AYSAR

By cemreyesl

3.3K 1.1K 4.8K

Bu hikâye klasiklerin dönüm noktası .............. Sınırlar ve kurallar koydu; Takmadım. Zalimce tehdit etti;... More

-AYSAR-(Kesit)
1. Bölüm:"Başlangıç"
2. Bölüm:"Tek Çaren Benim"
3. Bölüm:"Küçük Zeyrek"
4. Bölüm: "Karanlık"
Açıklama!!
6. BÖLÜMDEN ALINTI
6. BÖLÜM:'Kurşuni Renkler ''

5.Bölüm:"Dosya"

63 21 7
By cemreyesl

Önce vote atıyoruz gençler :)

Medyada Cemre'nin söylediği şarkı var

O kısımda açıp dinlemelisiniz

Bölüm şarkıları
Gazapizm-Unutulacak Günler
Buray-Kış Bahçeleri
Ayo&Teo-Rolex

...


Ruhumun can çekiştiğini zevkle izleyen hayat, galibiyetini kutluyordu. Mağlup geldiğim bu koca oyunda epey zorlanmıştım. Yüzüme vurulanlarla azap çekiyordum. İçimin dahi el vermediği çöküş, dağların eteklerinde yalnız yaşayan bir çobanı andırıyordu. Onun mücadelesiyle verilen göz dağının yükü çok ağırdı. Kararmaya yüz tutmuş kalbim gibi...

Bedenim o kadar ağırdı ki üstüme toprak atılmış gibiydi. Göz kapaklarımın yükünün altında ezilen gözlerim isyan ediyordu. Başımda büyük bir ağrıyla gözlerimi araladım. Zihnime hücum eden en son yaşanılanlarla ürktüm. Neler olduğunu bilmiyordum, anlamamıştım. Ama silah sesi duymuştum. Vücudumda bir ağrı hissetmediğime göre yaralanmamıştım.

Peki ya kim vuruldu? Kimdi ve neden ateş etti?

Aklımı bulandıran şeylerin üstüne bir perde çekip derin bir nefes aldım. Hala koltukta oturuyordum.

Etrafıma baktığımda koltukların ve büyük sehpaların olduğu resmi bir odada L koltukta uzanıyordum. Olduğum yerden dikleşerek oturur pozisyona geldim. Bakışlarımı karşıma diktiğimde küçük çaplı bir mutfak olduğunu gördüm. Karton bardakların üzerinde 'KH' yazıyordu. Bir an duraksadım Karadağ Holdingde olduğumu anladım.

Daha kendime gelememişken kapının önünden sesler gelmeye başladı.

"O iti bir daha burada görmek istemiyorum. Eğer karşıma çıkarsa acımam. Ne ona ne de sana. Ona göre hallet bu işi!" diyen kişi erkekti.
Kimin olduğu konusunda bir fikrim yoktu. Algılamakta güçlük çekiyordum çünkü. Sonrasında odanın kapısı yavaşça açıldı. Başımı o yöne çevirdiğimde Alişir içeri girmiş ve kapıyı kapatıyordu.

"Altı üstü düştün ne bu naziklik?" dedi sorgulayıcı bakışlarını üzerime dikerek. 'Anlamadım' der gibi bakınca alayla sırıttı ve yanıma gelip oturdu.

"Diyorum ki; altı üstü düştün ve başını çarptın. Hemen bayılasın tuttu." dedi aşağılayıcı tonda.
"Ne diyorsun sen ya! Ben ne olduğunu bile hatırlamıyorum. Bir de üstüne bayılma numarası mı yapacağım!" dedim sinirlenerek.

"Kafanı çarptığın için bayılmışsın. Bir de... Açlıktan" dedi başını başka yöne çevirerek. 'Madem taklit yapmadığımı biliyorsun ne diye üstüme geliyorsun ulan.' diye geçirdim içimden. Bir dakika ya! O açlıktan mı dedi? Evet öyle dedi. Doğru ya en son dün öğlen yemek yemiştim. Bugün sabah olanlar, sonra buraya gelmem, üstüne silah... Bir anda "Bayılmadan önce silah sesi geldi. Kimdi ateş eden? Birine bir şey oldu mu?" dedim merak içeren sesimle. Neler olduğunu birazdan öğrenip merakımı giderecektim.

