CREATURA -TAEJIN-

By Army__Bangtan_

60.3K 8.4K 9K

Mors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] ... More

°MONO°
°Dİ°
°TRİ°
°TETRA°
°PENTA°
°HEGZA°
°HEPTA°
°OCTA°
°NONA°
°DECA°
°HENDECA°
°DODECA°
°TRİDECA°
°TETRADECA°
°PENTADECA°
°HEGZADECA°
°HEPTADECA°
°OCTADECA°
°NONADECA°
°VİGİNTİ°
°VİGİNTİ UNUM°
°VİGİNTİ DUO°
°VİGİNTİ TRES°
-BÖLÜM DEĞİL-
°VİGİNTİ QUATTUOR°
°VİGİNTİ QUİNQUE°
°VİGİNTİ SEX°
°ULTİMA°
°🌙°
KÜL OLMUŞ HAYATLAR
SON MEKTUP

°VİGİNTİ SEPTEM°

1.5K 218 306
By Army__Bangtan_

~ Multimedya çok fazla "Creatura Taejin" değil mi? Bilmiyorum, bu kitapta Taehyung'un suratında Jin'e her sarılışında bu yüz ifadesi varmış gibi, tuhaf...

Boşverin beni. Sona yaklaşıyoruz diye bu cümlelerim. İyi okumalar 💜 ~

Kimsesiz kalmış yüreğin, ağlaya ağlaya bir başkasını kimsesiz bırakmasının hikayesi...

"Bana kim olduğumu hatırlattığın için teşekkür ederim, doktor."

Jin yanaklarından akan yaşlara mani olamadı. Onu ifşa eden kendisiydi, onun umudunu da hayallerini de alan yine kendisiydi. Fakat ağlıyordu işte Jin. Tekrar doktor oluşuna ağlıyordu. Taehyung için artık sadece doktordu. Bir daha hiçbir zaman ona güzel sıfatlar takılmayacaktı. Bir daha kimse onu pencereye çıktığında gizlice izlemeyecek, kimse onun için kendi canını tehlikeye atmayacaktı. Jin bir daha asla gerçekten mutlu olamayacaktı.

"Merhaba kardeşim, ben geldim." dedi Jin, kardeşinin kavanozuna bakıp. İçindeki küllerden medet umuyordu. Kardeşinin onu duyacağını düşünüyordu Jin. Belki de sadece konuşmak istiyordu. Delirmemek için birine ihtiyacı olduğunu anlamış, o da bir kavanozun önüne gelmişti işte, bu kadardı.

"B-Ben katilini b-buldum, miniğim. O-onu buldum..."

Jin, ısrarla akan yaşlarını sildi. Kardeşinin önünde dimdik durmalıydı. Onun katilini bulduğu için bu kadar kötü görünmemeliydi ona.

Jin dudaklarını araladı. İntikamını aldığını ve artık rahat uyuması gerektiğini söylemesi gerekiyordu. Fakat yapamadı. Aklına Taehyung'un kendi elleriyle askerlere teslim oluşu geliyordu. Onun son kez gördüğü yüz ifadesi derbeder ediyordu Jin'in kalbini. Nefessiz kalıyordu yaptığı şeyi düşündükçe. Çünkü biliyordu ki, Taehyung sadece askerlere değil; kendi benliğine, ruhuna, duygularına teslim olmuştu. Ruhsuzluğunu anlatan şarkıya ruh ekleyen, gülmeyen dudaklarında koca bir kahkaha yeşerten adama yenilmişti. Aşkına yenilmişti o.

"B-Ben i-intikamını a-al-" diyecekken durdu, Jin. Aklına ona söylediği sözler doldu.

"Seni de ifşalamayacağım, duydun mu beni? Adını söylemem için derimi yüzseler dahi, yapmayacağım bunu!"

