ARAF

By Khrmnbeyza02

11K 3.6K 5.5K

Hayatı zorluklarla geçen hasta bir kız... Yıllar önce onu görüp aşık olan bir adam... ******** Uzun bir süre... More

ARAF-1
ARAF- 2
ARAF-3
ARAF-4
ARAF-6
ARAF-7
ARAF-8
ARAF-9
ARAF-10
ARAF-11
ARAF-12
ARAF-13
ARAF-14(Part-1)
ARAF-14(Part-2)

ARAF-5

702 279 347
By Khrmnbeyza02

 MERHABA PATATES KIZARTMALARIM ❤️

NASILSINIZ?

BENDE İYİYİM TEŞEKKÜR EDERİM 😀

LÜTFEN OY VERMEYİ UNUTMAYIN, ÜZÜLÜYORUM😢

SİZİ SEVİYORUM, İYİ OKUMALAR💞

******************************

"Sen gelmeyince ben geleyim dedim. Hasta olmamaya çalış, sen bana lazımsın."

Şaka mı bu????

Hızlıca çantamı yere atıp ayağa kalktım. Etrafımda kimse yoktu ama bunu yazanın beni izlediğini adım kadar iyi biliyordum. Korkuyor muydum?

Kesinlikle.

Korkumun dışıma yansımaması için içten içe dua ediyordum. Beni duyacağını tahmin ederek bağırdım. "Kimsin sen? Umarım bu yaptığının suç olduğunun farkındasındır. Seni dava etmekten gocunmam." gözlerimi kısarak etrafa bakarken duyduğum şeyle tüylerim ürperdi. Kahkaha atıyordu. Nerede olduğunu anlamaya çalışsam da sesi yankı yaptığı için tam kestiremiyordum. Sonrasında bir ses daha işitmiştim ama bu seferki ses adamdan değil telefonumdan gelmişti. Hızla çantamdan telefonuma baktım. 

Bilinmeyen Numara: Beni dava etmen için önce bulman gerekir prenses.

Sinirle kafamı telefondan kaldırdım. Telefon numaramı bile biliyordu. 'Evin adresini bilen numaranı mı bilmeyecek? Allah aşkına Hazal!' iç sesim bu kadar salak olduğum için isyan ediyordu. Bilinmeyene hitaben konuştum. "Merak etme. İşimi hallettikten sonra sana da sıra gelecek." bir tepki vermesini beklemeden yerden çanta ve dosyayı aldım. Hızlı bir şekilde arabama bindim. Tam şirket yoluna dönecekken bu halimle oraya gidemeyeceğimi fark ettim. Bu halde eve gitmek istemiyordum. Çünkü Merve'nin odamda kamp kurduğunu tahmin etmek zor değildi. Ne yapacağımı düşünürken önüme çıkan AVM ile gülümsedim. Arabayı park ettikten sonra önüme çıkan ilk giyim mağazasına daldım. Hemen kıyafetlerimi değiştirip Thomas Beyle konuşmak istiyordum. 

Çalışan benim bu halimi garipsese de bir şey demedi. "Hoş geldiniz efendim." kadına kafamı salladıktan sonra mağaza da göz gezdirdim. Amacım vücudumdaki çamurları kapatacak şeyler bulmaktı. Siyah bir jean, beyaz bir t-shirt ve kahve bir ceket işimi görebilirdi. Kıyafetleri aldıktan sonra kabinde hızlı bir şekilde üzerimi değiştirdim. 

Mağazadan çıkıp tuvalete gittim. Akan makyajımı sildim ve saçlarımı düzelttim. Aynada ki aksime baktım ve güldüm. "Şimdi gidip Thomas Beyle konuşabiliriz." kendi kendimi onayladıktan sonra tuvaletten çıktım ve otoparka yöneldim. Aslında açtım, dün sabahtan beri bir kahve ve elma ile duruyordum ama bu dava işini halletmek benim için daha önemliydi.

************

Şirkete vardıktan sonra asansöre binip Thomas Bey'in kat numarasına bastım. Ben sabırsızca yukarı çıkmayı beklerken asansör inadıma yaparmış gibi katları ağır ağır çıkıyordu. Bıkkın bir şekilde nefesimi verdim.  Asansör durduğunda hızlıca içinden çıktım. Thomas Bey'in odasına doğru ilerlerken sekreteri önüme geçip beni durdurdu. 

