the light in your eyes || hoo...

By smokeinyourlungs

43.3K 2.6K 2.4K

"Gözlerin asla parlaklığını kaybetmiyor ve ben kendimi orada kaybediyorum." | smokeinyourlungs | More

1: glowing eyes
2: afterglow
3: city lights
4: so real
5: so beautiful
6: in love
7: paris night
8: tear
9: fix us
10: burn
11: number one
12: too drunk
13: get better
14: big brother
15: alcohol
16: healing
17: make a wish
18: someone new
19: this is love
20: i'm all hers
21: i'm all his
22: i just miss you
23: confessions
24: always thinking of you
last forever: part one
last forever: part two
deleted scenes: one

epilogue: quarantine times

575 39 71
By smokeinyourlungs

Nisan, 2020

"Hepinize merhaba," Bilgisayarın arkasından Calum'a parmaklarımı kaldırdım. İyi gözüküyordu, fazlasıyla iyi hatta. "Ben Calum Hood, Calum Thomas Hood." Gözlerimi devirdiğimde kahkahasını tutamadı, bu beni de gülümsetti. Onu güldürebildiğim için minnettardım. "Ve bu da GQ ile 'Onlar Olmadan Yaşayamayacağım On Şey." Elleriyle masanın üstündekileri dramatik bir şekilde gösterdi, gülmemek için ellerimle ağzımı kapattım.

"Normalde bu içeriği bu hafta, Los Angeles'daki stüdyomuzda çekecektik," Francis, GQ'nun bu içeriğinin sunucusu konuşmaya başladığında ona odaklandım. "Ama dünyadaki şartlar ele alındığında bunu canlı konuşmayla çekmenin en iyisi olacağını düşündük. Calum, o masada gördüğüm harika şeyleri anlatmaya başlamadan önce, biraz diğer çocuklardan bahseder misin?"

"Elbette," Tekrar odağımı Calum'a çevirdim. İçeri giren harika bir güneş vardı, o yüzden daha da güzel geliyordu gözüme. Üstünde siyah tişörtü ve ceketi vardı, az önce giyinirken çok heyecanlıydı çünkü uzun süredir böyle giyinmediğini söylemişti. "Hepimiz dünyanın birer ucunda gibiyiz aslında. Ben Amsterdam'dayım, Ashton New York'da, Michael Los Angeles'da ve Luke da Sidney'de. Hepimiz uçuşların yasaklandığı gün Los Angeles'a dönecektik, tabi Michael hariç. Başta biraz zor oldu ama şu an alıştık sanırım. Sürekli konuşuyoruz, yine de kesinlikle birbirimizi özledik." O bu cümleleri kurduğunda düşünmeden edemedim. Her şeyin bir anda böyle sarpa sarması hepimize bir tokat gibi inmişti başta. Turun başlamasına yaklaşık bir buçuk hafta varken Calum ile buraya, Amsterdam'a gelmiştik. Onu annemlerle tanıştırmak ve tur başlamadan rahat birkaç gün geçirmek hayalimizdi. Sonrasında bir hafta Los Angeles'da kalacak, radyo ve röportajları hallettikten sonra tura başlayacaktık. Albümün de çıkışıyla manyakça bir süreç geçireceğimizden hepimiz hem heyecanlı hem de enerji doluyduk. Lakin yaklaşık bir aydır evdeydik, tur seneye ertelenmişti, albüm çıkmıştı ama beraber bunu kutlayamamıştık. Yine de idare ediyorduk.

"... Beşinci şey ise, gitarım Clara. Kız arkadaşım ile bunun hakkında kavga ediyoruz ama sonunda bu gitarın erkek olamayacak kadar güzel olduğunu kabul etti." Bir anda sesiyle kendime geldim, başımıza gelen şeyleri düşünmeye fazla kaptırmıştım kendimi. Dediğine itiraz etmek için hemen ağzımı açtım. Anında kahkaha attı. Kabul etmediğimi biliyordu. Ama o kadar güzel gülüyordu ki açtığım ağzımı geri kapattım, o sırada da Francis'in sesini duydum.

