CREATURA -TAEJIN-

Por Army__Bangtan_

60.3K 8.4K 9K

Mors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] ... Mais

°MONO°
°Dİ°
°TRİ°
°TETRA°
°PENTA°
°HEGZA°
°HEPTA°
°OCTA°
°NONA°
°DECA°
°HENDECA°
°DODECA°
°TRİDECA°
°TETRADECA°
°PENTADECA°
°HEGZADECA°
°HEPTADECA°
°OCTADECA°
°NONADECA°
°VİGİNTİ°
°VİGİNTİ UNUM°
°VİGİNTİ DUO°
°VİGİNTİ TRES°
-BÖLÜM DEĞİL-
°VİGİNTİ QUATTUOR°
°VİGİNTİ QUİNQUE°
°VİGİNTİ SEX°
°VİGİNTİ SEPTEM°
°🌙°
KÜL OLMUŞ HAYATLAR
SON MEKTUP

°ULTİMA°

2K 223 566
Por Army__Bangtan_

°FİNAL°

*
Başlamadan önce altyazılı bir şarkı bırakıyorum. Multimedyada orijinal hali var. Lütfen anlamına bakın çünkü en sevdiğim şarkıyı dinliyor olacaksınız.

Sizi seviyorum. İyi okumalar 💜

*

Kiminin varlığı aşk idi, kiminin yokluğu... Kimi sırf aşık olmak istediği için birine bağlanırdı; kimi bağlandığı kişiye aşık oldu zannederdi. Aşk, uçsuz bucaksız bir kelimeydi. Kimse onu tam olarak anlayamazdı. Kimse, hiçkimse yaşayamazdı onu tamamen. Bir-iki heyecanlanma değildi aşk. Onu her gördüğünde kalbinin hızla atmasıydı. Fakat bu da aşkı tanımlamak için yeterli değildi. Aşk, kıyamamaktı. Özlemekti, üzülmekti, ağlamaktı, kavuşamamaktı, onun yerine acı çekmekti... Aşk her şeydi; aynı zamanda hiçbir şey olmaması gibi.

Hayat ise bambaşkaydı. Seni ne tam olarak mutlu ediyordu, ne de tam olarak mutsuz... Tüm gün karalar bağlayıp oturamıyordunuz çünkü sizi kukla olarak gören hayat buna izin vermiyordu. Tüm gün mutlu da olamıyordunuz. Hayat ne derse, canı ne isterse onu sunuyordu karşınıza. Siz de eşek gibi kabul etmek zorunda kalıyordunuz bunu. Acıydı fakat doğruydu. Hayat, Tanrı'dan aldığı koca bir güce sahipti. Ve o gücünü kullanmaktan asla çekinmiyordu.

Jin, profesörün onları bırakmasının şaşkınlığıyla profesörle sarılmıştı. Fakat bırakamamıştı bir türlü. Şimdi Taehyung'a dönüp hadi, hadi kurtuluyoruz her şeyden diyemezdi. Ondan yiyeceği bir azar vardı. Duyacağı küfürler, nefret söylemleri, haykırışlar, bağırışlar... Jin hepsini duymaya hazırdı. Taehyung hak etmediği bu ifşalamayı yaşarken bile hak ettiğini söyleye söyleye ağlamıştı. Asıl hak eden Jin idi. Her kötü kelimeyi, her kötü sözü hak eden oydu; başkası değil.

"Hadi oğlum, fazla zamanınız yok."

Profesör, Jin'i kendinden ayırıp bir adım geri çekildi. Onların yüzleşme zamanıydı, biliyordu. Odadan çıkmayı düşündü fakat gidemedi bir türlü. Onların nasıl acı çektiklerini görmek istiyordu profesör. Onların ağlayışlarını kendine ceza bilmişti. Onların acısını izleyecek ve gerçekte ne yaptığına bakacaktı. Birbirini seven iki insana neler yaptığına bakacak ve acı çekecekti.

Jin kalakaldı bir an. Profesör onu bıraktığından beri elleri önündeydi. Donakalmıştı şimdi, dönemiyordu sevgilisine. Onun yaralı, güzel göz kapaklarına bakamıyordu. Yapamazdı ki, hiçbir şey olmamış gibi davranamazdı. Dudaklarını araladı fakat çıkmadı sesi. Arkası Taehyung'a dönükken titredi, ne diyeceğini bilemedi.

"B-biz g-gitmeliyiz artık."

Taehyung, kendisine bakamayan sevgilisinin sırtına baktı. Sevgilisinin koca omuzlarına bakarken yaladı dudaklarını. Onun sırtına bakmayı bile ne kadar özlediğini düşündü. Gözünden bir damla yaş akarken, araladı dudaklarını Taehyung.

"Profesör..." dedi titrek sesiyle. Uzun zamandır sadece ağlayan dudakları, Jin gelince açılmıştı. Sadece sevgilisi geldiğinde konuşabiliyordu Taehyung. Ağlamadan, hissiz ruhuna his ekleyerek... "Beni çözer misin?"

Profesör bir saniyeliğine durakladı. İkisine baktı bir anlığına. Ofladı ve acılarını izledi. İkisinin de çaresiz suratına baktı. O kadar çaresiz duruyorlardı ki, profesör ikisini de kurtarmak istedi. İkisinin de bu iğrenç yüz ifadesine, mutluluk eklemek istedi.

İlerledi sonra. Taehyung'a yaklaştı ve çözdü onu. Her kelepçesini tek tek çözdü ve doğruldu koca beden. Her yeri ağrıyor olmalıydı, bedeni uyuşmuş olmalıydı. Ona yaptıkları deneyler ağırdı.

"Özür dilerim, evlat. Bunca zaman senin ve türünün canavar olduğunu düşündüğüm için özür dilerim. Haksızdım ve bunu telafi etmek için ne gerekiyorsa yapacağım."

Taehyung gülümsedi ve profesörün omzuna vurdu. Ona kızmıyordu, hiçbir zaman kızmamıştı. Çünkü haklıydı bu koca adam. Creatura'lardan korkmakta da, onları yok etmek istesinde de haklıydı. Kim tehlikede olmak isterdi ki? Kim geceleri kulaklık takıp ayı izleye izleye gezmek istemezdi ki? Kim, kim koca bir canavarı dünyasında isterdi?

"Önemli değil." diye fısıldadı Taehyung, yorgunca. "Sizi her zaman anladım."

Sonra oturduğu yerden Jin'e döndü Taehyung. Güzel sırtı hala Taehyung'a dönüktü. Taehyung, hala sevgilisinin güzel suratına bakamamıştı. Onu görememişti bir türlü.

"Jin, bana dön."