Pişmandı Jin. Şu an ne intikam umurundaydı, ne biricik kardeşi... Üzgündü fakat kardeşinin karşısına geçip bununla övünemiyordu. Jin şu an o kavanozların birinde olmayı dilerdi. Taehyung'un o son bakışını göreceğine, defalarca kez parçalara ayrılmayı isterdi. Ona söylediği her sözü tutmak isterdi. Onu sevmek, sevmek ve daha çok sevmek... Yapamadığı her şeyi yapıp kollarına almak istedi o adamı. Hayır, onun sevgiye muhtaç olduğunu düşündüğünden değil, Jin'in eksik yanlarına yama yapmak için sarılmak isterdi. Jin, kalbindeki delikleri Taehyung'un güzel kalbiyle örtmek istiyordu.

"Özür dilerim." dedi Jin, kardeşine bakıp. Elini ters çevirip bileğiyle kapattı dudaklarını. Sonra çevresindeki herkesi rahatsız etmekten çekinmeyerek bağırdı.

"Özür dilerim kardeşim!" diyerek hıçkırdı kavanoza baka baka. "Ben çok pişmanım, özür dilerim!"

Hıçkıra hıçkıra ağlarken dizlerinin üzerine düştü Jin. Etraftaki insanlar, Jin'e doğru koştu. Herkes Jin için endişelenirken o, delicesine ağlıyordu. Birileri kalbinin ağrıyıp ağrımadığını sormuştu. Bazıları ise ambulansı aradığını söylemişti... Doğruydu, Jin'in kalbi ağrıyordu fakat bu ambulanslık değildi. Bu, kalbinde taşıdığı aşkına vicdansızlık bulaşmasının ağrısıydı. Ve bu ağrı, asla geçmeyecek türdendi.

***

Jin yavaş yavaş kendine gelirken, ilk önce hastane kokusu doldu burnuna. Sonra monitör sesi ve kolunda bir damar yolu... Kaçıncı kez hastanede yatışıydı, sayamadı Jin. Fakat her gözünü açtığında kendisi için endişelenmiş bir çift yuvarlak göz görüyordu ve şükrediyordu Tanrı'ya, onu bulduğu için.

Jin açamadı gözlerini hemen. Gözlerini açarsa, beyaz tavanı görmekten korktu. Taehyung'un yokluğunun içine içine işlemesinden korktu. Jin, her korkuyu iliklerine kadar yaşıyordu.

Zorlandı, çok zorlandı fakat açtı gözlerini Jin. Buğulu gözlerinden kendisine endişeyle bakan bir çift göz gördü. O gözlerin, sevdiği adamın gözlerine ne kadar benzediğini düşününce aktı gözünden yaşlar. Gözlerini kırparsa bu görüntü gözlerinin önünden gider diye korktu.

"Taehyung..." diye fısıldadı Jin. Sonra tekrar yumdu gözlerini sıkıca ve şükretti. Onu canlı kanlı, hiçbir yara almadan karşısına getirdiği için şükretti Tanrı'ya. Geri açtı gözlerini büyük bir mutlulukla. Fakat gitti o güzel gözler bir anda. Yerini yaşlı bir çift göz alırken, dudakları aralandı Jin'in. O... O gerçek değil miydi?

"Oğlum, iyi misin?"

Jin'in gözlerinden yine aktı yaşlar. Profesörün ellerini üzerinden itip doğruldu yatakta. Profesör tekrar ona dokunmaya çalıştığında, sertçe çekti elini Jin, onun elinden. "Bana dokunma!" diye bağırırken, ayaklandı Jin. Damar yolunu tek bir hamleyle söktükten sonra düşündü. Bir şey yapmalıydı. Taehyung'u kurtarmak zorundaydı. Kendi inşa ettiği o koca duvarı, sadece kendi yıkabilirdi. Etrafa bakındı, Jin. Profesörü etkisiz bir hale getirmesi gerekiyordu. Taehyung'u bulması ve kendisini affetmesi için dizlerinin üzerinde af dilemesi gerekiyordu.

Jin'in gözü serumuna takıldı. Serumunun dibinde bir iğne olduğunu gördü. Muhtemelen hemşirelerden biri, enjektörle seruma ilaç vermiş, enjektörü serumdan çıkarmamıştı. Jin derin bir nefes verdi. Yapması gereken belliydi ve bu yüzden hiç düşünmeden serumundaki enjektörü çıkardı. İğnesini profesöre doğrulttuğunda, profesörün gözleri kocaman açılmıştı.

