TUTSAK KALPLER

By yalnizlarlimani

52K 1.6K 334

Çocukluğunda yaşadığı bir olay yüzünden erkeklerden hem korkan hemde onlara karşı cesur gibi davranmaya çalış... More

Tanıtım
'Sil Baştan'
'Davetsiz Misafir'
'Bul Artık Beni!..'
'Asya'm!..'
'Gitme'
'Kız yok!..'
'Kork Benden!..'
'Kan kokusu!..'
'Benim Yüzümden!..'
'Âb-ı Hayat!..'
'Kül ve Ateş!..'
'Gece Gözlü Adam!'
'Kıskançlık!'
'Karmaşık Duygular!..'
'Nerdesin?..'
'Nefes!..'
'Karar!..'
'Ey Aşk!..'
'Sevgilim!..'
'Takip'
'tehlike'
'İntikam!'
'Hasret'

'İlk Utanç!..'

1.6K 56 7
By yalnizlarlimani

Selamm!

Nasılsınız bakalım canlar?

Yepyeni bir bölümle yine karşınızdayım canlar!

Heyecan tüm hızıyla devam ediyor!

Okumak için sabırsızlananlar varsa eğer, lafı uzatmadan sizleri yeni bölümle başbaşa bırakayım!

Umarım beğenerek okursunuz!

KEYİFLİ OKUMALAR

*****

İnsan canını en çok acılar mı yakar? Yoksa çektiği vicdan azabı mı? Bedenimize aldığımız yaralar zamanla iyileşir de,vicdanın açtığı yaralara ne zaman kâr eder,ne de başka bir şey!

Vicdan!..

Dipsiz kuyuların mekanı! Çıkmaz sokakların adresi! Bir labirentin en ortası, en karışık yeri! Bataklığın en derini! Çırpındıkça battığın, durdukça en dibe çekildiğin bataklık gibidir vicdan!..

Genç kız duyduğu cümleleri algılamakta zorlanmıştı. Bu nasıl gerçek olurdu ki? Nasıl kendi yüzünden birilerine zarar gelebilirdi ki? Oysa genç kız karıncayı bile incitmeyecek bir vicdana sahipken, bu olanları aklı almıyordu. Genç adamın son sözlerini bile tam olarak duyamamıştı. Kulaklarında bir uğultu gibi yankılanıyordu babasının sözleri. Duyduklarının ağırlığı binmişti yüreğine. Kaldıramazdı bu kadar acıyı! Bu kadar vicdan azabını! Bu kadar suçluluk duygusunu! Yüreğine oturan ağırlık, dizlerinin bağını çözmüş ve tüm algılarını kapatmıştı. Genç kız kulağındaki uğultuyla birlikte gözlerini karanlığa emanet etti. Gerisi koca bir girdap gibi sardı etrafını.

Genç adam ise şaşkınlığını üzerinden atıp yatağından fırlayarak saniyeler içinde genç kızın dibindeydi. İçine düşen korkuya, haykırışları eşlik ediyordu. Sanki genç kızın adını haykırmamış da resmen kükremişti. Hastaneyi yerinden oynatacak güçte bir haykırış... Yada ona eş değer bir kükremeydi...

"Asyaaaa!!!.."diyordu sadece dili.
Ama yüreği neler anlatıyordu kim bilir? Korkuların gem vurduğu kalbini söküp alsalardı bu kadar yanmazdı belki canı... Etrafındaki herkesi unutmuştu. İçinde bulunduğu zamanı da öyle! Halbuki yanında genç kızın babası ve abisi vardı. Onlardan daha çok endişelenmesi normal miydi? Yada onlardan önce tepki vermesi normal miydi?

"Asya, aç gözlerini! Duyuyor musun beni güzelim! Aç artık gözlerini! Korkutma beni!.."diyip başını dizlerine koymuştu. Elleri de yüreği gibi titreyerek dokunuyordu yüzüne ve saçlarına...

Yaşlı adam bu tepkiye mi şaşırsın, yoksa kızının haline mi bilemedi? Çatık kaşları ile olanları izlerken yanında duran oğlu kızgın bir boğa gibi genç adama saldırmaya bekliyordu. Bunu farkeden yaşlı adam tek elini kaldırıp oğlunun bileğinden tutarak durdurdu. Ali, babasının bu tepkisini beklemiyor olmalıydı ki ters bir bakış attı yaşlı adama. Suat Bey sadece dudaklarını oynatarak sessiz konuştu.

"Sakin ol! Bekle!.."dedi.

