AYSAR

Por cemreyesl

3.3K 1.1K 4.8K

Bu hikâye klasiklerin dönüm noktası .............. Sınırlar ve kurallar koydu; Takmadım. Zalimce tehdit etti;... Más

-AYSAR-(Kesit)
2. Bölüm:"Tek Çaren Benim"
3. Bölüm:"Küçük Zeyrek"
4. Bölüm: "Karanlık"
Açıklama!!
5.Bölüm:"Dosya"
6. BÖLÜMDEN ALINTI
6. BÖLÜM:'Kurşuni Renkler ''

1. Bölüm:"Başlangıç"

665 247 1.3K
Por cemreyesl

       Bölüm Şarkısı      

    Sezen Aksu-Yetinmeyi bilir misin?

...


Sokak lambalarının sönmeye başladığı zaman... Ayın battığı, güneşin doğmaya başladığı anda hala uyanıktım. Fakat aklımın bana ettiği ihanet gibi gözlerim de bana ihanet ediyordu. Sakince kapanan gözlerimin ardından mayışmanın etkisiyle yorgana daha da sokuldum.

Göz kapaklarımın aralanmasıyla bir ses geldi. Aniden ayağa fırlayıp sesin geldiği yöne doğru gittim. Odamın karşısında bulunan mutfağa doğru adım atmamla yerdeki cam kırıklarını gördüm. Başımı yukarıya kaldırınca Aslı'nın mahçup bakışlarıyla karşılaştım. Boynunu yana eğip "Özür dilerim. Elimden kayınca birden..." dedi. Daha sonra çıkardığı mırıltılı seslerle kıkırdadım.

Yavaşça yanına yaklaşıp omuzuna dokunup "Önemli değil ama senin bu sakarlığın yüzünden evde sağlam bir şey kalmayacak diye korkuyorum." diyerek tekrar kıkırdadım. Sinirli ve bir o kadar şımarık bir imayla "Çok kötüsün yaa!" dedi.

Cam kırıklarını toplamak için eğileceği sırada kolundan tutup "Ben burayı toplarım. Sen bize birer kahve yap." dedim. Başıyla onay verip düzeldi. Ardından tezgaha doğru yürüdü. Raftan kahve kavanozu eline aldı ve kupaların olduğu yere yöneldi.
Bende önüme dönüp yerdeki cam parçalarını toplamaya başladım. Büyük parçaları elime aldıktan sonra ayağa kalktım. Çöpe yöneleceğim sırada ayağım takıldı ve yere düştüm. "Ahhh" diye bastım çığlığı. Büyük bir cam parçası avucumu boylu boyunca kesmişti.

Aslı korkup "Cemre!" diye bağırdı bir anda. Hemen yanıma koşup kaldırdı beni. Canım yanıyordu ama ağlamadım. Beni yere oturttu ve elime baktı. Çok kanıyordu. Pijamamda kan lekeleri vardı. "Birde bana sakar diyorsun." dedi.

Dudağımı büküp oturduğum yerden doğrulmaya çalıştım fakat Aslı omzuna baskı yaparak "Otur sen. Dolaptan birkaç malzeme alıp geliyorum." dedi.

Kanın hızlı akışıyla çizdiği yol, engebeli ve uçurumun kenarındaki bir yolu andırıyordu.
Ben gibi...

Yürüdüğüm yolda kaybettiğim insanlar, uçurumdan aşağı damlayan kandı. Ölümün etkileyemeyeceği tek kızdım belki de.

Gidenler için bugüne kadar gözyaşı dökmedim, dökmem de!

Düşüncelere dalmışken Aslı'nın "Cemre! Ne oldu? Daldın birden." demesiyle irkildim. Kendime gelmeye çalışarak "Yo-yok bir şey" diye kekeledim.

Aslı yanıma oturup elimdeki kanı temizledi. Canım yanıyordu ama belli edemezdim. Çünkü ben güçlüydüm. Ya da en azından öyle davranmak zorundaydım. Güçlüymüş gibi...

