CREATURA -TAEJIN-

By Army__Bangtan_

60.4K 8.4K 9K

Mors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] ... More

°MONO°
°Dİ°
°TRİ°
°TETRA°
°PENTA°
°HEGZA°
°HEPTA°
°OCTA°
°NONA°
°DECA°
°HENDECA°
°DODECA°
°TRİDECA°
°TETRADECA°
°PENTADECA°
°HEGZADECA°
°HEPTADECA°
°OCTADECA°
°NONADECA°
°VİGİNTİ°
°VİGİNTİ UNUM°
°VİGİNTİ DUO°
°VİGİNTİ TRES°
-BÖLÜM DEĞİL-
°VİGİNTİ QUATTUOR°
°VİGİNTİ SEX°
°VİGİNTİ SEPTEM°
°ULTİMA°
°🌙°
KÜL OLMUŞ HAYATLAR
SON MEKTUP

°VİGİNTİ QUİNQUE°

1.5K 215 441
By Army__Bangtan_

Kendinize bile itiraf edemediğiniz en büyük pişmanlığınız neydi?

Jin, gündüz vakti uyuyakalan Taehyung'a bakıp gülümsedi. Ertesi gün gideceklerdi. Son kez bu ülkede kalışlarıydı. Son kez, kendilerini ayırmak isteyenlerle aynı havayı soluyacaklardı. Son gün...

Ellerini sevgilisinin yumuşak saçlarına daldırdı. Sahi, ne çok acı çekmişlerdi böyle? Ne kadar da çok pişmanlığa sahiplerdi? Fakat umursamadı, Jin. En büyük pişmanlığı kardeşiydi. Ona en son dediği, ağzından kızgınlıkla çıkan kelimeleri hatırladıkça yanıyordu içi. Bunca zaman o yanan içini intikam ateşiyle daha da harmanlamıştı. Fakat sonra Creatura'nın teki gelmiş, söndürmüştü tek bir hareketiyle tüm ateşi. Jin ona tüm gardını indirivermişti fark etmeden. Bir anda onun olmuş, bir anda onun için nefes almaya başlamıştı. Fark etmeden içine içine girmişti Taehyung. Jin'e, hayattaki diğer acıları göstermiş ve yüzüne vurmuştu gerçekleri.

Sahi, en büyük pişmanlığınız neydi? Gerçekten pişman olacağınız kadar büyük müydü? Tüm hayatınızı siyaha boyayacak bir şey miydi sahiden? Yoksa siz mi öyle görüyordunuz? Jin gibi miydi pişmanlığınız? Canınızın diğer yarısına kızgınlıkla ölsen daha iyi dedikten sonra, onun cesediyle mi karşılaştınız? En güzel yıllarınızı karanlıkta geçireceğiniz kadar bir aydınlık yok muydu hayatımızda? Kimse aydınlatmamış mıydı ruhunuzu?

"Günaydın, sevgilim."

Jin, tüm bu soru işaretlerinden kurtuldu tek bir cümleyle. Onunla, ruhunda bir ışık yandığını hissetti. Bu adamla bir şeyler başarmış oluşunun gururunu yaşadı sonra. Aşkı başarmışlardı, kendini sevmeyi başarmışlardı onlar. En güç olanı ise, birlikte olmaktı. Onlar bunu bile başarmıştı.

"Günaydın."

Taehyung doğruldu ve saate baktı sonra. Daha öğlen olduğunu görünce sevindi. Jin'in burnunun ucuna minik bir öpücük kondurduktan sonra gülümsedi hafifçe.

"Ruhumdaki boşluğa bir merdiven dayadım. Benimle aşağılara kadar iner misin?"

Jin, Taehyung'un onu bir yere götüreceğini anlamıştı. Kocaman gülümserken, ellerini Taehyung'un uzun saçlarına atıp parmaklarını gezdirdu orada.

"O boşluğa direkt atlayalım. Eminim ki sonunda yumuşak bir yer karşılayacak bizi."

Taehyung sırıttı. Tam ayakalanacakken, Jin onun kolundan tuttu. Gece Taehyung güçlenmek için beslenmiş olmalıydı. Jin'den gizlice dışarı çıkışı bunu belli ediyordu. Şimdi ise sıra Jin'deydi.

"Midem sırtıma yapıştı. Bana bir kahvaltı hazırlarsan neden olmasın?"

