AYSAR

Por cemreyesl

3.3K 1.1K 4.8K

Bu hikâye klasiklerin dönüm noktası .............. Sınırlar ve kurallar koydu; Takmadım. Zalimce tehdit etti;... Más

-AYSAR-(Kesit)
1. Bölüm:"Başlangıç"
3. Bölüm:"Küçük Zeyrek"
4. Bölüm: "Karanlık"
Açıklama!!
5.Bölüm:"Dosya"
6. BÖLÜMDEN ALINTI
6. BÖLÜM:'Kurşuni Renkler ''

2. Bölüm:"Tek Çaren Benim"

547 216 1K
Por cemreyesl

Bölüm şarkısı
Gökhan Kırdar-Yerine sevemem

...


Gökyüzünde uçan kuşun kırık kanadı...
Ölmeye meyili varmış gibi denize dalan bu kuşun gözleri masumiyetten ibaret. Onu ölüme itenler ise canından çok sevdikleri idi. Fakat neden böyle olduğunu kimse bilmiyor.

Seven neden iter?
Düşen neden inanır?

Cevabını bile veremediğimiz sorular... En zoru da buydu ya. Sessiz kalmak. Olanlara, olacaklara sessiz kalmak.

Söylediklerini aklımda tartmaya çalışıyordum. 'Bedelini sen ödersin' ne demekti! Evet o benim babamdı ama böyle bir şey olmazdı. Olamazdı.

"Sen ne diyorsun ya!" diye çıkıştım. Gözlerimi onun üzerine diktim. Elleri direksiyonu sıkmaktan kaskatı kesilmişti. Boynundaki damarlar patlayacakmış gibi şişmişti.
Gözlerindeki uçurumun derinliği gözüküyordu. Bakışlarının odağı ben olduğumda
"Bana sesini bir daha sakın yükseltme!" dedi tıslayarak ve devam etti.

"Yoksa sonuçlarına katlanırsın!"

Öylesine sinirlendim ki söylediği şeyle yüzümün kıpkırmızı olduğuna kalıbımı basabilirdim. Bu adam beni böyle susturabileceğini mi sanıyordu? Evet, doğru sanıyordu. Ne yapayım korkuyordum. Yoksa ben ona gösterirdim gününü. Tabi tabi gösterirdim.

Kendimle olan savaşımı bitirdikten sonra başımı cama doğru çevirdim. Dışarıda öyle bir görüntü vardı ki şaşırmadan edemedim. Böyle bir yere geldiğimizi nasıl göremedim. Babamı burada, böyle bir yerde ne işi vardı. Onu öldürüp bir yere atsalar kimse cesedini dahi bulamazdı. Benimkini de! Korkum ikiye katlanırken araba yavaşladı. O, arabayı söndürüp arabadan indi. Arabanın etrafından dolaşıp kapının önünde durdu. Kapıyı açtı ve yüzüme bakmaya başladı.

"Ne bekliyorsun? İnsene aşağı!" diye tıslayınca fark ettim ki mal gibi arabanın içinde oturmuş ona bakıyordum. 'Adam zaten beni aşağılıyordu. Daha çok aşağılasın diye uğraş veriyordum resmen. Bravo Cemre! Gerçekten tam bir aptalsın. Onu haklı çıkardığına inanamıyorum.' diyen iç sesimi susturup hışımla arabadan indim. Ardımdan kapıyı kapattı.

Bir anlık gözlerim etrafı taradığında gördüğüm; ıssız, ucu bucağı olmayan yemyeşil bir orman... Öylesine korkutucu ve ürkütücü ki ürpermemek elde değildi. İçimde kaynayan düşüncelerin nedeni olan bu adam, benim gözümde değişikti.
Bir tuhaftı. Ama ondan korkuyordum. Fakat bunu ona belli etmemem gerekiyordu. Zayıflığımı bilmemeliydi.
İçimdeki yosun bağlamış duygularım gün yüzüne çıkmak için zorluyordu beni. Lakin onların öğrenilmesi güçsüz bir kız olduğumu ortaya koymaktan başka bir şey yapmazdı. Ruhumla verdiğim savaşın zorluğu kalbimi sınıyordu adeta. Yaşayacaklarımın korkusu bedenimi sararken "Hadi yürü!" demesiyle kendime geldim. Bu bir uyarı gibiydi.
Aklımdaki düşündükleri bir yana atıp yürümeye başladım. Neler olacağına dair hiçbir fikrim yoktu.