Elime tentürdiyot sürmesiyle başımı geriye atıp inledim. "Canını mı yaktım?" dedi üzgün sesiyle. "Biraz" dedim umursamayarak.

Elimi sargı beziyle sardı. İşini bitirdikten sonra sağ elimden tutarak kalkmama yardımcı oldu. Ayağa kalkıp Aslı'ya baktım.

"Ben buraları hallederim. Sen odana git." dedi.

"Peki tamam. Ben de gidip üstümü değiştireyim. Her yerim kan lekesi..."

"İyi olur. Yardıma ihtiyacın olursa seslenirsin."

"Merak etme. Halledebilirim."

"Cemre! Bu arada sana söylemeyi unuttum. Akşam mekanda şarkı söyleyecekmişsin. Haberin olsun."

"Ben bugün çıkmayacaktım. Kim dedi bunu sana?"

"Patron Mete'yle haber yollattı bana."

"Neden bu akşam? Normalde bugün ben çıkmıyorum." dedim anlamayarak.

"Yeni patron sesini dinlesin diyeymiş."

"Yeni patron ha! O kim?"

"Alişir! Alişir Karadağ! Bizim mekanı artık o işletecekmiş. Karanlık bir tipi varmış. Bizim kızlar öyle dedi."

"Kesin 'amca' tipli bir şeydir."

"Galiba öyle."

"Neyse ya boş ver. Umurumda bile değil!"

"Tanırız zaten yakında" dedi.

Adımlarımı odama doğru çevirdim ve ilerledim. On adımlık bir mesafe insanı ne kadar zorlayabilir ki? Gözümde büyüdü adımlarım.

Dolabımın önüne geçip kapağını açtım. Uzun kollu bir kazak; altına siyah, yüksek bel bir pantolon seçtim. Temiz kıyafetler giymek kendimi iyi hissettiriyordu. Banyoya geçip üzerimdeki kirlileri çıkarıp köşeye koydum. Kazağı ve pantolonu üzerime geçirdim.

Temizliğin vermiş olduğu hisle derin bir nefes aldım. Mutfağa doğru ilerledim ve tezgahtaki kahvelere baktım. Soğumuştu. Döküp yenilerini yaptım. Biraz zorlanmıştım ama olsun. Kahvemi yudumlarken oturma odasına ilerledim. Tam Aslı'ya seslenip kahvesini almasını söyleyecekken"Cemre ben dışarı çıkıyorum. Birkaç işim var. Halleder halletmez gelirim." dedi Aslı.

Aslı evden gittikten sonra sessiz olan ev daha da sessizleşti. Kendimle olan savaşıma yeni şeyler eklendi. Galibiyetle sonuçlanmış olan savaşların ardı arkası kesilmeyecekti.

Salonda bulunan kitaplığa doğru gittim. Elimi üzerilerinde gezdirirken gözüm kapandı. Kitabın iç burkan o kokusu...

Tam düşüncelere dalacakken bir ses geldi evin kapısından. Aniden arkamı döndüm. Kapı 'alacaklı' varmış gibi çalıyordu. Sinirlenip konuştum kendi kendime. "Ne var ya! Ne var! Bu kadar önemli olan ne!" derken kapıyı açtım.
Karşımda; iki takım elbiseli, izbandut gibi adam var. Birinin gözleri gökyüzü mavisi diğerinin ki kestane kahvesiydi.

Adamlar öylesine soğuk bakıyordu ki ürkmemek elde değildi. Gözleri gökyüzü mavisi olan adam dolgun dudaklarını araladı.

"Alişir ağabey bunu sana yolladı."dedi.

Elindeki şeyi bana doğru uzattı. Elimi ona doğru yönelttim. Avucumun içine bir saat bıraktı. Bir erkek saati...
Yüreğim alev alev yandı. Kor misali sönmeyen o ateş, gözlerime sıçradı.
"Ba-babamın bu" diye kekeledim. Karşımda duran kas yığını "Evet babanın saati" dedi söylediğimi tekrar ederek.

