ACIMASIZ [ TAMAMLANDI ]

Von wonder_vomen

4M 131K 33.7K

Bir adam, beni yangına çevirmişti. Bir adam, benliğimi bozmuştu tereddütsüz. Ve bir adam benim cennetimin at... Mehr

Tanıtım
1 - İzmir
2 - Karanlık Çocuk
3 - Yeni Okul
4 - Katil
5 - Şikayet
6 - Otopark
7 - Yeni Arkadaşlık
8 - Korku
9 - Merak
10 - Kalpsiz
11 - Tescilli pislik
12 - Serseri
13 - Senin bu yaptığın?
14 - Şımarık Çocuk
15 - Ceza
16 - Kütüphane
17 - Sarhoş
18 - Sende mi buradaydın?
19 - Ateş !
20 - Bar
21 - Şirket
Karakter Tanıtımı
22 - Doğum günü
23 - Ben yanındayım
24 - Film Gecesi
25 - İtiraf oyunu
26 - Hayır, Ateş dedin!
27 - İlgi Odağısın
28 - Tokat
29 - Kıskançlık
30 - Önyargı
31 - Suçluluk Duygusu
32 - Umrumda değilsin
33 - Pişmanlık
34 - Yaramaz şey
35 - Sevgili sahip
36 - Ölümle satranç
37 - Sana Özel
38 - Baş Belası
39 - Hayal kırıklığı
40 - Oyuncak
41 - Beklenmedik anda
42 - Manzara
43 - Duygular
44 - Senfoni
45 - Oyun
46 - Av
47 - Gerçekler
48 - Enkaz
-Tanıtım videosu-
49 - Geçmişin izleri
50 - Minik sevgilim
51 - Davetsiz Misafir
52 - Kördüğüm
53 - Trip
54 - Rüya
55 - Kalp acısı
56 - Yapboz
57 - Ateş'in kızı
58 - Kelebek
59 - Süpriz
60 - Yangın
Kesit
61 - Yıkılmışlık
62 - Terkediş
Özel Bölüm
instagram
63 - Ruhun yolculuğu
okuyun!
S O N
satırlarda buluşalım

64 - Hikayenin sonu

30.7K 916 272
Von wonder_vomen

Şarkı : cem adrian- düşüyorum hayatın ellerinden

Hayatım karmakarışık bir hal almış gidiyordu. Gittikçe daha çok karışıyordu ama elimden bir şey gelmiyordu. Ne yapmam gerekiyordu? Nasıl davranmam gerekiyor? Bilmiyorum. Kendimi yalnız ve kimsesiz hissediyordum. Sonra gözlerimi kaldırıp etrafıma baktım ben zaten yalnız ve kimsesizim diyerek halime gülüyordum.

Kalbime ucu alevlenen bir mızrak saplandı. Bu Ateş'in sesiydi. Bu oydu ve o buradaydı. Sessiz göz yaşlarım yerini alırken göğsümde bir sızı alevlendi.

O benden ayrıldığını söylemenin ardından 4 saat geçmişti. Demekki benden ayrıldıktan sonra buraya gelmişti. Olanlara bir anlam veremezken içerdeki konuşmalara kulak kabarttım.

"Oğlum dinle beni ben ne yaptıysam geleceğin için yaptım." Şaşkınlığım fevrimi döndürürken dudaklarım açık kaldı.

Ateş'in karşısındaki babası mıydı?

Sindiğim duvardan biraz doğrularak içeriye bakmaya çalıştım ve içerde sandalyede birinin bağlı olduğunu gördüm. Bağlı olan kişiye iyice baktığımda bu kişinin bana tanıdık gelmesi içimden bir şeyleri koparmıştı. Sandalyede bağlı duran, ağzı yüzü kanlı kişi beni daha önce kaçırtıp öldürmeye çalışan Okan'dan başkası değildi.

Ateş hemen Okan'ın karşısında durmuş bütün öfkesini ondan boşaltmak istercesine yüzüne bir yumruk atmıştı. Ben olanları sindirmeye çalışırken gözlerim odada olan üçüncü kişiyi aradı ve fazla uzun sürmeden bulmuştum o üçüncü kişiyi. Ateş'e oğlum diyen kişiyi görmem şaşkınlıktan küçük dilimi yutmama sebep olmuştu. Bu.. Bu kişiyi tanıyordum. Bu benim babamın ortağıydı. Bir iki kere abimle şirkete giderken uzaktan görmüştüm ve yanlış hatırlamıyorsam adı Faik'ti. Faik bey diye mırıldandım zihnimin eski köşelerini yoklarken. Evet bu oydu babamın ortağı.

"Sikerim o geleceği lan gelecek vaat etmek başkasını öldürmek mi oluyor." Düşüncelerimden Ateş'in kan kusan ve beynime şok etkisi yaratan sözleriyle son bulmuştu. Ateş'in babası birilerini mi öldürmüştü?

"Oğlum.."

"Bana oğlum deme lanet olsun bana oğlum deme!" Gözleri alev alevdi. Dudakları gerginliğini haykırırcasına gergindi. Ve sinirini karşısında sandalyede bağlı olan adamdan çıkarıyordu.

