Asi Aşık

By nurayergen0133

2.2M 138K 15.8K

Bir kar yağar ince ince Komandonun hali nice Bir operasyon var bu gece Vur vur dağcı komando Vur paraşütçü ko... More

Alıntı
Alıntı(gelecekten)
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
28.BÖLÜM
29.BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39.BÖLÜM
40.BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46.BÖLÜM
47.BÖLÜM
48.BÖLÜM
49.BÖLÜM
50.BÖLÜM
51.BÖLÜM
52.BÖLÜM
53.BÖLÜM
54.BÖLÜM
55.BÖLÜM(FİNAL Part.1)
FİNAL(PART 2)
FİNAL(PART 3)

27.BÖLÜM

32.4K 2.5K 327
By nurayergen0133

FİRUZE

Sevildiğini bilmek...

Sevildiğini hissetmek...

Aylar önce bana bunların ne anlama geldiğini sorsalar önce kahkaha atar,sonra da suratımı asar, aval aval karşı tarafı dinlerken akşama ne yemek yapacağımı düşünürdüm.Çünkü o duygunun ne demek olduğu ile ilgili uzaktan yakından alakam yoktu.Çevremdeki insanlara hiç o gözle bakmamıştım.Aşk,sevgi,merhamet...Bunlara tanık olmuştum ama asla yaşamamıştım.

Fakat şimdi sorsalar bunun hakkında  destansı bir kaç şey söyleyebilirdim.

Mesela sevildiğini bilmek ama her şeyden öte hissetmek güzel bir şeydi.İnsanın kanını kaynatıyor,sürekli aptal gibi sırıtmasına sebep oluyordu.Hayata bakış açın değişiyordu.Eskiden donuk,soğuk olan her şey bahar gelmişçesine cıvıl cıvıl,rengarenk görünüyordu.Bazen küçük bir dokunuş,bakış,ufacık bir gülümseme insanın kalbine dokunuyordu.İnsanı baştan yaratıyor,kendini çok farklı hissettiriyordu.Salak gibi dağa,taşa,ota,boka her yere koca harflerle mutluyum yazmak istiyordu insan...

Kısacası kalp beyine hükmetmeye başlayınca,beyin kalbe köle oluyordu.Öyle bir şeydi ki bu duygu silahsız bir savaşçı gibi kanına sinsi sinsi işliyordu.Sonra bir bakmışsın kalpler konuşuyor,kulaklar dinliyor,beyin köle oluveriyordu...

Her şey bu kadar basitti işte.Ve sonuç olarak Allah bereket versin o boka bende batmıştım.Tek dileğim içinde boğulmamaktı...

Sırtımda çanta,elimde beş kilo ağırlığı olan silahımla yürürken hep bunları düşünmüştüm.Hatta çadır kurarken,askerlere nöbet tutmaları için mevzilerini gösterirken,rüzgar benden hıncını alırcasına saçlarımla suratımı döverken bile aklımda ki tek şey gülümsememe sebep olan o düşüncelerdi.

Derin bir nefes alıp,rüzgarın uğultusundan nasibini alan kulaklarımı yeşil bere ile kapatıp,eldivenleri ellerime geçirdim ve daha sonra ayaklanarak,askerlerin kendi aralarında muhabbet ettiği yerden bir kaç adım uzaklaştım.Sonra da bir kaç dakika ayakta durup ayın şavkı ile aydınlanan tepelere göz gezdirdim.

Zalim karanlık her pisliği saklıyordu.Her bir girintiyi,her bir oyuğu,her bir canlıyı iyi veya kötü bilmeden saklayıp bağrına basıyordu.Oysa ki ne canlar yitip gitmişti bu vadide.Kimileri sevdiğini düşünürken,kimileri bebeğine hasretlik çekerken,kimileri de şehadet şerbeti içmeyi dilerken hain bir pusuda can vermişti.Bu dağlar öyle ölümler görmüştü ki kim bilir belkide dile gelmediği içindi bu kadar asi ve sert esmesi.

Beynimi ele geçiren sis bulutundan kurtulup etrafı daha detaylı görebileceğim,aynı zaman da gövdemi de saklayabileceğim bir taş oyuğu bulduğumda donan kıçım için ideal bir alan oluşturup bir kaç saniye de içinde yerleştim ve elime termal kamerayı alarak hemen karşı tarafı izlemeye başladım.Mesafe biraz uzaktı ama yinede dikkatli bakmaktan vazgeçmedim.İkinci timin güzergahı neredeyse bizimki ile aynıydı.Arada ki tek fark arada biraz mesafenin olmasıydı o kadar.