Ali, halen sert bakıyordu. Babasından gözlerini çekmesine sebep olan neden ise, genç adamın dikişlerinin acısına rağmen genç kızı kucağına alıp kendi yatağına taşımasıydı. Belli ki canı, yüreği kadar çok acımıyordu.

"Asya'm! Hadi aç gözlerini! Korkutma beni güzelim! Hadi aç artık gözlerini!.."diyerek tekrarlarken kafasını kaldırıp yatağın diğer tarafında şaşkın bakan kardeşine bağırdı.

"Lan ne duruyorsunuz orda korkuluk gibi? Doktor çağırın hemen! Kolonya bulun! Birşeyler yapın! Durmayın öyle!.."diyerek kükredi Semih'e.

Bu arada Faruk dışarı fırlamış ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu.

"Doktor!!!.."diyerek.

Dakikalar içinde doktor gelmiş ve genç kızı uyandırmıştı. Uyandığı andan beri duyduklarının kabus olmasını ve uyanınca biteceğini düşünmek istedi. Fakat hayat yine en acı gerçekleri yüzüne vurmaktan geri durmamıştı. Yanı başında duran ve ellerini sıkıca tutan genç adamın yüzüne bakamadı bir süre. Sessiz akan gözyaşları yerini hıçkırıklara bırakırken, odada kimlerin olduğuna bile doğru düzgün bakmamıştı. İçine düştüğü bu durumdan genç adamın sesi çıkardı.

"Asya! İyi misin? Birşeyler söyle artık!"dedi endişeli şekilde.

Genç kız başını usulca ellerini bir an bile bırakmayan adama çevirdi. Ne diyecekti şimdi? Ne söylese anlamsız kalmayacak mıydı? Yaşananları silmenin yada unutmanın bir yolu var mıydı? Mesela zamanı geri alabilir miydi? O bar çıkışına gidebilseydi şuan,kesinlikle dışarı adım attırmazdı genç adama. Ama şuan ne diyeceğini bilmiyordu. Yada nasıl davranması gerektiğini... Gözleri, karanlık kuyularla buluşunca içinden geldiği gibi davrandı. Belki de anlık bir duyguydu ama yapmasa eksik hissederdi kendini. Yanaklarını yıkayan okyanus sularına aldırmadan kollarını bir çırpıda genç adamın boynuna doladı. Pişmanlığını ve yüreğindeki acısını genç adamın boyun girintisine emanet etti. Gözyaşları köprücük kemiğinin çukurunu mesken tutarken, dudaklarından tek bir cümle dökülüp durdu.

"Özür dilerim! Özür dilerim! Özür dilerim!.. Affet beni ne olur! Özür dilerim! Özür dilerim!.."diyerek tekrarladı.

Genç adam, boynuna dolanan kolların sevincini yaşayamadan duyduğu cümlenin ağırlığıyla sersemledi. Normal zamanda olsaydı ve bu kız böyle sarılsaydı boynuna belki dünyanın en mutlu adamı olurdu. Yine mutlu olurdu belki o sözleri duymasaydı. Bu kız ne dediğinin farkında mıydı? Neyin özrünü dileyip duruyordu ki şimdi? Bilmiyor mu? Yada anlamıyor muydu? Genç adam bu kız için ölürdü bee!.. İki kurşuna mı yıkılacaktı. İki şerefsize mi yenilecek,papuç bırakacaktı. Tabi ki hayır! O şerefsizin canına okuyacaktı. Onu yeryüzünden silmeden huzur yoktu genç adama...

"Şşşş!.. Geçti güzelim! Sakin ol artık! Geçti!.. Geçti artık!.."diyerek sıkıca sarılmış ve bir eliyle sırtını sıvazlarken diğer eliyle saçlarını okşuyordu.

Herbir teline ayrı ayrı kurban olduğu saçları... Kokusunun müdavimi olduğu kızın saçları...
Asya ise sadece ağlıyor ve dudaklarından aynı kelimeler dökülüyordu. Genç adam bu yükü daha fazla kaldıramazdı. Usulca genç kızın yüzünü gömdüğü boynundan çıkarıp iki avcunun arasına aldı. Daha da koyulaşan karanlık bakışlarını, genç kızın fırtınalar kopan okyanuslarına kilitledi. Genç adam bu yaşına kadar hiç bilmediği bir dili öğrenmişti artık. Okyanus gözlere bakarken 'gözce' konuşmayı öğrenmişti. Tıpkı genç kız gibi... Usulca ve sessizce konuşuyorlardı artık. Kimsenin bilmediği ve anlamadı bir dildi bu...Kelimelerin anlamını yitirdiği yerde devreye giren, sözlerin bittiği yerde sessizliği bozan bir dil...'Gözce!.."