Taehyung'un gülüşü yüzünde dondu. Yüzü yavaşça düşerken, dudaklarını büzüp kafasını kaşıdı bir bebek gibi.

"İyi de," dedi kafası karışmış bir şekilde. "Ben insan yemeği yapmayı bilmiyorum."

Jin, Taehyung'a onaylamayan bakışlar attı. Terliklerini giyip ayaklandı ve yavaşça mutfağa yürüdü. Bu arada da yaşlı teyzeler gibi söyleniyordu.

"Sevgili olmadan önce bunu söylemeliydin. Yemek benim kırmızı çizgimdir! Bilseydim, hamarat bir Creatura bulurdum."

Taehyung'un kaşları çatıldı. O da ayaklandı ve ellerini beline koydu. Şu an beceriksiz olarak anıldığına inanamıyordu. Diliyle dudak kenarını yaladıktan sonra "tçh!" diye bir ses çıkardı. "Ne kadar zor olabilir ki?" diye söylenirken o da yürüdü mutfağa. Jin, Taehyung'u görünce kıkırdadı. Yüzündeki azim bir roman misali, apaçık okunuyordu. Zaten Taehyung da bunu kanıtlamak istercesine hafifçe itti Jin'i.

"Çekil de sana üstün yeteneklerimi göstereceğim!"

Jin kıkırdayarak geri çekildi ve Taehyung'un ne yapacağını bilemez şekilde tezgaha bakışına baktı. Onun şirinliğiyle dudaklarını ısırdı sonra.

"Yumurta yemek istiyorum." dediğinde, Taehyung aydınlanma çağına girmişçesine dolaba yürüdü. Yumurta çıkardıktan sonra annesinden gördüğü şeyleri hatırlamaya çalıştı. Bir tencere buldu fakat onu tava zannediyordu. Ocağı beş dakikanın sonunda yakabildi ve tencereyi üzerine koydu. Yumurtayı da tencerenin içine koyup beklemeye başladı. Jin ise gördüğü şeyle gözlerini kırpıştırdı.

"Ne yapıyorsun?" diye dehşetle sorduğunda, Taehyung oldukça normal bir ses tonuyla cevap verdi.

"Yumurtanın pişmesini bekliyorum."

Jin, tencerenin içindeki kırılmamış yumurtaya baktı. Beyaz kabukları bizi kurtarın dercesine bakıyordu. Derin bir nefes verdi. Gerçekten bir Creatura'nın yemek yapmasını beklediği için kendine mi, yoksa yumurta yapmasını televizyondan bile görmeyen Taehyung'a mı sinirleneceğini bilemedi. Bir kahkaha koptu dudaklarından onun yerine.

"Çekil." dedi gözünden yaş gelene kadar gülerken. "Geceleri kocaman olan bu adamın bir yumurtaya karşı kaybetmesine daha fazla bakamam! Çekil, ben yapacağım!"

***

"Nereye gidiyoruz?" dedi Jin, gözlerini kapatmış Taehyung'a. Taehyung onu yürütürken Jin, bir yere çarpmaktan endişlenerek ellerini önünde gezdiriyordu. Fakat Taehyung hafifçe gülümsedi, Jin'i yürütürken. Bu ülkede kaldıkları son gündü. Bu da, bunu gösterebileceği son gün demekti.

"Acı çekmek somut mudur, soyut mudur sevgilim?"

Jin, Taehyung'un bir kapıyı açtığını duydu. Yine Taehyung tarafından yürütülmeye başladığında, sorunun kesin cevabını söyledi.

"Soyut." derken, Taehyung'un kendisine sevgilim demesine sırıtmıştı istemsizce. Liseli aşıklar gibi hissediyordu.

"Yanlış." dedi Taehyung, Jin'in kulağına yaklaşarak. Jin, kulağında hissettiği nefesle ürperdi tüyleri. Taehyung'un o derin sesine kapıldı, gitti. Dudakları aralanırken kalbi hızlandı. Onun yakınlaşması bile, Jin'de bir deprem etkisi yaratıyordu. "Sana somut acılarımı getirdim. Hepsini sarıp teker teker öpeceğini söylemiştin. Bunu başardığın için kızgın somut deliller getirdim sana ve güzel kalbine."