Bakışları aniden sertleşti. "Sanane! O minik burnunu her şeye sokmaman gerektiğini bu yaşına kadar öğrenemedin mi?" dedi yüzüme vururcasına. İçimdeki yıkım, kalbimi kasıp kavuruyordu adeta.

Haklıydı. Hem de sonuna kadar. Bana doğruyu yanlışı öğretecek, anlatacak bir anne-babam olmadı. Onlar yıllardır beni hayatımda değiller. Her şeyi kendim öğrendim.
Doğruyu-yanlışı, iyiyi-kötüyü...
Bütün değerlerimi, kültürümü, geçmişimi... Her şeyimi kendim, bir başıma öğrendim. Diğerlerini ise hayat kafama vura vur öğretti.
Zor oldu ama oldu.

"O silah sesi neydi? Kim sıktı o silahı?" dedim onu duymamış gibi yaparak. "Kulaklarında problem mi var kızım senin?" dedi orangutan gibi böğürerek. "O silah sıkıldığında orada ben vardım. Anlıyor musun? Ben! Şimdi söyle! Ne oldu orada?" dedim zeytin yağı gibi üste çıkmaya çalışarak.

Kaşlarını çatıp "Hesap mı soruyorsun sen bana?" dedi ve cevap vermeme izin vermeden devam etti. "Sana hesap verecek değilim!" dedi. Ulan bir konuşturmadın ki! Deli gibi kendi kendine konuşuyordu manyak.
'Dana gibi ne böğürüyorsun!' demek istesem de bu isteğimi bastırdım. Sağı solu belli olmadığı için sustum. Ardından kalkmak için harekette bulunduğumda dibimde biterek kolumu tuttu. Ayağa kalktığımda burun buruna gelmiştik. Dikkat dağıtıcıydı.

"Hakan seni eve bırakacak. Git biraz dinlen, yemeğini ye. Başıma dert açma sonra. Gece seni almaya yine o gelecek." dedi art arda. "Normalde geç on birde çıkacaktın ama bu biraz erken olur." dedi ve pencerenin olduğu yere doğru yürüdü. O dışarıya bakarken benim tek odak noktam oydu. O konuşuyordu, ben dinliyordum. Ben sadece 'onu' dinliyordum.

"Gece 11:30'da hazır ol. On ikide de sahneye çıkarsın. Sonrasında gece boyunca benimlesin." dedim anlamlandıramadığım bir bakış atarak. Hemen ardından o dolgun dudaklarını aralayıp "Ha bu arada, arkadaşın olacak o Aslı'ya söyle ağzını dahi açmasın. Ortalığı velveleye vermesin. Başına bir şey gelmesini istemeyiz değil mi?" dedi ve sorgulayıcı bakışlarını üstüme yolladı. Tehditleri can alıcıydı. Belki de zaaflarımı çok çabuk öğrenmişti. Bu yüzden beni nereden vuracağını biliyordu.

"Gece boyunca seninleyim." dedim onun söylediği tekrar ederek. Kendimi alıştırmaya çalışıyordum belki de. Zihnimin yoğunluğu, yorgunluğu bir yorgan olmuş üstümü örtüyordu. Hava soğuktu, ona sığınıyordum ama bir yandan da altında boğuluyordum.

Eve gelmiştim. Canım istemese de sıkıntı yaşamamak adına birkaç lokma bir şeyler atıştırdım. Duş alıp yatağıma uzandım. Ardından kapı açılma sesi geldi fakat Aslı olduğunu bildiğim için sesimi çıkarmadım. ''Cemre'' dedi Aslı yüksek sesle. Herkesi her şeyi cevapsız bırakmak isterdim ama bu civciv asla susmazdı. Bunu bildiğimden ''odamdayım'' diye seslendim. Odama gelip ''Ne yapıyorsun aşkım?'' dedi. Sırıtıp ''Havuz keyfi yapıyorum.'' dedim. Ardından hemen somurtarak ''Allah için ne yapıyor gibi görünüyorum oradan bakılınca.'' dedim. O da aynı benim gibi sırıtarak ''Mayosuyla havuz başında güneşlenen bir güzellik görüyorum.'' dedi. Benimle dalga geçiyordu gene. Gözlerimi devirdim. Aslı bunu görünce ''Tamam ya sustum. Dalga geçmeyeceğim. Söyle bakalım ne oldu ne bitti?'' dedi.

''Bir şey olduğu yok, hayatıma devam ediyorum ve edeceğim de. Her şey olduğu gibi, eskisi gibi... Değişen bir şey yok.''

