avucunun içindeydi. Kumaşın üzerinden onu ve kalçamdaki ellerini çok iyi hissediyordum. Gözlerimi kapatmışken başımı geriye doğru atarak Jimin'e daha fazla yer açtım.

"Adımla tekrar inle Jeongguk. O masum ağzından adımla inlediğini bir kez daha duyayım..." Tamamiyle dağılmış bir sesle boynuma doğru fısıldadığında dediğini yapmaktan ne kadar çok utansamda elleri ile beni mahvediyor, vücuduma çok yoğun bir etki bırakıyorken elimde olmadan ona istediğini veriyordum.

Bir kez daha adıyla inliyordum.

"Jimin..."

İnlememle sertçe ısırdı boynumu. Asabiyileşen hareketleri beni korkutsada, belli etmedim. Heyecanım ve arzum her şeyi geride bırakacak kadar güçlü bir hakimiyet kurmuştu bedenimde.

"Sana adımın ağzına yakıştığını anlatan binlerce şarkı yazabilirim. Adım hiç bu kadar güzel gelmedi kulağıma Jeongguk..." Boynuma doğru fısıldıyorken ellerini kalçamdan çekti. Belimi tekrar buldu, orayı sarmayı seviyordu. Son kez emip, kelebek öpücüklerini bırakmaya başladı boynuma. Her öpüşünde yeniden yeşeriyordum. Öptüğü yerde çiçek açıyor, bana yaşamı veriyordu.

"Sen..." Sarhoş gibiydi, sesi derinden geliyordu. Gözlerini kapatmıştı benim gibi. İkimiz de kendi bulduğumuz cennetten çıkıp dünyaya dönmemiştik."Sen..." diye devam etti dudaklarını yavaşça köprücüğüme indirdi.

"Sen benim hayattayken aldığım en güzel nefesken..." Belimi kırptım, dudakları köprücük kemeğimden ortasındaki çukura girdi. Kelebek öpücüklerini o çukurumsu yere bastırdıktan sonra pürüzlü bir sesle fısıldayarak tüm tüylerinin çekilmesini sağladı.

"Burası artık benim mezarım."

Tekrar öptü köprücük kemiğimi. Kendi kendine fısıldadı yine. Beni unutmuştu sanki, kendini unutmuştu. Neredeydik unutmuştu, saat kaçtı hepsini unutmuştu. Aklında sadece biz vardık. "Burası artık benim." diye fısıldayarak son kez öptü artık onun olan çiçekleşen o yeri.

Ağzımı açamadım. İlk beş saniye bir şey söyleyemedim. Gerçekti yaşadıklarım, sanki rüyadaydım. Yorgun bedenim onun kucağında daha da küçülüp, gevşerken ellerimi omzuna atıp ona doğru yaslandım ve bedenine sarıldım.

Jimin başını köprücüğümdeki o çukurumsu yere yerleştirmişken sıkıca sarıldım bedenine. Gözlerimi kapattım ve hızlı nefeslerimizin dizginlenmesini bekledim.

"B-ben..." Dudaklarımı araladığımda ne diyeceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Dakikalardır öpüşüyorduk ve Jimin kalbimi eritecek şekilde konuşuyorken ben iki kelimeyi bir araya getiremeyecek hale geliyordum. Cesaretsiz değildim ama hâla endişelerim vardı.

Ona güvenmek istiyordum.

Yine de söylemek istediğim bazı şeyler vardı. Ki aniden çalan kapı ziliyle evren daha zamanı gelmediğini bana gösterdi. Kucağındayken irkildim. Kapı alacaklı gibi çalarken ellerime Jimin'i omuzlarından itip, kucağından kalkmaya kalkıştım.

"Kapı çalıyor." dedim, hızlı soluklarım  dizginlenmişti, Jimin elini belime sıkıca sardı."Siktir et." diye mırıldandı umursamazca. Boynuma derin bir öpücük daha bıraktı. Ellerini tişörtümden içeriye soktu.