Ve çekti Taehyung elini, Jin'in gözlerinden. Jin'in etrafı aydınlandı yavaşça. Evin bodrum katına inmişlerdi. Her tarafı tahta olan bu bodrum katında, tek bir pencere vardı. O minik pencereden içeri süzülen minik ışık, çaresizce aydınlatmaya çalışıyordu duvarları. Gücünün yetmeyeceğini bile bile deniyor gibiydi. O odayı aydınlatamayacağı apaçık belliydi fakat o pencere, imkansızlığa karşı savaşıyor gibiydi işte...

Sonra gözlerini pencereden çekip etrafta gezdirdi. Bir ip asılıydı boydan boya. O ipin hemen altında ince uzun bir masa takip ediyordu onu. İpe fotoğraflar asılıydı, masanın üzerinde de kullanıldığı belli olan eşyalar vardı. Jin'in kaşları çatılırken, Taehyung'a baktı. Düşündüğü şey miydi bu? Dudakları aralanırken korka korka oynattı onları. Gözleri dolmuştu bile.

"B-bunlar ne?"

Taehyung yutkundu ve gözleri dolu olan sevgilisine baktı, dolu gözleriyle. İşte şimdi çırılçıplak kalacaktı bu adamın karşısında. İşte şimdi, tamamen Kim Taehyung olarak çıkmıştı karşısına.

"Bencil yaratıklarız biz. Sırf kendimiz yaşayalım diye, başka insanların hayallerini, umutlarını, nefeslerini aldık defalarca. Ne olduğumu biliyorum, her zaman bildim." dedi her an hıçkıra hıçkıra ağlayacakmış gibi bir sesiyle. "O fotoğraftakileri tanıtırken öldürdüğüm insanlar demek istemiyorum. Onlar, benim yaşamam için kendilerini feda etmiş insanlar."

Jin yutkunamadı bile. Gözünden bir damla yaş yanağına süzülürken yavaşça attı adımını o ipe doğru. Ayağı yere değdiğinde titredi tüm hücreleri. Burası bir adamın ölümcül yarasıydı. Burası sadece acı öğreten bir okuldu, gülmeyi yasaklayan bir Cehennem idi. Her güzel duygunun kayboluşunu gösteriyordu burası. Taehyung'un kendine acı çektirmek için, öldürdüğü insanları unutmamak için yaptığı işkence odasıydı.

"Bunca zaman kendi sistemim vardı. Eğer ben besleneceğim anda, dışarıda iki kişi görürsem, en kötüsünü öldüreceğimi söylemiştim kendi kendime." dedi Taehyung, fotoğraflardaki insanlara bakan Jin'e bakarak. Jin'in yüz ifadesini görmek istedi fakat sadece sırtını izliyordu. Ölmüş insanları ve onların yanında olan para etmez eşyalara bakarken, boğazında koca bir yumru oluşmuştu onun.

"O fotoğrafına baktığın kızla beslendiğimde de iki seçeneğim vardı mesela." dedi Taehyung, Jin'in bir kızın fotoğrafına baktığını gördüğünde. "Biri, içeride kendisini öldürmeye çalışan babasından kaçmış ve dışarıda kalmıştı. Diğeri ise o kızdı. Elindeki bıçakla ağaçlara kesikler atan, şimdi sadece bir fotoğrafına sahip olduğum o kız... Açlıktan ölmemek için birini öldürmek zorundaydım. Sırf ağaca zarar verdiği için birini öldürdüğüm gerçeğinin ne kadar korkunç olduğunu en iyi ben bilirim. Fakat yaptım. Creatura kalbimde bir mahkeme kurdum ve bu kız, babasından kaçan kıza yenildi."

Jin, diyecek bir şey bulamadı. Taehyung'un haklı olduğunu söyleyemedi, haksız olduğunu söyleyemediği gibi... Bencil yanı ona bunun için kimsenin ölmemesi gerektiğini söylemek istiyordu. Yüzüne yüzüne gencecik birine kıydığını bağırmak istedi. Fakat yapamadı. Onların mecbur olduğunu düşündü. Taehyung ise mecbur olduğu bir şeyi kendince iyi bir hale getirmişti sadece. Onu anlamak için Creatura olmalıydı. Jin, hiçbir şey diyemezdi ona. Çünkü Taehyung'un yaralarına sahip değildi. Jin, yüzlerce kişinin yaşayamadığı hayatının altında ezilmemişti. Onu hiçbir zaman tam olarak anlayamazdı.