Rüzgar şiddetini daha da artırırken bu bit kadar taş kovuğunun arasında daha ne kadar kalabilirdim bilmiyorum.Derken kameranın ekranında turuncu,sarı karışımı bir figür belirmişti.Olduğum yerden hafifçe dikleşip karşı tarafa baktım lakin yine görünürde hiç bir şey yoktu.Bunun aksine ise kamerada hala aynı görüntü vardı.Sürekli kıpırdayan,küçük görünen bir görüntüydü bu.Üstündeki teçhizatlardan anladığım kadarıyla bizden biriydi.Kim bilir belki bir asker tuvalet ihtiyacını gidermek için dağa,bayıra dolanmıştı.Ama içimden bir ses bunun farklı bir şey olduğunu söylüyordu.Acaba Mirhan'da benim gibi mi düşünmüştü?

Bu düşünce ile cebimdeki telefonu çıkardım ve hemen mesaj yazmaya başladım.Telefon çekiyormu diye bakmama gerek yoktu zira nerede çekip çekmediğini çok iyi biliyordum.

İlk mesajı yolladığımda neredeyse ellerim titriyordu.Bunun sebebini havanın soğuk olmasına bağlamak istesem de içten içe biliyordum ki bunun sebebi ondan gelmesini beklediğim cevaptı.Ve dakikalar sonra gelmiştide.Yanılmamıştım.Orada,deli gibi esen rüzgara rağmen benim gibi bekleyen adam Mirhandı.Belki gözlerim tanımamıştı onu ama yüreğim hissetmişti.

Dakikalar boyu mesajlaşırken içim içime sığmıyordu sanki.Ondan gelen her cevaba gülümserken buluyordum kendimi.Ne kıçıma batan çakıl taşları,ne sırtımı dayadığım taşın soğukluğu umurumda bile değildi şimdi.Hani bazen saçmalamak istediğinizde size ayak uyduracak birini istersiniz ya yanınızda,işte bu adam o istediğim tiptendi.Saçmalarken bile seni yalnız bırakmayan tipten...

Son mesajıma cevap beklerken artık bir şeyden çok emindim.Eksik yanımı dolduran bu adam benim için çok çok önemliydi.Dilim varmıyordu bazı şeyleri söylemeye.Korkuyordum.Her güzel şeyin sonu kötü biter diye korkuyordum çünkü buna yakından tanık olmuştum.Bir birlerini deli gibi seven Annem ve Babam zamansız bir şekilde ayrılmıştı.Zalim kader bir vedayı bile çok görmüştü onlara.Bu yüzden dile getirmeye korkuyordum bazı şeyleri.Dilimin ucuna gelse bile diyemiyordum işte...

Derin bir nefes aldım ve kaşlarımı çatarak elimde ki telefona baktım.Hala bir cevap yoktu.Bir kez daha kafamı kaldırıp karşı dağlara baktım.Sanki onu görebilecekmişim gibi.Acaba telefonu mu çekmiyordu?Her hangi bir çatışma olsa onları duymamamıza imkan yoktu.Belki de acil bir işi çıkmıştı,ya da ne bileyim askerler ile ilgili bir sıkıntı vardı.Daha fazla düşünmeden ayağa kalkıp timin konuşlandığı yere doğru ilerlemeye başladım.Daha bir kaç adım atmıştım ki telsizden gelen sesle neye uğradığımı şaşırdım.

Birisine bir şey mi olmuştu?

Pusuya mı düşürülmüşlerdi?

Kalleş köpekler yine mi arkadan saldırmıştı?

Kafamda bu sorular dönerken bir anda düşüncelerimden sıyrılarak kendime geldim ve hemen telsiz kodunu girip karşılık verdim.Karşı taraftan her hangi bir cevap beklerken adımlarımı daha da hızlandırıp yerde oturmuş muhabbet eden askerlere silahlarını almalarını ve tepelerin başına geçmelerini işaret ettim.

Sonra yine onun sesini duydum.Kalp atışlarım ölümüme sebep olacak kadar hızlı atarken,bir türlü ona söz geçiremiyordum haliyle patlayan kulaklarım Mirhan'ın sözlerini bir türlü algılayamıyordu.Ta ki son sözlerini duyuncaya kadar...

