KARANLIK LİSE

Af theearyaa

25.8K 1.8K 341

Bazı anlar vardır yaşamak istemediğimiz, bazı anlar vardır ki yaşayıp da unutmak istemediğimiz. Mere

TANITIM
1. Bölüm: Seminer
2. Bölüm: Sinema
3. Bölüm: Cinayet
4. Bölüm: Hafta Sonu Planı
5. Bölüm: Ceset
6. Bölüm: Sorgu
7. Bölüm: Küçük Bir Not
8. Bölüm: Trafik Kazası
9. Bölüm: Ölüm Ve Yaşam
10. Bölüm : Soruşturma
11. Bölüm: Kamera Kayıtları
12. Bölüm: Yeni Kız
13. Bölüm: Film Gecesi
Soru
14. Bölüm: Merve

15. Bölüm: İntihar mı? Cinayet mi?

323 24 21
Af theearyaa

Bölümü okuyup bitirdikten sonra oy vermeyi de unutmamanızı umuyor ve keyifli okumalar diliyorum. Seviliyorsunuz...

15. Bölüm: İntihar mı? Cinayet mi?

***************

" Ölümler vedaları, vedalar ise bölünmeleri severdi. "

Bir kalp düşünün acıyla inleyen ve birde oda düşünün sessiz sedasız ve biraz da penceresiz.

Karanlık...

Kaç acı bir kalbe sığardı ya da durun şöyle söyleyelim bir kalp kaç acıyı kaldırabilirdi.

Bir, iki, üç... Daha mı fazla ya da daha mı az?

Şimdi burada bana söyler misin? Sessizliğimin sesi. Acılarla boğulmuş kalpler her zaman karanlıkta kalmaya mahkum mudur?

...

Saatler geçmişti Merve'yi öyle soğuk ve cansız buluşumun üzerinden. Kalbim atışını beynimse işleyişini yitirmişçesine yattığım hastane yatağında boş duvarlar bana bense o boş duvarlara bakıyordum.

Anlam veremiyor ve de anlamlandıramıyordum. İnanmıyordum, inanmak istemiyordum Merve'nin öylece sessiz sedasız bırakıp gidişini.

Ölüşünü...

Acı sadece kalbime değil bütün bedenime işlemişti adeta. Ne konuşabiliyordum ne de söylenenlere tepki verebiliyordum.

" Aslı, kızım beni duyuyor musun? "

" Aslı, yavrum. "

Bu sesler bu telaş bu ağızlardan dökülen o endişeli cümleler saatlerdir başımda dikilmiş tepki vermem için gözlerimin içine bakan annemin ve babamın sesleriydi.

Biraz tepkisiz biraz da sessiz olsam da tam karşılarındaydım. Ailem yanımdaydı. Yaşıyordum, tabi buna yaşamak deniyorsa.

Peki ya Merve. Merve'nin annesi ve babası onlara haber vermişler miydi? Öylece sadece kızınız öldü mü demişlerdi?

" Anne "

" Söyle annem, söyle güzel kızım. "

" Anne Merve... "

Gözyaşı... Ah şu dışı buz tutmuş tenlerin içinde acıyla yanan. O buz tutmuş tenleri bir damla gözyaşıyla yangın yerine çeviren dışı su içi ateş dolu o gözyaşı, gözyaşları.

" Anne beni Merve'nin yanına götürün."

" Aslı "

" Baba beni Merve'ye götürün onu göreceğim. "

" Aslı'm annecim yapma böyle n'olursun. "

" Bırakın beni. Bırakın beni dedim. "

Kaçış, koşuş ve sonsuzluk...

Hep böyle değil midir? Zaten. Hep bir yerlerden, birilerinden sürekli kaçarız, kaçmak için hep çabalarız. O kadar çok kaçarız ki kaçmak için bazen nereye varacağımızı bilmediğimiz yollara saparız.

Sonsuzluk...

Peki ya bu sonsuzluk delirmişçesine kaçtığımız, koştuğumuz o yollarda kayboluşumuz muydu? Yoksa o kaçtığımız yollarda ölüşümüz müydü?

Farklıydı, farklıydı işte.

Kimine göre sonsuzluk bir aşk kimine göre bir acı kimilerine göre ise bir yerlerden birilerinden kaçsakta ölmekti.

Yaşarken ölmek...