Taehyung'un yorgun sesini duydukça titredi Jin. Başkalarına sevdiği adama yaptığı şeyi anlatsa, herkes onu suçlu bulurdu. Fakat Jin de insandı. O da bencildi, o da acı içindeydi. Herkesin yaptığı gibi bir hata yapmıştı sadece. Düşünmeden yaptığı minik bir hata...

Jin dönemediğinde, yutkundu Taehyung. Uzun zaman olmuştu aşkını yaşamayalı, onu görmeyeli... Uzun zaman olmuştu, Taehyung gülmeyeli. Bu yüzden ayaklandı Taehyung. Sevgilisinin kalbinin çoktan eriyip yok olduğunu biliyordu. Tanıyordu onu, biliyordu. Şuraya gelmek için bile kendini ne kadar zorladığını biliyordu.

"Göz kapaklarımın güzel olduğunu söylemiştin, hatırlıyor musun?" derken ayaklandı Taehyung. Jin'e doğru adımlar atarken, bir anda yalpaladı. Uzun zamandır yürümediği için koca bacakları dolandı birbirine, düşecek gibi oldu. Ve o anda döndü Jin ona, hissetti sevgilisinin düşeceğini. Minik bir çığlıkla minik ellerini, sevgilisinin koca koluna sardı. Sonunda göz göze geldiklerinde, gülümsedi Taehyung belli belirsiz. İşte diye düşündü, İşte yaşam kaynağım.

"Gözlerimin gerçekten güzel olduğunu, senin gözlerine bakınca anladım ben. Çünkü senin de gözlerinin biri çift, diğeri tek kapağı var." derken özlemle bakıyordu ikisi de, aşık oldukları o gözlere. "Birbirinden farklı olan iki şeyin bir araya gelince bu kadar güzel olacağını düşünmezdim."

Jin'in gözlerinden döküldü yaşlar, yağ misali. Kaydı kaydı durdu, gözleri dolu dolu oldu. Göremedi sevgilisini, buğulu olmadan.

"Yapma bana bunu..." diye fısıldarken buldu kendini Jin. "Yalvarırım kız bana, bağır. Yalvarırım öyle güzel bakma."

Taehyung yaladı dudaklarını. Profesör ise cama doğru ilerledi. Askerlerin her an gelebileceğini onlara hatırlattı fakat fark etmedi kimse onu. Onlar kendi acılarında boğulurken, kimseyi duyacak durumda değillerdi.

"İlk duyduğumda kızdım, kırıldım." dedi Taehyung, dizlerinin üzerine çökerek. Koca bedenini sevgilisine göre ayarlamaya çalışıyordu. "Fakat düşündüm. Haklıydın, Jin. Kardeşin o... Biliyorum beni kırmak istemedin, acı çektirmek istemedin. Ne kadar pişman olduğunu da biliyorum ama kaçmayacağım. Ben insan öldürüyorum, bu bir gerçek. Askerler gelene kadar burada kalacağım. Sen de, profesör de, insanlar da haklıydı. Bizim yok olmamız gere-"

"Yapma Taehyung, yapma!"

Jin kalktı ayağa ağlayarak. Elleri titriyordu, tüm hücreleri acıyla çığlık atıyordu. Bağıra bağıra ağlıyordu ve asla çekinmiyordu.

"En başa dön, Taehyung. Seni sevdiğimi söyledikten sonra, uzak durdun benden. Sırf bana zarar gelmesin diye, sen 540 numarasını tuşladın öleceğini bile bile! Profesör, haberlere benim size gönderilen bir ajan olduğumu söylediğinde bile inandın bana. Bir kez bile kötü olduğumu düşünmedin, bir kez bile kızmadın. Şimdi de seni ifşa ettim ve beni anladığını söylüyorsun, Taehyung!" diye bağırdı Jin. Delirmiş gibiydi, sadece bağıra bağıra ağlamaya gücü kalmıştı. "Ama ben kötü biriyim. Çok çok kötüyüm hem de..."

Taehyung, Jin'in son cümlesindeki acıyı hissettiğinde düğümlendi boğazı. Ağladı yine, sevgilisiyle yaşayamadığı her ana ağladı.

"Keşke daha en baştan kızsaydın bana, Taehyung. Keşke beni dövseydin! Beni bıçaklasan, yerden yere atsan bile canımı bu kadar acıtmazdı. Kaçmayacağını söylediğin an, yok olmazdı kalbim."

Taehyung'un dudakları aralandı. Jin'in söylediği her bir cümleyi anlamıştı. O aslında Taehyung'un iyi olmasını istemiyordu. Kendini savunan, nefretini diğer insanlara kusarak çıkaran biri olsun istemişti sadece. Herkes gibi Jin'i kırsın istemişti. Çünkü hak ediyordu Jin hepsini. Fakat Taehyung, onu anladığını söyledikçe bambaşka bir acı beliriyordu kalbinde. Tanımlanamayacak karakterdeydi bu acı, sadece Jin ve Jin gibilerin anlayabileceği bir şeydi.

"Jin..." dedi Taehyung, ne yapacağını bilemez bir şekilde. Sevdiği adam karşısında bağıra bağıra ağlıyordu. Oydu; kendisine sevmeyi öğreten, kendini ve türünü sevmeyi öğreten, acılarını kocaman saran, umutsuzluğuna koca bir kahkaha ekleyen adamdı. Taehyung'a en güzel duyguları yaşatan, onun koca bedenine zarar gelmesin diye minik bedeniyle önüne geçen adamdı. Babasıyla arasını düzelten adamdı o hala... Taehyung ağlıyor diye ağlayan, o acı çekiyor diğe acı çeken adam... O hala Jin idi.

"Yalvarırım kız bana..." dedi Jin, ayağa kalkmış Taehyung'a bakarak. "Yalvarırım benden nefret ettiğini söyle. Bir kere acımasız olan sen ol ve söyle ne kadar iğrenç biri olduğumu. Lüt-"

Tüm sözleri kesildi Jin'in. Hepsini yuttu ve kalakaldı öylece. Taehyung'un ona sarılışıyla kapandı gözleri ve karıştı kokusu, Jin'in kokusuyla.

"Bana insanken de, Creatura iken de sarılan güzel kalpli adam... Her acıma kucak açan sendin asıl. Korkmadın benden, bana en güzel duyguları yaşattın. Bana yaşam verdin, umut verdin. Benim de sana sarılmam gerekirdi. Benim her acımda kocaman sarıldın sen bana, bu kez de ben sana sarılmalıydım."