''Bir ömür boyu seninle el ele yürümeme izin verir misin?.Benim karım olma şerefini bana verir misin Firuze Şahin.Benimle evlenir misin?"

*******

Dünya dönmeyi bırakmıştı o vakit.Rüzgar uğultusunu bile kesmiş,sessizce pusuya yatmış gibiydi.Her yerde çıldırtıcı bir sessizlik ve şaşkınlık hakimdi.Korkunç bir telaşın parmak uçlarımdan girip,tüm vücuduma hızla yayıldığını hissediyordum.Bu sözler zihnimde karınca yuvasına sokulan bir çomak misali depreme yol açmıştı bende.Neden,niçin bilmiyordum ama allak bullak olmuştum.Beynim durmuş,başım dönüyordu.Bir şeylere tutunmaya ihtiyacım vardı.Ağlamak istiyordum  ama olduğum yerde taş kesilmiştim.Koca bir şaşkınlık parodisi etrafımda dönerken ben ayakta durmuş öylece bekliyordum.

Bu bilinmeyen bir korkunun başlangıcı mıydı benim için?

Şaşkınlık denizinde yüzüyor gibiydim şu an.Ben ilerlemeye çalıştıkça ayaklarımdan biri asılıyor,beni dibe çekmeye çalışıyordu.Korkuyordum...Kendime bile cesaret edemediğim şeyler varken onun beni yanlış anlamasından korkuyordum.

Derin bir nefes aldım...Esmesini durduğu sandığım rüzgarın kokusu burnumdan girip içime nüfuz ederken aslında hiç bir şeyin durmadığını,her şeyin kaldığı yerden devam ettiğini gördüm.Hayat devam ediyordu.İyi yada kötü bir şekilde insanlar bu yolda yürüyordu.

Peki ben neden yürümeye korkuyordum?

Neden sonumun annem gibi olacağından korkuyordum?

Şaşkınlık bir anda tahtan inmiş,yerine umut çöreklenmiş göz kırpıyordu bana.Korkularınla yaşamaya devam edemezsin diye fısıldıyordu kulağıma.Rüzgarla iş birliği yapıp beynime hükmediyordu.Acı ve korku usul usul eriyen bir mum gibi yavaş yavaş yok olup yerini bambaşka bir duyguya bıraktı.

Umut...

Heves...

Bu duyguların adı buydu...Neden olmasın ki?İnsanlar onca acıya rağmen devam etmiyorlar mıydı yaşamaya,nefes alamaya.Ben neden etmeyecektim?...

Hem Annem demez miydi mutlu olmak,gerçekten mutlu olduğunu hissetmek ve sana bunu hissettiren birini bulmak bu hayatta başına gelecek en güzel şey diye...

Peki benim derdim neydi?

Derdimin ne olduğunu sonra düşünecektim ve bu yüzden bu sorunun beynimi daha çok işgal edip,hüsrana uğratmasını engellemek için hemen rafa kaldırdım. 

Ve nihayet en sonunda karşı dağdan,salak gibi telsizin başında bekleyen ve bizi cümle aleme rezil den adama cevap verdim.

''Seni geberteceğim Mirhan  Astsubayım.Ve sorunun cevabına gelecek olursak evet seninle evlenmeyi kabul ediyorum''

Hemen telsizi kapadım.Yeterince rezil olmuştum.Hatta bitmiştim.Tüm bu olanları buradaki herkesin duyduğu yetmiyormuş gibi bir de Babam duyacaktı.An itibarı ile tamamen boka batmıştım.

''Hayırlı olsun komutanım''

Bir anda kafamı sağ tarafta durmuş,yüzüme bakıp sırıtan çocuğa döndüm.Sonra da diğerlerine.Hepsi alttan alttan gülüyordu.Kıvrılan yanakları bunu çok belli ediyordu çünkü.Kızmak istedim onlara ama yapamadım.Tıpkı onlar gibi bende güldüm.Bu beni öylesine rahatlatmıştı ki bu rahatlık karşısında ben bile çok şaşırmıştım.

''Teşekkür ederim çocuklar''dedim utanarak.Meslek hayatım boyunca ilk kez bu şekilde gülmüş ve askerlere ilk kez bu şekilde sıcak davranmıştım.