"Korkunç, değil mi?"

Jin, ağlayan sevgilisine döndü. Sonunda gözleri buluştuğunda ikisinin de tuttuğu hıçkırıklar koptu dudaklarının arasından.

"Korkunç." dedi Jin, ağlarken. İkisi de bir bodrum katında, tanımadıkları insanlar için bebek gibi ağlıyordu. İkisi de hıçkıra hıçkıra ağlamaktan utanmıyordu. Hatta birbirlerine bakıp gözlerindeki üzüntüyü gördükten sonra tutamamışlardı kendilerini.

"Fakat yaptıkların değil korkunç olan." dedi Jin, alt dudağı titrerken. "Bütün bunları tek başına yaşaman korkunç olan. Bu odada tek başına kaç gün, soğuk zemine yatıp ağladın? Kaç gün yalnız başına yüklendin onların alamadığı her nefesi? Kaç gün başkasına sarılamadan kalakaldın bu acılarla, bu odada?"

Taehyung, Jin'e doğru hızlı adımlar attı. Bu odada sayamayacağı kadar çok tek başına kalmış, sayamayacağı kadar çok ağlamıştı. Birine sarılıp ağlamak istediği o günleri hatırladı. Sonra ise aklına, Jin'in kendisine sarıldığı o anlar doldu. Sevgilisine tekrar sardı kollarını, Taehyung. Onu iyileştiren bu adama daha da sıkı sarıldı. Kendisine en güzel duyguları, küçükken kendisine alfabeyi öğreten öğretmeni gibi teker teker öğretmişti bu adam. Hiç gocunmadan, hiç yorulmadan...

"Beni tüm çirkinliğimle kabul edip yüreğinde sakladığın her gün, her gün şükrettim Tanrı'ya. Beni böyle yarattığı için nefret ettiğim, her gece gökyüzüne bakıp ağlarken 'Neden?' diye sorduğum Tanrı'ya el açtım ben. Seni benden almaması için dua ettim yüzsüzce."

Jin, Taehyung'a sardığı ellerinden birini kaldırdı. Göz yaşlarını sildikten sonra, dudaklarını araladı. Yüreğinden kopan kelimeleri, dudaklarından çıkaracakken durdu, Jin. Kaşları çatıldı ve odaklandı bir fotoğrafa. Nefesi durdu soluk borusunda, çıkamadı yukarıya doğru. Tanıdık bir çift göz gördü o odada. Uzun zamandır göremediği o gözlere bakarken ayrıldı Taehyung'tan. Tüm hücreleri zangır zangır titrerken bir adım attı o fotoğrafa doğru.

"O-o..." diye fısıldadı. "O..."

Getiremedi devamını. Fotoğrafa doğru her adım atışında, kalbi çıktı yerinden. Her bakışında parçalandı ruhu, yok oldu düşünceleri.

"O... Alpaka." dedi Taehyung, Jin'in hangi fotoğraftan bahsettiğine bakarak. "Sana anlattığım o çocuk... Onu öldürmeme rağmen bana 'Alpaka' diye seslenen çocuk."

Jin'in dudaklarının arasından bir hıçkırık koptu. Fotoğrafa vardığında, elini uzattı. Fotoğrafı tir tir titreyen parmaklarının arasına aldığında, bir şey söylemek için araladı dudaklarını fakat yapamadı. Dudaklarını her araladığında bir hıçkırık koptu oradan. Yere düştü Jin, dizlerinin tam üzerine. Taehyung, ona neler olduğunu anlayamazken, Jin fotoğrafa sarıldı.

Oydu. Taehyung'un öldürdüklerinin arasında abisine özlemle bakan çocuk, Jin'in kardeşiydi. Jin delicesine ağlarken, kardeşinin eşyasına baktı. Kardeşinin alpaka kalemini gördü ve onu ilk aldıkları zamanı hatırladı. Jin ilk önce kendine almıştı bu kalemi. Sonra ise kardeşi kalemi çok beğendiği için ona vermişti. Fakat kardeşinin vicdanı hiç rahat etmemiş, harçlıklarını biriktirip o kalemden bir tane daha almıştı.

