Soredemo | Taekook

By saturnfamesi

1.7M 197K 380K

Hiçbir insan kendisini ısıran vampirin suratını hatırlayamazdı, acıları saniyeler içinde kaybolur giderdi. Va... More

Bölüm 1: İlk Kanlı Karşılaşma
Bölüm 2: Üç Vampirin Arasında
Bölüm 3: "Bir İstisna"
Bölüm 4: "Acı Çektiğini Hissettim"
Bölüm 5: "Mor Leylak Çiçeği"
Bölüm 6: "Kullanılması Gereken İlaçlar"
Bölüm 7: "Dokun Bana"
Bölüm 8: "Vampir Sürüsü"
Bölüm 9: "Acılarımızı Paylaşıyorduk"
Bölüm 10: "Kırmızı Atkısını Çaldı"
Bölüm 11: İlk Kanlı Öpücük
Bölüm 12: "Melez Prenses"
Bölüm 13: "Senden Nefret Etmiyorum"
Bölüm 14: "İnci Kolye ve Küpeler"
Bölüm 15: "Sana Güveniyorum"
Bölüm 16: "Panzehir"
Bölüm 17: "Çiçeğimize İyi Bak"
Bölüm 18: "Taehyung Üzerine Bir Anlaşma"
Bölüm 19: "Evimize Gidelim"
Bölüm 21: "Tavşan, Yuvasına Geri Dönecek"
Bölüm 22: "Ceylanı Andıran Kırmızı Gözler"
Bölüm 23: "Av ve Avcı Döngüsü"
Bölüm 24: "Güçsüz Kral"
Bölüm 25: "Avlarınızı Öldürün"
Bölüm 26: "Saklanan Vampir Cinayetleri"
Bölüm 27: "Taehyung'u Kaybetmek İstemiyorum"
Bölüm 28: "Seni Isıtabilirim"
Bölüm 29: "Bir Katil Olabilirdim"
Bölüm 30: "Beni Öldür"
Bölüm 31: "Ender Rastlanan Bir Aşka Kapıldım"
Final: "İmkansızlığın Ötesi"
TEŞEKKÜRLER
Birinci Yıla Özel Hiçbir Şey Yapmıyoruz

Bölüm 20: "Kayıp Eşyalar"

40.5K 5.2K 11.1K
By saturnfamesi

Keyifli okumalar diliyorum herkese. *sonsuz kalpler*

---------

-YAZAR-

Hastane odasının kapısı açıldı ve Taehyung'un annesi odaya girdi. Yatakta yatan oğlunun başını okşadı. Yatağın hemen yanındaki koltuğa geçtiğinde Taehyung hâlâ ona bakmıyordu.

"Ne kadar korktuğunu biliyorum." dedi, sesinin sakin ve yumuşak çıkmasına özen gösterirken. "Doktor senin bu gece hastanede kalacağını söyledi. Yanında ben mi kalayım yoksa baban mı?"

"Babam kalsın. Sen Jiwoo ile ilgilen."

Annesinin parmakları yeniden saçlarını buldu. "Konuşacak halin var mı?"

Taehyung cevap vermedi. Annesinin içine oturan çok fazla şey vardı. Hem belli etmek istemiyor hem de kırgınlığını bağıra bağıra kusmak istiyordu. Dedektifin söyledikleri öylesine kalbini kırmıştı ki, artık oğlunu tanıyamıyordu.

"Peki bir soruma daha cevap ver o halde, ben neyi eksik yaptım? Şu ana kadar neyi istedin de sana vermedim?"

Taehyung gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. Annesini cevapsız bırakmıştı çünkü bu soruların devamının geleceğini biliyordu. Kırgın olduğunu da biliyordu. Yine de Jungkook'u korumak için bazı şeylere göz yummak zorunda kalmıştı.

"Dedektifler bana evden kendi isteğinle kaçtığını söylediler. Duyduğum şeyin beni yanılttığını düşündüm. Çünkü ben hayatım boyunca senin için çalıştım."

"Anne..."

"Hayır, şimdilik cevap verme. Beni dinle sadece. Sorunun nerede olduğunu bulmak istiyorum. Sanırım bunca zaman farkında değildin ama baban sürekli işyeri beğenmeyip istifa ediyordu. Henüz ortaokuldaydın ve okul masraflarını karşılamamız gerekiyordu. Evde üç yaşındaki kızıma bakmak yerine senin okul masraflarını ödemek için çalışmaya başladım. Sırf sen küçük yaşta hayata atılma diye senin için birçok fedakarlık yaptım. Hiç görmedin mi ne kadar çabaladığımı?"

Taehyung'un boğazı düğümlendi. Gözlerinin yandığını hissediyordu. Yutkunmuştu fakat canı da yanmıştı.

