TUTSAK KALPLER

By yalnizlarlimani

51.9K 1.6K 334

Çocukluğunda yaşadığı bir olay yüzünden erkeklerden hem korkan hemde onlara karşı cesur gibi davranmaya çalış... More

Tanıtım
'Sil Baştan'
'Davetsiz Misafir'
'Bul Artık Beni!..'
'Asya'm!..'
'Gitme'
'Kız yok!..'
'Kork Benden!..'
'Kan kokusu!..'
'Benim Yüzümden!..'
'Âb-ı Hayat!..'
'Kül ve Ateş!..'
'Gece Gözlü Adam!'
'İlk Utanç!..'
'Karmaşık Duygular!..'
'Nerdesin?..'
'Nefes!..'
'Karar!..'
'Ey Aşk!..'
'Sevgilim!..'
'Takip'
'tehlike'
'İntikam!'
'Hasret'

'Kıskançlık!'

2K 60 7
By yalnizlarlimani


Selam canlar!

Uzun bir aradan sonra yepyeni bir bölümle geri döndüm. Umarım beğenerek okursunuz!

Yorumlarınızı ve oylarınızı bekliyorum canlar 😊

KEYİFLİ OKUMALAR

*****

Bir insanın yaşadığı duygular nasıl yansır ki kalp atışlarına? Kızgınken hızlanan kalp,korkunca da aynı tepkiyi veriyor. Yada heyecanlandığında da...Canın yandığında da... Kulaklarında bir uğultu baş gösterir,arkasından karın bölgende bir karıncalanma belirir. Göğüs kafesin adının hakkını verir gibi bedenine dar gelir. Zavallı kalp ise sanki kendine daha uygun bir yer arayışına girer. Bazen göğsün çatlayacak gibi olurken,bazen ağzında atar... Bazen ise sanki olduğu yerden midesine düşecek sanır insan...
Kalp... Sen nelere kâdirsin böyle...

Genç kız  yatağının içinde pencereyi döven hırçın yağmur tanelerini izliyordu. Yüreğindeki duygu karmaşasına kendince mantıklı cevaplar bulma peşindeydi.Ama bilmediği bir şey vardı ki o da, 'söz konusu gönül olunca, mantık bedeni terk ederdi...' Boşuna bir arayıştı.
O kadar dalgın bakıyordu ki pencereye, odaya gelen annesi ve Ayşe Sultan 'ı bile fark etmedi. Gözlerinin önünde sallanan bir adet el ile düşüncelerinden sıyrılıp gerçek hayata döndü.

"Huuu!!!"dedi Ayşe Sultan.

"Nereye daldın kızım böyle? Sesleniyoruz duymuyorsun bile!.."diyerek devam etti.

Nihal Hanım ise kızının bu hâline kıkırdamakla kalmayıp birde dalga geçmişti. Tabi bu muzip bir şekilde olduğu için Asya hariç iki kadında kahkahalarla gülmüşlerdi. Genç kız bu durumda biraz mahcup olduğu için ses etmemiş ama söylemekten de kendini alamamıştı.

"Allah kimseyi sizin dilinize düşürmesin hanımlar! Sizin dilinize düşeceğime sabaha kadar yağmur altında kalmaya razıyım yani!.."diyip kollarını göğsünün üstünde birleştirdi.

Ayşe Sultan anlamıştı genç kızdaki garipliği. Ama şimdilik ses etmemeye karar verdi. Nasıl olsa çok zorda kalınca kıvrana kıvrana anlatırdı derdini. Evden gelen çorbadan bir kase de Asya içmiş ve geriye kalan iki kaselik çorbayı da Ali ve Nazlı için kaldırmışlardı. Neşeli bir muhabbet başlamış ve kâh gülücükler,  kâh kahkahalar doldurmuştu odanın duvarlarını. Ama genç kız her sessizlikte içindeki duygu karmaşasına mantıklı cevaplar aramaktan da alamıyordu kendini. An itibariyle anladı ki bu gece uyku haramdı okyanus gözlerine.

*****

Vurulma olayının üzerinden günler geçmiş ama halen kimin yaptığı yada kimlerin yaptırdığını bulamamışlardı.  Suat Bey ve Ömer bir yandan ararken, diğer yandan tabi ki Melih ve adamları iş başındaydı. Tabir-i caizse hallaç pamuğu gibi didiklemişlerdi şehri.

Faruk ve Melih odada iken kapı bir hışımla açılmış ve içeriye bir adet Asaf düşmüştü.

"Ne oluyor lan öyle? O nasıl odaya dalmaktır Asaf?"dedi genç adam.
Sesi hem şaşkın hemde biraz öfkeliydi. Kaşları çatıkken bile havalanabiliyordu. Faruk da ondan geri kalmazdı tabi. Tek bir farkla. O yerinden fırlayıp belindeki silahı da çekmişti. Nasıl olsa hastane yabancı değil ve bizimkiler birazcık (!) belalı tiplerdi değil mi?..

Asaf'ı algıladığı ilk anda silahını tekrar beline yerleştirirken saydırmayı da ihmal etmedi.

"Birader demedi deme! Birgün bu dengesizliklerinle bok yoluna gideceksin!.. Birde okumuş, mürekkep yalamış diyerek geçinir! İnsan bir kapıyı çalar değil mi? Şerefsiz!"diyerek homurdanıyordu.

"Pardon birader! Bilemedim korkacağını!.."diyerek alaycı bir sesle konuştu.

"Ne oluyor dedim Asaf?.."diyerek sorusunu tekrarladı genç adam.

"Abi durumları araştırıyorduk ya hani! Olaylar tahminimizden daha planlı yapılmış!"

