CREATURA -TAEJIN-

By Army__Bangtan_

60.3K 8.4K 9K

Mors Certa, Vita İncerta. [Ölüm kesindir, Hayat değil.] * Kitap @justtaejinn 'e ithafendir 💜 * [TAMAMLANDI] ... More

°MONO°
°Dİ°
°TRİ°
°TETRA°
°PENTA°
°HEGZA°
°HEPTA°
°OCTA°
°NONA°
°DECA°
°HENDECA°
°DODECA°
°TRİDECA°
°TETRADECA°
°HEGZADECA°
°HEPTADECA°
°OCTADECA°
°NONADECA°
°VİGİNTİ°
°VİGİNTİ UNUM°
°VİGİNTİ DUO°
°VİGİNTİ TRES°
-BÖLÜM DEĞİL-
°VİGİNTİ QUATTUOR°
°VİGİNTİ QUİNQUE°
°VİGİNTİ SEX°
°VİGİNTİ SEPTEM°
°ULTİMA°
°🌙°
KÜL OLMUŞ HAYATLAR
SON MEKTUP

°PENTADECA°

1.8K 313 387
By Army__Bangtan_

Hayatın üç aşamadan oluştuğunu duymuştu, Jin. On dokuz yaşında, kendini aptal bir yazar olarak gören hastası söylemişti ona. "Hayatım aynı deprem gibi." demişti Jin'in gözlerinin içine bakıp. "Sallandı aklım ilk önce. Sonra çatlaklar oluştu ruhumda, enkaz altında kaldı duygularım. Üç evre, doktor. Üç evrede yaşamayı unuttum ben."

Jin düşünüyordu. Taehyung'un gözlerinin içine baka baka inatla onların imkansız olduğunu söylediği anı düşünüyordu. Onu duyduktan sonra sallanmış mıydı, yoksa çatlaklar mı oluşmuştu? En kötüsünü katmadı Jin. Enkaz altında değildi, biliyordu bunu. Çünkü Taehyung'a ulaşmak istiyordu. Ona ulaşmak için, imkansızlığı imkan haline getirebilmek için çabalayacaktı.

"Oğlum?"

Jin, profesörün sesiyle kaldırdı kafasını. İş yerindeydi. Yine kendi derdini içine gizleyip, başkaları için ayırmıştı ruhunu. Yine yalan söyleyip, mutlu gibi davranmıştı. Kendisi karanlıkta boğuluyorken, insanlara hayatın güzelliğini anlatmıştı.

"Kalbini kırmak istemiyorum. Git, profesör."

Jin, profesörün ne ara geldiğini fark etmemişti. Hoş, bunu umursamamıştı da. Profesörü gördüğü an, onu 'casus' olarak yayında suçlayışı gözlerinin önüne geliyordu. Taehyung'un onu bırakışı ve acımasızca ikisinin olamayacağını söyleyişi geliyordu. Gerçeklerin yüzüne tokat gibi çarpışını hatırlatıyordu, ona bakmak.

"Neden? O canavar sana bir şey mi söyledi?"

Jin, gözlerini parmaklarının arasındaki alpaka kaleme indirdi. Her şeyin onu hatırlatması, yüreğine minik bir ateş düşürdü. Taehyung'la sadece bir geceyi birlikte geçirmiş olmalarına üzüldü içten içe.

"Canavar..." dedi Jin, kendi kendine. Sonra üzüntüyle karışık alayla güldü. Bu kelime yakışmıyordu ona. Jin'i defalarca kendi türünden koruyup, bilinci kapalıyken hastaneye kadar taşıyan ve zarar gelmesin diye sabaha kadar bekleyen Taehyung'a hiç yakışmıyordu hem de.

"Canavar sensin." dedi Jin, fısıltıyla. "Canavar benim. Canavar olan insanlar."

Profesör şaşkınla kaşlarını havalandırdı. Jin'in ne saçmaladığını düşünürken, Jin araladı dudaklarını.