Annesinin de ondan bir farkı yoktu. Kısılan sesine, göz yaşları yüzünden bulanıklaşan gözlerine rağmen devam etti. "Beni en çok ne kırdı biliyor musun? Jiwoo'yu görmek için gelmişsin. Kız kardeşini görmeye geliyorsun peki ya ben? O kadar mı nefret ediyorsun benden ve evinden?"

"Öyle bir şey yok." dedi, kuruyan boğazını ıslatıp devam etti. "Senin suçun yok. Kafam karışıktı sadece."

"İyi bir annem olamadım mı?"

"Hayır, sen mükemmelsin. Senden başkasının annem olduğunu düşünemiyorum bile."

"Seninle iyi ilgilenemedim mi?"

Çok fazla yanlış anlaşılma vardı. Taehyung açıklayamıyordu bile. Jungkook'un başı belaya girmesin diye annesini gerçekten rahatlatacak cümleleri söyleyemiyordu.

"Her zaman çok çabaladın." dedi, sesi sonlara doğru kısılmış, sıcak damlalar yanaklarından aşağı doğru süzülmüştü. "Kötü olan bendim. Seni hak etmeyen de benim."

Annesi, başını oğlunun boynuna gömdü ve sessizce ağlamaya devam etti. Taehyung, eliyle annesinin saçlarını okşarken o da göz yaşlarının süzülmesine izin veriyordu. Tek dileği, annesinin kırgınlığının çabuk geçmesiydi. Böyle olmasını hiç istemezdi. Sessizce gözyaşı döken annesine rağmen aklının bir köşesinde Jungkook vardı. Soramayacak durumda olmak da en kötüsüydü.

Kapı açılır açılmaz annesi başını kaldırdı ve hızlıca gözyaşlarını sildi. Taehyung buna vakit bulamamıştı. Sadece kapıdan içeri giren babasına ve küçük kız kardeşi Jiwoo'ya baktı.

Jiwoo, Taehyung'un gözyaşlarını fark edince, "Ağlıyor musun koca bebek?" diye sordu.

Annesi boğazını temizledi ve Jiwoo hâlâ onun suratını görmezken konuştu, "Ağabeyinin canı çok yandı. Ağlaması normal."

Jiwoo, çilekli sütüyle birlikte yatağa ilerledi. Annesi hâlâ küçük kızının onu görmemesi için çabalıyor, yüzünü başka yere çeviriyordu. Jiwoo yatağa oturunca da koltuktan kalktı ve kısaca lavaboya gideceğini söyleyip odadan ayrıldı.

Küçük kız, çilekli sütünün pipetini dudaklarının arasına aldı. "Sen bir şey içemezsin değil mi, yasaktı sana? Ben içiyorum. Ağla şimdi ezik."

Taehyung, iç geçirerek babasına baktı. "Annem kardeşimle birlikte gitsin. Hatta istiyorsan sen de gidebilirsin baba."

Babası başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, seninle birlikte kalacağım."

Taehyung'un bakışları bu sefer kız kardeşine çevrildi. Dikkatinin onda değil de babasında olduğunu fark edince damar yolu açılmamış olan eliyle süt kutusuna uzandı ve ani bir hareketle süt kutusunu sıktı. Pipetten çıkan sütün bir kısmı Jiwoo'nun suratına sıçramıştı.

Hastane odasında bir çığlık koptu. Jiwoo, dizlerinin üzerinde ağabeyinin üzerine çıktı ve sütü suratına dökmeye başladı. Babası şoktan kurtulup Jiwoo'yu Taehyung'un üzerinden kaldırdı ve kapıya kadar taşıdı. Jiwoo, bağıra bağıra ağabeyine sövüyordu.

Babası, Jiwoo'yu kapıdan çıkarttıktan sonra Taehyung'a peçete verdi. "Gelir gelmez başladınız birbirinizle uğraşmaya." Taehyung peçeteyi alıp suratını ve boynunu sildi. Hastane kıyafetleri de sütle ıslanmıştı.

"Nereden bileyim bütün sütü üzerime boşaltacağını. Ruh hastası işte!"

Babası ıslak peçeteyi oğlunun elinden aldı. Taehyung kendini tutamadı ve sordu, "Bana bir şey sormayacak mısın?"

"Sorgu odasında yeterince stres yaşadın. Seni sorgulayıp her şeyi daha kötüye götürmek istemiyorum."

"Bana kızgın mısın? En azından bunu öğrenmek istiyorum."

Tae Sung kötü hissediyordu. Kan üzerine yaptıkları bir anlaşma zamanla değişmişti. Jungkook anlaşmayı bozmuştu ve oğluyla bir ilişki yaşamaya başlamıştı. Tae Sung'u kızdıran buydu.

"Sana kızgın değilim. Tabii Jeon Jungkook için aynısını söyleyemem."

"Onun suçu yok. Sen de duydun, dedektiflere ben söyledim bir ilişkimiz olduğunu."

"Taehyung, Hyejoo'ya ne olacak? Siz iyi bir çift olmuştunuz."

"Hiçbir şey. Aramızda hiçbir şey yoktu zaten."

