Arkadaş Dümeni

By alynbklc

104K 4.2K 579

Çocuk muydum? Belki biraz. Bu beni kötü mü yapardı? Hayır, hiç sanmıyorum. Olgunluk gereken yerde olmalıydı... More

☁Yeni evin getirdikleri.
☁Bahçıvanın ilk iş günü.
☁Sürpriz misafirler.
☁Gecenin ardından.
☁İlk randevu.
☀En mükemmel gün.
☀Uçurtma tepesi.
☀Yaptığım en büyük aptallık.
☀Kamp ateşi.
☂Yazdan sonra.
☂Okula dönüş.
☂Biraz yakın, biraz uzak.
☂Kıskançlık seansı.
☂Araba kazası.
☃Çilek sepeti.
☃Yalan.
☃Kış tatili.
⋆Aras'tan...
☃Çözülen düğümler.
☃Güzel günler.

☀Yaz kampı.

4.3K 188 17
By alynbklc

9. bölüm, iyi okumalar.

Hastaneden bu yana iki gün geçmişti, cezalı değildim ama cezalı muamelesi görüyordum. Ailem ve arkadaşlarım tarafından görmezden geliniyordum adeta ama tabi öğün kaçırmadığımdan emin olmak için sürekli beni kolluyorlardı. Bitkin olduğum için çoğunlukla dinleniyordum zaten, üstüne günde üç öğün yemekle eski kiloma dönmüş gibiydim.

Durum üzücüydü ama sesimi çıkarmıyordum.

Sevgilim her gün ziyaretime geliyordu. En fazla bir saat oturuyorduk, işi olduğu için gidiyordu. Günleri çok yoğun geçiyordu Kuzey'in, neyle meşgul olduğunu bilmiyordum ama meşgul olduğunu biliyordum. Ne olduğunu merak edip sormamıştım, söylememişti kısacası...

Cansın kesinlikle hastaneden beri gelmiyordu. Yaptığım şeyi öğrenince telefonda bana kızmış ve bir daha ne aramalarıma çıkmıştı, ne de mesajlarıma cevap vermişti. Azra ve Ceylin'i de göremiyordum çünkü kamptan önce aileleri ile ellerinden geldiği kadar vakit geçirmek istiyorlardı. Eh, haklılardı.

Kuzey'in bir saat süren ziyaretinden sonra ara öğünümü alıp televizyon karşısına kuruldum. Yalnızlıktan, televizyon karşısında mayışmaktan sıkılsam da yapacak bir şey bulamıyordum. Sürekli olarak içimde Aras'la konuşma dürtüsü beliriyordu ancak buna cesaretim yoktu. O da beni aramıyordu, merak bile etmiyordu. Bu içten içe beni çok üzüyordu, moralim Kuzey'e rağmen sıfırlanıyordu. Neden böyleydi?

Bu soruya cevap verememek ayrı çıldırtıyordu beni.

Akşam yemeğinden saatler önce annem eve dönmüştü. Kardeşim Ata'yla kapıdan içeri girmişlerdi ve babam ortalıkta gözükmüyordu. Annemin elindeki market poşetlerini görünce yardım için ayaklandım.

"Ara öğününü yedin mi?"

Arkasından mutfağa girdiğim anneme hemen cevap verdim. "Evet, atlamadım hiçbir öğünü."

Poşeti bıraktıktan sonra bana dönüp hafifçe gülümsedi. "Aferin, hatanı anladığını görüyorum en azından..."

Ufak adımlarla annemin yanına ilerleyip başımı omzuna yasladım. Ayağındaki topuklularla benden fazlasıyla uzundu.

"Peki affedildim mi?"

Annem hafifçe başımı okşayıp öpünce beline sıkıca sarıldım, aynı şekilde karşılık aldım. "Sana kızmadım ki... Yani, kabul, kızdım ama senin gibi akıllı kızın böyle bir hataya düşmesine inanamadığım için kızdım. Ve bu geçti annecim, sen hatandan ders aldın..."

Kafamı sallamakla yetindim. Bir süre daha sarılı kaldıktan sonra ayrıldık ve poşetleri boşaltmaya başladık.

"Sen niye erken geldin işten?"

Annem dolaptan birkaç tencere çıkardıktan sonra cevapladı. "Senin bayıldığın gün Müjde'lerde hem gece mahvoldu, hem de Aras sağ olsun çok yardımcı oldu. Hem teşekkür, hem telafi niyetiyle akşam yemeğe çağırdık, yemek yapacağız seninle o yüzden."

Aras'ı göreceğim gerçeği beni deli gibi heyecanlandırmıştı. Neden Ege?

"Şimdi mi söylenir bu anne ya, bilseydim tatlı falan yapardım!"

Hemen buzdolabının önüne gidip tatlı için malzemelere bakındım.

"Sen yaparsın annem ya, şu kremalı, çikolatalı kekinden yap işte."

"Akşama kadar donar mı o?"

Annem yanımdan geçip dolaptan bir şeyler çıkardı. "Donar, donar. Sen yapmaya başla işte."

Annemi onayladıktan sonra malzemeleri çıkarıp pastayı yapmaya koyuldum. Bu gecenin normal gitmesini her şeyden çok istiyordum. Gitmeliydi, bir şeylerin düzelmesi için...

*

Aynanın karşısında son kez kendime baktım, yine elbiselerimden birini giymiştim. Bu sefer giydiğim elbisenin üzerinde mavi pembe kelebekler vardı, modeli sarı elbisemin modeli ile neredeyse aynıydı. Boynuma altın sarısı, ucunda güneş olan bir kolye takmıştım. Kulağımda ise sallanan, yine altın sarısı toplu küpelerden vardı. Bileğime takım olarak tamamladığım ince bilekliğimi takmıştım. Ayağımda ortopedik beyaz terliklerim vardı, görünüşü şık olduğu için elbisemin altında abes durmamıştı.

Makyajımda her zamanki gibi sadeydi, ince bir sürme, maskara ve parlatıcı... Saçlarıma ise kalın dalgalar yapıp dağınık bir hava vermiştim, aynadaki görüntüm hoştu, umarım bu gece böyle düşünen tek ben olmayacaktım.

Parfümümü sıktıktan sonra odamdan çıkıp alt kata indim, bütün hazırlıklarımız tamamdı, bizde masayı bahçeye kurmuştuk. Misafirlerimizin eli kulağındaydı muhtemelen, daha fazla odamda oyalanmamalıydım.