"Kendisine sırnaşmaya çalışan kediye tekme atanlar canavar. Karısını ve çocuklarını dövenler, bir insanın üzerinde veya bedeninde bir hakkı olduğunu düşünenler, hayvanları zehirleyenler canavar, profesör. Taciz edenler, tecavüz edenler... Köpeği kediyi bir kenara bırak, elinden gelse otlara sürtünecek olan iğrenç varlıklar canavar. Sırf çocuğu kız diye diri diri gömenlerden tut; eşini veya çocuklarını gözünü kırpmadan öldüren şerefsizler canavar! Kimse değil, onlar!"

Profesör birkaç saniyeliğine durdu. Bilmiyordu, yaptığı o canlı yayınla bir haftadır Taehyung ile görüşemediğini, ondan bir telefon bile alamadığını bilmiyordu. İnsanlığı kurtarayım derken, Jin'i yok ettiğini bilmiyordu, profesör.

"Tekrar söylüyorum, benim tanıdığım kimse canavar değil. Umarım sen canavar değilsindir, profesör."

Profesör, diyecek bir şey bulamadı. Jin'in söyledikleri mantıklı gelmişti tuhaf bir şekilde. Bunun doğru olmadığını bilse de, doğru gibi gelmişti kulağına. Bu yüzden geriye birkaç adım attı. Jin'i kendine böylesine bağlayan o Creatura'yı, araştırmayı bırakmaktan korktu bir an. Kaşları çatık bir şekilde Jin'e baktı ve kafasını iki yana salladı.

"Senin iyiliğin için yapıyorum. Bir sokakta çürümüş bir halde bulunma diye, sen yaşa diye bu çabalarım."

Jin'in gözleri doldu yavaşça. Dudaklarını birbirine bastırdı, Taehyung aklına gelirken.

"Bunca zaman yaşadığımı mı zannediyordun? Nabzımın atıp solunumun olması yaşamak demekse, evet yaşadım. Ailesini kaybetmiş, yalnız ve güzel duygulardan uzak biri gerçekten yaşıyor sayılırsa, yaşadım."

Profesör, birkaç şey daha söyledi. Bunun peşini bırakmayacağını, her şeyi onun için yaptığını falan... Fakat Jin dinlemedi hiçbirini. Taehyung'a gitme isteğini engellemeye çalışıyordu çünkü. Bir haftadır kendi kendine dönüştüğünü biliyordu, Jin. Her dönüşünde çektiği acı doldu kulaklarına. Her zaman acılarına ortak olacağını söylemişti ona. Görünen oydu ki, bu da yalandı. Jin, bilmeden yalan söylemişti Taehyung'a.

Zaman geçti, insanlar odaya girip çıktı. Jin, Taehyung'u beklemiyordu bile artık. Biliyordu çünkü, inattı o. Ve korkaktı. Jin'e bir şey olmasından ödü kopan, güçlü bir korkaktı.

"Ben geleli bir on dakika oldu bu arada."

Jin, Mi Ka'nın sesiyle kendine geldi. Gözlerinin alpaka kalemine odaklanmış olduğunu yeni fark etmişti. Başının ağrıdığını hissederek alnına götürdü elini. Yorgunca kafasını ovduktan sonra burnunu çekti. Yorgun gözlerini Mi Ka'ya çevirdi ve baktı ona ifadesizce.

"Selam."

Mi Ka'nın kaşları çatıldı. Onun bir bakışıyla bir şey olduğunu anlamıştı. Jin, bir psikolog olsa bile, son zamanlarda çok dalıyordu. Gözleri donuyor, arada sırada derin düşüncelere boğuluyordu. Her şeyin farkındaydı, Mi Ka. Fakat onun da kendince sorunları olabileceğini düşünüp sesini çıkarmamıştı şimdiye kadar.

"İyi misin?"

Mi Ka'nın ilk kez birine bunu soruşuydu. Kendi dertlerinin kendine yettiğini söyleyip duran bu ergenin, şimdi bu soruyu sorması komedi filmi gibi falandı. Fakat dayanamamıştı, Mi Ka. Jin şu an, önceki günlerden bile daha kötü görünüyordu.

"Kötü mü görünüyorum?" diye sordu Jin, hafifçe gülerek. Mi Ka'nın içini rahatlatmak ve kendisi için endişelenmemesini sağlamaya çalışıyordu.

"Kız arkadaşın artistlik olsun diye birine sataşmışsın da, dayak yemişsin gibi görünüyorsun."