"Oğlum, ne yapıyor-" diyecekken kesti Jin, onun sözünü.

"Sakın!" diye bağırırken, yaşlı adamı kolundan tutup kendine çekti. Profesörün sırtını kendi göğsüne yasladı Jin ve enjektörü onun şah damarına gelecek şekilde ayarladı. "Sakın bana oğlum deme." diyerek tısladı sonra, profesörün kulağına doğru.

"Bak konuşalım, tamam mı? Bırak elindekini."

Jin kafasını iki yana salladı. Çok susmuştu. Taehyung teslim olalı kaç gün geçmişti, bilmiyordu Jin. Kamuoyuna o Creatura'nın yakalandığı duyurulmuş ve onu yakalatanın Jin olduğu söylenmişti. Şimdi kimse Jin'i suçlu bulmuyordu. İnsanlar onu linçlemiyordu, gazeteciler peşinde değildi. Dışarıdan bakan birine göre huzurluydu, Jin. Kimse onun içinde çoktan patlayan yanardağını umursamıyordu. Herkes onun ne kadar iyi bir şey yaptığını söylüyordu şimdi.

"Konuşacağız tabiki!" dedi Jin, delirmiş gibi. Nefret doluydu her sözü, iğrenerek bakıyordu hayata. Kendi bile umurunda değildi Jin'in ki, profesör hiç değildi artık.

"T-Tae-Taehyung..." diyerek kekeledi. Sevgilisinin adını bile üç kerede söyler olmuştu. "Nerede?"

Profesörün çatıldı kaşları. Onun kaçmasına yardım eden, aylarca profesörden saklayan kişi Jin idi. Sonra bir anda ifşalayan ve şimdi yerini öğrenmeye çalışan kişi de aynı kişiydi.

"Onun yerini öğrenince eline ne geçecek?"

Jin daha da sıkı tuttu enjektörü. Profesörün boynuna değdirdi iğnesini ve "Söyle dedim!" diyerek bağırdı. Profesör ise derin bir nefes verdi. Jin için oldukça endişeleniyordu.

"Bir önceki Creatura neredeyse, orada."

Jin durdu. Bir önceki Creatura'ya olan şeyler geldi aklına. Öldürecek kadar kötü deneylerin Taehyung'a uygulandığını hayal ettikçe titredi tüm ruhu.

"O iyi mi?" diye fısıldarken tüm bedeni zangır zangır titriyordu. Yutkundu profesör. Jin'in bir yaratığa neden bu kadar bağlandığını, Taehyung'u yakaladıktan sonra fark etmişti. Bunu kabullenemese de, Taehyung'un ağlayışlarını her duyduğunda tüyleri ürperiyordu profesörün. Creatura'ların duygusuz birer katil olduklarını savunmuştu her zaman. Fakat Taehyung'un pişmanlığını görmüştü gözlerinde. Profesör, Taehyung'u yakaladığından beri geceleri uyuyamamıştı.

"Kardeşini öldürenin kendisi olduğunu bildiği için kötü."

Jin'in gözleri kocaman açıldı. Bunu kimseye söylememişti. Kardeşinin katili olduğunu sadece ikisi biliyor olmalıydı. "Sen nasıl..." derken kafasını eğdi profesör. Taehyung'la geçirdiği birkaç gün aklına doluşurken, derin bir nefes verdi.

"O, kendisinin bir yaratık olduğunu söyleyerek kendini öldürmeye kalktı. Onu kelepçeledik ve bir yatağa bağladık. Asla insana dönüşmedi ve asla uyumadı. Bazen uykusuzluktan bayılıyordu. O zamanlar ağlaya ağlaya sayıklıyordu gerçekleri."

Jin yumdu gözlerini sıkıca. Eğer bu bir kabus ise, hemen uyanmak istedi. Çok bile gecikmişti, uyanmalıydı hemen. Bu kadar mutsuzluk çok değil miydi? Hiç mi acımamıştı Tanrı, onlara bu kaderi yazarken?