Ben donup kalmışken o çevresine bakınıyordu. Etrafı izleyen bakışları sonunda beni bulduğunda "Patron akşam seni mekana bekliyor. Eğer ki gelmezsen zorla götürmek zorunda kalırız." dedi.

Şok olmuş gözlerle onlara bakarken diyeceğim şeyi beklemeden ikisi de arkasını dönüp kapının önünde duran siyah Mersedes'e binip, hızlı bir şekilde ayrıldılar buradan. Arkalarında bir enkaz bırakmışlardı fakat bunu henüz bilmiyorlardı.

Ne olduğunu hala idrak  edemediğim için kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Düşündüm. Çok düşündüm. Kendime cevabını veremeyeceğim sorular sormaya başladım.
Alişir dedikleri adam bizim mekanın yeni sahibi mi? İyi de ne alaka?

Aklımda gezinip duran daha birçok şey varken akşamı bekleyemeyeceğimi biliyordum. Hemen telefonumu pantolonumun arka cebine koydum ve üstüme siyah dizlerime kadar olan kabanımı aldım. Evden çıkarak taksi çevirdim ve hemen arabaya atladım. Şoföre adresi söyledikten sonra o yola ben etrafa bakmaya başladım.

Günüm berbat başladı ve öyle de devam ediyor.

Babam, beni üç yaşımdan itibaren sevmeyi bırakmıştı. Annemin onu aldattığını öğrendiği andan itibaren benden soğumuştu. Ben hatırlamıyorum annemi. Babam annemle ilgili her şeyi silmişti. Ne bir anı anlatıyor ne de bir fotoğraf gösteriyordu. On dokuz yıl önce hem annemi hem babamı kaybettim ben. Annemin ihanetinin altında kalan babam, beni babaannemle bir yaşama terk etti. Babama karşı bir sevgim yoktu fakat saygım vardı. Sadece saygı... Benden ona evlat olmamı bekleyemezdi. Çünkü buna değecek bir hakkı yoktu üzerimde.

Yüreğim buz gibiydi ona karşı. Hiçbir şey hissetmiyordum. Maneviyat yoktu! Hepsi maddiydi!

On sekiz yaşıma kadar hiçbir türlü maddi desteğini üstümden çekmedi,  yardımcı oldu (Farklı evlerde yaşarken). Reşit olduktan sonra ise kendi ayaklarımın üstünde durma vaktim gelmişti. Artık kendi ihtiyaçlarımı karşılayabiliyordum.

Babaannem dedemle yaşarken o evden ayrıldım.Babam ve Aslı'nın desteğiyle şuan ki yaşadığımız evi aldık. Daha doğrusu aldılar.

Kendimi boğulacak gibi hissettiğimde araba aniden durdu. Bunun etkisiyle sarsıldım. Etrafıma baktığımda geldiğimi anladım. Ücreti şoföre ödeyip hemen taksiden indim.

Girişte bizim mekanın adı "BLUESTANBULL" yazıyordu. Hava kararmadığı için pek kimse yoktu. İçeri girdim ve köşede temizlik yapan Mete'ye seslendim.

"Mete! Bu yeni patron nerede?"

"Yukarıda Cemre abla"

"Tamam. Teşekkürler"

"Abla ne işin var o adamla senin. Çünkü pek tekin biri değil o."

"Benim bir işim yok. Onun benimle bir işi varmış."

"Dikkat et abla" dedi ve yerleri silmeye devam etti. Ben de fırsattan istifade edip yukarı doğru adımladım. İki tane oda vardı burada. Biri patron olan kişinin çalışma odası diğeri ise o kişinin yatak odasıydı .Buranın sahibi her kimse sürekli burada bulunup göz kulak oluyordu mekanına. O yüzden de uyuyacak ve kişisel ihtiyaçlarını giderecek bir yerlerinin olması gerekiyordu. Yatak odasının varlığının nedeni buydu. Düşünmeden hemen çalışma odasına daldım. Karşımda, masanın öbür tarafında oturuyordu. Yüzünde alaylı bir gülüş belirdi beni görünce.
'Bana mı gülüyor o. Yok Cemre sana niye gülsün ki? Yok yok bayağı bana gülüyor işte. Şimdi ben sana gösteririm.' diyen iç sesimi bastırıp söze bodoslama daldım.