Jin, ufak bir kahkaha attı. Kahkaha atarken, bir göz yaşı düştü yanağından. Tuhaf bir durumdaydı, şu an. Mi Ka'yı daha kötü bir hale getirebileceğinden korktu.

"Bu seans için ücret almayacağım. Yarın ekstra bir seans ekleyelim mi? Daha verimli olur hem. Yarınki seans için de ücret almaya-"

"Ücreti siktir etsene!"

Jin dondu bir an. Mi Ka'nın kendisine küfür etmesi onu şaşırtırken, Mi Ka ellerini kenetleyip hafifçe eğildi oturduğu koltukta.

"Kendine iyi bakamazsan bana iyi bakamazsın. Senin modun düşük olursa, ben boşuna psikoloğa gelmiş olurum. Bu söyleyeceklerimi de kendim için söylüyorum, yanlış anlama. Psikoloğumun psikolojisinin bozulması pek iyi olmaz. Rezil olmak istemiyorum."

Jin, Mi Ka'nın bu kadar hızlı konuştuğunu ilk defa duyuyordu. Merakla onu dinlerken, Mi Ka kocaman bir adam gibi araladı dudaklarını.

"Derdin umurumda değil. Salak değilim, senin gibi milletin dertlerini dinleyemem ben. Fakat ne yapmak istiyorsan onu yap. İnsanların ikilemde kaldığı zaman, bu hallere girdiğini bana sen söylemiştin. Senin bana söylediklerini söylüyorum sadece." dedi ikna etmek istercesine. "Git ve aşk acısı mıdır, maaşının geç yatması mıdır, artık her neyse... Git ve onu kap. İhtiyacın olan neyse al."

Jin gülümsedi hafifçe. Mi Ka'nın kendisi için iyilik yapıyor oluşu, şaşırtmıştı onu. Üstelik şaşıran tek kişi o değildi. Mi Ka da oldukça şaşkındı kendine. Bilmeden bu psikolog bozuntusunu abi olarak gördüğünden korktu. Sonra kafasını iki yana salladı hızlıca. Bunu kendime yapmış olamam diye düşündü.

"Kapmalı mıyım?" dedi Jin, sessizce. Mi Ka ise hızlıca kafasını sallayıp elini havaya kaldırdı.

"Kopar onu!"

Jin sırıtıp ayaklandı. Bir çocuktan aldığı gazla alpaka kalemini çantasına attı. Çantasını kapıp koşarak odanın çıkışına yönlendi. Mi Ka, onun hemen gazı almasına şaşkınlıkla bakarken yaptığı şey aklına dank etti.

"Şimdi mi kopar dedim ben?! Bugünkü ücreti ödemiyorum, haberin olsun! Kime diyorum?"

Mi Ka, Jin'in çoktan gittiğini görünce yavaşça nefes verdi. Yavaşça ayaklanıp kafasını iki yana salladı. Bu doktor konusunda emin değildi hala. Kendisinden psikolojik destek alacak kadar düşmüştü.

"Doktor Bey nereye gitti?"

Mi Ka, Kwang Soo'nun sorusuna omuzlarını silkti. Nereye gittiği de umurunda değildi zaten.

"Bugünün ücretini ödememem gerektiğini söyledi. Yarın da ek seans koydu ve ona da para ödemeyeceğim, haberin olsun."

Kwang Soo, şaşkınlıkla Mi Ka'ya bakarken "Öyle mi?" diye sordu. Mi Ka ise oldukça emin bir şekilde salladı kafasını.

"Çok ısrar etti, görsen inanamazsın."

***

Jin yürüdü. Her adım atışında daha fazla titriyordu bacakları. Taehyung'un karşısına yüzsüzce çıkmaya cesaret edebilecek kadar hızlı yürüyordu. Yüzsüzdü Jin, çok yüzsüzdü hem de. İkisinin imkansız olduğunu bağıran adama gidiyordu yine. İmkansız olmadıklarını kanıtlamak istercesine gidiyordu.

Evin kapısının önüne gelince durdu. Taehyung'un burada olup olmadığını bile bilmiyordu. Sadece şansını denemek istemişti işte. Taehyung'un evine doğru ilerlemişti ayakları istemsizce. Ona nasıl bu kadar bağlandığını bilmiyordu. Sadece onu gülümsetmek için çıkmıştı bu yola. Fakat şimdi, birlikte gülümsemek istiyordu onunla.

