Sinsirella Masalı

By ancakendineyazar

857K 74.4K 68.4K

Dans ettiği prensesi, merdivende düşürdüğü ayakkabısından tanımaya çalışan fetişist prensin değil; hazırladığ... More

Hikayeyi Nasıl Bilirdiniz?
Bu Hikayeyi Neden Okumalısınız?
Ne okutacak bu yılan bize?
Hikayeye Giriş101
Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Yılan Akademisi Linç Kongresi
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16/Tamam?/Devam?
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44

Bölüm 18

17.1K 1.6K 660
By ancakendineyazar

Yılan Friday'e hepiniz hoş geldiniz anam.

Uzun zamandır bölüm gelmedi ama aşırı haklı gerekçelerim ve önceliklerim vardı. Hayallerime doğru tam gaz sürünüyorum kısmetse.

Bu bölümü dikkatle okuyun sözlü yapcam ilerde ona göre. Tam bir geçiş bölümü olmasının yanı sıra sürüsüyle ipucuyla dolu bir bölüm. Sonra vay efendim "Buralara nereden geldik yılanella?" gibi itirazlar duymayım çatal dilinizi keserim valla.

Böyle havalı girişler (!) yaptım diye sanmayın ki içim kan ağlamıyor. Gün geçmiyor ki güzel ülkemizde kan donduran bir kadın cinayeti yaşanmasın. Artık takvimleri aylara günlere göre değil yitip giden canlara göre takip eder olduk. Bugünlerimizin adı da maalesef Ceren Özdemir oldu...

Sizi seviyorum, yorumlarda tıslaşalım.

DİKKAT! BU HİKAYEDE DUYAR KASMAK TEHLİKELİ VE YASAKTIR.

(Gerekirse ben kasıyom bolca siz zahmet etmeyin anam)

Biliyorum merak ediyorsun üstadım, bebek nasıl, ablam nasıl en önemlisi ben nasılım? İstediğimiz sorudan başlayabiliyorsak eğer ben iyiyim diyerek başlayayım. Nasıl iyi olmayayım ki? Hayatım boyunca en büyük çılgınlığım diyebileceğim şey, Kuzey'in hayatına girmeye çalışmaktı şimdi ise o çılgınlığım benim iyi olma sebebim. Çünkü ablam da bebekte çok iyi. Hem de onun sayesinde...

Kelebek etkisi dedikleri şey bu olsa gerek. Hani derler ya Atlantik'in üzerindeki bir kelebeğin kanat çırpışı Pasifik'te bir kasırgaya sebep olur diye. Bunun gerçekliğini kendi hayatım üzerinde deneyimledim ben. Televizyonda bir adam gördüm, hayatına girmek istedim ve o adam çıkıp gelip bir bebeğe bir hayat sundu.

Şu camın arkasında küçücük ayaklarını sallandıran afacanı görüyor musun üstadım kendisi resmi olarak benim yeğenim olur. Ablamın her sancısında kalp atışları azalsa da direndi ve ilerde çok pişman olacağını bilsem de bu dünyaya gelmeyi başardı. Neden mi pişman olacak? Çünkü ailemizi seçemiyoruz...

"Ablanı da birazdan odaya alacaklarmış." Kuzey de yanı başımda durmuş camın arkasında hemşirelerin özenle giydirdiği bebeği izliyor. Tüm gece yanımdan, doktorlarla görüşmek harici hiç ayrılmadığı için haliyle sesi biraz yorgun çıkıyor. Ayı batırdık, günü doğurduk birlikte haksız da değil yorulmakta.

Sabaha karşı Beliz ve Mehmet güç bela evlerine gönderildi Kuzey tarafından. Beliz, kalmak için çok direndi ama Kuzey bebeği o doğurtmayacağı için buna gerek olmadığını söyleyip sepetledi kızı.

"Nasıl da masumlar dimi doğduklarında? Herkes böylesine saf doğuyorsa nasıl oluyor da dünyada bunca kötü insan var... İnsan hayret ediyor doğrusu." Bu soruya hiçbir zaman bir cevap bulamadım ben üstadım. Senin var mı bir fikrin?