"Jungkook senin kafanı karıştırdı."

"Hayır, ben liseye başladığımda fark etmiştim kızlardan hoşlanmadığımı. Jungkook bir şey yapmadı. Hatta Jungkook'un kafasını karıştıran benim."

"Yani Hyejoo ile birlikte hepimizi kandırdınız öyle mi?"

"Buna mecbur kaldım. Annem gerçekten Hyejoo'yu sevmişti. Ona bir erkekle çıktığımı söylersem üzülür diye düşündüm."

"Şu an daha çok üzülüyor."

"Biliyorum. Kendimi haklı görmüyorum zaten."

Tae Sung cevap vermedi. Yatağın yanındaki koltuğa oturdu ve arkasına yaslandı. Odayı rahatsız edici bir sessizlik kaplamıştı. Taehyung hissettiği suçluluk duygusuyla birlikte babasına bakarken onda bir farklılık sezmişti. Önce ten renginin ne kadar açıldığını fark etti. Ardından eskisine göre daha genç ve dinç göründüğünü düşündü.

"Sende bir değişiklik var, baba." dediğinde Tae Sung yutkundu.

"Yorgunum."

"Evet, solgun görünüyorsun. Keşke eve gitseydin. Ben tek başıma kalabilirim."

"Yine kaçarsın diye korkuyorum." Tae Sung gergin bir kahkaha attığında Taehyung dudaklarını büzüp babasının koluna vurmuştu.

"Hareket edecek halim yok."

"Olsun. Ben burada bekleyeceğim. Sen uyu."

Arkasına yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirdi. Gözlerini dinlendirmek amacıyla kapattığında Taehyung, onun kolunu dürttü.

"Bir şey soracağım ama kızma."

"Soracağın soruya bağlı."

"Jungkook hâlâ sorgulanıyor mu? Ondan bir haber var mı?"

"Eğer uyumazsan seni gerçekten azarlayacağım."

Taehyung iç geçirdi ve gözlerini tavana çevirdi. Jungkook'u merak ediyordu. Ondan haber alamamak zor geliyordu. Gözlerini kapattı fakat bir türlü uyku tutmuyordu. Babasının düzenli nefes alışverişlerinden ve yana düşen başından anladığı kadarıyla çoktan uyumuştu. Uyumak için gözlerini tekrardan kapattı. Jungkook'un görüntüsünden başka hiçbir şey gözünün önüne gelmiyordu. Saatler işkence çekiyormuş gibi yavaş geçiyordu.

Hastane odasının kapısı açıldığı anda Taehyung'un gözleri de açılmıştı. Kapıdan giren geniş omuzlu, beyaz önlüklü adama baktı. Adamı bugün tanımıştı. Ona müdahale eden doktordu.

"Kontrol için geldim." diye fısıldadı. Arkasından da hemşire bir kadın içeri girmişti. "Nasıl hissediyorsun?"

"İyiyim. Bir an önce buradan çıkmak istiyorum."

"Annene bir reçete ve liste verdim. Yeni ilaçlara başlayacaksın. Ayrıca diyet listeni yeniden düzenledim. Her ay gel, bunu güncelleyelim. Kilona çok dikkat etmen gerekiyor." arkasındaki hemşireye baktı. Hemşire, mesajı almıştı ve Taehyung'a doğru yaklaştı.

"Bazı testler için kan almamız gerekiyor."

"Daha önceden de geçici krizler için hastaneye gelmiştim. Kan almamışlardı."

"Bu sefer ihtiyacımız var."

***

Hastaneden sabahın erken saatlerinde taburcu olmuş, eve geri dönmüştü. Jungkook'un onun kafasına zorla soktuğu düşüncelerden olsa gerek, burası gerçekten de "eski" lafını ona hatırlatıyordu. Görünüş olarak değil. Hissettirdikleri eskiydi. Burası sanki eski eviydi ve şu an yeni evimi özlüyordu. Jungkook'un yanında olmak istiyordu.

Ruh halini kimseye yansıtmak istemiyordu fakat bu halinden içten içe kendisi bile nefret etmişti. Odasına doğru yürürken gerçek evinin burası olduğunu, Jungkook'un evinde yalnızca hapis hayatı yaşadığını kendisine kabul ettirmeye çalışıyordu.

Çok özlemini çektiği odasına girdiğinde eskisinden daha dağınık olduğunu gördü. Dedektifler burayı savaş alanına çevirmişlerdi. Gözleri sadece pembe tavşanını arıyordu. Uyumak için ona ihtiyacı vardı ve uykusuzluktan bayılmak üzereydi. Jungkook'u düşünmekten dolayı gözüne uyku girmiyordu. Pembe tavşanına sarılırsa biraz olsun iyi hissedip uykuya dalabileceğini düşünüyordu.

