the curse of the stolen heart...

By carmenfkahlo

14.7K 1.6K 298

"Sonsuz yaşamın acı bir arayış içinde geçecek. Duygularını kaybedeceksin. Kırlardaki solgun bir ot tanesi kad... More

1/10| the beautiful witch's kiss
2/10| women who suffer
3/10| a voice of heaven angels
4/10| heartless, ugly girl, old woman and cat
5/10| deceptive beauty
6/10| behind the red door
7/10| lost heart
8/10| from the very beginning
9/10| tears of the sun

10/10| love wants sacrifice

1.6K 229 59
By carmenfkahlo

Günler günleri kovalıyor, tepeleri aşan Zayn' in yolculuğu bir türlü bitmiyordu. Fakat beklenmedik bir şekilde sabırlıydı. Sonunda kalbini bulduğunu bilmek ona ilginç bir güç veriyor ve umudunu hiç kaybetmeden yola devam etmesine sebep oluyordu. Elbette tüm bu yolculuk bir hiç uğruna da olabilirdi. Ne zaman bu olasılığı düşünse Milena' ya ilk ve son kez sarıldığı o büyülü anı gözlerinin önünde canlandırıyor ve ona sarıldığında tattığı doluluk hissini kendisine hatırlatıyordu.

Çantasındaki ekmeği çıkarıp bir parçasını kopararak ateşin diğer tarafında oturan gezgine uzattı. Dün sabah karşılaştığı bu garip adam yolculuğuna eşlik ediyor ve her zaman tıpkı büyükanne gibi tuhaf konuşuyordu.

"Nereye gidiyorsun?" diye sormuştu Zayn yeni tanıştıkları zaman.

"Rüzgar beni nereye götürürse oraya hayatım."

"Yani nereye gittiğini bilmiyor musun?"

"Biliyorum." dedi gezgin.

"Nereye?"

"Nereye doğru yürürsem."

"Yani bilmiyorsun."

"Hayır, biliyorum."

Ve bu kısır döngü bir süre daha devam etti.

Gitarından bir melodi çıkarıp iç çekerek arkasındaki taş parçasına yaslandı. "Hayatım, neden bu kadar gerginsin? Nereye doğru gittiğimin senin için ne önemi var?"

Bir melodi daha.

"İnsanların bir amacı olmalı." dedi Zayn.

"Benim yok."

"Daha önce hiç amacı olmayan bir insanla karşılaşmamıştım. Tuhaf."

"Tuhaf değil. Çünkü ben bir gezginim. Sadece gezerim, işim bu. Tatlı şarkılarımın karşılığında insanlardan yiyecek ister ve sonra hikayelerini dinlerim. Tuhaf olan sana şarkı söylememiş olmama rağmen benimle yemeğini paylaşman."

"Benim için şarkı söyleyen birisi var zaten."

Gezgin kısa saçlarını gizleyen şapkasını çıkarırken dudaklarının arasına sıkıştırdığı ot parçasını salladı. Baygın bakışları ve rahat tavırları ile hayattan hiçbir beklentisi olmadığı anında anlaşılıyordu.

Ekmek parçasından bir ısırık alan gezgin, Zayn' in gözlerine baktı.

"Daha önce ölü bir beden görmüştüm hayatım. Gözleri açıktı ve gökyüzüne bakıyordu. Ne kadar da ilginç, senin gözlerin de o adamın gözleri gibi ama nefes alıyorsun."

"Çünkü vaktim çoktan doldu. Uzun zaman önce ölmeliydim."

"Ah," dedi gezgin kederle ve gitarından kederli bir melodi çıkardı. "Sen de lanetlenenlerdensin. Gözlerine baktığım ilk anda bunu fark etmeliydim. Nasıl oldu?"

"Şeytanın güzelliğine kapıldım. Kalbimi çaldı ve beni sonsuz yaşamla lanetledi."

"Güzellik... Biz erkekler güzellik karşısında ne yapacağımızı şaşırıyoruz. Hepsi bacaklarımızın arasındaki küçük şey yüzünden, değil mi tatlım? Hayat fazla acımasız."

Zayn sessiz kaldığında gezginle bir daha konuşmadılar. Ama adamın susacağı yoktu. Uykuya dalana dek hiç durmadan geceye şarkılarını özgür bırakmıştı.

Gün doğduğunda tekrar yola çıktılar. Başlangıçta gezginin varlığından rahatsız olmayan Zayn şimdi onu boğazlamamak için kendisini zor tutuyordu. İki adım arkasında yürüyen adam gitarını elinden hiç bırakmadan şarkılar söyleyip çoğu zaman da kendi kendine konuşuyordu.