"Doktor Bey?"

Jin, kapının açılmasıyla birkaç saniye kalakaldı. Gözlerini kırpıştırarak baktı, Hyejin Hanım'a. Elindeki çöpü dışarı koydu ve eli havada duran Jin'e baktı şaşkınlıkla. Jin, kapıyı hala çalamadığını fark edip yavaşça indirdi elini.

"Ben... Ben Taehyung'a bakmıştım."

Bayan Kim, karşısındaki adama baktı. Bu doktora, Taehyung'u ilk başlarda kendisi götürmek istemişti. Fakat sonra Taehyung'un değiştiğini fark etmişti. Onun kendini aç bırakışını gördükçe bir anne olarak canı acımıştı. Bu doktor yüzünden her gece aynanın karşısına geçip kendisinin canavar olduğunu söylediğini biliyordu. Jin idi, bu doktordu onu böylesine değiştiren, ona acı veren.

"İçeri gel."

Jin, hafifçe eğilip ilerledi koridorda. Bay Kim'i gördüğünde yavaşça ona selam verdi fakat Bay Kim, bu selamı fark etmeyecek kadar hastaydı. Gözleri Jin'e bakarken, boşluğa bakarmış gibiydi. Sanki Jin, hiç orada var olmamış gibi bakıyordu suratına.

"Taehyung'u göremedim, acaba-"

Jin'in, Hyejin Hanım'a doğru dönerken sorduğu soru yarıda kaldı. Kafasına yediği darbeyle cam parçaları etrafa yayıldı. Jin, etrafta sallandı fakat düşmedi. Kafasının arkasında müthiş bir ağrı hissederken eli oraya gitti. Kafasına dokunup eline baktığında, kafasının kanadığını gördü.

"Bunu neden-"

Bir darbe daha aldı Jin, aynı yere. Bu sefer daha renkli olan cam parçaları döküldü etrafa. Jin'in gözleri karardı, başı döndü. Kafasındaki ağrı iki katına çıkarken sallandı bacakları. Ve sonra düştü yüz üstü. Bilinci onu yavaşça terk ederken, hala etrafta Taehyung'u arıyordu.

Zaman geçti, hava karardı. Jin, bileğinde ve bacaklarında ağırlık hissetti. Kafasının arkasındaki o ağrı hala vardı, hala kendini belli ediyordu. Jin, gözlerini araladı fakat karanlıktan başka bir şey göremedi. Ağzını aralayıp konuşmak istedi fakat yapamadı. Kaşları çatılırken nefes almayı unuttu bir anlığına. Ellerinden ve ayaklarından zincirlenerek asıldığını anlaması uzun sürmedi. Gözleri bağlanmış, ağzı bantlanmıştı. Jin, derin bir nefes aldı korkuyla. O derin nefesinde etraftan gelen koku dürttü onu. Taehyung kokuyordu etraf.

Jin, birkaç ayak sesi duydu. Şu an Taehyung'un odasında olup olmadığını merak etti istemsizce. Çırpındı, kurtulmaya çalıştı fakat olmadı. Kafasındaki o ağrı izin vermiyordu hiçbir şeye. Tek yapabildiği inlemekti zaten.

Jin, kapı açılana kadar hareket etti. Bacaklarını oynattı, ellerini salladı. Kurtulmak için her yolu denedi fakat olmadı. Ağzındaki bandı tükürüğüyle ıslatmaya çalıştı fakat o da olmadı. Taehyung'un annesinin neden bunu yaptığını anlamasa da devam etti çırpınmaya. Ta ki, kapı açılana kadar. Kapı açılınca durdu ve dikkatle dinledi etrafı. İki kişinin ayak sesi duyuldu odada. Taehyung'un kokusu artınca, dudakları titredi Jin'in. Onu kurtarmaya mı gelmişti yoksa?

"Sana beslenmen için birini buldum."

Jin, Taehyung'un annesinin sesini duyunca gözleri kocaman açıldı. Tüm bedeni titrerken gözleri doldu. Hayır, bunu yapıyor olamazdı. Jin'i Taehyung'a yem olarak getirmiş olamazdı.