Konuyu uzatmayı hiç sevmezdi Asaf! Açık sözlü adamdı vesselam!

"Nasıl yani?.."diyip yattığı yerde biraz daha dikleşti omuzları.

"Şöyle ki!.. Adamlar gece kulübünün olduğu sokaktaki tüm dükkan ve özel mülklerin güvenlik kameralarını bloke etmişler. Yalnız iki yeri ya atlamışlar. Yada onlara erişimi sağlayamamışlar..."

"Neresiymiş o iki yer?"diyerek konuşmaya Faruk da dahil olmuştu.

"Birisi sokağın başındaki bir okulun güvenlik kameraları. Diğer de aynı sokağın sonuna doğru bulunan bankanın ki. Mühtemelen erişim sağlayamadılar..."

"Peki biz erişebiliyor muyuz o iki kameraya da?"diyerek aklından geçen ilk soruyu göndermişti Melih.

"Ayıpsın abi! Sence bizden kurtuluşu olur mu? Yanımızda Koray varken hele de!.."diyip sırıttı.

"Heyt bee! Hacker'ların kralı Koray!.. Kim tutar seni İstanbul bebesi!.."diyerek Faruk yine ortamı şenlendiren adam olmuştu. Ama fazla uzun sürmedi.

"Ben şimdi seni bir tutarım birader! Neye uğradığını şaşarsın! Cıvıma iki dakika!.."diyip sert bakışlarını göndermişti Melih.

Tekrar sert bakışlarını Asaf'a çevirdi.

"Ama anladığım kadarıyla henüz bizde ulaşamadık o görüntülere değil mi Asaf?"dedi.

"Henüz abi! Koray'ın  bazı programları güncellemesi gerekiyormuş. O yüzden biraz gecikme oldu. Ama akşam üstü görüntüler elimizde olurmuş! Öyle dedi hacker'ların kurdu!"diyip sesli bir nefes verdi.

"Hastaneden çıkmadan önce  bunu yapanlar yeryüzünden silinecek beyler! Duydunuz mu beni?"diyip iki adamın da gözlerinde mekik dokudu zehir karası gözleri. Ve konuşmaya devam etti.

"Yada o orospu çocuğunu bana ayırın! Ben vereceğim cezasını! Asya'nın nefesine kasdedenin nefesini kendi ellerimle keseceğim!.."derken son cümleyi boşluğa bakarak söylemişti.

İçinde kopan fırtınayı şuan zehir karası gözlerine bakan herkes görebilirdi. Öfke bir sarmaşık gibi her zerresini sarıp aklını ve ruhunu ele geçirmişti. Dişlerini sıkarken çene kemiğinden gelen bariz seslere, parmak boğumlarının beyazladığı yumrukları yoldaş olmuştu. Aklında sadece okyanusları andıran gözler vardı. Birde müdavimi olduğu şekerimsi kokusu... Sahi şuan ne yapıyordur odasında? Uyuyor mudur? Yada oda genç adamı düşünüyor mudur? Aklından geçenler  bedenine komutları sıralamıştı. Anî bir hareketle kalkmaya çalışınca önce dudaklarından kuvvetli bir inilti döküldü. Ardından iki omzunda iki elin baskısıyla eski pozisyonuna geri getirildi. Bir tarafında Faruk, diğer tarafında Asaf omuzlarından tutmuş ve yatağa yatırmaya çalışıyorlardı.

"Abi ne yapıyorsun yaa? Dikişlerin atacak şimdi!"dedi bir hışımla Asaf.

Faruk alaycı bir sesle konuştu.

"Birader üzüm üzüme baka baka kararır derler! Dikişleri attırmak Asya ve abimde adet haline gelmiş sanırım. Baksana sanki ben vuruldum da dikişler benim vücudumda! Adamlar tınlamıyor bile!.."diyip yarım ağız sırıtmıştı ki yine o sert bakışlara maruz kaldı.

Genç adam canının da acısıyla dişlerini sıkarak konuştu.

"Ben şimdi senin o gevşek ağzını bir dikerim Faruk, ömür billah konuşamazsın! Göt herif! Başımda dırdır edeceğine yardım et de kalkayım!.."dedi.

"Nereye abi? Tuvalete mi yoksa?"diye sordu Asaf.

"Yok! Asya'ya bakıp geleceğim!"

"Abi tuvalet harici yataktan çıkmanı yasakladı ya doktor! Kusura bakma ama bu konuda ikimizde sana yardım edemeyiz."dedi tedirgin bir şekilde.

"Madem yardım etmiyorsunuz, o zaman gölge de etmeyin!.."dedi ve tekrar doğrulmaya çalıştı.

Çektiği acı yüzünün her zerresinden okunuyordu. Ama genç adam inat etmişti. Bu duruma daha fazla sessiz kalamayan Faruk devreye girdi.

"Ben gidip baksam yengeye? Hatta sana resmini de getirsem? Olur mu abi? Senin dinlenmen gerek çünkü."

"İstemez!.. Ben kendi işimi kendim yaparım!.."dedi inatçı bir çocuk edasıyla.

"Tamam! Siz durun ben gidiyorum abi! Hatta Faruk seni görüntülü arıyorum ki abi canlı canlı yengeyi görsün! Resim madem kesmiyor seni!.."dediğinde dudakları yukarı doğru kırıldı.

"Ulan sizin de işiniz elbet düşer bana! İşte o zaman korkun benden birader!.."dedi Melih.

"Bizim sana işimiz düşmeden de korkuyoruz zaten abi! Eğer öyle birşey olursa da artık ruhumuzu teslim ederiz heralde!.."diyip bıyık altı   sırıtmıştı Faruk.

"Faruk!.. Kaşınma birader!.."dedi Melih ve Asaf aynı anda.