Attığım her adımda kendimi ölüme daha çok yaklaşmış gibi hissediyordum. Ölümüm, çığlığın arkasından gelen sessizliği andırıyordu.
Bitmişliğin yorgunluğu adımlarımda can bulurken, gözlerimdeki 'imdat' çağrısının sesi soluğu kesildi. Huzurum olmadığı bu yerde bana yardım edebilecek kimsenin olmayışı beni zorluyordu.

Karanlığım; yorgun, bitkin birer çiçeği yansıtıyordu. Çiçeğim nefessiz kalmışcasına titriyor, sararıyordu. Azrail'in canını alacağı sırada kesik kesik soluklarıyla çığlık atıyordu.
Canının alınacağını bilen çiçek boğuluyordu. Onun için ölüm kolay olacaktı. Gözlerimi sabitlediğimde karşımdaki tahtadan yapılmış, yüzyıllar öncesine aitmiş gibi duran, her yeri kararmış harabe kulübe, yokluğunun yarınında kaybolmuştu.

Adımlarım kulübenin önüne gelince durdu. Başımı omzumun üstünden geriye, onun olduğu tarafa çevirdim. Gözlerimi ona sabitledim.

Yüzünde öylesine bir ifade vardı ki; ne hissettiğini, ne düşündüğünü anlayamıyordum. Gözlerindeki ateşin nedeni bilinmezlikle yok olmuştu.

Başıyla önümdeki kapıyı işaret ettiğinde ilk olarak benim girmemi ima ettiğini anladım. Bakışlarımı önüme düşürerek ilerledim. Kapıya vardığımda hemen yan tarafımda bir adam vardı. Onun adamı olduğu aşikardı. Kenara çekilerek bana yol verdi. Kapıyı açarak ürkek bir şekilde adımlarımı içeriye doğru attım.

Karşımdaki görüntü beni şoka uğratırken Alişir'in ne kadar ciddi olduğunu anladım. Kuru bir sandalyenin üzerinde oturan babamın elleri ve ayakları halatla sıkı bir şekilde bağlanmıştı.
Gördüğüm manzaranın ciddiyetiyle ve yüzümdeki şok olmuş ifadeyle, bunu babama yapan adama baktım. Yüz hatları öylesine sertleşmişti ki; gerilmenin etkisiyle yırtılacak gibiydi. Kendimi toparlamak adına irislerimi sıkıca yumup açtım.
Neyin içindeydim ben böyle? Neler yaşıyordum? Evet babam tanınan bir iş adamıydı. Tabii ki farkındaydım böyle şeyler onların dünyasında normal sayılabilir ama ben bu tarz şeylere ayak uyduramazdım. Bunu benden bekleyemezlerdi.
Kolumdan tutup soktukları bu karanlıktan çıkmam gerekiyordu. Ait olduğum yer burası değildi!

Mırıltılı şeklinde ağzımdan çıkan "Baba" kelimesi içimde tarifi olmayan duyguları yaşamama neden olmuştu. Kaşında ve dudağının kenarında kurumuş kan lekeleri olan babam baygın gibiydi.
Daha çok uyuyor gibiydi. Ayırt edebilecek durumda olmadığımın farkına vardım.
Elmacık kemiğinde kendini belli eden morluk, olayın üstünden çok geçmediğinin ispatıydı.

İçimdeki depremin sarsıntısı yüreğimin iplerini koparıyordu. Artçı depremlere karşı gücümün kalmayışı tükendiğimin işaretiydi.
Karşımda duran adam inatçıydı. Bu huyumu annemden değil de ondan almıştım. Babaannem öyle derdi.

Belgeleri vermemesinin nelere neden olduğunu anlamıyor gibiydi. Kendine gelen zararın farkında bile değildi. Şayet olsaydı çok farklı davranırdı. Ya da çok farklı şeyler dönüyordu. Neyin nasıl olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu.

Babama doğru yol alarak yanına gittim. Başımı geriye Alişir'in olduğu yöne çevirerek "Babamı çözsem olmaz mı?" dedim üzgün ve bir o kadar sinirli bir şekilde. İrislerini üzerime dikti. Kalbimin pompaladığı kanın damarlarıma yayılışını hissettim.

"Belgeleri vermediği sürece yerinden bir santim bile kıpırdayamaz. Ayrıca dua et onun nefesini kesmiyorum." dedi.