Jin hıçkıra hıçkıra ağlayarak sardı kollarını sevgilisine. Sanki Jin, Taehyung'un önerdiği şarkıyı dinlemiş ve koca bir duygu karmaşasına girmişti. Ağlaya ağlaya gecenin bir vaktinde dışarı çıkmış da, bir Creatura ile karşılaşmış ve ona Taehyung'a sarılmasına izin vermesini söylemiş gibiydi. Jin, o an Taehyung'a sarıldığını bilmeden sarıldığı o canavara karşı ne hissettiyse aynısını hissediyordu. Koca bir yığın duygu... Kimsenin sahip olamayacağı kadar...

"Özür dilerim!" diyerek hıçkırdı Jin. "Özür dilerim, Taehyung!"

Taehyung ağlaya ağlaya aldı sevgilisini kucağına ve oturdu yere. Jin kucağında otururken, daha da sıkı sardı onu. Bu pişmanlıkla intihar etmediğine şükretti Taehyung. Onu burada göremese ne olurdu diye düşünmeden edemedi. Ve şükretti Tanrı'ya, Jin'i kendisine bahşettiği için.

"Geldiler!"

Bir kelimeyle durdu ikisinin de ağlaması. Bir anda ayrılıp birbirlerine baktılar kocaman olmuş gözlerle. Jin'in gözlerinin içinde her duygu saklıydı. Yalvarıyordu o gözler, Taehyung'a. Kendisiyle gelmesi için yalvarıyordu. Kaçtıktan sonra Taehyung onu tanımasa da olurdu. Hayatından çıkarabilirdi, görmezden gelebilirdi. Jin'in hiçbiri umurunda değildi. Askerler geldiyse ve onu kelepçesiz görürlerse vururlardı. Jin buna izin veremezdi. Hayır, kalbini kaybedemezdi.

"B-Bak h-her şeyi y-yaparım. B-benimle k-konuşma, bana b-bakma, beni tanıma... Yalvarırım k-kaç. Lütfen..."

Taehyung baktı sevgilisinin gözlerinin içine. Onu suçlamıyordu fakat doğru olan buydu. Ne zamana kadar kaçacaklardı ki? Herkes Taehyung'un insan yüzünü, kimliğini, her şeyini bilirken nereye gideceklerdi? Kim onların peşini bırakırdı ki?

"Tamam."

Jin "Hı?" diyebildi, onun kabullenişini duyduğunda. İnanamadı Taehyung'un kaçacağına. Gözleri kocaman olurken, kalbinde koca bir ışık yandı. Bu hikayenin sonunda kötü bir yerde olacaklardı fakat yine birlikte kalacaklardı.

"Geleceğim, kaçacağım." dedi Taehyung, gözleri dolu dolu. Başaramayacaklarına emindi fakat Jin'i kırmak istemiyordu artık. İkisinin de kırılmasını istemiyordu, ikisine de kıyamıyordu.

"Hadi!" diye bağırdı profesör. Onları ayırmak için elinden geleni yapan, onları defalarca kez yaralayan adam şimdi kurtulmaları için çabalıyordu. Tuhaftı hayat, sana ne getireceği hiç belli olmuyordu.

Jin, Taehyung'un elini tuttu sıkıca. Profesöre teşekkür edip koştular odanın çıkışına. Taehyung birkaç kere yalpaladı fakat umursamadı ikisi de. Jin inanıyordu, yapabileceklerine emindi. Onlar her zorluğun üstesinden gelmişti. Şimdi bunu da başaracak, sonunda musmutlu olacaklardı. Tek umudu da, tek hayali de buydu.

Profesör, onların arkasından baktı endişeyle. Umarım geç kalmamışsınızdır çocuklar diye düşündü. Umarım bu yaşlı adamı haksız çıkarırsınız. Umarım sizi üzdüğüm her günün intikamını alırsınız benden.

Taehyung ve Jin koştu, koştu. Uzun koridordan geçtiler, merdivenlere vardıklarında adım sesleri duyup durdular. Bir şekilde buradan çıkmak zorundalardı. Bu evde tıkılı kaldıkları sürece kaçamayacaklarını biliyorlardı. İkisi de aynı anda banyoya girdiklerinde, bir çığlık duyuldu. Adım sesleri, profesörün odasından gelen seslere yönlenirken Jin'in gözleri kocaman açıldı. Profesörün askerleri odaya çekmek için bunu yaptığını fark edip hızlıca Taehyung'u dışarı itti. O koca bir bedene sahipti ve kimse görmeden önden o gitmeliydi. Taehyung önde, Jin arkada el ele ilerlediler. Merdivenlerden yavaşça inerlerken, askerlerin sesi duyuldu.

"Profesör, evin içinde saklandıklarını söylüyor! Evin her bir köşesini arayın ve destek ekip isteyin! Silahlarınız hazır olsun!"

En fazla 5 askerin bulunduğu ekibin ayak sesleri evin içinde yankılanırken, Taehyung ve Jin evin dışına çıkıp apartmana vardılar. Sonra adımları hızlanıp kendilerini dışarı attılar. Koşa koşa nereye gittiklerini bilmeden gittiler. O sırada pencereye çıkıp onları gören bir askerin, silahını onlara nişan aldığından bihaberlerdi.

"İşte öleceksin seni canavar." diye fısıldadı, koşan Taehyung'a silahını doğrultup. Tam ateş edecekken, biri silahını tuttu. Sinirle bunu yapan kişiye dönerken, komutanla göz göze geldi asker.

"Ne yapıyorsun?"

Asker anlamayarak yutkundu. Komutanın gözlerinin içindeki koca siniri gördüğünde kafasını eğdi tekrardan.

"Yakaladım onları, komutanım. Vurup ortadan kaldıracaktım."

Komutan derin bir nefes verip parmağını askere doğrulttu. Gençti, toydu. Daha öğrenecek çok şeyi vardı. Bu yüzden fazla sert olmamaya özen gösterdi komutan.

"Bak, ailenden birinin Creatura tarafından öldürüldüğünü duydum. Fakat dışarıda sivil insanlar var. Onlardan birine ateş edersen, olacakları tahmin edebiliyor musun? Bu operasyon senin intikamın için düzenlenmedi, asker. İntikamı kafandan atamıyorsan eve git ve bugünkü haberleri izle."

Asker yumruklarını sıktı. Haklıydı komutan haklı olmasına fakat buna operasyon gözüyle bakmak çok zordu. O canavara bakınca bile tüyleri ürperiyordu. Ne yapabilirdi ki?

"Ama-" diyecekken kesti komutan sözünü. Onun daha fazla çocuk gibi davranmasını istemiyordu.

"Ama falan yok! Dediklerimi yapamayacaksan, defol asker!"

Durdu asker. Yapacak bir şeyinin olmadığını fark etti. Bu işin sonunda o Creatura zaten yakalanacak ya da öldürülecekti. Her sonuç onun intikamı sayılacaktı.