Olanları ve olacakları ona söyleyemezdim. Artık bilmesini de karışmasını da istemiyordum. Sevdiğim birinin zarar görmesine göz yumamazdım. hele ki bu kişi Aslı ise.

''Nasıl yani? Alişir manyağı bir şey demedi mi sana? Ne olacak şimdi? Babandan belgeleri mi almış yoksa? Alamadıysa da nasıl alacak?'' dedi art arda sıralayarak.

''Nefes al! Nefes!'' dedim bir çırpıda. Ardından devam ettim. ''Benimle işi olmazmış artık. Bir sonuca varamıyormuş benimle. Ayak bağıymışım. Öyle dedi yani bana.'' Bana dik dik bakarak ''Senin peşini bıraktı öyle mi?'' dedi tek kaşına kaldırarak. Hemen ardından gülüp ''Ay Allah'ım çok şükür kurtulduk.'' dedi ve bana sarıldı. Bir an inanmadığını sanarak huzursuzlandım. Ama boşa çıktığını görmek beni mutlu etti.

Sahi mutlu olabiliyordum. Hayatım zehir tadında geçti ama öyle anlar vardı ki beni bu dünyadan, yaşanılanlardan, kötülükten, her şeyden soyutluyordu. Ruhumdaki o sızı, o eksiklik hep yerini korurken bir yandan güzelliklere dolu kalbim bana destek çıkıyordu. Kötünün ardına takılan yanlışı yapmamaya çalışıyordum.

''Yani! Ne bekliyordun?'' dedim. Aslı tam ağzını açmıştı ki telefonumun melodisini duydum. Ekrana baktığımda 'Barın' yazıyordu. Aslı ekranı gördüğünde gözlerini devirip ayağa kalktı. sonra konuşuruz diyerek gitti. Daha çok bekletmeden cevapladım. ''Fıstık ne yapıyorsun?'' dedi sevecen bir şekilde.

''Oturuyorum sen?''

"Ne yapayım? Tabii ki amcanla uğraşıyorum. Gene bir şeylere engel olmaya çalışıyor." dedi.

Barın üniversite okumadığı için belli bir işle uğraşmıyordu. Sürekli yeni bir atılımda bulunuyordu. Amcam da yanlış olduğunu düşünüp engel oluyordu.
Bu döngü iki yıl kadar böyleydi.
Benden dört yaş büyüktü. Fakat o hep çocuksu olduğu için ağabey demedim. Yaşıt gibiydik onunla.
Yirmi üç yaşına kadar baba parası yedi. Gezip tozup, para eziyordu.
Ama ne olduysa aklı başına geldi.
Geldi gelmesine ama amcam ona bu konuda güvenemiyor. İşi batırır, başına bir bela gelir diye korkuyordu.

"Bu sefer ne yapmayı düşünüyorsun." dedim kıkırdayarak. Merak ediyordum doğrusu.

''Kızım ne dalga geçiyorsun? Allah taş eder ha!''

''Hala söylemedin!'' diye çıkıştım.

''Galeri açmayı düşünüyorum.'' dedi bir çırpıda. Benim ne diyeceğimi merak ettiği için susup bekledi. Kalbini kırmadan vazgeçirmem gerekiyordu.

''Ne güzel düşünmüşsün! Sadece düşün zaten, fiiliyata geçirmediğin sürece düşünmenin kimseye bir zararı yok!''

''Adam gibi söylesene düşünceni kızım!''

''O işler sakat oğlum, sana gelmez. Başına iş alırsın.'' dedim ve tam devam edecekken bağırmasıyla duraksadım.

''Oha ya oha! Amcasının yeğeni yeminle! Aynı cümleyi o da kurdu bana. 'O işler sakat oğlum, sana gelmez.' dedi babam. Eski kafalılar sizi.'' dedi bizi yererek. Amcamı taklit ederek söylemişti son cümleyi.

''Eski kafalı olmakla alakası yok Barın. Seni düşündüğümüzden söylüyoruz.'' dedim sitem ederek.

''Onu bunu bırak da bana destek çıkacak mısın? Babam tek biz ikimiz!''