"Neden?" diye sordu Jin, sesi o kadar yorgun ve çaresiz geliyordu ki, kendi sesine ağlayacak duruma gelmişti. "Neden beni korudun hep, profesör? Asıl onun korunması lazımdı. Asıl onun sevilmesi lazımdı!"

Jin hıçkıra hıçkıra ağlamamak için zor tuttu kendini. Kafasını yana eğdi ve gözlerini gezdirdi etrafta. Hayır, güçlü durmalıydı. Artık düşmemeliydi, ağlamamalıydı. Eski Jin gibi olmalıydı. Düşüncelerinin arasında gezinirken, muhtemelen profesörün getirdiği vazoyu gördü Jin. İçindeki rengarenk çiçekleri gördü ve gözlerinden yaşlar aktı. O renkli çiçekler ona ve duygularına yakışmıyordu. Jin artık hapsolmuştu siyaha... Asla oradan kurtulamayacaktı.

O sırada aklına gelen şeyi tartmadı, düşünmedi. Profesöre zarar gelip gelmeyeceğini umursamadı. Taehyung'u bulmalıydı ve kurtarmalıydı. Şu an sadece buna ihtiyacı vardı. Jin derin bir nefes aldı. Enjektörü profesörün şah damarından çekti ve sertçe onun koluna soktu. İğnenin tamamı bir anda profesörün omzuna girdiğinde, yaşlı adamdan bir bağırış koptu. Jin ise onu o halde bıraktı. Arkasını dönüp masada duran vazoya koştu son hız. Özür diledikten sonra, profesörün kafasına vurdu. Profesörün bir anda sesi kesildi. Yüz üstü yere düştüğünde yutkundu Jin yavaşça. Onun bayıldığına emin olduğunda derin bir nefes verdi. Sonra yanına yaklaştı. Profesörün cebinden kartını ve arabasının anahtarını aldı. Hastane odasından koşa koşa çıkarken, bir hemşireye denk geldi. Hemşirenin kolundan tuttu hızlıca.

"206 numaralı hasta, bayıldı. Koşun!"

Hemşire, Jin'in bahsettiği odaya doğru giderken Jin yoluna devam etti. Bir daha kimse onu yolundan döndüremeyecekti. Jin'in yeri ne bir hastane odasıydı, ne de başka bir yer... O sadece Taehyung'la olmalıydı.

Profesörün arabasını buldu Jin. Çok zamanının olmadığını biliyordu. Profesör hemen uyanacak ve Jin'in peşine düşecekti. Bu yüzden hızla bindi Jin arabaya ve profesörün evine sürdü. Onlar bir bataklıktaydı ve çabaladıkça daha da dibe batıyorlardı. İşte bu yüzden Jin, bataklığın suyunu çekmeye gidiyordu. İntikam, hırs, acı, üzüntü... Hiçbir şey umurunda değildi. Taehyung, onu olduğu gibi kabul etmişti. Şimdi sıra Jin'deydi. Şimdi o yapacaktı tüm fedakarlığı.

Elleri titriyordu arabayı sürerken. O sevgilisine koşmuyordu. O acılarına, intikam arzusuna, yaptığı kötülüklere koşuyordu. Gidiyordu Jin, gidiyordu. Sevgilisinin ayaklarına kapanıp özür dilemeye gidiyordu. Onu yaşatmaya gidiyordu. Fakat asıl yaşatacağı kişi o değildi; kendisiydi. Nefes alamayışını sonlandırmak istiyordu. Jin, kendini koca bir bataklıktan kurtarmaya gidiyordu.

Arabayı park etti ve hızla indi aşağı. Koşa koşa gitti profesörün evine, hızlıca girdi evin şifresini. Profesörün yıllar önce Jin'e verdiği bu şifreyi, Jin hiçbir zaman kullanmamıştı. Profesörün evine her gelişinde kapıyı çalardı. Fakat bu sefer durum farklıydı. Bu sefer ruhsuzluğun aynası paramparça olmuştu. O parçaları toplayıp tekrar yapıştırmaya gelmişti. Belki eskisi gibi olmayacaktı fakat deneyecekti Jin. Sevgilisini tekrar gülerken görmek için çabalayacaktı. Buruk bir gülümseme de olsa bu, yapacaktı.