Jin ve Taehyung ise koşuyordu delicesine. Taehyung yalpalayıp durduğu için çok hızlı değillerdi. Hatta Jin, insan bedeniyle ondan daha hızlıydı. Nereye gideceklerini bilmiyorlardı. Sadece koşuyorlardı işte... Onların kurtuluşu kalpleriydi. Onların çıkış kapısı aşktı, saf şefkatti. Sonunda birbirlerine kocaman sarılabileceklerse şayet, o zaman her şeyden kaçmış ve başarmış olacaklardı.

Askerler onlara yaklaştı gitgide, canlı yayın yapan haber kanalları, hatta devlet adamları bile meraktan inmişti sokağa. Kimse tuhaf bir şekilde korkmuyordu bu yaratıktan. Belki de bir insanın eline sardığı içindi ruhunu, kimse onları izlerken rahatsız hissetmiyordu.

Koştular, koştular. Yol ayrımına geldiklerinde ikisi de durakladı bir anda. Karşılarında genç bir kadın vardı çünkü. Jin korktu. Onun Taehyung'un yerini bağıracağından korktu. Askerlerin adım sesleri yakınlaştı, halkın sesine karıştı. Jin nefes alamadı bir süre. Öylece kalakalırken gözlerini kırpıştırdı. Tam o sırada kadın askerlerin gölgesini gördü. İkisini birden sağ taraftaki yola soktuktan sonra koca bir çığlık attı.

"Creatura burada! Sol tarafa girdi!"

Taehyung öylece kalakaldı birkaç saniye. Kulakları yanlış duymamıştı, değil mi? Bir insan, onu ve Jin'i korumuş muydu şimdi?

Jin ve Taehyung saklanırken, askerler kadının yanına geldi ve neler olduğunu sordu. Kadın sadece çok korktuğunu mırıldanırken, Taehyung'la Jin'e eliyle gidin işareti yaptı. Askerleri diğeri yola sokarken, hayatlarında belki bir daha göremeyecekleri insana minnettarlardı.

Bu kaçışları bir önceki kaçışlarına benziyordu fakat bu seferki darmadumandı. Kalplerinde koca bir ağırlık vardı ve bunca zaman hissetmedikleri kadar kötü hissediyorlardı. Jin koşarken Taehyung'a baktı ve titredi kalbi. Her şeye rağmen, bu adama aşık olduğu için dünyanın en şanslı adamıydı Jin. Bu adamın ruhsuzluğuna dokunabildiği için, ona sarılabildiği ve öpebildiği için... Tüm imkansızlığa rağmen onun gülüşünde imkan arayabildiği için çok şanslıydı.

Dar sokaktan ilerlediler. Yolu takip etmeyi düşündüler en başta fakat yolun kapalı olduğunu fark ettiklerinde alternatif bir çözüm aradılar. Yolun yine ayrım kısmına geldiklerinde ilk önce etrafı kolaçan ettiler. Kimsenin olmadığını gördüklerinde yavaşça çıktılar oldukları yerden. Şu an nerede olduklarını bilmiyorlardı. Tek bildikleri, beraberlerdi. Beraberken her şeyi başarabileceklerine inanmışlardı bunca zaman. Bu yüzden devam ettiler yollarına. Çok korkuyorlardı, çok endişeleniyorlardı fakat yapacaklardı. Tanrı'nın kendilerine vermediği o güzel aşkı ve hayatı, kendileri verecekti kendilerine. Yapacaklardı, yapmak zorundaydılar. Başka çareleri yoktu.

"Orada!"

Taehyung ve Jin birkaç askerin sesini duyduklarında, geriye döndüler hızla. Diğer yola girip koşmaya başladılar. Koştular, koştular... Fakat o yolun sonunda koca bir meydana çıkmışlardı. Bir anda durdular ikisi de. Etraftaki askerlere baktılar, insanlara baktılar. Daha onlar ne yapacağını şaşırmışken, sarıldı etrafları. İkisi de kendilerine silah doğrultan askerlerin ortasında kalırlarken gözleri dolu doluydu.

"Merkez, onları yakaladık." dedi biri, telsize fısıldayarak. Jin'in tüm kanı çekildi vücudundan, donakaldı. Kaçmaya çalışırlarsa vurulacaklardı, biliyordu. Fakat acı olan taraf kaçmaya çalışmasalar da vurulacak olmalarıydı.

"Jin?"

Jin, hemen dibindeki adamı duymuyordu. Elini sıkıca tuttuğu adamın kendi ismini çağırışını duymuyordu. Gözlerinden yaşlar dökülürken, o silahlara odaklanmıştı aptal gibi.

"Sevgilim?"

Jin çözüldü işte o an. Şefkat dolu sesi duyduğunda hıçkırdı ve ona döndü. Taehyung'un gözlerine bakarken, düşmemek için daha da sıkı tutundu ona. Korktu, birinin silahından bir kurşun daha çıkar da, ruhuna saplanır diye çok korktu Jin.

"Şimdi ne olacak?" dedi Jin, çocuk gibi çıkmıştı sesi. Taehyung bir şey diyemedi. Herkes biliyordu ne olacağını. Fakat ona bunu söylemeye cesaret edemedi.

"Ellerinizi kaldırın ve diz çökün!"

Jin'in alt dudağı titrerken, kapattı gözlerini. Bir şeyler düşünmeliydi. Şu an sikik ağlamasını kesmeli ve onları kurtaracak bir şey düşünmeliydi. O bir psikologtu ve insanları ikna edebilirdi. Evet, psikolog kimliğini unutmuş olsa da yapabilirdi. Tam dudaklarını aralamıştı ki, komutan tekrar bağırdı.

"Hey, yaratık! Eğer Jin'i bırakırsan biz de seni bırakmayı düşünebiliriz."

Bir anda sessizlik oldu ortamda. Herkes komutanın söylediği şeye bakakaldı. Etraftaki insanlar, gazeteciler, herkes... Herkes onun söylediğinin yanlış olduğunu düşündü bir anda. Onlar el ele tutuşan iki kişiydi fakat komutan, sanki Taehyung Jin'i zorla yanında tutuyor gibi göstermişti. Jin'in dudakları aralandı ve bir anlığına sevgilisine baktı. Onun kafasını eğdiğini gördüğünde yutkundu. İnsanların önünde yaratık olarak adlandırılmak kötü hissettirmişti. Kimseye bakamadı, Taehyung. Sadece ayaklarına baktı ve ona söylenen cümle kulaklarında yankılandı. Jin ise sinirle sıktı yumruklarını. Hayır, tüm insanların önünde sevgilisine bunu demelerine izin vermeyecekti.

"Sen çok mu insansın?"

Bu sefer tüm kafalar Jin'e çevrildi. Askerlerin hepsi kaşlarını çattı. Jin yan tarafına bir adım daha yaklaştı ve kendisine "Ne?" diyen komutana döndü. Komutanın gözlerinin içine sertçe bakarken titreyen sesiyle bağırdı, etraflarını saran askerlere.

