Accensus || Taekook ✓

By cartellia_

1.1M 123K 234K

"Nereye gidersen git." dedi değişik bir ses tonuyla üzerime yürürken. Ve ardına sığındığım tüm eşyalar, onun... More

zero
one
two
three
four
five
six
seven
eight
nine
ten
eleven
thirteen
fourteen
fifteen
sixteen
seventeen
eighteen
nineteen
twenty
twenty one
twenty two
twenty three
twenty four
twenty five
twenty six
twenty seven
twenty eight
twenty nine
thirty (END)
¹⁶.¹².²⁰
Special - Part 1
Special - Part 2

twelve

33.4K 4K 8.5K
By cartellia_

Bunu attıktan sonra 30k'yı geçmiş oluyoruz, çok teşekkür ederim sizlere
🤗💕

İyi okumalar 💋

"Hey! N'oluyor orada?"

Jungkook'un bağırtısını duyan ikili bize doğru döndüğünde, Yoongi başka bir yere bakınmış, diğer iblis ise sıkıntıyla üflemişti. Ayrılmışlardı. Jungkook, onlara doğru yürümeye başlayınca ben de peşine takılmıştım.

"Hoseok?"

Yoongi bakışlarını Jungkook'un sorgular yüz ifadesine çevirdi, ardından Hoseok'un açıklama yapmasını bekledi. Sinirliydi. Geçen gece Yoongi'den saklayacaklarını söyleyen ikilinin kendisinden bir şeyler sakladıklarını fark etmişti fikrimce.

"Anladı." dedi Hoseok. "Onu izliyordum yakalandım. Öğrendiğinden beri bas bas bağırıyor. Oradakiler öğrenmesin diye dünyaya indirdim resmen. Susmuyor bir türlü."

Yoongi, çatılı kaşlarıyla hala Hoseok'a bakarken Jungkook, Yoongi'ye dönmüştü.

"Kendini tehlikeye attığının farkında mısın? Yakalanmak mı istiyorsun?"

"Resmen benimle alay ediyor." diyerek savunmaya geçti Yoongi. "Oraya her gittiğimde beni sorguya çekiyor. Madem biliyor, neden beni terletip duruyor? Utanmasa yoluma taş koyacak. Siz dikkatli ol deyince anlamıştım zaten bir şeyler olacağını. Devamlı peşimde."

"Öyle bir şey yapmadım." diyerek kaşlarını çattı Hoseok. "Yeni öğrendim zaten, abartma."

"Yeniyse yeni!" diye bağırdı Yoongi de. "Ben sonradan öğrendiysem bu benim için yeni değildir."

Hoseok, bıkmış bir şekilde gözlerini devirdi, ardından ellerini havaya kaldırarak pes etmiş gibi ağzını şaklattı ve bir adım geriye açıldı.

Jungkook, "Hoseok, bizimle aynı tarafta değil." diyerek Yoongi'ye döndüğünde, Yoongi kaşlarını çattı.

"Ne demek değil?"

"Nispeten değil yani." dedi Jungkook. "Yardım etmeyeceğini söyledi ama kimseye bir şey de çaktırmıyor işte. 3 maymun."

Tısladı, dudağının bir kenarı yukarı kıvrıldı Yoongi'nin. Omuzlarını kaldırıp indirdi, kollarını iki yana açtı. "Ne bekliyordum ki zaten?" Gülmeye devam ediyordu.

Üçlü arasındaki gerilmek ile gerilmemek arasında olan bu duruma oldukça uzakta duruyor, devamlı yüzlerine bakarak bir şeyler tartıyordum kendi çapımda. Çok bakmış olmalıyım ki, Hoseok ile göz göze gelmiş ve göz kapaklarımı kırpıştırarak başımı başka yöne çevirmiştim.

"Neden geldiniz, peki? Kavga yüzünden mi sadece?"

"Ben zaten gelecektim." dedi Yoongi. "Bununla kavga etmeye başlayınca erken gelmiş oldum sadece. Neyse ki kendi gücümü kullanmamış oldum. Kırk yılın başı işe yaradı birileri."