Onu üzmek istemiyordum ama galerisi olan birçok insanı tanıyorum. İşleri temiz değildi. Temiz biri olarak giren de kirleniyordu. Tehlikeli işleri olanlar araba kiralıyordu buralarda. o arabayla işlerini hallediyorlardı. Galeri sahibi vermek istemezse arıza çıkarıyorlardı. Normal insanların hayatları nasıl olur bilmem ama yüksek makamlara sahip insanlarda işler tam olarak lanet bir şekilde ilerliyordu.

''Peki parayı nereden bulmayı düşünüyorsun?'' dedim sorgulayıcı bir tonda.

''Sen bana destek çıkarsan, pederi de ikna edersek ondan almayı düşünüyorum.'' dedi.

Hayret içerisinde söylediklerini dinliyordum. ''Ne saçmalıyorsun salak! Az buz bir şey değil bu. Bir trilyon civarında para lazım. Nereden bulup verecek adam? Bildiğim kadarıyla amcam para kunlamıyor. Yanlış mıyım Barın?''

''Kızım bir sakin olsana. Bu kum işinde Rize'den yeni bir ortak yatırımcı varmış. Bizim şirket için yani. Beş trilyon diye anlaşma yapmışlar. O paradan istemeyi düşünüyorum. galeriyi açtıktan sonra da çark döndükçe yavaş yavaş öderim diyorum.''

''Yavaş yavaş derken! Pardon da yüz bin değil ha bahsettiğin para, bir trilyon!''

''Tamam Cemre! Yanımda mısın değil misin?''

''Kafama hiç yatmadı bu iş ya!''

''Eğer destek çıkmazsan beni sil! Sana bu kadarını söylüyorum.''

''Bu kadar mı istiyorsun bu işi, beni silebilecek kadar!''

''Evet. O kadar çok istiyorum.'' dedi. Galiba son noktayı koymuştu. ''Tamam, ne dersen kabul. '' dedim çaresizce ve kırılmıştım Barın'a. Beni kendisiyle tehdit ettiği için.

''Seni seviyorum ve kapatıyorum. Görüşürüz.''

''Görüşürüz'' dedim ve telefonu kapattım. Onu seviyordum, hatta öylesine seviyordum ki kaybetmek istemiyordum. Düşüncesi bile gözlerimi doldurmaya yetti.

Saate baktığımda birkaç saatimin olduğunu gördüm. Derslerimi bu aralar boşladığım için direk bilgisayarımı açıp not çıkarmaya başladım. Bu sene bitiyordu artık üniversite. Allah'ın izniyle seneye mühendis olarak bir şirkette işe başlayacaktım.

Notlarımı toparlayıp hocama staj için e-mail attıktan sonra bilgisayarımı kapattım. telefonumu elime aldım, ekranını açınca yabancı bir numaradan iki tane mesaj vardı.

0546*******

-Yarım saate hazır ol, Hakan gelecek. 23.00

-Ayrıca beni tanıdığını kimseye belli etme. 23.02

Mesaj atan Alişir'di anlamıştım. Aslında ona ismiyle seslenmem de garibime gitmiyor değildi. Ama ona ağabey de diyemezdim. Yakınlık derecemiz de malum olduğu için sadece adını söylemek daha makul bir seçimdi.

Kalkıp dolabın önüne geçtim. Gece için uygun bir şeyler seçmem gerekiyordu. Bizim mekanın ortamı sıkıntılı değil. Patron dikkat ediyordu ama kimsenin kişiliğini bilemezdi. Ben gene de biraz daha üsluplu giyinmeliydim. Gece Alişir ile büroya gideceğimi düşünürsek pantolon, şort tarzı giymeliydim. En azından rahat hareket edebilmeliydim.

Fazla zaman geçmeden büstiyer, kot pantolon ve ceket olarak tamamlamıştım kombini. Fakat hepsi mavinin tonlarıydı. Daha çok bebe mavisi.

Üstümü giyip telefonumu arka cebime yerleştirdim. Aslı'nın odasına gittim fakat yoktu.

''Aslı!'' diye seslendim.

''Kapının önündeyim.'' diye bağırınca ayakkabılığın yanına gidip beyaz spor ayakkabımı giyip kapının önüne çıktım. Pijamayla dışarı çıktığını görünce ufak bir şok geçirdim. Normal şartlarda asla bu şekilde dışarı çıkmazdı.

Telefon konuşması bitince ''Hayırdır?'' dedim göz kırparak.

"Sen ölsen bu halde dışarı çıkmazsın! Ne oldu da çıktın?" dedim alaylı tavırlarımla.