"Hazal Hanım, Thomas Bey ekibiyle toplantıda. Toplantı bitene kadar isterseniz şöyle oturun." eliyle oturmam gereken yeri gösterirken sekretere baktım. Tam koltuğa oturacakken beynimin derinlerinden bir ses yankılandı. 'Bizi oyalamak için yapıyor Hazal. Sakinleşmen için vakit kazanıyor. Şimdi o odaya gir ve Thomas'a hesap sor.' aldığım komutla tekrar sekretere döndüm. "Beş dakika da olsa mola verebilirler bence." sekreteri aşıp odaya girdiğimde gerçekten de toplantı yaptıklarını fark etmiştim. Herkesin gözü bana dönerken sekreterde arkamdan girdi ve Thomas Bey'e özürlerini iletti. 

"Arkadaşlar yarım saatlik bir mola verelim ardından toplantıya devam ederiz." Thomas Bey'in açıklamasıyla yavaş yavaş oda boşalmaya başladı. Gruptaki en son kişide dışarı çıktıktan sonra odanın kapısını hızlıca kapattım.

Deminki hareketime zıt bir şekilde sakince koltuğa oturdum ve Thomas'a baktım. "Nasılsın Hazal? Dün tatsız bir olay yaşamışsın. Bir şey mi oldu?" sözlerini desteklercesine yüzünde endişeli bir ifade vardı. 'Bilmiyor' dedi iç sesim. Gerçekten dün neden öyle davrandığımı bilmiyordu. Davayı bilmiyor olabilir miydi? Elimdeki dosyayı Thomas'a uzattım ve konuştum. "Efendim, dün odamda dava dosyalarını incelerken bu dosyayı gördüm." dosyayı incelerken 'devam et' anlamında kafasını salladı. "İlginç kısmı şu ki dosyayı biri benim adıma imzalamış." bir saniyeliğine yüzüme baktı ve tekrar dosyaya döndü. "Ben bu davayı almak istemiyorum efendim çünkü..." ben daha cümlemi bitirmeden Thomas söze girdi. "İstemiyorsun çünkü maktul baban."

Kafamı onaylarcasına sallarken dizlerimin titrediğini hissettim. Thomas dosyayı bırakıp bana baktı. "Hazal, burada kimse kimsenin imzasını taklit edip dava üslenmesini sağlamaz. Hele kanıtın dahi yokken böyle bir iftira ile karşıma gelmen hem bana hem de çalışanlarıma büyük hakarettir." derin bir nefes verdi. "Ayrıca imza atılmışsa sende biliyorsun, davayı almak zorundasın." kaşlarım benden bağımsız bir şekilde çatılmıştı. "Ne demek davayı almak zorundayım? Nasıl sanıkların avukatlarını seçme hakkı varsa, avukatın da müvekkilinin vekaletinden çekilme hakkı vardır. Beni zorla davada tutamazsınız." birden yükselmem Thomas Bey'i de sinirlendirmişti. "Senin o dediğin dava sürecinde oluyor küçük hanım. Zorla bir dava da tutulmak istemiyorsan kendi büronu açmalısın. Tamam bir takım şeyler yaşadın ama daha fazla sana tolerans tanımaya devam edemem. Ayrıca bu dava ortak olduğumuz şirketlerden birinin davası. Senin çocukça hareketlerin yüzünden şirketimin prestij kaybetmesine izin vermem."

Oturduğum yerden ayağa kalktım. "Ben mi çocukça davranıyorum? Kendimi savunuyorum. Size gelip davayı ben kabul etmedim diyorum." Thomas da ayağa kalktı ve tam karşımda durarak işaret parmağını tehditkar bir şekilde bana sallamaya başladı. "Bu şirkette kimse böyle bir şey yapamaz. Kaç yıllık çalışanlarımı bilmeyecek miyim? Senin ima ettiğin şeyi yapabilecek biri yok burada." derin nefes aldı ve devam etti. "Tabii senin dışında hiç kimse. Ne malum senin yapmadığın? Tedavi oldun diye bu saçmalıklarına inanacağımı mı sanıyorsun? Böyle bir şey çıkartıp ortalığı ayağa kaldırıyor olabilirsin. Neden güveneyim ki sana?"

Söylediği sözlerle beynimden vurulmuşa döndüm. Hastalığım yüzünden suçlu durumuna sokuyordu beni. Farkında değildi, belki de farkındaydı, ama en zayıf yerime pençelerini batırmıştı. Kafamı iki yana sallarken bir adım geri çekildim. "Ben... ben tedavi oldum. Artık hasta değilim, iyileştim. Beni hastalığım yüzünden suçlayamazsınız." aslında bu söylediklerim onu ikna etmekten çok kendimi ikna etmek içindi. 

Gerçekten iyileşmiştim değil mi? 

Ya bu kafamdaki içim sesim neydi?