Dediğim gibi, elleri kulaklarındaydı. Ben merdivenleri inerken kapı zilimiz çalmış, annem ve babam üç kişilik çekirdek aileyi karşılamıştı. Müjde ve Kemal çifti her zamanki neşelerini korurken Aras somurtkan, bıkkın ifadesini sabit tuttu.

Bana karşı.

Müjde hanımın kucağına karşılık verdikten sonra bir adım geri çekildim. Müjde hanım saçımı hafifçe kenara çektikten sonra yanağımı okşadı. "Nasılsın canım, iyileştin mi?"

Ağzım kapalı bir şekilde gülümsedikten sonra cevapladım. "Evet, şimdi daha iyiyim. Kusura bakmayın, geceyi de mahvettim."

"Ah, lütfen, saçmalama! Sağlık konusu bu, böyle şeylerin lafı olmaz. Önemli olan iyi olman..."

Tekrar ağzım kapalı bir şekilde gülümsedikte sonra misafirlerimizle birlikte bahçeye geçtik.

Annem ve babam yan yana, tam Müjde-Kemal çiftinin karşısına oturmuştu. Ata masanın baş kısmında oturuyordu, bende babamın yanında, Aras'ın hemen karşısında oturuyordum. Muhabbetimiz yoktu, bakışmalar yoktu. Yok sayıyordu beni ve bu canımı yakıyordu.

Gerçekten, içimde bir şeylerin büküldüğünü hissediyordum.

Yemek neşeli geçmişti bunun dışında. Aras sohbete katılıyor, babam ve kendi babasıyla şakalaşıyordu. Annemler kendi aralarında eğleniyordu. Yemeğini çoktan yiyen Ata, bilgisayar oyunu için odasına çoktan kaçmıştı. Sıkılıyordum, tabağımla oynuyordum, yapacak başka bir şey bulamıyordum. Keşke telefonumu odamda bırakmasaydım, en azından sevgilimle falan mesajlaşırdım.

Yemekten hemen sonra tatlıyı servis edeceğimiz için tabakları annemle toplayıp mutfağa geçtik. Tatlının sunumunu asla anneme yaptırmazdım, o, şey, biraz batırırdı da, o yüzden sanatımı kendim yapmayı tercih ederdim. O yüzden annem beni bırakıp misafirlerin yanına döndü.

Düz tabakların hepsini tezgahta sıraya dizdikten sonra dolaptan tatlıyı çıkardım. Tabaklara tatlıyı koyduktan sonra süsleme kısmına geçtim, o esnada yalnızlığım küçük bir boğaz temizleme sesi ile bölündü. Tabi, bunda bir şey olmasa da sessizlikte bir an bunu işitince ürkmemem imkansız oldu. Sıçradıktan sonra tezgaha tutundum ve kalp atışlarımın düzene girmesi için bekledim.

"İyi misin?"

Kafamı Aras'a çevirmeden sallayarak onayladım ve işime devam ettim.

"Yardım edilecek bir şey var mı diye sormaya geldim..."

Kafamı çevirip Aras'a baktım, gözleri bende değil de mutfak girişinin hemen yanındaki mantar panodaydı. Cevap vermek yerine işini hallettiklerimi yerine koyup tepsiye tabaklardan sığdığı kadarını koydum. Dört tabak gayet rahat sığmıştı, Aras kendi tabağını götürebilirdi o zaman.

"Şuradan bir tabak alıp masaya dönebilirsin. Tabii, seni zehirleyeceğimi falan düşünüyorsan kafana göre takıl. Hadi ben başına bela olmadan gideyim."

Tepsiyi kaldırıp mutfak çıkışına ilerledim. Aras hafifçe kolumdan tutup beni durdurdu.

"Sana kızgın olması gereken benim, niye tavırlısın?"

"Beni görmezden geliyorsun yeterince Aras, anladım yani, zorlamayacağım daha bir şeyleri..."

Kolumu çekip ilerledim, bir daha durdurmak için harekette bulunmadı. Bahçeye çıkıp tatlıları servis ettim. O esna da ise Aras iki tabakla bahçeye geldi, birini benim önüme bıraktıktan sonra diğerini kendi önüne bıraktı. Hareketlerini izlediğim için ifadesini görememiştim ne yazık ki. Bir şeyler için yüzünü incelesem de olumlu hiçbir ifade yakalayamamıştım ve bu canımı çok sıkmıştı.

Tatlı üzerine yapılan olumlu yorumları aldıktan ve teşekkürlerimi ettikten sonra yarısını yediğim tatlım ve misafirlerimizin boş tabaklarını alıp tepsiye koydum. Bir daha bu masaya dönmek istemiyordum, görünmezlik nefret ettiğim bir şeydi ve buna daha fazla katlanmayacaktım. Topladığım tabakları mutfağa bıraktıktan sonra doğruca odama çıktım.

Hastanelik oluşumdan bu yana hep bir şeyler eksikti. Aras'ı gözlerimi kapamadan önce gördüğüm o andan itibaren onu özlüyordum, yanımda olmasını ve yine birlikte eğlenebilmeyi istiyordum. Öyle ki, küçümseyen yorumlarını bile özlemiştim. Bahçemde belirmesini, ukalaca davranmasını ve günün sonunda yine birlikte gülmeyi istiyordum. Ama Aras bana kızgındı, onu ekmiştim, onu öpmemem gereken bir şekilde öpmüştüm, bunu sevgilim olduğu halde yapmıştım ve nasıl telafi edeceğimi bilmiyordum. Cansın'a sorabilirdim ama o da yoktu, o da kızgındı ve ben yalnız hissediyordum.

Yalnızlığıma küfrettim.

Kitaplarımın arasından günlüğümü çekip çıkardıktan sonra rahat kanepeme ilerleyip terliklerimden kurtuldum. Bacaklarımı popomun altına aldıktan sonra günlüğün kaldığım sayfasını açıp arasında duran kalemimi elime aldım, yazmak için uygun ruh halinde hissediyordum.

Biraz yazdıktan sonra yalnızlığım canımı haddinden fazla yaktı ve ağlamaya başladım. Gözyaşlarım günlüğün sayfasına düşmeye başlayınca kendime kızıp günlüğümü sertçe kapatıp kenara attım. Anlamıyordum, hatalarım niye bu kadar geniş etkiye sahipti? Neden bu kadar canımı yakıyordu? Can acıyınca mı ders alırdı insan? Haksızlıktı bu, ilk hatadan bu kadar acımasız olunmazdı ki!