Kuzey tüm bu bilinmezliği "Büyürken yaptığımız tercihler bizi kirletiyor Begüm." Diyerek özetlese de bence sadece kendi tercihlerimiz değil, başkalarının yaptığı tercihlerin sonuçlarını yaşamak da bizi kirleten başka bir unsur...

Hemşire gelip ablamın odaya alındığını haber verdiğinde koşar adımlarla onun için hazırlanan odaya gittiğimde küçük bir şok yaşadım. Bembeyaz hastane odası mavili beyazlı balonlar, birbirinden şirin süslemeler ve gelecek ziyaretçiler için türlü ikramlarla donatılmış olduğunu görmek beni şaşırttı tabii.

"Beliz'in işi." O kadar da şaşırmamak gerekiyormuş aslında. O sarışın Barbie, kafamda yarattığım şımarık kız imajının aksine, ne kadar ince düşünceli biri olduğunu benim başıma vura vura öğretmekte epey ısrarcı duruyor.

Yatakta kırmızı lohusa tacı ve belki de hayatında giyindiği en kaliteli gecelikle yarı baygın Müjgan'ı görene kadar şaşkınlığım devam etti.

"Ablacım, nasılsın? Ağrın var mı?" Hemşirelerin saçlarına özenle iliştirdiği taca dokunmadan saçlarını okşadım.

"İyiyim bitanem. Bebek nasıl? Ne kadar da küçük olduğunu gördün mü teyzesi?"

"O kadar da küçük değil abla abartma! Zamanında doğdu çocuk ama... Hayata tutunmak için verdiği savaş düşünülünce çok da büyük sayılmaz..." Ablam aldığı ilaçların etkisiyle gözlerini daha fazla açık tutamadı ve yüzünde huzurlu bir tebessümle uyuyakaldı.

"Kuzey, sen git istersen artık. Zaten bütün gece buradaydın, yoruldun." Nankörsün. Adam senin için neler yaptı sen de karşılık olarak anca kov adamı... İnsan şey der mesela, bu yaptıklarının karşılığını ödemem mümkün değil ama istersen seninle ömrümü paylaşıp bir taksidini şey ettiriveririm...

"Sizi tek bırakmayayım şimdi. Aileden birileri gelince giderim. Bir şeyler lazım olur belki, sen ablanla ilgilenirken hepsine yetişemezsin." Ah bir bilsen... Aileden birileri gelince de hiçbir şeye yetemeyeceğimi bilsen...

Refakatçi için konulan kanepeye oturduktan sonra duyduklarımın da verdiği güvenle ben de gözlerimi çok fazla açık tutamadım. Gün içinde enerjiye fazlaca ihtiyacım olacak zaten...

Odadaki hareketlenmeyle birlikte gözlerim tekrar açıldı, ne kadar uyuduğumdan emin değilim ama Kuzey'in ceketini üzerime örteceği kadar zamanın geçtiğinden eminiz...

"Evet, küçük bey, annesiyle tanışmaya geldi." Hemşirelerden biri ablamın yatağını onun için en uygun konuma getirirken diğeri de kucağında hastanenin battaniyesine sarılı bebeği özenle tutuyor. Bebek annenin kucağına bırakıldığında Kuzey oturduğu tekli koltuktan kalkıp dışarı çıktı. Bu incelikler... İşte tam da bu incelikleriniz bayım, beni size tutsak ediyor.

Hemşireler ablama emzirme hakkında bilgi verdikten sonra o mucizeye tanık oldum. Bir bebeğin, bir meleğin annesiyle kurduğu en özel bağdır emzirmek ama böyle deyince de emziremeyen annelere hakaret gibi oldu.

Hangi anne istemez ki bebeğini kendi canıyla doyurmayı? Ama bazen istemek her şeye olduğu gibi buna da yetmez... Ama yine her zaman olduğu gibi yine çok bilen o insanlar zehir saçan ve çok bilen ağızlarını açar ve ezberden konuşur. Emzirmeyen anne, anne değilmiş gibi. 9 ay boyunca çektikleri onca çile boşaymış gibi her şey emzirmekten ya da normal doğum yapmaktan geçiyor gibi lohusa kadının üzerine toplarıyla tüfekleriyle giderler.