"Hiç sorma Cemre ya! Bizden Araba kiralayan bir adam kaza yapmış. Hasar büyükmüş. Adamı da hastaneye kaldırmışlar. Haberi alınca nefes almaya çıktım kapıya ama bu sefer dayım aradı." dedi oflayarak.

Aslı dayısı Tuncay ağabeyin yanında oto galeride çalışıyordu. İki yıllık işletme okuyunca Tuncer ağabey ona galeride iş teklif etmişti asistanı olması için. Bu durum daha Aslı'nın hoşuna gitmişti. Patron dayısıydı çünkü. Fakat işe başlayınca bir pişman olmuştu. Nedeni ise pazar günü de dahil izni yoktu. Ayrıca sadece asistanlık yapmıyordu. Müşteriler ile ilgileniyor, muhasebeyle bakıyor, çalışanların yemeğine varana kadar o ilgileniyordu. Tabii bir de asistanlık yapıyordu. Ona göre de parasını alıyordu. Hakkını yemiyordu Allah var. Ama bir tek yeğenin kini tabii!

"Oha gerçekte mi! Ee ne yapmayı düşünüyorsun?"

"Ben düşünemiyorum!" dedi kızgınlıkla. Sonra devam sonra etti.
"Dayım iş yerinden adamın imzaladığı sözleşmeyi istiyor. Hastaneye götürecekmişim. Yav arkadaş adam kaza geçirmiş, kaza! Bırak bir nefes alsın, kendine gelsin. Yok ama olmaz öyle. Kendini düşünür o, malını düşünür hep!" dedi sinirli bir şekilde bağırarak.

Kolunu tutup "Sakin olsun Aslı biraz. Her zaman ki Tuncer ağabey." dedim destek yoksa köstek mi olduğumu bilmeden.

''Neyse, ben hazırlanıp galeriye gideyim, sözleşmeyi alıp hastaneye geçeyim. Gece geç gelirim herhalde. Polisti, arabaydı derken işim uzar.''

''Tamam o zaman, dikkat et kendine. O manyağa da fazla güvenme. Bir de anahtarını almayı sakın unutma! Sokakta kalmanı istemeyiz değil mi aşkım?''

''Tamam Aslı!'' dedim bıkkın bir ifade ile.

O odasına giderken ben de askılıktaki çantamdan anahtarlığı aldım. Sokakta araba sesi duymamla Hakan olduğunu düşünerek ''Ben çıkıyorum.'' dedim Aslı'ya seslenerek.''Görüşürüz'' dedi yüksek sesle duymamı sağlamak için. Ayakkabımı önceden giymiş olduğum için direk kapıya çıktım. Kapının önünde Hakan'ın kullandığı arabayı görünce yanılmadığımı anladım.

Arabanın yanında durdum ve bir an arka tarafa binmenin ne kadar samimiyetsiz ve emrivaki olacağını düşündüm. Hemen ardından tereddüt etmeden ön kapıyı açıp oturdum koltuğa. Başımı şoför koltuğuna çevirdiğimde Hakan olmadığını gördüm.

Ufak çaplı şaşkınlıktan sonra ''Senin ne işin var burada?'' dedim.

''Benim ne işim var burada. Hm düşüneyim bir!'' dedi benimle alay ettiğine düşünerek.

''Dalga geçmeyi bırak!'' dedim bıkkınca.

''Kendi arabama ne zaman binip binmeyeceğimi sana mı sormam gerekiyor Cemre hanım! Bir daha kine izin alırım, özür dilerim.'' dedi gayet ciddi bir şekilde.

Ben de "Şimdilik affediyorum. Ama bir daha olmasın!" dedim onu gibi ciddiyetimden ödün vermeyerek. O benimle dalga geçiyorsa nasibini de alacaktı tabii ki.

Sabır çekerek arabayı çalıştırdı. Aklıma gelen soru ile ona dönerek "Hakan neden gelmedi Alişir?" dedim meraklı bakışlarımla.
'Meraklı melahat' diyerek homurdandım. Sanki duymuyordum, sağırdım. Hasbam!

"Evet" dedim tek kaşımı kaldırarak. Bir cevap bekliyordum elbette.

"Bürodaki bekçi ve güvenlik sistemiyle ilgili şeylerle uğraşıyor. Yani, biz sıkıntı yaşamayalım diye Hakan yerine ben geldim. O da orayla ilgileniyor. Umarım sorun olmaz senin için!" dedi iğneleyici bir tonda.