Bacakları tir tir titriyordu. Elleri, vücudu, tüm hücreleri... Benliği titriyordu Jin'in. Boğazına dizilen hıçkırıklar bile yerinde duramıyordu. Hiçbirine aldırmadı Jin. Koştu, koştu. Profesörün bir önceki Creatura'yı sakladığı odaya geldiğinde durdu. Yeonjun'un yattığı yerde, sevgilisini görmenin ne kadar zor olacağını düşündü. Buraya kadar koşarak gelen o adam bir anda yok olmuştu. Duruldu, sakinleşti. Derin nefesler alırken, gözlerinden yaşlar aktı.

Yavaş yavaş profesörün kartını uzattı ekrana. O kadar yavaştı ki, peşinde profesörün olduğunu unutmuş gibiydi. Profesör çoktan ayılmış ve eve geliyor olmalıydı. Fakat Jin, hızlıca odaya girip hemen Taehyung'u kaçıracak kadar güçlü hissetmiyordu. Her zaman Taehyung'un korkak olduğunu düşünürdü Jin. Her zaman onun, Jin'e zarar gelmesinden korkan güçlü ama korkak biri olduğuna inanırdı. Fakat görüyordu ki, korkak olan kendisiydi. Hem güçsüz, hem korkak, hem sevgilisini ifşa eden... En kötü sıfatlar Jin'e saplanmış kalmıştı.

Klik sesi duyuldu ve açıldı kapı. Jin derin bir nefes verdi. Bir adım attı kapıya doğru ve girdi içeri. Tüm hücreleri zangır zangır titriyordu. Gözleri durmadan yaş üretiyordu ve kalbi... Jin'in kalbi yaşlanmıştı çoktan.

Ve sonunda bakabildi sevgilisine. Creatura bedeni, ne kadar da yorgun duruyordu öyle... Jin onun kollarındaki iğne izlerine baktı. Yapılan deneylere, alınan notlara baktı. Taehyung yatağa kelepçelenmişti. Koca koca kelepçeler, onun vücudunun her yerindeydi. Taehyung kendini öldürmeye çalıştığı için onu kelepçelemiş olmalılardı. Jin daha da yaklaştı ona. Birkaç daha adım attığında, donakaldı. Nefes alamadı, göz yaşı bile akamadı. Taehyung'un vücudunda bir sürü yara vardı fakat o yaralardan biri tek kapaklı olan göz kapağında vardı. Onu özel kılan, Jin'in ilk dikkatini çeken o göz kapakları... Çoktan yara almıştı.

"Benim yüzümden..." diye fısıldadı Jin sessizce. Bacakları onu taşıyamadı ve yere çöktü Jin. Profesörün boş odası çok soğuktu. Jin'in kalbi de, vicdanı da çok üşüyordu.

"Ben iğrenç biriyim!" diyerek hıçkırdı bağırarak. Yere yumruk attı; yetmedi kendine vurdu defalarca. Onun çektiği acıları düşündükçe daha çok ağladı, daha çok çırpındı. Onun canının ne kadar yandığını hayal ettikçe vurdu kendine. Kendisinin daha çok canının acıması lazımdı. Jin, daha çok yara almalıydı. Taehyung değil, Jin idi bu hak eden.

Kaç dakikadır yerde ağlıyordu Jin, sayamadı. Oda Taehyung gibi kokuyordu. Anlamlandıramadığı, sıfatlandıramadığı, betimleyemediği bu güzel kokuyu kokladıkça kendine gelemiyordu Jin. Taehyung'u kurtarmaya geldiğini çoktan unutmuştu çünkü Jin, sonsuzluktan aşağı düşüyordu. Artık çakılmak ve son vermek istiyordu her acıya.

"Jin, ne yapıyorsun burada?"