"Diyorum ki, siz çok mu insansınız? Kaç kişinin hayatını kurtardınız şimdiye kadar? Kaç kere, başkalarına zarar vermemek için intihar etmeye kalkıştınız? Kaç kere komutan, kaç kere size söylenen her kötü söze baş eğdiniz?"

Etraftaki insanlar Jin'e bakarken, tüm kameralar ona döndü bu sefer. Onun haykırışını dinlemek istediler ilk defa. İlk defa samimi gelmişti herkesin gözüne. Şizofren ya da deli gibi gözükmüyordu o... O, o aşık gibi gözüküyordu.

"Şu an istese hepinizi öldürebileceğini biliyor musunuz? Siz daha silahlarınıza yetişemeden en azından yarınıza zarar verebileceğinin farkında mısınız? Fakat yapmıyor! O kimseye zarar gelsin istemiyor." dedi Jin, dolu gözleriyle. Sonra Taehyung'a dönüp onu işaret etti. "Gözlerinin içine bakın sadece birkaç saniye... Onun güzel kalbinin parıltılarını göreceksiniz."

İnsanlar aralarında fısıldaşmaya başlarlarken Jin, Taehyung'un elini daha da sıkı tuttu. İki eliyle sarıldı sevgilisinin eline. Yaptığı tüm hataları köşeye attı Jin. Şimdi onları düşünme zamanı değil, aşklarını kurtarma zamanıydı. Hala kurtuluş şansları varsa şayet, kendini affettirmek ve kendini affetmek için her şeyi yapacaktı.

"Keşke onlar kadar insan olabilseydik." dedi Jin, yanaklarından yaşlar akarken. "Her şey yapmak istedim fakat en çok istediğim şey neydi, biliyor musunuz? Taehyung'a insanların da iyi olabileceğini göstermek... Ben yapamadım komutan." dedikten sonra bir hıçkırık koptu Jin'in dudaklarından. "Ben ona iyi olamadım. Bu yüzden lütfen, lütfen siz iyi olun!"

Taehyung, hiçbir şeyi umursamadı. Ne silahlar, ne insanlar... Hiçbiri şu an kendisi için ağlayan adamdan değerli değildi. Taehyung, ellerine sıkıca sarılan sevgilisini çekti kendine ve sarıldı kocaman. Etraftan ağlayan birkaç insan sesi duyuldu, bazı askerler indirdi silahlarını. Birbirlerine sarılıp ağlayan o ikiliye baktılar sadece. Herkesin tüyleri ürperdi, tuhaf hissetti. Tüm dünyanın yaratık dediği bu türün, kendisinden oldukça küçük olan bir bedene sarılırken ne kadar masum göründüğüne şaşırdılar. Şaşırtıcıydı fakat öyleydi.

"Hazır!"

Komutanın emri, kimseyi harekete geçirmedi. Askerler hipnoz olmuşçasına karşılarındaki görüntüye bakıyorlardı. İkisinin de ağlayışları titretmişti silah tutan ellerini. Her şeye rağmen onları vurabilirler miydi?

"Hazır dedim!"

Tüm askerler kendine geldi. Aynı anda tüm silahlar onlara doğruldu, aynı anda çekildi tetikler. Tetik sesleri karıştı ikisinin ağlayışlarına. Hıçkırıklarına bir de o eklendi, ona da ağladılar. Yok olan tüm duygular geldi o an, var olan tüm duygular da yok oldu. Birbirlerine ne kadar sıkı sarılırlarsa, o kadar parladı aşkları. Her şeye rağmen birlikte olmayı başarabilen kişilerdi onlar. Şimdi sıra ölümdeydi. Şimdi ölüme bile birlikte kucak açacaklar, kendi parıltılarına siyah bir parıltı daha ekleyeceklerdi.

Bir adamdaydı onların ölümleri de, yaşamları da. Bir adamın dudaklarının arasındaydı sonları. Komutan dudaklarını aralarken, onları öldürmek için sabırsızlanan tek bir asker haricinde diğerleri kafasını iki yana sallıyordu. Bunu yapmak istemiyorlardı, onları ayırmak istemiyorlardı.

"Ate-"

"Ben de Creatura'yım, beni de vurun!"

Bir kadın sesi duyulduğunda, tüm gözler sese döndü. Komutanın sözü kesilmiş, öylece kalakalmıştı. Jin ve Taehyung da ayrıldılar ve sesin geldiği yöne döndüler şaşkınlıkla.

"Soyeon?"

Taehyung'un şaşkınlıkla fısıldadığı isimle, Jin'in dudakları aralandı. Soyeon'un onlar için kendini ortaya atması, her şeyi itiraf etmesi ne kadar özeldi öyle... Soyeon her şeyi gösterip tüm ilgiyi kendi üzerine çekmeye gelmişti. Birazdan askerlere kendisine zarar vermesini isteyecekti. Çünkü sadece o zaman gündüz vakti Creatura'ya dönüşebilecekti.

"Ben de öyleyim!"

Yine tanıdık bir erkek sesi yankılandığında, Kwang Soo girdi görüş alanlarına. Soyeon'un önüne geçti korkuyla. Ona zarar gelecek diye ödü kopuyordu.

"Ben de Creatura'yım!"

"Bende!"

"Bende!"

Toplanan insanlar arasında çıkan sesler, ses değildi. Ruhtu, histi. İnsanların askerlerin arasından koşuşunu izledi Jin ve Taehyung şaşkınlıkla. Koca bir kalabalık onların etrafında durdu, siper oldu aşklarına, kalplerine. Herkes el ele verdi ve silahlı adamların bıraktığı boşluğu doldurdu. Şimdi onların alanı çok daha dardı fakat çok daha duygu yüklüydü.

"Creatura'lar yaratık değildir! Onları da Tanrı yarattı! Ölmelerine izin vermeyeceğiz!"

Kalabalıktan yükselen sesle titredi koca beden. Duyduklarına inanamıyordu, şu an önlerinde onlarca kişinin durduğuna inanamıyordu. Soyeon ve Kwang Soo da koştu aralarına. Öleceklerse birlikte öleceklerdi. Fakat kurtulacaklarsa şayet, çok daha mutlu olarak devam edeceklerdi hayatlarına.