Her şey doğurmaktan, emzirmekten ibaret olsaydı inanın benim dünyanın en mutlu çocuğu olmam gerekirdi ya da annemin dünyanın en iyi annesi olması... Ama sizin de bildiğiniz gibi böyle bir şey söz konusu bile değil. Annem beni tam 48 saatin sonunda doğurdu ve bir buçuk sene emzirdi ama bilin bakalım yine kim bana annelik yapmadı?

Her şeyin en iyisini bilen ama asla kiminle nasıl konuşması gerektiğini bilmeyen o insanlar, sözüm size. Emziremeyen kadın da annedir, doğurmayan da. Bu bahsettiğim her şey biyolojiden ibarettir, halbuki birine anne demenin ilk şartı emektir. Daha sonra bunu sevgi ve ilgi takip eder. Bunlardan yoksun kadın 5 yaşına kadar da emzirse çok üzgünüm ama ben ona anne diyemem.

Toplumun size dayattığı tabuları yıkın artık yeter! Sizin kırdığınız kalpler, yaptığınız sözlü şiddetler bizim canımıza yetti çünkü!

Ve sen ne zaman acıkırsan, yer zaman gözetmeksizin nasıl karnını doyuruyorsan, o bebeğin de buna hakkı var. Meme, bir annenin bebeği için bedeninde hazırladığı bir yemektir senin cinsel objen değil! O çocuğunu emzirecek sen de başını çevireceksin. Ha demiyorum ki ulu orta yapsın, neticede normalleştirdiğimiz şeylerin yanında gözetmemiz gereken bir toplum ahlakı var ama emzirme örtüsünü takıp bebeğini doyurma hakkı her kadınındır! Allah'ın ona verdiği lütfu ondan almak, yargılamak sana düşmez, bil istedim! Çok iyi dedin begonyam helal! Sinsirellalık her yerde!

Kuzey içeri gelene kadar ben de ablamı durumla ilgili bilgilendirdim. Bu hastaneye kim sayesinde geldiğini, Kuzey'in kim olduğunu anlattım ona. Lohusalığın kendisine verdiği duygusallığa dayanarak açtı muslukları!

"Benim küçük kardeşim büyümüş de kendisi için en iyisini gidip seçmiş. Seninle gurur duyuyorum Begüm. Benim gibi olmadığın için, sana dayatılan her şeyi yıkıp geçtiğin için seninle gurur duyuyorum ablam. Kim ne derse desin ben senin arkandayım. Çünkü biliyorum, benim kardeşim her zaman kendisi için en iyi olanı bilir." Hadi ablan lohusa sen enden ağlıyorsun Begüm diye sorarlar adama dimi... Ama sormayın üstadım, bunca yıllık hayatında ilk kez takdir alan, destek gören Begüm'ün gözyaşları bunlar.

Kapı açıldığında yüzümü çevreleyen yaşları aceleyle sildim ve onun yerine ir gülümseme yerleştirdim.

"Daha fazla zaptedemedik kusura bakmayın. Müsait miydiniz?" Kapıdan kafasını uzatan Kuzey'in ardında, Beliz'i görmemle gülümsemem büyüdü. Hevesle o küçücük boşluktan nasıl büyük bir çabayla içeriyi görmeye çalıştığını görseniz eminim siz de gülerdiniz üstadım.

"Müsaidiz tabii buyurun." Dememle birlikte Beliz, Kuzey'i ittirip içeri girdi.

"Abla, Beliz de Kuzey'in kardeşi. Sağ olsun o da çok yardımcı oldu."

"Ay aman abartma Begüm, kuru kalabalıktan başka ne yaptım sanki." Bir de mütevazı...

"Taze annemiz nasılmış? Aman Allah'ım sen ne şirin bir şeysin öyle, maşallah sana." Bu son söylediklerini bebeğe ithafen söylediğini belirtmeme gerek yok galiba.

Annesinin kucağında dünyadan habersiz bir şekilde uyuyan miniğin yanına gidip küçük ellerini zarif parmaklarıyla sarmaladı. Sonra da elinde tuttuğu kutudan bir künye çıkardı.

"Kusura bakmayın sabahın bu saatinde açık kuyumcu bulmak biraz zor oldu. Ondan geciktik. Bu miniğin adını bilmediğimiz için üstüne yazdıramadık." Ya neden ama neden! Neden böyle düşüncelisin Barbie?!