"Bana karışma." diye fısıldadı, Taehyung. Çok açtı, çok güçsüzdü. Creatura olan bedeni bile ayakta zar zor duruyordu. Bir haftadan fazla olmuştu, beslenmeyeli. Gözlerini bile açamıyor, ayakta durmak için bir yere tutunuyordu. İntihar mıydı bu, yoksa başka bir şey mi, bilmiyordu Taehyung. Tek bildiği bir şey vardı, o da Creatura olmak istemeyişiydi.

"Karışacağım!" diye bağırdı, Hyejin Hanım. Korkuyordu o da. Taehyung'u kaybetmekten çok korkuyordu hem de. Onun gözlerinin önünde eriyip gidişi yok ediyordu onu. Anneydi o... Üvey de olsa, Taehyung onun çocuğuydu. Bu doktor ona zarar veriyordu, farkındaydı. Eğer Jin ölürse veya giderse, Taehyung o zaman eskisi gibi beslenebilir, sağlıklı olabilirdi. İşte o zaman geceleri ağlamaz, kendinin canavar olmadığını kabullenirdi.

"Gözlerinin halini görmüyor musun oğlum? Bu senin doğanda var! Neden insanları isteyerek öldürüyormuş gibi davranıyorsun? Sen böyle yaratıldın. Neden kendini aç bırakıp öldürmeye çalışıyorsun?!"

Taehyung, sıktı kendini. Hıçkıramamak için kendi zor tuttu. Başı dönüyordu, açlıktan. Elleri titriyor, gözlerini açıp bakamıyordu etrafa. Burnunu çekti ve bir bebek gibi araladı dudaklarını.

"C-canım acıyor çünkü. Farklı olmak istemiyorum. İnsanlara benzemek istiyorum." dedi Taehyung sessizce. Sonra fısıldayarak devam etti son cümlesine.

"Jin'e yakışmak istiyorum."

Hyejin Hanım'ın içi acıdı. Taehyung'un imkânsıza aşık olması titretti kalbini. İmkansızı istiyordu ayrıca. O hiçbir zaman insan olamayacaktı. İnsan olmakta bir bok yoktu fakat Taehyung bunu anlamayacaktı bir türlü. Kimse de anlatamayacaktı.

"O zaman beslen." diye fısıldadı, vicdanı ona acı çektirse de. Kendi oğluna aşık olduğu kişiyi öldürtüyordu. Taehyung bunu öğrendikten sonra asla affetmeyecekti onu, biliyordu. Fakat o iyi olacaksa, konuşmamaya bile razıydı.

"Beslen ki, onun karşısında güçlü durabilesin. Onu koruyabilesin."

Gözlerinden yaş aktı, Taehyung'un. Aynı şekilde Jin'in de... İkisi de ağlıyordu fakat Taehyung, onun Jin olduğunu anlayamayacak kadar kötü durumdaydı.

Eğer ağzı bantlanmamış olsaydı, Jin hıçkıra hıçkıra ağlayacağından emindi. Gözlerine bağlanan koca bez sırılsıklam olmuştu bile. Ağladığı şey, birazdan ölecek olması değildi. Taehyung'un öldürecek olması da değil... Jin, Taehyung'un cümlesinde takılı kalmıştı. "Jin'e yakışmak istiyorum." derken sesindeki çaresizliği yok etmişti içini. Darma duman hissediyordu, Jin. Ölecek olmak umurunda değildi.

Adım sesleri yankılandı tekrar odada. Fakat bu sefer ki, tek kişiydi. Taehyung, Jin olduğunu fark etmediği kişiye yaklaştı. Gözlerini aralayamıyordu bile. İkisinin de önü karanlıktı; görmüyorlardı hiçbir şeyi, aşklarından başka.

Jin, Taehyung'un elini çenesinde hissettiğinde titreyerek ağladı. Kafasını iki yana sallayarak bağırmaya çalıştı fakat olmadı. Yine inlemeleri duyuldu, boş odada. Tüm hücreleri titreye titreye yardım istiyordu. Jin son kez salladı ellerini. Kurtulmak istedi bu zincirlerden. Koparmak ve Taehyung'a kocaman sarılmak... Ona kendisinin Jin olduğunu söylemek istiyordu. "Bana en güzel sen yakışırsın." demek istiyordu.