"Şu an yürüdüğümüz toprakların hikayesini duyabiliyor musun Zayn? Evet, ben duyabiliyorum... Üç yıl önce yine buradan geçerken kör bir kocakarıyla karşılaşmıştım. Aşağıdaki köyde yaşıyormuş. Benden şarkı söylememi istedi ve o da bana karşılık olarak buranın hikayesini anlattı.

"Binlerce yıl önce köylü bir genç adam tıpkı bizim gibi burada yürüyormuş. Gecenin karanlığında yıldızlar ve ay o kadar parlakmış ki, sanki gündüz vakti gibi aydınlıkmış. Derken yıldızlardan birisi genç adamı görüp ona koşulsuz bir şekilde aşık olmuş. Her gece, aynı yerden geçip köyüne giden genci bekler ve izlermiş. Bir gün bu aşk kalbini öylesine yakmış ki, öleceğini umursamayıp sadece bir kere gencin gözlerine bakabilmek için ardından alevler ve pırıltılar savurarak kendini dünyaya bırakmış. Düşmüş, düşmüş ve gencin ellerine varana dek düşmüş. Genç çocuk onu yakaladığında yıldızın güzelliğine hayran kalmış fakat bu aşkın bir devamlılığı kesinlikle yokmuş.

"Yıldız orada ölürken çocuğun gözlerine bir kez bakmış ve hemen sonra dudaklarında hüzünlü bir tebessüm varken ışıltısı sönmüş... Ne kadar da hüzünlü bir hikaye değil mi?"

"Mutlu bitmesini beklerdim." diye itiraf etti Zayn.

Gezgin yine kederli bir melodi çıkardı gitarından. "Bazı hikayeler mutlu bitmez hayatım. Özellikle konu yıldızlar ise orada mutluluk arama. Hey, şimdi bir şarkı uydurdum! Hadi dinle."

Acıyla inleyen Zayn kulaklarını o an kesmek istedi.

"Güzel yıldız, güzel yıldızım benim!
Gecenin kraliçesi,
Karanlığın kutsal ışığı.
Hep orada kal,
Düşme benim için.
Aşk acımasızdır.
Tatlı bir zehir gibi yakar yüreğimi.
Baksana Zayn' e.
Onun yıldızı nerede saklı?
Zayn, Zayn, lanetli Zayn."

"Lütfen sus artık."

Gezgin onu duymadı.

"Gözlerindeki ışıltılar sönmüş.
Yıldızını kaybeden Zayn,
Göğsünün altında ne var?
Lanetli Zayn, lanetli Zayn.
La, la, la, la, lanetli Zayn."

Şarkı sonsuzluğa kadar uzayıp giderken bir müddet sonra Zayn dinlemeyi bırakmıştı. Bu aptal gezginden öyle sıkılmıştı ki, gece o uyuduğunda eşyalarını toplayarak yoluna tek başına devam etmişti.

Tepeleri aşmayı sürdürdüğü o günlerden birinde sonunda aradığı mağarayı bulmuştu. Tıpkı efsanelerdeki gibiydi. Göğün en parlak yıldızının altındaki iki küçük dağın arasında kalan büyük bir dağın yamacındaki mağarada, aradığı cevabı belki bulabilecekti. Gece olmasını umursamadan mağaraya doğru yürüdü. Aradığı mağaranın bu olduğundan artık daha da emindi çünkü efsaneye göre mağaranın önünde kalan araziler küçük gölcükler ve beyaz papatyalarla doluydu.

Efsanedeki büyücünün papatyaları çok sevdiği söylenirken, efsanenin bir bölümüne göre de bu mağarayı herkesin değil, yalnızca acı çeken ve gerçekten yardıma ihtiyacı olan insanlar görebilirdi. Duruma bakılacak olursa Zayn iki yüz yılı aşkındır acı çekiyor ve hiç olmadığı kadar da yardıma muhtaçtı.

Büyük bir hevesle bir adım daha atmıştı ki ayaklarının önünde kar beyazı bir kediyle karşılaştı ve durdu. Kedinin mavi olduğuna emin olduğu -sadece ay ışığı görüşüne yardımcı olabiliyordu- bilgelik dolu gözleri Zayn' e yükseldi.

"Neden buradasın insan?"