"Ne dedim ki yaa!"diyerek homurdanmaya başladı Faruk.
O sırada Asaf görüntülü aramayı yapmış ve odadan çıkmıştı. Faruk ise telefonu genç adama verip tepesinde dikilmeye başlamıştı. Meraklı mahalle kadınları gibi en ufak bir ayrıntıyı bile kaçırmak istemiyor gibi davranıyordu. Ahh Faruk ahh! Suyun ısınıyor haberin yok(!)...

*****

Asaf genç kızın odasına girerken telefonu kamufle etmeyi ihmal etmemişti. Sonuçta durum pek de güzel görünmüyordu .

"Gelebilir miyim...yenge?"dediğinde son kelimeyi odada kimsenin olmadığından emin olunca söylemişti.

Yatağın içinde toparlanan genç kız yüzündeki gülücükle cevapladı adamı.

"Gel tabi Asaf!"dedi neşeli bir sesle.

"Nasılsın yenge? Ağrın var mı?"

"İyiyim sağol Asaf! Ağrım pek yok gibi. Sanırım ilaçların etkisindeyim. Sen nasılsın peki?"

"Ben de iyiyim! Yani bizde iyiyiz! Ş-şey..."diyip gözlerini genç kızın koluna çevirdi.

"Söyle Asaf söyle! Çekinme!"

"Dikişler iyi mi dikişler?"dedi bir çırpıda.

Genç kızın dudaklarından bir kıkırdama yayıldı odanın duvarlarına doğru.

"Dikişler de iyi Asaf! Bende iyiyim!"dedi gülerek.

"Ohh ohh! İyi iyi maşallah!"dediğinde anlık olarak gözlerini kapatmış dudağının kenarını ısırmıştı.
İçinden kendine okkalı küfürler saydırırken buldu. Nasıl da rezil etmişti kendini. Halbuki bu işlerin adamı Faruk'du. Asaf ne anlardı ki böyle alengirli işlerden.(!)

"Asaf sen iyi olduğuna emin misin? Bir garip davranıyorsun sanki?"derken gözlerini kısmış karşısındaki adamı inceliyordu.

"İyiyim ben yenge!"dedi kendini ele veren bir sesle.

"Niye geldin peki?"dedi genç kız daha ciddi bir şekilde.

"Ee? Ş-şey!.."diyip bakışlarını kaçırdı. Ter basmıştı birden. Oda mı çok sıcaktı? Yoksa üzerindeki kıyafetler mı kalındı? Sanki kendini sözlüye kalkan bir öğrenci gibi hissetmişti.

"Ney?.."dedi düz bir ifadeyle.

"Biz seni merak ettik de! Bir gelip bakalım dedim! Kötü mü etmişim yenge?"

"Biz?derken Asaf?.."dedi sorgulayan bir yüz ifadesiyle.

"Biz işte yenge! Abim... Faruk ve ben!"

"Seni sözcü olarak mı, yoksa gözcü olarak mı yolladı 'abin' ve Faruk?"

"Anlamadım! Nasıl yani?"dedi şaşkın bir şekilde.

"Dökül Asaf! Dökül! Niye burdasın sen? Niye saçmalıyorsun bu kadar?"derken kollarını göğsünün üstünde birleştirdi ve sert bakışlar atıyordu.

Asaf bir kere daha tükürdü şansına... Suç işlemiş çocuk gibi baktı genç kızın yüzüne.  Ne deseydi ki şimdi kıza? 'Abim seni merak etti. Sana bakmak için ayaklandı ama ağrıları yüzünden gelemedi. Ve bende ona şuan canlı yayın yapıyorum!'diyemezdi yaa... Ama bir an evvel birşey demezse Asya'nın elinden kurtulamazdı. Yalan söylese genç kız anlardı. Ki yalan söylemeyi pek beceremezdi zaten. Doğruyu söylese, bu odanın birde geri dönüşü vardı ki 'abisi' ona neler yapardı hayal bile edemiyordu. 'Battı balık yan gider!' diyerek konuşmaya başladı.

"Abim beni öldürecek ama konuşmazsam da sen öldürecek gibi bakıyorsun yenge. Benim suçum günahım neydi ki?"diyip acıklı bir sesle konuştu.

"Asaf uzatma! Dökül!"dedi sadece.

"Faruk haklı arkadaş! 'Üzüm üzüme baka baka!' Biri dikişlerini patlatmaya çalışır. Diğeri erkek gibi konuşur. Hayır bizim günahımız neydi yani? Aranızda biz telef olacağız bee yenge!.."derken sanki hem kendi kendine konuşurmuş gibi hemde dertleşir gibiydi. Genç kız dediğinden hiç birşey anlamamış ve çatık kaşları havalanmıştı. Bunu gören  Asaf ağzının içinden homurdandı.

"Al işte! Mimikler bile aynı! Çatık kaşları nasıl havalandırıyorsunuz ki siz?.."diyordu.

"Ne diyorsun Asaf sen? Açık ve tane tane konuş! Yoksa..."diyip sustu.

"Diyorum ki yenge! Abim seni merak etti ve yanına gelmek istedi. Ama ağrısı çok olunca onun yerine ben gelip sana bakayım dedim. Ohh bee! Söyledim kurtuldum valla! Yani umarım kurtulurum!.."dedi.

Asya adamın dediği onca sözün içinden tek bir cümleye takıldı. 'Ama ağrısı çok olunca-...' bundan sonraki hiç bir kelimeyi algılayamadı. Hızla yerinden fırlıyordu ki Asaf onu durdurdu.

"Ne demek 'ağrısı çok olunca' Asaf? Neyi var Melih'in?"dedi bir çırpıda.

