GÜN DOĞUMU

By zeynrs123

6.3M 237K 54.1K

"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikan... More

♦️MERHABA♦️
♦️BÖLÜM 1♦️
♦️BÖLÜM 2♦️
♦️BÖLÜM 3♦️
♦️BÖLÜM 4♦️
♦️BÖLÜM 5♦️
♦️BÖLÜM 6♦️
♦️BÖLÜM 7♦️
♦️BÖLÜM 8♦️
♦️BÖLÜM 9♦️
♦️BÖLÜM 10♦️
♦️BÖLÜM 11♦️
♦️BÖLÜM 12♦️
♦️BÖLÜM 13♦️
♦️BÖLÜM 14♦️
♦️BÖLÜM 15♦️
♦️BÖLÜM 16♦️
♦️BÖLÜM 17♦️
♦️BÖLÜM 18♦️
♦️BÖLÜM 19♦️
♦️BÖLÜM 20♦️
♦️BÖLÜM 21♦️
♦️BÖLÜM 22♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 23♦️
♦️BÖLÜM 24♦️
♦️BÖLÜM 25♦️
♦️BÖLÜM 26♦️
♦️BÖLÜM 27♦️
♦️BÖLÜM 28♦️
♦️BÖLÜM 29♦️
♦️BÖLÜM 30♦️
♦️BÖLÜM 31♦️
♦️BÖLÜM 32♦️
♦️BÖLÜM 33♦️
♦️BÖLÜM 34♦️
♦️BÖLÜM 35♦️
♦️2019♦️
♦️BÖLÜM 36♦️
♦️BÖLÜM 37♦️
♦️BÖLÜM 38♦️
♦️BÖLÜM 39♦️
♦️BÖLÜM 40♦️
♦️BÖLÜM 41♦️
♦️BÖLÜM 42♦️
♦️BÖLÜM 43♦️
♦️BÖLÜM 44♦️
♦️BÖLÜM 45♦️
♦️BÖLÜM 46♦️
♦️BÖLÜM 47♦️
♦️BÖLÜM 48♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 49♦️
♦️BÖLÜM 50♦️
♦️BÖLÜM 51♦️
♦️BÖLÜM 52♦️
♦️BÖLÜM 53♦️
♦️BÖLÜM 54 ♦️
♦️BÖLÜM 55♦️
♦️BÖLÜM 56♦️
♦️BÖLÜM 57♦️
♦️BÖLÜM 58♦️
♦️BÖLÜM 59♦️
♦️BÖLÜM 60♦️
♦️BÖLÜM 61♦️
♦️BÖLÜM 62♦️
♦️BÖLÜM 63♦️
♦️BÖLÜM 64♦️
♦️BÖLÜM 66♦️
♦️BÖLÜM 67♦️
♦️BÖLÜM 68♦️
♦️BÖLÜM 69♦️
♦️BÖLÜM 70♦️
♦️BÖLÜM 71♦️
♦️BÖLÜM 72♦️
♦️BÖLÜM 73♦️
♦️BÖLÜM 74♦️
♦️BÖLÜM 75♦️
♦️BÖLÜM 76♦️
♦️BÖLÜM 77 (FİNAL)♦️
♦️VEDA♦️
♦️ ÖZEL BÖLÜM ♦️

♦️BÖLÜM 65♦️

83.2K 2.3K 953
By zeynrs123

İyi okumalar. ❤

Bir kadına yakışabilecek en şahane vasıf,şüphesizki annelikti. Bir kadına verilebilecek en büyük hediye evladıydı şüphesiz. Bir kadının yaşabileceği en büyük mutluluktu sevdiği adamın kanından,kendi canından tohumlanıp karnında filizlenen bebeğine kavuşması.

Bütün bu şahaneliğin, enlerin,mutluluğun birleşip kadının yüreğinde zirveye ulaştığı an ise bebeğine ve kocasına sahip olduğu ömrü boyunca devam ederdi. Kadın onlara baktıkça,dokunup sevdikçe asla eksilmeyen mutluluğunun aksine katlanarak kendisine can verişiyle yaşayacaktı.

Biliyordu Roza. Yatağında yanında yüz üstü yatmış,başı kendisine dönük bir vaziyette huzurlu bir uykuya dalmış olan kocası ve kendi ellerini varlığını hissetmek istercesine gezindirdiği teninin altındaki bebeği. Biri canı diğeri canının bir parçası olan bu ikisinin varlığıyla bütün ömrünü huzurla geçirecekti. Onlar,kendisine yaşaması için can,soluması için nefes olacaktı.

Zira yine biliyordu ki bu saatten sonra ne canı bildiği kocasının ne de canının canı olan bebeğinin varlığını hissetmeden bir dakika olsun nefes alamayacaktı. Ömür boyu kutsandığı anneliğini,babalığına hayran kalacağı kocasıyla birlikte yaşayacaktı. Onlar olmadan soluyamacağı her bir nefesini varoluşlarına adayıp onlar için sarfedecekti.

Elleri karının üstünde okşarcasına gezinirken düşüncelerinin beraberinde gülümsediğinde içini sarmış olan bütün mutluluğu yüzünü aydınlattı. Yüzünü aydınlatan bu mutluluğun kaynağı olan yüreğinde yeşermiş annelik hissiyatı ruhuna işlendikçe,Roza bu duyguyu tanıdıkça yüzündeki gülümsemesinin hiçbir zaman silinmeyeceğine, mutluluğunun gölgelenmeyeceğine emin bir tavırla genişletti yüzündeki tebessümü.

İçini sarmış olan duyguların yarattığı ruh haliyle anneliğinin ilk heyecanını her kadın gibi bebeğiyle konuşma hevesiyle yaşadı. Elleri karınında usulca gezinirken gözlerini kocasından ayırmadan,yüzündeki tebessümü düşürmeden usulca mırıldandı ona.

"Baban çok yakışıklı,değil mi?"

Anneliğinin yanı sıra izlemeye doyamadığı adama olan aşkı,ona bebeğine bu sözleri söylettiğinde başını olumsuz anlamda sallayarak sessizce gülerken olduğu yerden doğrulup kocasına doğru eğildi. Bir eli saçlarını okşamak için vakit kaybetmezken bir süre hayranlıkla yüzünü izledikten sonra iyice yaklaştı yüzüne.

Uyanmaması adına dikkatle hareket ederken yanağına yaklaştı ve küçük bir öpücük kondurdu.

"Bu bebeğinin 'Günaydın' öpücüğü."

Mırıldanışı bittiğinde uzaklaşmak yerine bu kez dudaklarına doğru yol aldı kendi dudakları. Önceki öpücüğünün aksine daha büyük bir istekle adamın dudağının kenarına yoğun bir öpücük bırakıp hafifçe geri çekildi.

"Bu da karının."

Uykusundan uyanmayan kocasına karşın gülerek geri çekildi.Ona bebeklerinin müjdesini vereli dört gün olmuştu. Bu dört gün boyunca kocasının her bir hareketi ona olan aşkını kat kat körüklemişti Roza'nın. Zira kocası evladını öylesine benimsemişti ki kendini onun varlığına adamış,her iki sözünden birini ona armağan etmiş,ellerini ve gözlerini üstünden çekmemişti.

Yüreğinin güzelliğine hayran olduğu adamın bu kez ise babalık hevesine aşık olmuş,yaşadıkları her bir ana her bir saniyeye şükretmişti Roza. Onların varlığıyla ömründe geçen en güzel dört gününü henüz başlangıç olarak kabul etmiş,ikisiyle beraber şahane bir hayatın hayaliyle bugüne gelmişti.

Şimdi gözleri kocasında,elleri bebeğindeyken bir kez daha en içten duasını onlarla kurduğu hayalleri gerçekleştirmek adına dile getiriyordu. Dalmış olduğu süre boyunca seyredaldığı kocasından onu dışarıdan gelen sesler kopardığında nihayet yataktan çıkabildi ve günün böylesine güzel başlamış olmasının mutluluğuyla banyoya yöneldi. Kısa bir sürenin ardından odasına dönüp giyindiğinde hâlâ uyanmamakta kararlı olan kocasına kıyamayarak usulca odanın çıkışına yöneldi.

Avluya çıkıp kapıyı kapattığı an görüş alanına giren iki kadın şaşırmasına neden olduğunda bir an duraksadı Roza. Sabah sabah kendisini bekleyiş içinde süzen iki kadına karşın akıllarında bir şeylerin döndüğü düşüncesiyle hafifçe tebessüm etti.

"Günaydın."

Yarım saattir odasından çıkmasını bekledikleri gelinlerinin şaşkın yüz ifadesi Yade Hervin ve Rojbin Hanımın birbirlerine bakmasına sebebiyet verdiğinde iki kadında gülmemek için kendini zor tutarak tekrar gelinlerine döndüler.

Rojbin hanım heyecanla gelinine doğru yöneldi ve yanına yaklaştığı gibi koluna girip kaynanasına doğru hafifçe çekiştirerek konuştu.

"Günaydın kızım. Gel bakalım sana çok güzel bir kahvaltı hazırladık."

Roza şaşkınlığını atamadan Rojbin hanıma ayak uydururken bir ona bir de yaşlı kadına bakarak konuştu.

"Herkes uyandı mı ki?"

Yanına yaklaştıkları Yade Hervin'in de boşta kalan diğer koluna girmesinin ardından itiraz istemeyen sesi doldu kulaklarına.

"Boşver herkesi. Bugün üç kadın şöyle güzel bir kahvaltı yapacağız biz."

Duyduğu sözler ile kaşları havalanan Roza,başını yaşlı kadından çekip kaynanasına döndü ve gözlerini kısarak baktı kadına fakat onun sadece gülümsemesiyle tekrar önüne döndü ve zorluk çıkarmadan onlara eşlik etti.

Akıllarından bir şeylerin geçtiğine emin olduğu her iki kadının yönlendirmesi ile küçük salona girdiği an görüş alanına deyimi yerinde sadece kuş sütünün eksik olduğu kahvaltı sofrasının girmesiyle açlık hissi anında bütün bedenini ele geçirip gözlerine yansıdı.

Kollarından çıktığını hissettiği kadınlar ile sofradan güçlükle çektiği bakışlarını onlara çevirdi.

"Bu masa sadece üçümüz için mi yani?"

Duyduğu soruya karşın gülümseyen iki kadından Rojbin hanım elini istekle gelinin karnına koydu ve şefkatle okşayıp geri çekildikten sonra kendisini gülümseyerek izleyen gelinine baktı.

"Torunumu da say."

Kadının samimiyetle dile getirdiği sözler Roza'nın içine işlerken kaynanasına sevgiyle baktı. Kendisine gülümseyen Rojbin hanım kolundan hafifçe tuttuğu gibi kahvaltı masasına yönlendirdi ve dikkatle sandalyeye oturttuktan sonra masanın karşı tarafına geçti.

Roza karşısına oturan iki kadının kendisini dikkatle izliyor oluşlarına karşın oturduğu yerde kıpırdanarak ellerini masanın üstüne yerleştirdi ve gülerek konuştu.

"Ee hanımlar,yemeyecek miyiz?"

Dile getirdiği sözler üzerine birbirlerine kısa bir bakış atan iki kadının da hareketlenerek kahvaltıya yönelmesinin ardından Yade Hervin'in sesi doldu kulağına.

"Yiyeceğiz elbette kızım. Sen de güzelce ye,doyur karnını. Yorgun düşme hastanelerde."

Kadının uyaran sesine karşın yüzündeki tebessümünü silmeden başıyla onaylayan Roza,her iki kadının kendisini süzüyor oluşuna karşın içten içe gülüyor ve ağızlarından çıkaracakları baklayı bekliyordu. Onların bakışlarına karşın ilk başlarda odaklanamadığı kahvaltısını,bir süre sonra iştahına yenik düşerek tadını çıkara çıkara yapmış,iki kadının bakışlarını umursamadan onlarında iştahını kabartacak bir hevesle bol bol yapmıştı kahvaltısını.

Geçen bir sürenin ardından karnının iyice doyduğunu hissedip sandalyesinde geriye yaslandığı an unuttuğu bakışları tekrar üstünde görünce daha fazla dayanamazken gülerek konuştu.

"Hadi kahvaltımızı da yaptığımıza göre söyleyin içinizdekileri."

Sözlerini duyan iki kadın da gülerken Rojbin hanım hevesle kaynanasına döndü.

"Gördün ana,habire reçel yedi bal yedi. Dört gündür süzüyorum çaktırmadan. Tatlıya yöneldi,kız olma ihtimali yüksek."

Duyduğu sözlerin üzerine kaşları hafifçe havalanan Roza,henüz kendisi bir şey söyleme fırsatı bulamadan Hervin Hanımın,gelinine çıkışmasına şahit oldu.

"Bu kız zaten hamilelikten önce de kahvaltıda hep tatlı şeyleri yiyordu.Sen de hemen işi çözdün."

Yaşlı kadının sözleri üzerine bu kez gözleri büyüyen Roza, her iki kadının bebeğin cinsiyeti üzerine bu kahvaltıyı hazırlamış olmalarına karşın kendini tutamayarak gülmeye başladığında kendisine dönen yüzlere gülüşünü durdurmaya çalışarak karşılık verdi.

"Demek bütün bu hazırlık bebeğin cinsiyeti içindi."

Alaylı sesine karşın kaynanası tarafından da terslenmiş olan kendi kaynanası omuz silkerek yüzünü bir çocuk gibi düşürdüğünde Roza dayanamayarak ona doğru eğilip masanın üstündeki elinden tutarak devam etti sözlerine.

"Hey şey çok güzel olmuştu ellerine sağlık ama yaptığım kahvaltıya cinsiyeti pek çözemeyeceğiz gibi. Hem Yade doğru söylüyor. Ben kahvaltıda genellikle reçel,bal tüketirim."

Yade Hervin'in kendisine başıyla onay vermesine karşın ona gülümseyen Roza,geri çekildi ve bu kez ikisine hitaben konuştu.

"Hem birkaç ay sonra bilimsel olarak belli olacak zaten."

Sözleri bittiği an bu kez başını olumsuz anlamda sallayan yaşlı kadının sesi doldu tekrar kulaklarına.

"Kim demiş birkaç ay diye?Ben iki kez gözlem yaptım mı çözerim torun kız mı erkek mi?"

Alaylı gözleri Hervin Hanımı bulan Roza,onun iddialı sözlerine karşın gülme isteğini bastırmaya çalışarak konuştu.

"Bulurum diyorsun yani?"

Duyduğu soruya karşın başındaki örtüsünü düzeltip duruşunu diķleştiren Hervin Hanım kendini beğenmiş bir edayla gülümserken tek elini havada sallayarak konuştu.

"Bizim zamanımız da doktordan cinsiyet öğrenmek mi vardı? Ne yollarla öğrenirdik o zamanlar. Hepsi de doğru çıkardı. Şimdi sıra torunumda."

Roza,duyduğu sözleri her ne kadar ciddiye almak istemesede gözlerine bakan gözlerdeki hevesi kırmamak adına ve kabullenmek istemese de kendi içinden doğan tatlı merakın sebebiyle yüzündeki alaylı ifadesini sildi. Dirseğini masaya yerleştirdikten sonra yanağını da eline destek yaptı ve her ikisine birer bakış atıp konuştu.

"Peki nasıl olacak?"

Genç kızın merakını gören her iki kadın bir birbirlerine kısa bir bakış atıp güldükten sonra tekrar Roza'ya döndüler. Hervin Hanım cayından bir yudum alıp bardağını tekrar masaya bıraktıktan sonra ciddiyetle konuşmaya başladı.

"Bir. Mide bulantıların sabah vakitleri mi oluyor ve çok ağır mı bulanıyor miden?"

Roza duyduğu soruyu anında düşünmeye başladığı sırada Rojbin hanımın heyecanlı sesini duydu bu kez.

"Eğer çok ağır bulantın varsa kız bebeğe işarettir kızım."

Kaynanasının hevesli hali onun kız bebeği ne kadar çok istediğini belli ediyordu her zaman. Roza onun bu hevesine samimiyetle gülümsese de başını hafifçe olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Bulantım hiç sabah vakti olmadı. Ve öyle ağır da olmadı."

Torunun erkek olmasını istediği belli olan Hervin Hanımın yüzünde güzel bir gülüş peyda olurken gelinine inat hevesle konuştu.

"Aha birinci sonuç,erkek bebek. Şimdi sıra iki de. Söyle bakalım kızım,tatlı mı aş eriyorsun ekşi mi?"

Duyduğu ikinci soruya karşın bir süre düşünen Roza,kendisine bekleyiş içinde bakan gözlerin heyecanıyla yerinde kıpırdandı. İyice zorladığı aklının ardından nihayet konuştu.

"Bir aylık hamileliğimde ne aş erdim hiç çözemiyorum tabiki. Şu son hafta da ciddi bir aş erme yaşamadım ama canım daha çok tuzlu bir şeyler yemek istiyor."

Sözleri bittiği an bir sevinç nidası atan yaşlu kadına hayretle bakan Roza,sevincinin sebebini çok geç olmadan kendisinden duydu.

"Torun erkek yolunda ilerliyor vallaha."