İşte bu cümle " Yaşarken Ölmek. " iki dünyayı birbirine bağlayan o iki kelimenin bir araya gelip de oluşturduğu bir o kadar tuhaf ve bir o kadar da anlamlı olan o cümle yaşarken ölmek.

Hep bir savaş hep bir kavga içindeyizdir şu yeri geldi gürültülü patırtılı yaşayıp da sessizce öldüğümüz sevdiklerimizin arasından yavaşça ayrıldığımız şu allı pullu dünyada.

Kargaşalar, ayrılıklar, ilişkiler ve buna benzer bir kaçı daha. Başımızdan ne işler ne ayrılıklar ne acılar gelir geçer ama şu cümle hiç değişmez " Yaşamadan bilemezsin. " öyle değil mi?

Peki ya yaşayıp da bilenler ya da yaşarken ölenler.

Hiçbir zaman karşımızdaki, karşılarımızdaki insanların kendisi için büyük, ama dinleyen bizler için kendi yaşadığımız acılarla sorunlarla kıyasladığımız da o kadar da büyük olmayan ve çözümleri olan olabilen bir soruna karşılık karşımızdaki insana ne cesaret edip ne de dilimizin ucuna varsa da söyleyemediğimiz o cümle " Sen hiç yaşarken öldün mü? " demek diyebilmek.

İşte bu cümle. Kimselerin dile getiremediği o cümle o cümlenin için de barındırdığı içimizden çıkmaya can atan o sessiz çığlıklar bir o kadar anlamlı ve bir o kadar da zor.

Annem ve babamın beni yeniden yatağa yatırmak için tutan kollarının arasından sıyrılıp koridora fırladım.

Nereye gittiğimi ya da nereye gideceğimi hiç ama hiç bilmiyor koridorda bir sağa bir sola koşuşturuyordum. Merdivenlerden hızlı hızlı inip ve Merve'yi yeniden görebilmek için hastane de delirmişçesine Merve'yi arıyordum.

Koşuyor, koşuyor ama hiçbir yere varamıyordum. Arkamdan peşimde koşuşturan annemden ve babamdan ve onlarında peşine beni yakalamak için koşuşturan doktorlardan kaçmaktan başka elimden bir şey gelmiyordu.

Kaç koridor ya da kaç kat merdiven inmiştim bilmiyordum ama sanırım sonunda Merve'yi bulacağım yere gelmiştim.

Karşımda koca bir koridor o koridorun sonunda bir morg ve o morgun içerisinde de sevdiğim kardeşim dediğim insan.

Boş koridorun yarattığı o korkunç sessizlikte koşarak yarattığım adım seslerimde boğulmuş ve morgun kapısına yöneldikçe daha da ürkütücü bir hal almıştı.

" Hey, oraya giremezsiniz küçük hanım. "

" Bırak beni. İçeri girmem lazım bırak beni. "

"Aslı "

" Anne... Anne bu adam beni bırakmıyor, içeriye almıyorlar beni. "

" Aslı yapma kızım hadi gel seni yatağa götürelim. "

" Hayır, hayır ben hiçbir yere gitmiyorum. Merve'yi görmeden onu buradan almadan gitmeyeceğim. "

Doktorların bir anda beni kolumdan kavrayıp koluma batırdıkları sakinleştirici iğnenin ardından kapanan gözlerim bir kez daha karanlığın en derinliklerine mahkum olmuştu.

Görememiştim...

Son bir kez daha olsun sımsıkı sarılamamıştım. Son bir kez daha görememiştim o içten gülümsemesini.

Ne çok şey yaşanmıştı, yaşamıştık şu kadarcık zamanda. Birlikte sırtlanmıştık bütün her şeyi sorunları.

Sır olmuştuk, sırdaş olmuştuk birbirimize.

Ama bu zaman zarfı içerisinde bu okul bu katil her şeyi hayatımı bir bir berbat etmek için sanki bana karşı bir savaş başlatmıştı içinde boğulduğum.

Kaybetmek hayatımdaki en nefret ettiğim tek şeydi. O kadar çok çabalardım ki bir şeyleri sevdiğim insanları kaybetmemek için.

Ama şimdi çok ama çok değişmişti. Bu sefer kaybolan ya da kaybettiğim bir başka bir şey değildi.

Bu sefer ki kaybolan tek şey...

Bendim...