"Oda seni görmek için böyle yataktan fırlayınca dikişleri acıdı heralde yenge! Merak etme önemli bir şeyi yok yani!"derken yüzünde huzur veren bir ifade vardı. Sanki karşısındaki kızın telaşını yok etmeye çalışıyordu. Ama genç kızın birseyden haberi yoktu. Oda şuan yan odaya naklen yayınlandığından(!)...

"Emin misin peki sadece dikişlerin ağrıdığına? O inatçı keçi kontrol ettirmez de dikişleri. Asaf bırakta gidip bir bakayım! Yoksa içim rahat etmez biliyorsun!"dedi endişeli bir şekilde.

"Merak etme o iyi artık! Hem sana daha önce dedik ya 'onun yediği ilk kurşun değil! Alışıktır onun bünyesi!'diye!.. Sen sakin ol tamam mı? Biz onun için herşeyi yaparız. Gerekirse yatağa bağlarız ve öyle kontrol ettiririz dikişleri!"dedi yatıştırıcı bir sesle.

"Onun bünyesi alışık olabilir ama ben alışık değilim ki!.."dediğinde yine okyanusları dalgalanmıştı.

Asaf tam konuşacakken kapı açıldı ve içeriye annesigil ile beraber Ali gelmişti. Ali adama ilk başta ters bakışlar atsa da sonradan normal bir şekilde konuşmaya devam ettiler.

*****

İnsan duygularını nasıl anlar? Yada nasıl ifade edebilir? Karşısındakini incitmeden, yormadan,üzmeden nasıl anlatılır ki? Kimi insan sevdiğini kırıp dökerken, kimi insan parmak uçlarından öperek sever... Kimisi fırtına gibi eserken, kimisi ılık bir meltem gibi okşar ruhunu...Bazen onu görmediğin de özler sevdiğini...Bazen yanındayken bile... Bazen hasret kaldıkça koklar sevdiğini... Bazen her nefeste... Doyar mı peki sevdiğine derseniz eğer? 'Zor!..' derim!.. Açıp göğüs kafesini içine saklasa, kimseye göstermese mesela... Yada camdan bir kule yapsa içine koysa ve her baktığında görse sevdiğini... Doyar mı peki?.. 'Zor!..'
İnsan nasıl doyar ki sevdiğine?

İşte genç adam da yan odadaki sevdiği kızı her an görse de özleyip yine hasret kalırdı ona. Her nefeste koklasa... Her an tutsa ellerini... Her fırsatta sarsa kollarını narin bedenine... Her gece gözlerine bakarak uyusa...Her rüyasına melek gibi misafir olsa...Her sabah kokusuyla ve sıcaklığıyla sarhoş olsa... Peki doyar mıydı bu şekilde okyanus gözlü ceylanına?.. Belki ömrünü ömrüne katsa... Yada iki cihanda da ellerini bırakmasa... İşte o zaman 'belki!'doyardı. Yada bu da az gelirdi yine.

Melih duygularının arasında kaybolmuşken onu bu düşüncelerden odaya giren doktor kurtardı.

"Merhaba Melih Bey! Nasılsınız şuan? Nasıl hissediyorsunuz kendinizi?"dedi.

"Ne zaman çıkarım burdan?"dedi düz bir ifadeyle.

"Şuan için bu imkansız Melih Bey! Zor iki operasyondan çıktınız.  O yüzden en az bir hafta daha buradasınız!"dedi sakın bir şekilde.

"Sana iki gün müsade doktor! Oda o 'iki operasyonun' hatrına!..İki gün sonra eğer burdan çıkamazsam o zaman seni buraya gömerim haberin olsun!.."diyerek sert bir şekilde karşılık verdi.

"Bu imkansız! En az bir hafta Melih Bey! Kusura bakmayın ama gerekirse yatağa bağlarım sizi! Ama buradan çıkmayı unutun!"dedi oda sert bir şekilde.

"Hodri meydan o zaman doktor! Bakalım kim dediğini yapacak!"dedi ve çatık kaşlarla bakmaya devam etti.

Doktor ve yanındaki hemşire rutin kontrollerini yaptılar. Odadan çıkmadan önce de doktor:

"Akşam yemeğinden sonra da ayağa kaldıracağız sizi Melih Bey! Ben size bir hemşire gönderirim yardım etmesi için! Tekrar geçmiş olsun!"diyip odadan çıkmıştı.

Aradan geçen bir kaç saat sonrasında hava kararmış ve yemekler yenmişti. Asya babasını gelmesini beklerken genç adam ayağa kalkacağı anı bekliyordu. Odanın kapısı bir kez çalınıp açılmıştı ve gelen beklenen hemşire olmalıydı.

"İyi akşamlar Melih Bey! Yürümeye hazır mısınız?"dedi ve kırıta kırıta yatağa yaklaştı.

Melih kadına cevap bile vermeden üzerindeki pikeyi kenara itti ve hafif doğruldu. Bu sırada hemşire kolundan destek vermek için uzanmıştı ki Faruk can havliyle kadını durdurdu.

"Ben hallederim!"dedi sert bir şekilde.

Aklına hemen Asya'nın söyledikleri geldi. Abisine dişi sinek bile yaklaşmamalıydı. Yoksa başına gelecekleri tahmin bile edemezdi. Genç adam yavaş ve dikkatli bir şekilde yataktan çıkarılmış ve Faruk'tan destek alarak koridora çıkmışlardı. Tabi Asya'nın tabiri ile 'sarı sürtük 'dediği hemşire de yanlarında idi. Koridorun sonuna kadar gitmiş ve geri dönüyorlardı. Faruk'un ısrarla çalan telefonu yürüyüşü kesmelerine neden olmuştu. Fakat genç adam kendini çok bitkin hissettiği için odaya doğru gitmeye karar verdi. Faruk ise telefonla konuşmak için biraz uzaklaşmıştı. Ama gözü abisinin üstündeydi. Genç adam bir an sendeleyince yanındaki hemşire hemen belinden sarılarak destek oldu.