"Saatlerce kalalım böyle. Ne sen git benden, ne de ben senden." Dudaklarını boynundan çekti ve yüzünü yüzüme yaklaştırırken ışıldayan gözlerini gözlerime dikti.

"Dudaklarının tadına sonsuza kadar bakabilirim Jeongguk..."Dudaklarıma doğru arzuyla fısıldayarak bir yangını daha başlatmak için dudaklarını dudaklarıma sürttü. Gözlerimi kapatıp tekrar kaybolacakken kollarında, kapı bir kez daha alacaklı gibi çalınmıştı.

Sonra ise tanıdık bir ses kapı ardından kulaklarıma ulaşmıştı.

"Lan açsanıza şu kapıyı! Jeongguk!"

Yoongi'nin sesini duyduğumda hemen gözlerimi açıp rüyadan uyandım. Jimin'in boşluğundan yararlanıp kucağından kalktığım gibi kapıya doğru ilerleyecekken duraksadım.

Yoongi'nin karşısına Jimin'in kıyafetleri ile çıkamazdım.

"Buraya geldiğine inanamıyorum. Neden hep kafasının dikine gidiyor ki?" Kendi kendime telaşlı bir sesle söylenirken, neden bu kadar telaşlandığımı anlamayan Jimin sadece düz ve donuk bakışlarıyla beni izliyordu. Onun hesap vermesi gereken bir arkadaşı yoktu elbet, ki o kimseye hesap vermezdi

Benim ise etrafım hesap soracağım insanlarla çevriliydi, buna Jimin'de dahildi. Yani, artık öyleydi. Karşısında üzerimi değiştirirken alelacele, onun yoğun bakışları altında utanacak vaktim bile yoktu.

Üzerimi değiştirip, okul formamı giydiğim gibi soluğu dış kapıda almıştım. Yoongi kapı ardından sövmeye başladığında beklemeden kapıyı açtım.

İlk olarak ağzında biriken küfürleri yuttu sonra ise bir süre beni izledi.

"Sen iyi misin Jeongguk? Niye açmıyorsunuz kapıyı?" Sinirli bir tavırla beni azarladığında kuşkulu bakışları üzerimde dolandı.

"Duymamışım, tuvaletteydim." dedim,  gergince. Yalan söylemek istemediğim kadar şuan Yoongi'ye gerçekleride söylemek istemiyordum. Jimin'le aramızdaki şeylerden, öpüşmemizden ve bu yüzden kapıyı açamayışımdan uygun bir zamanda bahsedebilirdim.

Ama şuan dağılmış bir haldeyken olmazdı. Her şey yeniydi. Çok yeni ve aniden gelişmişti.

"Hem sen neden geldin? Telefonda sana gelmemen gerektiğini söylemiştim. Zahmet etmişsin." Konuyu değiştirip, asıl konuya değindiğimde merakla kaşlarımı yukarıya kaldırdım. Kısa bir an arkama baktığımda Jimin'in odasının kapısının dibindeki duvara yaslanmış vaziyette sert bakışlarıyla bizi izlediğini fark ettim.

Yoongi göz devirdi.

"Gelmeyecektim ama baban beni yine aradı. Telefonuna bakmıyormuşsun, ne ile meşguldün o kadar tanrı aşkına? Klozete falan mı düştün?" Bakışları kuşkuyla üzerimde dolanıyordu, bir elini kaldırıp boynuma götürecekken,"Sinek mi ısırdı? Kızarmış, hatta morar-"

"Her ne sikimden geldiysen buraya, fazla bekleme yapma." Jimin aniden yanımıza yaklaşıp, buz gibi bakışlarını üzerimize dikerek, Yoongi'nin lafını 'balla' kestiğinde utancımdan ve içinde bulunduğum vaziyetten dolayı yerin dibine girecektim.