Aynı hatalar bana karşı olsa ben bu kadar ketum olamazdım. Arkadaşlarım benim için değerliydi, üzülürdüm onları üzdüğümü düşünüp, onlar neden bunu düşünmüyordu? Neden bana bu şekilde ceza veriyorlardı? Hatalarım bencilce diye mi olmuştu bunlar? Anlamıyordum ve bu beni delirtiyor, daha çok üzüyordu. Uyumak ve hiçbir şey yapmamak istiyordum.

Akan burnumu temizledikten sonra kendime sinirli bir şekilde yatağımın üstündeki her şeyi fırlatmaya başladım. Yastıklar sert yüzeye düştükçe daha hırslanıyor, daha sert savuruyordum. Sadece tek bir yastık kaldığında ise yatağa çöktüm ve yastığıma yumruk atıp dramatik ağlayışımı sürdürdüm. Muhtemelen deli gibi gözüküyordum şu an. Ama buna aldıramayacak bir ruh halindeydim.

Yatağa uzandıktan sonra cenin pozisyonu alıp kolumu bacaklarımın etrafına sardım ve usulca ağlamaya devam ettim. Ağlamak rahatlatmıyordu, aksine yoruldukça daha çok çöktüğümü hissediyordum ve uyumak cazip geliyordu. Ben ne yapmaya karar verememiş bir halde, aynı şekilde dururken kapım usulca açıldı ve sessiz adımlar yatağıma doğru ilerlemeye başladı. Ağlamayı kesmiştim artık, merakla sesin son bulmasını bekliyordum.

Kalçamın hemen orada yatağım aşağı doğru çöktü, gelen kişi oturmuştu muhtemelen. Bir şey demedi, sadece derin bir şekilde nefesini içine çekti. Kim olduğunu söylemek mümkündü, etrafımı sarmalayan parfümü olmasa bile Aras olduğundan yüzde yüz emin olurdum. İçten içe mutluydum hemen yanımda oturduğu için ama depresif yanım çemkirmek istiyordu.

"Ağlarken tek olmayı tercih ettiğimi biliyorsun, git lütfen."

Tıkalı burnum yüzünden komik bir sesle birlikte söylemiştim. Burnumu çektikten sonra açık olduğu için acıyan gözlerimi kapatıp gitmesini, daha doğrusu gitmeyip bir şey söylemesini için bekledim.

"Hayır, sen benim yanımda ağladın daha önce, bana alışmış olman lazımdı."

Sakin bir şekilde söylemişti. Cevap vermek için çok bekletmedim.

"O sadece bir kerelik bir şeydi."

Hafifçe güldü. "Umurumda değil Ege, şu an buradayım ve gitmiyorum. İster ağla ister ağlama."

Gözlerimi silip yattığım yerden doğruldum. Elbisemin eteklerini düzelttikten sonra ıslak yüzümü elimle kurulayabildiğim ölçüde kuruladım. Aras bana sırtı dönük bir şekilde duruyor ve kucağında birleştirdiği ellerine bakıyordu.

"Neden buradasın?"

Başını kaşıdıktan sonra sırtını dikleştirip bana doğru döndü. Gözleri adeta delip geçiyordu, rahatsızca yerimde kıpırdandım, böyle sanki sinirli gibi bakıyordu, öyle hissediyordum.

"Çünkü sana ne kadar kızgın olursam olayım yüzünde kırgın oluşunu gördüğüm an içimdeki öfkem soğuyor Ege. Bundan nefret etsem de sana geliyordum, kendimi uzak tutamıyorum. Seni böyle görmeye tahammül edemiyorum."

Duyduklarım beni sessizliğe yönlendirmişti. Ne demeliyim, nasıl bir tepki vermeliyim bilmiyordum. Tek yaptığım gözlerimi kaçırmaktı ve bu aptallıktı. Gözleri sinirli gibi baksa da huzur veren tek şeydi.

"Kendimi nasıl affettirebilirim bilmiyorum Aras, ama ben... Gerçekten özür dilerim!" Biraz toparladığım cesaretle tekrardan gözlerine kilitlendim. "Hatalı olduğumu biliyorum, seni öyle öpmemeliydim ama ben pişman değilim, o günü geri alsak yine aynı yerde, aynı şekilde öperdim seni. Yine aynı şekilde çocuk gibi kaçardım yüzleşmekten. Çünkü buyum ben, içimdeki küçük kız veriyor kararları, değiştiremiyorum..."

Aras sertçe yerinden kalkıp kapıya ilerledi. Eli kapının kulpunda bir süre duraksadı. Kapıyı açmasını bekledim. O da açacaktı, emindim bundan, ama elini çekti ve cebindeki telefonu çıkardı. Bir tuşa bastıktan sonra kulağına götürdü telefonu.

"...Siz direk eve geçin anne, benim işim çıktı... Tamam, sizde dikkat edin... Bende..."

Telefon konuşması sonlanınca telefonu cebine koymasını izledim. Çok geçmeden ise bahçeden annemin bana seslenen sesini işittim. Hemen balkona koştum.

"Efendim anne?"

Annem omuzlarına aldığı şala iyice sarıldıktan sonra geniş gülümsemesiyle bana döndü. "Biz Müjde'lerle lokale geçiyoruz annem, Ata'ya söyle şimdi yatağına girsin. Sen de bizi bekleme."

"Gelmeyecek misiniz?"

Annemi çağıran babama annem eliyle işaret ettikten sonra bana döndü. "Geleceğiz ama geç geliriz biz, anahtar var bende, bahçe kapısını falan da kapattım. Sen uyumuş olursun muhtemelen."

Başımı sallayıp onayladıktan sonra elimi salladım. "Aynen, çok yorgunum zaten, uyuyacağım. Size iyi eğlenceler."

"İyi geceler canım sana da, bir şey olursa ararsın."

Başımla onayladıktan sonra annemin hızlı bir şekilde babamlara katılmasını izledim. Ebeveynlerim gözden kaybolduktan sonra odama geri döndüm ve Aras'a bir şey demek yerine doğruca Ata'nın yanına gittim. Ata bilgisayar karşısında, yatağında uyuyakalmıştı. Açık kalan bilgisayarını kapatıp üzerini örttükten sonra ışığını kapatıp odadan çıktım.