Kulağına ilişen sözler kendisi de bir erkek çocuk isteği daha fazla olduğundan Roza'yı istemsizce heyecana sürüklerken yüzünde büyüyen gülüşünü, kendilerine kısık gözlerle bakan kaynanasıyla göz göze geldiği an dudağını ısırarak bastırmaya çalıştı.

Rojbin hanım ise onların bu haline karşın daha fazla dayanamayarak sitemle konuştu.

"Her şey aşermeyle bulantıyla belli olmaz. Bak ben söyüyorum,kızım sen kiloyu sadece karnından değil bütün bedeninden alıyorsun.Şimdiden kilo aldın. Kilosu karnında toplanmak yerine tüm bedenine dağılan kadının kız çocuk taşıdığı söylenir.

Duyduğu sözlerden dikkatini en çok çeken şimdiden kilo aldığı konusu olan Roza,dehşete düşen yüz ifadesiye bedenini süzerken sesi incelecek bir isyan döktü dilinden.

"Yaa,ne demek şimdiden kilo aldın,aşk olsun. Daha bir aylık."

Genç kızın isyanı Yade Hervin'i güldürürken gözlerine bakarak kendisini onaylamasını isteyen Roza'ya pek de istediği kelimeleri dökmedi dilinden.

"Aldın aldın,ama bir yakışmış ki sorma. Rojbin bu konuda haklı. Belli epey etli butlu bir şey olacaksın sen."

İlk kez onay almış olmanın sevincini yaşayan Rojbin hanım da keyifle gülerken hâlâ bedenini incelemeye devam eden,yüzü düşmüş olan gelinine hitaben doğacak bebeğin kız olacağına dair bir tezini daha döktü ortaya.

"Hem karnı yüksekte olanın da bebeği kız olur derler. Senin gebeliğin daha çok yeni ama ben şimdiden anlıyorum,karnın kesin yüksekte olacak senin."

Duyduğu ikinci tespite karşın kilo sıkıntısını sonraya saklayarak asıl konuya yönelen Roza,kaynanasının parıldayan gözlerine samimiyetle bakarken onların bu neşeli yarışına sevinçle eşlik etti.

"Ee,iki ye iki oldu hanımlar. Sıradaki tespit."

Sözleri bittiği an yaşlı kadının Rojbin Hanım'ı hafifçe ittirmesine şahit olan Roza hemen ardından iğneleyici sesini duydu.

"Kızım sen ne bakarsın bunun sözlerine? Daha şu kadarcık hamilesin kilonu,karnını çözdü müneccim gibi."

Yaşlı kadının dile getirdiği sözlerine,onu yandan bakışlar atarak izleyen Rojbin Hanım'ın kısık sesle bir şeyler söylerek cevaplamasına karşın onların bu haline dayanamayarak yine gülmeye başlayan Roza'yı bir kez daha kendini toplayan Rojbin Hanım'ın sesi durdurdu.

"Ana sen de biliyorsun haklıyım,kabullenmiyorsun."

Bunun üzerine omuz silken yaşlı kadın ile bu kez ayaklanan Rojbin Hanım onu kolundan tutarak kaldırırken devam etti konuşmaya.

"Gel bak ayaklarına da bakalım. Sıcaksa kız,soğuksa erkeğe işaret değil mi gel bakalım hadi?"

Gelininin kendisini kaldırmasına karşın yüzünü buruşturarak kalkan Yade Hervin,aynı zamanda gelini terslemeye de devam etti.

"Kış kış kızın ayağı niye sıcak olsun,kesin soğuktur zaten."

Muhabbetleri tuhaflaşan her iki kadına hayretle bakan Roza,kendilerine doğru gelmelerinin ardından bir kez daha kaynanasının sesini duydu.

"Çıkar terliklerini kızım sen."

Kulağına ilişen sözlere karşın hayretle başını olumsuz anlamda sallayan Roza,hızla cevapladı onları.

"Yok ama. Sizi ayaklarıma dokunduramam,o kadar da değil."

Dile getirdiği sözlere karşın gülümseyen kaynanası tekrar konuştu.

"Kızım çek ayaklarını kendine sen. Sadece üstüne dokunacağız bir."

Kısa bir an tereddüt yaşayan Roza,onların sabırsız bakışlarına karşın sıkıntılı bir nefes vererek terliklerini çıkarak ayaklarını sandalyede kendine çektiği an her iki kadın da her bir ayağının üst kısmına hafifçe elinin tersiyle dokunduğu an Rojbin hanımın neşeli sesi bir kez daha yükseldi.

"Gör işte ana. Benim gelinime kış işlemiyor.Sımsıcak teni."

Aynı hızla yaşlı kadın yine tersledi gelini.

"Iki saattir çay bardağını tutuyorsun. Ne belli senin elinin sıcak olmadığı. Hem bence soğuktu."

Her iki kadının küçük bir savaş başlangıcı olan tuhaf atışmaları dışarıdan beklenmedik ve gittikçe yaklaşan üçüncü,yüksek bir ses ile bölündü.

"İnsan sabah sabah uyandığında karısını,çocuğunu yanında göreme..."

Ve nihayet beklenen sesin sahibi salona girdiği an üç kadını o halde gördüğünde yarıda kestiği sözlerine yenisini ekledi.

"Allah Allah! Bu ikisi yiyecek karımı. Yine napıyorsunuz,dikilmişsiniz başına?"

Uandığında karısını yanında görememiş olmanın isyanını gözlerini açtığı ilk andan itibaren yaşayan Baran,ayakta dikilmiş olan her iki kadının arasından oturduğu sandalyeden başını hafifçe eğerek görüş alanına giren karısının gülümseyen yüzünü gördüğü an ancak gününün aydındandığını hissetti.

Her gün şahit olduğu gülümsemesinin her seferinde yüreğine aynı huzuru armağan etmesinin büyüsüyle kendisi de gülümseyerek karşılık verdiği an Yadesinin sesi doldu dulağına.

"Deliye bak.Senin karınsa bizim de kızımız.Hep sana olacak değil ya."

Yanlarına yaklaştığı kadınlardan ilk önce annesini öpen Baran,ardından yaşlı kadına yaklaşıp onu da günaydın niyetine öptükten sonra gözleri kendisini izleyen karısına kaydığında yaşlı kadına hitaben konuştu.

"Hep bana Yade,hep bana olacak."

Dile getirdiği sözlerin üstüne gülerek eline vuran yaşlı kadın geri çekilerek sahte bir sinirle konuştu.

"Kudurmuş vallahi bu."

Onun bu sözü diğerlerini de güldürürken Rojbin hanım, gelinini ve oğlunu yanlız bırakmak adına kaynanasına yöneldi ve koluna girip çıkışa doğru yönlendirerek konuştu.

"Boşver o kudurmuşu,gel biz büyük salona geçelim. Sultan,beyler için oraya kuracaktı kahvaltıyı."

Roza salondan çıkışlarını izlediği her iki kadının görüş alanlarından kaybolmalarının beraberinde yanındaki sandalyeyi kendisine doğru çevirip karşısına oturan kocasına döndüğünde onun kahvaltı sofrasını süzdükten sonra kendisine dönüşünü izledi. Akabinde alaylı sesi doldu kulaklarına.

"O iki fena,bu kahvaltıyı neyi öğrenmek için hazırlamışlar?"

Dile getirdiği sözlere karşın ona eşlik ederek gülen Roza,iki elini karnının üstüne yerleştirip cevapladı kocasını.

"Birileri doğmadan ortalığı karıştıyor. Annen ve Yaden yoğun bir beyin fırtınasıyla bebeğin cinsiyetini öğrenmek için epey bir emek sarfetti."

Karısının sahte bir ciddiyetle kurduğu sözlere karşın keyifli bir kahkaha attıktan sonra tekrar konuştu Baran.

"Dalga geçme bak,Yade'min kocakarı tespitleri zamanında hepimizin üstünden geçti,çoğumuzu doğru tahmin etti. Sen söyle bana,kız mı dediler erkek mi?"

Kocasının sözlerine karşın başını olumlu anlamda salladıktan sonra sandalyesinde geriye yaslanan Roza,iki kadın tarafından yapılan tespitleri keyifle aktardı ona.

"Yaden erkek torun,annen ise kız torun için epey bir yarıştı ama sonuç iki ye iki kaldı. En son tespitleri de sen geldiğin için sonuçsuz kaldı."

Karısının sözlerini yüzünde keyfini yansıtan bir tebessümle dinleyen Baran,merakla cevapladı onu.

"Sonuncu tespiti nasıl yapacaklardı?"

"Ayaklarımdan tenimin sıcaklığına baktılar. Sıcaksa kız,soğuksa erkek oluyormuş. Ama daha kavgaları bir sonuca ermeden sen geldin."

Duyduğu sözler ile yüzündeki tebessümü bütün sevincini saran büyük bir gülüşe dönen Baran,kendinden emin bir tavırla ve bir o kadar da keyifli bir ses tonuyla konuştu.

"Ben söyleyeyim sana o tespitin sonucunu yavrum,kız olma ihtimali öne geçti."

Dile getirdiği sözler ile gülen karısı,tek kaşını havaya kaldırarak alayla karşılık verdi kendisine.

"Nerden anladın hemen öyle?"

Duyduğu soruya karşın kendini beğenmiş bir edayla karısını baştan aşağı süzen Baran,ardından ona doğru eğildiği gibi oturmuş olduğu sandalyenin her iki köşesinden tutup kendi bacaklarının arasına çekti ve aynı hızla yüzünü kadının yüzüne yaklaştırdı. Yaptığı bu hareketle kısa bir an afallayan karısına gülümseyip sıcak nefesini yüzüne bıraktıktan sonra konuştu.

"Senin tenin hep sıcaktır."

Bitirdiği sözlerin beraberinde sandalyenin köşelerinden tutan ellerini kadının dizlerine çıkardı ve kalçalarına doğru okşayarak yol alırken gözlerinde peyda olan arsızlığını,dudaklarını kadının dudaklarına sürterek dile getirdi.

"Sıcaklığı,benim dokunuşlarımla harlanıp alevlenen tenin."

Kalçalarında gezinen ellerin teninde yarattığı ve tam da kocasının kastettiği kor sıcaklığı bedenini yakan Roza,dudaklarının üstünde gezinen dudaklardan geri çekilmeden gülümsedi. İçini yakıp kavuran adamı inkar etmek niyetinde değildi. Ancak bulundukları yer de bu pozisyonlarına hiç uygun bir mekan değildi.

Kocası bu durumu idraak etmenin aksine dudaklarını dudaklarına bastırdığında kendisi de iradesini kaybetmeden bu işi bitirmesi gerekiyordu. Öpüşüne kısa bir an karşılık verdiği adamın önce ellerini kalçalarından indirdi. Ardından ise nihayet kurtardı kendini ondan.

Dudaklarındaki son tadı almak adına yaladıktan sonra ayrıldıkları an ancak kendine gelebilen kocasına gülerek ayaklandı.

"Yakma işine sonra devam edersin. Çıkmamız gerek birazdan."

Dile getirdiği sözlere karşın oturduğu sandalyeye yaslanan kocası,hiç beklemediği bir harekette bulunup bileğinden tutarak kendisine doğru çektiğinde dudaklarından firar eden küçük çığlığının beraberinde kendisini adamın kucağında,onun ellerini ise belinde buldu

Açıkta kalan boynuna yer edinen kocası,derin bir iç çekip burnunu tenine sürterken eş zamanlı olarak kendisini daha çok sardığında istemsizce gözlerini kapatan Roza'da kendini kaybedecekti kocasının arsızlığına karışmış son kelimelerini duymasaydı.

"Seni yakacağım diye kendim baruta dönüyorum.Sağlığım tehlikede artık."

Büyülü anı bozan sitemli son sözler Roza'ya şen bir kahkaha attırdığında Baran' da başını olumsuz anlamda sallayarak güldü. Keyifli kahkahası biten karısı üstünden kalkmaya yeltendiğinde bulundukları ortamı daha yeni umursayarak kalkmasına izin verdi.

Önüne düşen saçlarını geriye atarak elbisesini düzelten Roza,inanamayarak baktığı kocasına doğru eğildi ve kollarından tutarak ayağı kaldırırken alayla konuştu.

"Sağlığın tehlikeye falan düşmez senin. Her zamanki halin ne de olsa. Hadi kalk ve babanlarla kahvaltını yap.Geç kalacağız."

İtiraz etmeyen etmeyen kocasının koluna girdi ve beraber salonunun çıkışına yöneldiler.Baran yan odadan kardeşinin ve babasının sesini duyduğu büyük salona geçmeden önce,kolundan çıkan ve kendisine gülümsedikten sonra merdivenlere yönelecek olan karısının bileğinden son anda tuttu ve kendine çekti. Onu bırakıp ilerlemeden önce bir kez daha konuşturdu arsızlığını.

"Haklısın. İstediğim kadar barut olayım,ateş sen olduktan sonra bana bir şey olmaz."

🍁

Hervin hanım ve Rojbin hanımın küçük yarışları nedeniyle bugüne özel ayrı yapılan kahvaltının ardından Baran,babası ve kardeşini kendisinden önce şirkete yönlendirdi. Kendisi de her zamanki gibi karısıyla beraber onu hastaneye bırakmak için yola koyuldular.

Bir süre devam eden yolculukta sessizleştiğini hisseden karısını merak eden Baran,gözlerini bir anlığına yoldan çekip karısına çevirdiğinde onu başını pencerenin camına yaslamış,elleri karını sarmalamış bir vaziyette yüzünde kalbini ısıtan bir tebessümle düşüncelere daldığını gördü.

Kadının ellerini sarmış olduğu teninin kendi içinde yarattığı duyguların güzelliği onunda yüzünü gülümsettirken ruhunu şenlendiren sesini duymak adına alayla konuştu.

"O karnındakine söyle.Seni böyle sürekli kendine bağlayıp beni unutturacaksa işimiz yaş,haberi olsun."

Duymayı beklemediği sözler,Roza'yı dalmış olduğu düşüncelerinden kopardığında eş zamanlı olarak kocasına döndü ve alaylı tavrına karşın gülerek karşılık verdi ona.

"Karnımdaki ve ben, kalbine bağlı olduğumuz adamı düşünüyorduk aslında."

Ruhunu şenlendiren sesten yüreğine ilaç sözler duyan adam,duyduğu birkaç kelimenin gerçekliğine bütün ömrünün adanmış olduğunun şerefiyle parıldayan gözlerini bir kez daha aşkını sunarcasına karısına çevirdi ve yüzünden düşmeyen tebessümünün arasından keyifle konuştu.

"Kalbini size vermiş olan bu adam hangi düşüncelerinizi süsledi? Onu da söylede yaşama sevincim artsın."

Kocasının dilinden dökülen sözlerin romantikliği o an Roza'ya pek etki etmedi. Üstelik kocasını düşündüğü o hallerine karşın ondan duyduğu bu sözlere kendini tutamayarak gür bir kahkaha attı. Uzun bir süre devam eden gülüşüne tek kaşını kaldırarak dönüp kahkahakarının sebebini alayla dile getirdi.

"Tam olarak, sünnetlik hallerinden büyüyüp baba oluşun süslüyordu düşüncelerimizi."

Sözlerini bitirdiği an kocasının yüzünü aldığı ifade Roza'ya karnını ağrıtacak bir kahkaha daha artırırken bu kez karnına gülüşü sebebiyle bastırdı ellerini ve kocasına doğru iyice eğilip yanağını severek ve sesini çocuksu bir tona bürüyerek konuştu.

"Cen baba mı oldun cen?"

Bütün romantikliği kendisini terk eden adam,duyduğu sözlerin beraberinde karısının o eski sünnetlik fotoğraflarını hatırlaması ile yüzünü düşürüken kahkahaları devam eden kadının kurduğu son sözler ile gözlerini kısarak bir bakış attı ve kınarcasına konuştu.

"Ben kadına güzel düşüncelere dalmış diye hayran hayran bakayım,o benim baba oluşumla dalga geçsin içten içe."

Hemen ardından elini hafifçe direksiyona vurarak devam ettirdi sözlerini.

"Ah ulan,o ihtiyar sana o fotoğrafları göstermeden yakmalıydım."

Kocasının sahte sinirli tavrına karşın gülme isteğini dudağını ısırarak bastıran Roza,kendisini toparlayarak ve ciddi görünmeye çalışarak hemen gönlünü alma yoluna girdi.

"Yaa 'dalga geçsin' ne demek aşk olsun.Şaka yapıyordum."

Dile getirdiği sözler,gözlerini yoldan ayrımadan arabayı sürmeye devam eden kocasına pek bir etki etmeyip, düşmüş olan yüzününde bir değişiklik oluşturmadığında işi biraz daha ileri almaya karar veren Roza,en iyi bildiği gibi yapmak için gülümseyerek kocasına doğru yaklaştı ve az önce alayla sevdiği yanağından öptükten sonra geri çekilmeden,onu uysallaştıracak sözlerini devam ettirdi.

"Bebeğimin babası,asma o yakışıklı suratını.Ben Gülazer anneleri düşünüyordum.Hamile olduğumu öğrenseler,ne tepki verirler diye?"