"Seni öldüreceğim adi herif" diye tısladı nefretle. "Seni öldüreceğim." Deyip art arda sert darbeler yüzüne indiriyordu. Sandalyede bağlı olan Okan ise ağzı bağlı olduğundan bir şey demiyor sadece acıyla feryat ediyordu.

"Dinle lütfen beni," babasının yakarışlarına aldanmadı çenesinin öfkeden kasıldığını görebiliyordum.

"Dinleyecek ne bıraktın BABA! Diyecek ne bıraktın senin yüzünden ve saçma sapan boktan düşüncelerin yüzünden ben sevdiğim kızın yüzüne bakamıyorum, anlıyor musun ben sevdiğim kızı terk ederek buraya geldim." Öyle bir bağırmıştı ki bir an sinir krizi geçirdiğini sandım. Nefret ile acının dayanılmaz bir karışımıydı bu.

"Ben.. ben özür..."

"Sakın!" Diye soludu ürkütücü bir sesle, ve belinde duran silahı çıkarıp sandalyede bağlı olan Okan'a doğrultu. "Sakın bana oğlum deme!!" diye devam etti ve depoda bir el silah sesi yankılanınca istemsizce sesten dolayı iki elimde kulaklarımı tıkayıp duvara daha çok sindim. "Sen başkasını öldüren şerefsiz katilin tekisin. Sen masum insanların kanına bürünen bir canisin benim baba dediğim bu bu karşımdaki bencil adam sırf para hırsı için başka birini öldüren bir katilmiş ve o yetmezmiş gibi aylarca sevdiğim kızı öldürmek için peşine köpeklerini takıp..." Sandalyede kafasında bir kurşun deliğiyle ölmüş Okan'ı işaret etti. "Bu köpeklerini peşine takıp onu öldürmeyi planlayan bir bencilsin."

Gerçekler ortaya fırlatılmış bir romanın rastgele açılan sayfaları gibi açık ve ortadaydı.

Dilimin ucuna feryat sözcükleri geliyordu. Bağırmak, haykırmak istiyordum. Ateş'in babası aylarca beni mi öldürtmek istiyordu ve ailemin katili miydi? Tüm taşlar otururken bilincim zayıflamaya başladı. Gerçekler her saniye ağır gelirken zemin ayaklarımın altından kayarken, bacaklarım titriyor, ayaklarım artık bedenimi taşımıyordu.

"Ben ne yaptıysam senin için yap..."

"Sakın! Sakın beni bahane edip yaptığın bokları örtbas etme, sen benim sevdiğim kızın ailesinin katilisin. Sen bir katilsin. Sen küçük bir kızı hem annesiz hem de babasız bıraktın. Bir de o yetmezmiş gibi onu öldürmeye çalıştın... hemde defalarca..."

Konuşmaları dinlediğim her saniye büyük bir şok yaşadım. Tepkisizleştim, hissizlestim.

Ben...

Ben artık yaşadığımı hissetmiyordum. Ben yasamıyordum sadece kalbim ısrarla bedenim için kan pompalamaya devam edip, damarlarıma dağıtıyordu onu. Sadece bedenim üşüyordu, sadece kulaklarım duyuyor, gözlerim görüyordu. Ama ben çoktan ölmüştüm. Belki de en beteri yaşayan bir ölüydüm.

Gözlerim kapandı ağır ağır. Bedenim sızlıyordu, ruhum can çekişiyordu. Içimdeki küçük, yaralı kız çocuğu köşeye sinmiş hüngür hüngür ağlıyordu. Allahım bu nasıl bir şeydi? Ellerimin ortasında bir silah vardı. Hedefimde ise sevdiğim adam...

"Oğlum dinle Beni."

"Sus! Lanet olsun sus bana. Bana şimdi her şeyi, ne boklar yediğini anlayacaksın. Her şeyi tek bir noktayı dahi atlamadan." Ateş başını hafifçe yana eğdi, gözünü dahi kırpmıyordu. Gözleri alevlere boğulmuş iki cehennem çukuruydu. Nefes almaya çalışırken ciğerimin can çekiştiğini hissettim.

"Sen daha küçükken, annenle ben bir proje için yatırım yaptık. Ama bir sonuç almayınca iflasın eşiğine gekdik. Korktum oğlum... anlıyor musun korktum. Senin kolej okulunun ücretini ödemeyeceğimden, özel okul yerine devlet okullarına gitmenden korktum. Annenin sıradan bir hayat yaşamasından korktum. Sahip olduğumuz o lüksün elimizden kayıp gitmesinden korktum... işte her şey tam da bu noktada başladı. Bir ayağım çukurdaydı şirkete yapılan yatırımlar başarısızlıktan dolayı kesildi. Ortak dediklerim elini ayağını kesti tam bittik derken şirketin hisselerini söyledi ama işin yoğunluğundan dolayı ortalıklık teklif etti. Tabi hemen kabul ettim hisselerin büyük çoğunluğu ondaydı. Kısa bir zaman içerisinde eskisinden daha fazla yatırım yaptık. Ama benim şirketimde patronun o olması zamanla sıkıntı yaratmaya başladı. Başta her şey çok iyiydi ama kendi şirketimde hakkettigim saygıyı göremiyordum. Her başarıda tüm övgüler onaydı. Zamanla bu sorunlar çoğalmaya başlayınca bende bir karara vardımve..."