Biraz şaşırdı. Hayatı boyunca birçok gariplik görmüştü ancak kedilerin konuşabildiğini ilk kez görüyordu.

"Kedilerin konuştuğunu bilmezdim."

Kedi bıkkın bir hırıltı çıkardı. "Elbette konuşabiliriz, gördüğün gibi...  Şimdi soruma cevap ver."

"Büyücüyle görüşmek istiyorum."

"Büyücü herkesi kabul etmez. Senin farkın ne?"

"Efsaneyi biliyorum." dedi Zayn kibirli bir hale bürünüp. "Mağara bana göründü. Bu da büyücünün beni kabul ettiğini gösterir. Nesin sen? Yardımcısı falan mı?"

"Evet."

Gözlerini kaçırdığında "Onu şimdi görebilir miyim?" dedi çekinerek. Kedinin onun yardımcısı olduğunu bilseydi az önce daha kibar davranırdı.

"Kabul edildin. İzin istemene gerek yok. Sana eşlik etmek için buradayım."

Birlikte mağaraya doğru yürümeye başladılar. Önünde asil bir şekilde yüreyen beyaz kediyi izlerken "Evimde bir kedim var. Senin aksine gece kadar siyahtır. Sence o da konuşabiliyor mudur?" diye sordu merakla.

"Herkes konuşabilir. Ama biz hayvanlar konuşmak istediklerimizle konuşuruz."

"Neden?"

"İnsanoğlu nankör ve iyi olan hiçbir şeye değmez. Zamanla bunu öğrenince susmaya karar verdik."

"Her insan nankör değildir."

"Yine de bu, kimsenin iyi olduğu anlamına gelmez."

"Saçma. Çok iyi insanlar tanıdım ve bu insanların hiç kötülük yaptığını görmedim."

Beyaz kedi adımlarını yavaşlatarak Zayn' in yanından yürümeye başladığında kalın sesiyle tekrar konuştu.

"Bahsettiğin en iyi insanların içinde bile biraz kötülük var. Çünkü kötülük olmadan iyilik de varolmaz. İkisi de birbirine bağlı ve sonsuza kadar öyle olacak. İnsan aklının bunu kavrayabileceğini düşünmüyorum."

Zayn cevap vermedi, bir daha konuşmadılar. Mağaranın girişine vardıklarında beyaz kedi başıyla bir selam vererek ilerideki çalılıkların arasına karıştı ve gözden kayboldu.

Garip bir duygu, bedenini kaskatı yapmıştı ve terliyordu. Rahatlamak ister gibi derin bir nefes aldığında karanlık bir girişe sahip mağaraya ilk adımını attı. Yaklaşık on adım kadar karanlığın içinde yürüdü, ardından yeni bir girişi gizleyen sarmaşıkları aşarak ışığı gördü.

Her yer dolap, dolapların içi şişeler, kalın ciltli kitaplar, tuhaf bitkiler, hayvan tüyleri ve kemikleri ile doluydu. Ortalık öyle dağınık ve kötü kokuyordu ki, Zayn yüzünü buruşturarak eğdi.

"Seni bekliyordum." dedi ortaya çıkan yaşlı bir adam. Parmakları arasında tuttuğu bir kafatasını dağınık masanın üzerine bıraktı ve önüne bir kase çekerek içine birkaç kuru ot parçası attı.

Beklediği gibi epeyce yaşlı bir adamdı bu. Belki de beş yüz yaşındadır. Beyaz sakalları yere kadar uzuyordu. Kırışık yüzü oldukça dolgun olsa da, yıpranmış koyu renkli cübbesinin altındaki sıska bedeni için aynı şey söylenemezdi.

"Geleceğimi biliyor muydun?"

"Evet. Neye ihtiyacın olduğunu da biliyorum."

Şaşkınlığı büyürken yaşlı büyücü mavi renkli bir sıvının bulunduğu küçük şişeyi aldı ve kasenin içine üç damla döktü.

"Bana yardım edebilir misin?"

"Karşındaki kitaplığın ikinci rafına git. Oradaki Çalınan Kalpler Masalları' nı al. Siyah ciltli bir kitap."

Büyücünün dediklerini yapmak üzere adımlarına dikkat ederek -her an bir yere çarpıp mağaranın yıkılmasına neden olabilirdi- ikinci rafta bulduğu kitabı çekip aldı.

"İki yüz yetmiş sekizinci sayfayı aç."

Zayn o sayfayı açtı. Beklediği bir büyü tarifinin aksine karşısında sadece bir masal vardı.