Ablam zıbının üzerinden bebeğin koluna takılan altın künyeye bakıp mahcup bir şekilde "Neden zahmet ettiniz? Hiç gerek yoktu." Dedi ama kocası olacak o işe yaramaz altılı ganyan burada olsaydı neden daha kalınını almadınız derdi...

"Olur mu öyle şey? Her bebek kısmetiyle gelir. Sizin belirlediğiniz zamanda doğmadı diye ne suçu var bu yavrunun? Tabii ki hediyesini alacağız ama kusura bakmayın benim abim uzun yıllar cimriliğiyle nam salmış Almanlarla yaşadığı için biraz asimile olmuş. Ondan dolayı bize düşer." Zaman mekan fark etmeksizin Allah'ın lütfuna laf sokman da takdire şayan Barbie. Kızın ata sporuysa demek...

"Allah bağışlasın, anasıyla babasıyla birlikte uzun bir ömrü olur inşallah." anası neyse de babasını keşke karıştırmasaydın bu işe kara çocuk ama neyse... Sağol yine de Mehmet enişte...

"Amin inşallah. Çok sağ olun tekrar ama Kuzey Bey, bana evladımı bağışladı. Bundan büyük hediye mi olur?" Müjgan sen ve ben bu aileden çok bağımsız genlere mensubuz bil istedim. O anne ve baba kombinasyonundan sen ve ben gibi iki pırlantanın çıkmış olması imkansız. Hadi birimiz kaza kurşunu ya diğerimiz? Aslında bu açıdan bakılınca ben de Allah'ın bir lütfu sayılırım dimi üstadım?

"Hatta eğer kendisi izin verirse bebeğime onun adını vermek istiyorum." Dediğinde benim gözlerim yuvalarından çıktı! Şeyin bundan haberi var mı peki Altılı ganyan kocanın oluşumuna katkısı olan kayınbaban Ebubekir'in?!

Kuzey mahcup bir biçimde başını önüne eğdi. Sonra "Çok naziksiniz, sizi kırmayı asla istemem ama-"

Hemen yanımda duran Beliz elini ağzına perde yapıp "Şuna bak nasıl şov yapıyor çikolata gözlüm! İncelikten kırılacak..." diyene kadar son derece ciddi bir şekilde Kuzey'i dinliyordum. Beliz'in mırıl mırıl konuşması üzerine kendime hakim olamayıp ağzımdan kaçırdığım kıkırtıyla Kuzey'in dikkatini bir an üzerimize çektik ama sonrasında bizi umursamamayı seçip konuşmasına devam etti.

"Onu size Allah bağışladı, ben değil. Ben sadece insanlık görevimi yerine getirip elimden geleni yaptım. Bebeğe ismimi vermeniz beni mahcup eder. Soyadını babası verdiğine göre, adını annesi vermeli..." Ne güzel dedin sen öyle ey sevgili canan...

"Çok doğru söylüyor. Mesela benim annem bu ismi koymuş ama inanır mısınız otuz küsur senedir pişman... Neden? Çünkü isimler insanın karakterini etkiliyor." Beliz durur mu sanmıştınız...

Bu kez de bana doğru eğilip "Bu da Kuzey kutbu gibi bir şey oldu zaten." Demez mi? Allah müstahakkını vermesin Barbie!

"Kız kardeşime katılıyorum. Beliz de 'başa gelecek alamet' anlamına geliyor. Görüyorsunuz anlatmaya gerek yok..." Kuzey, sen de kaşınıyorsun kusura bakma. Kız şurada, odayı şenlendirmek adına iki komiklik şaka yaptı ya hemen yapıştırdın cevabı.

"Biz gidelim artık. Çünkü bunları bıraksanız tüm gün böyle Çiçek Abbas ile Şakir gibi atışır. Hadi hayatım, hastane ziyaretlerinin kısası makbuldür." Kara çocuk, rol dağılımında Çiçek Abbas, Kuzey mi oluyor? Eğer öyleyse yer yerinden oynar çünkü!

Şair burada GEMÖ'nün "Romantik olsun. Çiçeği, bir hastalık adı ya da Abbas isminin ön eki zannetmeyecek kadar romantik olsa kafi." Şeklindeki beşinci maddesine ithafta bulunmaya çalışıyor ama bir dur dimi! Şurada ablanın narkozunun kokusu geçmedi hemen adama yazılmaya çalışmalar falan... Utan ya!