"Ve sende onu öldürmeye karar verdin dimi. Para ve şöhret hırsın yüzünden öldürüp tüm hisseleri üzerine alacaktın ve bir şirket yerine o adamın bütün şirketlerine el koyacaktın. Sonra planın ters tepince bütün malları Hazan'a bıraktığını öğrenince bu defa itlerini akbaba gibi kızın üzerine yolladın. Üstelik bunları 18 yaşına girmeden önce yapacaktın hatta o gün doğum gününde onu öldürtmek için bu leşçi köpeğini yolladın." Nefretle tükürürcesine söylediği bu şeyler, kalbime ucu alevlenen bir mızrak gibi saplandı. Işte ben o an koptum. Afallayarak adımı fısıldadı.

Deli gibi çığlık çığlığa bağırıp durdum hissizce, gözlerim dolmuş ve etraftaki görüntüyü şoklar olmuştu.

Ateş'in "siktir!" Diye hırladığını duydum.

Kalbimde depremler vardı. Başımı iki yana sallayıp deli gibi ağlıyordum.

"Lütfen... Bu duyduklarımın doğru olmadığını söyle lütfen..." diye yalvardım hıçkırarak. Gözleri ıslanmıştı bana öyle bir şevkatle bakmıştı ki karşımda bir an babam var sandım.

"Ateşşş!" Diye inledim çaresizce "ne olur doğru olmadığını, yalan olduğunu söyle lütfen!"

"Hazan.."

Yaşlar yanağımdan çığ gibi düşmeye devam ediyordu.

"Küçüğüm" dedi çatallı bir sesle.

"Bana bunların gerçek olmadığı söyle," dedim fısıltıyla. Boşluğa düşen irislerim yüzünü buldu. "Bana bunların bir rüya olduğunu söyle lütfen." Dedim son güçle bağırarak boğazımı yırtan sesimde gizli acının bıçakları, Ateş'in gözlerine bakarken yanan canım kadar acıtmıyordu ruhumu.

Ateş sustukça deliriyordum. "Bu.. bu olamaz," dedim titreyen bedenimi ayakta tutmak adına duvardan destek aldığımda.

Öyle çok ağlıyordum ki kendi gözyaşlarım beni adeta boğuyordu.

"Hazan" diye fısıldadı acı dolu bir sesle bana sarılmaya çalışırken. Hiçbir şey söylemeden ağlamaya devam ettim.

Anne, baba diye fısıldadım içimden. Allahım bu nasıl bir şeydi. Içimde bir şeyler kırıp döküldü o an boşluğa yuvarlandım. Başımı kaldırıp Ateş'e baktım, yüzündeki ifade, kalbimdeki acıdan farksız değildi.

Ellerimle yüzümü kapatmış, sarsıla sarsıla ağlıyordum. Ben bile kendime acımıştım. Ateş'in ellerini sırtımda hissettim. Sanki bana dokunmaya hakkı yokmuş ama yinede dokunmak zorundaymış gibi davranıyordu. Nefesi saçlarımın arasına dökülüyordu.

"Hazan yapma böyle güzelim." Daha da şiddetli ağlamaya başlamıştım "lütfen," dedim hıçkırarak. Canımdan can gidiyordu defalarca bıçaklansam bile bu kadar acı çekmeyeceğimi düşünüyordum.

"Ne olur gerçekler bu deyip böyle karşıma çıkma. Bu... bu canım o yakıyor fazlasıyla.."

"Üzgünüm," acı bir sis bulutu gibi onunda bedenine yayıldı. Gözleri nemleşti. Belki de ağlamıştı.

Acı yavaş yavaş ruhuma işledi. Acımın püskürmüş şekli şiddetli olmuştu. Canım çok yanıyordu çünkü.

Bana sarılırken bir kez daha adımı fısıldadı ve bu sefer ismim acıdı. Dayanamıyordum artık acılarıma, yaralarıma, onun bana hissettirdiklerine, hayatıma ve olduğum kişiye son vermek istiyordum.

Karamel saçları, alnına düşmüş, hüzünle çatılan kaşları sert yüzünde acı acı bağırmaya başlamıştı. Sesindeki acı yüreğimde oluşturduğu dışıyla titreyen sesimle haykırdım. "Hayır! Bu.. bu gerçek olamaz!" Yanan gözlerle Ateş'e baktım. Gözlerini sertçe yumdu. Gözlerimdeki acıyı görmekten korkuyordu. Sanki bunları göreceğine ölmek istermiş gibiydi. Içim ikimiz için de acıdı.

"Lütfen dinle beni,"dehşet verici çaresiz sesiyle bu kelimeler döküldü dudaklarından.

"Neyi dinleyeyim ki," sustum ve boğazındaki yanma hissinin bitmesini bekledim. Yutkunamıyordum. Bedenimde bir sorun yoktu, sorun acısı dinmek bilmeyen ruhumdu. "Hepsinin yalan olduğunu söyleyemiyorsun."