Taehyung'un elini o kalabalıkta bir çocuk tuttu sonra. Uzun saçları beline kadar uzanan, prenses gibi giyinen bir kız çocuğu korkmadan serçe parmağını tutmaya çalıştı. Taehyung'un dudakları aralanırken zaten titreyen vücuduyla dizlerinin üzerine çöktü. Hıçkırıkları tüm kalabalığı yardı, yok etti herkesin kalbini. Çocuğun saçlarını koca elleriyle okşarken, kalbinin tüm parçaları birleşti. Ne iz kaldı o birleşen parçalarda, ne soru işareti. Taehyung hayatında ilk defa böyle bir şey yaşıyordu. Hayatında ilk defa sadece Jin değildi, onun yaratık olduğunu düşünmeyen. Bir sürü insandı, bir sürü güzel kalpti.

"Asılkatilinsanlar tagı gündemde! Herkes onların ölmemesi için başkana mesaj atıyor!"

Jin de hıçkırdı kalabalığa bakıp. Kim böyle bir şey olabileceğini hayal edebilirdi ki? Kim, yıllarca canavar olarak anılan bir türe insanların sempati besleyebileceğini düşünebilirdi? Gerçek miydi bu, değil miydi? Taehyung alışık değildi sevilmeye, tuhaf hissediyordu şimdi. Herkes tarafından sevilmenin ne kadar güzel hissettirdiğini düşündü. Hiç tatmadığı ve tatmayacağını düşündüğü bu güzel duygu için şükretti Tanrı'ya. Yüzlerce kez, binlerce kez ağlaya ağlaya baktığı gökyüzüne tekrar baktı Taehyung. Bu kez de ağlıyordu, bu kez de dolu doluydu gözleri... Fakat farklı olan şeyler vardı. Bu seferki şükretmek içindi. Ağlaya ağlaya bir yaratık olmak istemediğini söyleyen Taehyung, şimdi kendisine inanan insanlar olduğu için teşekkür etti Tanrı'ya...

"Önlerinden çekilin, size zarar gelmesini istemiyoruz!"

Komutanın önlerindeki koca kalabalığa söylediği cümleyle kimse kıpırdamadı. Onları öldürmek için bu kadar insanı harcayamazlardı, biliyordu herkes. Bu yüzden inatla durdular karşılarında. Creatura'ları da Tanrı'nın yarattığının farkına varmaları geç olmuştu fakat olmuştu işte. Şimdi daha önce yapamadıklarını yapıyordu bu insanlar. Kendilerine zarar gelse de, gelmese de umurlarında değildi. Her biri hayatında sadece bir kez bile olsa, birilerinin hayatı için çabalamak istemişti. Jin'in deyimiyle, 'çok insan' olmak için çabalıyorlardı.

"Sizi son kez uyarıyorum!" diye bağırdı komutan, sinirlendiği kalabalığa sinirle bakarak. "Yoksa..."

"Yoksa ne?" diye bağırdı Jin, en az komutan kadar. "Yoksa canavar dediğiniz adamı öldürmek için, daha büyük canavarlık yapıp yüzlerce insanı mı katledeceksiniz?"

Komutan sessizce bir küfür etti. Sanki o çok istiyordu onları öldürmeyi. Creatura'nın gözünden belliydi, ağlayışından belliydi masumluğu. Fakat yapmak zorundaydı, emirler böyleydi. Ateş emri verse, herkes kaçışırdı. Birkaç kere havaya sıksalar, çocuklarına zarar gelmesin diye gidecek çok insan vardı. Komutan ateş emrini vermek için araladı dudaklarını. İçi yanıyordu fakat yapmak zorundaydı. Emir, onun için kendi hayatından bile önemliydi. Tam üzgün sesiyle bağıracaktı ki, telefonu çaldı. Başkanın aradığını görünce çatıldı kaşları ve açtı. Telefonu kulağına büyük bir ciddiyetle götürürken, ayağa kalkmış Creatura'daydı gözü.

"Evet, efendim."

Herkes onun söylediği cümleleri dikkatle dinliyordu. Operasyonun ortasında ona gelen telefon, tuhaftı. Komutanın hiçbir mimiği oynamadan dinledi telefonun diğer ucundakini.

"Tamam efendim."

Komutan oldukça ciddi bir şekilde kapattı. Telefonu cebine koyup boğazını temizledi. Koca bir kalabalığın içinde farklılığıyla dikkat çeken adama baktı. Taehyung'la göz göze geldiğinde hafifçe gülümsedi komutan. Onun gülümseyişi, Taehyung'un kaşlarını çattırırken konuştu komutan.

"İndirin silahlarınızı, Creatura serbest!"

Tekrardan bir sessizlik oldu. Jin, bu cümlenin hayal olup olmadığına emin olmak istedi. Rüya mıydı bu, neydi?

"Bizimle gelecek." dedi komutan, sözüne devam ederek. "Onların bizimle nasıl yaşayabileceğini düşüneceklerine karar vermiş devlet adamları. İnsanın aklından, onların fiziksel gücünden yararlanmak istiyorlar. Beslenmeleri için hapishanedeki tecavüz edenleri, seri katilleri, yani asıl yaratıkları kullanıp kullanmayacakları hakkında tartışma başlamış. Bir çözüme ulaşana kadar bir yerde tutulacaksınız. Lütfen işbirliği yapın."

Jin'in göğsünde bir güneş belirdi. Önlerindeki insanlara baktı minnet dolu gözlerle. Onlara inanmıştı bu insanlar. Onların aşklarına güvenmiş, Jin'in yapamadığını yapıp bir Creatura'yı sarıp sarmalamışlardı. Jin kalabalık arasından kibarca geçti ve komutanın önüne geçti. Dudaklarından bir hıçkırık koptu fakat bu hıçkırık mutluluktandı. Gözlerinden yaşlar aktı tekrar fakat bu da rahatlama yaşlarıydı. Jin, komutanın önünde dizlerinin üzerine çöktü ve "Teşekkür ederim." diye fısıldadı. Komutan şaşkınlıkla kalakaldı. O emir kuluydu ve onları kurtaran o değildi. Bunu onlar da bilirken, kendisine teşekkür etmesi tüylerini ürpertti. Gözlerinin dolduğunu hissetti komutan. Hayatında ilk defa bu kadar çaresiz bakan bir adam görüyordu.

Taehyung ise kalabalığa geçmek istediğini söyledi. Herkes Taehyung için yer açarken, Taehyung kimseye değmemeye özen gösterdi. Sevgilisinin yanına doğru ilerledi Taehyung. Jin'in saçlarını oksadı ilk önce, sonra da kaldırdı başını.

"Gel benimle sevgilim, her şey bitti artık."

Jin, Taehyung'un gözlerinin içine bakıp kafasını yana eğdi. Şaka gibiydi, hayal gibiydi fakat doğruydu. Her şey bitmişti. Tüm bu ağıtlar, korkular, üzüntüler... Her şey bitmişti. Taehyung gülümsedi hafifçe. Sevgilisini yavaşça kucağına alıp ayaklandı. Jin, eski günlerde olduğu gibi sarıldı sevgilisine kocaman. Onun boyun girintisine yüzünü gömdü, bacaklarını sırtına doladı. Taehyung onu bir bebek gibi taşırken, kalabalığa döndüler. Askerler arkalarında kaldı ve Taehyung yavaşça bir adım attı kurtuluşa doğru.