Tam Mehmet'le Beliz'i uğurluyorduk ki annem oda numarasını sormak için arayınca Kuzey de onlarla birlikte gitti. Tabii giderken bir şeye ihtiyacımız olursa muhakkak onu aramamızı söylemeyi de ihmal etmedi.

Keşke ben de onlarla gitseydim ya... Nereye gidiyon sen Begüm nereye! Sen official olarak Deniz olup Kurtuluş'tan kurtulmadın bebito... Unuttun zaar?

Koridora çıkıp annemlere karşılamak için çıktığım yolculuk köyden gelen kafilenin içinde Rıza'yı görmemle, yerini gerisin geri koşma eğilimine bıraktı.

"Ebubekir nerede Begüm?" Sen var ya sen adam olmazsın Erkan!Adamlığı geçtim Begonyam ben! Bundan öyle büyük beklentilerim yok artık ama keşke azıcık insan olsaydı da önce karısının halini hatırını sorsaydı.

"Ablamın yanında enişte. Merak ediyorsan ablam da çok iyi. Şükür..." dediğimde annem etlerimi çimdirdi.

"Sus kız! Adamın aklı çıktı yolda, bebeğe bir şey oldu diye."Aklı var mıymış ki?

"Hem sen gel bakayım benle şöyle köşeye." Diyerek çimdirdiği kolumdan tutup çekiştirdi beni. Koridorun tenha bir yerinde beni ittirerek bıraktı.

"Sen bu hastanenin hesabını ver önce bana. Ne işler çeviriyon kız sen?" Allah'ım sabır ver bana!

"Ne işi çevireceğim ben ya? Siz kabul etmek istemeseniz de ben artık kendi ayaklarım üzerinde duruyorum." Azıcık Kuzey'e yaslanmak suretiyle, evet duruyor sayılabilirsin...

"Madem bu kadar kazanıyorsun ne diye bizi oralarda kuru ekmeğe talim ettiriyon?" Kuru ekmeğe talim eden siz değilsiniz! Hayatınız boyunca sahip olamayacağınız şeyleri, iki dakikalık zevkiniz sonucunda dünya getirdiğiniz benden istediğiniz için maalesef o ekmeğe ben talim etmek zorunda kalıyorum.

"Her şey paradan ibaret değil anlayın artık bunu. Biz sizin para kartınız ya da sahip olamadığınız erkek çocuğunu damat olarak getirmekle yükümlü köleniz değiliz. Çocuğunuzuz biz sizin! Kırk kat yabancının bile bir başkasına faydası dokunurken sizin sürekli beni zor durumda bırakmanızdan yoruldum artık."

"Ne biçim konuşuyorsun sen benimle? Dilini keserim senin terbiyesiz! Sessiz konuş Rıza duyacak! Annenim ben senin! Sen hasta olduğunda başında beklemedim mi? Seni karnımda taşımadım mı? Baban da ben de sana can olmak için kendimizi feda etmedik mi?" Ettiniz mi gerçekten? Ben neden fark edemedim peki bunu? Ben niye hep yalnızdım anne?

Hasta olduğunda başında beklediğini iddia ettiğin kızın, neden hep hemşirelere sarılarak ağladı mesela? Ya da her tahlil yaptırdığımda iğneden korktuğum için sen bana vururken, önüme geçerek kendini feda eden doktorlar hemşireler niye vardı orada?

Çünkü bana acıyorlardı artık! Sevgisizliğinizle savaşmaktan yorulduğumu, pes etmek istediğimi görüyorlardı. Ben size, bana verdiğini iddia ettiğiniz o emeklerin karşılığını ödüyorum. Ben kendi hayatımı sizden satın almaya çalışıyorum.

"Ben de elim iş tutmaya başladığından beri size bunu ödedim! Kaç yıldır çalışmıyor babam? Nerden ödeniyor o faturalar, nasıl alınıyor o etler sebzeler? Senin bana koca bulup benden kurtulmak için gittiğin düğünlerde, taktığın altınları kim alıyor anne?" Tam konuşacaktı ki onca yıldır sustuğum her şey öylesine geldi ki dilime izin vermedim.