Karısının,tenine değen dudaklarının ardından yüzünün asık kalmasının mümkünatı kalmayan Baran duyduğu sözlerin ardından özlediği yaşlı kadının,karısının hamile olduğunu öğreneceği an vereceği tepkiyi düşünürken özlemle gülümsedi.

O an,her ikisininde aklına hayatlarının en güzel anıları düştü. Kötü zamanlarının iyileştiren yaşamları,sevgilerinin başlangıcı,iki kişilik dünyalarının temeli. Her birine ev sahipliği yaptığı o küçük köyün,eski evin bütün güzelliği yüreklerine düşüp yüzlerini gülümsetti.

O zamanlardan bu zamanlara gelmiş olmanın büyüsü her ikisinede derin bir iç çektirdi. Bir şeyleri başarmıştı Baran. Bir şeyleri, fazlasıyla ve en güzeliyle başarmıştı. Daha o zamandan içini yakan kadını dokunamazken,konuşamazken,o kadar yakınında olmasına rağmen gecelerce izleyip uzanamazken bugün çocuğunun annesi yapmıştı. Başarmıştı. Hayatında başarabileceği en önemli şeyi başarmış,karısının gönlünü alabilmişti.

Ve Roza imkansızlığın bütün mührünü paramparça ederek,yüreğinin mükemmelliğini kocasına sunmuştu. Ta o zamanlardan kendisine olan hissiyatlarını çözmeye başladığı adama onca yaşananın ardından hesaba katmadığı kendi kalbinin esiri olarak en büyük şans olmuştu. O hem kendi hayatını hem de kocasının hayatını kurtarmış,nihayetinde yeni bir hayata daha can vermişti.

Dalmış oldukları yoğun düşüncelerinin sessizliğini nihayet vardıkları hastanenin ses ortamı bozduğunda arabayı park eden Baran,geri çekilen karısına bakıp içini dolduran bütün düşünceleri kendine saklayarak keyifle konuştu.

"Şu kışın bitmesine az kaldı. Bahar bir gelsinde seni büyümüş karnınla götürüp vereceği tepkiye bizzat şahit olmak istiyorum."

Duraksadı ve emniyet kemerini çözüp tekrar karısına döndü.Tek gözünü kırpıp kendini beğenmiş bir edayla devam etti.

"Kazandığım zaferi görsün."

Kocasının son hareketine gülümseyen Roza, keyifli sesinden dökülen sözler ile gözlerinin önüne Gülazer hanımın,hamileliğini göreceği ilk an vereceği tepkileri geldiğinde heyecanla kıpırdadı yerinde. Ona olan özlemini gidermek ve yaşayacağı sevinci en kısa zamanda görmek umuduyla sevinçle konuştu.

"Çok güzel düşündün.O kadar özledim ki onu."

Karısının heyecanlı sevincine gülümseyen Baran'ın gözleri karnına kaydı bu kez. Bir süre orada gezinen bakışlarının ardından tekrar karısına döndü ve gözleriyle karnını işaret edip konuştu.

"Son ferdimize de iyi gelir köy havası."

Kendisini başıyla onaylayan karısının,o zamanlara dair birkaç hali aklına düştüğünde yüzündeki içten tebessümü gözlerinden yansıyan arzusuna karışıp arsız bir gülüşe dönüşürken keyifle devam etti sözlerine.

"Hazır aklıma gelmişken,sana bir şey itiraf edeyim."

Duyduğu sözlere karşın önce kaşları havalanan karısı,bakışlarındaki arzuyu fark etmiş olacakki gözlerini kıstı ve konuştu.

"Ne itirafı?"

Kadının şüpheli sesine karşın büyüyen gülüşünü bastırmaya çalışarak cevapladı onu.

"Köyde kaldığımız ilk gece uyuduğumu düşünüp üstünü değiştirdin. Yavrum ben o gece elbiseni üstünden sıyırışını,geceliğini usulca giyişini saniye saniye izledim,bilgin olsun."

Roza'nın duymayı beklemediği sözleri algılayana kadar kısık kalan gözleri,önüne serilen o anların ardından hayretle açıldı. Oysa o gece kendisini görmediğine emindi kocasının. Kısa bir an gözlerinin önünden geçen anların ardından kendisini gülerek izleyen adama karşın kınarcasına başını olumsuz anlamda salladı.

"İnanmıyorum sana,beni mi izledin utanmadan? Ben de hep sapık olmayışını beğenirdim."

Duyduğu sözler,tutmaya çalıştığı gülüşünü gür bir kahkahaya çeviren Baran bir süre karısını sinir edecek kadar güldükten sonra yine nihayet durdu. Fakat devam edeceği sözlerin,karısı üstünde yaratacağı yeni etkilere karşın büyük bir keyifle devam etti sözlerine.

"Sapık olmayışım mı,yavrum sen saf mısın? Ben seni o ahırda elbisen kalçana kadar çıkmışken,o gölde sırılsıklam haldeyken,geceleri uyurken gözlerimle yiyip bitiriyordum."

Kulağına ilişen her bir kelimede göz bebekleri bir miktar daha büyüyen Roza,içine düştüğü hayretle dinliyordu kocasını. Meğer en başından beri üstünde olan bütün arsızlığını utanmadan kendisini süzerek yaşamıştı bu adam.

Kendisini keyifle izleyen siyah gözlere karşın ona kınayarak baktı Roza. Başını olumsuz anlamda salladı ve sahte bir resmiyetle konuştu.

"Yazıklar olsun. Hiçbir şey demiyorum sana."

Karısının sözlerine alınmadığı arsızlığın okunduğu yüz ifadesinden belli olan Baran,ona doğru yaklaşıp sarfettiği sözlerine inat ciddiyetle konuştu.

"O anların her saniyesinde yanıp kavruldum."

Duraksadı ve iyice yaklaştı karısına. Önündeki dalgalı saçlarının bir tutamını okşayarak kulağının arkasında yerleştirirken teni tenine temas edecek kadar yakınına ulaşıp gözlerinin içine sabitledi bakışlarını. Nefesi karısının dudaklarını yakarken,sarfettiği sözler ise içine etki etti.

"Seni tekrar oraya götüresim var.Götürüp o arzudan yanmama rağmen dokunamadığım,yaklaşamadığım, kavuşamadığım her bir anın acısını kat kat çıkarasım var."

Kocasının sergilediği hareketlerine karşın duyduğu sözlere,bu sözleri ciddi anlamda gerçekleştirmek istediği belli olan ses tonuna karşın gülerek usulca geri çekildi ve arabanın kapısına uzanarak konuştu.

"Oldu o zaman,sonra görüşürüz. "

Roza'nın hareketine karşın ona eşlik ederek gülen Baran,onu arabadan inmeden bileğinden yakalayıp kendine doğru çekti ve dudaklarına dudaklarını bastırıp derince öptükten sonra geri çekildi.

"Tamam onların daha vakti var zaten. Sen şimdilik akşam erken çıkmaya bak. Senden ve yavrumdan ayrı geçirdiğim kahvaltıyı baş başa bir yemekle telafi edelim."

Dudaklarında kalan tatın lezzetinin çok daha fazlasını isteyen yanını hamlileliğinin hassaslaştırdığı hormonlarına bağlayan Roza,istekle kocasına bakıp dudaklarını yaladıktan sonra keyifle gülümsedi.

"Bizim için büyük zevk. Elimden geleni yaparım,haber veririm sana."

Karısını başıyla onaylayan Baran,ondan ayrıldığı her bir anda daha ayrılmadan kavuşmak için saniyeler saymaya başlayan yüreğiyle derin bir iç çekti.

"Dikkatli ol."

🍁

Günün geri kalan zamanını hastalarıyla geçiren Roza,vakit akşamı bulduğunda biraz daha erken çıkmasında bir sıkıntı oluşmayacağını kocasına bildirmiş ve onun gelmesini beklerken hazırlanmıştı.

Fakat yapılan planlar, hastanede yatan bir hastasının beklenmedik bir anda fenalaşması sonucu ameliyata girmesi gerekmesiyle bozulmuştu. Hazırlandığı hızla tekrar üstünü değiştirerek ameliyata giren Roza'nın gerisinde ise kendisini almaya gelen,fakat beklediğinin aksine Erva'dan ameliyata girdiğinin haberini alan Baran,öylece kalakalmıştı.

İptal olan planının yanı sıra karısının yorgun olduğunu düşündüğü haline rağmen yoğun olan işine sövmek istemiş fakat yaptığı işin kutsallığına karşın kendini frenlemek zorunda kalmıştı.

Kendini frenleme çabası zaman geçtikçe,hastane kalabalığı azaldıkça ve buna rağmen karısına henüz kavuşamadıkça zorlaşan adam en nihayetinde dayanamamış ve kendini ameliyathanenin kapısını uzaktan gözlerken bulmuştu.

Vaktin geceyi bulmasıyla beraber iyice sabrı taşan adam,nihayet beklediği kapının açılmasınının ardından karısının çıkmasıyla yaslandığı duvardan doğrularak rahat bir nefes aldı. Ancak aldığı rahat nefes,açılan kapıdan çıkan bir adamın kadısının koluna dokunup sıvazlayarak konuşmasıyla ciğerlerine battı.

"Iyi iş çıkardın,tebrikler."

Duyduğu sözlerin ardından karısı adama tebessüm etmekle yetinmiş,ardından birlikte hasta yakınları olduğunu tahmin ettiği iki kişinin yanına giderek güzel haberi vermiş olmalıydılarki iki kişininde yüzü mutlulukla parıldamıştı.

Gözlerini karısından çekmeden her hareketini izleyen Baran,nihayet başını bir an kendi bulunduğu tarafa çeviren karısının kendisini fark edip kısa bir afallayışının ardından bulunduğu tarafa yönelmesiyle gelmesini bekledi.

Kocasını farkettiği an istemsizce bütün yorgunluğunu unutan Roza,birkaç saat süren ameliyatı boyunca kendisini beklemiş,üstelik ameliyahane kapısında beklemiş olabileceği ihtimaliyle mahcup bir şekilde gülümseyerek yanına yaklaştığı adamın kısılmış gözlerini onu bekletmiş olmasına yahut yemeğe gidemeyişlerine verip,mahçubiyetini sesine yansıtarak konuştu.

"Biraz fazla beklettim değil mi?"

Dile getirdiği sözlere karşın bir cevap vermesini beklediği kocası,gözlerini koluna indirdi ve tek elini kaldırıp koluna yerleştirerek anlamadığı bir şekilde silmeye başladığında Roza,yaptığı bu hareketin anlayamayarak izlerken kocasının kendi kendine mırıldanışı doldu kulaklarına.

"Elini kırıp başka bir tarafına soktuğumun lavuğu."

Duyduğu sözler ile hafifçe çatılan kaşları,yaptığı bu hareketin sebebinin az önce omzuna dokunan meslektaşı olduğunu anlamasıyla düzelirken gülme isteğini bastırmaya çalışarak alayla konuştu.

"Koluma dokunuşunu mu siliyorsun?"

Dile getirdiği sözlerin ardından kocasının gözleri kendisini bulduğunda,bakışlarındaki kıskançlık Roza'yı iyice keyiflendirirken kolunu sildiği yerinden sahiplenircesine tutan adam ardından cevapladı sorusunu.

"Gülme,gidip onu sileceğim şimdi."

Kocasının tepkisiyle gözlerini büyüttü Roza.

"Abartma aşkım,adam sadece tebrik etti."

Sözleri bittiği an bakışları yumuşayan kocası başını olumsuz anlamda sallayarak hafif tebessüm eder gibi olduğunda kendini tutarak biraz daha yaklaştı yanına.

"Kadın bak,böyle 'aşkım' falan diyorsun. Heyecandan ergenliğine yeni girmiş oğlanlar gibi oluyorum. Sinir falan kalmıyor."

Duymayı beklemediği sözler ile kendini tutamayarak kıkırdamaya başlayan Roza,gözüne fazlasıyla tatlı gelen kocasını öpme isteğini daha müsait bir ortama saklayarak onu biraz daha uysallaştırmak adına nişan parmağında evlilik yüzükleri olan elini hafifçe aralarına kaldırdı ve keyifle konuştu.

"İnsanlar kocamın 'Baran Arslanoğlu' olduğunu bilip,ona göre davranıyorlar. O yüzden sinirleneceğin bir durum yok."

Karısının bütün sinirini yatıştıran bakışları,bütün bedenini uysallaştıran sesi yine pamuğa çevirdi Baran'ın kalbini. Bir insanın bir insana herşeyiyle bu kadar iyi gelebilişine hayret ederek,her şeyiyle kendisine ilaç olan bir insana kavuşmuş oluşuna şükrederek bulunduğu ortamı unutup biraz daha kadına yaklaşırken içtenlikle fısıldadı.

"Senin o 'kocam' diyen ağzını..."

Sözleri sahte bir şekilde öksürerek geri çekilen karısıyla yarıda kesildiğinde onun uyarı dolu bakışlarıyla ancak kendine gelip toparlanırken başını olumsuz anlamda sallayarak gülen karısı kolundan tutarak arkasına yönlendirdi.

"Hadi gidelim de üstümü değiştireyim."

Kensisini yönlendiren kadına eşlik ederek koridorda yan yana yürürlerken başını kendisine çeviren karısı bir kez daha kısık sesle konuştu.

"Sen ciddi ciddi ameliyat boyunca ayakta beni mi bekledin?"

Sorduğu soruya bu kadar şaşırmış görünmesine karşın hafifçe güldü Baran. Yürümeye devam ederken bakışlarını karısına çevirdi.

"Senden başka bir işim varmış gibi konuşuyorsun."

Aldığı cevabın kalbine kadar işlemesiyle bunun üstüne başka bir söz etmek istemeyen Roza gülümseyerek önüne döndüğünde konuşmaları son bulmuştu.
Sonrasında ise Roza'nın odasına girmişlerdi.

Karısının çalışma masasına kalçasını yaslamış ve kollarını göğsünde bağlamış olan Baran'ın gözlerinde üstünü değiştirişini izlediği karısına karşın arzudan ziyade daha farklı bir ifade varfı bu kez. Farklılığı can sıkan ve yüzüne yansıyıp asılmasına sebebiyet veren bir ifade.

Saçlarını sağ omzunun üstünde toplayan karısının elbisesinin fermuarını çekme çabasına karşın sıkıntılı bir nefes vererek hareketlendi ve yanına yaklaşıp kollarını aşağı indirdikten sonra arkasını çevirdi. Elbisesinin fermuarını çektikten sonra kollarından turup tekrar kendine çevirdi. Omzuna atmış olduğu saçlarını geriye atarken gözlerini sabitledi karısının gözlerine ve yüzünü asmasına sebebiyet veren,her zaman aklını meşgül edip şahit olunca iyice canını sıkan durumu dile getirdi.

"Yorgunsun.Üstünü değiştirmeye halin yok."

Adamın bakışlarının altından bir şeylerin döküleceği biliyordu Roza. Ne kadar belli etmek istemesede yorgun oluşunun onun gözlerinden kaçmayacağını biliyordu. Tahmin ettiği gibi beklenen sitem kulaklarına ulaştığında derin bir iç çekti. Ellerini adamın göğsüne yerleştirdi ve onu yatıştırmak adına yüzüne samimi bir tebessüm yerleştirerek konuştu.

"Yorulmuyorum biliyorsun. Gerçekten hamile olduğum için beni yormamak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Bugün de yorgun değildim. Sadece seninle yemek yiyeceğiz diye akşam yemeği yemedim ve tabi öyle ameliyata girince açlığım halsizlik yaptı.Normal o kadarı."

Yatışması için dile getirdiği sözlerin içinden elbetteki kendisini en olumsuz etkileyecek sözleri algılayan kocası sakinleşmek adına gözlerini bir süre yumduğunda Roza,gelecek olan ikinci sitemi sabırla beklediği an gözlerini açan kocası bir kez daha sinirle konuştu.

"İki canlısın. O kadar saat aç ve ayaktasın. Ne dersen de,zoruma gidiyor. Anlamıyorsun."

Duyduğu sözlere karşın hafifçe gülümseyen Roza,gayet sakin bir şekilde kocasının göğsündeki ellerini ensesine çıkardı bu kez. Saç diplerini hafifçe okşadığı kocasının kapanır gibi olan gözleri ile tebessümü büyürken iyice sokuldu ona.

"Hayatım,canım kocam. Anlıyorum ben seni. Ama sende şu anla. Az önce kurtardığım bir hayatın uğruna bir çok kez aç kalabilirim. Birinin hayatını kurtarıyorum. Karnım aç olsada ruhum doyuyor. Onun bende yarattığı huzuru düşün. Mutluluğumu düşün."

Karısından duyduğu sözlerin ve kendisini yatıştırmak isteyen hareketlerinin etkisiyle sakin bir nefes verdi Baran. O an karısının biraz önce hayatını kurtardığı hastanın yakınlarına iyi haberi verdiği anki sevinci geldi gözlerinin önüne. Haklıydı karısı. Bir yemek ile o mutluluk kıyaslanamazdı herhalde. Kendi kalbi her ne kadar sadece karısının varlığı için çırpınsa da karısının kalbinde bütün insanlara yetecek kadar büyük bir yer vardı. O böyle bir insandı. Haline ve yorgunluğuna rağmen yine sakinlikle kendisine vakit ayırıp yatıştırmaya çalışan bir insandı.