"Geçmeyecek! Geçmiyor da! Benim yüzümden canın yandı! Benim yüzümden ölümün kıyısından döndün! Sen unutsan, ben unutamam!.."diyip başını sağ omzuna doğru hafif eğip mahcup ve titreyen sesiyle devam etti konuşmaya.

"Özür dilerim! Özür dilerim Melih! Hayatını kâbusa çevirdim! Beni korumak isterken kendi canından olacaktın! Sana birşey olsaydı ben nasıl yaşardım? Ben bu acıya nasıl dayanırdım Melih? Tekrar özür dilerim! Beni affet olur mu?.."diyip yüzünü genç adamın avuçlarından kurtardı.

Gözlerine daha fazla bakacak gücü bulamadığı için bakışlarını odanın içinde dolaştırdı.
Babası... Abisi... Semih... Faruk... Asaf... Çetin ve Samet...
Herkes burada mıydı? Herkes mi gördü az önce olan herşeyi? Diğerleri neyse de, babasına ve abisine mahcup ve utangaç bakışlar atmıştı. Şimdi sorsalardı ne cevap verebilirdi ki onlara? Ne diyecekti ki? Genç kızı bu düşüncelerden genç adamın sesi kurtardı.

"Pişman mıyım sanıyorsun? Yine olsa yine atlardım o kurşunların önüne! Ama sadece senin için yapardım bunu! Sen benim hayatımı mahvetmedin! Aksine artık bu hayatta bir gayem var! Sen varsın! Ve ben senin için herşeyi yaparım! Gerekirse ölürüm! Bu odada gördüğün herkes senin için hiç düşünmeden ölür bee güzelim! Niye bu kadar üzüp yıpratıyorsun kendini? Yapma Asya! Yapma bunu kendine!.."diyip bu sefer sıkıca sarılan taraf genç adam olmuştu.

Herkes şaşkın... Herkes konuşmaları hayretle dinliyordu. Genç adam resmen sevdiğini ima ederken,genç kız üzüntüsünden ne hissettiğini bile bilmiyordu. Hele Suat Bey! Yada Ali? Duyduklarıyla şok olmuşlardı. Genç kız cümleleri algılayamazken, abisi öfkeden kudurmuştu. Ama babası garip bir şekilde sakindi. Hatta yüzünde tuhaf bir sırıtma peydah olmuştu. Genç kızın bakışları babası ve abisi arasında mekik dokurken asıl olayları kaçırıyordu. Herkes duyduğu sözlerle resmen dumur olmuştu.

Genç adam dolaylı yollardan aşkını itiraf etmişti az önce (!)...

Asya, odadaki bu ağır havadan kurtulmak için tek kelime daha etmeden yavaşça yataktan çıktı ve az ileride duran babasının koluna girip odayı terk etti. Kendi odasına girdiğinde doğrudan yatağına girip cenin pozisyonunda yatıp gözyaşlarına izin verdi. Arkalarından odaya dalan abisi resmen burnundan soluyordu. Korktuğu başına gelmişti çünkü. Kıyamadığı kardeşini artık sadece kendisi değil başkaları da düşünüyordu. Başkaları da koruyordu. Bunu kabullenmesi belli ki zaman alacaktı ama yaşlı adam için aynı şeyi söylemek doğru olmazdı. Çünkü bu duruma içten içe sanki sevinmişti. Nasıl sevinmesin değil mi? Mert,delikanlı, gözü kara bir adamdı Melih... Tam da kızını emanet edebileceği türden biriydi...

*****

Ali, duyduğu cümleleri kafasında tekrar tekrar düşünüp tarttı. Bu bir itiraftı. Ve birşeyi deli gibi merak ediyordu. Kardeşi bu itirafın neresinde ve ne kadar içindeydi?Abisinin 'Maviş 'i' de genç adamla aynı duygulara sahipse ne yapardı? Kardeşi üzülse Ali'nin yüreği sızlardı. Onun kalbini biri kırsa, abisinin içinde fırtınalar kopardı. Asya ve Melih arasında neler olup bittiğini hemen öğrenmeliydi. Ama bunu yaparken kardeşini de kırmak yada korkutmak istemiyordu. İşin kötü yanı da şu ki: sakin kalmayı da beceremiyordu.