"Burada büyülerle ilgili bir şey yok." dedi Zayn.

Büyük bir nefes bıraktı. "Elbette yok. Masalı okuman için sana kitabı almanı söyledim."

"Okumak mı? Buraya masal okumaya gelmedim."

"Masalı oku Zayn. Bazı büyüler anlatılamaz. Lanetin bir parçasıdır bu."

Büyücünün adını nasıl bildiğini umursamadan gözlerini devirdi ve masalı okudu.

Çok eski zamanlarda görkemli bir kralın dünyalar güzeli bir kızı varmış. Prenses o kadar güzelmiş ki, diyarın her yerinden gelen adamlar kalplerini ona sunuyor ama prenses hiçbirinin aşkına karşılık vermiyormuş.

Beğenilmekten ve kendisine duyulan ilgiden memnun olan prensesin aydınlık kalbi zamanla karanlık duyguların arasına karışmış, istediği tek şey sonsuza kadar güçlü ve güzel kalmak olmuş. Başlangıçta bu istediklerine sahipken zaman geçtikçe güzelliğini kaybedeceğini anlamış.

Korkuya kapılan prenses, şatosuna diyarın en iyi büyücülerini ve cadılarını davet etmiş. Ama sonsuz güzellik büyüsünün tarifini bilen hiç kimse yokmuş. Çaresizlikle dolu geçen her gününde güzelliğini biraz daha kaybettiğini düşünür bir hale gelmiş.

Derken gecenin bir yarısı prensesi uykusunda bir cadı ziyaret etmiş. Sana sonsuz bir yaşam ve güzellik verebilirim, demiş cadı. İstediğim tek şey kalbini bana vermen. Bedel yalnızca bu şekilde ödenir.

Prenses, bir kalbe ihtiyacı olduğunu düşünmemişti. Sonsuz bir yaşama ve güzelliğe sahip olduktan sonra neden bir kalbe ihtiyacım olsun, diye düşünmüş hırsla. Ve cadının kalbini almasına izin vermiş.

O günden sonra birçok şey değişmiş prensesin hayatında. Bir zamanlar keyif aldığı ne varsa artık onun için bir anlam ifade etmez olmuş. Dans etmek, seyahatler etmek, balolara katılmak, sevişmek ve hatta o çok sevdiği ilgi bile... Hiçbir anlamı yokmuş. Öyle ki, yıllar geçip aklı yaşlandıkça kendisine gösterilen ilgilerin tamamen sahte olduğunu fark etmiş. Hayatın hiçbir güzelliğini artık göremeyen prenses ölmek için her yolu denemiş ancak bir şekilde hayatta kalmayı başarmış.

Bir gün, her şeyin bittiğini düşünen prenses bir adamla karşılaşmış. O adamla geçirdiği vakitler sonucunda ona karşı belli duyguları olduğunu fakat bunun nasıl mümkün olabileceğini anlamamış. Aslında bu puslu gerçek apaçık ortadaymış. Ve gerçeği gördüklerinde lanetin nasıl bozulacağını da öğrenmişler. İki beden, tek bir kalple yaşamlarını sürdürüp ölene dek mutlu yaşamışlar.

SON

Hiçbir şey anlamayan Zayn kalın harflerle kabaca yazılmış bu masalı bir kez daha gözden geçirdi ancak bulması gerekeni bulamadı.

"Anlamam gereken bir şey mi var?"

Yaşlı büyücü bıkkın bir şekilde başını iki yana sallarken "Son cümleyi bir kez daha oku." dedi ve büyüsünü hazırlamaya devam etti. Kaseden yükselen tuhaf koku mide bulandırıcıydı.

"İki beden, tek bir kalple yaşamlarını sürdürüp ölene dek mutlu yaşamışlar."

"Bundan ne anlıyorsun?"

"Mantıklı değil." demişti aklı karışan Zayn. "Burada öldüklerini belirtiyor. Prensesin ölmesi için lanetin bozulması gerekir. Lanetin bozulması için adamın kalbini almış olmalı. Fakat adamın kalbi alındıysa mutlu olamaz."

"İki beden, tek bir kalp. Aşk bu değil midir? Ve laneti da yalnızca aşk bozar. Aşkını buldun. Geriye sadece lanetin bozulması kalıyor."

"Ne demek istediğini anlamıyorum. İkimizin de mutlu olabileceği bir yol var mı?"

"Yıllar zekana zarar vermiş olmalı." diyen büyücü kasede oluşan sıvıyı bir bardağa boşaltıp Zayn' e uzattı.