Bu sesin Taehyung'a ait olmasını çok isterdi Jin. Fakat yaşlı ve yorgun bir adama aitti bu ses. Kafasını kaldırdı ve döndü arkasını. Profesör Jin'e bakıyordu endişeyle. Jin yutkundu ve dudaklarını birbirine bastırdı. Bebek gibi yalvarırcasına baktı ona. "Profesör, lütfen..." diyebildi sadece. Profesör ise gözlerini kocaman açarak baktı Jin'e. O, Creatura'ya çok yakındı. Endişeyle koştu ve Jin'i ayağa kaldırdı. Onu Taehyung'tan uzaklaştırmaya çalışırken sertçe bağırdı.

"Ondan uzak dur! Uyanırsa sana zarar verebi-!" diyecekken, Jin sözünü kesti profesörün. Ve herkesten daha çok bağırdı soğuk odada, her şeyi kanıtlamak istercesine.

"O bana zarar vermez!" diye bağırdı boğazı yırtılırcasına. "O kimseye isteyerek zarar vermedi! Onun güzel kalbini kimse görmek istemedi! Onun iyiliğini kimse fark etmedi!" dedikten sonra kısıldı sesi. Hatta o kadar kısılmıştı ki, kendi bile zor duyar olmuştu. "Ben bile..."

Profesör, Jin'in düşüncelerini anlamaya çalışırken gözleri doldu. Onun bu hali iyice korkutmuştu profesörü. Psikolojisinin iyi olmadığı apaçıktı. Gözleri bir başka bakıyordu bu sefer Jin'in, delirmiş gibiydi. Fakat tuhaf bir şekilde Jin'i anlıyordu. Taehyung'un gözlerinin içine bakabildiği günden beri, profesör Jin'i anlıyordu.

Jin, hiçbir şey düşünemeyecek durumdaydı. Hemen dizlerinin üzerine çöktü. Profesörün dibine çöküp ellerini birleştirdi ve yalvardı ona.

"Ne istersen al. Beni medyaya deli olarak tanıt, polisi arayıp katil de bana, umurumda değil. Sadece... Sadece ona bir şey yapma, profesör." dedi hızla. Ne dediğinin farkında değildi, ne yaptığının farkında olmadığı gibi... Sadece elinden gelen tek şeyi yapıyordu. "Yalvarırım... Onun yerine yatıp Creatura taklidi yapabilirim. Öldü dersin medyaya, yaktım dersin. Ben öldükten sonra beni bir köşeye at, umurumda değil. Yeter ki, onu bırak."

Profesör şaşırdı. Gözleri dolarken, o da eğildi oğlu olarak gördüğü adama. Ne hale geldiğine baktı yakından. İlk başta onun intikam arzusunu kullanmak istemişti. İnsanları Creatura'lardan kurtarmak için yaptığı çalışmalara birinin daha yardımcı olmasını istemişti. Fakat bu adam, sonradan onun oğlu olmuştu. Ona yoldaş olmuş, birlikte kahveler içmişlerdi.

"Oğlum, sen ne diyorsun?"

Jin kolunun tersiyle göz yaşlarını sildi fakat bu hiçbir işe yaramadı. Yaşlar düşmeye devam etti gözlerinden, durmadı, duramadı.

"Benim ne dediğim çok açık. Ben paramparça ettim onu. En azından yaşamasını sağlayabileyim. Yalvarırım, yalvarırım, yalvarı-"

"Kimseye yalvarma!"

Bir ses... Bir insan, bir sesi bu kadar özler miydi? Boğuk bir ses, nasıl Jin'in kalbinde koca bir depreme sebep olabilirdi? Kapandı gözleri Jin'in. Daha çok konuşsun istedi, daha çok onun sesini duymak istedi.

Jin, Taehyung'un sesini duyunca şaşırarak durdu fakat dönemedi ona. Onun gözlerinin içine bakamazdı ki... Sevgilisinin yüzüne bakacak cesareti yoktu. Arkası dönük kalakaldı, Jin. Elleri bile hala yalvarır pozisyondaydı. Şaşkınlıktan hiçbir şey yapamadı.