Asya ise odada sıkıldığına karar vermiş ve Nazlı'nın odasına gidip biraz sohbet etmek istemişti. Kapıdan çıktığında koridordaki tanıdık simayı görünce önce kalbi tekler gibi oldu. Sonra yanındaki kadını farketmesi fazla zamanını almamıştı. Resmen koala gibi sarılmıştı genç adama. Genç kızın gözlerinden alevler fışkıracak hale gelmişti. Faruk telefonu kapatıp genç adamın yanına geldiğinde hemşirenin sarıldığını farkedince ilk işi koridoru kontrol etmek oldu.  Malum bu görüntüyü Asya görürse canına okurdu. Ama ne yazık ki geç kalmıştı. Karşıdan kendilerini izleyen ve sinirden kudurmuş,her an saldıracak gibi bakan kızı görünce sesli bir şekilde yutkunmuştu.
Asya üzerindeki ilk şaşkınlığı atınca sert ve hızlı adımlarla genç adama doğru yürümeye başlamıştı. Melih henüz Asya'yı farketmemişti. Faruk genç adamın kulağına doğru hafif yaklaşıp:

"Birazdan üçüncü dünya savaşı çıkacak abi! Hazırlıklı ol!"dedi ve gözlerini bile kırpmadan üzerlerine doğru gelen kızı izliyordu. Genç adam ne dediğini anlamadığı için Faruk'un suratına boş boş baktı.

"Ne savaşı lan? Ne diyorsun oğlum sen?"dedi bir çırpıda.

Genç adam halen yanlarına yaklaşan kızı farketmemişti. Faruk ise çenesinin ucuyla kızı işaret edip devam etti konuşmaya.

"Diyorum ki abi! Birazdan burda kadınlar arasında başlayacak olan üçüncü dünya savaşından bahsediyorum. Yemin ederim çiğ çiğ yer bizi yenge! Bakışlara baksana abi! Hadi bakalım gazamız mübarek olsun!.."diyip duruşunu düzeltti.

Genç adam kendilerine doğru gelen kızın gözlerinde ki öfkeyi görünce hafif bir tırsmış olsa da bu hali hoşuna gitmişti. Belli ki kıskançlık vardı. Ama Asya inatçı olduğu için hayatta itiraf etmezdi. O halde geriye tek bir şey kalıyordu. Anın tadını çıkarmak!..

"Tatlımm!"dedi genç kız uzatarak. Dikkatleri üzerine toplamıştı bile.

"Senin işin yok mu? Hadi canım işini başına!.."derken hemşirenin elini genç adamın belinden çözmüştü.

"Ben şuan zaten işimi yapıyorum Asya Hanım!"dedi bozulmuş gibi.

"Öyle mi tatlım! Burdan bakınca hiç de öyle gelmedi bana! Daha çok ahtapot gibi sarılmış ve taciz eder gibi bir halin vardı."dedi burnundan soluyarak.

"Ama-..."derken kızın sözünü kesti tekrar.

"Ama'sı yok! İşinin başına dediysem, işinin başına gideceksin! Gerisini ben hallederim! İnan bana benim damarıma basmak istemezsin! Hadi şimdi git!.."dedi ve aynı öfkeli bakışları genç adama çevirdi.

Melih yüzündeki piç bir sırıtma ile izliyordu olanları. Faruk ise kızın tepkisinden korkmuş gibi üst üste yutkunup duruyordu. Asya, genç adamın yüzündeki ifadeye daha da sinirlenmişti.

"Ne var? Ne sırıtıyorsun sen?"dedi diklenerek.

Genç adam bu tepkiye daha çok gülmeye başlayınca genç kız çileden çıkıyordu. Hayır yani ona ne oluyorsa sanki! Bırak kim sarsılıyorsa sarılsın dağ ayısına(!)... Değil mi ama?

"Hoşuna gitti bakıyorum?"dedi genç kız gözlerini kaçırarak.

Genç kızın yüz ifadesi o kadar çabuk değişiyordu ki genç adam şaşırıyordu. Hangi ifadeyi gördüğünden emin olamadan başka bir ifade yerleşiyordu yüzüne. Gözleri zaten apayrı bir dünyanın kapılarını açıyordu. Sanki genç adamın cennetine açılan pencereleriydi okyanus gözleri. Baktıkça huzuru bulduğu, görmediği zamanlarda cehennemin zemheri soğuğu doluyordu içine. 'Ait olduğum yer burası!'diyordu genç kızın gözlerinde kendi yansımasını gördükçe.

"Gitmesin mi?"derken genç kız kolunun altına girmiş, yürümesi için destek olmaya çalışıyordu. Genç adamın sorusunu cevapsız bırakmayı tercih etmişti. Yanlarında ki Faruk'un varlığını sanki yeni farketmişti.

"Seninle sonra özel olarak ilgileneceğim Faruk! Unuttum sanma!.."dedi sert bakışlar eşliğinde.

"Ben ne yaptım ki yenge?"dedi çekinerek.

"Sorun da orda zaten! Hiç birşey yapmıyorsun! Kadın ahtapot gibi sarılmış, sende sap gibi duruyorsun adamın yanında! Ben sana ne demiştim Faruk?"dedi resmen kükremişti genç kız.

"Yenge valla telefon geldi! Bende konuşmak için şey ettim. Sonra bir baktım kadın şey etmiş!.."diyerek açıklama yaparken sesi tırstığını ele veriyordu. Adamın bu hali genç kızın hoşuna gitsede belli etmedi ve kızgın konuşmaya devam etti.