Odanın içini kısaca aradı. Fazla bakmasına gerek yoktu çünkü pembe tavşanı bu küçük odanın içinde kaybolamayacak bir boyuttaydı. Yatakta en az Taehyung kadar yer kaplardı. Bir şeylerin ters gittiğini fark edince kapısını bir hışımla açtı ve mutfağa doğru ilerledi.

Mutfağa girdiğinde Jiwoo'yu favori mısır gevreğini sütle birlikte yerken gördü. Annesi de onlar için bir şeyler hazırlıyordu. "Anne, pembe tavşanım nereye kayboldu?" diye sordu. Annesi ona doğru dönmeden, tezgahtaki işini hallederken cevapladı, "Bilmiyorum, Jiwoo'nun odasındadır belki. Seni özlediği için sarılmış olabilir."

Jiwoo, kaşığını tabağa sertçe bıraktığında irkilmişti. Sekiz yaşındaki kardeşi bazen onu ürkütüyordu. Küçük kız, kusuyormuş gibi bir ses çıkarttı. Hemen ardından ağabeyine ters ters bakarak, "Onun neyini özleyeceğim? Babam aldı o tavşanı!" dedi.

Elbette Taehyung ona inanmadı. Hiçbir şey söylemeden Jiwoo'nun odasına yöneldi. Odasının kapısını açtı ve büyük pembe odasında gözlerini gezdirdi. Yatağının üzerinde bir sürü peluş oyuncak vardı fakat hiçbiri onun tavşanı değildi.

Odadan çıkıp yeniden mutfağa doğru yürürken sabrının taştığını hissediyordu. Uykusuzluk ve Jungkook'a olan özlemi onu öfkesini kontrol edemeyen bir insana dönüştürüyordu. Annesi mutfaktan çıktığı anda Taehyung onun yanından geçerek içeri girdi. Jiwoo, ağabeyine bakmadan yemeğini yemeye devam ediyordu. Taehyung, ellerini masaya koydu, "Nereye sakladın tavşanımı? Oyun mu oynuyorsun ağabeyine?"

"Evet, salak bir çocuk gibi bir ay boyunca bu anı bekledim. Tavşanını saklasam da oyun oynamış olsak."

"Jiwoo, sen zaten salak bir çocuksun. Nereye sakladın tavşanı? Haydi, söyle artık. Uykusuzum ve sinirimi senden çıkartmak istemiyorum."

"Odanı iyice aradın mı? Belki kaybolan tek şey pembe tavşanın değildir."

"Ne saçmalıyorsun?"

"Sana babamın aldığını söyledim. Sağır mısın yoksa uykusuzluktan dolayı artık beynini kullanamıyor musun?"

"Babam ne yapsın Cooky'i?" Ona böyle sesleniyordu. Evdeki herkes bilirdi Taehyung'un Cooky'i ne kadar sevdiğini ve atmadığı tek oyuncağının o olduğunu.

Jiwoo'nun gözleri kapıya çevrildi. Annesinin mutfağa girdiğini görünce boğazını temizledi. Az önceki ciddi ses tonuna tamamen zıt bir şekilde sevimli konuşmaya başladı, "Anne, ben doydum!"

Sandalyeden kalktı ve hızlıca ağabeyinin bileğini kavradı. Birlikte mutfaktan çıktıklarında hızlı adımlarla Jiwoo'nun odasına ilerliyorlardı. Jiwoo, odasına gelir gelmez ağabeyinin önden geçmesine izin verdi. Ardından kapıyı üstlerine kapattı.

"Sen gittiğinden beri babam çok tuhaf davranıyor."

"Ne gördüysen anlat bana."

"Gecenin geç saatleriydi ve annem sürekli ağlıyordu. Kafam annemde olduğu için uyuyamıyordum. Bu yüzden odamdan çıktım. Amacım balkona gitmekti fakat senin odandan gürültüler geldiğini duydum. Kapın aralıktı. Aralık kapıdan içeri bakınca babamı gördüm. Kitaplığını döküyordu. Bir şeyler aradığı çok belliydi. Sabırsızca hareket ediyor, tüm kitaplığını döküyordu."

"Seni fark etti mi?"

"Elbette fark etti! Yüz ifadesi korkunçtu. Babamı ilk kez öyle gördüm. Suç üstünde yakalandığı o kadar belliydi ki bu durum sinirlerimi bozdu. Bir şeyler arıyordu işte."

Jiwoo, kıyafet dolabının kapaklarını açtı. Katlanmış kazaklarının arasına küçük ellerini sokuyor, bir şeyler arıyordu.

"Belki çok fazla film izlediğim için olsa gerek, senin günlüklerini aradığını düşündüm." Kıyafetlerinin arasından ağabeyinin günlüğünü çıkartmıştı. "Babam bana bahaneler uydurdu ve beni odandan çıkarttı. Kendisi de benimle geldi. Birlikte uyuduk o gece. Bana masal anlattı ama kafası dağınıktı. Nereden anladın diye sorarsan, iki hatta üç masalı birbirine karıştırdı. Berbat bir geceydi. Masalların karıştırılmasından nefret ederim."