"Kalk ayağa, bir yaratık için kimseye diz çökme!"

Taehyung'un her bir kelimesi, Jin'in kalbine saplandı. Boğazında koca bir yumru vardı onun. Yutkundu defalarca fakat geçmedi. Boğuldu Jin, kendi iğrenç duygularına yenildi ve Taehyung'un göz yaşlarında boğuldu.

Alt dudağını ısırdı, Jin. Hatta o kadar ısırmıştı ki, kanattığının farkında değildi. Taehyung'un kendisine 'yaratık' demesi, en çok Jin'in zoruna gidiyordu. O, Jin'e küfür etse bu kadar yara almayacaktı Jin. Taehyung'un sesinin ilk tanıştıkları gibi ruhsuz çıkışı yok ediyordu onu. Ona söylediği şeyler geliyordu aklına. O gün, ona olan nefreti geliyordu.

"Profesör, onun için bir şans istemiyorum." dedi Jin, Taehyung'u duymamış gibi yaparak. Ona bir şey söyleyemezdi, ona bakamazdı bile. Onun ayaklarına kapanıp özür dilemeyi bırak, ona yaklaşamıyordu bile. "Kendim için bir şans istiyorum. Gerçek yaratık veya canavar olmadığımı göstermek istiyorum kendime. Lütfen... Yalvarırım onu kurtarmamda yardım et."

Taehyung, sinirle vücudunu tutan koca kelepçelerden kurtulmaya çalıştı. Tüm demirleri kırmak ve Jin'i ayağa kaldırmak istiyordu. Onu omuzlarından sarsmak ve bunu yapmaması için defalarca bağırmak... Taehyung katildi. Taehyung, Jin'in kardeşinin katiliydi. Bunların hiçbirini hak etmiyordu.

"Kim Seokjin!"

Taehyung'un sinirli bağırışı, Jin'in gözlerini titretti. Taehyung, ilk defa Jin'e böylesine bağırıyordu. Hiç kimseye sinirlenmeyen, hep kendisini suçlu gören Kim Taehyung, sevgilisine soy adıyla seslenerek bağırmıştı.

Jin kafasını iki yana salladı ve durmaması gerektiğini hatırlattı kendine. Profesörün gözlerinin dolu dolu olduğunu gördü. Hayır, durmamalıydı. Durursa, profesörün beynini kullanırdı. Belki de Taehyung'tan Creatura'ların hepsini kolayca öldürebilecekleri bir yol bulacaklardı. Eğer, aklını kullanırsa profesör onu asla bırakmazdı. Şu an onun kalbine dokunmalıydı. Profesörün insan olan yanına değdirmeliydi, kendi acısını.

"Yemin ederim ki, bir daha sözünden çıkmayacağım. Robot gibi olacağım, profesör. Kölen bile olurum. Yalvarı-"

"Alpaka!"

İşte durdu, Jin. Bir kelimeyle enkaz oldu hayatı, molozların altında kaldı duyguları. Hem yok oldu umut, hem var oldu. İyilik de yok oldu, kötülük de. En güzel duygu hissizlik oldu o an. Pişmanlık da kapladı sevginin yerini. Birbirine karışmış sarmaşık misali karıştılar birbirlerine. Fakat bu seferki kalplerinin mesafesi uzaktı, çok uzaktı.

"Bana bak."

Jin, Taehyung'un söylediği şeyle hıçkıra hıçkıra ağlayarak kafasını iki yana salladı. Bakamazdı, yapamazdı bunu. Onu ifşa ederken, bir an bile düşünmemişti çünkü. Taehyung onu defalarca kez affederken, Jin yine insanlığını yapmıştı. Ad olarak 'insan' idi. Anlamı çoktan 'canavar' olmuştu.