"Tepemin tasını attırma Faruk! Ben şimdi sana bir 'şey' ederim! Bir daha ömür billah 'şey 'edemezsin!.."diyip bakışlarını genç adama çevirdi ve hızını alamadığı için onu da payladı.

"Sende sırıtma pişmiş kelle gibi! Yürü doğru odaya!.."derken kara kuyular kapakları açmış okyanusları misafir etmeyi bekliyordu. Ama şimdi olmazdı. Yani olmamalıydı. Sonuçta çok kızgındı genç kız. O karanlık kuyulara misafirlik ederse yumuşardı sinirleri. Bu haksızlık değil miydi ama? Genç kız gözlerini kaçırarak, başını çevirdi. Arkalarından gelen Faruk ağzının içinden homurdanıyordu. Ama Asya ve Melih duymuştu söylediği şeyleri.

"Ben demiştim ama! 'Üzüm üzüme baka baka!'diye...Al işte yenge de çoktan 'dişi kaplan' olmuş bile!.."diye söylenirken önünde yürüyen çift aynı anda konuştu.

"Faruk!.. Kapa çeneni!.."dediler.

"Tamam sustum!.."diyerek tek elini kaldırıp, dudaklarının üstüne hayali bir fermuar çekmişti.

Genç kız yanındaki adamın kokusunu içine çekerken, bakışlarını ondan uzak tutuyordu. Aslında biraz şaşkındı.  Neden böyle bir tepki verdiğini halen anlayamamıştı. Sonuçta onu sevmiyordu ki kıskansın (!) Sadece minnet duygusuydu. Çünkü genç adam hayatını kurtarmıştı. Evet evet! Sadece minnet! İyi de ne zamandan beri minnet duyduğumuz insanı kıskanır olmuştuk ki(!) Genç kız içinde baş gösteren duygu karmaşasına bir kez daha düşmüştü. Halbuki kendini 'minnet duygusu bu!'diyerek avutuyordu. Ama yaptıkları minnetten değil basbaya kıskançlıktandı...Genç adamı odasına getirmiş ve yatmasına yardım etmişti. Hiç konuşmadan çıkmak istiyordu.

"Teşekkür ederim Asya!"dedi genç adam. Yüzündeki gülümseme yanaklarındaki ölüm çukurlarını ortaya çıkarmıştı. Genç kız bir an gamzelerine bakarken gözlerini kaçırmış ve içinden 'yok yok! Bu adam akla da, kalbe de zarar arkadaş!'diyerek geçirmişti.

"Önemli değil! Dikkat et kendine!"diyip sert bakışlarını Faruk'a çevirmişti. Mesaj yerine ulaşmıştı ki adam yerinde kıpırdanmaya başladı.

"Anladım yenge bakma öyle! Bir daha olursa sıkarım!.."dedi.

"Güzel!.. Aferin!.."diyip hızla odadan çıktı.

Melih bu konuşmadan hiç birşey anlamamıştı.

"Bu neydi şimdi? Sen neye sıkıyorsun lan?.."dedi merakla.

"Yenge beni uyarmıştı da bir ara(!)..."

"Hangi konuda uyardı?"diyerek sözünü kesmişti.

"Tam olarak şöyle dedi abi:
'Eğer bir daha o sarı sürtük Melih'e yaklaşırsa, beni uğraştırma sık kafana!'dedi. Bende anlamadım diyince 'git abine sor anlatsın! 'dedi. İşte tam olarak böyle oldu. Az evvel de seni yine o 'sarı sürtük 'dediği kızla görünce belli ki kan beynine sıçradı!.."Faruk'un sözünü yine yarıda bırakan şey genç adamın odayı dolduran kahkahası olmuştu.

Uzun zaman sonra hiç bu kadar iyi hissetmemişti kendini. Sevdiği kız tarafından kıskanılmak çok hoşuna gitti.

"Gülme abi yaa! Gerçi İhsan'a yaptıklarına şahit olmasam bende gülerdim ama... Neyse! Söz konusu sen olunca kız resmen 'kaplan ' kesiliyor başımıza. Dişi kaplan tabi! Daha azı kurtarmazdı yengemi!"diyince yüzüne piç bir sırıtma yerleşmişti.( Bu arada İhsan dediğimiz kişi Semih'in adamıydı. Hani şu Asya'nın 'çam yarması 'dediği şahıs!🤭)

"Dişi kaplan! Haa? Sevdim bunu birader!"

"Gerçekten mi abi?"dedi saf saf.

"Cıvıma lan hemen! Zevzek!"

*****

Genç kız odasına geri döndüğünde odada yine yalnızdı. Annesi ve Ayşe Sultan beraber eve geçmişlerdi. Suat Bey ile beraber geleceklerdi. Giderken  abisini yanına refakatçi olarak bırakmışlardı ama onunda acil bir ameliyatı çıkmıştı. Genç kız sıkıldığı için Nazlı 'nın yanına gitmek istemişti ama sonra ondan da vazgeçmişti. Yatağın yanında duran komedinin üstündeki telefonu gördü. Eline aldığında aklına ilk gelen kişiyi aradı. Yurt dışında beraber okuduğu ve yetimhaneden en yakın arkadaşı olan Mina. Ve diğer arkadaşı da Sıla idi. İkiside çok yakındı Asya'ya. İkiside dert ortağıydı ama Sıla'yı arayamazdı. Çünkü konuşma engelliydi. Sadece mesajlaşıyordu geldiğinden beri. Genç kızın herşeyini bilen dostlarıydı. Ailesinin bile bilmediği şeyleri bilirlerdi. Mina ile konuşup hasret giderdikten sonra tekrar sessizliğe gömüldü. Kısa bir süre sonra odanın kapısı yavaşça açıldı ve içeriye ilk annesi ve Ayşe Sultan girdi. Ardından babası ve Ömer... Ve en son Ali ve Nazlı girdi. Genç kız  olduğu yerden âdeta fırlayıp Suat Bey 'in boynuna atladı. O kadar sıkı sarıldı ki nefessiz bırakacak kadar...