Düşüncelerinin nihayeti yine her zamanki gibi karısının mükemmeliğine erdiğinde sakin bir nefes alarak kendisine gülümseyen kadının ensesinden tutup hafifçe kendine çekti ve alnından öpüp bir süre teninde yatıştıktan sonra geri çekilip onu daha fazla sıkmamak adına gülerek ortamı dağıtma kararı aldı.

"İyi,hadi bakalım o zaman. Bu saate Sultan abla kırkıncı rüyasındadır. Biz de peynir ekmek yeriz artık."

Kocasının alaylı sözlerine karşın geri çekilen Roza,bir kere daha yorgunluk savaşını kazanmış olmanın zaferiyle gülerken uzaklaşıp kabanını giyerken az önce kocasının dile getirdiği sözleri onu taklit ederek konuştu.

"İki canlıyım. O kadar saat aç ve ayaktayım. Peynir ekmek mi yedireceksin? Bize bir şeyler yapmak zorundasın."

Kendisine gönderme yapan kadının gözleri ile alayla gülen Baran,başını olumsuz anlamda sallarken odanın kapısına yönelip konuştu.

"Orda duracaksın yavrum.Benden her şeyi bekle ama yemek yapmamı bekleme. Elimi sürmem o işe."

Çantasını alarak kocasının yanına yönelen Roza,tam ona cevap verecekti ki açtığı kapının karşısında asistanını görünce şaşkınlıkla konuştu.

"Erva. Ne işin var bu saate burada,çoktan çıkmış olman gerekmiyor muydu?"

Genç kız,kocasına selam vermek niyetile hafifçe tebessüm ettikten sonra kendisine dönüp ciddiyetle konuştu.

"Çıkacaktım hocam ama bir şey oldu. Size de göstermem gerek."

Duydukları sözlere karşın kaşları hafifçe çatılan karı koca önce bir birlerine anlamayan bakışlarını sundu. Ardından ise Roza tekrar genç kıza dönüp merakla konuştu.

"Ne oldu,kötü bir şey yok değil mi?"

Elini havada geçiştirircesine sallayan genç kız kapının önünden çekilerek konuştu.

"Yok hocam ama görmeniz gerekiyor. Hadi gelin lütfen."

Erva'nın önden yürümeye başlaması ile Roza'da kaşları çatık kocasına dönüp bir bakış attıktan sonra genç kızı takip etmeye başladığında el mahkum karısının peşine veren Baran'nın nihayetinde birlikte asansörle bindiklerinde genç kızın teras katın düğmesine basmasıyla ona şüpheyle baktı adam.

"Bak asistan,gece gece yorgun karımın başına iş açarsan..."

"Yok yok hiç merak etmeyin. Öyle bir şey değil."

Sözlerini çekingenlikle yarıda kesen kıza karşın sıkıntılı bir nefes verdip bakışlarını karısına çevirdiğinde onun uyaran bakışlarına maruz kaldığı sırada nihayet açılan asansörün kapısı ile koridora çıktılar ve terasa açıldığını tahmin ettiği kapıya yöneldiler.

Kısa bir yürüyüşün ardından teras kapısından ilk giren genç kızın ardından onu takip ederek içeri giren karı koca,beklemedikleri manzaranın ve yine o manzaranın başında duran beklemedikleri kişinin varlığıyla şaşkınıkla duraksadılar.

Gözleri camlarla kaplanmış olan terasın sağ köşesine yerleştirilmiş masanın üstünde fazlasıyla özenle hazırlanmış olan yemek masanının üstünde şaşkınlıkla gezinirken nihayetinde hazırlanan masanın biraz gerisinde trabzanlara yaslanmış ve ellerini pantolonunun ceplerine yerleştirmiş bir vaziyette kendilerini gülümseyerek izleyen Bedirhan'a kaydığı an keyifli sesini duydular.

"Öğrendimki yemeğe gidememişsiniz."

Kulaklarına ilişen sözler karı kocanın bir birbirlerine dönen bakışlarının tekrar Bedirhan'a çevirlmesine sebebiyet verdiğinde nihayet kendine gelebilen Baran hayretle konuştu kardeşine hitaben.

"Oğlum sen ruh hastası mısın,nereden esti?"

Duyduğu sözlere karşın umursamazca omzunu silken Bedirhan,aynı keyifle cevap verdi ağabeyine.

"Bu sofra yeğenimin hakkıydı."

Kardeşinin sözleri Baran'ı hayretle gülümsetirken başını olumsuz anlamda sallayarak baktı kardeşine. O sırada gözleri terasta gezinen Roza,gelişi güzel dizilmiş olan masaların aksine hepsinden uzağa yerleştirilmiş ve fazlasıyla özenle hazırlanmış olan masanın üstündeki yemeklere baktıkça arttığını hissettiği açlığının beraberinde duyduğu sözlerin güzelliğiyle tekrar Bedirhan'a döndü.

"Bunların hepsini sen mi hazırladın gerçekten?"

Yengesinin sözleri üzerine başını olumsuz anlamda salladı genç adam.

"Açıkçası,elimi bile sürmedim. Yemekleri lokantanın çalışanları getirdi."

Ardından gözleri yengesi ve ağabeyinin arkasında kalmış olan genç kıza kaydığı an göz göze geldiklerinde tekrar yengesine dönüp başıyla genç kızı işaret ederek konuştu.

"Geri kalanını o halletti."

Duydukları sözlerin üzerine Baran ve Roza omuzlarının üstünden genç kıza baktıklarında sahte bir ses tonuyla genç adama hitaben konuştu Erva.

"Beni zorla alıkoyup,çalıştırdı."

Kulağına ilişen sesten dökülen sitemli sözler ile dudakları hafifçe yukarı doğru kıvrılan Bedirhan,bu kez kendisine dönen gözlerden yengesinin hafif kızgın bakışlarına karşın öyle bir şey olmadığını belli etmek istercesine sakin bir ses tonuyla cevapladı onu.

"Bana bir özür borcu vardı. Şu 'koruma' meselesinden."

Arkalarındaki genç kızın sessizce bir şeyler söylenmesi üzerine kardeşinin bir genç kızla atışma yoluna girdiği gerçeğine inanamayan Baran,onlar yüzünden bir öne bir arkaya dönen kafaları ile sinirlenerek karısının kolundan tutup masaya yönlendirirken itiraz istemeyen bir ses tonuyla konuştu.

"Genç aşıklar gibi sataşmayın birbirinize de oturup yemek yiyelim. Karım aç aç."

Kocasının sözlerine tepkisiz kalan ikiliye karşın gülen Roza,onun yönlendirmesi ile sandalyeye oturup onun da masanın karşı tarafına bırakılmış sandalyeyi alarak yanına oturmasının ardından gözleri önce asistanına sonra ise kaynına kaydı.

"Ee hadi gelin sizde."

Dile getirdiği isteğini önce kaynı reddetti.

"Size hazırlandı."

Ardından ise asistanı başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Afiyet olsun size. Şaka yaptım bu arada,hazırlamak benim için büyük zevkti. Ama gitmem gerek artık,geç oldu. Size iyi geceler."

Genç kız sarfettiği sözlerin ardından bir adım atmıştı ki, Baran'ın sesi mecburiyetten durdurdu onu.

"Bu saatte nereye tek başına. Gel otur,beraber yiyip kalkalım. Biz bırakırız seni. "

Duyduğu sözlere itiraz edecekti ki adamın sert bakışları ile araladığı dudaklarını kapatmak zorunda kalırken bu kez ise kardeşine hitaben sesini duydu.

"Sen de dikilme oğlum öyle. Şurdan iki sandalye al gel. Hadi."

Ağabeyinin sözlerine itiraz etmenin bir anlamı olmayacağını bilen Bedirhan,üstüste dizilmiş olan sandalyelere yöneldi ve iki tane alarak masaya bıraktı. Bir tanesine serilerek oturduğunda yengesinin eliyle gelmesini işaret etmesinin ardından biraz sonra yan tarafındaki boş sandalyeye oturan kıza çevirmedi bakışlarını.

Roza kendi önünde üst üste dizilmiş olan servis tabakların altındakini karşısında oturan genç kız için servise hazırlayıp ona uzattıktan sonra kocasının tabaklarından bir tanesini de Bedirhan için hazırladı. Ardından kendine ve kocasına hazırlandığında daha fazla dayanamayarak iştahla yemeye başladı yemeklerini.

Birlikte yiyilen yemeklerin beraberinde aklına gelen bir ayrıntı ile karşısında oturan kardeşinin bacağına masanın altından bir tane geçiren Baran,onun beklemediği bu hareket karşısında yüzünü buluşturarak kendisine dönmesi ile sahte bir sinirle konuştu.

"Bu teras işini benim düşünmem gerekiyordu lan."

Ağabeyinin dile getirdiği sözler ile gülerek arkasına yaslanan Bedirhan,kısa bir an kendilerini gülümseyerek izleyen yengesiyle göz göze geldikten sonra tekrar ağabeyine döndü ve kendini beğenmiş bir edayla konuştu.

"Ee her zaman sen meydanı sana bırakacak değiliz ya."

Kardeşinin havalı sözleri ile ona alayla gülen Baran,doyduğunu belli eden bir hareketle sandalyesine yaslanıp bir kolunu karısının omzuna attıktan sonra karşılık verdi kardeşine.

"Oğlum meydan zaten benim. Sen bu hareketleri kendi Roza'nı bulup ona yapmadıktan sonra ooo."

Aldığı cevaba karşın başını olumsuz anlamda sallayarak güldü Bedirhan.

"Yav ben yeğenim aç kalmasın diye hazırlattım bu sofrayı. Başka derdim yok,olmasında."

Ağabey ve kardeşin atışmalarını keyifle dinleyen Roza,kocasının devam ettireceği söz yarışına engel olmak istercesine aralarına girdi ve Bedirhan'a minnetle bakıp konuştu.

"Yeğenin fazlasıyla doydu,emin olabilirsin. Her şey çok güzeldi. Çok güzel düşünmüşsün."

Karısının sözlerine karşın ona samimiyetle gülümseyen kardeşine bir bakış atan Baran,kendisinin de teşekkür etmek iteyerek keyifle konuştu.

"En azından peynir ekmek yemekten kurtulduk. Allah razı olsun kardeşim."

Baran'ın sözleri üçünü de güldürürken bir anlığına başını yan tarafına çeviren Bedirhan,elini yanağına yaslamıs bir vaziyette kendilerini tebessüm ederek izleyen kıza odaklandı bir an. Onun yüzüne dalmış olan halini ağabeyinin genç kıza hitaben dile getirdiği sözler bozduğunda yine de bakışlarını çekmeden vereceği tepkiyi bekledi.

"'Ne konuşuyor bu deliler?' Diye mi düşünüyorsun asistan?"

Dalgın halini Baran'dan duyduğu alaylı sözler ile toparlamaya çalışan Erva,yanağına yasladığı elini çekip saçlarını kulağının arkasına attıktan sonra diğer eliyle birleştirip başını olumsuz anlamda sallayarak cevapladı adamı.

"Deli olduğunuzu düşünmüyorum ama gecenin bir yarısı hastanenin terasında romantik bir yemek yerkenki sohbetinizi de her insan yapmıyor tabi."

Ardından duraksadı ve içindekileri dile getirmenin masumiyetiyle tebessüm edip tekrar konuştu.

"Ama çok güzel."

Genç kızın utanan halini gülümseyerek izleyen Roza,etmesi gereken bir teşekkürü de içtenlikle ona karşı gerçekleştirdi.

"Bu kadar şeyi hazırlamasan çokta güzel olmazdı. Vaktini bize ayırdığın için çok teşekkürler. "

"Ben çok eğlenerek yaptım her şeyi."

Doktoruna hızla cevap veren Erva,hemen ardından yanındaki adamdan dolayı öne doğru biraz eğilip elini onun olduğu taraftan ağzına siper ederek Roza'ya doğru sessizce devam ettirdi konuşmasını.

"Tabi bu koruma kılıklı başımda dikilip her şeye itiraz etmeseydi daha eğlenceli geçebilirdi."

Duyduğu sözler ile gülmeye başlayan Roza ile kendisi de gülen genç kızı izleyen diğer iki adamdan Bedirhan kendisinden bahseldiği hissiyatını alıp gözlerini kısarken Baran kol saatine bakarak ayaklanıp konuştu.

"Hadi hanımlar kalkma vakti. Ne de olsa birkaç saat uyuyup tekrar buraya geleceksiniz."

Kocasının son sözlerini kendisine gönderme yapmak amacıyla dile getirmesine gülümseyen Roza'da kalktığında Bedirhan ve Erva'da ayaklandılar.

Kadınların kabanlarını giymelerini beklerken kısa bir an camlara doğru yönelen Baran,terasa şöyle bir göz atıp arkasındaki kardeşine hitaben konuştu.

"İyi düşünmüşler pencereyle kapatıp ısıtıcı koymayı."

Ağabeyinin sözlerine başını onaylayarak cevap verdi Bedirhan.

"Aynen. Aksi halde evde peynir ekmek yiyiyor olurduk şimdi."

Onların kısa sohbetlerinin bitmesini bekleyen Roza,kendilerine dönmeleri ile yanında söylenen Erva'yı duydu.

"Bu adam bana her an 'burayı da topla da öyle gidelim.' diyecekmiş gibi hissediyorum."

Tedirgince bitirdiği sözleri Roza'ya kısa bir kahkaha attırırken yanlarına gelen adamların meraklı bakışları eşliğinde Bedirhan'a dönüp genç kızı kurtarmak adına konuştu.

"Burayı yemekleri getirenler toparlar değil mi?"

Dile getirdiği sözlerin ardından kaynının eğlenen gözleri bir an genç kıza kaydığında onun hızla arkasını dönmesi ile bakışları tekrar bibirini bulduğunda ikisi de gülerken yengesini cevapladı Bedirhan.

"Benim daha iyi bir fikrim vardı da neyse. Adamlar aşağıdalar zaten,çıkınca haber veririm onlara."

Hep beraber nihayet hastaneden çıkıp arabalarına yöneldiklerinde Berdirhan kendi arabasına binmişti. Genç kızı bir an Bedirhan ile göndermeyi düşünen Baran ise sonradan gecenin bu vaktinde yabancı bir erkekle gitmek istemeyeceğini düşünmüş,karısından da aynı cevabı alınca sesini çıkarmamıştı.

Nihayetinde Roza ve Erva Baran'ın sürdüğü arabanın arka koltuğunda yerini aldıktan sonra yola koyulmuşlardı. Zaten hastaneye çokta uzakta oturmayan genç kızı evine bıraktıktan sonra ise yollarına devam etmiş ve nihayet eve ulaşmışlardı.

Karı koca Bedirhan'a iyi geceler dileklerini sunduktan sonra odalarına geçmişlerdi. Üstünü değiştirerek yatağına uzanmış olan Roza kocasının evlilik teklif ettiği,isteme günü ve düğün günlerinde çekildikleri fotoğraflardan oluşan büyük albümü eline alarak her biri fotoğrafı keyifle incelerken kocasını bekliyordu.

Sıcak bir banyonun ardından rahat bir şeyler giyinip odasına dönen Baran,adımlarını karısına yönlendirdi ve yanına oturup onun gülümseyerek kendisine sokulmasına izin verip bedenini sarmaladı.

Kocasının banyo sonrası bütün odaya yayılan şampuanının karıştığı teninin kokusunu içine çekmek için boynuna uzanıp derince soluduğu tenine bir öpücük bırakan Roza,onun anında buğuklaşan nefesini hissetti saçlarının arasında.

"Rahat dur kadın,yorgunsun daha da yormayayım."

Duyduğu sözler ile gülerek başını çekip geniş göğsüne yasladıktan sonra düğün günü hep beraber kartopu oynadıkları o anların ard arda çekilmiş olan fotoğraflarına büyük bir keyifle bakmaya devam etti.

Bir süre her birinde kötü bir hallerini yakaladıkları arkadaşlarına ikisi birden gülerek devam ettirdi fotoğrafları. Çevirdikleri bir sahnenin ardından bu kez nikah anlarında çekildikleri fotoğraflar girdi görüş alanına.

Kocasının albüme her baktıklarında işaret ettiği fotoğrafı bir kez daha işaret etmesiyle yine oraya kaydı gözleri. Roza tek elini kocasının boynuna atıp ona sıkıca sarılırken evlilik cüzdanını tutan diğer elini havaya kaldırmış ve şen bir kahkaha atmıştı bu fotoğrafta. Fazlasıyla güzeldi.

"En sevdiğim fotoğrafımız. Benim gibi bir kocayı kapmış olmanın mutluluğunu okuyorum yüzünden."

Her defasında aynı şeyi söyleyen kocasına gülerek fotorafı gösteren eline hafifçe vurup çekmesini sağladıktan sonra sayfayı çevirdiğinde bu kez ise kendi en sevdiği fotoğraflardan biri girdi görüş alanına.