"Babamın saati ne geziyor sende? Onun senin gibi bir adamla ne işi var?"

"Ne işim olacak onunla. O kendi düştü kucağıma." dedi bir anda ciddileşen yüz ifadesiyle. Şok oldum. Ne demek bu ya? Yoksa babam onun elinde mi? Ama neden? Bu soruların cevabını ben değil, o bana verecek. "Ne diyorsun sen? Açık konuş o nerede?"
"Merak etme baban turp gibi. Ama sonrası için söz veremem." dedi. Sesi o kadar sert çıkmıştı ki bir an irkildim. Ne demek oluyordu bunlar? Hiçbir şey anlamıyorum.

Ciddi bir ifade ile "Babam neden senin elinde? Ne oluyor anlat? Hiçbir şey anlamıyorum. Kafayı yemek üzereyim." dedim.

"Otur! Anlatacağım Cemre" dedi.

"Ona 'Adımı nereden biliyorsun' diye aptal bir soru sormadım tabii ki. O kadar şeyi bilen adam adımı elbette ki bilecek. Şaşırmamak lazım." diye konuşan iç sesimi bastırdım.

Hemen önümdeki koltuğa oturdum. Ona baktım. Sinirli bir şekilde ellerini sıktı ve gevşetti. Boynunda damarlar seyirdi ve belirgin bir hal aldı. Dudaklarını aralayıp "Baban, benim şirketimin ihale bilgilerini çaldı. Söylemiyor nerede olduğunu."

"Babama zarar verdin mi?" dedim meraklı ve üzgün bir sesle. Ona zarar gelmesini istemezdim.

"Biraz hırpalanmış olabilir." dedi alaylı gülüşüyle. Boynundaki seyiren damara bakarken bakışlarımı yüzüne sabitledim. Bakışları tehlikeliydi. Bir anda nasıl değişebiliyordu? "Bana zarar vermeye çalışması bile onu yok etmem için bir neden. Kim olursa olsun onu hiç düşünmeden silerim dünyadan." dedi beklemediğim ve tehditkar sesiyle.

Neler yaşıyorum ben böyle?

"Ona zarar vermemen için ne istiyorsun?"

En azından ona bunu borçluyum.

"İhale evraklarını nerede sakladığını. Öğrendikten sonra o evrakları bana getirmeni istiyorum Unutma bir yanlış hareketinde ona acımam."

"Tamam öğreneceğim. Ama ona zarar verme bu süre içerisinde. Beni ona götür. Onunla konuşacağım."

"Kalk! Gidiyoruz!"

Aşağı indik ve Range Rover'a bindik. "Kemerini bağla!" diye emir verdi. İnat ettim. Bağlamayacaktım. Benimle böyle konuşamazdı.
Dışarıyı izlemeye başladım. Çok hızlı kullanıyordu arabayı. Bir anda fren yapınca öne doğru düştüm ve kafamı vurdum. Ağzımdan inleme sesi çıkınca küfür mırıldanmaya başladı. Bana mı önümüzde ani fren yapan aracın şoförüne mi bilmiyordum?

"Sana kemerini bağlamanı söylemiştim." dedi bağırarak. Çenemden tutunca korkup geri çekildim. "Korkma, başına bakacağım bir şey olmuş mu diye."
Zorba, manyak herifin yerine gayet yumuşak sakin biri geldi sanki. Şaşkınca ona baktım. Başıma bakıyordu. Parmaklarını alnımda hissedince "Ahh" diyerek elimi başıma attım. Elimi geri çekince kan gördüm.
Alnım kanamıştı şimdi fark etmiştim. Daha sonra tekrar bir küfür savurdu. Ne çok küfür ediyordu bu adam.

Sol elimde bir el hissettim. Ve canım yandı. Daha yaranın üstünden birkaç saat ancak geçmişti. Boğazımdan bir inilti daha koptuğunda "Hay anasını avradını..." diye devam etti.