Yeşil gözlü iblis, sabrının sınırlarında gezindiğini belli etmek ister gibi gayet tehlikeli bir bakışla Yoongi'ye dönmüş, "Yoongi." demişti dişleri arasından. "Yeter."

Yoongi yüzünü buruşturmuş ve omuz silkmişti. Tabi ki de korkmayacaktı, buradaki tek canı burnunda varlık bendim.

"Siz?" diyerek kafasıyla ikimizi işaret eden Yoongi, hayırdır dercesine bir ifade ile kafasını hafiften sallamıştı.

"Alışveriş yapacaktık." dedi Jungkook. "Fakat her zamanki gibi Taehyung'un peşinde gezen birileri vardı. Geri dönmek zorunda kaldık."

Kafasını salladı Yoongi. Hoseok, tıpkı benim gibi kenarda kalmış bir insan edasında onları dinliyor, ara ara da bana bakıyordu. Eh, ben de ona bakıyordum zaten.

"Sen-" diyerek kafasını Hoseok'a doğru uzatıp beni kapattığında, Hoseok'un bana olan bakışlarını kendisine çekmişti Jungkook. "Geri mi döneceksin?"

"Aslında dönmem gerek ama Taehyung'un peşinde biri varsa kalmam daha yararlı olacaktır." diyerek beni işaret etti eli. "En azından bir gün."

"Sırf korumak içinse gerek yok, ben hallederim."

Hoseok, kıvrılan dudak kenarıyla hafiften gülmüş ve işaret parmağını Jungkook'un yüzüne doğru uzatarak aşağı yukarı sallamıştı.

"Şu halinden tam olarak ne zaman vazgeçersin?"

Jungkook kaşlarını kaldırdı, dişleri arasında ezmeye başladığı dudağıyla bir anlamadım der gibi yana attı kafasını.

"Kabul edemediğin gerçeklerden bahsediyorum." dedi Hoseok da. "Evet, güçlüsün. Ama Taehyung'u korumak için gerekli şeylerden yoksunsun. Bunu tam olarak ne zaman kabulleneceksin?"

Yoongi dudaklarını sıkıca kapatarak kocaman olmuş gözleri ile bir Hoseok'un alaylı yüzüne, bir de Jungkook'un birazdan ortalığı dağıtmak üzere olan haline bakınmıştı. Jungkook bana hep çok güçlü olduğundan bahsetmişti. Güç onun için birçok şeydi, bunun tahmini zor değildi. Fakat eksik bir yanı vardı işte. Hoseok'un da devamlı olarak buradan vurması onu sinirlendiriyordu.

Bir iblisin sinirlenmesi...

Jungkook bir süre, hafiften güler bir ifadeyle bekledi. Yere bakıyordu, dilini alt dudağının iç kısımını bir tepe haline getirmişti. Ardından kaşlarının altından, yavaştan yavaştan koyulaşmaya yakın olan gözleri ile Hoseok'a baktı.

Bu tavrı biliyordum. Sonrasında neler olabileceğini biliyordum.

"Hoseok." dedi dişleri arasından. "Ne zamandan beri bana karşı sınırını aşıyorsun?"

Yüzünü buruşturdu ve omuz silkti Hoseok. "Aşmıyorum. Doğruları söylüyorum."

Hoseon'un bu tavrıyla ortamın tüm gergin havasını göğsüme çeker gibi bir nefes çekmiştim içime. Ah, cidden, öyle bir hava vardı ki... Öyle ki ateş saçmak üzere olan Jungkook'un gözlerine bakmaya cesaret bile edemedim. Kafasını yeniden aşağı eğmişti, ritim tutar gibi sallanıyordu. Kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi ama bunu yapmak yerinde saldırma olasılığı daha yüksekti.

Ardından, tahminim çıktı. Boynundaki damarların gerginliği, sıktığı çenesinin sertliği ve kıvrılmaya yakın dudak kenarı ile sıktığı yumruğunu tahminimce onun boğazına yapışmak için kaldırdığında, bu anı bekliyormuş gibi anlık bir refleksle elimi elinin üzerine koymuş ve attığım iki adımla bir aralarına girmiştim.