Kafamı sağa sola salladım ve gülümseyerek tekrar karşı tepeye baktım.Salaktı bu çocuk.Gerçekten salaktı.Ceza yiyeceğini bile bile böyle bir şey yapmıştı.Eminim bütün alay şu anda bu haberle çalkalanıyordu.Hatta öyle ki telsiz başında bekleyen herkesin yüzünde ki şaşkınlık şu an gözümün önüne geliyordu ve bu durum bende daha çok gülme isteği uyandırıyordu.

"Komutanım bu dağlar ilk kez böyle bir şeye şahit oluyor.Valla Mirhan komutanıma helal olsun"

İçimde tarifi olmayan bir mutluluk vardı.Elbet korkularım da vardı ama terazinin diğer tarafı daha ağır basıyordu.Düşünmem,kafa yormam gereken bir çok konu,bir çok problem vardı lakin şimdi zamanı değildi.

''Tamam beyler uzatmayalım.Gördüğünüz gibi burası yeri ve zamanı değil.Şimdi önümüzde ki altı günü düşünmeliyiz.Komutanınızın yaptığı rezilliği değil''

Bir kaç homurdanmanın ardından herkes kaldığı yerden devam etmeye başlamıştı.Kaçamak bakışların elbette farkındaydım.Yapacak bir şeyim yoktu bu bakışlar önümüzde ki günler boyunca sürmeye devam edecekti.

Bir kez daha telsiz kodunun anons geçmesi ile kafamdakileri bir kenara bırakıp boğazımı temizledim.Telsiz kodu merkezden geliyordu.

''Kuzgun altı dinlemede.Tamam''dedim sessizce karşıdan gelecek konuşmayı beklerken.

''Bu saçmalıkta nedir Firuze yüzbaşım''

Lanet olsun.Telsizdeki sesin ta kendisi Alay komutanına aitti.Ah Mirhan ah.Beni ne hallere düşürdüğüne bir bak...

''Hangi konudan bahsettiğinizi anlamadım komutanım''

Gereksiz konuşmanın kimseye zararı olmazdı değil mi?

''Sen benim hangi konudan bahsettiğimi çok iyi biliyorsun Yüzbaşım''

''Siz de beğendiniz mi komutanım?.Şahsen ben çok beğendim ve yaratıcı buldum''

''Tövbe estağfurullah.Ceza yedikten sonra konuşalım bunu bir de''

''Emredersiniz komutanım''

''Dikkatli olun ve böyle saçma sapan şeylere telsizi alet etmeyin''

''Emredersiniz komutanım''

''Ha bu arada dua et ki duyması gereken en son kişi başta duymasın''

''Amin komutanım''

Telsizden gelen bir kaç anlamsız mırıltı sonrası  derin bir nefes aldım,sonra da Babam'ın bu haberi en son kişi olmasını dileyerek tekrar mesajlaştığım yere doğru ilerledim.Kıçımın rahat edip etmemesine aldırmadan yerleştim ve telefonu çıkarıp hemen Mirhan'ı aradım.Çeken bir yerde kurdeşen döktüğünü adım gibi biliyordum.

Birinci çalış...

İkinci çalış...

Ve beklediğim fırsat.

''Seni geberteceğim Mirhan.Sana öyle işkenceler edeceğim ki bunu yaptığına pişman olacaksın.Rezil olduk senin yüzüne.Herkes ne boklar yediğimiz anladı.Oda yetmedi Alay komutanı aradı.Bu ne kadar utanç verici bir şey anlıyor musun?.Herkese rezil kepaze olduk.Dua edeyim de Babam bunu benden duysun.Başkasından, helede Alay komutanından duyarsa işte o zaman ben bittim.Yiyeceğim fırça buradan fizana yol olur...''

Bir kaç saniye nefes almak için durdum ve devam ettim.

''Alo?Orada mısın Mirhan?''

''Buradayım tabi ki...Şimdi sen benim komutanımsın ya sözlerini bölmek istemedim''

''Komutan?..Bu şimdi mi aklına geldi ahmak kafa.Rezil olduk herkese''

''Kim duymuş kim duymamış benim umurumda bile değil.Sen duydun ya gerisini sal gitsin''

''Duymamak gibi bir seçeneğim var mıydı Mirhan?''

''Tabi ki yoktu bebeğim.Telsizden duymasaydın buradan bağırır,sesimi yine duyururdum sana''

''Mirhan...''dedim bir solukta.