'Sen başlı başına sorunsun zaten." diye mırıldandım. Onun duymadığına emindim. Zaten duysa da pek etkilemezdi beni. Duyarsa duysundu. Umurumda değildi.

"Yok sorun olmaz benim için." dedim ve susarak yolu izlemeye koyuldum. Dayanamayıp "Daha ne kadar gideceğiz ya!" diyerek sabırsızlığımı belli etmiştim.

Yola bakıyordu. Başını bana çevirmeden "Yirmi dakikaya oradayız." dedi. İçimi kemiren meraka yenilerek "Bir şey sorabilir miyim?" dedim, güldü. Öyle gıcık güldü ki bir kaşık suya bile gerek kalmadan boğabilirdim.

"İzin istiyorsun demek! Peki, buyur dinliyorum seni." dedi verdim ara ara bana bakıp tekrar yola dönüyordu.

"Seni tanıdığımı neden belli etmemeliyim?" dedi vereceği tepkiyi tartarcasına gözlerimi üstüne dikerek.

"Zeki bir kadın olduğunu düşünmüştüm." dedi iğneleyici bir şekilde. Tam ağzımı açmıştım ki "Aramızdaki bağı anlamamaları için." dedi. 'Aramızda bağ mı varmış?' diye düşünmeden edemedim.

Ara ara bana bakıyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde fark ettiğim tek bir şey vardı. Karanlık bir boşluk. Gözleri derin, ışıksız bir kuyuya hapsolmuş gibi karanlıktı. Bu adam otuz yaşındaydı, daha gençti ama yorulmuştu. Benim de ondan pek bir farkım yoktu. Yirmi bir yaşımda olmama rağmen onunla aynı kuyuda yer alıyordum. Yaş demişken. Sahi bu adam benden dokuz yaş büyüktü.

"Sana ağabey demeli miyim? dedim salisesinde lafı ortaya atarak. Şaşkın bir ifade ile bakıp " Ne alaka?" dedi.

Haince gülüp "Zeki bir adam olduğunu düşünmüştüm." dedim laflarını ona satarak. Tam ağzını açacaktı ki izin vermeden hemen konuştum.

"Aramızda dokuz yaş var." dedim normal bir tonda. Evet benden büyüktü ama çok genç gösteriyordu.

"Bence dememelisin. Evet aramızda yaş farkı var ama ağabey dersen kendimi yaşlı hissederim." dedi. Ne saçma bir savunmadır bu Allah'ım.

"Sen zaten yaşlısın." dedim bir anda boşboğazlık yaparak.
Gözlerimi pörtletip aniden ona bakmamla bana şaşkın bir ifadeyle baktığını gördüm.

"Ne yaşlılığımı gördün." dedi. Sesi fazla soğuktu. Umarım pis bor imada bulunmamıştır.

"Ne göreceğim yani! Ben bir şey görmedim." dedim telaşlı bir şekilde.

"Sapık değilim. Normal anlamda sormuştum." dedi. Daha düşüneli birkaç saniye olmuştu ama. Dışımdan da konuşmamıştım. Yani konuşmamıştır canım. Niye konuşayım değil mi?

Sesimi çıkarmadan bakışlarımı dışarıya çevirdim ve izlemeye koyuldum.

Mekana vardığımızda beni arka kapının olduğu yere bırakıp arabayı ön tarafa doğru sürdü.
Telefonumun ekranına baktığımda gece yarısına birkaç dakika kalmıştı. Eski patronum Tufan ağabeyle konuşup sahneye çıktım. Orkestra ile hangi şarkıyı söyleyeceğimi konuştuk ve ardından sahnedeki bar taburesine oturdum. Sonrasında ortama bir göz gezdirdim. Herkesin gözü üzerimdeydi. Rahatsız olmuştum.

Kimseye bakmadan bakışlarımı karşı taraftaki merdivene doğru çevirdim.

Gitar sesi gelince ayağımla ritm tutmaya başladım. Orkestradan da ses yükselmeye başlayınca sıranın bana geldiğini anladım ve girişi yaptım.

...

Bir derdim var artık
Tutamam içimde
Gitsem nereye kadar
Kalsam neye yarar

Hiç anlatamadım
Hiç anlamadılar
Herkes neden düşman
Herkes neden düşman

Unuttuk hepsini
Ruhum nefesini
Gelme yanıma sen
Başkasında başka

...