Aras'la bir başımıza kalmıştık.

Odama girip kapıyı kapattıktan sonra kanepede oturan Aras'ın yanına oturdum. Günlüğüm hemen Aras'ın yanında duruyordu, önce onu alıp kaldırmayı ihmal etmemiştim. İkimizde sessizce oturduk bir süre. Sessizliği ben bozdum.

"Bana kızgın mısın hala?"

Bir süre bir şey demeden öylece yüzüme baktı. Ağlamaktan şişen ve acıyan gözlerimi saniyede bir kırparak bende bakışlarına karşılık verdim. Sonucunda ise omzunu silkip başını arkasına yasladı.

"Sana kızgınım, çünkü pişman olacağım şeyler yapma dürtümü ortaya çıkarıyorsun. Sanırım sen içindeki küçük kızı ehlileştirene dek bu durum böyle sürecek."

Kendimi tutamayıp gülümsedim ve başımı Aras'ın omzuna yasladım. "Biliyor musun, sen içimdeki o kızı seviyorsun."

Başını iki yana salladı. "Hayır, o kız sana zarar veriyor, seni üzüyor."

"O kız seni seviyor ama..."

"Sevmesin Ege."

"Laf dinlemiyor, dedim ya, küçük kız işte, şımarık biraz..."

Kendini geri çekip bana doğru döndü. Ellerimi avucuna aldıktan sonra hafifçe okşadı ve yüzüme baktı.

"O kız tam bir sorunlu ve yardıma ihtiyacı var. Sanırım yardım da benden gelecek yine... O yüzden, arkadaşız Ege. Sen aklı başında bir karar verene dek, beni arkadaş olarak görmeyi dilediğin güne dek öyle kalacak. Anladın mı beni?"

Üzgün bir şekilde başımı sallayarak onayladım. Daha fazlasını istesem de buna hakkım yoktu tabi, sadece... Saçmalıyordum. Arkadaş kalacaktık işte, yine yanımda olacaktı. Bu bana yeterdi. Bunu istiyordum.

"Bugün çok yoruldun, biraz uyku iyi gelecek sana. Hadi sen uyu, bende gideyim. Zaten kampa gidiyoruz yarın, şiş gözlerinle çirkin olmak istemezsin."

Hafifçe kıkırdadım. Görmek istediğim, yanımda olmasını istediğim Aras buydu işte.

"Evet, yarın kampa gidiyoruz ve muhtemelen benim için yazın en iyi tatili olacak haftaya çirkin başlamak olmaz."

Ağzı kapalı bir şekilde gülümseyen Aras ayaklanınca bende ayaklandım. Öylece dip dibe duruyorduk. Çok tuhaf bir andı, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum ve hataya düşmek istemiyordum. Arkadaşların yapacağı türden bir şekilde sarıldım. Mükemmel boy farkı vardı aramızda, başım hemen kalbinin hizasındaydı. Kollarımı etrafına sıkıca sardım, Aras'ta çenesini başıma yaslamış ve kollarını etrafımda sarmıştı. Bu anı dondurmak ve sonsuza dek saklamak istedim ancak bu imkansızdı. Sadece yazılar sonsuza dek kalırdı, anlar yazılmadığı sürece unutulmaya mahkumdu.

İlk ayrılan Aras oldu, birbirimize iyi geceler diledikten sonra Aras odamdan çıktı ve beni bir umutla, yeni bir mutlulukla baş başa bıraktı. Umuyordum, yarın her şey daha güzel olacaktı.

*

"Beni gider gitmez arıyorsun Ege. O telefona her dakika ulaşacağım, tamam mı?"

Gözlerimi devirmemek için direnip başımı onaylamak için salladım.

"Her gün mutlaka sana raporu ileteceğim, bana istediğin an ulaşacaksın annecim. Bak, endişelenmene gerek yok, hem bizimkiler orada, hem de Aras kamp görevlisi olarak orada, azcık rahatlasana."

Aras son çantayı da bagaja yerleştirdikten sonra anneme nefes kesen gülümsemelerinden birini yolladı.

"Aynen Leyla abla, endişen olmasın. Gözümün önünden ayırmayacağım hem Ege'yi. Rahatla sen."

"Ay, hadi bak, birbirinize emanetsiniz Aras. Annenin de aklı sende, bunaltmamak için bir şey demiyor ama bil yani. Sende her gün anneni arayacaksın."

Aras bir espriye güler gibi güldükten sonra başıyla onayladı. "Ararım tabi, ama şimdi bizim yola koyulmamız gerek Ege'yle, geç kalacağız yoksa."

Annem başını salladıktan sonra son kez sarıldı. Aras'a da sarıldıktan sonra arabaya binip kemerlerimizi bağladık ve yola koyulduk.

Normalde annemle beraber gidecektim bugün, o beni bırakacaktı ancak şirkette önemli bir toplantı vardı ve babam katılması gerektiğini söylemişti. Bendeniz Ege ise Azra veya Kuzey'e bunu bildirmeye unutmuş, bir önceki gece annemle plan yapan Aras sayesinde okula giden araca kavuşmuştum. Meğer dün gece Aras odama çıkmadan önce annemle bunu konuşmuşlar ve Aras daha aramızdaki sorunları çözmeden bunu onaylamıştı.

Ukala-dümbeleği falandı ama, çok seviyordum, bir başka seviyordum işte.

"Kuzey biliyor mu birlikte geldiğimizi?"

Kafamı iki yana salladım. "Hiç kimsenin haberi yok, ben bile sabah öğrendim."

"Sorun çıkarmaz umarım, ona karşı olan öfkemle kendimi ne kadar tutabilirim bilmiyorum."

"Neden Kuzey ile aranız böyle bozuk?" Bana ciddi misin bakışı atınca konuşmasına fırsat vermeden devam ettim. "Hadi ama ya, benim yüzümden olamaz. Bir sebebi var, eminim bundan."

"Konuşmak istemiyorum bu konuyu Ege."

Kesin bir yargıyla bildirdiği için sustum, ne kadar ısrar edersem edeyim söylemeyeceği belliydi. Başka bir şey demeden kafamı camdan dışarı çevirdim. Hava güneşliydi, arabanın üstünü açtığımız için saçlarım savruluyordu. Hava sıcaktı ancak arabanın hızı sayesinde esen rüzgar ferahlatıyordu.