"Eline ne oldu senin?" dedi meraklı bir sesle. Ters bir cevap verdim.

"Bu seni ne kadar ilgilendirir?"

"Kes sesini!" diye kükredi. Korkmamak elde değildi.

"Nasıl oldu?" dedi ve bu sefer sesi netti.
Korkarak cevap verdim. "Sürahi kırıldı. Cam parçalarını atacakken ayağım takıldı, düştüm. Sonra.. sonrası böyle" dedim elimi göstererek.

"Aptal! Tam bi aptalsın" dedi yüzüme tükürürcesine.

Sinirle "Sana benimle ilgilen diyen yok. Zorla öğrenmeye çalışan sensin. Gelip bana bağırma!" diye çıkıştım. Sesim çok yüksek çıkmıştı şimdi anlamıştım. Çünkü boğazım tahriş olmuştu.
Sinirden kırmızı görmüş boğa gibi oldu.

Torpidodan peçete alıp başıma bastırdı. İnlememi engelleyemedim ve ağzımdan "Ahh" diye bir kelime çıktı. Sanki can çekişiyormuş gibi yüzünü ekşitti. Benim canım acıyor ona ne oluyor ki.
Başımdaki kanı temizleyince torpidoyu tekrar açtı içinden batikon, pamuk ve yara bandına benzer bir şey çıkardı.
Ardından pamuğa batikon döküp yaraya bastı. O an acıdan onun kolunu sıktım ve gözlerimi sıkarak kapattım.
Ne yaptığımın farkında bile değildim.
Alnımdaki hareketlilik bittiğinde gözlerimi araladım. Bana bakıyordu. Aynadan alnıma baktığımda bantlamış olduğunu gördüm.

Başımı tekrar ona çevirdiğimde bakışları, uçurumdan aşağı düşen minik bir erkek çocuğunu andırıyordu. Öyle masum, öylesine korkmuş...
Sevgiye muhtaç kalbini görebiliyordum. Ama onu tanımıyordum. Ve babam, babamı kurtarmak için ona ihtiyacım vardı.

Beni düşüncelerin arasından sıyıran şey "Kemerini tak!"demesiydi. Bu sefer sesi daha yumuşaktı. Arabayı sürmeye başlamıştı. Hemen söze atlayıp "Babam o belgeleri vermezse ona ne yapacaksın?" dedim. O arada kemerimi takmaya çalışıyordum. Ama bir türlü beceremedim. Sinirlenip kemeri bıraktım. Sesli bir şekilde ofladım. O bunu anlamış olacak ki arabayı kenara çekti fakat söndürmedi.
Üstüme doğru eğildi ve elini emniyet kemerine attı. Gözlerimi kapattım, nefesimi tuttum. Bu yakınlık hiç iyi değildi. Hiç tanımadığım bu adama karşı; hele ki babam elindeyken benim burada düşündüklerim... Ooff...

Hiç adil değildi olanlar. Babama haksızlık yapıyordum şuan. Hemen kendime gelip ona baktım. Kemeri taktı ve tekrar yola koyulduk.

"Babam o belgeleri vermezse ona ne yapacaksın?" diyerek daha önceden sorduğum fakat cevabını alamadığım soruyu sordum.

"Verecek!" dedi tıslayarak.

"Vermezse?"

"Vermezse onun bedelini sen ödersin!"

Söylediği cümle aklımı darmaduman etti. Yankılandı kulaklarımda. Anlam veremedim.

Bu adamın sonum olacağımı nereden bilebilirdim ki!

Başlangıcım olduğunu bilmediğim gibi..

...
                                                                                                         

Vote ve yorum yapmayı unutmayın!😉

Düşüncelerinizi benimle paylaşın. Dikkate alacağım!

Seguir leyendo

También te gustarán

281K 17.6K 20
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
6.1M 270K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...
277K 17.9K 25
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
100K 3.1K 38
Tamamlandı✔ Zelal: NE! Zelal: mesajlarıma görüldü attın demek! Zelal: demek mesajlarımı gördün ha... Zelal: demek o kadar kızın arasından benim mesaj...