"Babamm!.."dedi ağzının dolusu.

"Kızımm!.."diye karşılık verdi yaşlı adam aynı içtenlikle.

Asya elini hiç gevşetmeden sarılırken, yaşlı adam nefessiz kaldığını hissedince kızına takılmaktan geri durmadı.

"Aysa, biraz daha boğarsan, artık sarılacak bir baban kalmayacak kızım!"dedi boğuk bir sesle.

Genç kız ellerini gevşetti ama halen boynuna sarılı bir şekilde babasının gözlerine baktı. Güven dolu ve sevgiyle kucaklayan bakışlar yine aynı şekilde bakıyordu.

"O kadar kolay değil ihtiyar benden kurtulmak! Daha senin başına kalıp, seni canından bezdireceğim!.."dedi muzip bir şekilde.

"Kurtulmak isteyen kim küçük hanım? Hem seni gelip benden isteyebilecek adam daha doğmadı. Öyle kolay değil Suat Sancaktar'dan kız almak! Senin yerin benim dizimin dibi! Anladın mı küçüğüm?"dedi sahte bir kızgınlıkla.

"Zaten benim gözüm senden başkasını görmez ki yakışıklım! Ne yapayım elin oğlunu? Değil mi ama?.."deyip yaşlı adamın kollarının arasında kıkırdamaya başladı.

"Ben bilmem artık Asya Hanım! Uyarayım da! Sonra birini tutup kolundan karşıma getirme!.."dedi aynı sahte kızgınlıkla.

"Aman Suat! Kızın turşusunu mu kuracağız Allah aşkına? Elbet gönlüne göre birini bulup oda evini,yuvasını kuracak! Fazla kaptırma bu duruma kendini! Sonra kabullenmesi zor olur!.."dedi Nihal Hanım.

"Benden kızımı alacak adamın alnını karışlarım hatun! Yok öyle yağma! Kız benim değil mi? Vermiyorum ulan kimseye!.."diyerek bu sefer sesi sert çıkmıştı.

"İyi verme zaten! Turşunu kurarız artık!.." Nihal Hanım da aynı sert şekilde karşılık verdi.

"Sakin olun yaa! Benim bir yere gittiğim falan yok! Anne! Baba! Sizi bırakmaya niyetli değilim zaten!.."diyip ortamı yumuşatmaya çalıştı.

"Birde niyetli olsaydın bari maviş!.."diyerek lafa Ali de dahil oldu.

"Ay yeter! Rahat bırakın bakalım benim kuzumu!"diyerek son noktayı Ayşe Sultan koydu. Ve uzanıp kızın elinden tutup yatağa yönlendirdi.

"Geç bakalım sen yatağına! Bakma sen onların dediğine! Kaderinde ne varsa onu yaşarsın güzel gözlü kuzum!.."diyip saçlarını okşarken şakağına ufak bir öpücük kondurdu.

"Nasıl bakalım ufaklık?"dedi Ömer konuyu tamamen kapatmak için. Genç kız omuz silkip yüzünü düşürdü.

"Ben sana küstüm Ömer efendi! İnsan bir gelir sorar kardeşini değil mi ? Ama nerdeee?"dedi kırgın bir sesle.

"Haklısın ufaklık! Ne diyeyim ki şimdi? Ama cidden çok yoğundum! Gizli bir operasyon vardı. Mecburen sizden ayrı kaldım böyle!.."diyip genç kızın yüzüne baktı.

"Ama bu 'gizli operasyon ' beni aramana engel değildi dimi komserim?"

"Oovvv! Komserim dediğine göre durum ciddi! Affetmen için ne yapmalıyım peki ufaklık?"

"İstesemde yapmazsın ki sen!"dedi genç kız dudaklarını sarkıtarak.

"Söz kız! Ne istersen yaparım! Yeterki sen böyle bakma bana! Hadi söyle ne istiyorsun?.."

"Ne istersem mi?"dedi Asya aklına gelen sinsi fikirle.

Ömer kızın yüzündeki ifadeden ne isteyeceğini anlamıştı ve hemen müdahele etmek istedi.

"Hayır! Hayır! Ben bu bakışı tanıyorum ufaklık! Aklından bile geçirme onu!"dedi bir çırpıda.

"Ama söz verdin!.."diyip yavru kedi bakışları gönderdi adama.

"Hay ben dilimi... Tamam ulan kabul! Peki tek mi gidiyoruz?"

"Tabi ki hayır! Ali'm ve Nazlı da gelir bizimle."diyip sırıtmaya başladı.

"Nereye geliyormuşum bakalım maviş?.."dedi Ali.

Genç kız daha ağzını bile açamadan Ömer cevabı yapıştırmıştı.

"Nereye olacak kardeşim! Tabi ki lunaparka! Küçük hanım bana ceza kesecek ya! İşini biliyor ufaklık!"dedi gerilmiş gibi.