Orkestra şarkıya devam ederken bakışlarımı onların olduğu masaya çevirdim. Tufan ağabeyin Alişir'in kulağına eğilmiş bir biçimde konuştuğunu gördüm fakat onunpek ilgilenmediği aşikardı. Bana baktığını gördüğümde bu sefer bakışlarımı kaçırmadan gözlerinin içine odaklandım ve şarkıya devam ettim.

...

Bir derdim var artık
Tutamam içimde
Gitsem nereye kadar
Kalsam neye yarar
...

Bütün salon bana eşlik ediyordu. Herkes zıplayarak dans ediyordu.
O kadar güçlü bağırıyorlardı ki kendimi büyük bir konser alanında ünlü bir şarkıcıyı dinliyormuş gibi hissediyordum.

Alişir put gibi durmuş gözlerini benden ayırmıyordu. Ben de onun gibi inatla ona bakmaya devam ederken tekrar şarkıya odaklandım.

...

Hiç anlatamadım
Hiç anlamadılar

Bak bu son darbe oyun
Yok bundan sonra 
Işık yok hiçbir şey yok
Yok yok yok...

Bir derdim var
Bir derdim var
Bir derdim var
İçimde

Bir derdim var artık
Tutamam içimde

...

Salonda kopan alkışla bakışlarım Alişir'den insanlara doğru kaydı. İlk defa bu kadar fazla ve kuvvetli bir alkış alıyordum, şaşırmıştım. Mikrofona doğru eğilip 'Teşekkürler' dedikten sonra aşağı inip Tufan ağabeyin yanına doğru yol aldım. Şimdi Alişir karşımda, Tufan ağabey ise sağ tarafımda idi. Belimde bir el hissetmem ile irkildim. Elin sahibine bakmamla Tufan ağabeyin konuşması bir oldu. Eliyle belimi sıkarak Alişir'e döndü ve "Tanıştırayım, değerlimiz Cemre. Bu da..." diyerek Alişir'i eliyle işaret edip "Alişir, burayı devir alan kişi." dedi.

Alişir'e bakıp elimi uzattım. "Merhaba Alişir...' dedim ve anlık düşünüyormuşum gibi yaparak devam ettim. ''Yoksa Alişir ağabey mi demeliydim? Biraz yaşlı duruyorsunuz da...'' Susup onun tepki vermesini bekledim. Hain gibi gülümseyip gözlerinin içine baktım.

''Alişir yeterli küçük kız.'' dedi beni süzerek. Evet, gerçekten sinir bozucu biriydi.

Asıl meseleyi unuttuğum aklıma gelince telefonumdan saate baktım.

00.11

Telefonu masanın üstüne koyarken titredi. Ekranı açtığımda yabancı bir numaradan mesaj gelmişti.

05********* 'İşim bitti de ve çık. Arka kapıda beni bekle.' yazıyordu. Alişir'di bu yazan.

Mesaja cevap vermeden telefonunun ekranını kapatarak masaya koydum. Tufan ağabeye doğru bakıp ''Ağabey ben artık gideyim. Yarın erkenden dersim var zaten.'' dedim. ''Tabi kızım ne demek. Sen git, işin bitti zaten. Alişir ile de tanıştın, gidebilirsin.'' dedi ve içten bir şekilde tebessüm etti. Ben de tebessüm ederek telefonumu aldım ve arka çıkışa doğru yöneldim.

Kapının önünde yaklaşık beş dakikadır bekliyordum ve üşümüştüm. Kollarımı etrafıma sarıp kendimi ısıtmaya çalıştım.

Araba sesi gelmesiyle birlikte başımı o yöne çevirdim. Alişir'di gelen. Önümde durdu ve hemen arabaya bindim. Fazlasıyla üşümüş iken bekleyemezdim. Burnum soğuktan kırmızı olmuştu, buna emindim. Alişir'e bakıp ''Isıtıcıyı açar mısın?'' dedim. Anlık olarak bana bakıp başını onaylar vaziyette salladı ve ısıtıcıyı açtı.

Akıp giden yolu izlerken ''Büroya gidiyoruz, belgeleri almaya. İkimiz beraber gireceğiz içeriye. Sen beni, ben seni kollayacağım. Anlaşıldı mı?'' dedi. Başımı ona doğru çevirip yüzüne baktım. ''Tamam. Peki ya güvenlik kamerası falan yok mu bu büronun ya da bekçisi falan.'' diyerek sorgulayıcı bakışlar attım.