Yüzümü avuçladı. "Kendine gel bebeğim... kendinde değilsin" diye bağırdı. Elindeki silahı ver, şuan namluyu kendine doğrultmuşsun. Yalvarırım Hazan kendine gel."

Gözlerine baktım. Ağlamaktan kızıl damarların yerleştiği gözlerime bakıyordu. O gözlerde acıma yoktu, içinde boğulabileceğim kadar derin bakıyordu gözleri.

Annem ve babamın kaza geçirdikleri gün cansız bedenleri geldi gözlerimin önüne. O an Ateş'in bana dokunmasından tiksindim. Yüzüm buruştu kalbimin burkukduğu kadar.

Bedenim titredi baştan aşağı. Gözleri titreyen parmaklarım arasında duran silahtaydı. Korkuyordu. Ateş kendime zarar vermemden korkuyordu. Temkinli bakan gözleri yüzüme çıktı. Dişlerini sıktı sertce. Alnındaki damarlar seğirdi.

Gözlerinde tanık olduğum bu korku alışıldık bir şey değildi. Ellerimde soğuk bir metal vardı ve hedefimde bakmaya bile kıyamadığım adam. Silahı ona doğrultum yüzünde acı bir tebessüm vardı sanki o başından beri benden bunu istiyormuş gibi bir mutluluktu bu. Sonra bir an Ateş'in cansız bedenini düşündüm. Soğuk ve bir yerlerde nefes almayan bu adamı. Yerde öylece yatıyor ve kalbi atmıyordu. Önümde uzanan bir ceset... irkildim. Ölmeyi diledim bir çok kez.

Gerilerek ormana doğru koşarken gözlerime gelen Ateş'in cesedi aklımdan çıkmıyordu. Bedeninin sopsoguk oluşu.

Zifiri karanlığın boşluğunda yayılan kumral saçlarım, havada ürkekçe dalgalanıyordu. Acının iyiliğinde yaşama tutunma çabalarını hissediyordum. Seziyordum bir şeyler yakındı. Ölüm kokusu nefesime karışmaya başlamıştı. Ipin ilim ilim boynuma tutumlu kavrayışını hissediyordum. Koştum... koştum sonumun geleceğini düşündüm ardından. Işte o an anladım benimde masalımın iyi biten bir sonu olmayacaktı.

Kalbim acıyordu, nefesim kesiliyordu. Içim acıdı, içim yandı. Ölüm artık benim tek çıkışımdı.

Ve ölüm gözüme hiç bu kadar çekici gelmemişti.

"Hazan," arkamdan yankılanan ses peşimden geldiğinin habercisiydi. Içimde büyük bir ateş yandı o anda. Adımı anması bir iğne ucuydu, dehşeti içimi, döktü tüm organlarımı.

Her koşuşumda nefesim tenimi yaktı. Ciğerlerim başlanmıştı adeta.

Ölü bir ruhun bedeni olmuştum.
Ağırlık göğüs kafesime yerleşmişti.
Çıkışım yoktu.
Ben yaşayan ama çoktan ölmüş bir ceset yığınından başka bir şey değildim.
Nefes alan ama nefesiz yaşayan bir ölü.

Bacaklarım beni taşıyamadı. Düştüm... saçlarım önüme düşüp yüzümü kapattı. Hıçkırdım bir kez daha. Boğazıma dizilen hüzün ve göğüs kafesimde toplanmış acı, nefes almamı engelliyordu.

"Hazan" yanıma çöküp saçlarımı geriye itti. Tek yaptığı adımı atmaktı. Öyle aciz bir haldeydim ki Ateş bile bu durumda söylenecek bir şeyler olmadığını biliyordu. Ne yapacağını bilmeden dolu gözleriyle ağlamamı izliyordu.

Güzel adamdı.

Çok da güzel seviyordu.

Göz pınarları dolu doluydu tıka basa acı doluydu.

Kalbim acıyor dinmek bilmeyen gözyaşlarımı yalnız bırakmak istemeyen gökyüzü iri tanelerini serpmeye başlamıştı.

Gözyaşlarım kirpiklerime daha fazla tutunamayınca soyundular ve kendilerini yanaklarımdan aşağı bırakarak bir intihara ayak basarak düştüler. "Neden ateş? Neden canım bu kadar yanıyor." Şiddetli ağlamalarım gözlerimin çukuruna bir ceset attı ve orayı kumla değilde suyla doldurmaya başladılar.Her gün boğuluyordum.İçimde yaşamak isteyen bir tarafım o suda çığlık atıyordu. "Özür dilerim," diye fısıldadı.Sonra halsiz ,kıpırdakmaktan aciz bedeniyle güç bela doğruldu ve beni yanına çekti.Başımın omzuna düşmesini sağlarken saçlarımı okşadı.Gözlerim kapanırken yüreğime bir ağırlık çöktü ve tüm vücudumu buz tabakası kapladı."Özür dilerim küçüğüm. Çok çok özür dilerim"