Genç kızın odasına bir hışımla dalmıştı dalmasına da, ne diyecekti? Nasıl soracaktı? Zaten genç kız en ufak bir sıkıntısı olduğun da ilk abisine giderdi. Değil mi? Kendini bu şekilde düşünerek sakinleştirmeye çalıştı ama nafile...

"Asya!.."derken dişlerini sıkmış ve sesi boğuk çıkmıştı.

Suat Bey, oğlunun 'kırmızı gören boğa' moodunu fark edince yerinde hareketlendi ama her hangi bir harekette bulunmadı. Ali hızlı adımlarını yatağın yanına yönlendirirken, genç kız yatağın içinde cenin pozisyonunda, içindeki sessiz fırtınasının kopmasına müsade ediyordu. Abisinin seslendiğini bile duymamıştı.

"Asya dedim sana! Neden cevap vermiyorsun?"derken neredeyse dişlerini sıkmaktan kıracaktı.

"Ali sakin ol!.. Rahat bırak kızımı!.."diyerek ilk tepkisini vermişti Suat Bey.

"Nasıl sakin olayım baba? Görmedin mi az önce neler olduğunu? Bunun açıklamasını hemen yapacaksın küçük hanım! Öyle gözyaşlarının arkasına sığınarak kurtulamazsın benden!.."derken son cümlede bakışlarını Suat Bey 'den çekip genç kıza doğrulttu.

"Ne duymak istiyorsun abi? Neyi açıklayayım? Bizi öldürmek isteyen birileri var ve siz bunu bilirken benden gizlemenin yollarını aradınız! Benim hayatımı kurtarmak isterken nerdeyse ölmek üzere olan bir adam var ve siz gelip bana onunla ilgili hesap soruyorsunuz! Söylesene abi! Ne duymak istiyorsun?.."dedi hıçkırıklarının arasında.

"Aranızda ne var sizin o dingille?.."dedi en soğuk ve sert bir şekilde.

"Cidden bunu mu merak ediyorsun abi?"dedi aynı soğuklukla.

"Evet!.."

"Aramızda vicdan azabı var! Aramızda can borcum var! Aramızda..."diyip sustu genç kız. Biraz daha konuşsaydı belki de yüreği parçalanacaktı.

Sahi ne vardı aralarında? Sadece genç kızın söyledikleri miydi? Yoksa dile dökemediği başka şeyler de mi vardı? Neydi bu kadar içini yakan bu duygu? Neydi ki? Pişmanlık?.. Vicdan? Korku? Yada aşk mıydı? Olabilir miydi böyle birşey? Yok canım! Daha neler! Aşk kim? Asya kim? Değil mi ama(!)

Kardeşinin bu yıkılmış halini sanki daha yeni farketmiş gibi hızla sarıldı. Söylediği her şeye daha şimdiden pişman olmuştu abisi. Ama söz bu, ağızdan çıktıktan sonra herbir kelimesi, yaydan fırlayan oklar gibi saplanmıştı genç kızın yüreğine! Tabi kendi yüreğine de!..

"Şşşş! Tamam ufaklık! Geçti! Özür dilerim! Seni kırmak istemedim ama dingil öyle konuşunca bende sandım ki..."derken cümlesi yarım kaldı.

"Ne sandın abi? Beni hiç mi tanımadın sen? Birşeyler değişseydi hayatımda ilk sizin haberiniz olurdu? Bilmiyor musun sen her şeyi ilk ailemle paylaşırım ben! Yurt dışında okurken peşimde koşan adamları bile ilk kime anlattım ben abi? Beni sinir eden yada duygulandıran insanları ilk kime anlattım? Sen şimdi kalkmış burda bana neyin ithamında bulunuyorsun?"bütün öfkesini kusmak ister gibiydi genç kız.

"Haklısın ufaklık! Hayvanlık ettim ben! Sen kusuruna bakma bu abinin olur mu?.."diyip mahcup bakışlar attı.

Odadaki herkes böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Genç kız da aslında onlara dahildi. Ama bir kere söylemişti işte o sözleri.

"İzninizle yalnız kalmak istiyorum!.."diyip üzerindeki kollardan sıyrıldı ve kendini yatağın içine cenin pozisyonunda gömdü.

Odadakiler dışarı çıkarken hepsinin omuzlarına tonlarca yük binmiş gibiydi. Omuzlar düşmüş,başları önüne eğilmişti. Bu, genç kıza karşı olan mahcubiyetti.