Ben sessiz sedasız kayboluyordum kendi içimde.

Ne kadar çok çabalıyor olsam da karanlığın bu kaos bataklığın içine kendimi adeta bacaklarımdan tutulmuş ve sürükleniyor gibi hissediyordum.

Ruhum parçalanıyordu, ruhum yaralanıyordu. Ruhum karanlığın en derinliklerine gömülüyor ama elimden hiçbir şey gelmiyordu.

( Bir süre sonra )

Kaç saat ya da kaç gün geçmişti bilmiyordum ama en son hatırladığım tek şey morgun önünde kollarımdan vurulan iğnenin etkisiyle gözlerim kararmış ve bayılmıştım.

Yattığım hastane yatağında gözlerimi hafiften araladıktan sonra yavaşça yattığım yataktan doğruldum. Gözlerimi odanın içerisinde gezdirdiğimde oda da kimsenin olmadığını görünce ufak çapta da olsa şaşırmıştım.

Kendi kendime bir an acaba ben de mi öldüm de o yüzden mi oda da kimse yok diye düşünsem de bu aklımı karıştıran saçma fikri bir kenara bırakıp ayaklarımı zeminin buz kesmiş soğukluğuna değdirip ayağa kalktım.

Yatağımın kenarındaki zeminde duran ayakkabılarımı ayağıma geçirip ayaklarımı zeminin verdiği soğukluktan kurtarıp koridora doğru ilerledim.

Kafamı koridorun bir sağına bir soluna gezdirdiğimde koridorun da yattığım odanın içerisi kadar sessiz olduğunu fark ettim.

Bu kadar sessizlik açıkcası fazla ürpertici gelmişti.

Odanın kapısının önünden koridora ilerlemek için bir adım daha attığımda arkamdaki kapının bir an da şiddetli bir şekilde kapanmasıyla yerimde sıçradım.

Koridor oldukça sessiz ve tuhaf bir şekilde soğuktu.

Koridorun yarattığı sessizliğe bende ayak uydurup koridor da birkaç adım ilerledikten sonra burnuma ağır ağır gelen kan kokusuyla bir anda duraksadım.

Anlam veremediğim bu kokunun burnumu ve beynimi sarsmasına izin vererek yeniden yürümeye başladığım sırada ayağımı bastığım yerden gelen sanki su birikintisi basmışçasına çıkan yere bakarak bir anda bulunduğum yerden gerileyip arkamdaki duvara yaslandım.

Bu bir... Bu bir kandı.

Kapının altından akan ve koridordaki zeminin beyazlığını kırmızıya boyayan kana baktığımda gözlerim yerlerinden fırlayacakmışçasına açılmıştı.

Bu da ne böyle...

Duvara yaslandığım yerden yavaş yavaş hareket ederek karşımdaki altından kan sızıntısı gelen kapıya doğru yönelerek kapının kolu yavaşça çevirip kapıyı sonuna kadar dayadım.

Kapının ardında...

Kapının ardında Merve'nin odası vardı. Ve kapının altından sızıp gelerek zeminin beyazlığını kana bulayan şeyse Merve'nin odasındaki cesedinin bulunduğu kuvvetten akan kanın suyla bulanmış haliydi.

" Merhaba "

Koridorun içinde bıraktığı sessizlikte arkamdan gelen sesle irkildim.

" Mee mee... Merve "

" Beni neden kurtarmadın aslı. "

" Be be... Ben böyle olsun istemedim. Ben seni kurtarmak istedim. Ama sen, ama sen ölmüştün. "

" Geç kaldın ve beni kurtarmadın Aslı. "

" Be be... Ben geç kalmadım tamam mı? Sen zaten benim geldiğimde ölmüştün. Ben ne yapabilirdim. Ben mi dedim sana intihar et diye. "

Karşımda durmuş üstü başı her yeri kan içinde olan Merve'nin bana bir adım daha yaklaşmasıyla bulunduğum yerden birkaç adım geriledim.

" Hahah. Benden korkuyor musun Aslı? "

" Yaklaşma bana. Senin ne işin var burada sen ölmüştün. "

Kelimelerin ve cümlelerin üstüne bastıra bastıra o kadar çok bağırıyordum ki resmen sessimin kısılmasına davetiye çıkarıyordum.