"Seni böyle gördükçe içim parçalanıyor Hazan,ağlama güzelim."halsiz kalan kolunu yanaklarıma koymak için büyük çaba harcadı ama aciz bedeni bunu yapmasına izin vermedi. O da çok yorgundu ama belli etmiyor hala dağ gibi durmaya çalışıyordu.
Canım o kadar çok yanıyorduki,nefessiz kalmışım gibi.
Ateş, sevdiğim adam, nefesinde öldüğüm şahıs tenimdeki acıyo tenine sinmişcesine gözlerini kapattı. "Do- dokunma bana!" Diye bağırmaya çalıştım ama sesim bir fısıltıdan farksız değildi o kadar çaresiz ve bir bilinmezin içindeydim ki konuşmaya ne mecalim ne de takatim vardı. Hemen ondan uzaklaştım.Gözlerim sonuna kadar açılırken geriye kaçtım.

"Canım acıyor Ateş, nefes alamıyorum." Diye fısıldadım. Onu çaresiz izlemek farklı hissettiriyordu.

Bir uçurum kenarındaydık. Her yer çamurdu. Saç diplerime kadar çamurla doluydum. Uçuruma doğru baktım. Tüm şehir görünüyordu, tüm şehir ayaklarımın altındaydı. Ama bu şehir yıkıldı artık benim için. Her şeyin en başından beri ne de olsa bir bina daha yıkıldı diyordum kendime, şimdi ise koskocaman bir şehir yıkıldı, ben altında kaldım.

Her şeyime şahit olmuştu bu şehir; mutluluğuma, hüznüme, gözyaşlarıma şimdi ise ölümüme.

Sevdiğim adama kıyamazdım. Gerçek katil o bile değilken. Ama bir gerçek katilin canını alarak onu babasız da bırakamazdım çünkü defalarca Ateş yanacaktı ve ben bunları görmektense tekrar ölmek isteyecektim.

O an ölüm ve yaşam arasında beni ortaya iteleyen bu adamın gözü önünde bir seçim yaptım. ÖLÜMÜMÜ.

Hıçkırarak yerden kalkarken çamurlu ellerimle silahı daha sıkı kavradım. Bana doğru bir adım atarken, "gelme" dedim titrek sesimle "yaklaşma lütfen" ama durmadı bana doğru bir adım daha yaklaşırken tekrar adımı fısıldadı. Başını kaldırıp akan gözyaşlarını iyice görmemi sağlarken bu sanki hayatımın en acı sahnesiymiş gibi geldi bana.
Silahın hedefi kendim olurken.

"Dinle beni diye bağırdı lütfen, lütfen... dinle beni lütfen, yapma bunu lütfen, lütfen..." diye mırıldandı gök rengi gözlerinin içi kırmızıya ev sahipliği yaparken, gözlerini acıyla yumdu.

Yıkılmaz Ateş Hancı'nın ilk kez yıkıldığını görüyordum.

Dağılmıştı.

Ve ben dağılmasını izledim.

"Hazan," dedi "ben seninle varım sen gidersen ölürüm ben, bunu bana yapma, bize yapma bunu! Yalvarırım. "

"Hayır! lütfen...llütfen bunu yapma."
"Bırak onu,HEMEN!" bırakmadım.Artık yaşamak bana acı veriyordu.
O an öyle bir zaman dilimiydi ki uğruna tüm ölüler dirilirdi.

Hissetmemeyi diledim bilmem kaçıncı kez. Ilk defa bitmişlik hissi ağır geliyordu. Her şey zamanla hiç olur, yaşadıklarımız dağılmamıza neden olur, dağılmıştım. Ve bu kez toparlanmayacak kadar paramparçaydım. Önümde yalvaran bu adam benim her şeyimdi. Ama bu gerçeklerle yaşamak istemiyordum ölümün soğukluğunu hissettim ensemde, beni cennetine davet ediyordu. Ciğerlerimde bir sıkışma hissettim o an. Sanki nefesimi, ruhumu aşağılara doğru itiyordu. Yaşıyor muydum, yoksa sadece nefes mi alıyordum? Elimi kalbime koydum. Atıyordu. Bedenim yaşıyordu ama ruhum çoktan ölmüştü.

Yaşananlar ağırdı. Ağırlığı kanatlarımı kırmıştı ve kanatları kırık bir kelebek yorgundu defalarca uçmaya çalışmaktan. Bir adım dahi atacak dermanım yoktu. Ne ileriye gitmeye yardımcı olacak pusulam vardı. Ne de bu karanlık yörüngeye ışık tutacak yaşanmaya değer bir yaşamım. Zaman sessiz bir gemi gibi ilerledi ve ölüm, usulca fısıldadı. Sonra kendimi kendi karanlığımda kaybettim