Kampüse geldiğimizde kampa hazırlıklı bir şekilde okula gelen öğrencilerin yanlarından usulca ilerledik. Park alanına geldiğimizde Aras ustalıkla arabasını park etti ve eşyalarımızın çoğunu yüklenerek, beni de peşine katarak, okula ilerledik. Kendisinin sadece bir tane izci sırt çantası vardı, uyku tulumu dahil lazım olabilecek her şeyini içine koyduğu belli oluyordu, öteki yandan ise benim kocaman bir sürgülü bavulum, kamp malzemelerimin bulunduğu ayrı bir çantam vardı. O bavulumu da, kamp malzemelerimin çantasını da yüklenirken benim tek sorumlu olduğum şey küçük çantamdı.

Kendimi şu şımarık zengin kızları gibi hissediyordum.

"Aras bari şu bavulu bana bırak, zaten tekerlekli..."

"Ben götürüyorum işte Ege, sen yürü."

"Ya olmaz, bütün çantalar sende. Ver işte."

Bavulu almak için çekecek kısmını tutup çekmeye çalıştım. Aras tam güç uyguladığı için bavul milim kaymamıştı benim olduğum yere. Kaşlarımı çatarak Aras'a baktım. İtiraz edemeden o konuştu.

"Sen hala şu kızsal döneminde değil misin kızım? Ağır şeyler de ağrıları tetiklemez mi? Yürü sen."

Utanç yanaklarımı kızartırken hiçbir şey diyemeden önüme döndüm ve kamp otobüsünün kalkacağı meydana hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Söylediği şeyin beni utandırmış olabileceğinden habersiz Aras ise hemen arkamdan geliyordu.

Arkadaşlarımdan sadece Ayşegül-Cansın ikilisi okula gelmişti. Ne sevgilim ne de yakın arkadaşlarım buradaydı. Sadece mecburen katlandığım kız ve beni görmezden gelen biriciğim ile tuhaf bir şekilde bir arada duruyorduk işte.

"Selam."

Çekingen bir şekilde ortaya söylemiştim. Cansın kesinlikle oralı olmamıştı. Ayşegül ise gözleriyle yediği Aras'tan bana iki saniyeliğine dönüp cevap vermişti.

"Hoş geldiniz şeker. Annenle geleceksin sanıyordum."

İşveli bir şekilde bakıyor olsa da mecburen Ayşegül ile Aras'ı tanıştırdım.

"Annemin işi çıktı, bizde Aras'la geldik. Imm, Aras, bunlar Cansın ve Ayşegül. Cansın liseden arkadaşım. Ayşegül sınıftan arkadaşımız. Çocuklar bu da Aras, ımm, komşumuz."

Ayşegül elini uzatırken flört eden bakışları ile Aras'ı etkilemeye çalışıyordu ancak Aras o bakışları görmüyordu. Bundan içten içe sevinsem de Cansın'ın Aras'ı tanıttığımı umursamayışı canımı iyice sıkıyordu. Bana bu kadar kızgın olmak zorunda mıydı? Halbuki ilk gün hastanede gayet normaldik, öğrenince mi değişmişti iş?

"Cansın'dı, değil mi?"

Aras bizden yana bakmayan Cansın'a seslenince arkadaşım isteksizce döndü ve Aras'ın tokalaşmak için uzattığı elini sıktı. "Aynen. Tanıştığıma memnun oldum."

"Bende öyle, Ege senden çok bahsetmişti."

Şaşkınca Aras'a baktım, ona arkadaşlarımdan bahsetmemiştim daha önce. Bırakın Cansın'dan çok bahsetmeyi, bana sürpriz yaptıkları gün dışında arkadaşlarım hakkında bilgisi olmamıştı bile.

Cansın bana bir süre boş baktıktan sonra Aras'a döndü. "Ege'de senden bahsetti, bahçıvanlık yapmışsın bir süre."

Aras bana bakıp gülümseyince gülümsemesine karşılık verdim.

"Evet, babamdan ceza almıştım da. Hızlı araba kullanmaktan aldığım trafik cezası sağ olsun."

Cansın anlıyorum dercesine başını salladı. "Yine ucuz kurtarmışsın, benim annem bütün çocukluk fotoğraflarımı önce sosyal medyada paylaşır, sonra oyun konsolumu alırdı."

Aras korku dolu bir ifadeye büründü. "Anneni kızdırmasan iyi olur."

Cansın'la karşılıklı gülüşmelerine Ayşegül'de dahil olunca araya girdim. "Zeynep teyze o kadar sert değil, abartma."

"Ya tabi, senin yediğin haltı öğrense bak ne yapar sana. Salak."

"Senin verdiğin cezadan daha sert bir ceza vereceğini sanmıyorum."

"Daha sertini hak ediyorsun, konuşma bence."

Sinirden dolan gözlerim yüzünden başımı çevirip başka yöne baktım. Hala öfkesini koruyor ve bununla bana saldırıyordu. Hatamı anladığımı görmüyor muydu?

"Kızın üstüne bu kadar gitmeni anlamıyorum Cansın, sanki çok kötü bir şey yaptı."

Ayşegül'ün beni savunması şaşırtıcıydı. Bana patlayan Cansın'ın ona yöneleceğini biliyor olmalıydı.

"Ne demek istiyorsun kızım sen? Yaptığı şey ona zarar verdi! Sağlıklı mı kusarak zayıflamaya çalışmak?"

"Kusmak zararlı bir şey değil, bende yaptım zamanında. Ben dedim zaten Ege'ye..."

Ayşegül'ün itirafı ipleri koparan şeydi. Bu aklı kimden aldığımı kesinlikle söylememiştim, çünkü kendi aklım vardı ve ben ona uymuştum. Yaptığım şey için başkalarını suçlayacak değildim. Ancak Cansın üstüme çok düşerdi ve bana bu fikri sunan kişi kim olursa olsun, Ceylin bile olsa, en büyük suçlu sayılırdı. Tanıyordum onu.

"Sen ne diyorsun kızım? İyi bir bok yemiş gibi bir de nasıl söylüyor ya!"

Sinirle Ayşegül'e doğru bağırınca Aras'la aralarına girdik. Aras Cansın'ı sakinleştirirken ben Ayşegül'ün yanındaydım.