"Onun suçu neydi?" dedi Jin, Taehyung'a acı dolu gözleriyle bakarken. "Tanrım, neydi onun suçu?! Neden öldürdün küçücük bir çocuğu?!"

Taehyung yutkundu. O da acı çekiyordu. O da öldürdüğü her bir insanın yükünü omzuna atmıştı. O da Creatura olduğu için pişmandı.

"B-ben sadece çok açtım. Onun küçük oluşunu bile sonradan fark etti-"

Taehyung sustu. Susmasının sebebi, Jin'in ağlayışıydı. Onun delicesine dudaklarından kurtulan hıçkırıklardı Taehyung'u susturan. Bir tek Taehyung değil, odanın içindeki tüm ruhlar da sustu. Ay sustu, yıldızlar sustu, karanlık bile sustu. Hepsi dinledi Jin'in acısını. Hepsi ortak oldu onun acısına.

Taehyung ise kendince anlıyordu Jin'i. Onun ölü insanlara ait fotoğraflara bakarken nasıl hissettiğini anlamaya çalıştı. Sevgilisinin bunca kişiyi öldürmüş oluşuydu belki onu böyle ağlatan. Belki de, ölen insanlar ağlıyordu. Fakat umursamadı Taehyung. Sevgilisinin yanına koşup kocaman sarıldı ona. Şefkatle daldırdı ellerini, sevgilisinin saçlarına. Minik bir öpücük kondurdu ve sessizce konuştu Taehyung.

"Tamam, tamam. Kendi acılarımın içinde seni boğduğum için özür dilerim. Ağlama sevgilim, geçti."

Anlamadı Taehyung sevgilisinin acısını. Trafik kazasında öldüğünü bildiği Jin'in kardeşi aklının ucundan bile geçmedi. Daha da sıkı sardı hatta sevgilisini. Onun kardeşinin katili olduğunu bilmeden diledi özrünü. Jin'e en büyük acıyı yaşatan kendisi değilmiş gibi öptü onu. Hiçbir şey bilmiyordu Taehyung. Şu an Jin'in her bir etinin parçalara ayrıldığını bilmiyordu. 'Alpaka' lakabını Jin'in kardeşinden alıp Jin'e verdiğini bilmiyordu.

Jin'e zarar gelmesin diye kendini hiçe sayan adam, Jin'e en büyük zararı vermişti. Asıl korkunç olan ise, katil olan bunu bilmiyordu bile.

"T-Taehyung..." diye fısıldadı Jin, kalbindeki koca ağırlığa rağmen. Taehyung ise hemen geri çekilip baktı sevgilisinin gözlerine. Kaç saat ağlamıştı, bilmiyordu. Kaç saat bu şekilde kaldıklarını bilmiyordu. Jin'in bildiği tek bir şey vardı. O da bu acıdan daha büyük bir acı yaşamadığıydı.

"Söyle bana. Senin için her şeyi yapabilirim."

Jin'in gözlerinden akan yaşlar durmuyordu. Süzüldü yavaşça yanaklarından. Çenesine gelince koptu Jin'den ve düştü yere sertçe. Aynı Jin gibi, aynı hisleri gibi...

"Ölmüş birini canlandırabilir misin?"

Jin'in sesi o kadar kısık çıkmıştı ki, Taehyung yutkundu. "Keşke..." dedi Jin'in yanaklarından akan yaşları silerken.

Kapattı gözlerini Jin. Taehyung'tan nefret ediyordu. Canından bir can kopardığı için ondan nefret ediyordu.

Açtı gözlerini Jin. Taehyung'a aşıktı. Delicesine seviyordu onu. Kimsesiz ve çaresizdi. Çaresizce aşıktı ona.

"Seni istiyorum." diye fısıldadı sessizce. Taehyung'un kaşları çatıldı.

"Ne?" dediğinde Jin bir anda yapıştırdı dudaklarını sevgilisinin dudaklarına. Kardeşinin fotoğrafını cebine koyarken delicesine öptü sevgilisini. Sonra geri çekilip tek bir hamlede çıkardı üstünü.

"Seni istiyorum, Kim Taehyung."

Tekrar birleşti dudakları. Onlar öpüşürken Jin'in aklında tek bir şarkı çalıyordu. NF, bağıra bağıra Paralyzed söyledikçe Jin'in gözlerinden düştü yaşlar.