"Bu kadar yeter."

Bu cesaretim nereden geliyordu bilmiyordum. Deli cesareti dediğimiz şey tam olarak buysa ahi cidden delirmiştim.

Hoseok'a doğru söylediğim şey ile tamamen Jungkook'a dönüp, avcum altında kalan yumruğunu aşağı indirmiş ve indikçe beni şaşırtırcasına parmaklarını gevşetmesiyle duraksasam da parmak uçlarımı bir hamlede avuç içine kaydırmıştım.

Hoseok arkamda, Yoongi ise solumdaydı. Şaşkınlıkla baktıklarına emin olsam da karşımda hala kafası hala eğik bir şekilde kendini tutmaya çalışan beden ilgimi çeken tek şeydi.

Gözlerine bakabilmek için beklesem de kafasını kaldırmadı. Eli artık sıkı değildi, boştaydı. Ben tutmasam sallanıp giderdi. Parmaklarımı, parmaklarına geçirdim.

"Sakinleş." fısıltımla başımı hafiften eğik olan başına yasladım. Ne olduğunu, ne yaptığımı ben de bilmiyordum, içsel bir şekilde şu an onu kollarımın arasına almak istiyordum. Değişik bir duygu içerisindeydim. Onun gevşemesi de bana güç veriyordu adeta. Daha fazlasına cesaret doğuyordu içimde.

Tanrım, ne oluyor bana? Beni öptüğü için mi böyleyim?

Bir cesaretle boştaki elimi çenesine götürüp yüzünü hafiften yukarı kaldırmaya çalıştığımda bana direnmemiş ve beni görecek kadar kaldırmıştı başını. Gözlerine bakmıştım hemen.

Orijinal haline dönmüştü gözlerinin rengi fakat bin bir türlü duygu geçişine yer edinmiş gibi buğuluydu. Şaşkındı ama değildi de. Sanki ona dokunmamı istiyor ama dokun bana diyemiyor gibiydi. Bir adım atsa, iki adım geri giderdi. Elimi uzatsam korkardı ama yanağını yaslayıp gözlerini de kapatabilirdi. Gözümde öyle görünüyordu şu an. Ufalmış gibi.

Dudakları az önceki öpüşünden sonra olduğu gibi, bir şeyler söyleme hasretiyle aralandı fakat yine durdurdu kendini. Ne saklıyordu benden? Tamam, ben onun her şeyini anlatacağı biri olmayabilirim ama alelade, bana sarf edeceği açık olan, ne olduğunu bilmediğim cümlelerini neden gömüyordu içine?

O ne kadar bakışlarını kaçırdı, ben ne kadar onu izledim böyle bilmiyorum, eli hala elimde, gözü hala gözümde iken Yoongi'nin genzini temizleme sesiyle koptuğumuz bu dünyadan uyanırcasına bir anda kesilmişti tüm temasımız. Çenesindeki elim aşağı düştü, birbirine kenetlediğim ellerimiz kolaylıkla ayrıldı ve bakışlarını hem benden hem de diğerlerinden kaçırarak başka tarafa döndü. Yutkunma sesini ben bile duydum.

"Sarı, nerede? Evinde mi?"

Yoongi'nin ortamın havasını dağıtmak için sorduğu bu soruyla, nihayet gözlerimi Jungkook'tan ayırıp başkasına, Yoongi'ye çevirebildim.

"Konuşmadık ama evindedir. O, bu saatlerde çıkmaz pek."

Hoseok, hala Jungkook'a bakıyordu. Kaşlarım çatılmıştı işte. Ne dramatik bir bakıştı o. "Yoksa sen de mi bir şeyler biliyor ama susuyorsun?" demek istiyordum. Burada ben hariç herkes bir şey biliyordu. Burada herkes benim de işinde bulunduğum ama asla bir boktan haberimin olmadığı şeyleri biliyordu.