"Tüm kadınlar böyle Calum, merak etme. Bu arada sormadan edemeyeceğim, mazur gör lütfen," Adamın nezaketi karşısında ağlayacaktım neredeyse. Böyle adamların nesli gittikçe azalıyordu. "Arka planında harika bir manzara ve kenarda kuyruklu piyano görüyorum. Bir müzede falan mısın?" Şakayla soruşu karşısında kıkırdadım. Calum da kahkaha attı.

"Keşke Francis, keşke. Ama şu an kız arkadaşımın kardeşinin evindeyiz, şehrin kırsalında gerçekten çok güzel bir yerde." Açıkçası burada kalmak zorunda olduğumuzu ilk öğrendiğimiz an annemlerle kalmak istememiştim; nedeni onları sevmemem falan değildi. Onlara yük olmak istememiştim, aynısını Calum da bana söylediğinde çoktan kiralık yerlere bakmaya başlamıştık ama yardımımıza Vintz koşmuştu. Üç ay önce aldığı evinin anahtarını bize vermişti, kendisi şu an şehir merkezindeki evinde kalıyordu. Başta evet diyememiştim ama evde bir piyano ve iki jakuzi olduğunu öğrenince Calum da ben de tereddütsüz bir şekilde gelmiştik buraya.

Kalan eşyaları anlatırken onu izledim. Parfümünden, siyah tişörtünden ve bir sürü onu o yapan şeyden bahsetmişti. Lakin onuncu şeye geldiğinde durdu, ben de o an masadaki her şeyden bahsettiğini fark ettim. Bir şeyi unutmuş olmalıydı.

Bana baktığında getirmemi istediğini düşündüm, ayağa kalktım. Ama ifademi görünce gülmeye başladı, elini bana uzattı. "Son ve en güzelini sona sakladım. Gloria, buraya gelir misin?" Dedikleriyle hemen gülümsedim, yanına ilerledim. Ona daha fazla aşık olmam imkansızdı ama bu onu başarıyordu.

Kaydığı sandalyede açılan yere oturdum ve ona baktım. O sırada Francis'in sesi duyuldu. "Calum, şu ana kadar programa çıkmış olan her erkek senin yüzünden sevgililerinden laf yiyecek." Kahkaha atıp ekranı kaplayan yüzüne baktım. Calum da bir elini sırtıma koyarken ona cevap verdi.

"Üzgünüm ama bunu yapmam gerekiyordu. Onsuz gerçekten bir şey yapamıyorum ve yaptığımda da değersiz geliyor." Gülümseyerek ona döndüm. Onu izlediğimi bildiğini belli edecek şekilde gülümserken devam etti konuşmasına. "Gerçekten onu çok seviyorum, başka ne diyebilirim ki?" Elimi kaldırıp yanağını hafifçe sıktım. O kadar tatlıydı ki. Kahve gözlerini bana döndürdüğünde bu sefer Francis'in adımı söylemesi bu anımızı bozdu.

"Gloria, bunun üzerine diyecek bir şeyin var mı?" Gülümseyerek ona döndüm.

"Sadece benden bunu çektiği sırada onu izlememi istemişti, ben de 'elbette olur' dedim çünkü sadece yanında olmamı istediğini sanmıştım ama dürüst olmak gerekirse bu numarası hoşuma gitti." Göz kırptığımda her ikisi de kahkaha attı. Birkaç şeyden daha bahsettikten ve iyi dileklerimizi ilettikten sonra aramayı bitirdik. Sonunda yalnız kaldığımızda Calum'a döndüm. Sandalyenin yarısında oturduğumdan sırtım ve kalçam ağrımıştı; bunu anlamışçasına beni hafifçe kaldırdığında ve dizlerine oturttuğunda ona itiraz etmedim.