"Biliyor musun?" diye başladım cümleme hıçkırıklar arasında. Kalbim acıyor, dinmek bilmeyen gözyaşlarımı yalnız bırakmak istemeyen gökyüzü, iri tanelerini serpmeye başlamıştı. "Ben ailemi ilk kaybettiğimde onlara duyduğum üzüntüyü ağlayarak aynalara anlattım ben. Anlatacak kimsem yoktu aynalara anlattım. Onları hergün ne ne kadar çok özlediğimi anlattım. Sonra geceleri korkudan yatakta sığınacak kimsem yoktu onların fotoğrafına sığınarak bir an önce sabah olması için dualar ettim hıçkırıklar eşliğinde." Sustum ve boğazımdaki o iğrenç yanma hissinin bitmesini bekledim. Yutkunamıyordum. bedenimde bir sorun yoktu, sorun acısı dinmek bilmeyen ruhumdu. "Ve sana ilk kez aşık olduğumda heyecanla eve gidip anlatabileceğim bir annem olmadı. Onun fotoğrafına anlattım seni ve o fotoğrafın benimle konuşmasını bekledim. Bekledim ve bekledim taki o fotoğrafın hiç konuşmadığını öğrenene kadar. Hergün kalbim parçalana parçalana bu gerçeği öğreniyordum benim kalbim o kadar parçalandı ki, kırılacak bir parça kalmadı."

Yıkılmaz Ateş Hancı'nın ilk kez yıkıldığını hissettim.

Dağılmıştı.

Dağılışını acı dolu gözlerle izledim.

"Özür dilerim," diye fısıldadı O kadar güçlükle konuşmuştu ki ben bile zor duymuştum onu.

Neden özür diliyordu ki. Bu hikâyede en az benim kadar o da masumdu. Babasının yaptığı hataları ona yıkmak akıl karı değildi zaten.

"Neden özür diliyorsun," ki diye sordum.

"Bütün bunların olmasına izin verdiğim için özür dilerim. Ailenin ölümü için özür dilerim."

"Kendini suçlama lütfen sen bu olayda en masum kişisin."

Acı her yerdeydi. Ateş'in bana uzattığı elinde, Ateş'in bana gülümseyişinde, Ateş'in beni öpüşünde ve en dayanılmazı da Ateş'i hisseden, Ateş için atan kalp atışlarımın çaresiz ritmindeydi. Tüm bu gerçeklerden sonra Ateş acı olmuştu ben ise o acıdan geriye kalan göz yaşı olmuştum. Giz yaşlarım ruhumu zehirleyen zehir gibiydi. Acı olan ise bu zehrin pan zehrinin olmamasıydı. Vücuduma yayılmış ve benim ölmemi bekliyordu.

"Masum olmam bir katilin oğlu olduğum gerçeğini değiştirmiyor. Benim kadınımın ailesinin katili benim babam. Canımdan çok sevdiğim babam. En az onun kadar bende suçluyum."

"Kendini suçlu hissetme bu benim canımı daha fazla yakıyor."

"Ben biliyorum annen gibi sarılamam sana ama bende çok güzel sarılırım sana bütün bu olanları birlikte halledebiliriz Hazan lütfen bir delilik yapma."

Çok güzel sarılırdı inanıyordum buna. Onun bir sarılışında insan on yıl daha yaşardı.
Ama bu gerçekleri değiştirmezdi ne kadar sarılırsa sarılsın geçmeyecekti bu acı.

"Üzgünüm diye fısıldadım."

"Benim hayatım karanlık kelimesinin satırlara bürünmüş haliydi Hazan. Karanlıkta beni hapseden bu boktan yaşantıma mahkum kalmıştım. Aydınlık bana göre imkansızdı. Ama her şey seninle değişti Hazan. Sen acılarıma çiçek diken kadınsın. Hayatımın tam merkezine oturmuşken. Beni bırakıp gitmene izin veremem." Sesindeki acı yüzüne vurmuştu

"Özür dilerim," dedim. Kelimeler diken oluo kalbime batıyordu. Silahın namlusunu atmasını istemediğim kalbimin üstüne koydum.

"Yapma bunu lan yapma bunu bana."

"Anlamıyorsun sen hala bir şeyleri anlamıyorsun. Eğer burada bugün bir şeylere son vermezsem. Hayatım boyunca hep çekeceğim bir azap olacak bu. Seninle devam edemem Ateş. Seni her gördüğümde yüzüne her baktığımda onları, anne babamı hatırlayacağım ve ben bununla yaşamak istemiyorum."

Kelimelerim bile buz tutarken bu yüzüne haykırarak vurduğum sözleri geri almak istiyordum ama onun içinde bir yerler kırılmıştı. Ateş endişe içindeydi. Bir saçmalık yapacağımdan korkuyordu.

Kalbim sıkışıyordu. Söylediğim şeylerin pişmanlığını yaşıyordum. Içime kesik kesik çektiğim her nefes içimde büyük bir hava dalgası oluşturarak bana baskı uyguluyordu.

"Hazan," dedi acı çeker gibi, uzun süre soluklandı. O gözlerde endişeyi ve kaybetme korkusunu görebiliyordum. "Benliğim sensiz silinmeye mahkum. Bedenim sensiz ölümden beyer acıları hissediyor en derinden. O silahın namlusunu bana doğrult ve beni öldür."

O an cehennem yıkıldı.