Ben kendimi sorgularken Thomas Bey kapıyı açtı ve bana döndü. "Ben onu bunu anlamam. İki yıldır seni tolere ediyorum ama yeter. Çalışanlarımı suçlaman artık son nokta." elleriyle çenesini sıvazlayıp düşündü bir müddet. "Artık seni şirkette istemiyorum ama Hasan Bey olduğu içinde kovamıyorum. O yüzden bu dava ile Türkiye'deki şirkete transfer olacaksın. Bu, sana yapacağım son iyilik. Şimdi pılını pırtını topla defol git şirketten."

Şok olmuştum. Beni bu sebepten kovması çok saçmaydı. İtiraz edecektim ki bir bakışıyla beni susturup odadan dışarı çıkarmıştı. Çaresizce asansöre doğru yürüdüm. Kendi katımı tuşlayıp aynada kendime baktım. Hak etmediğim bir muamele ile karşılaşmıştım...Yine. Aynadaki aksim göz yaşlarını sildi ve bana gülümsedi. 'Üzülme Hazal. İstanbul da yeni bir sayfa daha açabiliriz. Bu insanlar ne yaparsa yapsınlar bizi yıldıramazlar. O yüzden korkma ben her zaman burda seninle olacağım.' onca yaşanmışlıktan sonra tekrar İstanbul'a dönecek olmak beni korkutuyordu ama iç sesim haklıydı. 

Her zaman yaptığım gibi yeni sayfa açabilirdim. 

Yapabilirdim değil mi?

Odama gidip eşyalarımı topladım ve şirketten ayrıldım. Bir iki eşyadan fazla bir şeyim yoktu zaten. Bu sefer eve sürdüm. Merve'ye ihtiyacım vardı. Eve girdiğimde Merve, mutfaktan koşarcasına yanıma gelip sarıldı. "Neredesin sen? Senin yüzünden bu yaşımda ölüp gideceğim he." benden ayrılınca elimdeki kutuya baktı. "Bu ne? Yoksa bana hediye mi aldın?" elimdeki kutuyu hızlıca alırken bende konuştum. " Kovuldum." Merve son ses 'Ne!' diye bağırdı. Ona başından itibaren her şeyi anlattım. Anlattığım konularla birden fazla duygu yaşamıştı. Şaşkınlık, korku, öfke... Ama babam için üzülmemişti. 'Yapanın ellerine sağlık,' demişti.

Kıyafetlerimi bavula dizerken ayrıca son iki günü de düşünüyordum. Babamın ölümü, sapığımın olması ve transfer olmam. Hepsi ağır şeylerdi benim için. İstemediğim şeyleri kabulleniyor olmak çıldırtıyordu. Ama bunlar bile yıkamayacaktı beni. En azından iyi tarafından bakmalıyım. Oraya gittiğimde kimse benim geçmişimi bilmeyecekti. O yüzden beni yargılamayacaklardı. Ayrıca şu sapıktan da kurtuluyordum. Ya da öyle sanıyordum bilmiyorum.

Bir süre sonra bütün eşyalarımı toplayıp yatağıma oturdum. Merve de yanıma geldi ve sarıldı. "Seninle gelmemi istemediğine emin misin?" evet, Merve gelmiyordu. Uzun zamandır benim yüzümden çok yıpranmıştı. Artık hayatını bana göre şekillendirmesini istemiyordum. "Eminim. Artık kendi ayaklarımın üzerinde durmalıyım." Merve yandan bir bakış attı ve gülümsedi. "Zaten kendi ayaklarının üzerindesin. Benim ayağım seni taşıyamaz." sizin de gördüğünüz üzere, saçma sapan şaka yapma konusunda Merve dünya markasıydı. "Günlük şaka dozumuzu da aldıysak uyuyalım mı?" yatağın içine girip Merve için yer açmıştım. Son kez birlikte uyuyacak olmak ikimizi de üzüyordu ama bir şey diyemiyorduk.

Merve'ye sarıldım ve gözlerimi kapattım. Merve de saçlarımı okşuyordu. "Hazal, istersen babamı arayıp Thomas işini halledebilirim." bunu yapabilirdi. Fakat başkaları sayesinde bir yerde durmak istemiyordum. "İyi olacağım Merve merak etme." söylediklerime kendim inanmazken Merve'nin inanmasını bekledim usulca. Merve de daha fazla üstüme gitmemiş ve uyumuştuk.