"Neden beni kendine daha çok aşık edip duruyorsun?" Sızlanmama kahkaha attı. Ellerini yanaklarıma çıkarmasıyla biraz daha ona yaklaştım.

Bir süre bir şey demeden sadece yüzümü inceledi. Onunla yalnız olduğumuz için mutluydum; elbette şu an sevdiği şeyi yapamadığı için üzgündüm de ama bir süreliğine sadece benimmiş gibi hissetmek çok ayrı bir duyguydu. "Sevgilimi mutlu etmek için yapmayacağım şey yok." Basit kelimelerine gülümsedim. Ellerimi ben de onun gibi omuzlarından yanaklarına çıkardım.

"Benim de sevgilimi mutlu etmek için yapmayacağım şey yok ama bugün ikimizin de yapması gereken hala çok şey var." Dediklerimin doğru olduğunu bildiğinden başını geriye atıp sıkıntıyla nefesini verdi. Dramatikliğine gülüp göğsüne vurdum. "Drama kraliçesi gibi davranma. İkimiz de biliyoruz ki şu an yatak odasına gidersek bu öğleni ve akşamı orada geçireceğiz ve yarın yapmamız gereken şeyler ikiye katlanmış olacak. Bu yüzden yarın akşam sadece uyuyacağız. Bunu mu istiyorsun?" Onu gaza getirmek için söylediğim kelimeler bir sihir gibi işledi, hemen başını tekrar kaldırdı ve iki yana salladı. Ona gülümsedim. Yanağını öptükten sonra kucağından kalktım.

"Neden hep mantıklı ve haklı olmak zorundasın ki?" Sesini incelterek dediklerine içten bir kahkaha attım. Daha da devam edecekti ki telefonu çaldı. Michael'ın FaceTime ile aradığını gördüğümde çoktan güleceğimi biliyordum.

Calum yanıma geldiğinde aramayı açtı, ekranda gördüğüm şeyle gülmeye başladım. Aramayı yapan Maeve'di, Michael da arkada elleriyle yüzünü kapatmış, oturuyordu. "Merhaba Maeve. Michael'a ne oldu?" Calum sorduğunda Maeve iç çekti, sevgilisine baktıktan sonra tekrar bize döndü.

"Francis az önce ona seninle çektiği videoyu attı ve Michael da depresyona girdi çünkü aklına gelen fikir çok iyiymiş ve kendisi düşünemediği için üzülmüş." Michael'ın bilerek bunu dramatize ettiğinin bilincinde olduğumdan tekrar güldüm. "Ona bunun önemli olmadığını söylemeye çalıştım ama asla inanmadı ve iyi bir erkek arkadaş olmadığını düşünüyor." Hızla başımı iki yana salladım.

"Bunu asla kabul edemem. Michael, hepimiz biliyoruz ki sen gerçekten çok iyi bir erkek arkadaşsın." Kelimelerimle Calum bana döndü. Ne diyeceğini sinir olmuş yüzünden anlamıştım bile. Gülmemek için yanağımı ısırdım.

"Pardon da bunu sen nereden biliyorsun?" Gözlerimi devirdim.

"Kendinin nasıl bildiğini sorgulamıyorsun ama benim nasıl bildiğimi mi sorguluyorsun?" Hızlı cevabımla duraksadı. Bu, hepimizin gülmesine neden oldu. Michael'ın kahkahasını duyduğumuzda odağımız hemen ona çevrildi. Neşeyle kameraya bakıyordu.

Onları özlediğimi fark ettiğimde gülüşümün solduğunu hissettim. Beynimi okumuş gibi Michael bunları dile getirdiğinde Calum'a yaslandım. "Sizi özledim çocuklar." Başımı salladım.