Yoongi, yine araya girmek ister gibi "Ben sarıya gidiyorum o zaman." diyerek havaya hava katıvermişti. "Siz çok sıkıcısınız. O beni çok eğlendiriyor, manyağın teki."

"Manyak olan sensin. Başkasına suç atma." diyerek Yoongi'ye bulaşan Hoseok ile ona ağız eğen Yoongi'nin bu atışmasına içten içe gülümsemiştim.

"Biz çok iyi anlaşıyoruz bi' kere." dedi Yoongi omuz silkerek. "Keşke senin yerine o bir iblis olsaydı. Daha çok eğlenirdik. Hem o senin aksine bize yardım da ederdi. Hoş," dedikten sonra Hoseok'a tiksinir gibi baktı. "Şu hayatta senden daha kötü arkadaş da görmedim ya."

Hoseok, görüp görebileceğim en garip göz devirmeyi yaparak öyle bir ofladı ki, cidden taş olsa çatlardı çoktan. Göz bebekleri kaybolmuştu, tura çıkmıştı sanki.

"O halde biz de gelelim." diyerek sonunda konuşan Jungkook, bizden tarafa döndü, işaret parmağı ile burnunu kaşıdı ve burnunu çekti. "Hem ona sormamız gereken şeyler vardı."

"Doğru." diyerek başını salladı Yoongi. Ardından Hoseok'u işaret etti. "Bu da mı gelecek?"

Hoseok, ötekileştirilmenin ve tabiri caizse it gibi davranılmanın siniriyle burnundan soluyarak Yoongi'nin yakasına yapışmak için bir adım attığında Jungkook, Hoseok'un kolunu tuttu ve ikisi arasına girdi. Yoongi, Hoseok'un hareketlenmesiyle çoktan geriye kaçmıştı bile.

"Evet, Yoongi. Hoseok da gelecek."

Hoseok, Jungkook'un arkasından öfkeyle Yoongi'ye olan bakışlarını sürdürürken, "Ben Jimin'e haber vereyim." diyerek telefonu çıkarmıştım. Fakat Yoongi, anında "Arama, arama!" diyerek bağırmış ve beni durdurmuştu.

"Sürpriz olsun. Özlemiş mi beni, bakayım."

"Bunu pek sanmıyorum ama..." diyerek gülmüştüm. "Dediğin gibi olsun."

"Gidelim o zaman."

Jungkook'un söylediğine başımı sallayarak yanıtladığımda, Hoseok gergince ensesini kaşımıştı.

"Siz gidin, ben sonra gelirim."

"Neden?" dedi Yoongi. "Göğe çıkıp bizi mi yetiştireceksin?"

"Hayır." dedi Hoseok, takmamaya çalışarak. "Birkaç işim var, halledip geleceğim."

"Niyeyse sana hiç inanmıyorum." diyerek burun kıvırdı Yoongi. "Neyse, en azından seni görme sürem azalmış olur." diyerek göz devirdikten sonra neşeli bir şekilde bize dönmüştü. "Hadi, gidelim."

Hoseok... Ah, garip bir his alıyordum ondan. Yüzüne bakınca iyi ama arkasını dönünce kötü biri gibiydi. Ben insanları iyi analiz edebilen biriydim, o da ifadelerini saklayabilen biri değildi, oldukça gergindi. Devamlı alt dudağının iç kısmını ısırıyordu belli oluyordu dışarıdan. Ortada bir şeyler konuşulurken devamlı onları dinlese de sürekli olarak gözleri bir yere dalıyordu. Ortamdakilerin haricinde bir şeyler düşünüyordu.

"Nasıl gideceğiz? Ben hep uçarak gittiğim için normal yolu bilmiyorum."

Gözlerimi bir neyse çekerek Hoseok'tan ayrıp bizden birkaç adım uzakta olan Yoongi'ye çevirmiş ve arabamı işaret etmiştim.

"Arabayla."

İşaret parmağını bana doğru uzattı. "Doğru."

"Ben anahtarı alayım."