''Söyle ağzını yediğim söyle''

Ne söyleyecektim ki?

Hergele her konuştuğunda sıcağı gören tereyağı gibi eriyordum.

''Delisin bunu biliyorsun değil mi?''

''Deli olmasam günler nasıl geçer be gülüm''

Neyse ki bu sözler sonrası salak gibi sırıttığımı kimse görmüyordu.

''Biliyor musun?.Böyle bir şey yapacağın aklımın ucundan bile geçmezdi'' 

Nedensiz bir şekilde utanmıştım bu sözleri söylerken ama yinede söylemekten kendimi alamamıştım.

''Tepedeyim ya.Oksijen beynime fazlasıyla nüfuz  edince beynim açıldı ve ortaya böyle bir şey çıktı.Ondan yani tüm bunlar''

''Kapa çeneni istersen''

''Kapattım çenemi sen iste yeter ki''

''Şimdi kapatmak zorundayım.Dikkat et tamam mı?''

''Bu yedi gün nasıl geçecek Firuze?''

Sesi öyle derinden ,öyle boğuk geliyordu ki bir an ne diyeceğimi şaşırdım.

''Gün dediğin nedir ki Mirhan.Yeter ki canlar sağ olsun''

''Görev dönüşü izin meselesini halledince bana yaz.''

''Sağ salim dönelim de elbet hallederiz''

''Bilet işini ben hallederim haber vermen yeterli''

''Bileti kendim alabilirim Mirhan''

''Sen alırsın ama ben aldırmam.Bu konu yoruma kapalı güzelim.Sadece bana haber ver.Lütfen''

''Peki sen nasıl istersen.Şey...?''

Söyleyip söylememe arasında kalmıştım.Acaba ailesi beni kabul eder miydi?''

''Seni dinliyorum''

''Ailen...Sorun olmaz değil mi?''

''Elbette ki sorun olmaz güzelim.Bu tedirgin olacağın en son konu''

''Öyle olsun.Hadi kapatıyorum dikkat edin''

''Sende dikkat et.Her hangi bir şey olursa bana ulaş''

''Emredersiniz komutanım''

''Üşüme.Hava soğuk.Yol boyunca omuzuma yaslanıp fır fır burun çekmene dayanamam''

''Canım beynine oksijen fazla gitmiş galiba senin''dedim gülümseyerek.

''Dengemi şaşırtan oksijen değil güzelim sensin''

''Bu konuşma sabaha kadar devam edecek galiba.Hadi ben kaçar''

''Tamam.Beni habersiz bırakma.''

''Telefonların çektiği yerde mutlaka yazarım sana''

Bir kaç dakika daha bu şekilde paslaştıktan sonra telefonu kapayıp sırtımı taşa verdim ve yıldızlara baktım.Şimdi daha bir güzel parlıyordu.Siyah bir çarşafın üstüne serpiştirilmiş beyaz elmas taneleri gibiydiler.Her biri göz alıcıydı. Her biri benim gibi capcanlıydı.

*********

MİRHAN

Günler geçmek bilmiyordu...

Şaka değil gerçekten geçmek bilmiyordu...

Kahrolası telefonda maceranın üçüncü gününden beri çekmiyordu.Öyle bir yerdeydik ki sağlam adamda psikoloji falan bırakmıyordu.

''Oğlum ayağınızın altında  yumurta mı var hızlanın biraz''dedim ağzımdan tükürükler saçarak.Sinirliydim,neredeyse dizlerimin üstün de biten suyun içinde ilerlemeye çalışıyordum ve üşümüştüm...

''Komutanım karşı ki mağaranın içine girmek için tek yol bu''

''Uçamayacağımıza göre her halde yürüyeceğiz ''dedim homurdanarak.

Yol güzergahının üstünde bulunan her deliğin altına bakmak zorundaydık ve karşı tarafta yer alan mağarada onlardan biriydi.

''Balık var mıdır komutanım bu derede?''

''Heee var.Tutacak mısın?''

''Öyle demeyin komutanım.Varsa öğle yemeği için tutarız tabi sıkıntı yok''

''A*mına koyım benim götüm donmuş adamın tek düşündüğü yemek.Yok yemek falan şu işi bitirip bir an önce yola düşelim.Sırtım delindi dağda bayırda yatmaktan.''