"Sen bence olduğun yerde kal ve karışma. Jeongguk'u evine alıp insanlık etmiş olabilirsin ama seni hâla tekinsiz bir tip olarak görüyorum." Yoongi iğneleyici bir sesle tılsadığında bir adım atarak beni yanına doğru çekti.

"Arkadaşımdan uzak dursan iyi edersin. Zira geçen hafta Jeongguk hakkında senin yüzünden iğrenç dedikodular çıkmışken, seni buraya gömmediğime dua et."

Kavga alarmları ufaktan çalmaya başlarken, Yoongi'yi uyarmak amacıyla kaş göz işareti yaptım ve yumuşak bir sesle fısıldadım.

"Yoongi lütfen, yeri değil."

Ortada bilmediği olaylar olmuştu. Tamam Jimin'in gecen hafta söylediği sözler yüzünden öfke krizlerine girmiş olabilirdim. Ama o olay çoktan kutuya kapatılıp unutulmuştu. Yoongi şuan o konulara değinerek sadece Jimin'i öfkenlendiriyordu.

"O Jeongguk ile benim aramda. Ve seni son kez uyarıyorum Yoongi, benimle atarlı bir şekilde konuşurken laflarına dikkat et. Çünkü eğer bunu yapmaya devam edersen senin çeneni kırarım, değil havlamak, karşımda miyavlayamazsın bile. Şimdi çek o patilerini Jeongguk'un üzerinden. O seninle gelmeyecek." Jimin sert bir şekilde beni kenine doğru çekti, öfke dolu bakışları Yoongi'in üzerindeyken.

Onun öfkelenmesi hepimiz için felaket olurdu. Benim adıma konuşmuş olması hoşuma gitmemişti. Yoongi ise Jimin'in söylediklerinden sonra usanmaz bir şekilde beni kolumdan tutup tekrar yanına doğru çekmişti.

"O benim arkadaşım ve sen onun adına konuşamazsın." Net ve kesin bir sesle konuştuğunda, cesaretine ve uslanmazlığına hayran kalmıştım. Jimin ise sinirle alt dudağını dişleyip, kıkırdamıştı. Tehlikeli ve kan donduran bir gülümseme aynı hızla yüzünden silindi. Şuan arada ben olmasaydım Yoongi'yi fena benzetecek bir hali vardı.

"Jeongguk benimle gel, babanın acil işi çıktığı için seni arkadaşın olarak ben şubeye götüreceğim. Motorum apartmanın önünde, eşyalarını da al seni bekliyorum."dedi Yoongi, kolumu tutmayı bırakıp son kez Jimin'e sert bir bakış attığında yanımızdan uzaklaşıp asansöre bindi.

Ne yapacağımı bilemez vaziyette öylece yerimde kaldığımda Jimin'in sinirle homurdanıp, sert bir küfürle beni içeriye doğru çekip, kapıyı ardımızdan kapatmasıyla ürkmüştüm. Bu ani hareketleri beni korkutuyordu.

Sırtımı kapıya yasladı ve öfkeyle soluyorken keskin bir sesle,"Nereye gitmen gerekiyorsa ben seni götürürüm. O piç kurusuyla gitmene gerek yok."diye tısladı. Tısladı diyorum çünkü gerçekten feci derecede öfkelenmiş, çenesi kasılırken kahve gözleri öfkeden dolayı kararmıştı.

Kasılan bedenini yavaşca bedenimden uzaklaştırdığımda buruk bir tebessümle,"Piç dediğin kişi benim en yakın arkadaşım Jimin. Aranızdaki kötü enerjinin farkındayım ama benim için işleri daha da zorlaştırma." dedim, gergin bir nefes verip. Salona geri dönüp bıraktığım eşyalarımı topladığımda Jimin'de peşimden geldi.

"Jeongguk onunla gitmene gerek yok." diye tekrarladı tok bir sesle. Beni dinlemiyordu, o umursamaz çocuk yoktu şuan karşımda. Elinde olsa beni buraya kapatacak bir hali vardı.