"Bu ne?"

"Bunu içtiğinde bir kalbi ikiye bölebilme yeteneğine sahip olacaksın."

Gözleri şaşkınlık ve farkındalıkla açıldığında nefesi adeta kesilmişti. Eğer içerde bir kalbe sahip olsaydı muhtemelen hemen şimdi heyecandan bayılırdı.

"Yani iki beden, tek bir kalple yaşayabilmiş olacak."

Büyücü onaylayan mırıltılar çıkarırken Zayn bardağı aldı ve iğrenç bir tada sahip olan sıvıyı hevesle içti. Bir fark hissetmiyordu. Belki de normal olanı buydu, emin olamadı.

"Bunun karşılığı ne olacak?"

"Beni hemen şimdi yalnız bıraksan iyi olur. İnsanlara pek tahammülüm yok."

"Emin misin? Sana altın verebilirim."

Lanet bozulacaktı. Bunun uğruna tüm servetini bile bu yaşlı büyücüye verebilirdi.

"Sadece git."

Zayn ona teşekkür etti ve ardından mağaradan ayrıldı. En garibi de mağaradan çıkıp arkasına tekrar baktığında mağarayı göremeyişi olmuştu. Karşısındaki sıradan yamaca gülümseyerek bakarken bir teşekkür daha fısıldadı ve şatosuna doğru ilk adımını attı.

Yorulmak nedir bilmeden yürüdü, yürüdü ve sadece yürüdü. Günlerce süren bu yolculuğun sonunda evine, Milena' ya, varabilmişti. Şu an hissettiği neydi? Çünkü bir şeyler oluyordu. Sanki bir akım tüm vücudunu sarmıştı ve Zayn parmaklarının titrediğini hissedebiliyordu.

Gecenin ilerleyen saatlerinde şatosuna girmişti. Şanslıydı ki, Milena şöminenin karşısındaki koltukta dalgın bir halde oturuyordu. Şatoya birisinin girdiğini duyduğunda korkuyla irkilip ayağa kalktı. Fakat korkmasına gerek yoktu. Karşısında güneş gibi bir gülücükle kendisine bakan Zayn varken hiçbir şeyden korkması gerekmezdi. Ve bu gülücük öyle güzeldi ki, Milena da istemeden gülümsedi.

Zayn' in koşar adımlarla yanına gelip kollarıyla bedenini sarmasını ve sıkıca, sanki hiç bırakmak istemezmiş gibi sarılmasını beklememişti doğrusu. Ama bu kucaklama, çok uzun zamandır duyduğu özlemin ardından fazla iyi gelmişti. Hiç çekinmeden sarılışa karşılık verdiğinde onun topraksı kokusunu doyasıya içine çekti.

"Seni ve şarkılarını öyle özledim ki..." dedi Zayn boğuk bir sesle. Genç kızı bıraktı ve elleriyle onun kızarmış sıcak yanaklarını kavrayarak güzel yüzüne baktı. Milena güzeldi. Yüzünde kimsede olmayan, saklı bir güzellik vardı. Ve o derin çukurları görmek her şeyin buna değdiğini gösteriyordu.

"Bir daha gelmeyeceğini sanmıştım." dedi Milena.

"Bir çözüm arıyordum."

"Ne çözümü?"

Zayn, Milena' nin küçük ve narin ellerini kavrayarak onu alevlerin karşısındaki koltuğa oturttu. Bunu sakin bir şekilde, onun anlayabileceği kelimelerle anlatması gerekiyordu.

"Sana anlatacaklarımdan muhtemelen korkacaksın. Ama korkacak bir şey yok Milena. Sen ne istersen o olacak."

Zayn' in bu heyecanlı ve garip olan halleri şimdiden Milena' yı korkutmuştu.

"Kalbimi buldum." dedi Zayn. "Sonunda buldum. Her zaman gözlerimin önündeydi."

Günlerce süren bu yolculukta bulmuş olmalı, diye düşündü Milena. Onun için sevinmesi gerekirdi. Ama içinde beklenmedik bir kırgınlık hissediyordu ve böyle hissettiği için kendisine kızmıştı.

"Senin için sevindim. Yani şu an... Hissedebiliyor musun?"

"Henüz değil. Sana bağlı."

"Bana mı?"

"Milena, o sensin."

Milena' nın dudakları şaşkınlıkla aralanırken en hızlı halini alan kalbi başını döndürmüştü ve dağılan düşüncelerini toparlamak imkansız gibiydi. Kalbinden yayılan bir ateş tüm bedenini etkisi altına aldığında elleri tıpkı Zayn' in elleri gibi titriyordu.