"Her şey normal devam etseydi şimdi konser veriyor olacaktınız. İki ay sonra, ara vaktiniz geldiğinde de çiftlik evine gidecektik ve tüm yorgunluğumuzu atacaktık." Maeve konuştuğunda üzgünce yine başımı salladım. Ailesinin Teksas'da acayip büyük bir arazisi olan çiftlik evleri vardı. Geçen yıl gittiğimizde aşırı eğlenmiştik. Michael gülmeye başladığında geçen yıl orada yaşanan bir şeye güldüğünü anlamıştım bile.

"Hatırlıyor musunuz, geçen yıl gittiğimizde Maeve'in atı Andy'i sırtından çamura atmıştı. Ertesi gün de aynısını Calum'a yapmıştı." Aklıma gelen anılarla kahkaha attım. Calum ile çamurun içinde yarım saat oturmuş ve aptal aptal gülmüştük. Gerçekten çok güzeldi.

"Bence," Calum konuşmaya başladığında gözlerimi ona çevirdim. "O tatilde gerçekleşen en güzel şey sizdiniz." Bunda ona katılıyordum. O tatile kadar ekrandaki bu harika ikili sadece arkadaş-flört çizgileri arasında geziniyordu ama o tatilden sonra sonunda çıkmaya başlamışlardı. Geç bile kalmışlardı; biz bunu dört aydır bekliyorduk çünkü.

"Yok ya, bence babamla ava gittiğimizde Michael'ın bir örümcekten korkup örümceğe silahıyla ateş etmesi göl kenarındaki harika yemekten, aşk itirafından ve bana özel yazılmış şarkıdan daha iyiydi." Dediğiyle ben ve Calum kahkaha attık. O anı hatırlıyorduk. Aslında hiçbirimizin niyeti av değildi tabi, Maeve'in babasının da öyle. Sadece biraz filmlerdeki şeyi yaşamak istemiştik. Tabi bu Michael bir örümceğe savaş ilan edene kadar sürmüştü.

Michael'ın şaşkın nefes sesini duyduğumda ona döndüm. Bu çocuk Andy ile takıla takıla çok iyi oyuncu refleksleri öğrenmişti gerçekten. "Ben iki gün boyunca o göl kenarına masa taşıdım, yemek hazırladım, arkadaşlarımızı ayarladım, ki bu çok zordu, Andy'i zaptetmek ne kadar zor sen biliyor musun?" Elimde olmadan kıkırdadım. Dedikleri doğruydu. Hepimiz bir şekilde sakindik ama Andy sürekli çaktırıyordu. Michael'ın mutlu olacağı gerçeği onu da mutlu ediyordu ve yerinde duramıyordu.

"Tahmin edebiliyorum çünkü Andy bana da çaktırmıştı ve ben bir şey yapacağını anlamıştım." Maeve muzip sesiyle söylediğinde buna şaşırmadım. Kız yıllardır polisiye yazıyordu, anlamaması garip olurdu zaten.

Michael sanki aklına bir şey gelmiş gibi tekrar bize döndü. Bu bakışı biliyordum. Güzel bir şey olmuştu. "Maeve, onlara güzel haberi ver, ya da dur ben söyleyeyim, hayır çok heyecanlandım sen söyle." Maeve bu tepkilerine dayanamayıp onu yanağından öptükten sonra bize döndü. Michael böyle heyecanlandıysa gerçekten büyük bir şey olmalıydı.

"Gloria, iki ay önce bir yere özgeçmişimi göndermiştim, hatırlıyor musun?" Bir süre düşündüm. İki ay önce buluştuğumuz sabah aklıma geldiğinde heyecanla ona baktım.

"Mindhunter üçüncü sezon için seni kabul mu etti?" Başını salladığında ellerimi çırptım. Calum da onu tebrik etti. Beraber olsaydık bunu çok güzel kutlayabileceğimizi düşününce üzülmeden edemedim.

Konuşmamızı köpekleri Roxy ve Arlo yüzünden bitirmek zorunda kaldık. Acıkmışlardı ve ebeveynlerinden sevgi görmek istiyorlardı, onlar da haklıydı.