Günlüğü ağabeyine uzattı. Taehyung, günlüğünü anında onun elinden çekip aldı. Kontrol etmek amaçlı sayfalarında hızlıca gözlerini gezdirdi. "Okumadın değil mi?" diye sorduğunda Jiwoo, iç geçirmişti.

"Konumuz bu değil."

"Okudun değil mi?!"

"Konumuz bu değil, beni dinlemeyeceksen çık odamdan. Okul için hazırlanmam gerekiyor."

"Pekala, devam et."

"Dedektifler odanı aradılar. İlk istedikleri şey günlüktü hatta bana bile sordular senin günlük tutup tutmadığını. Günlüğü bulamadılar. Çünkü onu saklamıştım."

"Bunu neden yaptın?"

"Bir şeylerden şüphe ettim işte. Dedim ya, çok fazla film izliyorum. Her neyse, babam dedektiflere günlük tutmadığını söyledi. O günün akşamında dedektifler evimizden gittikten sonra bana ve anneme senin günlüklerinin yerini sordu. Anlam veremedim. Saçma gelmişti, daha o sabah kendi ağzıyla senin günlük tutmadığını söylemişti. Ardından gelip bize hesap soruyordu. Gece olduğunda yine senin odanı karıştırmaya başladı. Bu sefer odanın kapısı kapalıydı ama gürültülüden her şey anlaşılıyordu."

"Olayı kendisi araştırmaya çalışıyordur belki."

"Dinle beni. Başlarda ben de öyle sandım. Babam zaten her şeyi kendi başına yapmaya çalışır. Bizden yardım istemekten nefret eder. Bunu ben de biliyorum!"

"Tamam, özür dilerim. Devam et lütfen."

"Babam iş için yola çıkmak üzereydi ama annemin zorlamasıyla beni de okula bırakmak durumunda kaldı. İşe gittiği için arka koltuk poşetler ve ilaçlarla doluydu. Okul çantam ve elimdeki büyük resim defterim bana yük olduğu için bagaja koymasını rica ettim. Babam bagajın dolu olduğunu, idare etmem gerektiğini söyledi. Yolda biraz ilerledikten sonra benzin almak için durduk. Babam ödemeyi yapmak ve bana su almak için markete girdiğinde içimdeki hırçınlığı bastıramayıp arabadan indim. Elimdekilere bagaja koymak istiyordum çünkü gerçekten yük oluyordu. Bagajı açtığımda ise büyük bir sürpriz ile karşılaştım. Cooky, bagajdaydı."

Taehyung'un dudakları şaşkınlıkla aralandı. Jiwoo, her şeyi abartarak anlatan bir çocuk değildi. Tam tersine, gerçekten tuhaf bir olay yaşamadıysa hiçbir şey anlatmaz öylece içinde tutardı. Çoğu zaman okulda neler yaptığını öğretmenlerinden ve arkadaşlarından öğrenirlerdi. Bu konu Jiwoo'yu fazlasıyla üzmüş olmalıydı ki baştan sona her şeyi ağabeyine anlatıyordu.

"Babama sormadın mı?"

"Soramadım. Bagajı açmamı istemediği halde açtım. Bana kızabilirdi." parmaklarını şıklattı ve işaret parmağını karşısındakine doğrulttu. "Yine de şanslısın, benim gibi zeki bir kız kardeşe sahipsin. Ertesi gün bagajı türlü türlü bahaneler ve saçmalıklarla anneme açtırdım. Nasıl bir manzarayla karşılaştığımı tahmin ediyorsundur belki. Cooky bagajda yoktu. Tabii odanda da yoktu. Cooky önemliydi. Odandaki en değerli eşyandı, elbette günlüklerden sonra. Eh, günlükler de benim dolabımda saklanırken geriye sadece Cooky kalıyordu. Merakımdan dolayı babam evde yokken yatak odasını aradım. Cooky yatak odasında da yoktu. Anlayacağın, senin tavşanın firarda."

Jiwoo'nun dediği gibi, Cooky önemliydi. Çünkü aynı tavşan Jungkook'un evinde de vardı. Taehyung kafasındaki düşünceleri "saçma" olarak nitelendirdi. Kimi neyle suçluyorum ben, diye düşündü.

Onu karmakarışık düşüncelerinden sıyıran şey, Jiwoo'nun sesi oldu. "Bu arada Cooky gittikten sonra da babam odana girdi. Hatta sadece gece vakitlerinde değil. Sabahları işe gitmeden önce de giriyordu. Bir süre sonra onu takip etmeyi bıraktım. Bu olayı sorgulamayı da bıraktım."

"Benim eşyalarımı çalarak ne yapabilir ki? Saklıyor mu onları yoksa birilerine mi veriyor?"

"Bilemiyorum. O kadarını da sen düşün. Ben bir aydır evdeki tuhaf olayları takip etmekten yorulduğumu ve bu işi bıraktığımı söyledim sana." küçük elini Taehyung'a uzattı. "Şimdi borcunu öde."