Yağmur damlaları camla bütünleşirken, genç kızın gözleri boşluğa dalmış ve hatta o boşlukta kaybolmuş gibiydi. Kelimeleri dilinin ucuna prangayla bağlanmıştı sanki. Konuşsa, yeni hükümler kesilecekti yüreğine. Sussa, acısı müebbetle cezalandıracaktı. Kelimeleri zehirli sarmaşıklar gibi yakıyordu canını...Kalbini...Ruhunu...
Değdiği yeri kanatır gibi... Yakıp kül eder gibi... Dağıtıp yok eder gibi...

*****

Aradan saatler geçmiş ama genç kız ne yataktan çıkmış, ne de kimseyle tek bir kelime konuşmuştu. Hıçkırıkları yerini iç çekişlerine bırakmış ama gözleri halen pencereye çarpıp dağılan yağmur tanelerindeydi. Yada şuan ruhunun olduğu yerdeydi gözleri. Koca bir boşlukta!.. Yanına giden hiç kimsenin yüzüne bakmayı bırakın tek kelime bile etmiyordu. Herkesi bir endişe sarmıştı. Bu davranışlar hiç de Asya'nın yapacağı şeyler değildi. O konuşmayı seven, yerinde duramayan, hayat dolu ve kıpır kıpır bir kızdı. Ama şuan eski halinden eser yoktu.

Sabah olmuştu artık. Gergin bekleyiş devam ederken genç kız sadece bir kere yataktan çıktı. Oda tuvalet ihtiyacı içindi. Tek lokma ağzına almamıştı. Henüz tam anlamıyla iyileşmediği için ailesi gözünü ondan ayırmıyorlardı. Sabah kahvaltısını Ayşe Sultan yedirmeye çalışmıştı ama nafile. Genç kız yerinden bile kıpırdamamıştı. Kezâ öğlen yemeğinde de aynı şey tekrarlayınca duruma el koyma vakti gelmişti.

"Yedi mi birşeyler?"dedi Suat Bey. Koridorda ki sandalyelerde oturuyordu tüm aile.

"Tek lokma bile almadı ağzına! Ne olacak böyle Suat Bey? Nasıl toparlayacağız biz bu kızı?"diyerek içindeki endişesini dile getirdi Ayşe Sultan.

"Suat birşeyler yap artık! Böyle beklemenin sırası değil ki!.."dedi eşi Nihal Hanım. Yaşlı adam bir süre sessizce durdu ve aklına gelen fikirle ellerini yanında oturan karısının ellerinin üzerine bıraktı. Kendinden emin duruşuyla ve güven veren gülüşüyle karısının gözlerine bakıp konuştu.

"Merak etme Nihal'im! Kızımızı ben değil, onu bu duruma getiren düzeltecek!.."dedi.

"Nasıl? Kim? Ne diyorsun sen Suat?"diyip anlamayan gözlerle baktı kocasına. Yaşlı adam yüzündeki gülümsemeyi daha da genişletip cevap verdi.

"Diyorum hatun! Bizim kızımız kime üzüldü bu kadar?"diyip cevap bekledi.

"Kime olacak Suat! Tabi ki Melih'e! Dee! Ben bundan hiç birşey anlamadım! Aklından yine ne geçiyor bakalım senin ihtiyar?"dedi muzip bir tonda. Yaşlı adam 'ihtiyar 'kelimesini duyunca sesli bir kahkaha attı. Ona böyle seslenen kişi sadece nazlı kızı idi.

"Bekle ve gör hatun! Bekle ve gör!.."diyip yerinden kalktı yaşlı adam. Az ilerdeki kapıyı çalma gereği bile duymadan açıp içeriye süzüldü. Yaşlı adamı karşında gören Melih ve diğerleri önce şaşırdı sonra pür dikkat adamı izlediler. Yaşlı adam çatık kaşlarıyla yatağın yanındaki, az önce Semih'in kalktığı tekli koltuğa oturdu. Odadakilerinin yüz ifadelerine hızla göz gezdirip bakışlarını genç adam da durdurdu.

"Şimdi merak ediyorsundur neden geldiğimi?"diyince genç adam ses çıkarmadan başıyla onayladı. Suat Bey bu hareketin üstüne konuşmaya devam etti.

"Mevzu Asya!"diyip durdu. Genç adamın yüz ifadesindeki tüm değişikliği en ufak ayrıntısına kadar yakaladı. Yatağın içinde biraz daha dikleşerek oturdu. Sonuçta 'mevzu' derindi(!) Öyle değil mi? Genç adam ses çıkarmayınca Suat Bey devam etti konuşmaya.