Söylediği şey öylesine tuhaf geldi ki, tenim soğudu.

Konuşurken kendini kasıyordu.
Bu durum o kağıt parçalarının ne kadar önemli bir şey olduğunu gösteriyordu.
Bu belgeler neyin nesiydi?
Ne belgesi?
Neden bu kadar önemli?
Babamın ne alakası var?
O belgeler bulunamazsa neler olacak?

Aklımda dolaşan bin bir çeşit soru zihnimi bir kedinin kumu eşelediği gibi eşeliyordu. İrislerimin şahit olduğu şeyler kuyuya birer taş atıyordu. Giden taş parçalarının hiçbirinden ses gelmiyordu.
Çaresiz bekleyişin sonu yoktu.
Ümitsizlik dergahında toplanmış insanlara katılıyordu ruhum.

Babamı çözmeyeceğini anladığımda başımı babama çevirdim ve uyanmasını sağlamak adına girişimde bulunarak uyandırmaya çalıştım. Kolunu tutarak dürtmeye başladım. "Baba uyan!" diye seslendiğimde kendine gelmeye başladığını belirten mırıltılar duymaya başladım.

Anladığım kadarıyla dayak yediği için uyumuştu. Yorgunluktan!

Gördüğüm manzaradan dolayı içim burkulmuştu. Babam dediğim adam karşımda dayak yemekten bitap düşmüş bir şekilde duruyordu.
Yavaş yavaş ayılıyordu. Kısa süre sonra tamamıyla kendine geldiğinde etrafa sorgulayıcı bakışlar atıyordu.
Karşısında beni gördüğüne şaşırmamış gibi duruyordu. Bu duruma karşı kendimi yabancı hissetmiştim.
Babam nasıl bir adamdı böyle?
Beynim olanları algılamak için kendini zorlarken sarsıntı geçiriyordu. Tükenmeye başlayan gücüm beni zorluyordu.

"Cemre! Bu adam sana zarar veremez korkma!" dedi ve söylediği şey beni şaşırttı. Kendisi bu haldeyken beni mi düşünüyordu! Bu güne kadar yanımda olmamış bir adamın böyle bir cümleyi kurması büyük ironiydi. Ama genede o benim babamdı!

"Ben iyiyim. Ama sen...!" dedim cümlenin sonunu getiremeyerek. İrislerim onun üzerinde geziyordu. Bilinmezliğe son vermek adına konuşmaya daldım.

"Baba o belgeleri vermen gerekiyor. Eğer vermezsen seni öldürecek!" dedim ve hemen ardından gözlerimi Alişir'e çevirdim. Köşede, pencerenin önünde durmuş kalın bedenini duvara yaslamış, kaslı kollarını önünde bağlamıştı.
Hem çok rahat duruyordu hem de rahatsız.
Öylesine tuhaftı ki belgeleri bulamazsa dünyayı yakacak gibi davranıyordu. Aynı zamanda umurunda değilmiş gibi...

Suyu bulanmış denize karşı kulaç atarak yüzüyordum. Kendimi bıraksam akıntıya kapılıp gideceğim aslında ama kendimi tutuyordum. Dayanmaya çalışıyordum olanlara. Belki de olacaklara.
Şimdiden kendimi yorgun ve bitkin hissediyorum. Şu koca dünyada gördüklerim bana fazlasıyla yetmişken dahası neden?

Zihnimin sorgulayıcı bakışları hala Alişir'in üzerindeydi.
Gözlerimi onun üzerinden çekerek babama doğru kaydırdım. Bana bakıyordu, daha doğrusu inceliyordu. O da ben gibi şaşkındı şimdi. Ya da en azından ben öyle görüyordum.

Onun delici bakışlarını sırtımda hissediyordum. Karşımda mahvolmuş bir şekilde duran adama baktım. Dudaklarımı aralayarak söze girdim.

"O sana zarar verecek baba. Neden vermiyorsun belgeleri?"

"Veremem Cemre, veremem! Eğer verirsem iş dünyasında bir yerim olmaz. Bunu göze alamam ben." demişti.

Bana 'kızım' demek yerine 'Cemre' demesini artık garipsemiyordum.
Şuan onunla bağımın oluşunun tek sebebi annemdi. Eğer annem birbirimizi kör iple bağlamamış olsaydı her şey daha değişik olabilirdi. Ben bu durumda olmazdım. Belki de o da böyle bir şeyin içerisinde olmazdı.