"Ne borcu? Şu an kafam çok karışık."

"Kafanın karışık olması umrumda değil. Paramı ver. Ben bir aydır boşuna mı evde dedektif gibi geziyorum."

"Eve yeni geldim ve hiç param yok."

"Yarına kadar para bul ve bana borcunu öde. Ödemezsen adam değilsin."

"Sana söz vermedim!"

"Her şeyin bir karşılığı olduğunu bilmen gerekiyor."

Taehyung, iki parmağıyla kız kardeşinin burnunu sıktı. "Sekiz yaşındasın sen, sekiz!"

Jiwoo, Taehyung'un eline vurdu ve burnunu kurtardı. "Bana minnettar olman gerekiyor. Ben olmasaydım günlüğünü ya babam okuyacaktı ya da dedektifler. Ayrıca Cooky'nin nereye gittiğini de bilmeyecektin. Benim sayemde hepsini biliyorsun."

"Tamam. Sana istediğin kadar para vereceğim."

***

Taehyung, annesini dış kapının önünde montunu aceleyle giyerken gördü. İşe gidiyordu ve oldukça geç kalmıştı. Yine de arkasındaki oğlunu fark edip güler yüzlü olmaya çalıştı. "Ne oldu hayatım?"

"Hiç. Sadece aklıma bir şey takıldı da."

"Lütfen çabuk söyle. Acilen çıkmam gerekiyor."

"Hâlâ iki telefon mu kullanıyorsun?"

Annesi acelesinden dolayı oğluna cevap vermek yerine çantasının fermuarını açtı. İçinden siyah bir telefon çıkarıp Taehyung'a uzattı. "Bu kişisel aramalar için kullandığım telefonum. Bugünlük sende kalsın. İşten geldiğimde sana yeni telefon alırız."

Taehyung sanki hiç ihtiyacı yokmuş gibi davranmaya çalışıyordu. "Şey, aslında gerek yoktu ama ne bileyim işte evde bir şeyleri bulamam veya mutfakta yemek yakarım... seni aramam gerekir."

"Tamam, ben çıkıyorum. Akşam görüşürüz." Oğlunun yanağına küçük bir öpücük kondurdu. "Bir yere kaybolma."

Taehyung dudaklarını büzdü ve başıyla onayladı. Annesi kapıyı kapatır kapatmaz elinde telefonla birlikte odasına koştu. Zaten açık olan bilgisayar ekranından haritaya göz gezdirdi. Jungkook'un çalıştığı hastanenin yerini az çok hatırlıyordu. Yine de tekrar etmesinde fayda vardı.

Dolabından bir şeyler seçip yatağının üzerine koydu. Kararlıydı. Jungkook'a gidecekti. Ev adresini bilmediği için iş yerinden başlayacaktı onu aramaya.

Beklenmedik bir anda telefonun zil sesi odayı doldurmuştu. Ekrandaki tanıdık ismi görmesiyle birlikte Taehyung'un kaşları çatıldı. Hyejoo arıyordu.

Taehyung telefonu kızın ismiyle açtığında birkaç saniye cevap alamadı. Ardından kız, sevinçle çığlık attı. "Taehyung, sonunda sesini duyabildim!"

Taehyung, Hyejoo'nun tepkisine gülümsedi. "Senin amacın sol kulağımı sağır etmek mi?"

"Neredesin?!"

"Evdeyim." söylediği şeye sonradan pişman oldu. "A-ama şimdi dışarı çıkacağım."

"Ne demek dışarı çıkacağım? Kapının önüne geldik."

"Geldik derken?"

"Jimin de benimle. Anneni aradık çünkü evde olup olmadığınızı merak ediyorduk. Bir dakika bekle."

Taehyung telaşlandı. "Hyejoo... B-bekle! Şu an işim var. Akşam buluşuruz." kapının zilinin çalmasıyla birlikte Taehyung gözlerini kapattı ve sinirle soludu.

Telefonu kapatıp yatağın üzerine fırlattı. Hızlı adımlarla dış kapıya yürürken sakin kalmaya çalışıyordu.

Fakat kapıyı açar açmaz gördüğü iki surat onun sinirlerini yatıştırmıştı bile. Hyejoo ve Jimin, bir anda Taehyung'un üstüne atladıklarında Taehyung kendini kağıt gibi hissetmişti. Geriye doğru savrulmuş, dengesini toplayamayıp düşmüştü. İki arkadaşı da onunla birlikte yeri boyladıklarında Taehyung biraz olsun evinde gibi hissetmeye başlamıştı. Jungkook'u özlüyordu fakat eski hayatını da bir o kadar özlüyordu.

"Pekala," dedi, üzerindeki iki beden yüzünden konuşmakta zorlanıyordu. "Hastaneden yeni çıktığımı hatırlatmak isterim."