"Sakin olur musun Cansın? Bak bu hata tamamen bana ait. Ben kustum, ben yaptım. Ayşegül'ün üstüne gitme."

"Sen konuşma, daha seninle konuşacağım bu konuyu! Cevap ver Ayşegül, hala yapıyor musun bu aptal şeyi?"

"Yapmıyorum ama gerekirse yaparım. Üstüme bu şekilde gelemezsin Cansın!"

Ayşegül'ü susturmaya çalışmak mümkün değildi. Cansın Ayşegül'e doğru adım attı.

"Lan sen salak mısın? Kız hastanelik oldu, hala nasıl diyor ya!"

Ayşegül çemkirecekken kolunu çekip onu susturdum. Aynı zamanda da Aras Cansın'ın kolunu tutup kenara doğru çekti. "Gel abi, biraz sakinleş önce."

"Duymuyor musun abi kızın dediğini? Mantıklı mı Allah'ını seversen?"

Ayşegül tekrar çemkirecekken yine onu engelledim. Bu sırada Aras Cansın'ı alıp uzaklaştırmıştı, Ayşegül'le tek kalmıştık.

"Sinirli olduğunu görmüyor musun, ne diye üstüne gidiyorsun Ayşegül ya?"

"Uf bir de seninle uğraşamam Ege! Senin salak hatan yüzünden bana patladı."

Şaşkınlık yüzüme yerleşmişti, sessizce Ayşegül'e baktım. Oturduğu banktan çantasını alıp gittiğini bildirince kendimi banka bıraktım, nereye gittiği zerre umurumda değildi.

Çok değil, bir süre sonra yanımda ufak bir hareketlenme oldu. Cansın daha sakin bir şekilde geri dönmüştü. Hafifçe gülümsedim ve aynı şekilde karşılık aldım. Buna seviniyordum, bu bana karşı olan kızgınlığının geçtiğini gösteriyordu.

"Daha iyisin, değil mi?"

Başımı sallayarak onayladım. "Evet, artık sağlıklı besleniyorum ve aptalca yollara başvurmuyorum. Akıllandım."

"Aras'la da tanışmış oldum."

Genişçe sırıtarak Cansın'a döndüm. "Ee, nasıl biri sence?"

Gözlerini devirdikten sonra elini kalbinin üstüne koydu. "Siz kızlar nasıl diyor... Ah çok yakışıklı aşık oldum!"

Hafifçe omzuna vurdum. "Ciddi ol be, onu mu dedim ben!"

Tekrar gözlerini devirdikten sonra cevapladı. "Tamam be, fena değil. Kafa bir çocuk. Kuzey duymasın dediğimi ama daha bir ısındım, daha akıllı birine benziyor."

Ağzım kapalı bir şekilde gülümseyerek başımı salladım. "Öyle, Kuzey daha çocuk onun yanında. Ama Aras'ta bazen çok uğraştırıyor, fazla inatçı... Senin gibi."

"Ben inatçı değilim."

"Dedi günlerce telefonuma cevap vermeyen çocuk..."

Bir süre Cansın boş boş bakınca gözlerim dolmaya başladı. Her an patlayacak gibi hissediyordum.

"Üzgünüm ama canım dediğim insanların kendilerine bu denli zarar vermelerini hazmedemiyorum. Aklın nerdeydi senin? Anlıyorum, kilo bir zamanlar problemindi ama sen bir senede bu kadar zayıflamayı başaran bir kızsın Ege, neden salak bir yönteme başvurdun? Sen bundan çok fazlasısın, bunu biliyorsun!"

Başımı sallayarak onayladım, diyecek bir şey bulamıyordum. Bir süre öylece sessiz durduk. Cansın kolunu kaldırıp yanına yaklaşmam için işaret edince hızlı bir şekilde bankta ona doğru kayıp kollarımı etrafına sardım. Çok özlemiştim sıpayı.

"Sakın bir daha böyle bir şey yapma Ege, kendini düşünmüyorsan bizi düşün."

Başımı tekrar salladım. "Söz veriyorum. Lütfen sende beni bu şekilde cezalandırma bir daha. Kendimi çok yalnız hissettim."

"Pekala, sen nasıl istersen cadı."

Gülüştükten sonra tekrar sıkıca sarıldık.

"Seninle aramı düzelttiğime göre şimdi sırada Ayşegül cadısı var. Nereye gittiğini biliyor musun?"

"Hayır, çantasını alıp öyle gitti işte. Bana patladı sen gidince, git aranı düzelt yoksa büyük kavga olacak kampta."

"Ya tabi rocky Ege. Hadi gittim ben."

Başımın tepesinden öptükten sonra ana kapı yönünde yürümeye başladı. Yine yalnız kaldım derken yanımda tekrar bir hareketlilik oldu, bu sefer Aras gelmişti. Başımı omzuna yasladım, daha okula ilk adımda bu kadar yorulacağımı tahmin etmemiştim.

"Cansın'la aranızı düzelttiniz sanırım?"

Başımı kaldırıp Aras'a döndüm. "Evet, sayende. Teşekkür ederim."

"Ne yaptım da teşekkür ediyorsun?"

"Hadi ama! 'Ege senden çok bahsetti.' Diyen sendin. Cansın ilk sayende yumuşadı."

Omuz silkti. "Sohbet açmak amaçlıydı, işe yaramasına sevindim. Doğrusu daha önce arkadaşlarından pek bahsetmedin ama, neyse..."

"Evet, bende onu düşünüyordum. O yüzden arkadaşlarım gelene kadar başını şişireceğim."

Yüzü acı çektiğini gösteren bir ifade ile dolsa da umursamadan anlatmaya başladım. Hihi, bunu seviyordum.

"Şimdi bak, Ceylin var, en yakın arkadaşım. Ceylin benim ikizim gibidir, anasınıfından beri neredeyse beraberiz. Cansın'da liseden beri arkadaşım. Ben, Ceylin ve Cansın takılırdık lisede. Tabi, başka arkadaşlarımızda vardı. Azra var bir de, o da feministimiz. Cansın ve Ayşegül'le de tanışmış oldun işte..."

"Süper hikaye, benim gitmem gerek!"

"Ya, hadi ama! Daha hiçbir şey anlatmadım..."