''Teklif size hiç yaramadı komutanım.O günden sonra daha bir aksi,çekilmez bir adam oldunuz çıktınız''

Doğru söylüyordu.Günlerdir bu haldeydim.Telsiz hakkımı da kullandığım için eli ayağı bağlanmış,kesilmeye mahkum bir koyun gibi hissediyordum.Tek duyduğum telsizden gelen ruhsuz bir kaç konuşmasıydı.Akşamın olmasını sabırsızlıkla bekliyordum.

''Çok konuşmayın.''

Bir kaç adım daha attıktan sonra nihayet derenin diğer yakasına geçmiş,mağaranın bulunduğu noktaya doğru ilerlemeye başlamıştık.Mağaranın girişine yaklaştıkça kimseden ses çıkmıyordu.Herkes silahına mermiyi sürmüş hazır da bekliyordu.

Hava öylesine güzel ve parlaktı ki mağaranın karanlığı ile dalga geçiyordu sanki.

''Beni iyi dinleyin''dedim arkamda bulunan askerlere sessizce..

''Her hangi bir şeyle karşılaşırsanız benden izin almak için beklemeyin.Sıkın kafalarına piç kurularının.İkişerli guruplar halinde ilerleyeceğiz.Önden ben gireceğim.Dört kişi dışarıda kalacak,diğerleri de ben ilerledikçe arkamdan gelecek.''

Sözlerimi onaylayan fısıltılar sonrası biraz daha ilerleyerek mağaranın girişinde durdum ve bir kaç saniye hareket etmeden öylece bekledim.Sonrada diğerlerine işaret ederek leş gibi idrar ve bok kokan mağaranın içine girdim.

''A*mına koyduklarım sıçtıkları yerde yaşıyorlar galiba''

Askerin bu sözlerine gülümseyip hiç bir şey olmamış gibi etrafa baktım.Ateş yakıldığı için mağaranın duvarları kararmıştı.Eğri bir demir kaşık ve yanında bulunan yamulmuş boş bir teneke buranın kullanıldığı yönünde ilk işaretleri vermişti.Biraz daha ilerledikçe bulgur,makarna  ve buna benzer bir çok şeyin etrafa saçıldığını fark etmiştim.Burada kesinlikle yaşanmıştı.

''Komutanım burası leş gibi kokuyor''

Kokuyordu...

Ama ilerledikçe dışkı kokusuna farklı bir koku karışıyordu.

''Komutanım şurada ki delikten geliyor.Sizce bu benim düşündüğüm şey olabilir mi?''

Hayır...Bu onun düşündüğü şey değildi.Bu koku insan bedenine ait olsa burada bir dakika bile nefse alınmazdı.

''Bakalım bu kokunun kaynağı neymiş''dedim hızla küçük deliğin bulunduğu tarafa doğru ilerleyerek.

Bir kaç saniye sonra deliğin içinde ki görüntüye iğrenerek bakıyordum.Bir kaç tane küçük baş hayvan kellesi ve bir köpek leşi...

''Gidiyoruz beyler...Anlaşılan o ki burada ki hayvanlar korkudan leşleri bile dışarı çıkarmaya çekinmiş ve koyun koyuna yatmışlar.Hadi daha fazla bu ortamda kalırsam kusabilirim''

********

Saatlerdir yol yürüyorduk ama yol ne hikmetse bir türlü bitmek bilmiyordu.Neredeyse hiç durmadan yürümüştüm.Dönüş yolunda yükümüz daha da hafiflediği için daha rahattık.Hiç bir şey hissetmiyordum.Ne yorgunluk,ne açlık,ne susuzluk...Bunların hiç biri yoktu bende.İstediğim ve hissettiğim tek şey onu görmek,kokusunu içime çekmekti.

Çok özlemiştim.Köpek gibi özlemiştim.Rüzgardan bile kokusunu dilenecek  kadar özlemiştim hemde.Suskunluğum bu yüzdendi zaten.Yüreğimde kahredici bir yangın vardı sanki.Ne yapsam harlanmasını engelleyemediğim bir ateş.

''Komutanım ateş yakmışlar''

Kafamı kaldırıp ileride ki kalabalığa baktım.En arka sıralarda yol aldığım için ön tarafa pek fazla bakmıyordum.Bu yüzden onlara bu kadar yakın olduğumuzu fark etmemiştim bile.