"Senden bir iyilik isteyeceğim evlat! Kızım dün duyduğu şeylerin ağırlığını kaldıramadı. Ve dünden beri ne konuştu, ne de yemek yedi!"diyip yine sustu. Genç adam duyduğu şeylerle kaşlarını çatmıştı. Ama sessizce dinlemeye devam ediyordu.

"Diyeceğim o ki! Kızımı sen toparlayacaksın evlat! Bizimle tek kelime etmiyor! Belki seninle konuşur. Ne yap, ne et kızımı toparla burdan çıkamadan!.."diyip oturduğu yerden ayaklandı. Kapıya doğru giderken Faruk dayanamayıp sordu.

"Suat Baba, Ali bundan hiç hoşlanmayacak ama! Eğer abime zarar verirse bizde durmayız! Haberin olsun!.."dedi düz bir ifadeyle.

"Faruk!.."diyerek susturdu genç adam. Suat Bey arkasını dönüp Faruk'a baktı ve gülümsedi.

"Merak etme delikanlı! Ali kimseye yaklaşamaz! Hele de bu odadaki kimseye zarar veremez!"diyip bakışlarını yataktaki genç adama çevirdi.

"İki günün var evlat! Bu iş sende! Eğer beceremezsen Ali'den değil benden korkun!.."diyip kimsenin konuşmasına fırsat vermeden odadan çıktı. Arkasında şaşkın bakışlar bırakmıştı. Kendine ilk gelen Semih oldu.

"Bu neydi şimdi?"diyip eski yerine oturdu.

"Ne olacak abi? Melih abi herkesin önünde kızına aşık olduğunu ilan etti dolaylı bir şekilde. Adam da demiştir tabi 'kızımı bir tek bu adam toparlar!'diye. Ondan geldi böyle dedi."diyerek bir çırpıda konuştu Çetin.

"Çetin!.."dedi odadaki herkes aynı anda. Çetin ellerini teslim olmuş gibi havaya kaldırdı ve:

"Sustum!.."diyip gerçekten sustu.

Melih, bir süre sessiz bir şekilde düşündü. Sonra yataktan çıkıp kıza bakmak istedi ama göğsündeki sızı buna engel oldu.

"Abi bir rahat dur! Gözünü seveyim! Ben gider bakarım şimdi!"dedi Faruk.

"Çabuk ol ama koçum! Merak ettim iyice !"diyip tekrar yatağa yerleşti.

"Tamam abi!"diyip yıldırım hızında odayı terk etti.

Faruk, yan odanın kapısına gelince önce koridordaki aileye ufak bir baş selamı verdi ve derin bir nefes çekip odanın kapısını yavaşça çaldı. İçerden ses gelmesini bekledi ama ses yoktu. Yaşlı adam oturduğu yerden homurdandı.

"Neyi bekliyorsun Faruk?"dedi.

"Yengenin 'gel' demesini... Yani şey yenge değil... ya yani Asya Hanım diyecektim. Boş bulundum Suat Baba! Kusura bakmayın!.."diyip başını önüne eğdi.

"Oğlum ben az önce ne dedim içerde?"

"Ne dedin Suat Baba?"diyip meraklı gözlerini dikti yaşlı adama.

"Allah'ım sen sabır ver!"diyip kafasını salladı önce. Sonra da resmen kükredi.

"Lan ben demedim mi kimseyle konuşmuyor diye? Sen neyin cevabını bekliyorsun orda?"diyip oturduğu yerden kalkacak gibi oldu.

"Haa! Sen diyorsun ki baba, bekleme gir içeriye!"

"Hele şükür!"diyip yine kendi kendine söylendi ve tekrar yüksek sesle devam etti.

"He Faruk! Diyorum ki bekleme yapma! İcraata geç!.."dedi dişlerini sıkarak. Faruk bunun üstüne başıyla onaylayıp içeri daldı resmen.

"Yenge?.."dedi kısık sesle.
Cevap gelmeyince yatağa doğru yaklaştı. Tekrar seslendi.

"Yenge? İyi misin?"dedi ve yine cevap bekledi.

"Konuşmayacak mısın benimle de?"dedi bu sefer.

"Faruk yalnız bırak beni!"dedi sadece. Gözleri bu sefer pencerede değildi ama halen bir boşluğa bakıyordu.

"Olmaz!.."dedi bir çırpıda.