Baran kendisini omzunun üstüne atıp tek eliyle bacaklarına destek sağlarken diğer eliyle ise evlilik cüzdanını kaldırmıştı havaya. Ve bu fotoğraf çekilirken ciddi anlamda kocası tarafından anında omzuna atılan Roza'nın yüz ifadesi ile bir hayli yansımıştı kameraya. Bir kez daha bu hallerine gülerken bu kez o bakışlarını kocasına çevirdi.

"Beni kapmanın mutluluğu sen daha çok yaşamışsın."

Karısının sözlerine karşın gülümseyen Baran yüzünü yüzüne yaklaştırıp içten bir ses tonuyla konuştu.

"Benim en büyük mutluluğum seni kapmak zaten."

Duyduğu sözlerin kalbine ulaşıp ritmini hızlandırdığını hisseden Roza,gülümseyerek tekrar fotoğraflara döndü. Aksi taktirde hayıflandığı hamilelik hormonları yorulmasında pek bir sorun bulmayacak gibiydi.

Düşüncelerini kovmaya çalışarak albümün bir sayfasını daha çevirdiğinde bu kez isteme merasiminin gerçekleştiği gün bütün ailenin toplu fotorafı çarptı gözlerine. Bu fotoğrafda yanyana oturtulmuş olan Roza ve Baran'a utangaç gençler gibi durmalarını ısrar eden aile üyeleri ile ikiside küçük birer tebessüm ile ellerini önlerinde birleştirip başlarını hafifçe eğmiş ve fotoğraf herkes onların bu haline gülerken çekilmişti.

Her ikisini de güldüren fotoğrafların devamı daha bir birinden çok güzel bir çok fotoğrafla devam ettikten sonra nihayet bittiğinde albümü kapatan Roza kocasına dönüp konuştu.

"Onlarsan habersiz düğün,isteme merasimi yaptığımıza içerlenmeyeceklerini düşünsem bunları duvardaki fotoğraflara ekleyeceğim ama görürlerse nasıl açıklayacağımı bilmiyorum."

Karısının sözlerine karşın gülerek ayaklanan Baran başını olumsuz anlamda sallayıp sahte bir abartıyla konuştu.

"Ömür billah kurtulamayız anamın dilinden."

Kocasını gülerek onaylaran Roza,onun ışığı kapatıp yatağa yönelmesiyle hafifçe kayarak yer açtığında açtığı yere yatıp kolundan tutarak kendisini göğsüne çeken kocasına karşılık vererek iyice sokulduktan sonra aklına gelen bir ayrıntı ile başını hafifçe kaldırıp gözlerini kapatmış olan kocasına baktı.

"Ertesi gün izinliyken yarın akşam gidip alalım artık Aslı'ları. Beş gün oldu,gitmediğim her gün için beni öldürme planı kurmuş olabilir.Yavuz telefonuna da el koymuş kızın."

Karısının sözleri ile gözlerini açmadan gülümseyen Baran,onu iyice kendine doğru çekerek konuştu.

"Kim bilir belkide gitmememiz işlerine yarıyordur. Ayrıca Yavuz'un telefonu da kapalı. Keyifleri yerinde belli ki."

Kocasının imâlı sesine karşın başını olumsuz anlamda sallayan Roza,ciddiyetle cevapladı onu.

"Böyle diye diye beş gün oyaladın beni ama gidelim artık yeter."

Karısının ciddi halie karşın artık onu ertelemenin bir anlamı olmayacağını düşünen Baran,yattığı yere iyice yayılıp uyku moduna girerken kendi kendine arkadaşına hitaben konuştu.

"Şu beş günde de kızın inadını kıramadıysan boşuna yaşama Yavuz."

🍁

Yeni günün sabah saatlerinde evden kahvaltılarını yaparak ayrılan çiftten Baran her zamanki gibi karısını hastaneye bırakmış ardından ise kendi şirketine gitmişti.

Çalışarak geçirilen günün akşamında karısını almaya gelen Baran,onun kısa bir süre sonra görüş alanına girmesiyle konuştu.

"Şükür,bugün bir ameliyatın falan çıkmadı."

Kocasının sözleri ile yanına yaklaşırken gülerek karşılık verdi Roza.

"Dilinden düşmeyiz artık bir ay."

Yanına gelen kadını çekip sarılan Baran,yanağından öpüp geri çekildi ve karısının arabanın diğer kapısına yönelip binmesini seyrettikten sonra kendiside yerini aldı. Arabayı çalıştırırken imâyla mırıldandı.

"Aman,düşme dilimden."

Kocasının imasına karşın ona gözlerini kısarak bakan Roza,kendisine dönüp göz kırparak gülen adama karşın başını olumsuz anlamda sallayarak emniyet kemerini taktı ve konuyu değiştirdi.

"Neyse. Gidelim bakalım şu çiftte kumruların yanına. Hallerini çok merak ediyorum. "

Karısının itiraz kabul etmeyen isteği ile bu akşamlarını Yavuz ve Aslı'yı artık normal hayat şartlarına döndürmek için şu anda bulundukları dağ evine süren Baran omzunu silkerek cevap verdi ona.

"Gidelim bakalım."

Yaklaşık olarak iki buçuk saat süren uzun bir yolculuğun ardından soğuğun ve şehrin merkezinde erimek üzere olan karın henüz etkisini kaybetmediği dağlık alana vardıklarında hava kararmıştı.

Baran nihayet arkadaşının arabasını gördüğünde arabasını o tarafa yönlendirerek yanına park etti. Onun kemerini açması ile kendisi de kemerini açarak arabadan inen Roza ıssız,karanlıkta uçsuz bucaksız görünen alanın ortasındaki eve bakıp soğuktan üşüyen bedenine kollarını sararken konuştu.

"Delirmiş bu Yavuz. Böyle bir yerde Aslı'yı nasıl tuttu acaba? Üstelik Aslı ıssız ve karanlık yerlerden çok korkar."

Karısının tedirgin haline karşın gülümseyen Baran,yanına yaklaşıp onun üşüyen bedenine kolunu sardıktan sonra keyifle konuştu.

"Korkması Yavuz'a yaramıştır yavrum,sen sıkma canını."

Kocasının rahat haline karşın başını olumsuz anlamda sallayan Roza,onun yönlendirmesiyle eve doğru yürüdü. Nihayet görünen evin kapısının aniden açılması, Aslı'yı arkasına alan ve elinde kendilerine doğrultudan bir silah ile Yavuz'un görüş alanlarına girmesiyle hızla karısını arkasına alan Baran,endişeyle konuştu.

"Yavuz,biziz lan. İndir şunu."

Duyduğu sesle elindeki silahı hızla indirip beline yerleştiren adamın söylenmelerini duyarken rahat bir nefes aldı.

"Hay... haber versene oğlum."

Hemen ardından ise arkasından hızla çıkıp kendilerine doğru yürüyen Aslı'nın sesi duyuldu.

"Roza?"

Arkadaşının özlem dolu sesi ile Roza'da kocasının arkasından çıkıp kendisine yönelen arkadaşına doğru yürümeye başladı. Nihayet kavuştuklarında bir birlerine sıkıca sarılıp özlem giderirken arkadaşının sitem dolu sesini duydu bir kez daha.

"Hiç gelmeseydin ya."

Arkadaşından geri çekildiği sırada birbirlerine yaklaşan adamların tokalaşmasının beraberinde kocasının alaylı sesi doldu kulaklarına.

"Artistlik olsun diye kapatmasaydın lan sen de telefonu. Dumanla mı haber verseydim?"

Onların atışmalarını geriye bırakıp arkadaşını baştan aşağı süzdükten sonra yumuşak bir ses tonuyla cevapladı onu.

"Gelmek istedim ama Baran engel oldu. İyisin değil mi,bir sorun yok?"

Beş gün boyunca geçirdiği anlar düşünen Aslı derin bir nefes alıp verdikten sonra cevapladı arkadaşını.

"Birkaç sinir krizi geçirmenin eşiğinden döndüm ama şu an iyiyim. "

Arkadaşının sözlerine karşın gülümseyen Roza,yanlarına yaklaşıp kendisine hitaben konuşan Yavuz'a döndü.

"Beni mi şikayet ediyor? Ediyorsa yalan söylüyor,keyfi gayet yerinde ve benden gayet memnun."

Kendisine kollarını açan adama karşılık veren Roza,sözlerine gülerken geri çekildiklerinde arkadaşına bir bakış atıp konuştu.

"Umarım öyledir Yavuz."

Keyifli yüz ifadesiyle Aslı'y dönüp göz kırpan Yavuz,tekrar kendisine döndü ve karnına bir bakış atıp konuyu değiştirdi.

"Ufaklık nasıl?"

"Daha fazla üşümezlerse iyi olacak."

Kendisi yerine cevap veren kocası yanına yaklaşıp kolunu omzuna atarak kendisine çektiğinde Roza Yavuz'a tebessüm edip başını iyi olduğunu dile getirmek istercesine olumlu anlamda salladı. Kendisini içeri doğru yönlendiren kocasına ayak uydurduğu sırada onun duraksayıp Aslı'ya bir bakış attıktan sonra alaylı sesini duydu.

"Arkadaşını tutmaya çalıştım ama daha fazla izin vermedi Aslı. Bende keyfinin gayet yerinde olduğunu bizzat gözleriyle görsün istedim."

Dile getirdiği sözler ile utanarak bakışlarını yere eğen Aslı'nın bu haline gülümseyen Roza,ayarsızlığı tutmuş olan kocasının bir kez daha sesini duydu.

"Hiç utanma havalarına girme. Ciddiyim eğer bu beş günün sonunda da hâlâ ondan şikayetçiysen bir daha karşına çıkarmam. Zorla güzellik olmaz."

Söylediğini söyleyip kolunun altına aldığı karısıyla nispet yapar gibi içeri giren arkadaşının ardından onun duyacağı bir şekilde sinirle konuştu Yavuz.

"Adama bak. Oğlundan bahsediyor sanki."

Hemen ardından biraz ilerisinde bekleyen Aslı'ya yaklaşıp kısık gözlerle baktı ona.

"Sen de iki laf söyleyip beni savunmuyorsun. Tabi,aksiliğin ancak bana."

Kollarını göğsünde birleştiren Aslı,kendisine sabitlenen yeşil gözlere karşın içinden doğan gülümsemesini bastırmaya çalışarak sahte bir ciddiyetle konuştu.

"O benim eniştem,laf yetiştirecek değilim ya."

Dile getirdiği sözler ile başınını olumsuz anlamda sallayarak kolundan hafifçe tutan adamın kendini yönlendirmesi ile içeriye doğru yüyürken başını onun görmediği tarafa çevirip gülümsediğinde içeri girmeden önce kulağında hissetti sesini.

"Gülme diyeceğim de,ömrüme haksızlık etmek istemiyorum."

🍁

Roza ve Baran'ın gelişinin üstünden geçen yaklaşık bir saatin ardından Yavuz,soğuyan şömineye birkaç odun atarak ateşini harlamış Aslı ise çay suyu koymuştu.

Ardından ise kadınlar baş başa biraz sohbet etmek amacıyla adamları gerilerinde bırakmış ve küçük evin tek odasına girmişlerdi. Roza içinde yatak bulunan küçük odayı süzerken arkadaşına dönüp imâyla baktı ve yatağı işaret etti.

"Birlikte mi uyuyorsunuz?"

Arkadaşından beklemediği bu soruya ve imâlı bakışlarına karşın ne cevap vereceğini bilemeyen Aslı,gözlerini kaçırarak cevapladı onu.

"Hayır."

Pek inandırıcı çıkmayan kelimeye inanmadığını belli eden ve doğru cevapları duymak isteyen bir bakış atan Roza'ya karşın pes ederek konuştu.

"Yani hem hayır hem... evet."

Kaşları havalanan arkadaşı tatmin olacağı bir cevabın bekleyişiyle bakmayı devam ettirdiğinde olduğu yerde kıpırdanarak son cevabı verdi.

"Üf işte. İlk iki gün ayrı,sonra birlikte. Mecburiyetten. Başka yer yoktu."

Arkadaşından nihayet duymak istediği cevabı kıvranışının ardından duyan Roza bakışlarındaki imâyı arttırarak bakmaya devam edip güldüğünde bir kez daha konuştu arkadaşı.

"Mecburiyetten diyorum. Sadece uyuduk."

"Sadece uyudunuz?"

Göz bebeklerini büyüttü Aslı,akadaşının inanmadığını belli eden sorusuna karşın.

"Dokundurmadım bile Roza."

Dile getirdiği sözler ile gülmeye başlayan arkadaşına yatağın üstündeki yastığı sertçe fırlattı.

"Kes sesini."

Attığı yastığı havada tutan arkadaşı daha çok gülmeye başladığında kendisi de gülmeye başladı. Bir süre birlikte devam eden gülüşlerinin ardından kendini toparlayan Roza,yatağın üstüne oturup yastığı bıraktıktan sonra nihayet konuşabildi.

"Tamam tamam. Gel anlat hadi. Ciddi anlamda nasıl geçti?"

Arkadaşının ciddileşmesi ile gidip yanına oturan Aslı,saçlarını geriye atarken yaşadıkları anları düşündü. Özellikle buraya getirildiği ilk gün girdi görüş alanına.

🍁

▪5 gün önce▪

İçinde bulundukları kalabalığı umursamadan kendisini omzunun üstünde otoparka kadar taşıyan adama ne kadar dirense,sırtına ne kadar vursa da kendini dinletememişti Aslı.

Üzerlerine olan gözler yüzünden çok fazla rezillik çıkmasını istemeyişini fısıltı tonunda çıkan sesine yansıyordu.

"Yeter artık bırak Yavuz,uçağı kaçıracağım. İnan bana sonu güzel bitmez."

Yine kendisini dinlemek yerine yürümeye devam eden adam ile sinirden delirecek noktaya gelirken ulaştıkları arabanın kapısını açarak kendisini içeri atması ile nihayet yüz yüze geldiklerinde fazlasıyla ciddi görünen ifade kendisini tedirgin ederken inatla ittirmeye çalıştığı adam bir kez daha kendisini geri atıp kapıyı kapatmadan önce konuştu.

"Sonu güzel biter. Şu inadını bir kırayım,senin olduğun her son güzel biter."

Siniri duyduğu sözlerin güzelliğini algılamaya izin vermeyen Aslı, üstüne kapanan kapıyı açmak için zorlayacaktıki duyduğu kilit sesi ile sinirle ve hayretle sürücü koltuğuna geçen adama kaydı. Bineceği an tekrar kapıları açan adam içeri girdiği gibi bileğinden tutup kapıyı açmasına engel olduktan sonra tekrar kilitledi kapıları ve arabayı çalıştırmaya başladı.

Bütün bunları sinirinin yarattığı sessizlik öncesi fırtınayla izleyen Aslı,derin bir nefes alarak konuştu.

"Allah aşkına beynini tekrar kullanmaya başla lütfen. Beni mi kaçırıyorsun?"

Sözlerine bir karşılık vermeyen adam arabayı sürmeye başladığında sinirle devam etti sözlerine.

"Bu yaptığın çocukluk. Nereye götüreceksinki? Bu uçağı kaçırsam bir sonrakine binerim."

Sözlerine cevap olarak sürati artan arabanın torpidosuna sinirle vurup sesini yükselterek konuştu.

"Tam bir aptalsın. Böyle mi çözeceksin sorunlarımızı?"

Sürati biraz daha artan arabayla sinirle soludu.Tek bir kelime etmeyen adam sinirlerini iyice bozarken gözleri saate kaydığında kaçırmış olduğu uçağın öfkesini ona akıttı.

"Her şeyi daha kötüye sürüklüyorsun. Olmayacak şeyi iyice zora sokuyorsun. Nereye götüreceksin ki,ne var aklında? Götür,neyi değiştireceksin çok merak ediyorum."

Cevap olarak yine koca bir sessizlik aldığına pes ederek oturduğu yere yaslandı. Sinirlendiği an gözlerine vuran duygularının akmaması için direnirken başını arabanın penceresine çevirmişti.

Bir süre devam eden yolculuğun gittikçe ıssız yönlere sapması içindeki huzursuzluğu iyice arttıran Aslı,daha fazla dayanamayarak Yavuz'a döndü.

"Nereye gidiyoruz?"

Yol boyunca bir kez olsun kendisine dönmeyen adam,nihayet yeşil gözlerini kendisine çevirdi ve sakin bir ses tonuyla konuştu.

"Gidince görürsün."

Duyduğu sözler ile sinirle başını olumsuz anlamda salladı Aslı. Sakinleşmek adına saçlarını çekiştirerek geriye attı ve başını tekrar pencereye çevirirken öfkeyle mırıldandı.

"Delirmişsin."

Bitmek bilmeyen,gittikçe kuytulaşan yolu daha da kasvetli kılan boğucu sessizlik Aslı 'yı gittikçe daha da kötü bir ruh haline sürüklüyordu. Düşünceleri gittikçe beynini zorlarken dalgınlığından bir anda duran araba ile koparak çevresine bakınırken kemerini çözüp arabadan inen adama rağmen inmek istemedi.

Kısa bir an sonra kendi kapısının açılmasının beraberinde görüş alanına giren adamın emir veren sesini duydu.

"İn hadi,geldik."