***

Hyejoo, soğuk limonatayı üç bardağa dikkatlice doldururken Taehyung ve Jimin de mutfaktaki yemek masasında oturuyorlardı. Jimin merakla, "Bize anlatacak mısın?" diye sorduğunda Taehyung omuzlarını silkti.

"Anlatacak bir şey yok. Dedektiflere ne anlattıysam o. Daha fazlası olmadı."

"Tamam anladık evden kaçmışsın. Ben onu sormuyorum." Taehyung'a biraz yaklaştı ve fısıldadı. "Vampirle seks yapmak nasıl bir şeydi, onu soruyorum."

Taehyung duyduğu şeyle kıkırdadı. Eliyle yüzünü kapatmıştı. Jimin de onu gaza getirmek için kolunu dirseğiyle dürtüyor, konuşması için zorluyordu.

"Anlatmak istemiyorum." dedi utangaç bir tavırla.

"Hangi pozisyondaydın onu söyle en azından."

Limonata bardaklarıyla dolu olan tepsinin masaya sertçe koyulmasıyla birlikte ikisi de gülüşmeyi bırakmışlardı. Ayrıca limonataların birazı da tepsiye dökülmüştü. Jimin ve Taehyung başlarını kaldırdıklarında Hyejoo'nun öfkeli surat ifadesiyle karşılaştılar.

"Ortaokul çocuğu musunuz siz? Bu önemli bir soruşturmaydı. Üçümüz de biliyoruz ki Jeon Jungkook bir vampir."

Taehyung, Jimin'e ters ters baktı. "Ona anlatmışsın."

"Bak, içimde tutamadım tamam mı? İkimiz için de travma değil miydi? Gerçekten kaçırıldığını düşündüğüm için Hyejoo'ya anlattım."

Hyejoo anında araya girdi. "Kaçırıldı zaten." dedi, ukala bir gülümsemeyle Taehyung'a baktı. Taehyung kendini diken üstünde hissediyordu. Bazı şeyler değişmişti. Hyejoo ve Taehyung birbirlerinin sırlarını artık biliyorlardı.

Hyejoo, Taehyung'un kaçırıldığını biliyordu. Taehyung ise Hyejoo'nun bir melez olduğunun farkındaydı artık. Bu ikilinin arasında az da olsa soğuk rüzgarlar esmesine sebep olacak bir durumdu.

"Kaçtım." diyerek, arkadaşını düzeltti.

"Bu yalana inanmamı bekleme benden. Kaçman için hiçbir sebep yoktu. Ailenden eşcinsel olduğunu saklamak için birlikte rol yapıyorduk zaten. Jungkook'la gözümüzün önünde birlikte olabilirdin. Herkesi aptal mı sanıyorsun? Dedektifler de farkında, Jungkook soruşturmada neler sorulacağını bildiği için seni önceden hazırlamış. Aynı şeyleri söylemenizin başka bir açıklaması olamaz. Ayrıca senin kriz geçirdiğini de tahmin etti. Adam resmen bir şeytan."

"Kriz geçirdiğimin farkında mıydı?" diye heyecanla sordu.

"Elbette, ortalığı birbirine kattı. Kendi zararına oldu. Soruşturma ancak sabaha karşı bitti."

Taehyung'un kalbi hızlanmaya başlamıştı. Jungkook onun acısını hissedip ortalığı birbirine katmıştı. Onu hâlâ hissediyordu fakat Taehyung'un aklına takılan şey başkaydı. Jungkook hâlâ onu bulmak için gelmemişti. Fazla sabırsızdı, eve gelir gelmez Jungkook'a geri dönme planı yapması da buna bir kanıttı. Jungkook gibi doğru zamanı bekleyemiyordu. Bu durum bazı şeyleri mahvedecekti.

"Jungkook seni hazırladı mı soruşturma için?" diye sordu, Jimin. Hyejoo'ya göre oldukça sakin ve yumuşaktı.

"Hayır. Gerçekleri söyledim. O da benim yaptığımı yapmış. Bizim gerçekten bir ilişkimiz var."

Taehyung, gülmemek için yanaklarının içini ısırıyordu. Jungkook'un onun acısını hissetmesi, soruşturma esnasında hiçbir hazırlık yapmamış olmalarına rağmen aynı şeyleri söylemeleri, Taehyung'a ikisinin tek bir vücut olduğunu hissettirmişti. Birbirlerine görünmez iplerle bağlı olduklarını düşündürmüştü. Elbette bundan çok daha fazlasıydılar.

"Kanını emen bir vampire ilgi mi duyuyorsun?" Hyejoo aniden gerçekleri Taehyung'un suratına vurmuştu.

Taehyung, Hyejoo'ya ters ters baktı. Eğer Jimin olmasaydı ona, neden kendi türünü aşağılarcasına konuştuğunu soracaktı. Jimin olduğu için rahat konuşamıyordu ve laflarını teker teker yutuyordu.