"Valla abim beni öldürür! Zaten yataktan kalkarken göğsüne bir ağrı saplandı kii!.. Üfff! Görme gitsin!"diyip kızın tepkisini bekledi.

"Ne? Melih iyi mi? Birşey olmadı değil mi? Sen niye buraya geliyorsun ki? Niye adamla ilgilenmiyorsun Faruk?"derken resmen yataktan fırlamıştı.

Tam da beklediği tepki nihayet gelmişti. Kim demişti 'kız konuşmuyor!' diye(!) Genç adamın adını duymak bile harekete geçmesine sebepti. Faruk yüzünde zafer kazanmış bir ifadeyle sırıtırken genç kız odadan çıkmıştı bile. Koridorda ki bekleyen ailesi meraklı bakışlarını genç kıza çevirdi. Telaşla odadan çıkan kız kimseye bakmadan yan odaya daldı. Faruk da sırıtarak arkasından çıkmış şaşkın bakan aile fertlerine yine bir baş selamı verip diğer odaya geçiyordu.

"Faruk!"dedi yaşlı adam.

"Buyur Suat Baba!"diyip yaşlı adamın yanına geldi.

"Ne dedin de çıkardın kızımı yataktan?"dedi merakla.

"Önemli birşey değil baba! 'Melih abim iyi değil!'dedim sadece. Sonuç ortada!"diyip sırıttı. Yaşlı adam da gülümseyince Faruk tekrar odaya girmek için hareketlendi.

*****

Genç kız duyduğu sözlerin üzerine yerinden fırlamış ve soluğu genç adamın odasında almıştı. Her zaman ki gibi(!) Kapıyı açıp içeriye öyle bir dalmıştı ki herkes şaşkın bir şekilde gelen kişiye bakakalmıştı.

"Melih!"dedi içeri dalarken. Hızlı adımlarla yatağın yanına yaklaştı ve elleriyle genç adamı kontrol ediyordu. Sanki eliyle dokununca adamın ağrılarını görüp hissedecekti.

"İyi misin? Çok mu ağrın var? Doktor çağıralım mı? Neden rahat durmuyorsun ki yatağında?.."diyerek peşpeşe sorular yöneltirken kapıdan Faruk belirdi. Yüzünde yine o meşhur zafer kazanmış bir ifadesiyle.

Genç adam ilk şoku atlatıp işaret parmağını genç kızın dudaklarına bastırıp susturdu.

"Sakin ol güzelim! İyiyim ben! Ağrım falan da yok!"dedi demesine de elini çekemiyordu koyduğu yerden.

Ateşe avcunu sokmuş gibi yanıyordu parmağı. Tenine değen sıcaklık dalga dalga yayıldı vücuduna. Bedeni bir an kasıldı ama acıdan değil, yaşadığı anın verdiği tutkudandı. Parmağını çekmeden başını kapıya çevirdi ve sırıtarak bakan Faruk'a ters bir bakış attı.

"Ne dedin?"diyerek sordu sadece. Faruk ses tonundan anlaması gerekeni anlamış ve toparlanıp cevap verdi.

"Ş-şey... Abi... Şey dedim yengeye!"diyip dili birbirine dolanırken:

"Ne dedin koçum 'yengene?' "diyerek son kelimeye vurgu yaptı.

"Şey... Çok ağrın olduğunu söyledim sadece! Valla başka birşey demedim abi! Değil mi yenge? Sende birşeyler desene ya!"dedi tırsmış bir şekilde.

Ama genç kız tek kelime edemiyordu. Çünkü halen dudağında duran yakıcı tenin etkisiydeydi. Hayır yani bu adam neden başka birşey yapmamıştı da dudağına dokunmuştu ki şimdi?
Genç adam bir baş işareti yaptı ve herkes odayı saniyeler içinde boşalttı. Sonra bakışlarını genç kıza çevirdi. Halen elini çekmemişti. Sanki çekerse, hayatla olan bağlantısı kopacaktı. Sanki çekerse, ellerinin arasından kayıp gidecekti. Sanki çekerse, yarım kalacaktı. Gözlerini okyanuslara daldırmış, içindeki fırtınaları bekler gibi baktı. Karanlık kuyularının kapağı açılmış, okyanuslarını içindeki girdaba esir etmişti. Usulca parmağını aşağı doğru kaydırdı genç adam. Alt dudağı biraz aralanmıştı bu baskıyla. Elini sanki can çekişir gibi çekiyordu. Yada nefesi kesilecekmiş gibi. Ölüm gibiydi işte teninden uzaklaşmak.