Gözlerine baktığı adama karşın hareketsiz kaldığında kolundan tutup çıkarılınca gözleri ıssız,karın süslediği ormanlık alana kayınca içinin ürperdiğini hissetti. Kapanıp kilitlendiğini hissettiği araba kapısının ardından bileğinden tutup yürümek üzere bir adım atan adamın koluna tutunarak bakışlarını üstüne çektiğinde fısıltı tonunda çıkan sesiyle konuştu.

"Korkutma beni. Gidelim buradan."

Dile getirdiği sözlere karşın güven vermek istercesine bileğindeki elini kendi küçük eline indiren adam,yine yürümeye yeltendiğinde bu kez biraz daha sinirle devam etti sözlerine.

"Gitmek istiyorum diyorum Yavuz. Buranın neresine götüreceksin beni?"

"Keyfin bilir. "

Taşan sabrı yeşil gözlerinden yansıyan adam tuttuğu elini bırakıp aniden yürümeye başladığında hayretle arkasından bakakalan Aslı,gittikçe uzaklaşması ile öfkeyle bağırdı arkasından.

"Seni öldürmek istiyorum. "

Hiçbir tepki alamadığı adam gittikçe uzaklaştığında bulunduğu ıssız yeri tedirgince süzen Aslı, içten içe hem kendine hem de Yavuz'a söverken daha fazla dayanamayarak peşinden yürümeye başladı.

"Yaa... tamam geliyorum,dur."

Nihayet duymak istediği sözleri duyan Yavuz,zaferle gülümsedikten sonra olduğu yerde durdu ve arkasını dönmeden kadının yanına gelmesini bekledi. Aslı yanına yaklaştığı adamın beraberinde görüş alanına giren ev ile duraksadığında bu kez elinden tutarak çekiştiren adama karşı çıkmadı.

Beraber evin önüne geldiklerinde elini bırakıp cebinden çıkardığı bir anahtar ile kapıyı açarak kendisine dönüp girmesini işaret eden adama öfkeyle bakıp içeri girdi. Gözleri küçük evin direk iki koltuklu ve küçük bir televizyona açılan salonunda gezinirken köşedeki şömine ayrıntısının ardından salonla bitişik olan amerikan tarzı küçük mutfağı süzdü.

Ardından içeri girip kapıyı kapatan adamın açtığı ışık ile aydınlanan görüş alanına bu kez küçük bir holun açıldığı iki kapı girdi. Bütün ev bu kadardan ibaretti. Daha önce hiç yaşamadığı fakat öğrencilik döneminde birçok tasarımını yaptığı evlere benziyordu. Tabiki o zamanlar böyle bir eve bir öküz tarafından zorla getirileceği gerçeğini bilmiyordu.

Bakışları düşüncelerine öküz olarak karışan adama kaydığında gayet rahat bir tavırla üstündeki kabanı çıkardığını gördüğü an bıkkınca sordu.

"Yavuz napıyorsun Allah aşkına?"

Çıkardığı kabanını iki kişilik koltuğun üstüne gelişi güzel bırakan adam,kendisine dönüp aynı rahatlıkla cevap verdi.

"Şömineyi yakacağım,epey soğuk burası."

Duyduğu sözlere karşın gözlerini hayretle büyüten Aslı,başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Ya ne şöminesi cidden iyi misin sen? Tutup iki dakika konuşmak için buraya kadar getirmene gerek var mıydı?"

Şömineye yaklaşıp incelemeye başlayan adam,kendisine dönüp hafifçe gülümsediğinde biraz sonra dile getireceği sözler için şimdiden endişelenmeye başlayan Aslı, enişesinin gereksiz olmayışını duyduğu sözlerle kavradı.

"Sandığın kadar kısa süre kalmayacağımıza emin olabilirsin."

Adamın yüzünü süsleyen tebessümüne ve dile getirdiği sözlere karşın ne demek istediğini anlayan Aslı,gözlerini kısarak başını olumsuz anlamda sallarken karşılık verdi.

"Sen kafayı yedin herhalde?Asla burada kalmam."

Kadının net bir ses tonuyla dile getirdiği kelimelere karşın tebessümü keyifli ve kısa bir gülüşe dönen Yavuz,bulundukları ortamı bir daha farketmesini istercesine ellerini hafifçe iki yana açarak konuştu.

"Seni kaçırdığımı farkındasın değil mi? Kalmama şansın yok."

Adamın sinir bozucu haline rağmen gözlerine yakışıklı gelişi Aslı'yı içten içe delirtirken dile getirdiği sözlerin üstüne sahte bir kahkaha attıktan sonra öfkeli bakışlarını adama çevirip alayla konuştu.

"Sen çok film izlemişsin.Keyfin bilir,takıl sen. Ben gidiyorum."

Bitirdiği sözlerin ardından kapıya yönelen kadının sinirden kuduran haline karşın o görmeden sessizce gülen Yavuz,ardından toparlanarak hızla ona doğru yürüdü ve kapıyı açmak üzere olan elinden tutup kendine çevirdi. Sinirle parıldayan gözlerine onu afallayatmak amacıyla içtenlikle baktı.

"Şu hırçınlığın seni hiç yormuyor mu? Tamam gel otur. Buraya kadar geldik ne de olsa. Şu şömineyi yakayım. Isın,dinlen,konuşalım.Ben sana derdimi anlatayım."

Adamın yakın teması zaten bütün dikkatini dağıtan Aslı,yumuşak sesiyle dile getirdiği sözlere karşın gardını indirerek sıkıntılı bir nefes verdi. Göz temasını kesmek adına bakışlarını salona çevirip konuştu.

"Tamam. Üşüdüm zaten."

Bedenini bu yakınlığından dahi ayırmak istemediği kadının uysal tavrına karşın kazandığı zaferle içtenlikle güldü. Kolundan tutup kapıyla arasından çıkardı ve koltuğa doğru yönlendirdi.

"Bekle beni,biraz odun getireceğim."

Emrine uyup koltuğa oturarak kollarını birbirine bağlayan kadının kendisine bakmamayı sürdürmesi ile arkasını dönüp kapıya doğru birkaç adım attığında kıpırdandığını hissettiği kadının kısık sesi doldu kulağına.

"Çok uzaklaşma."

Dile getirdiği sözlere karşın kısa bir an duraksamaktan başka bir tepki vermeyen adamın tekrar hareketlenip evden çıkmasının ardından derin bir nefes alarak ayaklanıp pencerenin yanına yaklaştı Aslı. Her ne kadar çaktırmak istemesede böylesine dağ başında,ıssız yerlerden fazlasıyla rahatsızlık duyuyordu. Değil bir gün birkaç saat yanlız kalsa korkudan kafayı yiyebileceğini düşünüyordu. İçinden geçen korku hissiyatından korunmak amacıyla pencerenin ardından izlediği adamdan ayırmıyordu gözlerini.

Henüz uçağa binmesine engel oluşunun sinirini bir türlü atlatamadığından öfkeyle sövüyordu ona. Fakat şu anda uçakta olmak yerine onun yanında oluşundan pekte hoşnutsuz olmayan yanının varlığını da fazlasıyla hissediyordu. Bütün bunların yanı sıra kaçırılmış olduğu gerçeği ise canını sıkmak ile komik bulmak arasında bir karara varamıyordu.

Bedenini sarmış olan duygu karışıklığı ile başını olumsuz anlamda sallayarak saçlarını geriye atıp derin bir nefes aldı. Her zaman duygularını ve mantığını bir noktada buluşturup öyle hareket eden bir insan olmuştu. Fakat şimdi odun kesişini gözünü kırpmadan izlediği bu adam ne zamanki hayatına girmiş, o günden itibaren bütün dengesi sarsılmıştı Aslı'nın. Belki de bütün inadı sarsılmasından korktuğu, güçlükle ördüğü duvarlarının o adam tarafından yerlebir edilebilme ihtimalinin korkusundandı. Daha önce bir kez yaşadığı yıkımı tekrar,bu kez çok daha büyük bir tutkuyla bağlanacağını hissettiği adam tarafından yaşamaktan korkmasındandı.Güvensizliktendi.

Yoğunlaşıp içini daraltan düşünceleri, izlemeye daldığı adamın doğrulup arkadasını döndüğü an göz göze gelmesi ve onun hiçbir şey yokmuşçasına sakinlikle tebessüm etmesiyle dağılıp gittiğinde üstünde bıraktığı bu etkinin hayretiyle derin bir nefes alıp verdi.

Eve doğru yürüyen adam,kısa bir süre sonra içeri girdiğinde az önce oturduğu koltuğa oturarak onun şömineyi yakışını izledi. Nihayet işini bitiren adam kendisine döndüğünde sesini duydu.

"Isınır şimdi. Aç mısın?"

Yumuşak bir ses tonuyla dile getirdiği sorusuna karşın alayla gülerek konuyu dalgaya vurdu.

"Yemek mi yapacaksın?"

"Senin yapmanı tercih ederim ama sadece tercih etmekle kalacağım gibi?"

Ayakta durmuş,bir umut vereceği cevabı bekleyen adamın yaptığı göndermeyle gülüşü samimiyetine bürünen Aslı,yine de yapmayacağını belli edercesine başını olumsuz anlamda sallayarak konuştu.

"Kaçırıldığım adama yemek yapmamı bekleme."

Duyduğu sözlere karşın beklediği cevabı almışçasına başını olumlu anlamda sallayan adam,derin bir nefes alıp konuştu.

"Şaşırmadım. Neyseki kaçırıldığın adam her yönüyle mükemmel. Kendi hünerlerimi kullanacağım."

Aslı,her halinden kendini beğenmişlik akan adamın dile getirdiği sözler ile tek kaşını kaldırarak süzdü onu.

"Egonu bir kenara bırakabilirsen yemek mi yapacaksın şimdi sen?"

Sözlerini bitirdiği an, her zaman yaptığı gibi başını hafifçe eğip yüzünde güzel bir gülüş beliren adamın hayranı olduğu bu hareketine karşın yakışıklılığını yüzüne vuran iç sesini bastırmaya çalışırken sesi doldu tekrar kulaklarına.

"Sana, egoma rağmen mükemmel bir koca adayı olduğumu göstereceğim. "

İddialı sözlerini bitirip üstüne birde tek gözünü kırparak adımlarını mutfağa yönlendiren adamın ardından öylece onu izledi Aslı. Kısa bir süre sonra kendi halinin vahimliğine karşın başını olumsuz anlamda sallayarak ayaklanıp peşinden ilerledi.

Masası salona bakan mutfağın salon tarafındaki sandalyelerinden birine oturduğu sırada gözleri adamın açtığı bozdolabının doluluğuna kaydığında kaşlarını çattı.İçi neredeyse ağzına kadar doluydu ve adamın elindeki sebzelere bakılırsa tazeydide. Bu kadar dolu oluşuna şaşırması bir hafta burada kalacakları gerçeğini henüz bilmediğindendi.

Geçen bir süre boyunca hünerlerini göstereceğini bütün havasıyla dile getiren adamın bunu menemen yaparak gerçekleştirmesine karşın alayla gülmüş,yine de her bir hareketini ilgilyle izlediği adamı bulundukları yeri ve bulunma sebeplerini unutacak kadar hayranlıkla izlemişti. Bütün yelkenlerini indirmiş onun eğlenceli haline ve sohbetine eşlik etmiş,domatesleri soyamayışına dayanamayarak yardım dahi etmişti.

Farkına varmadan fazlasıyla eğlendiği zamanın nasıl geçtiğini bilmeden adam önündeki masaya menemeni tavayla koymuş,demlediği çaydan iki bardak doldurup bütün hünerlerini konuşturmuştu. Mükemmel koca adayı oluşunu gösterecek olan hünerleriydi elbette.

Bütün sorunlarını unutup,dertlerini konuşmak yerine keyifli sohbetlerini yemek bitimine kadar devam ettirmiş,ardından ise Aslı daha adamın fazla karizmasını çizmemek adına masayı toplamıştı. Elbette ki kaçırılışına rağmen bu sakinliğini biraz sonra gideceklerini düşündüğünden korumuştu onca zaman boyunca. Mutfaktaki işini bitirip çıktığında şöminenin başında olduğunu gördüğü adama biraz daha yaklaşıp aklındaki soruyu dile getirdi.

"Telefonum arabada kaldı Yavuz. Getirebilir misin?"

Sesini duyan Yavuz,ilgilendiği söminenin başında biraz daha oyalanıp ayaklandığında bakışlarındaki ciddiyeti beğenmedi Aslı.

"Getiremem."

Duyduğu keskin kelimeye karşı bir an afalladı. Yüzü hafifçe düşerken,bozunluğunu sesine yansıtarak konuştu.

"İnsanlar merak etmiştir. Neyse hava kararmak üzere zaten. İyice karanlık çökmeden dönelim."

Gözleri hafifçe kısılan adam tek eliyle sakallarını sıvazladıktan sonra sıkıntılı bir nefes verdi. Onun bu halinden hoşnut olmayacağını hisseden Aslı,duyduğu sözler ile tesçilledi.

"Dönmeyeceğiz Aslı."

"N.. ne demek dönmeyeceğiz?"

Ciddiyetini bozmadan kendisine doğru birkaç adım atan adam,sözlerinden vazgeçmeyeceğini belli edercesine vurguladı.

"Gitmeyeceğiz demek.Burada kalacağız."

Sakinliği,duyduğu sözlerin ciddiyetini adamın gözlerinden anladığı an uçup buhar olan Aslı yüksek çıkan sesine engel olamadan karşılık verdi ona.

"Yine saçmalamaya başlama Yavuz. Burada kalıp ne yapacağız?"

"Bütün gün ne yaptıysak aynısını."

Hayretle büyüyen gözlerini kendine gelmek istercesine yumup açan Aslı,başını olumsuz anlamda sallayarak olduğu yerde hareketlendi.

"Oyun oynamıyoruz burada. Beni merak eden bir ailem var. Bugün gidiyoruz ve ben yarın İstanbul'a dönüyorum."

Kendisinin aksine sakin kalmaya çalışan Yavuz'unda belirginleşmeye başlayan siniri karşısındaki kadının inadına,zor oluşunaydı. Hiçbir şeye anlayış göstermeden kestirip atmasınaydı bütün isyanı. İsyanını hafif yüksek çıkan sesinin arkasına saklayarak inatla diretti kadına.

"Oyun oynamıyoruz. Bugün gitmiyoruz ve sen İstanbul'a dönmüyorsun Aslı. Bunu kabullen ve oturup konuşalım."

Duyduğu sözlerin üzerine bütün hücrelerine işleyen sinirini boş bir kahkayla atan Aslı,hiç beklemeden hızlı adımlarla kapıya yönelirken yüksek sesle konuştu.

"Sen kendini kandırmaya devam et. Ben gidiyorum."

Açtığı kapının beraberinde sandığından daha çok kararmış olan havanın da etkisiyle iyice sertleşen rüzgarın bedenine vurmasıyla geri dönüp montonu alamayacağına içten içe söverek dışarı çıktı.

Kısa bir an duraksayıp ıssızlığı içini ürküten ıssız yeri inceledikten sonra nereye gideceğini bilmeden arabaya doğru yöneldiğinde duymadığı için endişelenmeye başlayacağı adım sesilerini nihayet duyduğunda arkasında oluşunun verdiği güvenle adımlarını hızlandırdığı sırada duydu adamın sesini.

"Nereye gidiyorsun Aslı?"

Arkasını dönme gereği duymadan elini havada sallayarak cevapladı adamı.

"Gideceğim Yavuz."

Fakat inatla direttiği sözleri,arabanın ancak yanına geldiği an aklına gelen anahtarının adamla oluşuna karşın tek ayağını yere vurarak arkasını döndüğünde elinde anahtarla kendisini izleyeren Yavuz'un anahtarı havaya kaldırıp göstermesi ile sinirle soluyup ona yönelerek devam etti konuşmaya.

"Ver anahtarı."

Yanına yaklaştığı adamın,duyduğu sözlere karşın alayla gülüşü anahtarı vermeyeceğini belli etsede pes etmeden devam etti.

"Gerçekten yeter artık çok sıkıldım,ver anahtarı."

İstifini bozmayan adamın tam karşısına gelip elini kolayca alabilecekmişçesine anahtara uzattığında elbetteki elini havaya kaldıran adam ile gözlerine sinirle bakıp bu kez havaya uzanıp almaya çalıştı.

"Ver şunu."

Tekrar elinin önünden çekilen anahtarın beraberinde gözlerinin içine bakan adamın sesi doldu kulağına.

"Vereyim?"

Hemen ardından ise daha ne olduğunu anlayamadan anahtarı ormanlık alana doğru var gücüyle atışına şahit olduğu an hayretle kalakaldı. Gözleri kısa bir an anahtarın uçup gittiği ormanlık alana ardından ise yeşil gözlere döndü. Şaşkınlığını üstünden atamadan hayretle sordu.

"Naptın?"

Gayet rahat ve kendinden emin bir tavırla gözlerinin içine bakmaya devam eden Yavuz,ellerini her iki koluna yerleştirdi ve bir şeyleri kabullenmesini istercesine diretti.

"Gitmiyoruz Aslı."