"Yaptığım şeyi savunmuyorum."

"Ona geri gideceksin değil mi?"

Jimin, Hyejoo'nun koluna uzandı ve onu dürttü. "Uzatmayın şu konuyu. Dedektifler bile olayı kapattılar."

"Kafam gerçekten karışık." İkisi de susup Taehyung'a baktılar. Taehyung ise devam etti, "Tercih yapmak istemiyorum."

"Tercih yapacaksan aileni ve arkadaşlarını seçmelisin."

"Jungkook'un bana daha fazla ihtiyacı var."

Taehyung'un anlatmaya çalıştığı şey ile Hyejoo'nun anladığı çok farklıydı. Taehyung, birbirlerine bağlı olduklarından bahsediyordu. Hyejoo ise bu durumu Taehyung'un farklı olmasına, Jungkook'un onun kanını istemesine yormuştu.

Hyejoo, hoşlandığı çocuğun diğer insanlardan farklı olduğunu başından beri biliyordu. Yine de hiçbir zaman onun kanını tatmayı düşünmedi. Kendini her zaman tuttu. Taehyung'un bir şeyleri fark etmeyeceğini, her şeyi unutacağını bilse de onu sömüren bir canavar gibi hissetmek istemiyordu.

Hyejoo, onun üzerine titremişti. Jungkook ise Hyejoo'nun yapmaktan korktuğu ne varsa yapmış tüm bunlara rağmen Taehyung'un sevgisine sahip olmuştu. Bu durum melezi delirtiyordu. Kabullenmesi oldukça çok zordu.

Aniden ayağa kalktı ve kapıya doğru yürümeye başladı. Taehyung da hemen arkasından gitti. Koridora çıktıklarında Hyejoo'nun bileğini yakaladı ve kendisine çevirdi. "Bugüne kadar yaptığın her şey için sana minnettarım, Hyejoo."

"Benimle işin bittikten sonra hiçbir değerim kalmadı."

Taehyung, kızın bileğini serbest bıraktı. Hemen ardından kollarını onun beline dolayarak kendine çekti ve sıkıca sarıldı. "Benim için çok değerlisin. Hâlâ en yakın iki arkadaşımdan birisin. Aramızdakileri bir iş olarak görmedim. Sen bana hep yardım ettin. Sana ne kadar teşekkür etsem az kalır."

"En yakın iki arkadaştan biri, ha? Gerçekten sinirlerimi bozuyorsun." elleri yavaşça Taehyung'un sırtında gezindi. Ardından sertçe onun sırtına vurdu. Taehyung acıyla inlese de geri çekilmedi.

"Tamam, bu şekilde intikamını al benden."

"Bırak beni."

"Özür dilerim."

"Tamam. Şimdi bırak beni."

"Jungkook'un bana gerçekten ihtiyacı var. Birbirimize ihtiyacımız var."

"Elbette ihtiyacı var. Sen ona kan veriyorsun o da sana yatakta istediğini veriyor. İyi bir anlaşma yapmışsınız." dediğinde, asıl anlaşmanın Jungkook ve Taehyung'un babası arasında olduğunu bilmiyordu. Bunu Hyejoo bile tahmin edemezdi.

"Olaylar düşündüğün kadar basit değil. İnan bana, bu kadar basit değil."

"Öyle olsun." dedi ve Taehyung'u itti. Karşı karşıya geldiklerinde kendini toparlamak, hoşlandığı kişiye karşı yumuşak davranmak adına derin bir nefes aldı. Sakin kalmak için gerçekten çabalıyordu. "Doktor Jeon'un seni yeniden kaçırmasına izin vermeyeceğim, Taehyung. Benden bunu isteme olur mu? Seni benden almasına izin vermeyeceğim. İstediğiniz kadar uzun bir ilişki yaşayın umrumda değil. Seni benden uzaklaştırmaya çalışmasın."

Taehyung, arkadaşına kocaman gülümsedi. "İkinci kez olmayacak merak etme. Ben ailemle ve sizinle birlikte kalmaya devam edeceğim."

---------

Duyurusunu yapmıştım fakat sonradan sildim. "Mea Culpa" adında yeni bir Taekook fici yayımladım. Profilime girip yeni hikayeme bir şans verin :3

Oy vermeyi unutmamışsınızdır umarım. Oylarınız ve hikayeye gösterdiğiniz etkileşim benim için çok önemli.

Kendinize iyi bakın... sonsuz kalpler...

Continue Reading

You'll Also Like

73.7K 2.3K 19
Ceylan, sevdiği adamı unutmak için çareyi Türkiye'den İngiltere'ye taşınmakta bulmuştu. Ama gözden uzak olan gönülden de uzak olamıyordu bazen. Dört...
182K 18.6K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
betty By ︎ ︎

Fanfiction

2.4M 212K 33
Ama New York'a geldiğimden beri bir kokusu var. for vanilla baby
8.4K 403 7
i don't hate you now, but got the right to.