"Baba bana o dosyanın nerede olduğunu söyle." dedim korkarak ve bir o kadar da cesur bir tavırla. Bakışları yüzümü delerken derin bir nefes aldım.

Cevap vermiyordu. Sadece susuyordu. Babamın neden bu şekilde davrandığını anlayamıyordum. Algılarım kapanmış gibi hiçbir şeyi çözemiyordum. Babam o belgeleri vermezse nasıl olacağı hakkında hiçbir fikrim yoktu. İlk önce babamı ikna etmem gerekiyordu.

Söyleyeceğim cümleleri aklımda tasarlıyordum. Yanlış bir şeyler söylememek adına kendimi tembihliyordum. Gözlerimi  babamdan ayırmadan "Ölümü nasıl göze alabiliyorsun?" dedim. Duyduğu cümle onu etkilemiş gibiydi.

"Ben yerimi kaybetmektense ölmeyi göze alırım." diyerek bakışlarını üzerime sabitledi.

"Ama ben senin ölmeni öylece izleyemem. Babaannem bana öyle demişti. 'Babanla birbirimizi koruyun. İkiniz de birbirinize emanetsiniz. Ona bir şey olmasına izin verme.' demişti.

"Eğer o belgeleri kendi ellerimle bu adama verirsem bu sefer de onlar beni yaşatmazlar." dedi. Gözünde gördüğüm korkudan ibaret değildi. Biraz pişmanlık seziyordum söylediklerinde. Belki de söyleyemediklerinde.

"Ne demek istiyorsun baba?" dedim söylediklerini anlamadığımı belirterek. Onu izliyordum. Yüz ifadesinin anlatmaya çalıştığı şeyi çabucak kavrayabilen bir insandım.
Bu sayede neler döndüğünü anlayabilirdim.

"Bak Cemre! Ben o adamların verdiği görevleri yerine getirerek yükseldim. Beni yeraltı mafyasına sokan onlardı.
Ama ben onların benden istediği bu şeyi onlara vermezsem beni yok ederler. Senin de bu işe bulaşmanı istemiyorum. Bana acımayacakları gibi sana da acımazlar." dedi ve ardından gözlerini Alişir'e çevirdi.

Bakışları masum bir çocuk edasıyla kendini gösteriyordu. Ben onun böylesine mazlum bakışlarını yakalamışken onu suçlayamazdım.
Onu buradan kurtarmam gerekiyordu.
Nasıl yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu ama başarmam lazımdı.

Bildiğim tek şey hiçbir şey hakkında bir bilgimin olmayışıydı.
Öncelikle babamla konuşmam gerekiyordu.

"Bugün neler yaşadığım hakkında hiçbir fikrin yok. Çünkü sen hiçbir zamanla kızınla ilgilenen bir baba olmadın. Ama şuan benim yapacağım her hareket senin hayatına mâl olur. Ben sen değilim." dedim ve babamın ne tepki vereceğini bilmeden derin bir nefes aldım.

Alişir'in, ben ve babamın konuştuğu bu özel şeylere şahit olmasını istemiyordum. Çünkü o her fırsatta beni aşağılamak için yer arıyordu. Bu adam hakkında bilmediğim bir sürü şey vardı.
Bir anda hayatıma müdahil olarak her şeyi altüst etti.

Alişir, "Hakan!" diye seslendi ses tonunu yükselterek. Dışarıdan içeriye doğru gelen ayak seslerini fark ettim. Başımı ona doğru çevirerek konuştuğu kişiyi incelmeye başladım. Genç biriydi. Sakallı, orta boylu, hafiften esmer, tatlı biriydi. Çok yumuşak birine benziyordu.
Yüz hatları, mimikleri sakin biri olduğunu gösteriyordu.

"Efendim ağabey" dedi adının Hakan olduğunu öğrendiğim adam.
Alişir cevap dahi veremeden telefonu çaldı Hakan'ın. Elini cebine atıp telefonu çıkardı. Ekrandaki isme bakıp başını Alişir'e çevirdi.

"Ağabey Soner arıyor. O adamla ilgilidir. Müsaadenle açayım!" dedikten sonra ondan onay bekledi. Alişir gür bir şekilde "Aç" dedi.

Gözlerini Hakan'a dikerek onu izlemeye başladı. Ben bu durumu fırsat bilip babama döndüm ve fısıldayarak "Baba seni kurtaracağım. Ama benim hareketlerime, söyleyeceklerime uyum sağlaman lazım." dedim acele ile.