Kıkırdadıktan sonra ayaklandı. "Oldukça ilgi çekici bir konu ama gerçekten gitmem gerek şımarık. Kampta görevliyim ya, geldiğimi bildirmem gerek."

"Tek mi kalacağım ben?"

Yavru köpek bakışlarımı da yapmayı ihmal etmedim. Bu herkeste işe yarıyordu ancak Aras herkes değildi.

"Arkadaşların gelir şimdi."

"Gelmezler ya, geleyim seninle işte."

Tam bir şey diyecekken engel olup ayakladım. "Söz uslu duracağım... Sanki yaramazlık yapıyorum, saçma oldu bu... Neyse! Hadi gidelim."

Hasır şapkamı başıma takıp ilerlemeye başladım. Aras'ın seslenmesi ile durdum.

"O taraftan değil baş belası, beni takip et."

Bozuntuya vermeden takip ettim. Rezil olmamıştım, olmadım değil mi? Olmadım canım, hehe.

Okulun sosyal tesislerine giriş yaptıktan sonra yemekhanenin üstünde kalan, daha önce hiç adım atmadığım katına çıktık. Bir odanın önüne geldiğimizde kalabalık bir grup tarafından karşılandık. Benim arkadaş grubumdan daha kalabalık bir grup.

Bizi gören kafalar görmeyenlere bildirince herkes bize dönmüştü. Sarışın bir çocuk öne çıkıp bize doğru geldi. "Nerede kaldın be kardeşim?"

Uzattığı elini tutan Aras'la çocuk erkeklere özgü selamlaşmalardan birini yaptıktan sonra Aras cevap verdi.

"Biraz işim çıktı, siz hallettiniz mi?"

Arkadan bir başka çocuk çıkıp cevapladı. "Yok kanka seni bekledik. Hadi gel."

"Tamam, Ege, sen diğerleriyle bekle burada, geliyoruz biz."

Başımla onaylayıp gruba katıldım. Grubun yarısı ise önünde beklediğimiz odaya girdi. Toplamda dört kız üç erkek kalmıştık.

"Merhaba Ege, ben Aslı." Sarışın bir kız elini uzatıp kendini tanıttı. Sarsak hareketlerimle elimi uzatıp kızla tokalaştım. "Tanıştığıma memnun oldum."

Ağzı kapalı bir şekilde gülümsedikten sonra dediğimi tekrarladı. Ardından Aslı'nın yanında duran çocuk kendini tanıttı. "Bende Emre."

Ben başka bir şey diyemeden diğerleri de sırayla kendini tanıttı.

"Alkım."

"Betül."

"Çisil."

"Güney."

"Yasemin."

"Tanıştığıma memnun oldum hepinizle..."

"Bizde öyle. Hangi bölümde okuyorsun?"

Soru Betül'den gelmişti.

"Psikoloji. Ama bu sene hazırlık senesiydi, seneye birinci sınıf olacağım. Siz hepiniz mühendislikte misiniz?"

Çekingen bir şekilde sordum. Alkım, esmer çocuk, hafifçe güldükten sonra yanıtladı.

"Ah, hayır. Biz hazırlıkta aynı sınıftaydık. Çoğumuz yani, oradan tanışıyoruz. İçeri girenlerden üçü mühendislikte, diğer ikisi fen edebiyattan... Çisil, Yasemin ve ben güzel sanatlardanız. Emre ve Betül iktisadi ve idari bilimlerden, Güney'de sporcumuz."

Başımı salladım, bunları aklımda tutmama imkan yoktu.

"İçeri girenlerden mühendislik okuyanlar, Betül, Emre ve biz güzel sanatlar ekibi hazırlıktan tanışıyoruz. Diğerleriyle kampta tanıştık. Şu an seninle olduğu gibi."

Ne güzel sevimli Alkım, bunlar benim pek umurumda değil ama...

"Kızın kafasını boş şeylerle şişirme Alkım."

"Boş şeyler değil bunlar Betül. Kız Aras'la ilgili bilgi alıyor."

"Ne gerek var buna?"

"Kız güzel belki aralarında bir şey olur. Aras'ın artık kendi yoluna bakması gerekiyor."

"Kapa çeneni Alkım."

Betül'ün kızgın bir şekilde Alkım'ı susturmasına mı, Alkım'ın dediklerine mi şaşırsam bilememiştim. Şaşkın bir şekilde ikili arasında gözlerimi gezdirdim. Alkım omuz silkip başka yöne dönerken Betül sinirli bir şekilde bana bakmaya başlamıştı. Anlam veremiyordum, daha yeni tanışmıştık, nasıl sinir edebilirdim ki bu kızı?

"Siz yanlış anladınız herhalde, biz sadece arkadaşız Aras'la."

Alkım "kesin öyledir" bakışı atınca kendimi inandırmak için çabaladım.

"Gerçekten, ben Aras'ın arkadaşıyla sevgiliyim hatta."

Betül sertçe bakışlarını bana çevirip sordu. "Kimle?"

"Kuzey."

Aslı Betül'ü geçip bana yaklaştı. "Kuzey'le çıktığına inanamıyorum."

"Neden, onun için fazla mı çirkinim?"

Aslı hafifçe kıkırdadı. "Yok ondan demedim, Kuzey aşırı çapkın bir çocuktur, şaşırdım sadece. Ayrıca Kuzey ve Aras eskisi gibi değil artık."

"Neden?" Öyle olduğunu bildiğim halde sordum, nedenini bildiğim halde sordum. Emin olmak istiyordum.

"Çok nedenleri var. Ama ilk aralarının açılmasının sebebi Kuzey'in çocukça bir rekabete girmesi ve bunu Özge'ye sarkacak kadar abartmasından kaynaklanıyor. Bir de siz sevgiliymişsiniz, Aras iyice gıcık olmaya başlamıştır. Dikkat et de yan yana gelmesinler fazla."

Aldığım bilgiler üzerimde adeta tsunami etkisi yaratmıştı. Şaşkınca gözlerim gruptakileri taradı. Betül gıcık olmuş bir şekilde bakıyordu ve onun dışında kimsenin umurunda değildik.

Ben öncesini bilmiyordum. Ben Özge'yi tanımıyordum. Ben hep aralarındaki olan bitene sebep oldum sanıyordum. Olayları çok ama çok yanlış anlamıştım. Aras'ın eski sevgilisine dair bildiğim tek şey artık hayatta olmadığıydı. Adını bilmiyordum, Kuzey'in o kıza yürüdüğünü bilmiyordum, sorunları bilmiyordum.