"Biz bir aile değiliz. Biz, bağlılığı faydası kadar olan bir topluluğuz sadece. Aile dediğin birbirini sever, merak eder, korur kollar! Sizin, bana yaptığınız gibi bedeli biçilmiş bir mal gibi davranmaz. Rıza mı duyacak? Duysun. Değil nikahına girmek onunla aynı mezara girmem ben."

"Ne demekmiş o arsız? Eşek gibi evleneceksin onunla, dizini kırıp oturacaksın. Bu yaştan sonra bizim yüzümüzü yere mi eğdireceksin sen?"

"Ne zaman kalktı yüzünüz yerden? Babamın kumar borcunu ödediğimde mi? Yoksa senin günde topladığın altınları, bana hırsız girdi deyip yastık altı saklarken, hem okuyup hem 2 işte çalışıp topladığım parayla sahiplerine geri ödediğimde mi?" dediğimde tokat atmak için kalkan elini ilk kez tuttum. Normalde sessizce susup beklerdim susmasını ama artık susamam üstadım.

Herkesin ailesi birbirine can olurken benimkilerin kanımı sömürmesine tahammül edemiyorum artık? Ne yaptım ben bunu hak edecek? Bu kadar sevgisizliği hak edecek ne gibi bir kötülük yapmış olabilirim aklım almıyor.

"Bana bak, doğurduğunu büyüttüğünü iddia ettiğin saygısız kızına bak! Oradan bakılınca sizi ihtiyacım var gibi mi duruyorum?" Tuttuğum elini iterek bıraktım.

"Benim değil, sizin bana ihtiyacınız var. Bu saatten sonra, beni sizinle hala aynı aileye mensup olmaya pişman edecek bir şey yaparsanız faturalarınızı kendiniz öder, damat diye Rıza'yı siz alırsınız evinize!"

"Sen kimden yüz buldun bu kadar? Senin bir sözüne ablanı helikopterlerle bu hastaneye getiren o adama mı? Hemşireler konuşurken duydum. Sizin odayla özel ilgilenilsin diye hemşirelere para vermiş, bir şeye ihtiyacınız olursa da onu arayacaklarmış. Kim o? Evli mi? Metres mi oldun bir de başımıza?"

"Ben diyeceğimi dedim. Beni kışkırtarak ağzımdan laf almaya çalışma. Senin karşında vicdanını rahatlatmak için kendisine yapılanlara susan Begüm yok artık. Kim olduğunu mu merak ediyorsun?" dediğimde başını salladı sinirli bir şekilde.

"Merak etmeye devam et o zaman. Çünkü bunun hesabını size vermeyeceğim. Burada bir rezillik çıkartırsanız, az önce sana dediklerimi harfi harfine yaparım anne! Şimdi sana ettiğimiz hitabın hakkını ver, git kızının saçını okşa. Bari bir çocuğunuz yalandan da olsa gördüğü sevgiye sevinsin." Annemi arkamda bırakıp asansöre yürüdüm ivedi adımlarla.

Sen yanlış bir şey yapmadın Begonyam, sen bunu yapmamak için kendinle çok savaştın ama ailene yenildin. Sen de insansın. Yaşadıkların, dayanma sınırını çoktan geçti iyi bile sabretmiştin bunca yıldır. Pişman olma üzme kendini kelebeğim.

Bunca yıldır içimde biriktirdiğim katran karası duygularımı dile getirmek beni rahatlatır sanmıştım ama öyle olmadı üstadım. Beni saygısız bir canavara dönüştürdüğü için onlardan ilk kez nefret ettim. Onca yaptıklarına, hatta yapmadıklarına rağmen onlara hiçbir nefretim yoktu ama bu kez başka.

Ben her zaman kendimi, kendimin olabileceği en iyi hale getirmek istedim. Gerek insanlık gerekse bir evlat olarak ama beni dönüştürdükleri acımasız, kimisine göre de hadsiz evlat olmayı hak etmedim ben. Kendimi korumak için başkalarını kırmak zorunda bırakmasalardı keşke beni.

Onların bana hayatım boyunca yaptıkları şantajı onlara yaparken kendimi o kadar çirkin hissettim ki etimle tırnağımla nefret ettim benliğimden ve onlardan.