Tekrar beni öpmek üzere olan Calum'dan kaçtım ve onu piyanoya itmeye başladım. "Şu şarkıyı bitir artık, her gün söylenip duruyorsun." Yalandan sızlanarak onu ittirmeye devam ettim. En sonunda yenilgisini kabul etti ve piyanonun başına oturdu, ben de salon ve mutfağı ayıran masaya oturdum. Bilgisayarıma bugün düzenlememe gereken geçen yılın sonundaki çekimlerin olduğu hafıza kartını taktım.

Yaklaşık bir saat kasım ayıyla uğraştım. Yılın sonları çok yoğun geçtiğinden gerçekten ayıklamam gereken çok şey vardı. Çocukların albüm çekimlerinin yanında şarkı görselleri, analog çekimleri, benim reklam ve dergi çekimlerim de vardı.

Aralığa geldiğimde beni ilk karşılayan geçen ay filmleri çıkmış olan bir çiftin fotoğrafıydı; Fleur ve Ashton. Onlara bayılmıştım. Bir film için gerekenden fazla kimyaya sahiplerdi. Ki geçen ay Calum ile filmi izlediğimizde ikimiz de bunun senaryodan ibaret olmadığını anlamıştık.

"Onları hatırlıyorum. Ashton gerçekten de bizim Ashton'a benziyordu." Aniden gelen sesiyle irkilerek sola döndüm. Tam yanımdaki bar taburesine oturmuş, ekrana bakıyordu. Tepkime güldü. "Neden hep korktuğunu anlamıyorum, benden başka kim olabilirim ki?" Ona gözlerimi devirdim, ama tatlı gülümsemesine dayanamayıp gülümsedim.

"Birincisi, ben işime çok odaklanan bir insanım o yüzden ani bir şey olduğunda korkmakta haklıyım, ikincisi de, gerçekten Ashton'a çok benziyordu." Tekrar ekrana baktım. Diğer fotoğraflara geçerken bir yandan da kötü olanları seçiyordum.

Calum da bir süre benimle ekrandaki fotoğraflara baktı, konuştuğunda ben seçtiklerimi çoktan diğer klasörüme aktarmış ve bir reklam çekimine geçmiştim. "Onlarla bir daha karşılaştın mı, dergilere ya da radyolara gittiğinde? Bir araya gelebildiler mi çok merak ediyorum." Üzgünce ona baktım.

"Hayır. Ama ben de merak ediyorum. Sosyal medyayı da çok sık kullanmıyorlar o yüzden ordan da öğrenemiyoruz. Ah, şuna bak," Birden ekrana çıkan fotoğrafla dikkatim dağıldı. Calum'ın hafif sarhoşken çektiğim bir fotoğrafıydı. Yanında April vardı, o kameraya gülümserken Calum gözlerini kapatmış, bana dilini çıkarmıştı.

Gülümseyerek ekrana yaklaşıp dikkatle baktı. Klavyeyi kullanmadığım elimi omzuna sardım. "Bu harika bir gündü, April bir uyuşturucu ağını çökertmişti ve bunu kutlamıştık. Andy ona 'Harika Dedektif/Dahi' plaketini vermişti." Aklımda o gün canlandıkça daha da gülümsedim.