Jungkook, dediği şeyle bir evime doğru yöneldiğinde, "Camdan girmeyeceksindir umarım." demiştim ardından. Kafasını bana çevirdi ve gözlerini kapatarak gülümsedi.

Ardından müthiş bir hızla penceremin önüne çıktı ve çıkmasıyla içeri girmesi bir oldu.

"Voah..." demeden kendimi alamadım. Canlı canlı tanık olduğum bu şeyleri birine anlatmış olsam şizofren damgası yemem garantiydi.

"Okay!" diyerek çoktan gelmiş olan Jungkook, arabamın ön koltuğunun kapısını açmış ve binmişti bile. Yalnızca kafamı sağ sola sallamakla yetinmiştim.

Ah bir de, durmadan bana bakan Hoseok'a kaçamak bakışlar atmakla.

**

"Misafir kabul etmiyorum ben."

Jimin'in kapısına geldiğimizden beri asla açmayan Jimin ve Yoongi'nin devamlı olarak kapıyı yumruklamasıyla sırtımı duvara yaslamış ve kafamı minik minik duvara vurmaya başlamıştım.

"Ben misafir miyim? Kalbimi kırıyorsun şu an."

"Yürü git!"

Jungkook da benim gibi geriden izliyordu olayı. Merdiven korkuluklarına kalçasını yaslamış, önünde bağladığı kollarıyla kapının deliğine neredeyse kafasını sokacak olan Yoongi'yi bıkkın bakışlarla izliyordu.

Bir süre sonra, bıkkınlıkla karşısında kafasını duvara vurmaya devam eden bana baktı. Gözlerini kapattı, burnundan bir nefes vererek ayağa kalktı ve gözlerini devirerek yeniden Yoongi'ye baktı.

"Ne zamandan beri bir insanın ahkamına boyun eğiyoruz?"

Ağzının içinde yuvarladığı bu cümlesinin ardından Yoongi'ye doğru attığı bir adımla tişörtünün arkasından çekerek yapıştığı kapıdan ayırdı onu. Onun bu hareketiyle ben de duvardan ayrılarak çatık kaşlarımla geriye açılmıştım istemsizce.

Yoongi'yi geriye çektiği gibi kapıdan bir iki adım uzaklaşıp hiçbir şey demeden avuç içini kapıya doğru kaldırdığında maksimum 2 saniye sonra kapı gürültüyle dışarı doğru açıldı.

Korkarak geriye doğru kaçınmıştım. Kocaman açılmış gözlerimle dehşetle kapıya baktım. Yoongi, dudaklarını öne uzatmış "Tabi ya, biz iblisis." dercesine başını sallamıştı açılan kapıya doğru. Jimin ise kapının deliğinden bizi izlediği için, içeri doğru değil de dışarı doğru açılan kapısıyla gözleri irice açılmış bir şekilde eşiğin hemen arkasında kalakalmıştı.

Ve Jungkook, tüm havasıyla Jimin'in yanından geçerek eve giriş yapmıştı.

Korkunç.

Ama bir o kadar da havalı.

Jungkook'un peşinden Yoongi, onun peşinden de ben, şoku atlatarak evin içine doğru yürüdüğümüzde, kapıda donmuş bir şekilde dikilen arkadaşımın gözlerinin önünde elimi sallamış, "Uyan, uyan." demiştim kulağına doğru. "Onların iblis olduğunu unuttun galiba. Ne diye açmazsın ki kapıyı?"

Kocaman gözleriyle bana dönmüştü, bütün bir şekilde.

"Kapı."

Parmağıyla mekanizması ters dönmüş kapısını bana gösterirken içeriden bıkkınlıkla oflayan Jungkook, yeniden elini havaya kaldırmış ve kapının kapanmasını, eski mekanizmasına geri dönmesini sağlamıştı.

"Oldu mu?"

Jungkook'un sorusuna karşın dudaklarımı içe çekerek başımı sallamış ve hala parmağıyla kapısını gösteren arkadaşıma dönmüştüm.

"Kapı."

**

"Güzelmiş bu. Başka var mı?"