"Hayır... hayır söyleme böyle. Bu canımı yakıyor lütfen,"

Bir kalp harap, bir benlik kayıp, bir can yıkık... söyledikleri, konuştukları bir cam gibiydi. Yanıyordu Bedenim. Acı çekiyordu bedenim. Ölüyordum... defalarca.

Önünde bir geçmiş vardı.

Geçmiş insanda yarattığı iç savaşın tek suçlusuydu... geçmiş acıydı, geçmiş ACIMASIZdı.

Insanoğlu durmak bilmezdi hırsları yüzünden masum insanları canı alınırdı. Istedikçe ister, sahip oldukça dahasını beklerdi. Insanlar doymak bilmezdi, ruhları hep açtı...

"Beni bırakma o zaman," diye tısladı. Ellerini sertçe saçlarından geçirip çekiştirdi. Adeta delirmiş gibiydi.

Hayatın ipleri bedenimin her yanını sarmıştı. Yaşamıma sebebiyet veren nefes alışverişlerim iğne darbesi vuruyordu bedenime. Ateş'in göz pınarlarına yandı. Kirpiklerine buluşan gözyaşlarını bile kıskandım. Bedenimi ateş bastı, beni yaktığı gözleriyle bana bakıyordu. Omurgam çürüyor, içim dalgalanıyordu.

Ay ışığının altında mavi gözleri, dağınık sacları ve kirli sakalları eşsiz biri olduğunu kanıtlıyordu. Asla dayanamayacağımı bildiğim, ezberlediğim yüzünde gezindi gözlerim ve ben onun güzelliğini kelimelere dökemiyordum. Mavi irisleri puslanmıştı, mavi irisleri karanlıktı, mavi irisleri kanlıydı. Ben ömrüm boyunca onun gibi seven ben ömrüm boyunca onun gibi güzel bakan bir adam görmemiştim. Zihnime batırılan bir bıçak darbesi derin bir sıyrık bırakırken acı geldi ardından.

"Yemin ederim bir delilik yapmaya kalkışırsan seni öldürürüm." Tehditvari çıkan sesi bile o kadar güzeldi ki alaylı tebessümüm dokundu dudaklarıma.

"Ölmüş birini ölümle tehdit edemezsin HANCI."

"Bana neden bunu yapıyorsun, beni tekrar karanlığa ittiğini ve çıkışlarını kapattığını görmüyor musun.?"

Gözlerine gülerek baktım. Ördüğü puslu duvarın arkasına saklanan bir harabeydi o. Oluşturduğu yıkımlardan kaçarken kendi içinde oluşturduğu harabeden habersizdi.


"Biliyor musun en çok neyi istedim Ateş. Ölmeden önce en çok beni bir kez olsa beni sevdiğini söylemeni isterdim sonra da öpmeni...." yüzümdeki gülümseme bir ceset gibi çürüdü tenimde. Son çaresiz sesim yankılandı uçurum kenarında ve ardından tetiğe doğru elimin üstünde bir baskı. Tetikten çıkan sağır edici ses kulaklarımı çınlatı. Kurşunun soğukluğu kalbimi yarıp oraya yerleşirken bedenim yayıldı yere.

"Hayır.. hayır Hazannnn." Bir bebek hibi başımda durmadan ağlarken başımı hemen dizinin üstüne koymuş ve elini yarama kalbimin üstüne verdi. Kanım tenine bulandı. Kırmızılık elinin her köşesine yayılırken konuşmaya çalıştım kanlı ellerim yüzüne giderken sakallarını okşamak ve her birini tek tek sevmek istedim sonra elimin kanlı olduğunu görünce elimin kirini onun o ay ışığı gibi güzel parana yüzünü kirletmek istemediğim için kaldırdığım elimi yavaşça indirdim.

O çok fazla güzeldi ve onun güzelliğini kendi kanımla kirletmek istemiyordum.

Geçmişimden kaçmıştım en çok da kendimden kaçarak ölüme sığınmıştım. Zira ölüm tek kurtuluşumdu.

"Durmasını istiyordum. Çektiğim acının durmasını istiyordum sevgilim. Ben acıdan başka bir şey değildim." Boğazıma dizilen hüzün ve göğüs kafesimde toplanmış acı, nefes almamı engellerken konuşmaya devam ettim. "Çok güzelsin Ateş Hancı. Cennet kadar güzel cehennem kadar yakıcı."
Aşk böyle bir şeydi işte dünyada cennette gittigini sanıp, cehenneme yürümek gibiydi.

Önün kirpiklerinin ucuna takılan acıyı iliklerime kadar hissediyordum.

"Hazan..." hıçkırdı. "Benimle kal lütfen, lütfen sen gidersen bende ölürüm. Ben seninle nefes aldığımı hissettim sen nefes alamazsan benim aldığım nefesin ne anlamı var."

"Şttt. Söyleme böyle sevgilim." Öksürüklerim baş gösterirken bu sefer kanın ağzımdan aktığını hissettim. Zaman şehirli bir sarmaşık gibi bedenime dolandı. Nabzım zayıfladı. Aklıma kazıdığım her noktasına veda edercesine baktım. Acının tatsızlığı ruhuma saplanmış, zehrini salıyordu. Zehir yavaş yavaş yayılıyordu tüm ruhuma.