Bakışları gözlerinde oyalandı genç adamın. Okyanus gözlerde ilk önce endişeyi ve korkuyu farketti. Sonra yerini rahatlamaya bırakmıştı. Tek kelime bile etmeden sadece en derinlerdeki ifadelerle sessizce durdular. Genç kız dudaklarının üstündeki parmağın verdiği o inanılmaz tutkuyla birlikte sesli bir şekilde yutkunmuştu. Genç adamın gözleri bu hareketin üstüne anında dudaklarına kaydı. Dolgun ve öpülesi kırmızı dudaklara... Parmağının altındaki ateş yumağının farkına varınca oda sesli bir yutkunma ile genç kıza eşlik etmişti. Ateş ve barut gibiydi ikisi de. Her an alev almaları kaçınılmazdı. Genç adam anın büyüsüne kapılıp usulca kızın yüzüne doğru yaklaşmaya başlamıştı. Genzine dolan, fakat adını henüz bilmediği o karamel kokusu ciğerlerini istila etmişti şimdiden. Genç kız ise baskın hastane kokusuna rağmen acı kahve kokusunu alıyordu. Yüzüne yaklaştıkça genç kız daha sert yutkunmuştu. Ne tek kelime edebiliyordu, ne de en ufak bir tepki. O da anın büyüsüne kapılmıştı işte. Genç adamın kavuran nefesi,genç kızın sus çizgisinde mesken tutmuştu. Asya, dudaklarına çarpan sıcaklığı hissettiğinde gözlerini kapatmış ve bulunduğu yere yığılıp kalmamak için elini genç adamın omuzlarına çıkarmıştı. Sanki bir fırtına çıkmıştı da bu iki genç o fırtınanın ortasında birbirlerine savruluyorlardı. Şimdi birbirlerine sığınak olma zamanı mı gelmişti? Sanki zaman durmuştu.Sanki dünya artık dönmeyi bırakmıştı. Yeryüzünde tek bir ses, tek bir çıtırtı bile yokken kulaklarına değen melodi sadece kalplerinin atış sesiydi. Göğüs kafeslerini zorlayan ve delice çarpan kalplerin aynı ritimdeki sesi yankılanıyordu gençlerin kulağında. Genç adam biraz daha soludu karamel kokusunu. Yanmak ne demekti ilk kez öğrenecekti belki de. Yada yanarken yakmayı öğretecekti. Tenler henüz birbirine değecekti ki birden bir ses yankılandı arkalarından. Kısa süreliğine kesilmiş olan sesler sanki arkadan gelen bir öksürük sesiyle bozulmuştu. Belki de sadece sessizlik değil, aralarındaki büyü de bozulmuştu. İlk kendini toparlayan genç kız olmuştu. Hızlıca başını geriye doğru çekip gözlerinin yere sabitledi. Sesin sahibi konuşmuştu ama genç kızın algıları henüz tam anlamıyla açık olmadığından gelen kişinin kim olduğunu da anlayamamıştı. Genç adam ise inatla anın büyüsünden çıkmak istemiyor gibiydi. Yarım kaldığı için sinirlenmişti ama genç kızın utançtan kızaran yanaklarını görünce keyfi yerine gelmişti. Dudaklarında serseri bir gülücüğü ağırlamıştı. İçinden okkalı küfürler savursa da, gördüğü manzara herşeye değerdi. Genç adamın asi ceylanı, süt dökmüş kediye dönmüştü adeta. Onunla da kalmayıp utancından başını bile kaldırmıyor ve yanaklarının kızarıklığını omzundan yüzüne doğru dökülen saçlarıyla saklıyordu.

*****

Hey gidi okyanus gözlü asi ceylan! Sen bu hallere düşecek kız mıydın?🤭😅😂

Evett!..

Yeni bölüm de bitti.
Nasıl buldunuz bakalım bu bölümü?

Birkaç cümle de olsa yorumlarınızı merak ediyorum.

Yeni bir bölümde daha görüşmek dileğiyle 😍

Lütfen oylamayı unutmayın!

Emeğe saygı canlar!

SEVİLİYORSUNUZ 😍

Continue Reading

You'll Also Like

64.6K 2.6K 21
UYARI: Kitap içerisinde nude gönderme gibi olaylar var, etik kurallarınıza uymuyorsa okumanızı tavsiye etmem. Şahsıma edilen en ufak hakarette engell...
4M 115K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.
Atlas By m

Romance

52K 4.3K 20
Bir mantık evliliği hikayesi.
807K 34K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...