Elindeki değişik aromalı gazlı içeceğin cam şişesini inceleyen Yoongi, aldığı son ve hızlı yudumun yarattığı etkiyle ağzını kapatarak sessizce geğirmişti.

"Bir tane daha içersen neler olacağını tahmin edemiyorum." dedi Jimin gözlerini devirerek. "İnsan olmadığının farkındayım ama biraz insan ol."

"Bak sen benimle çok laubali konuşuyorsun." diyerek şişeyi Jimin'e doğru uzattı Yoongi. "Bu son uyarışım."

Gözlerini devirdi, bir elini havaya kaldırıp sallayarak "Aman." dedi Jimin, uzattığı a harfiyle. "Hep aynı terane."

"Ne?"

"Susmayı düşünüyor musunuz?"

Jungkook'un ciddi ses tonuyla Jimin'e doğru yükselecek olan Yoongi, yerine pısmış, aynı şekilde Jimin de dudaklarını birbirine yapıştırarak bakışlarını başka yöne çevirmişti. Jungkook'un ise sessiz kalan ikiliyi kontrol ettikten bana bakmıştı.

"Şu an diyeceğim şey muhtemelen sana saçma gelecek fakat..."

Yarım bıraktığı sözü ile dikkatimin tamamını ona vererek "Evet?" diyerek devam etmesini istemiştim. O ise bir Jimin'e, bir de bana bakmıştı.

"Sanırım kanalınızı kapatmanız gerekiyor."

Jimin anında "Bana uyar." diyerek el kaldırsa da içimde patlayan bir gülüşle, onu umursamadan "Ne?" demiştim. "Neden?"

"Senin hayatın için." demişti. Oldukça ciddi oluşu ile ağzımdaki garip gülüş solmaya başladığında kaşlarımı çatmıştım anlamayarak.

"Anlaşmayı kanalın üzerine yaptığımızın farkındayım ama-"

"O halde bu işe devam etmemize gerek yok." diyivermiştim sözünü keserek. Tek kaşım havalanmış, karşımda oturan bedenine karşı kollarımı göğsümde bağlamıştım. Kalçam masaya yaslıydı.

"Taehyung-"

"Bir şey açıklamana gerek var mı?" diyerek başımı yana eğdiğimde bu defa kaşlarını çatan taraf o olmuştu. "Eğer bir anlaşmada iki tarafın da şartı varsa ve bu şartlardan biri kaldırılırsa anlaşmaya gerek kalır mı?"

Yoongi de Jimin de sessizce bizi izliyordu. Jimin, başından beri video için anlaşma yapmış olan bana salak gözüyle bakan biri olarak şu an neden sessizdi onu da anlamış değildim.

Ve en önemlisi, ben neden sinirliydim onu da anlamış değildim.

Hafiften güldü Jungkook."Ortada hala bir anlaşmanın olduğunu mu düşünüyorsun?" diyerek gülmeye devam ettiğinde, göğsümdeki kolları çözüp iki yana bırakmıştım.

"Ne demek istiyorsun?"

"İşlerin başka yöne döndüğünün farkında değil misin? Neredeyse başından beri seni koruyoruz ve kanalı kapatmanın da senin hayatın için olduğunu söylüyorum, atacağın video benim sikimde bile değil."

"Öyle mi?" dedim gülerek. "Beni neden koruyorsunuz peki?"

"Benim yüzümden koruyucu ile karşılaştın çünkü." dedi gayet ciddi bir şekilde. "O gün, orada olmasaydık kimse peşine düşmeyecek-"

"Ve sen de yanımda durmak zorunda kalmayacaktın, değil mi?"

Cevap vermedi. Cevap vermedi ve ben oldukça sinirlendim.

Doğruydu aslında. Anlaşma yoksa, başka bir şey de olmasa ne diye yanımda kalacaktı ki? Bunu biliyor olmama rağmen, hatta anlaşma kalktı artık benim de bir şey yapmama gerek yok diye düşünmeme rağmen neden o sorumu yanıtsız bıraktı diye sinirleniyordum ki?

Ah, tanrım. Çıldıracak gibi hissediyorum.