"Her zaman kalbimin bir bedende saklı olduğunu düşünmüştüm. Fakat yanılmışım. Kalbim tamamıyla sensin."

"Ben... Nasıl?"

Anlamıyordu. Tüm dünya onu her konuda çirkin olduğuna öyle inandırmıştı ki, birisinin onu sevebileceğinin düşüncesi bile hiç aklına gelmemişti. Ve şimdi, diyarların arzuladığı bu adam karşısına geçmiş, kalbim sensin diyordu.

"Biliyorum. Çok ani oldu. Ama her şey çok açık. Kalbini hissedebiliyorum. Benim için orada. Daha önce hiç bu kadar emin olmamıştım. Anlıyor musun? Sana sarıldığımda bir şeyler oluyor. Boşluk doluyor gibi."

Milena' nın gözleri doldu. Onu ilk kez bu kadar içten görüyor ve aynı hisleri kendisi de hissediyordu. Ona sarıldığında boşluk diye bir şey yoktu.

Laneti bozmak için çok uzun zamandır çabalayan sevdiği bu adama kalbini verebilecek güçteydi. Onun için her şeyini verirdi zaten. Ömrünün sonuna kadar duygularından arındırılmış bir şekilde nefes alacak olsa da bunu yapacaktı. Aşk böyle bir şey, diye düşündü Milena acıyla. Aşk fedakarlık ister.

"Kalbim uzun zamandır senindi." dedi Milena sağ gözünden bir damla aktığında. "Onu alabilirsin. Mutlu olmayı her zaman hakediyorsun."

"Bunu gerçekten istiyor musun?"

Milena önüne düşen saçlarını geriye çekerek dik bir şekilde oturdu ve titrek bir sesle "Al." dedi. Mutluluğu ve sevgiyi gerçekten hissetmen için, al.

"Acıyacak."

"Uzun zamandır acıyor."

Derin bir nefes aldı Zayn. Ardından onun canını yakmamak için dikkatle elini göğsünden içeriye soktu ve oradaki kalbi tuttu. Milena' nın kesilen nefesini ve acıyla buruşan yüzünü gördüğünde bir an için tereddüt etmişti ancak kız bir kez daha "Al." deyince kalbi söküp aldı.

Efsunlu kalp, iki bedenin arasında ışıldıyordu.

"Her şey güzel olacak."

Zayn iç güdüsel bir bilinçle elleriyle kavradığı kalbi hiç zorlanmadan ikiye ayırdı.

"Ne yapıyorsun?" dedi Milena dehşet içinde.

"İki beden, tek kalp. Laneti bozacak."

Kalbin bir parçasını Milena' nın göğsüne geri bıraktığında "Şimdi anlıyorum." demişti Milena gözyaşları hızlanırken. Oysa bir daha asla bir kalbe sahip olmayacağını düşünerek yanılmıştı. Kalbini paylaşacaktı ve aşk zaten buydu.

Zayn bir kez daha "Her şey güzel olacak." diye mırıldandı. Titreyen parmakları arasındaki kalbi göğsüne bastırdığında, kalp bir yapboz parçası gibi yerine oturmuştu.

İşte şimdi hayat daha farklıydı. Renkler, şöminede dans eden alevler, duvarlardaki tablolar, çiçeklerden gelen tatlı kokular ve Milena... Kalbi öyle hızlı atıyordu ki, ona aşık olduğunu bir kez daha anladı.

"Ben," dedi bir damla yanaklarına doğru süzülürken. "Hissediyorum Milena."

Her şeyi hissediyordu. Tüm duyguları. Ve kalbinden dudaklarına yükselen bir aşkla Milena' nın dudaklarına öpücüğünü bıraktı.

Continue Reading

You'll Also Like

25.8M 916K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
111K 6K 33
civciv: sarma mı yaptin gercekten __ #galatasaray 'da 1. 01.08.24 #barışalper 1. #yunusakgün 1. #millitakımlar 1. __ başlama tarihi 19.08.23 bitirm...
81.3K 3.6K 39
Bir ülke üç tane krallık. Sahandy ülkesinin katı kuralları ve işkencelerine karşı halk dayanabilecek mi? Her aileden gelen yeni varisler ülkenin kade...
421K 50.8K 49
bir ipe bağlanmayı öğretmek fwb texting / düzyazı slowburn⚠️