Bahçeye çıktığımda yaşadığım duygu boşalmasıyla bir banka çöküp ağlamaya başladım.

Bankta yanıma birinin oturduğunu fark etmemle birinin bana sarılması bir oldu.

"Begüm, iyi misin? Bir şey mi oldu? Bebek iyi mi? Biri mi bir şey yaptı?" Barbie...

Başımı sağa sola sallayıp beni kendine çekmesine izin verdim.

"Neyin var o zaman? Bana anlatabilirsin, yani istemezsen anlatma. Sonuçta yanında olmak için bir şeyler bilmeme gerek yok." Dediğinde daha çok ağlamaya başladım. Bir süre sadece sırtımı sıvazlayıp benim hıçkırıklarıma sessizliğiyle eşlik etti.

"Sen neden buradasın? Gitmemiş miydiniz?" Kuzey'de etraftadır diye bir an yerimde dikelip etrafıma bakındım telaşlı gözlerle. Beni bu şekilde görmesini istemem.

Telaşlı bakışlarımı ve bir anda beni sarmaladığı kollarından çıkmamı yanlış anlamış olacak ki kendini savunmaya başladı. "Gittik ama yani onlar gitti. Benim doktor kontrolüm vardı da randevu saatimi bekliyordum arabada. Seni de o halde görünce dayanamadım, geldim. Rahatsız etmek istememiştim."

"Yok rahatsız etmedin. Sadece..." ne diyeceğimi bilemeyip ellerimi çaresizce kaldırıp indirince gülümsedi. Huzurlu bir gülümsemesi var.

"Kuzey'in seni bu halde görmesini istemedin. Haklısın. Ben de istemezdim..." dediğinde ona döndüm. Gözlerini kışın gelmesiyle sararmış çimenlere dikti. "Biz sevgiliyken Mehmet beni ağlarken görmesin diye az yanak içlerimi ısırmadım." Dediğinde ağır ağır başımı salladım. Hemen sonra dediği şeyi idrak edip tekrar ona döndüm.

"Biz sevgili değiliz. Yani yok öyle bir şey." Dediğimde bu kez inci gibi dişlerini gösterecek şekilde güldü.

"Hayatım boyunca asla üstad Bihter'den alıntı yapacağımı düşünmezdim ama asla asla demek lazımmış." Dediğinde Bihter Ziyagil mi yoksa geçen gün tanıştığımız küçük insan olarak adlandırılan Bihter mi pek emin olamadım.

"Ben Mehmet'e dair duygularımın inkar safhasındayken Bihter bana 'Eski Türkçe'de sevgili, sevilen kişi anlamına gelirmiş bu da demek oluyor ki senin sevgilin var.' Demişti. Şimdi al bu bilgiyi ne istiyorsan onu yap." Dediğinde gözümdeki yaşlara rağmen güldüm.

"Güzel bakış açısıymış." Dedikten sonra ikimizde karşımızdaki bahçeyi izlemeye başladık. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama Beliz konuşmaya başladı.

"Kuzey, zordur. Hem de çok zordur... Ama iyidir. Sonuçta ne kadar inkar etsem de benim erkek versiyonum ne kadar kötü olabilir ki...Bazen öyle şeyler yapıyor ki DNA testine gerek kalmadan kardeşiz diyorum." Dediğinde güldü yine. Aile budur işte üstadım, seni gülümsetir.

"Babam gibidir benim. Aliş'imin yerini tutamaz tabii ama babadır yani... Ne zaman yanlış bir yola gireceğimi hissetse önümde bir duvar gibi durur. Bazen ona çarpar üzülürüm, yaralanırım... Bazen de beni felaketlerden korur o duvar." Aile dediğin insanların senin istediğin gibi olmasına gerek yoktur mesela, seninle olsalar yeter. Babasından bahsederken öyle bir güldü ki sesi benim içim ısındı bu soğuk havaya rağmen.

Ben kimsenin sahip olduklarını kıskanmadım hayatım boyunca ama babalarının sevgisiyle büyüyen şefkatiyle sarmalanan kızlara içten içe hep gıpta etmişimdir.