Jin, vücudunda Taehyung'un öpüşlerini hissettikçe ağladı. Çırılçıplak kaldığında, Taehyung onu belinden tuttu ve çekti kendine. Çıplak vücutları birbirine çarptıktan sonra değdirdi dudaklarını sevgilisinin boynuna.

"İstiyorum. O güzel dudaklarından çıkan kahkahaları, eşsiz gözlerinden akan yaşları... Tüm benliğin dudaklarımın arasından süzülsün istiyorum."

Kapattı Jin gözlerini. Ölmek istiyordu. Tam burada, onun dudakları boynundayken ölmek istiyordu.

"Eğer daha iyi olacaksan yap. Senindir tüm varlığım..." dedi yalvarır gibi. "Al ruhumu."

Taehyung, Jin'in boynundaki dudaklarını çekti ve onları kalbine bastırdı.

"Ruhun değil kalbin..." dedi boğuk ve kısık sesiyle. "Kalbini, kalbimin yanına istiyorum."

Bir hıçkırık daha koptu Jin'in dudaklarından. Ağlaya ağlaya seviştiler, ağlaya ağlaya öptüler birbirlerini. Böyle mi olmak zorundaydı? Gerçekten ilk sevişmeleri, koca bir acı içinde mi olacaktı?

Jin, Taehyung'un her öpüşünde hıçkırdı. Onun her dokunuşunda titredi kalbi. Kardeşinin katiliydi bu adam; aynı zamanda sevdiği, aşık olduğu....

Bilememişti Jin. Yıllarca Creatura'ların peşine düşmesini sağlayan, canavar olarak andığı o kişinin sevgilisi olabileceğini düşünmemişti. Bir kere bile onun yapacağını düşünmemişti. Bir kere bile kırık kalbi, ona bakıp 'acaba?' dememişti. Sadece sevmişti, hiçbir şeyin farkında bile olmadan.

Birleşti vücutları. Hani derler ya, seks yaparken tutku önemlidir, zevk önemlidir diye... Onlar sadece aşk ve acı hissetti. Ne zevk için sevişiyorlardı, ne de tutku için... Taehyung sevdiği adama biraz daha dokunmak istemişti. Jin ise biraz nefes almak... Biraz dinlenmek istemişti. Son kez sevgilisinin kollarında kalmak, ona sıkıca sarılmak... Gözlerinden akan yaşları teker teker silenin tekrar tekrar Taehyung olmasını istemişti.

Her şey bittiğinde Taehyung, kendini Jin'in yanına attı. Jin'in durmak bilmeyen yaşlarına bakıp yana eğdi kafasını. Her bir göz yaşını öptü sonra.

"Bunca zaman hep ağladın."

"Bunca zaman hep ağlamamın sebebiydin."

Taehyung'un kaşları çatıldı. Jin'i anlayamıyordu bugün. Ona bir şeyler olduğu çok açıktı fakat fark edemiyordu. Onun kalbine inip duygularının kapısını açamıyordu. Yeteneksizdi Taehyung, Jin kadar iyi anlayamıyordu insanları.

"Uyuyalım mı?" dedi Jin, sessizce. İkisi de iç çamaşırlarını geçirdiler üstlerine. Taehyung kafasını sallayıp sarıldı Jin'e kocaman. Jin, Taehyung'un göğsüne yasladı kafasını.

Neydi bu şimdi? Kardeşinin katiline sarılmak da neyin nesiydi? Dudaklarını birbirine bastırdı Jin. Özür diledi kardeşinden sessizce. Bunca zaman katili olan adamla aşk yaşadığı için özür diledi. Onun katilini delicesine sevdiği için, kardeşinin acısını kardeşinin katili unutturduğu için... Her şey için özür diledi.

Taehyung uyuyakaldı ve ayaklandı Jin. Kıyafetlerini giydi titrek elleriyle. Kardeşinin anılarının konulduğu masaya yaklaştı. Fotoğrafı cebinden çıkardı ve baktı onun hatıralarına. Hem kaleme baktı, hem onun gözlerine... Canından can kopmuştu onu çürümüş bir halde yakaladığında... Şimdi ise biri onu parçalara ayırıyormuş gibi acı çekiyordu.

"Sana o gece..." dedi fotoğrafa bakarak. "S-sana o gece ö-ölmen g-gerektiğini s-söylemek istemedim. Y-yemin ederim kardeşim."