Eşyalarımı topladım ve çantamı alıp yanından geçeceğim zaman beni kolumdan sertçe kavramasıyla olduğum yere çakıldım. Onunla kalamazdım. Yoongi benim arkadaşımdı ve daha ne olduğunu bilmeden onu bırakıp, Jimin'le kalamazdım. Her şey aniden gelişiyordu ve düşnmem, kalbimin sesini dinlemem benim için işleri yokuşa sürüklüyordu.

"Jeongguk..." dedi, bu sefer daha naif bir sesle. Bileğimi sertçe tuttuğu için canım acısada belli etmedim. Ama o sert davrandığının farkına varmış ve tutuşunu gevşetmişti.

"Gitme." dedi, gözlerindeki masum istek öyle gerçek ve sıcaktı ki, bir an yanında kalmak, söylediğini yapmak istemiştim. Ama bu an öyle kısa sürdü ki, beni oraya bağlayan gözlerinden gözlerimi kurtarıp, peşimden gelip bana engel olmaması için hızla çıkış kapısına doğru yönelmiştim.

"Özür dilerim. Yoongi ile gitmem gerek." Gözlerindeki masum istek kül olup savrulurken kaşlarını çattı. Bozulmuş ve hayal kırıklığına uğramış yüz ifadesiyle bana engel olmak için en ufak bir harekette bulunmadı.

Olduğu yerde kaldı. Dönüp yüzüne bakmadan daireden çıktığımda göğsümdeki rahatsız edici baskıdan kurtulmak için derin bir nefes aldım. Ondan vazgeçmiyordum. Beni anlamalıydı.

Henüz yeni ve taze olan aramızdaki ilişki, fazla tepetaklaktı. Aramızda gelişen her şey öyle hızlıydı ki, bize zaman tanımalıydı. Sevmeyi onunla öğrenmek isteyen yanımı ona adamak için oldukça zamana ihtiyacım vardı.

Biz sevmeyi öğrenecektik, önce sevecektim onu. Çünkü artık sınır dışına atmış olduğum büyük bir adım vardı. O adımlarla gelmiştim yanına, şimdi çıkıp gidiyorsam yine o adımlarla geri dönecektim.

Ama önce aramıza paldur küldür gelen laf anlamaz arkadaşımla uğraşmam gerekiyordu.

...


Seri ana konulara yavaştan giriş yaptık, mutluyum çünkü bu kitaptan soğuyacağım üzerine endişelerim vardı ama ilgiyi görünce toz olup uçtu. Bir de kurguyu sevdim, sizi de sevdim.

Jik∞kla kalalım, hep Jikooku sevelim, kendinize iyi bakın kuzular💓


Jeongguk'u suçlamayın, çocuk daha toy bu sevgili işleri için :')

Continue Reading

You'll Also Like

266K 24.2K 39
[TAMAMLANDI] 🌑🌒🌓🌔🌕🌖🌗🌘🌑 Ekinoks, gece ve gündüzün eşit olması durumudur. Yılda iki kez gerçekleşir. Kurt adamlar ve vampirler ekinoks günü ta...
107K 10.1K 17
Jungkook'un kızının baleye ciddi bir takıntısı vardır ve dersler alıp bir balerin olmakta kararlıdır. Park Jimin ise bölgedeki dans akademisinin bale...
146K 12.1K 20
*** "Sana söyledim," Hırıldayan beden, kendini belinden tutmakta olduğu çocuğa daha fazla bastırdı. "Buradan gidemezsin," Dudaklarını yavaşca kulağı...
87.7K 3.3K 34
Her şey bir oyunmuydu? Yoksa o mu hatırlamıyordu? Ana çift: Jikook Yan çiftler: Namjin, Sope Smut içerir ve çok büyük beklentiniz olmasın bu konuda a...