" Ben burada değilim ki Aslı. "

" Ne nee... Ne demek burada değilim. Ama ama sen.. sen karşımdasın. "

" Hahah. Hayır Aslı, karşında değilim kafanın içindeyim. "

Merve'nin bir anda üstüme doğru gelip boğazımı sıkmasıyla var gücümle çığlığı bastım.

" Aslı, kendine gel Aslı."

" Bırak beni. Bırak beni... "

" Aslı tamam sakin ol. Aç gözleri ben Kerem."

Kerem'in bir anda kollarımdan sımsıkı tutup beni sarsmasıyla kendime gelmiştim.

" Kerem "

" Benim Aslı. Şimdi sakin ol tamam mı? "

Kollarımı hızla Kerem'in ellerinden kurtarıp boynuna sımsıkı sarılıp ağlamaya başladım.

Şuan ağladıkça ağlamak, sesimin çıktığı kadar da bağırmak istiyordum.

Kerem'in beni biraz olsun sözleriyle sakinleştirmesinin ardından kollarımı Kerem'in boynundan gevşettim. Gözlerimi oda da gezdirdiğimde annemin ve babamın oda da olmadığını fark edince ailemin nerede olduğunu sordum.

" Kerem annem ve babam nerede? "

" Merve'nin annesi ve babası geldi yurt dışından. Onlarla birilikte morga indiler. "

" Sen... Sen biliyor musun? Öldüğünü? "

" Evet. Okula haber geldi. "

" Kerem "

" Efendim "

" Beni aşağıya morga götürür müsün? "

" Ama... "

" Lütfen "

Kerem'i morga gitmeme yardım etmesi için ikna etmemin ardından Kerem'in de yardımıyla ceketimi ve ayakkabımı giyerek morga gitmek için önce asansörle ilk kata inip ardından da yolun geri kalanını merdivenlerden inerek morga ulaşmıştık.

Merdivenlerden inip morga bir kaç adım yaklaştığımız sırada olduğum yerde duraksadım.

Merve'nin annesi ve babası perişan halde morgun kapısından ayrılıp koridora çıkmışlardı.

Annesi " Neden? Neden intihar etti söyle bir şey söyle bana " diyerek karşısında çaresizlikten ne yapacağını şaşırmış kocasının göğsüne sert darbeler indiriyordu.

" Aslı hadi gidelim. Lütfen. "

" Yaren hanım intihar olup olmadığı belli değil. "

Tam arkamı dönmüş yukarı çıkmak için merdivenlere yöneliyordum ki sessiz koridorda yankılanan doktorun cümlesiyle merdivenlerden uzaklaşıp doktorun söylediklerini biraz daha iyi duymak için biraz daha yakınlaştım.

" Ne ne... Ne anlamadım? Ne demek intihar olup olmadığı belli değil. "

" Yaren hanım şuan size kesin bir şey söyleyemem ama kızınızın ölümü intiharın dışında cinayette olabilir."

Ben, yanı başımda kolumdan tutmuş dibimde dikilen Kerem. Koridorun sonunda Merve'nin ailesi onların yanında destek olmak için yanı başlarında dikilen ailem ve Merve'nin cenazesini görmek için morga gelen Mert, Meriç, Koray ve içlerinde yine en çok şaşıran bendim. Çünkü onu bulduğum da bu ölümün bir intihar olduğunu sanmıştım.

Peki ya yanılmış mıydım?

**************************
Hoşçakalın, sevgiyle kalın.
**************************

Selam kuzularım karantina sürecininiz nasıl geçiyor?

Sıkılmaya devam mı? Yoksa kendinize güzel aktiviteler buldunuz mu?

Umarım hepinizde iyisinizdir.

Bu arada Aslı yanılmış mıdır sizce?

Fortsæt med at læse

You'll Also Like

2.9K 230 10
Mardindi orası! Cahilliğin geliştiği ama aklın gelişmediği bir şehir.Milyonlarca insanların kanı aktılan şehirdi Mardin. --- Yıllarca,annesinden küfü...
7.6K 393 35
Sıradan bir hayat ve gizem dolu bir adam. Yalanlar ve suçlarla dolu bir dünya. Pus adlı bir ekip. Onlara sonradan dahil olan ve hayatının dönüm nokta...
ELIYS (+18) Af Duru

Krimi / Thriller

157K 9.3K 53
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
91K 6.5K 54
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!