Neye üzülmüştü Jin tam olarak? Kardeşinin katilinin Taehyung olmasına mı, yoksa kardeşinin katilini sevmesine mi? Neydi onu böylesine yok eden?

"Özür dilerim. Çok özür dilerim!"

Bir süre daha sessizce ağladı Jin. Taehyung ağlamasın diye elini ısıra ısıra ağlamıştı. Sonra kardeşinin eşyalarını öptü teker teker ve koydu cebine. O, bu masaya yakışmamıştı. Kardeşi bu acı dolu odada daha da korkmuş olmalıydı. O... O çok korkmuş olmalıydı.

Jin elleri titreye titreye çıkardı telefonunu. Yaptığı şey hakkında düşünmek istemiyordu. Çünkü biliyordu ki, düşünürse kaybedecekti. Kardeşini sırtından bıçaklayacak, sevdiği adamın yüreğine sarılacaktı kocaman. Bu yüzden düşünmedi. Hızla bir numara tuşlayıp ağlayarak götürdü telefonu kulağına.

"Alo?"

Profesörün sesi yankılandığında yutkundu Jin. Bu telefon yeniydi, hat yeniydi. Şimdi kapatırsa, profesör yanlış numara zannedebilirdi. Şimdi kapatmalıydı, Jin. Bunu yapmamalıydı.

"Benim, Seokjin."

Profesörün endişeli sesi duyuldu telefonda. Jin'e birkaç şey sordu fakat duyamadı Jin. Pişmanlık vardı yüreğinde, endişe, korku... Tüm iğrenç duygulara sahipti o an. Sarhoş gibiydi, ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Sadece ağlamak istiyordu. Sadece Taehyung'un kucağına oturup, bir bebek gibi sarılarak ağlamak istiyordu. Hıçkıra hıçkıra, utanmadan, gocunmadan... Sadece buna ihtiyacı vardı.

"Sana bunca zaman açıklamadığım o Creatura..." diye fısıldadı bir robotmuşçasına.

Dudakları açılmadı sonra, getiremedi devamını. Profesör yine birkaç şey söyledi fakat anlamadı Jin. Taehyung'a bakmak istedi, onu incelemek istedi fakat yapamadı. Eğer ona bakarsa, vazgeçerdi her şeyden. Eğer ona bakarsa, kalbi izin vermezdi bunu. Zaten bunu söylemeyi reddeden tüm benliği, Taehyung'u görürse yapamazdı daha fazlasını.

Aklına kardeşiyle yaşadığı anılar doldu. Kahkahaları, ağlayışları, mutlulukları, üzüntüleri... Jin'in dudaklarından bir hıçkırık daha koptu, yankılandı odada. Sonra baktı kardeşinin fotoğrafına ve sıkıca yumdu gözlerini. Kabus görmüş çocuk gibi görünüyordu o an. Gözlerini açsa, sanki devam edecekti her şey. Gözlerini açarsa, yumduğu andan daha karanlık bir hayatla karşılaşacağından korktu Jin.

Araladı dudaklarını sonra. Bu Taehyung'un değil, kendi ölüm fermanıydı. Jin, kendi kendini öldürmek üzereydi.

"O-o Creatura..." diye fısıldadı. Devamını getirmemek için delirdi vücudu. Sadece birkaç saniye... Jin eğer sadece birkaç saniye daha beklemiş olsaydı bayılacaktı. Bayılacak ve bir kurtuluş sağlayacaktı. Fakat beklemedi. Hızla araladı dudaklarını ve tek bir hamlede verdi ölüm iznini.

"K-Kim T-Taehyung."

Continue Reading

You'll Also Like

Forced ✓ By ♖

Fanfiction

41K 4.6K 21
FORCED | Gerçek hayattan alınmayan ama en gerçekçi aşk hikayesi. Not: Zorla güzellik olur. && jungkook sabahlara kadar kod yazıp oyun oynarken, camı...
610 63 9
Minific Aşk tanrısı Namjoon, ölümlüler ona dua edip adak sunarken artık ona saygı duymadıklarından endişelenir. Bunun yerine olağanüstü güzelliğe sah...
169K 7K 35
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
5.4K 639 8
ve hepsi bitti şimdi. |minific|