Kuzey Yıldızı (Tamamlandı)

بواسطة SedefGencel

140K 6.1K 3.2K

*** Alıntı *** "S-Simal..." derken kollarımın arasından yere kayarken bende onunla birlikte yere oturup onu k... المزيد

1. Bölüm: Aksoy Koleji
2. Bölüm: Duvarları olan insanlar
3. Bölüm: Ediz
4. Bölüm: Hasta
5. Bölüm: Yeni bir anlaşma
6. Bölüm: Kavga etmeyeceğim
7. Bölüm: Detaylar ve Domino taşları
8. Bölüm: Konuşma çabaları
9. Bölüm: Ceza
10. Bölüm: Geçmişten gelen...
11. Bölüm: Çalışma grubu
12. Bölüm: Bilinmezlik Hissi
13. Bölüm: Kavga?
14. Bölüm: Kararsız
15. Bölüm: Yılbaşı
16. Bölüm: Acı gün
17. Bölüm: Düşüncelere kısa bir ara
18. Bölüm: Yaşattığını yaşamak
19. bölüm: Ediz ve Aslı
20. Bölüm: Duyguları bastırmak
21. bölüm: Okyanusun ortasında
22. Bölüm: Duvar gibi
23. Bölüm: Değişmeye bugünden başla
24. Bölüm: Davet
25. Bölüm: Derin...
26. Bölüm: Uludağ
27. bölüm: Ben hep sana inanırım
28. Bölüm: Kıskançlık mı o?
29. bölüm: Yeni nakil
30. Bölüm: Aslı...
31. bölüm: Bir yeri tanımak
32. Bölüm: Onu kaybedemem, yeni bulduk biz birbirimizi
33. Bölüm: Sıcak çikolata
42. Bölüm: *İlk Öpücük*
43. bölüm: yarış
44. bölüm: *Umudun Ateşi*
45. Bölüm: *Seni kaçırıyorum*
46. bölüm: *KUZEY YILDIZIM!*
47. Bölüm: *İzmir - Nevşehir*
48. Bölüm: *1 Nisan*
49. Bölüm: *Dövüş*
50. Bölüm: Zeynep
51. Bölüm: Ayrılık
52. bölüm: *şarkı savaşı*
53. bölüm: Futbol meselesi
54. Bölüm: Şapkalı
55. Bölüm: s-seni... seviyorum adam...
56. Bölüm part 1: ölüyor!!!
56. bölüm part 2: nasıl dayanacağım?
57. bölüm: polis mi?
58. bölüm: Mert ve kardeşi
59. Bölüm: Part 1
59. bölüm part 2
60. Bölüm: ses kayıtları...
62. Bölüm: Artık hatıramda kal...
63. Bölüm: *Geç kalmak...*
64. bölüm: Karadeniz
65. Bölüm: Pamir!
66. Bölüm: Karmakarışık
67. Bölüm: Part 1 *Sınav*
67. Bölüm: Part 2 *Fransa*
68. Bölüm: Şirket
69. Bölüm: Çiçek meselesi
70. Bölüm: *Helin*
71. Bölüm: Bodrum
72. Bölüm: Tatil...
73. Bölüm: Part 1 *Fotoğraf*
73. Bölüm: Part 2 *48 saat*
74. Bölüm: abiler abileri anlar
75. Bölüm: *İnsanlar Değişir..*
76. Bölüm: Düğün
77. Bölüm: Yalan söyledi
78. Bölüm: Soğuk Maviş
79. Bölüm: Part 1
79. Bölüm: part 2
80. Bölüm: Bursa
81. Bölüm: Ellerin ellerime...
82. Bölüm. Part 1 - Maganda
82. Bölüm. Part 2 - Notlar
83. Bölümden KESİT
83. Bölüm: Sahne
84. Bölüm: Hastane
85. Bölüm *Part 1*
85. Bölüm: Part 2
86. Bölüm: Suçluluk
87. Bölüm: Gizli gerçekler 1
87. Bölüm: Gizli gerçekler 2
88. Bölüm: Bir kâbusun başlangıcı
89. Bölüm: Kim?
90. Bölüm: Uçurum
91. Bölüm: Son nefeste...
92. Bölüm: Part 1 *Mektuplar ve kavuşmalar*
92. Bölüm: Part 2 *Uzaktan sevmek*
93. Bölüm: Her gün yeniden tanışmak
94. Bölüm: İnsanların sesleri
95. Bölüm: Hafızanın yükü
96. Bölüm: Bitmeyen Korkular Ve Anlamsız Özürler
97. Bölüm: Geri dönmek
98. Bölüm: Kayıp kız
99. Bölüm: FİNAL *Son vuruş*

61. bölüm: Herkes gidermiş...