Alişir'in bizi böyle sessiz konuştuğumuzu görme ihtimali beni korkutmuyor değildi. Sonuçta adam manyak. Her an her şeyi yapabilirdi.
Dikkatli olmam gerekiyordu.

Babam ne dediğimi anladığında biraz daha kendine geldi.

"Cemre! Bu dünya sana göre bir yer değil!"

"Senin ölmeni izin veremem. Hele ki bu benim ellerimdeyken." dedim ve konuşmasına izin vermeden devam ettim.

"Şimdi kafamda bir plan kurdum. Hem seni kurtaracağım hem de kendimi." dedim fakat içimden de 'Ve o lanet olası makamını' demeyi de ihmal etmedim.

Babamı kurtarmak için canımı tehlikeye atıyordum fakat onu sevmiyordum.
Aslında onu sevmek için bana bir neden vermemişti. Her şey onun suçuydu.

Arkamdan Alişir'in homurdanma sesleri gelince irkildim. Hemen yönümü ona döndüm.
Ona teklifte bulunacaktım. Kabul ederse herkesin kârına, etmezse ölümüne...

Gözleri kanlanmıştı. Kolları öylesine gergin ki damarları patlayacak gibi duruyordu. Kendini kasıyordu. Sinirliydi. Siniri kimeydi? Nedendi?
Bilinmezdi ama bunu çözecektim.

"O dosyayı ben bulacağım ve fotokopisini çekeceğim. Fotokopisini sana verip aslını babama vereceğim. Babam dosyayı onlara ulaştırdığı an sen ihale tekliflerini, bilgileri bilgisayara yükleyeceksin ve teklifini online vereceksin. Onlar senden habersiz teklif sunacaklar ama sen onlardan önce teklifi gerçekleştirmiş olacaksın. Bu sayede babama zarar vermeyecekler ve aynı zamanda sen istediğini elde edeceksin." dedim hemen ardından onun tepkisini ölçmek adına her hareketini izlemeye koyuldum.

"Bu çok tehlikeli olur. Ayrıca sana ve babana nasıl güvenmemi bekliyorsun? Hele ki baban bana ait olan bir şeyi çalmışken..." dedi ve dediğinde sonuna kadar haklıydı. Bize nasıl güvenecekti. Şayet ben de hiçbir şekilde ona güvenmiyordum. Ama çift taraflı kâr etmenin tek yolu birbirimizin ardında durarak güvence oluşturmaktı.

Onun bana inanması ne kadar umurumda olmasa da bunu sağlamam herkes için en iyisi olacaktı.

"Tabi ki bana güvenmeni beklemiyorum. Ama eğer bunu yapmazsan babam zaten ölümü göze almış. Şu anlık tek çaren benmişim gibi gözüküyor. Başka bir önerin varsa dinliyorum." dedim bilmişlik taslayarak. 'Allah'ım ne olur başka bir yolu olmasın. Varsa rezil olurum. O kadar afra tafta yaptım. Boşa gitmesin. Malum egom önemli.' diyen iç sesim tedirgindi.

Onu incelediğimde sinirlenmişti. Neye sinirlendi gene bu?

Adımlarını bana doğru atarak yanıma ulaştı. Öyle yaklaştı ki bana, yüzüme nefesi çarpıyordu. Bu beni neden heyecanlandırdı bilmiyorum ama hayrı alamet değildi.

Parmağını kaldırdı beni tembih eder gibi ve şu sözleri söyledi.

...

Arkadaşlar kitap kapağı sizce değişsin mi? Yorumları bekliyorum.

Vote ve yorum sayısı yükselmedikçe bölüm gelmeyecek!

Düşüncelerinizi yorum olarak bekliyorum. Cevap vereceğim!

Karakterlerin fotoğraflarını bölümle birlikte paylaşayım mı?

Sizleri seviyorumm😘😘

Seguir leyendo

También te gustarán

1.3M 30.9K 43
Tam sınıftan çıkıcaktım ki gelen sesle dikildim kaldım."sen kal ada yapamadığın son soruya bakalım" OLUR OLUR HOCAM BAKALIM. Dırırııırıırıfırı Canı...
639K 39.5K 45
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
978K 26.6K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...
116K 1.3K 10
ali: Seni sikmeyeceğim. 05..: İtaatkâr olacağıma söz veriyorum, lütfen.