"Özür dilerim." dedi Taehyung, öldüreceği kişiye doğru fısıldayarak. Kimi öldüreceğine bakmak istemedi. Yine katil oluşunu görmek istemiyordu. Hoş, gözlerini açabilecek kadar gücünün olup olmadığından bile emin değildi. Jin vardı sadece aklında, onu korumak vardı. Onu koruyabilmek için öldüreceği bu kişiden özür diledi defalarca. Bir insanı korumak için başka bir insan öldürecek olmasından nefret etti tekrar tekrar. Kendinden nefret etti.

Taehyung, Jin'in boynunu açıkta bırakacak şekilde geriye yasladı kafasını. Taehyung'un koca elinin biri Jin'in alnında, diğeri çenesindeydi. Her zamanki yaptığını yapıyordu, can acıtmadan bu işi bitirmek istiyordu.

Jin ise kapattı gözlerini sıkıca. Birazdan çürüyüp yok olacağı gerçeğini unutmaya çalıştı. Taehyung'un her zaman en son duyguları aldığını hatırladı. Çünkü en son hissettikleri duygunun korku, endişe, iğrenme olduğunu söylemişti Jin'e. Bu yüzden yüreğini temizledi, Jin. Taehyung'un en azından bu sefer güzel bir duygu hissetmesini istedi. Ona olan aşkıyla doldurdu kalbini, beynini. Birlikte geçirebildikleri o geceyi hatırladı. Birbirlerine sarıldıkları o anları derledi kafasında. Taehyung, güzel duygular alabilsin diye çabaladı.

Taehyung dudaklarını yaklaştırdı, Jin'in boynuna doğru. Şah damarına değdirdi dudaklarını. Jin'in nefesi kesildi, Taehyung'un dudaklarının sıcaklığıyla beraber. İkisi de tir tir titriyordu. İkisi de ağlıyor, ikisi de dua ediyordu. Fakat biri ölmek, biri öldürmek üzereydi. Ve katil olan bunu bilmiyordu bile.

Taehyung, derin bir nefes aldı. Aldığı oksijene karışan tanıdık bir kokuyla çatıldı kaşları. Başı döndü bu güzel kokuyla ve unuttu her şeyi. Açlığını unuttu, canavar oluşunu, ağlayışlarını, üzüntülerini... Türlü hisler sardı bedenini fakat unuttu tüm olumsuzlukları. Gözleri yavaşça açıldı, kalbi tekledi. Bir kokuydu, onu yok eden de, kendine getiren de. Bir kokuydu onu sevdiği adamın katili yapmaktan vazgeçiren. Bir kokuydu, Taehyung'u tekrar tekrar kendine aşık eden.

Araladı dudaklarını yavaşça. Alt dudağı titredi, göz kapaklarıyla beraber. Ellerini pürüzsüz boyunda gezdirirken, kendisin dahi zor duyacağı bir ses tonuyla konuştu.

"Sevgilim?"



***

Üç gündür bu bölümü yazmak için çabalıyorum. Umarım becerebilmişimdir, umarım beğenmişsinizdir.

Siz, her şeyin en iyisini hak ediyorsunuz. Siz en güzel çiçeklere, en içten duygulara yakışıyorsunuz. Dünya'daki tüm samimiyet sizinle olsun. Buradan hepinizin kalbine kocaman sarılıyorum. Çünkü siz de en güzelsiniz.

Teşekkür ederim... 💜

Continue Reading

You'll Also Like

178K 16.2K 71
O haydutlar çetesinin kayıp lideri Min Yoongi'ydi. Bense son anda ölümün kollarından kurtardığı bir çocuktum. 'Yoonkook Vmin Namjin'
185K 18.9K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
88.2K 8.3K 22
İçmem gerekenden fazla içtim
400K 24.8K 54
"Bizim yaptığımız ne? Bilmiyorum, sadece öpüşüp duruyoruz. Yalan söylemeyeceğim bu hoşuma gidiyor çünkü güzel öpüşüyorsun, ruj gibi şeyler de yok, se...