"Özge kim?"

Betül sert bir sesle cevap verdi. "Eski sevgilisi, ki seni ilgilendirmez tamam mı? Bunu bile daha bilmiyorsan, sana Aras bunları anlatmamışsa bilmene de gerek yok."

"Sakin ol Betül, kız bir şey demedi."

"Kapat çeneni Alkım. Tanımadığımız biri ile ölmüş birinin arkasından konuşmayacağız anladın mı?"

Alkım başını salladıktan sonra Betül sertçe nefesini dışarı verip yanımızdan ayrıldı. Aslı ise onu takip etmişti. Alkım dışında herkes hala kendi halindeydi, Alkım ise alaycı ve umursamaz tavrını bir kenara bırakmış üzgün bir şekilde bana bakıyordu.

"Betül'ün kusuruna bakma, Özge onun en yakın arkadaşıydı."

Başımı salladım. "Başınız sağ olsun, ben gerçekten bilmiyordum. Yani Aras bahsetmişti ama ismini söylememişti. Çok üzgünüm, gerçekten..."

"Üzülme, hepimiz için kötü bir seneydi. Betül, Aras ve Özge eski arkadaşlardı, onlar kadar tanımasak da bizde çok üzülmüştük. Ama tabi, insanın en yakını olunca atlatması zor olur. Betül'ü anlıyorum."

"Bende, doğrusu tahmin edebiliyorum sadece. Başıma böyle bir şey gelirse ne yaparım bilemem..."

"Bilemiyor insan, neyse, boş verelim bunu."

Başımla onayladıktan sonra sırtımı duvara yasladım ve sessizce Aras için beklemeye koyuldum. Aras daha çıkamadan telefonum çalmaya başladı. Kuzey arıyordu. Sırtımı Aras'ın arkadaşlarına dönüp geldiğimiz yönde ilerlemeye başladım ve aramayı yanıtladım.

"Sevgilim..."

"Ege, nerdesin, okula geldim ben."

"Imm, sosyal tesislerdeyim. Nerdesin yanına geleyim."

Aras'ın olduğu odaya doğru kaçamak bir bakış attım. Aras arkadaşlarıyla çıkmıştı çoktan. Bana doğru bakıyordu.

"Tamam, servislerin alanındayım ben. Bizim grup bir araya geldi bile, hadi bekliyoruz."

"Beş dakikaya orda..."

Kuzey cevap vermemi beklemeden telefonu kapatmıştı. Umursamadan, bu konuda çok ciddiyim, telefonu cebime koyup bana doğru gelen Aras ve arkadaşlarının bana ulaşmasını bekledim. Bakışmamız hiçbir şekilde sona ermemişti, yanıma geldiği halde başım ona dönüktü, önüme dönemiyordum. Bir yere takılmamam imkansızdı yani.

Ve takıldım. Düşmeme ramak kalmıştı. Ama Aras, blue jeanim, white shirtüm, beni yakalamış ve düşmeme engel olmuştu. Ah, bu klişeyi seviyordum.

"Önüne baksan iyi edersin."

Her ne kadar sevdiğim klişeyi yaşamış olsam da Aras'ın soğuk tavrı bütün neşemi alıp götürmüştü. Onu başımla onaylamakla yetinip önüme döndüm. Kuzey'in yanına Aras'la gidemeyeceğim barizdi, soğuk hali bunu hatırlatıyordu. O yüzden binadan çıkar çıkmaz arkadaşlarına dönüp ayrılacağımı bildirdim.

"Tanıştığıma memnun oldum çocuklar, benim gitmem gerek. Kampta görüşürüz."

Birkaç ses bana karşılık verip gideceğim alana zıt bir yönde yürümeye başladılar. Aras hariç hepsi belirli bir uzaklığa ulaştığında Aras bana dönüp dilini serbest bıraktı.

"Kuzey mi gelmiş?"

Başımla onayladım. Bir süre hiçbir şey demeden öylece baktı. Bakışlarına karşılık verdim, başka yapabilecek bir şeyim yoktu.

Kafam çok karışıktı. Öğrendiğim her yeni bilgi, hissettiğim her yeni duygu beni başka kıyılara sürüklüyordu. Ne istediğimden emin olamıyordum. Sadece kararlarım doğru hissettirmiyordu ancak verdiğim kararlardan vazgeçmek de yanlış geliyordu. Araf'ta olmak böyle bir şeydi herhalde, ne öyleydim ne böyle.

Kuzey ve Aras'ın arasında kalmak istemiyordum. Aralarında olan biten her neyse merak ediyordum elbette ama bunu öğrenmek istediğimden emin olamıyordum. Sanki öğreneceğim her bilgi beni onlardan tamamen uzaklaştıracaktı. Bencillikti belki ama ben ikisini de yanımda istiyordum.

"Bekletme o zaman sevgilini."

Ses tonu kırıcıydı. Bana arkadaş olacağımızı söylemişti dün gece. Bekleyeceğini söylemişti. Ben aklımı başıma toplayana dek, ben kararlarımı verene dek bekleyeceğini söylemişti. Neden kızıyordu ki şimdi? Aklım çok karışıktı ve yardımcı olmuyordu!

"Peki. Gidiyorum ben. Kampta görüşürüz."

Aynı tonda karşılık verdim. Sertçe birbirimize bakıyorduk.

"Görüşürüz."

Sert bakışımdan taviz vermeyip Kuzey'in yanına gitmek için harekete geçtim. O da aynı anda harekete geçmişti ve zıt yönde ilerlemeye başlamıştık.

Ah, bu kamp benim için çok zor olacaktı!

Continue Reading

You'll Also Like

2.2M 139K 60
pabucumun bayboyu Ayşen: Ama senin gibi tiplerden hoşlanmam. Ayşen: Senin gibi tipler dediğim. Ayşen: Kötü çocuk gibi takılan. Ayşen: Zeki ve çalışk...
732K 23K 54
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
893K 51.4K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
PİRUS GECESİ By Elif

General Fiction

4.1K 457 11
"Tarihin zaten iyiydi senin ama, anlatayım yine de..." Gözlerime baktı, karşımızda uçsuz bucaksız, can verdiğim ve can aldığım dağlar vardı ama o ban...