''Herkes bizim gibi çamura belenmişse ve kıçına kadar ıslaksa ateş yakmaları normaldir diye düşünüyorum''

''Bizden daha fazla ıslak olan bir ekip olamaz komutanım.Neredeyse hepimiz suya battık''

''Lan sahi nerede yanlış yaptık ben hala anlamış değilim.Giderken dizimizde olan su,dönüşte neredeyse göbeğimize kadar çıkmıştı''

''Kabus gibiydi a*mına koyım.İyiki de tüfekler vardı yoksa hepimiz sürüklenerek yolculuk yapardık.''

Askerlerin kendi aralarında ki konuşmaya aldırmadan ön tarafa doğru yürüyüp sıranın başına geçtim ve adımlarımı hızlandırarak,tabiri caizse tepeden aşağı koşar adım inmeye başladım.Hatta bir ara ayağımın kayması ile resmen kıçımın üstüne düşmüştüm.Erkekliğe bok çalmak istemesem de felaket acıyordu şu an.Resmen kıçıma taş batmıştı ve bunun acısı cidden berbat bir şeydi.

Yaklaştım...

Ben yaklaştıkça kalp atışlarım hızlanıyordu...

Biraz daha yaklaştım...

Ben yaklaştıkça dizlerim daha çok titriyordu...

İyice yaklaştım...

Ben yaklaştıkça çektiğim özlem ilmek ilmek boğazıma dolanmıştı...

Ve en sonunda onu gördüm...

Durmadan bir sağa bir sola gidiyor,hiç durmaksızın elinde tuttuğu telefonun ekranına bakıyordu.Bir rüzgar esti o an...Sanki kokumuzu birbirimize haber etmek istercesine yalayıp geçmişti bedenlerimizi.Sesler kesildi ve sadece ikimiz kaldık.Rüzgarın sesini işitmişçesine kafasını kaldırdı ve benim olduğum tarafa baktı.

Yemin ederim ki omuzlarının rahata kavuştuğunu buradan bile anlamıştım.

Derin bir nefes aldım ve bulunduğum yerden hızla inerken onun bana doğru gelişini gülümseyerek izledim.Yaklaştım...Yaklaştım ve aramızda ki mesafeyi önemsemeksizin kolundan tuttuğum gibi onu göğsüme yaslayıp sımsıkı sarıldım.Öyle sarıldım ki neredeyse tek beden oldum.Özlemi ile yanıp tutuştuğum kokusunu içime ciğerlerim bayram edene kadar içime çektim.Saçlarını öptüm.Berbat bir şekilde duman koksada,o koku dünyanın en güzel kokusu gibi geldiği için arka  arkaya  derin nefesler aldım ve en sonun sessizce konuşmaya başladım.

''Özledim''dedim rüzgarda salınan saçlarını öperek.Başka söze gerek yoktu.Zaten süslü sözlerden anlayan biri değildim ve hiç olmamıştım.

''Herkes bize bakıyor''

''Sikim de değil''

''Mirhan''

''Hımm''dedim hala ona sarılmış bir halde ayakta dikilirken.

''Bende seni özledim.Hem de çok çok özledim.''

Son bir kez daha saçlarına öpücük kondurup ondan ayrıldım ve bana bakması için ellerimi yüzüne koyup  gözlerimin içine bakmasını bekledim.Ve beklediğim gerçekleşince konuşmaya başladım.

''Allah şahidim olsun ki bugün hiç gelmeyecek sandım.Öyle özledim ki seni şuram yandı.Her şeyle baş eden ben bu yangına çare bulamadım.Yaktı da yaktı beni.Günler geçmek bilmedi.''

Sözlerim bittiğin de derin bir nefes aldım ve dudaklarımı alnına değdirerek tek tek fısıldamaya başladım.

''Seni seviyorum...Seni seviyorum''

******

Uzun bir bölümle geldim canlarım.Umarım beğenir ve o güzel yorumlarınızı eksik etmezsiniz.Hatalarım varsa affola.Gecikme için üzgünüm.Anlayamadığım bir şekilde hep cumartesiye kalıyor bölümler...keyifle okuyun ballarım.Hayırlı akşamlar.

Continue Reading

You'll Also Like

18.2M 1M 52
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
673K 39.7K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
238K 8.3K 24
Sevdiği adamın nişanlanacağını öğrenen Leyla, başka şehirde okumaya karar verir. Ama abisinin düğünü için iki yıl sonra geri döner. Bu geri dönüş, es...
2.8M 146K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...