"Öylece gidecekler mi komutan?!"

Ailesinden birini Creatura'nın öldürdüğünü unutamayan asker, sinirle bağırdı komutana. Komutan ise gözlerini devirip umursamadı bile onu.

"Bu olay benim senin elinde değil artık, asker. Tüm dünya onları konuşuyor. Bu yüzden başımı ağrıtma."

Asker kulaklarına inanamadı. Anlamıyordu. Bir katildi o, bir canavardı. Neden herkes onu savunuyordu? Neredeyse herkesin ailesinden biri Creatura'lar tarafından öldürülmüş olmalıydı. Silahını sıkıca tuttu ve sıktı dişlerini. Onlardan nefret ediyordu. Kendilerini masum gösteren iğrenç yaratıklardı.

"Öylece gidemezsiniz!" diye bağırdı asker. Sonrası bir anda gelişti. Silahını kaldırdı ve kimse onu durduramadan üç el ateş etti. Etraftaki herkes çığlık atıp koşuştururken, askerler şaşkınlıkla kalakaldı. Çocuklarını korumaya çalışanlar, korkudan yere düşenler, çığlık atanlar, ağlayanlar... Ve herkes dağıldığında ortada sadece onlar kalmıştı. Taehyung ayakta öylece dururken, Jin silah sesleriyle korkuyla açmıştı gözlerini. Taehyung'un kapalı gözleri açıldı ve göz göze geldi sevgilisiyle. Sonra da gülümsedi ona, iyi olduğunu belli etmek istercesine. Jin de derin bir nefes verip gülümsedi. Taehyung'a bir şey olmadığı için mutlu olmuştu.

Asker durmadı. O yaratığın üç mermiyle nasıl ayakta durduğunu anlamamıştı. Aslında bir mermiyle bile yere yığılabilecekken, sırf sevgilisi üzülmesin diye ayakta durduğunu bilmiyordu. Bilmiyordu asker, kimsenin kimseyi bu kadar sevebileceğini bilmiyordu. Her nefes alışında birinin adını sayıklamamıştı çünkü o. Bedenindeki yaraları da, ruhundaki yaraları da göstermemek için sonsuza kadar ayakta durabilirdi o. Dört kez daha ard arda ateş ederken, bir Creaturayı vurmamıştı sadece. O, büyütülmüş çiçekleri, sevimli duyguları, yaşanmışlıkları, düşünceleri, aşkı; en önemlisi birbirlerine düğüm atılmış ruhları vurmuştu.

Jin, dört el daha ateş sesi duyduğunda çekildi tüm kanı. Taehyung'un kendini sıktığını gördü ilk önce. Sonra kendisi düşmesin diye ellerini daha da sıkılaştırdığını fark etti. Sallandı Taehyung, taşıyamadı kendi bedenini. O dizlerinin üzerine çökerken bile kucağındaki sevgilisini bırakmadı. Çöktü, yıkılmadı. Çünkü eğer yıkılırsa biliyordu ki, kucağındaki sevgilisi enkaz altında kalacaktı.

"Taehyung!"

Jin'in çığlığı mermilerin sesinden daha fazlaydı. Jin'in çığlığı kesti tüm kalpleri, yok etti insanlığı. Asker etkisiz hale getirilse de, Taehyung'un bedeni çoktan yedi deliğe sahipti.

Jin çığlık attı. Attığı her çığlık paramparça etti onu, yok etti. Dizlerinin üzerine çökmüş sevgilisi hala bırakmamıştı onu. Jin titreyen ellerini onun yüzüne çıkardı. Okşadı sevgilisinin yanaklarını ağlaya ağlaya. Dayanması gerektiğini söyledi. Hayır, dayanması için yalvardı ona. Jin ayaklarını da öperdi bu adamın. Elinden ne gelirse yapardı dayanması için. Tir tir titreyen bedeni ve bayılacak gibi ağlaması izin verse, Jin çok şey yapacaktı.

İnsanlar koştu onlara. Kimi ceketini çıkardı, kimi kazağını. Taehyung'un kanamasını durdurmak için çabaladı hepsi. Taehyung'un gözünden bir damla yaş aktı. Yaş yanağından süzüldü ve Jin'in suratına düştü. Sonra zorla elini kaldırdı Taehyung, zor da olsa. O da sevgilisi gibi sardı Jin'in yanaklarını. Birkaç kesik nefes alıp verdi Taehyung, onun gözlerinin içine bakarken. Zor da olsa araladı dudaklarını ve sevgilisinin gözlerinin içine baka baka konuştu.

"S-Seni seviyorum."

Jin hıçkırarak kafasını iki yana salladı. Taehyung onu hala bırakmamıştı kucağından. Bırakmak istemiyordu da zaten. Onu bırakıp gitmeyi hiçbir zaman istememişti. O bırakılmayı değil, en güzel çiçeklerle bezenip sevilmeyi hak ediyordu çünkü.

"Bunu yarın da söyleyeceksin, tamam mı?" diyerek ağladı Jin, sevgilisinin yanaklarını tutarken. "Söz ver bana, Taehyung. Bunu yarın da, sonraki gün de, sonraki gün de söyleyeceğine söz ver!"

Taehyung'un gözlerinden yaşlar döküldü. Ona her sözü verebilirdi. Sonsuza kadar seveceğini, kalbinde sadece o olacağını, ruhunu da bedenini de ona vereceğinin sözünü verebilirdi. Hıçkırdı Taehyung. Bunun sözünü veremezdi.

"Beni sevdiğin için, bana o güzel gözlerinle bakıp beni o güzel dudaklarınla öptüğün için..."

Jin kafasını iki yana sallayıp elini sevgilisinin dudaklarına indirdi ve kapattı onları. "V-veda k-konuşması yapma!" diyerek hıçkırdı. Titriyorlardı, üşüyorlardı. Kimsesiz kalışlarının çığlıklarıydı bu. Birbirlerinde bile kalamamışlardı onlar.

Taehyung yorgunca elini hareket ettirip Jin'in ağzını kapatan elini tuttu. Yavaşça çekti sevgilisinin elini dudaklarından. Üşüdü onun eli yokken fakat yine de çekti. "Bitirmeme izin ver." diye fısıldarken gözünden bir damla daha yaş aktı. Zor duruyordu Taehyung. Kendini sıkmaktan yorulmuştu, çok yorulmuştu.