Sinirleri gözlerinin dolmasına sebebiyet verecek dereceye ulaşan Aslı,derin bir nefes alıp bu halini ona belli etmek istemezcesine kollarından kurtuldu ve tüm gücüyle adamı göğsünden ittirip anahtarı attığı yöne doğru yürümeye başlarken öfkeyle bağırdı.

"Sana o kadar sinir oluyorum ki."

Hızlı hızlı ve dengesiz yürüyüşüne geriden yavaş ve sakin adımlarla eşlikeden adamın bir o kadar sakin sesi doldu kulağına.

"Benden etkileniyorsun."

Duymayı beklemediği sözler ile öfkeyle soluyan Aslı,adımlarını iyice hızlandırıp aralarındaki mesafeyi uzattıkça ona inat daha çok bağırdı karanlık ve ıssız yerde.

"Senden nefret ediyorum!"

Peşinden gelen adamın,sıcak sesi bu kez kendi sesi gibi yüksek bir tonda ilişti bir kez daha kulaklarına.

"Benden hoşlanıyorsun."

Aralarındaki mesafe uzadıkça birbirlerini hem fazlasıyla zorlayan hem de aralarındaki ilişkinin temelini kuran inatları bir kez daha kadının daha gür çıkan sesinden yansıdı.

"Seni öldüreceğim."

Ona inat,inançlı ve emin halini bu kez daha gür çıkan sesine döktü adam.

"Bana aşık olacaksın."

Duyduğu son sözlerin adamın dilinden dökülüp yüreğine kadar ulaşan inancı genç kadına dile getirecek bir söz bırakamadığında bir an sinirle hayıflanan Aslı,içine düştüğü ruh hali nedeniyle derinine girmeye başladığı ormanlık alandan ortamı dolduran gür bir hayvan kükreme sesi duyduğu an bütün bedenini saran korkunun dehşetiyle hızla arkasını dönüp koşarak gerisindeki adamın dibinde buldu kendini.

Elleri adamın çeketine turunmuş,korkuyla inip kalkan göğsü adamın geniş göğsüne sığınmıştı ve o bunun farkında olmadan ormanlık alana korkuyla bakınıyordu. Hissettiği korkuyla uçup giden hakimiyetini,beline sarılan ellerin sıcaklığıyla ancak geri kazandığında gözlerini adamın karanlıkta içtenlikle parıldayan gözlerine çevirdi. Zaten hayranı olduğu gözlerin bu kadar yakınında olmak,yoğunluğunu bu kadar derin hissettirmek geri kazandığı hakimiyetini pek de dirençli bırakmazken pes edercesine konuştu.

"Seni hayatımdan sileceğim."

Söylediği sözler sadece adamın koyu kırmızı dudaklarının kıvrılmasına sebebiyet verdi. Belindeki elleri sahiplenircesine sıklaştı.

"Beni hayatının bütününe dahil etmek isteyeceksin."

İyi laf yapmasına sebebiyet veren direnci,duyduğu bu sözler ile tamamen kırıldığında bir süre gözlerinin içine bakarak öylece kaldı kadın. İnadını aktaracağı sözleri kalmayınca bu kez hareketlenetek karşılık verdi. Arasından kurtulmak için çırpındığı kollar kendisini bırakmamak adına direndiği an aynı hayvanın bir kez daha sesini duyduğunda panikleyen hali ile ileri doğru adım attığı an hafif aşağı doğru kayan karın etkisiyle kendisi de kaydığında çığlığı ortama yayılırken kaymaması için direnen adamı da beraberiyle düşürdü.

Kollarını bırakmayan adamın bütün ağırlığın bir anda üstüne çökmesi ile kısa bir an nefessiz kalan Aslı,nihayet kendine gelip üstünden hafifçe doğrulmasıyla rahat bir nefes almak istesede yine de bu kadar dibinde olması ve verdiği nefesinin yüzünü yakmasıyla istediği rahatlıkta soluyamadı.

Bulundukları pozisyonun etkisiyle gülümseyen adam,her iki elini belinden çekip bir elini başının yanına karın üstüne yerleştirirken diğer eliyle yüzüne düşen saçını usulca geriye çekip ardından o elinide aynı şekilde kara sabitledi.

Yeşil gözlerinin etkisi altına girmemeye çalıştıkça Aslı gülüşünün,dokunuşunun etkisiyle karı unutup ısınan bedeninin gerçekliğini kabullenmek zorunda kaldı. Sanki adam böyle kalsa kendisi kalkmak için en ufak bir harekette bulunmayacaktı bedeni. Sanki ne derse kabul edecekti sorgusuz.Ve bu halinin farkında olan adam,değerlendirdi en güzel fırsatını.

"Aslı,güzelim. Benimle birkaç gün kal burada. Bizim konuşacaklarımız öyle yarım saatte konuşulup bitecek şeyler değil,yaşayarak çözülür ancak. Kal benimle.Düşüncelerini ve inadını bir köşeye bırakıp biraz benim varlığımda dinlen. Geçireceğin en güzel birkaç gün yapmazsam o zaman biletini ben alırım İstanbul'a. Dediğin gibi silersin beni hayatından. "

Durduğunda dile getirdiği son cümleye karşı savaş açarcasına yüzünü buruşturdu bir an. Ardından yüreğinin sağlığını bozmak istercesine yüzünü yüzüne yaklaştırdı. Nefessiz kalan dudaklarına arasında neredeyse mesafe bırakmadan yaklaştırdı dudaklarını.

"Asla silmek istemeyeceksin."

🍁

Bir gününe sığdırdırdığı bütün duygularının yoğunluğunu anlattığı,  kendisini ilgilye dinleyen arkadaşının tebessümünün arasından konuştu.

"Ve sende kabul ettin."

Duyduğu sesine karşın kendisi de güldü.

"Boşluğuma denk geldi."

Dile getirdiği sözler ile her ikisi de gülerken merak ettiği soruyu imayla sordu Roza.

"Ee ilk günler ayrı yatıp sonra birlikte yatma işi nasıl oldu?"

Duyduğu sorunun beraberinde o anların aklına gelişiyle derin bir nefes alıp gülüşünü durdurarak konuşmaya çalıştı.

"İlk gün beni bu odaya getirip kendisi salona geçti ama biliyorsun asla uyuyamam korkudan. O, salondaki koltuğun sertliğinden ben korkudan uyuyamadım. Yine de gururumdan söyleyemedim. İkinci gün yine o salonda kaldı ama ben evin yakınından gelen hayvan sesleriyle korkuma yenik düşüp salona gittim ve diğer koltuğa uzandım. O günde koltukların sertliğinden ikimizde uykusuz kaldık. Üçüncü gün halimize yenik düşüp kendimizi yatakta bulduk."

Duyduğu sözler Roza'yı fazlasıyla eğlendirirken en çok merak ettiği soruyu dile getirdi nihayet.

"Peki ne karar verdiniz şimdi? Umarım bir işe yaramıştır bu beş gün."

Arkadaşının ciddiyet ve merak dolu sorusuna karşın,ona tebessüm etti Aslı. İnadına ve sinirine savaş açıp nihayetinde galip gelen adamın zaferini içten,eğlenen bir ses tonuyla döktü dilinden.

"Kendisiyle flörtleşme aşamasına geçtik sanırım."

Arkadaşının keyifli bir şekilde dile getirdiği sözler ile gülüp rahat bir nefes verdi Roza. Sonunda Yavuz, geçmişine takılı kalan arkadaşını biraz olsun yumuşatabilmişti. Nihayet arkadaşı geçmişi geçmişte bırakıp ufakta olsa bir adım atabilmişti.Elini kaldırıp onun yatağon üstündeki elini içtenlikle sıktı.

"Yavuz'a karşı içimde büyük bir güven var Aslı. Seni üzecek bir şey yapacağını düşünmüyorum. İkinize de şans vermeni ben de destekliyorum."

Arkadaşının sözlerine karşın aklına düşen adam ile derin bir iç çekti Aslı. Onunda en büyük direnciydi,kendisini üzmeyecek olmasına olan inancı. Aksi taktirde neler yaşayabileceğini düşünmek dahi istemiyordu. Kendini toparlayıp arkadaşına gülümsedikten sonra alayla konuyu değiştirdi.

"Ben burada ergenler gibi flörtleşirken annemler beni sen hamilesin diye yanlız bırakmak istemediğim için kaldım sanıyor. "

Duyduğu sözler ile Roza'da ciddiyetini kaybedip gülmeye başladığında devam eden sohbetlerini dışarıdan duydukları üçüncü bir ses bozdu.

"Aslı koskoca 'enişten' gelmiş. Gel de bir yemek,çay servis et. Ayıp."

Yavuz'un imâyla dile getirdiği 'enişten' kelimesine gülen Aslı yine de ona hak verip sohbeti sonraya erteleyerek ayağa kalktı.

Ertesi gün Roza izinli olduğundan bu gece dağ evinde kalıp ertesi gün hep birlikte dönme kararı alan çiftten kadınlar mutfakta yemek hazırlamış,ardından ise hep birlikte keyifli sohbetler eşliğinde yemekler yenilmiş çaylar içilmişti. Vakit iyice geciktiğinde ve uyuma vakti geldiğinde erkekler için asıl büyük sorun Baran tarafından dile getirildi.

"Uykum geldi benim. 'Kalın kalın' dediniz de nerde uyuyacağız biz?"

Kocasının sözlerine karşın gülümseyen Roza,Aslı ile verdikleri kararı keyifle dile getirdi.

"Biz değil canım. Ben ve Aslı yatakta uyuyacağız. Sen ve Yavuz'da bu koltuklarda."

"Ne?"

Her iki erkeğin aynı anda dile getirdiği soruya karşın Roza gülmeye Aslı ise gülme isteğini durdurmaya başlarken yerinde kıpırdanan Baran'ın sesi bir kez daha duyuldu.

"Yok öyle bir dünya.Kalk evimize gidelim o zaman."

"Bu saatte mi?"

Dile getirdiği sözlere karşın kendisine uyarıcı bakışlar atan karısının söylediklerine ters bir tepki verememenin sinirini yanında oturan adamın yüzüne kolunun altındaki kırlenti fırlatarak ona akıttı.

"Lan madem uyuyacak yer yok. Ne diye 'kalın' diyorsun? Kutu kadar yere sen zor sığmışsın."

Kendisine fırlatılan yastığı yakalayıp gelişi güzel koltuğa atan Yavuz' ise kalacakları son günü ayrı geçireceklerine yanıyordu içten içe.

"Ulan ben onu hesaba katmadım ki?"

Yavuz'un beraber uyudukları gerçeğini Baran'ın yanında dile getirmek üzere olduğu ihtimali Aslı'yı Baran'a karşı utandırırken bu tehlikeyi yok etmek istercesine Yavuz'a hitaben konuştu.

"Yavuz,benimle gelir misin iki dakika? Giyecek bir rahat bir şeyler ayarlayalım Baran ağabey için."

Duyduğu sözler ile homurdanarak ayaklanan Yauz'un ve Aslı'nın salondan çıkması ile nihayet karısıyla baş başa kalan Baran,oturduğu yerden doğrulup bir çocuk gibi isyan etti kadına.

"Yav ben niye senden ayrı yatıyorum? Onlar burda uyusunlar,Allah Allah."

Kocasının isyanına karşın gülümseyerek oturduğu yerden kalkan Roza,gidip onun yanına oturdu ve kısık bir tonda konuştu.

"Sessiz ol duyacaklar."

Karısının gereksiz bulduğu uyarısına karşın ona iyice dönüp isyanını devam ettirdi Baran.

"Yavrum ben niye gece senin sıcak nefesini duyacağıma Yavuz akılsızının horlamasını dinleyeyim,olacak iş mi bu söylediğin?"

Gözlerinin içine çocuk gibi bakan adamın isyanına dayanamayarak kıkırdayan Roza,küçük koridora göz atıp kimsenin olmadığına emin olduktan sonra kocasının omzundan destek alarak doğrulup dudaklarına küçük bir öpücük bırakıp hafifçe geri çekilerek konuştu.

"Ben telafi ederim bu geceyi sana."

Dudağına bırakılan öpücüğün açlığıyla kadını belinden çekip istekle öpmeye başlayan Baran,onun kısa bir karşılık verişinin ardından geri çekilmeye çalışmasına güçlükle izin vermek zorunda kalırken kendini kurtarmak için ayaklanan kadının bileğinden son anda tutup kendine çevirdi.

"Beni pimi çekilmiş bomba gibi bırakıyorsun Gün doğumu."

Duyduğu adım sesleri ile kocasına cevap veremeden bileğini kurtaran Roza,ona masum bakışlar atmakla yetindiği sırada içeri giren Aslı ve Yavuz'a döndü. Elindeki iki parça kıyafeti kocasının bacaklarının üstüne atan Yavuz'un sesi doldu ortama.

"Al da gece rahat uyu.Tabi bu tahta koltukta uyuyabilirsen."

Üstüne atılan kıyafetlere sahte bir tiksintiyle bakan Baran,aynı bakışlarını arkadaşına sunduğunda onların bu hallerine gülmemek için kendilerini zor tutan iki kadından Aslı, elindeki temiz çarşafları sermesi için Yavuz'a bırakarak arkadaşına hitaben konuştu.

"Geçelim mi bizde artık Roza?"

Aslı'yı başıyla onaylayan Roza tekrar kocasına döndü ve masumca gülümsedi.

"İyi geceler size."

Karısının bakışlarına karşın içi erimiyormuş gibi durmaya çalıştı Baran.

"Git bakalım,bensiz iyi geçecek mi gecen?"

Kocasının kırgın bakışları Roza'yı biraz bozguna uğrattığında ona son kez buruk bit tebessüm gönderip Aslı'yı takip ederek salondan ayrıldı. Fakat peşinde bıraktığı ve bozguna uğradığını fark ettiği kocasının dayanma süresi birkaç saniye bile sürmedi. Baran oturduğu koltuktan söverek kalkıp hızla küçük koridora yöneldi ve karısını içeri girmeden bileğinden yakaladığında onu fark eden Aslı'nın yanlız kalmaları için yatak odasına girip kapıyı kapatmasıyla belinden tutup duvara yaslarken tek eliyle okşadığı boynuna gömdü kafasını.

Onsuz geçireceği gecesinde kalbi ciğerlerine çektiği kokusuyla idare etsin istercesine derince soldu kokusunu. Teninin tadını ve kokusunu aynı anda duyabilmenin baş döndüren arzusuyla dudaklarını bastırdı tenine. Belindeki elini karnına doğru getirip sahiplenircesine okşadı karnını. Karısından topladığı bütün huzuru elinin altındaki canla birlikle kalbine mühürleyip kulağına fısıldadı.

"Çok seviyorum seni."

Çok seviliyordu Roza. Hissettiği sevgiyi her bir hücresine saklayıp o sevgiyle yaşıyordu. Bir an yüzü düştü diye dayanamayıp gelişiyle güzelleştiriyordu gecesini. Onun varlığıyla büründüğü huzuru mühürlüyordu aslında ona. Roza'ya göre her şeyi bu adamdan doğuyordu. Yüzüne yine kocasından doğan bir tebessüm yerleşti. Sesi onun hissettirdiklerinin güzelliğiyle karşılık verdi ona.

"Ben de seni çok seviyorum."

Karısının içten çıkan sesi rahatlattı adamın yüreğini. Geri çekilip gülümseyen dudaklarına bakarak rahat bir nefes aldı. Hâlâ karnının üstünde olan elini hafifçe bastırarak konuştu.

"Iyi geceler ikinize de."

🍁

Geceninin geri kalanı adamların uyuyana kadar birbirlerine sövmesi,kadınların uyumadan önce uzun uzun sohbet etmesiyle devam etmişti. Nihayet herkes uykuya daldığında ise kısa bir süre uyumak ile uyuyamamak arasında cebelleşen Roza daha fazla dayanamayarak yattığı yerden doğruldu.

Bir türlü rahat uyku uyumasına izin vermeyen deli isteğini kabullenmek istemedikçe daha derinden hissetmesiyle kafayı yiyecek gibi olduğundan çareyi arkadaşıyla paylaşmakta buldu ve kolundan dürterek seslendi.

"Aslı.. Aslı uyan."

Zaten korkusu peşini bırakmayan arkadaşı ilk sarsışı ile hızla gözlerini açtı.

"Bir şey mi oldu?"

Onun bu haline karşın sıkıntılı bir nefes verdi Roza.

"Aslı benim canım çok fena bir şey çekiyor."

Duyduğu sözler ile yüzü bir an afallayan Aslı,yarı uykulu haline alaylı bir ton ekledi.

"O ne biçim cümle Roza. Gece gece ne çekiyor canın çok fena?"

Aslı'nın imâsına normalde gülebilirdi Roza fakat şu an için derdi başkaydı.

"Üf Aslı,öyle değil. Yiyecek bir şey ."

Arkadaşının ciddi tondaki sesine karşın kaşları hafifçe çatılan Aslı,yattığı yerden doğrularak sordu.

"Aş eriyor musun yoksa?"

Aslı'nın sorusu  ile üstündeki yorganı iten Roza,saçlarını geriye atıp mırıldandı bir kez daha.

"Aslı."

Arkadaşının tuhaflığına karşın merakla koluna dokundu Aslı."