"Hatırlıyorum, sen sadece 'azıcık'" Parmaklarımla ufak bir miktar göstererek ona döndüm. "Sarhoş olmuştun ve barın ortasında 'Gloria Vega'yı seviyorum!' diye bağırmıştın, hatta dur, sen bunu yaparken Ashton buradan videonu çekmişti, dur." Heyecanla bilgisayara döndüm. Hepimizin eğlenirkenki fotoğraflarını geçmeye başladım. Ve en sonunda istediğim videoya geldik. Hızlıca oynattım. Calum ve Luke sahnenin önündeki boşlukta dans ediyordu, etraflarında çok olmasa da insan vardı. Hafifçe sallanıp bir yandan da konuşuyorlardı. O sırada Ashton'ın sesi duyuldu. "Calum'a dikkat edin. Şimdi aptalca bir şey yapacak." Onu birkaç kıkırtı takip edince ben de gülmeye başladım. Arkadaşlarımın sarhoş insanlarla eğlenme gibi bir takıntısı vardı. Biri sarhoş olunca asla o kişiyle sarhoş olmazlardı. O yüzden hepsinin telefonunda herkesin aptalca videoları vardı.

"Orada bana senin harika biri olduğunu söylüyordu, sonra ben de şey diyordum 'Elbette ki öyle.'" Calum açıkladığında gülmeye başladım. "Ve işte sonra da bu." Parmağıyla ekranı gösterdiği an Calum bira bardağını havaya kaldırdı ve beni sevdiğini bağırdı. Luke'un kahkaha atarak yere çöktüğünü gördüm, aynı zamanda Ashton ve kızların gülme sesleri de geliyordu. Başımı boynuna yaslayıp gülmeye devam ettim.

"Bu hayatımdaki en güzel şey."

"Hayatındaki en güzel şeyin çamaşırlı fotoğraflarım olduğunu sanıyordum." Elimi göğsüme koyarak hızlıca doğruldum. Ciddi ifademi bozmamak için içimden kendimi tutmaya çalışıyordum.

"Bunu karıştırmaya nasıl cüret edersin, onlar hayatımdaki en 'özel' şeyler." Parmaklarımla kelimeyi tırnak içine aldım. Hemen başını salladı.

"Üzgünüm, haklısın, ben aptalın tekiyim." Dediğine kahkaha attım. Uzanıp bir elimle saçlarını karıştırdım.

Başımı iki yana salladım, bir yandan da yüzünü inceliyordum. "Sen tanıştığım en harika insansın. Sen 'Harika İnsan/Dahi' sıfatının tek sahibisin bence." Dediğime güldü ama gözlerinde o sıcaklığı görebiliyordum. "Ben de bir şey yaptığımda ve sen orada olmadığında o şeyin bir değeri yokmuş gibi hissediyorum. Hayatımdaki her şeyi daha da iyi hale getiriyorsun." Videoda dediklerine gönderme yaptığımda genişçe gülümsedi. Masada duran elimi tuttuğunda ve ayağa kalktığında kaşlarımı kaldırdım. "Nereye gidiyoruz?"

"Terastaki jakuziyi denemeye elbette ki. Bahçedekinden sıkıldım." Dediğine kıkırdayıp uzun tabureden atladım. Eh, en azından bir saat yapmamız gerekenlerle uğraşabilmiştik. Kalanları bir şekilde hallederdik. Ne de olsa bir süre daha buradaydık.

Ve ben onunla olduğum için gerçekten mutluydum.

_______________________

Hepinize merhaba. Umarım hepiniz mutlu ve sağlıklısınızdır. Açıkçası ben sağlıklıyım ama mutlu değildim, o yüzden gelip bunu yazdım. Calum ve Gloria'nın bu karantinayı nasıl geçirdiğini ufak da olsa görelim istedim, onları da gerçekten özledim çünkü.

Sizi çok seviyorum, kendinize çok iyi bakın.

Continue Reading

You'll Also Like

186K 18.3K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
79.2K 7K 51
⭐ 2019 Wattys Ödülleri "Hayran Kurgu" kategorisi kazananı ⭐ Kendi hayalinizde oluşturup aşık olduğunuz kişi karşınıza çıksa ne yaparsınız? Felicia Go...
769 132 3
"Rekombinasyon yapıyor." Dedi. Gözleri dehşetle açıldı. "O da ne ?" "Bakteriler gen aktarımı yapabiliyorlar, bunun birçok şekli var. Eğer bir bakteri...