************************

"Bak bir şey olursa hemen beni ara tamam mı? Ya da babamın yanına git." bu kız son vedamız da bile anne rolünden vazgeçmiyordu. İçimdeki burukluğu belli etmeden alayla gülümsedim "Tamam anneciğim. Ezberledim artık. Bir şey olursa ilk seni arayacağım." Merve hem onu alaya almama göz devirirken hem de göz yaşları akmasın diye savaş veriyordu. Üstümü son kez düzeltti ve tebessüm etti. "Aferin kızıma." ikimizde kıkırdadık. Merve'den hiçbir şekilde ayrılmak istemesem de artık bir noktada mecburdum. 

Onun da kendine ait bir hayatı olmak zorundaydı.

Uçağımın kalkış saatine çok az kalmıştı. Artık ayrılık vaktiydi. Merve deli gibi sarılmak istese de ben, ağlamamak için sarılmayı reddetmiştim. Çünkü Merve'ye sarılırsam hüngür hüngür ağlardım ve o, ağladığımı görürse beni asla yalnız bırakmazdı.

 Ellerini tuttum ve sıktım. "Seni seviyorum." 

"Seni seviyorum." yanağıma kocaman sulu bir öpücük bıraktı. Tebessüm ettim ve arkamı döndüm. Birkaç adım ilerlediğimde göz yaşlarım hızla akmaya başladı. 

**********************

Uçak kalktıktan sonra bir süre uyumuş sonrasında ise düşüncelerimle boğuşmuştum. Her ne kadar umursamaz olmayı öğrensem de Thomas'ın böyle yapmasını kaldıramamıştım. Hasta olabilirdim ama bunca zaman boyunda hiç zararlarını görmemiştim. Doktor, bu zamana kadar yaşayamadığım hayatın isteği ve özlemi ile kişiliklerimin oluştuğunu söylerdi. Önceden beş kişiliğim varken şu an sadece bir tanesi benimle kalmıştı. Kendisinin ismi İç Sesi. Doktor kayıtlarında benden büyük ve tehlikeli olarak adlandırılsa da ben, onu annem yerine koyuyordum.

Uçak İstanbul'a indiğinde eşyalarımı aldığım gibi 'Hazal TAŞKIN' yazılı kağıtla beni bekleyen şoföre doğru yürüdüm. "Hoş geldiniz Hazal Hanım. Ben Emre, bundan sonra size ben eşlik edeceğim." Hafifçe kafamı eğerek karşılık verdim. Emre valizlerimi aldı ve arabaya doğru yürümeye başladık. Mercedes Vip Vito markalı bir araca doğru yaklaştığımızda Emre, otomatik kapıyı açtı ve binmem için kenara çekildi. Eşyalarımı yerleştirdikten sonra kapıyı kapattı ve şoför koltuğuna oturdu. 

"İlk önce eve mi gitmek istersiniz yoksa şirkete mi?" kafamı kaldırıp dikiz aynasından Emre'ye baktım. "Eve gitmek istiyorum." 

"Peki, efendim." havaalanından çıkıp ana yola geçtiğimizde etrafa bakmaya başladım. Bu dört yıl içinde İstanbul çok değişmişti, tıpkı benim gibi. Eskiden aşığı olduğum bu şehri izlerken arabayı bildirim sesi doldurdu. Çantamdan telefonumu çıkardım. Büyük ihtimalle Merve indim mi diye mesaj atmıştı. Ekrana baktığımda ise büyük yanıldığımın farkına vardım.

Bilinmeyen Numara: Evine hoş geldin.

************** VE SON*************

EHEHEH BÖYLE BİTİRMEYE BAYILIYORUM.

BÖLÜMÜ NASIL BULDUNUZ?

MERVE HİKAYEDEN ÇIKMADI O YÜZDEN ÜZÜLMEYİN :)

OLAYLAR BAŞLIYOR SIKI TUTUNUN BENCE.

OY VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN

GÖRÜŞMEK ÜZERE


Continue Reading

You'll Also Like

40.4K 1.9K 14
Bir sabah uyandığınızda evcil kedinizin insana dönüştüğünü görseydiniz, ne yapardınız..?? Muhtemelen böyle bir şeyin gerçek olduğuna inanmazdınız, de...
8.3K 656 11
"Aile, benim kabuk tutmuş yaramdı ve şimdi o yarayı deşiyorlardı." Gerçek aile kitabıdır fakat birçok farkla... Çünkü Eliz evli ve hamiledir. 🤍 "Sür...
83.3K 5.1K 28
Ateş kaya: Canım dediğim canımı aldı,yar bildiğim yara açtı ASme Sahra Şah: Coğrafya kaderdir denilirdi ama ben ailemin işlediği günahların kehaneti...
796K 51.5K 18
Melis, annesinin kaderini yaşayan bir genç kızdı. Babası ve abisi tarafından evin hizmetlisi gibi görülür ve onlar için para kaynağı olmaktan ileri...