"Noldu kızım?"

Gözlerinin içine merakla bakan arkadaşına umutsuzluk akan gözlerini odaklayan Roza,uyumasına izin vermeyen ve aklını kaçırmasına sebebiyet verecek derecede çok istediği şeyi nihayet dile getirdi.

" Canım erik çekiyor Aslı. Ekşi,yeşil erik."

Duymayı beklemediği sözler uykusunu açtı Aslı'nın.

"Çüş."

Aldığı tepki ile olduğu yerde isyan edercesine söylendi Roza.

"Aslııı."

Arkadaşını ciddiye almak istemeyen Aslı,kolunu hafifçe çimdikledi.

"Dünyadan Roza'ya;kış mevsimindeyiz."

Kolunun acısını dahi umursamayan Roza,bütün ciddiyetiyle karşılık verdi arkadaşına.

"Erik yemek istiyorum Aslı. Yemezsem ölecekmiş gibi hissediyorum."

"Dalga mı geçiyorsun Roza,aş erecek başka bir şey mi bulamadın? Nerden bulacağız sana eriği?"

Oturduğu yerde daha fazla duramayan Roza, yataktan kalktı ve isyan dolu sıkıntılı nefesini bırakarak odadan çıkıp salona yöndeldi. Peşinden gelen arkadaşı ışığı açtığında gözleri koltukta sırt üstü uyumuş olan kocasına kaydı ve beraberinde yürüyüp hafifçe üstüne eğilerek omzundan dürttü.

"Baran."

Tek seslenişiyle hızla uyanıp doğrularak tek elini koluna diğer elini ise karnına yerleştiren kocası uykulu gözlerini daha açamadan endişeyle konuştu.

"Roza... bir şey mi oldu."

Kocasının endişesini,yan taraflarında uykulu gözlerini zorla açmaya çalışan Yavuz'u ve biraz sonra olacakları merakla bekleyen Aslı'yı umursamadan adamın gözlerinin içine bakarak isteğini dile getirdi Roza.

"Erik yemek istiyorum."

Duyduğu sözleri doğru algılayamadığını düşünen Baran,olduğu yerde oturur pozisyona gelirken karısına anlamayan bakışlarını sundu.

"Ney?"

"Canım erik çekiyor Baran.Yeşil,ekşi erik."

Yan taraftan kalkmaya çalışırken tek gözünü ovarak boğuk sesiyle konuşan Yavuz, iç sesi gibi çıktı o an.

"Bildiğimiz erikten bahsediyor değil mi?"

Gözleri arkadaşından kayıp tekrar karısına döndüğünde onun çare bekleyen bakışlarının şaka olmasını umut ederek onu bileğinden hafifçe çekip yanına oturtarak konuştu bir kez daha.

"Yavrum ne eriği gözünü seveyim? Kış ayındayız,dağın başındayız güzelim benim."

Duyduğu sözlerin mantıklılığını farkındaydı elbette Roza. Fakat üstesinden gelemediği iştahı,onun da alışık olmadığı bir durumdu. Üstelik kudreti öyle fazlaydı ki yemezse bu geceyi geçiremeyecek gibi hissediyordu. Mahçubiyetle bir kez daha kocasına baktı.

"Geçen Gülazer annelerden bahsettik. O yüzden mi oldu bilmiyorum. Gözümün önüne o ağaçtan toplayıp  tuzlayarak yediğimiz erikler geliyor.Tadını ağzımda hissediyorum Baran. O tadı istiyorum."

Karısının ciddiyeti ne yapacağını bilemeyen adamı şaşkınlıkla durdurduğunda bir kez daha Yavuz'un sesini duydu.

"Geçen yıl yediğin eriği nerden hatıladın be Roza?"

Ona cevap veren Aslı'nın söyledikleriyle ancak idraak etti durumu.

"Aş eriyor Yavuz. Aş ermenin türü ya da vakti olmaz."

Duyduğu sözler ile karısının çaresiz bakışları hareketlendirdi Baran'ı. Karısının ilk aş ermesini karşılıksız bırakmak düşüncesini asla kabullenmek istemeyerek ayaklandığında kendisiyle beraber ayaklanan Yavuz'un soran bakışlarına karşın konuştu.

"Bulacağım o eriği."

Baran'ın sözleri kaşlarını çatan arkadaşının ona doğru yaklaşıp merakla konuşmasına sebebiyet verdi.

"Oğlum nasıl bulacaksın dağın başında? Evde olsak çıkıp bakarızda. Burdayken nasıl olacak?"

Zaten aklından bu düşünceleri geçiren Baran,aklına gelen tek kişiye olan güveniyle başını,düşüncesini onaylarcasına olumlu anlamda sallayarak arkadaşına dönüp cevap verdi.

"Bedirhan'ın yeğeni şimdiden yormaya başlayacak onu."

🍁

Aklından geçen düşüncelerini dördüncü arayışından sonra ancak uyandırabildiği Bedirhan'a anlatmak isteyen Baran ilk olarak onu,karısının canının erik çektiğine inandırmak ile uğraşmıştı. Ardından ise internetten araştımasını ve satışlarının yapıldığı şubeden gidip almasını istemişti.

Elbetteki anlatılması bu kadar kolay olan işlem,yanına Cengiz'i ve diğer birkaç adamı alarak evden ayrılıp dağılarak en az iki saat uzaklıkarda olan satış şubelerine ulaşan Bedirhan için fazlasıyla zor geçmişti. Üstelik ulaştığı şubelerin çoğunun saatten dolayı kapalı oluşu,bazılarındaki eriğin erik gibi olmayışı,bazı şubelerin şube dışında her şeye benzemesi ise zorluğuna zorluk katmıştı.

En nihayetinde güvenliğinden sahibini arayıp bulduğu ve o saatte açtırdığı bir şubenin eriğini gözüne kestirdiğinde ise bu kez onu alıp dağ evine getirme sürecine girmişti.

Ve nihayet ulaşılan bu süreç,vaktin sabahı bulmak üzere oluşuna sebebiyet verdiği zamanda gerçekleşmişti. Aş ermesi bir an olsun geçmeyen,gözüne uyku girmeyen Roza'yla birlike Baran ve diğer ikiliye ilaç gibi gelmişti.

Çalan kapıyı Yavuz'un açmasının ardından Cengiz ve Bedirhan'ın elindeki poşetleri gördüğü gibi heyecanla ayaklanan Roza. Ona doğru yönelirken sevinçle konuştu.

"Seni bebeğimin kahramanı ilan ediyorum Bedirhan."

Bedirhan elindeki poşetleri alarak mutfağa doğru yönelen yengesinin ardından hayret edercesine ağabeyine baktığında rahat bir nefes vererek ayaklanıp kendisine doğru gelişini izledi. Elini omzuna yerleştirip dudaklarında peyda olan gülüşünün beraberinde samimiyetle konuştu.

"Hak ettin bu kahramanlığı."

Ağabeyinin bu tepkisiyle ona gülerek eşlik ettikten sonra her ikisi de az önce Baran'ın kalktığı koltuğa oturdu. Cengiz ise Yavuz'un yanındaki boşluğa oturduğu sırada mutfaktan görünen Roza,bir elinde bir kase dolusu erik,diğer elinde ise tuzluk ile gelip tam karşılarına oturduğunda yüzündeki inanılmaz mutluluğa herkes şaşkınlıkla bakıyordu.

Bir süre boyunca iştah açıcı bir şekilde tuzlayıp yediği erikleri yerken kendisini inanamayarak izleyen uykulu insanlara içten içe gülmüş,hepsinin aksine kendisini ilgiyle izleyen kocasının yüzündeki tebessümüne ise içtenlikle karşılık vermişti.

Nihayetinde midesine sancılar girecek kadar yiyip,neredeyse delirmesine sebebiyet verecek aş ermesinin geçmesiyle derin bir nefes alıp oturduğu yerden hafifçe doğrularak elindeki kaseyi öne doğru uzatıp eğlenerek konuştu.

"Yemek isteyen?"

"Ya Roza gözünü seveyim,doyduysan uyuyalım artık."

Sözlerine karşın uyuklamak üzere olan Yavuz'dan duyduğu isyan dolu sözleri bu kez Bedirhan'ın mırıldanışı devam ettirdi.

"Bir daha erik görmek istemiyorum."

Hemen ardından ise Cengiz'in kısık sesini işitti.

"Şu eriği aradığım kadar evlenecek kız aramadım."

Her birininin isyanına karşın daha fazla dayanamayarak gülmeye başlayan Roza,gülüşünü ancak durdurabildiğinde ayaklanıp hepsine hitaben konuştu.

"Iyi gidiyorum."

"Biz şimdi nerede uyuyacağız?"

Kaynından duyduğu soru üzerine gözleri mutfağın tezgahına yaslanmış, kendisini gülümseyerek izleyen Aslı'ya kaydığında aklından geçen aynı düşünceye karşın gülerek Bedirhan'a döndü. Kocasının tepkisini ölçmek istercesine ona kaçamak bir bakış atıp kaynına hitaben konuştu.

"Koltukları yatak gibi açıp iki iki uyuyacaksınız artık. "

Sözlerini bitirdiği an kulağına dolan isyanlardan ziyade kocasının kendisine dönen gözlerinden kaçmak isteyen Roza,hiç beklemeden arkasını döndü.

"İyi geceler hepinize."

Ardından ise mutfaktan çıkıp kendisine eşlik eden Aslı'ya birlikte gülerek odalarına girdiler. Salondaki adamların isyanı,uykularının bütün bedenlerini ele geçirmiş olmalarından dolayı fazla uzun sürmemişti. Zaten anında uyuyan Yavuz'un yanına Cengiz yatmış,Bedirhan iste yatmak yerine ayakta dolanan ağabeyini umursamadan onun koltuğuna uzanıp uyumuştu.

Şöminenin önündeki ince uzun minderi alarak hepsinin uyurken çıkardığı seslerden kurtulmak amacıyla çareyi mutfağa kaçmakta bulan Baran,duvarın dibine bıraktığı mindere oturdu. Aklından çıkmak bilmeyen karısını,kısa bir süre sonra varlığını hissetmişçesine mutfağın kapısında yüzünde güzel tebessümüyle gördüğü an dudakları keyifle ona eşlik etti adamın.

Kendisine doğru yürüyen kadına kavuşmayı,sanki uzum zamandır görmüyormuşçasına hevesle beklerken yanına ulaştığında bileğinden tutup bacaklarının üstüne oturttuğunda ellerini omuzlarına yerleştiren karısının bir nefes uzağındaki yüzüne içtenlikle bakarken onun fısıltısını duydu.

"Uyuyamadığını hissetmek beni de uyutmuyor."

Yüzünü okşayan sıcak nefesinden akan gözler ile kalbini okşadı Baran'ın. Onun tek bir cümlesiyle yaşadığı hayatın anlam buluşunu bir kez daha hissedip varlığına daha sıkı tutunmak istercesine kollarını beline sarıp iyice sarmaladı kadını.

"Sensiz uyuyunca,kendime ihanet etmiş gibi hissediyorum."

Duyduğu sözler ile kocasına içtenlikle gülerek karşılık veren Roza,yanağına bir öpücük bıraktıktan sonra omzularındaki ellerini belinin üstündeki ellerine yerleştirip ayırmaya çalıştığı an daha da sıklaşan ellerin ardından kocasının sesini duydu bir kez daha.

"Tam romantik an yaşayacağız,gidesin mi tuttu?"

İçinden peyda olan gülüşü bütün yüzüne yayılırken gözlerini kocasına sabitleyip belindeki elleri çözmesi için konuştu.

"Geleceğim hemen."

Duyduğu sözler ile rahat bir nefes alan Baran,kucağından kalkıp çıkışa yönelen karısının bedenini arzuyla süzerken görüş alanından ayrılması ile oturduğu mindere uzanıp bir kolunu başının altına koyduğu sırada geri dönen karısının elindeki yastık ve battaniyeyi görünce kendisi için getirdiğini,sonradında döneceğini düşünerek doğrulup mırıldandı.

"Sen yeterdin."

Duyduğu sözlere bir cevap vermek yerine eğilerek elindeki yastığı kocasının başının altına koyan Roza,onu kollarından tutup tekrar yatırdıktan sonra kendisi de yanına uzanıp battaniyeyi üstlerine örttü. Gözleri tekrar kocasına döndüğünde parıldayan gözlerinin ve yüzündeki tebessümünün güzelliğiyle gülümserken belinin altında hissettiği kolunun ardından kendisini kaldırıp bedeninin üstüne yatıran kocasının içten sesini duydu.

"Seni alıp içime saklayabilsem keşke."

İçini eriten sıcak sesinden dökülen sözlerin güzelliği ile mayıştı Roza. Kollarını adamın beline sarıp başını geniş göğsüne,yaslayabileceği en güvenli yere yasladı. İçini dolduran huzura teslim olurken kocasının dile getirip durduğu isyanını kendi içinden derince yaşadı. Bu adam olmadan uyuyamıyordu. Onun varlığını hissetmeden teslim edemiyordu kendini uykunun kollarına. Bunun için öncelikle onun kollarında olması gerekiyordu.

Baran,soğuk zeminden bedenini korumak adına üstüne aldığı karısının istekle bedenine sarılmasıyla gülümseyerek belinden iyice sarıp biraz daha göğsüne doğru çektikten sonra aklına gelen bir ayrıntıyla tek elinin parmaklarını karısının sırtında yavaşça gezindirerek konuştu.

"Bu an bana neyi hatırlattı biliyor musun?"

Kocasının,sırtındaki dokunuşlarının beline doğru kaymasının yanısıra imâlı çıkan ses tonu Roza'ya duyacağı şeylerin altına yatan anlamı önceden hissettirdiğinde başını kaldırıp gözlerini kısarak baktığı kocası tahmin ettiği gibi keyifle döktü dilinden,aklından geçenleri.

"Sana kavuştuğum,ortalığın alev aldığı,bende kaybolduğun o en muazzam geceyi."

Roza kocasının o gece yaşattığı her bir anı hissettiren ses tonuna ve neredeyse o anları görebileceği alev almış gözlerine karşın hissettiği utançla hiçbir tepki veremeden gözlerini yumup alnını göğsüne yasladığında titreyen bedeninden güldüğünü hissettiği adamın eğlenen sesini duydu bir kez daha.

"Utanman için artık çok geç yavrum. Şu gece gece kış ayının ortasında erik diye ortalığı inletmene sebebiyet veren karnındakinin temelini o gece atmış olma ihtimalimiz çok yüksek."

Duyduğu sözler ile kocasının bu haline karşın başını olumsuz anlamda sallayarak onun gülüşüne eşlik etti bir süre. Ardından ise aklına gelen,bugün içini sarıp sarmalayan bir hissiyatla ciddiyete bürünüp başını kaldırarak göz göze geldiği adamın göğsünde ellerini birleştirdi.

"Bu gece ne hissettim biliyor musun?"

Ciddiyete büründüğünü gören kocası bir kolunu başının altına yerleştirip yüzünü biraz daha kendisine yaklaştırarak meraklı yüz ifadesiyle karşılık verdiğinde derin bir nefes alıp verdikten sonra devam etti konuşmasına Roza.

"Istediğimden değil,gerçekten hissettiğimden.Bir oğlumuz olacağı hissi sardı içimi."

Karısının dile getirdiği sözler içinden kopan huzurunu yüzüne yansıttı Baran'ın. Baba olacağı gerçeğini her karısından duyuruyla tarifini yapamayacağı yoğunlukla içini sarıyordu kudretli duyguları. Uğruna canını verebileceği bir oğlunun olacağı düşüncesi kalbinin ritimlerini sarssada,düzeni bozulan kalbinin tek bir inançla dolu olduğunu hiasediyordu Baran. Ne tepki vereceğini bekleyen karısının sırtındaki elini yüzüne çıkarıp hafif dokunuşlarla okşarken gülümseyerek dile getirdi kendi içini kudretle saran hissiyatını.

"Kızımız olacak Gün doğumu. İnatçı bir kızımız olacak,hissediyorum. "

Kocasının değişmeyen düşüncesine karşın başını olumsuz anlamda sallayarak tekrar gösüne yasladı Roza.

"Oğlumuz olacak."

Karısının mırıldanışı ile elini tekrar sırtına götürüp battaniyeyi iyice üstüne çektikten sonra her zaman yaptığı gibi saçlarını okşarken huzurla kapattığı gözlerinin beraberinde fısıltıyla karşılık verdi karısına inat.

"Iyi geceler kızımın annesi."

|   |    | 

Sizin isteğiniz,

Kız mı?😂

Erkek mi?😂

Umarım beğenmişsinizdir yeni bölümü. ❤

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
Kendinize iyi bakın. ❤




























































































































































































































Continue Reading

You'll Also Like

916K 38.3K 39
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
SÜVEYDA By Gamze

Teen Fiction

579K 27.1K 40
Hiçbir şey, güzel bir kitabı bitirdikten sonra içinde oluşan boşluk kadar derin olamaz. Bu kitabı bitirdikten sonra o boşluğu yaşayacağına emin olabi...
2.2M 120K 30
Bir mahalle hikâyesidir.
500K 20.5K 42
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...