Arabayı dikkatli bir şekilde kullanıp konuşmaya başladı. ''Biz mekana geçmeden önce hallettim kamera işini. Bekçi var ama kendi halinde telefonda takılıyor. Bizimkiler kontrol ettiler.''

''Anladım. Ben seni nasıl koruyacağım peki?'' diye bir soru sordum boş bulunarak. Kıkırdayıp ''Sen kendini koru bana yeter. Başıma bela olma ben hallederim her şeyi.'' dedi. Gıcıklığına sövüp önüme döndüm. Bir süre sonra araba durduğunda yavaş bir şekilde ikimizde aşağı indik. Giriş kapısının önüne geldiğimizde cebinden bir demir parçası çıkarıp hiç zorlanmadan kapıyı açtı. İçeri girdi ve bana yol verdi. Yavaşça içeriye doğru adımladım. Uzun bir koridora girdik. ''Nerede bu dosya?'' dedim fısıldayarak. ''Beni takip et.''dedi. O önde ben arkada ilerleyip koridorun sonunda bir odanın önüne geldik. Daha yeni kullandığı demiri tekrar kullanarak kapıyı açtı. Bana yol verdi ve içeriye girdim. ''Dosya siyah dolaptaki kasada.'' dedi.

Dolabın yanına gidip kapağını açtım. Kasa buradaydı. "Şifresi ne biliyor musun?" dedim fısıltıyla. "Birden beşe, beşten bire kadar." dedi

123454321 rakamlarına bastım. Tam onay vereceğim esnada dışarıdan tıkırtı sesleri geldi. Aniden başımı Alişir'e çevirdiğimde onun da bana baktığını gördüm. "Gidiyoruz!" demesiyle onay verdim ve kadar açıldı.
"Bırak! Gidiyoruz dedim sana!" diye tıslayıp kapıya doğru yöneldi. Onu dinlemeyip kasadaki belgeleri aldım. Üç tane dosya vardı. Hepsini alıp onun arkasına geçtim.

"Ben önden çıkıyorum, etrafı kolaçan edeceğim. Sen de benden tam bir dakika sonra çıkacaksın anlaştık mı?"

"Tamam" dedim ve onun odadan çıkmasını bekledim. Bana bakıp el işareti yaptı ve odadan çıktı. Tam bir dakika sonra da ven çıktım. Tam dış kapıya ulaştığımda ayağım takıldı ve elimdeki dosyalar yere düştü. Alişir arabayı çalıştırmış vaziyette bekliyordu ve "Boşver dosyayı hemen atla!"diye bağırdı arabanın içinden. Onu dinlemeyip dosyaları toparladım ve arabaya doğru koştum. Kapıyı açıp dosyaları camın önüne fırlattım. Tam bineceğim sırada sırtıma bir kurşun isabet etti. Olduğum yerde kalırken anlık olarak gözlerim Alişir'i buldu. "Hayır!" deyip kafasını olumsuz anlamda salladı. Gücüm git gide azalırken arabaya doğru yaslandım. Canım yanıyordu. Çok tuhaf bir histi.
Acıydı.

Gücüm azalırken en son gördüğüm Alişirin arabadan inip yanıma koşmasıydı.

...

6 aydır yoktum vee geri döndüm :)))

Voteliyoruz bölümü 3341 kelimelik bir bölümdü. Hakkını vermeye çalıştım.

8 OCAKTA YENİ BÖLÜM GELECEK...

Continue Reading

You'll Also Like

49.5K 2.8K 23
Savcı ve asker hikayesidir aynı zamanda bir gerçek aile hikayesidir kitabıma bir şans verin lütfen
4.5M 336K 58
"Bu kitap babası tarafından sevilmeyen ve hiç bir zaman sevilmeyeceğini düşünen kızlara ithafen yazılmıştır..." (Haziran-Temmuz ayları arasında kitap...
113K 1.3K 10
ali: Seni sikmeyeceğim. 05..: İtaatkâr olacağıma söz veriyorum, lütfen.
523K 16.4K 25
(Cinsel içerikli sahneler, yaş farkı ve daddy isuess içermektedir.) Ölü çocukluklar yaşamaya devam eden ölü insanlar doğurur... Kapak @-necirvan a ai...