"Umudum yoktu, kendi umudunu verdin. Korkuyorum diye kendi korkusuzluğunu paylaştın. Fakat beni kimsenin sevmediğini öğrendiğinde... İşte o zaman bana kalbini verdin. İyi ki beni kendinle tanıştırdın, sevgilim. İyi ki sevdin beni, eşsiz kalbinle."

Jin deli gibi ağlarken, Taehyung sakindi. Çünkü onun ağlamaya bile gücü kalmamıştı. Eğer ağlarsa tüm gücü tükenecek, sevgilisiyle konuşamayacaktı.

"Bana veda etme!"

İşte o zaman, işte o zaman tutamadı kendini Taehyung. Sevgilisinin çığırışıyla sarsıldı duyguları, durduramadı kendini. Kalan minik güç belirtileriyle sarıldı ona. Daha da sıkı sarıldı, bedenini yapıştırdı onun bedenine. Jin de sarıldı ona. Elleri, sevgilisinin sırtına değdiğine onu kanlar karşıladı, ıslandı eli. Jin, insanların bastırdığı ceketlere bastırmaya çalıştı çaresizce. Hıçkıra hıçkıra, titreye titreye...

"Veda etmek istemiyorum!"

Taehyung'un çığırısıyla nefesi kesildi Jin'in. Öylece kalakaldı, yuttu hıçkırıklarını. Sadece onu dinledi.

"Seni bırakmak istemiyorum!" diye bağırdı Taehyung. "Ölmek istemiyorum!"

İkisi de ağlıyordu. İkisi de sarılıyordu. Kimse onlara bir seçenek sunmamıştı. Herkes bir şey yapmıştı, herkes acı çektirmişti. Şimdi ise herkes bu ikilinin acısını izlerken, okurken ağlıyordu. Kimse, hiçkimse onlara sormamıştı. Ne isterler, nereye giderler, bundan sonra nasıl yaşamak isterler? Hiçbir şey sormaya tenezzül bile etmemişlerdi. Herkes, onların hayatında söz hakkına sahipti. Onların yaşaması da, ölmesi de insanların sözüne, insanların hareketine bakıyordu.

Sarsıldı Taehyung, tutamadı artık kendini. Sol tarafına düşerken, kucağındaki sevgilisi de düştü. İkisi de yere düştüklerinde, Jin nefes alamadığını hissetti. Son kez miydi şimdi bu sarılış? Son kez miydi Taehyung'un onun gözlerinin içine bakışı? Son kez miydi her şey?

"Seni seviyorum." dedi Jin hıçkıra hıçkıra ağlayarak. Ağlamasının sebebi, bunların son sözleri olduğunu bilmesiydi. Bir daha ona sarılamayacağını, koklayamayacağını anlamasıydı. Sevgilisi ellerinin altında yavaş yavaş ölürken, bir şey yapamamasıydı ağlamasının sebebi. Yaşayamadıkları güzel hayatları, deli dolu hareketleri, el ele gezemedikleri günleri düşündü. Onlar neyi düzgün yaşayabilmişti ki?

"Uykum geliyor..." diye fısıldadı Taehyung. Jin bağıra bağıra ağladı ve sardı sevgilisinin kafasını. Onu sarmalayıp saklamak istiyordu. Fakat yapamadı Jin, yetmedi bedeni, kapatamadı onu.

"Tanrım küçücüğüm!" diye bağırdı hıçkırıklarının arasından "Onun bedenini kapatamıyor bedenim. Onun kalbinin, masumluğunun ve güzelliğinin yanında küçücüğüm, koruyamıyorum onu!"

Ağırlaştı Taehyung'un güzel göz kapakları. Yavaşça kapanırken, gözlerinden son yaşlar da düştü. Onun gözleri kapanırken, Jin'in de dünyası kapandı. Uğruna canını vereceği göz kapaklarıydı şimdi onları sonsuza kadar ayıracak olan. Onlar kapanacak ve bitirecekti tüm mutluluğu.

"Kendimi seviyorum." diye fısıldadı Taehyung. "Ben artık yaratık değilim."

Ve kapattı gözlerini Taehyung; dünyaya, hayata, mutluluğa, mutsuzluğa... En önemlisi sevgilisine kapattı o güzel gözlerini. Sonsuza kadar göremeyeceğini bile bile tutamadı kendini, kapandı o gözler yavaşça.

Eğer Jin'den önce ölmezse pişman olacağını söylemişti Taehyung.

Sevgilisini tutan elleri gevşedi. Göğsü inip kalkmayı kesti. Kalbini burada bırakırken yukarı çıktı ruhu. Dünya'dan çok daha güzel bir yere gidiyordu. Üzülmeyeceği, ağlamayacağı, yaralanmayacağı bir yere gidiyordu Taehyung. Jin'den çok uzaktı orası. Onsuz soğuktu, çıplaktı, kimsesizdi fakat gidiyordu. Gitmek istemediğini bağıra bağıra gidiyordu.

"Beni bırakma!" diye bağırdı Jin, kendisini artık sıkıca tutmayan Taehyung'a inat, ona daha da sıkı sarılırken. "Beni böylece bırakma!"

Taehyung'un hiçbir pişmanlığı kalmamıştı artık...

Böyle bitirmek istemedi, bunu yazan. Çok çabaladı, onları kurtarmak için bir çıkış aradı bu yazar. Fakat olmadı. Onların güzel aşkları imkansızdı... Yazar bile kurtaramadı onları. Yazar bile boğazı düğümlene düğümlene onların yaşayamadıkları aşkını yazdı. Onların gidemedikleri kafelere, el ele yürüyemedikleri o caddelere lanet etti. Ve üzüldü sonra. Kendini ve Taejin'i üzdüğü yetmezmiş gibi başkalarını da üzdüğü için kahroldu. Dudaklarından minik bir özür kurtulurken, kapattı gözlerini. Kanlar içinde yatan Taehyung'u ve onun kanına sarılan Jin'i okumak istemedi daha fazla. Kapattı telefonu fakat açık kaldı yüreği, onların aşkı ile...

Continuar a ler

Também vai Gostar

88.2K 8.3K 22
İçmem gerekenden fazla içtim
5.4K 491 27
İsyan başlamak üzere, birbirinden habersiz 7 adam 7 mıntıkada hayatlarını feda etme pahasına görevler üstleniyor. Ve bir gün 1.mıntıkadan yük alımı s...
1K 104 12
"Bir şiir dökülür ruhtan kaleme, sana bana benzer. Hayır. Benzemez, sevgilim; koca dünyaya bile sığamayan biz, iki satır arasında mı birleşeceğiz?" ...
28.4K 3.6K 20
"Ben yangına vurgun suyum, aman kuzum Beyaz skandalım." kim taehyung seks işçisi, kim seokjin mimar.