O sessiz kaldıköa öfke içime nüfuz etti, öfke nüfuz ettikçe dudaklarım kıvrıldı ve ben, oldukça garip bir şekilde gülmeye başladım. O kadar çok gülmeye başladım ki hem de yalnızca Jungkook'un değil, Jimin ve Yoongi'nin de garip bakışlarına maruz kaldım.

Jimin "Taehyung?" dedi, uyarmak mı istedi yoksa iyi misin der gibi bir sesleniş miydi anlamamıştım ama biraz daha güldükten sonra soluklana soluklana sakinleşmeye çalıştım. Ve bu esnada Jungkook'un sarı gözleriyle kesişti hafiften yaşarmış gözlerim.

Gülmekten yaşarmıştı ama ağlayacak gibi hissettiğim için devam etmişti dolmaya.

"O yüzden öptün beni, değil mi?" diye sordum fütursuzca. Yoongi'nin de Jimin'in de kaşları havalandı ve ben bu havaya nedensizce bayıldım. "Korumak için. Başka bir sebebi yok."

"İnsan." diye seslendi Yoongi, Jungkook'un yerine. "Saçma sapan konuşmayı bırak ve sus artık."

"Yalnızca korumak için yanımdasın, değil mi?" diye sordum Yoongi'yi zerre umursamayıp Jungkook'a dik dik bakarak. "O yüzden gözlerin devamlı üzerimde."

"Hey!"

Yoongi öfkeyle bağırıp ayağa kalktığında, Jungkook hiçbir şey demeden oturduğu yerden beni izlemeye devam etmiş, Jimin ise bir hamlede yanıma gelerek kolumu tutmuştu.

"O halde neden yine koruyucunun yuvasına gitmiyoruz?" dedikten sonra gülmüştüm yine. "Belki bu defa gerçekten de deliririm, hım? Sen de kısa yoldan kurtulmuş olursun."

Jungkook'un çenesi kasıldı, bakışları oldukça keskin bir hal aldı ve dudaklarını daha da bastırdı birbirine. Aklından ne geçiyordu bilmiyordum ama şu an ona karşı en ufak bir korku yoktu içimde. Öfkem bedenimi ele geçirmiş gibiydi. Dudaklarım ise yaratılmış olmanın amacıyla kımıldamaya devam etti.

"Gözleri kırmızı renklidir ve onunla göz göze gelen her ölümlü aklını yitirir. Etkilenmeyen tek varlık bizleriz."

Yoongi ayakta, Jimin ise koluma tutunmuş bir şekilde odanın içinde pasif bir şekilde dururken, tekrar ettiğim sözlerinin ardından gülümseyerek, meydan okuyan bakışlarımla Jungkook'un sapsarı gözlerine bakmaya devam ettim.

"Peki ben neden etkilenmiyorum?"

YARIN Kİ SINAVDA HEPİNİZE BAŞARILAR DİLERİM UNUTMAYIN Kİ BİZE BİR ŞEY OLMAZ EVELALLAH HER ŞEYİN HAKKINDAN GELİRİZ ASLANLARIM SALDIRIN

♥️ Sizi seviyorum ♥️







Continue Reading

You'll Also Like

232K 20.9K 27
Son sınıf öğrencisi Jungkook part time olarak girdiği kafede patronu Kim Taehyung'u çıldırtmayı seviyordu. Omega Jungkook Alfa Taehyung Hayrankurgu#1...
680K 89.5K 34
Jungkook yatak arkadaşı Taehyung'a olmayacak bir zamanda başkasının adıyla inler, işler ve hisler çıkılmaz bir hale gelir.
73K 7.9K 11
jjk: affedersin, tavşanımı hamile bırakan senin tavşanın mı? semetae / texting+18 (ağırlıklı) / text ~ #1-taekook {020524} #1-vkook {120424} {030524}...
21.3K 2K 32
Jungkook hala taehyung'un suratına bakmıyordu. "Beni kelepçelemeyecek misin?" diye sormuştu kısık sesle. Ardından dönmüştü bakışları taehyung'a. Y...