Ona bakmaya çalışıp gözlerindeki kanımı donduran acıyı görmezlikten çalışmak çok zordu. Belki de onunla son saniyelerimdi bunlar. Hıçkırarak gözlerimi kapattım. Onun gözlerine bakacak mecali bulamıyordum kendimde. Gözlerindeki gördüğüm acıda bir kez daha kaynıyordum ben. Bedenim zangır zangırdı.


Ağzımdan akan kan durmazken yüreğim sızlandı. "Ağlama lütfen," diye fısıldadım güç bela. Bunu yaparken tüm gücümü kullanmıştım.

"Gidemezsin" daha çok ağlarken kanlı parmaklarımla göz yaşlarını silmek istedim ancak kolumu kaldıracak mecalim dahi yoktu artık. Yağmur sicimle yağmaya başlarken acı göz yaşı olarak gözlerimden aktı.

Gözlerim kapanmadan önce son söylediğim son sözlerdi bunlar. "Nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim, ama sevdiğinin kollarında son nefesini vermek ölüm için güzel bir yol"

Gözlerim kapanmaya başladığı an, kirpiklerim ıslandı. Yanaklarımdan aşağıya kaydı geçmişimin izleri yanaklarım ıslandı. Onun elleri okşuyordu yanaklarımı deli gibi ağlayıp bağırıyordu. Isyan ediyordu benim sevgilim. Ardından "seni seviyorum" diye tekrarladı delicesine dudaklarımda bir tebessüm yer alırken gülüşümden öptü bu defa da. Dudaklarımda onun gözyaşlarını hissettim.

Son arzumdu bu. Benim sevgilim, istediğim son arzuyu gerçekleştirmişti. Küçükken annem bana defalarca uyuyan güzel masalını anlatmıştı o uyuyan güzel prensin öpücüğüyle uyanıyordu. Benim canım sevgilim ise beni öpücüğüyle ölüme uğurlamıştı.

Anne rahmine düşerken bir kan pıhtısıyla yaşama tutunur bir ruh. Beden öldüğündeyse ilk o kan çekilir,bedeni aldatıp terkederdi. Şimdi çığlık çığlığaydı damarlarımı tekmeleyip beni yakan ateş kırmızısı bu kan..

Seni seviyorum demek istedim ancak cevap vermeyecek kadar yorgun, yaşamayacak kadar ölüme tutkundum. Sevgilimin öpücüğüyle ölüm uykusuna yatacaktım. Ebediyen.

Gökten yağan yağmur değildi artık. Cehennemin katından başını uzatan zebanilerin mızrağıydı bedenimi usl usul kanatan.

Kaburga kemiklerimin arasında kalan ruhum göpsümü parçalamaya başladı. Hücrelerim çığlık çığlıpaydı.

Sonuma doğru ilerlerlediğimi biliyordum adım adım.
Yelkovanım akrebe değiyor yavaşça.

Dudaklarımda bir kadeh...
şarabımın rengi ateş kırmızısı.
Kadeh ellerimde parçalandı. Ellerimden akan lavlardı tenimi yakan.
Şeytan kulaklarını havaya dikmiş,işte lanetlemeye çalışmaktaydı çırpınan son nefesimi.
Dudaklarında kandırık bir gülümseme,fısıldamaktaydı cehennemi aheste aheste.

Göğe baktım. İşte şimdi bulutlar gibi parçalanmaktaydı Tanrı'nın katından kaderler,ufalanmıştı yere serpilen sayfalar. Bir kapı açıldı. Ölüm benim için bir köprü serdi gökten yere...

Zihnime adım attı bir canavar.ölüm yaşamın dudaklarından öptü. Su yangının ateşini söndüremedi. Yıkım varoluşun koynuna sığındı. Karanlık aydınlığı lanetledi. Kötülük sonunda iyiliğe muhtaçtı. Her şey var olmak için zıttına muhtaçtı. Ve... cehhenem cenneti yakamamıştı onun beni yaktığı kadar..

Son nefesim dudaklarımın kapısını çaldı. Azrail kapıyı parçalayarak sahneye daldı.
Gözlerim geriye kaydı.

Ateş... insanın içerisindeki öfkenin sahibi, nedeni olmanın güzelliğiyle sürdürdü en çok lavını içini yakıp kavuran, can yakan.
Acımasızlığını ortaya sunandı Ateş...

Yakardı, harlardı közüyle. Kırmızının en hoş rengiyle kandırırdı bedenleri.

Ateşti o en çok.

Cehennem Ateş'i...

Instagram: @solgun_papatyaa

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

18.8K 1K 21
Aşkın devrimi❣️ Birbirinden habersiz hayatın getirdikleri sayesinde karşılaşan iki insan ve büyük aşkları❤️
Çilek Kız Von Lara

Jugendliteratur

930K 61.2K 50
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.7M 90.8K 48
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
1.4M 55.5K 26
(18+ cinsellik ve şiddet içerir.) Başımızın üstünde ki elçilik binasının içinde bir ses yankılandı. "Şuandan itibaren; Onun tek bir saç teline zarar...