Bu cevaba odadaki herkes kahkaha atarken bir tek Ömer sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Ne zaman gitse lunaparka hep korkardı. Nedenini kimse bilmiyor hatta kendi bile bilmiyor. Bildiği tek şey var oda lunaparktaki tüm oyuncaklara canavar gözüyle baktığıydı. Bir keresinde gondola binmişlerdi ve Ömer yükseğe çıktıkça korkmuş, 'müsait bir yerde inecek var!'diyerek bağırmıştı. Sanki bindiği gondol değilde minübüstü. O günden beri bu iki kardeşin diline düşmüştü. Madem bir bir ceza şart olmuştu Ömer efendiye, bundan daha iyi bir ceza olamaz diye düşünmüştü genç kız.

"Peki ne zaman öderim ben günahımın borcunu?.."diyerek sordu.

"Burdan çıktıktan sonra tabiki! İlk hafta sonu gidiyoruz! Kaçmaya çalışma sakın! Bu sefer seni lunapark bile kurtaramaz Ömer abiciğim!.."dedi gülerek.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar konuşup gülerek vakit geçirdiler. Suat Bey ve Ömer kaş-göz  işaretiyle yerinden kalkmışlardı. Genç kız gitmelerini hiç istemiyordu ama elden ne gelir ki!.. Biraz da 'Melih'in durumuna bakalım ve gideriz!'demişlerdi. Herkes odadan çıktıktan bir süre sonra Asya da içine çöken huzursuzlukla yataktan çıktı. Odadan çıkarken aklında kantine gidip bir kahve almak vardı. Ama sonra ayakları onu yan odanın aralık duran kapısına götürdü. İçerden tanıdık sesler geliyordu. Suat Bey  ve Ömer 'in sesiydi bu. Hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. Sonra biraz daha kapıya yaklaştı ve ne konuştuklarını daha net bir şekilde duymayı başardı.

"Adamlar davanın ilk açıldığı günden beri Asya'yı tehdit ediyorlarmış. Ama bizim kız hiç anlatmadı. Biraz başına buyruktur küçük hanım. Belli ki kendi işini kendi halletmek istemiş. Ama nerden bilecekti ki adamlar şerefsizin önde gidenleri olduğunu!"dedi Suat Bey.

"Evet Suat baba! Bizde öğrendik bu dava yüzünden bize ateş açıldığını. Ama bu affedilir bir şey değil! Davayı kaybettikleri için insan gidip karşı tarafın avukatını kurşun yağmuruna tutar mı ya?"dedi öfkeli bir sesle genç adam.

Asya, üzerine beton dökülmüş gibi olduğu yere çakılıp kaldı. Duyduğu şeylerin doğru olup olmadığını algılaması zaman aldı. Her bir cümlede kalbine saplanan oklarla sarsıldı. Kulaklarında ki uğultu ve dizlerinde ki dermansızlık genç kızı yaprak gibi titretmişti.  Nasıl olur da bir dava yüzünden ölümle burun buruna gelirlerdi. Üstelik bu olaya sebep olan kişi kendisiydi. İşte bu gerçek genç kızı darma duman etmeye yetmişti. 'Benim yüzümden! Benim yüzümden bir insan nerdeyse canından olacaktı! Öyle mi yani?'diyerek içinden kendine lanetler okudu. Asya tekrar ismini duymasıyla kendine geldi.

"Asya bunu bilmesin Melih! Zaten sürekli kendini suçladı. 'Benim yüzümden Melih bu halde!'diyip durdu günlerce. O sadece kendini kurtarmaya çalışırken bu halde olman onu yıkmaya yetmişti. Şimdi bu saldırının Asya yüzünden olduğunu duyarsa..."diyip sustu Suat Bey.
Cümlesini tamamlamaya gücü yetmedi. Oda en az kızı kadar mahcuptu bu adama karşı. Ama yapabilecek birşey de yoktu.

"Merak etme sen baba! Bu odadakilerden başka kimse bilmeyecek! Asya hiç bilmeyecek! Ama artık onu daha iyi korumalıyız baba! Madem bu adamlar gözünü kararttılar, biz onları ortadan kaldırmadan da durmazlar. Bunu sende iyi biliyorsun! Şimdi ne yapacaksın?"dedi ciddi bir şekilde.

"Korumaların sayısını arttırdım. Asya hiç hissetmeyecek ve onu yakından takip edecekler. Tabi bu şimdilik böyle. İlerleyen zamanda farklı şeyler de yapmak gerebilir."diyerek cevap verdi yaşlı adam.

"Güzel! Gerekirse bizimkilerden bir kaç kişi daha verelim size. Bu iş halledilene kadar..."dedi genç adam.

İçerdeki bu gizli konuşma, kapının dışından gelen sesle bölündü. Herkes gözlerini hızla kapıya çevirdiklerinde kapının daha da aralıklı olduğunu gördüler. Faruk hızla kapıyı açtığında yerde baygın yatan genç kızı görünce dumura uğradı. Tabi ki bir tek kendisi değil, odadaki herkes aynı şekildeydi. Ama dudakları kıpırdayan bir tek genç adam oldu.  Sevdiği kızı yerde görmek yüreğine ateşleri salmıştı. Yataktan bir hışımla çıkmış ve haykırır gibi ismini teleffuz etmişti.

"Asyaaa!.."

*****

Evett!

Bir bölümün daha sonuna geldik.

Nasıl buldunuz bakalım bu bölümü?

Bir kaç kelime de olsa yorumlarınızı merak ediyorum.

Bu arada oylamayı unutmazsanız sevinirim.

Yeni bir bölümde daha görüşmek dileğiyle canlarım 😊😍

SEVİLİYORSUN 😍

Continue Reading

You'll Also Like

767K 15.2K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
158K 11.2K 34
Agra bebeğiyle çaresizce sokakta yaşarken bir gece karşısına çıkan adamla hayatı tamamiyle değişir. Ferişte - Masum, melek ve günahsız demek. Not: +...
780K 32.6K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
721K 27.6K 90
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...