"Kuzey, çok yalnız. İnsanlara kolay güvenmez, tatlı dilli değildir. Hele anlaşılması kolay biri, hiç değildir ama yine de bana göre bu hayatta sevilmeyi en çok hak eden insandır. Sen onu güzel seversin Begüm. Pes etme, onun için onunla savaş olur mu?" Dediğinde elimi tutan sıcacık ellerine baktım. Ben, nasıl desem yani...

Beni abisine layık gördüğüne mi içleneyim yoksa çaresiz bir şekilde düşmelere doyamadığım adama sevgi göstermemi istemesine mi bilemedim...

Aklına her ne geldiyse artık bu kez o huzurlu gülüşlerinden ayrı olarak şeytani bir şekilde güldü. "Seni kırarsa üzerse gel söyle bana. Aramızdaki boy farkına, yaş farkına bakmadan çekerim kulaklarını. Bu arada bu benim kartım. Beni ara olur mu? Hayallerimi gerçekleştirmek için sana ihtiyacım var."

"Ne hayali?" Hayallerini yaşayan insanları full hd izleme evresinden birilerinin hayallerini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyulan kişi konumuna nasıl geçiş yaptın sen öyle Begüm? Bu yılın en iyi yükselen insanı, oscarı sana gelsin.

"Kuzey, benim elime düşünce onunla eğlenmemiz gereken bir mesele var da. Gerçi ben eğlenirim de onu bilemeyeceğim." Dediğinde bileğindeki güzeller güzeli saate bakıp bir anda zengin kalkışı yaptı.

"Seninle sohbet öyle sardı ki az daha randevumu kaçırıyordum. Az önce seni o hale ne getirdi bilmiyorum ama hiçbir şey senden kıymetli değil Begüm. Bir Beliz Deniz atasözü der ki, kendi değerini bilirsen insanlar seni kolay kolay harcayamaz. Hadi eyvallah." Deyip Turist Ömer selamı vererek uzaklaştı. Deli kız.

Peki ben, ben nasıl uzaklaşacağım zihnimdeki karmaşadan? Sevgi, benim bilmediğim diyarlardan biriyken nasıl olur da her şeyiyle çok sevilen bir adamı kazanmak için o bilinmez sokaklarda, kendi karanlığımı unutup savaşırım bilmiyorum. İşin gerçeği savaşacak gücüm var mı onu bile bilmiyorum... Bildiğim bir tek şey var o da artık sevilmek istediğim üstadım...

Bölümü nasıl buldunuz?

Son günlerde emzirme hakkında türlü spekülasyonlar dönüyor. Sizin bu konudaki fikriniz ne?

Beliz'in bebeğe hediye alması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kuzey ve Beliz'in laf dalaşını konuşalım birazda.

Kör olmayasıca (A)Rıza da geldi ama şimdilik boy göstermedi. Gelecek bölümde neler yapar sizce?

Begüm durdu durdu hiç beklenmeyen bir anda infilak etti. Sizce haklı mıydı?

Begüm ve annesinin konuşması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Siz Begüm'ün yerinde olsanız ne yapardınız?

Ve beklenen an geldi! Asın bayrakları, Begüm ve Beliz ittifakının ilk temelleri atıldı. Ee ne diyorsunuz, sağlam mı bu temel sizce?

Bölüm içerisinde size bıraktığım ipuçları neler olabilir? Var mı bir tahmininiz ya da fikriniz?

Gelecek bölüm tahminlerini alalım.

Dilek ve şikayetleriniz için buraya.

Sürç-i lisan ettiysem affola.
-ancakendineyazar

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 71.8K 77
Yanlış bir numaradan doğan biraz alevli, biraz tatlı, birazda mizah dolu bir aşk... ****************************************************** Müzik bitm...
2.1M 153K 53
Tamamlandı Siz: Medya* Siz: Sen benim adresimi nereden biliyorsun aq? Siz: Hayır abi madem biliyorsun beni mi sikeceksin? Siz: Yemin ederim saygım...
31.2K 1.2K 27
bu sefer karışan bebekler bir değil ikiyse ikizler doğum da karıştıysa ? merak ediyorsan ikizlerin eğlenceli mizah dolu maceralarını okumak istiyor...
6.9K 711 30
Kapak fotoğrafı değişti ✅ Ruskeyy BxB Şiddet, kan, küfür ve orospuluk içerir. ⚠️ Olan bölümlerde smut var