"Bakamam." dedi titrek sesiyle. Bakamazdı, yapamazdı bunu. Onun gözlerinin içine bakabilecek bir cesareti yoktu. Gözlerine bakıp, Taehyung'un paramparça kalbini görecek kadar güçlü değildi Jin. Bu yüzden kıpkırmızı gözlerini sevgilisine değil, profesöre dikti. "Ona bakamıyorum bile..." diye fısıldadıktan sonra elleriyle kapattı yüzünü. Kendi ellerinin altında hıçkıra hıçkıra ağladı, durduramadı kendini.

"Ona bir şey olursa, bana da olmuş sayılacak profesör. Onun akıbeti benim akıbetim. Benim zarar görmemi istemiyorsan, ona zarar verme."

Profesör durdu ve Taehyung'a baktı. Onun da çoktan ağladığını fark edince alt dudağını ısırdı. Onların aşklarının büyüklüğünü fark etmişti, profesör. Hatta aşk diyemezdi buna. Aşk kelimesi, basitti onların duygu yoğunluğunu anlatmak için. İhtiyaçtı onlarınkisi... Anne sevgisiydi, mutluluk duygusuydu. Birbirlerinin kahkahası, kalp çarpıntılarıydılar. Sarılma duygusuydu, yok oluştu.

"Baba..." diye fısıldadı Jin. "Baba yalvarırım, alma canımı yüreğimden."

Profesörün titredi kalbi. Jin'e zarar vermemek adına Taehyung'u öldürmenin yanlış olduğuna inandı o an. Yutkundu. O hiçbir zaman Jin'e zarar görmesini istememişti. Profesör sırf bu yüzden çabalamıştı bunca zaman. Jin'in kardeşini öldüren Creatura'nın bir gün Jin için geleceğini ve onu öldüreceğine inanmıştı. Bu yüzden daha da takmıştı Creatura'lara. İnandığı şey bir bakımdan doğruydu da. Jin'in kardeşini öldüren o Creatura gelmişti. Fakat ona ölüm değil, sevgi getirmişti.

"Kurtar onu."

İkisi de kalakaldı. İki kelime ile öylece durdular, kalakaldılar. Profesörün bir cümlesiyle gözlerini kırpıştırdılar birlikte. Ağlamaları yavaşça duruldu şaşkınlıktan.

"Ne?"

Dudaklarını ıslattı profesör. Bunu yaptığı için pişman olacağına emindi fakat yapmaya karar verdi. Onları böylece ayıramazdı. Jin'i her ziyaret edişinde, ona her bakışında gözlerindeki üzüntüyü görmek istemiyordu, profesör. Jin mutlu olacaksa, insanlığı yok edebilirdi. Oğlu için kimseyi önemsemedi o an.

"Ben vazgeçmeden ve askerler gelmeden kaçın. Senin buraya geldiğini söylemiştim yetkili kişilere. Onları bir daha ararsam, ekip göndermelerini istemiştim. Fakat eminim ki, ne olur ne olmaz diye bir ekip göndermişlerdir. Yolda olmalılar."

Jin hızla ayağa kalktı. Profesöre kocaman sarılıp titreye titreye ağlarken, sadece teşekkür edebiliyordu. Rüya mıydı bu, değil miydi emin olamadı Jin. Fakat rüyaysa uyanmak istemedi. Delicesine ağladı babası olarak gördüğü adamın kollarında. Binlerce kez teşekkür etti ona. Profesör de gözlerinden akan yaşları sildi. Doğru olanı yapmıştı o, oğlu şimdi mutluydu.

"Çabuk olun." dedi iyice ihtiyarlamış sesiyle. "Kaçın ve kurtarın aşkınızı."

~

Bir sonraki bölüm final bölümü olacaktır arkadaşlar. Çok üzülüyorum gerçekten...

~

Continue Reading

You'll Also Like

162K 6.7K 35
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
177K 11.1K 18
Jungkook, ev sahibiyle sorunlar yaşayan bir gençtir ve arkadaşından kalacak bir yer ayarlamasını ister. Ayarladığı yer ise hyungunun evidir. Dışarıda...
63.2K 5.1K 13
"...bana alman çikolatasını verdiğinde acım bir nebze de olsa dinmişti."
88.2K 8.3K 22
İçmem gerekenden fazla içtim