1K 56 13
بواسطة SedefGencel

Helööö ben geldim. nasılsınız? Tatiliniz nasıldı?... umarım iyisinizdir ve güzel bir tatil geçirmişsinizdir. Sizi daha fazla bekletmek istemediğim için lafı uzatmıyorum.

Bütün bölümü 'Cem Adrian – Herkes Gider mi?' şarkısıyla okuyabilirsiniz. Ama söylediğim kısımda tekrar açınız :)

bu bölümü nazli5506 ithaf ediyorum. oy ve yorumların için çok teşekkür ederim. :) :D

Keyifli okumalar....

************

İçimiz acıyınca unutmak isteriz. Oysa aşkın, daha çok sevmekten başka tedavisi yoktur.

SİMAL'DEN

Çocukken dinlediğimiz masalları hepimiz hatırlarız. Kül kedisi ayakkabıyı giyer, kurbağa prense dönüşür, uyuyan güzel bir öpücükle uyanır. Sonra sonsuza kadar mutlu yaşarlar... peri masalları... hayal ürünleridir. Evvel zaman içinde sonsuza kadar mutlu anlattığımız masallar asla gerçekleşmezler. Alaz ve ben gibi...

Gökyüzünün yıldızlarla aydınlanan karanlığı onu hatırlatıyordu bana. odamda ki her yerde bile onu görürken acıyan gözlerimi kapattım bir süre. Umut dediğim çocuk onu sevdiğime hiç inanmamıştı ve yalan bir ses kaydına inanıp beni Pamir'e itmişti. Beni dinlemeden öyle bir kayıta nasıl inanırdı? Hiç mi görmemişti gözlerimdeki kendini? Hiç mi duymamıştı kalbimin sesini?... Ben öyle şeyler söylememiştim bile! Gözyaşlarım yine akmaya başlarken nefesimi tuttum. kızlar benim yüzümden geç uyumuştu onları uyandırmak istemiyordum. babam da uyanırdı birazdan, sesimi duymasındı. Bu sefer kendimi bırakmak yoktu. Toparlanmak zorundaydım ama başaracağımdan şüpheliydim.

Hatasını anlayıp aramamıştı bile. Bir özür dilemek bile onun için çok zordu. Kolyemi avcumun içine alıp sıkarken bir öküzün kalbimde kırdığı cam parçaları dünden beri batıyordu kalbime. Burnumu çektim.

*

Aslı ve Derin'in gözaltlarıma yaptığı makyajla ben bile ağladığımdan şüphe etmiştim. Babam da anlamamıştı tabi ki. kahvaltımı bile zar zor yapmıştım. Hiçbir şey yemek istemiyordum ama babamı üzmemek için belli etmemeye çalışıyordum.

Okula gelmeden önce kızları sevgililerinin yanına göndermiştim. Muhtemelen şu an sınıftaydılar. Okulun otoparkında yürürken nereden çıktığını anlamadığım bir şekilde karşımda beliriverdi. Ona bakacak gücüm olmadığı için başımı yere eğdim.

"Simal."

Onu gördüğümde dolan gözlerim sesini duymaya dayanamayarak gözyaşlarım serbest kaldı. "sikeyim! Suçluyum. Affet demeye hakkım yok zaten ama yalvarırım benim yüzümden ağlama... Gözyaşlarını silememek canımı yakıyor."

Kafamı kaldırıp ona baktım. dudağının kenarında kabuk bağlamış küçük bir yara vardı. Gözünün altıda morarmaya başlamıştı. Boğazım düğümlenirken yaralarını öpmek istedim. Yine kavga etmişti. Onun canının yanmasından nefret ediyordum. 'çok acıyor mu?' diye sormamak için kendimi çok zor tuttum. Ediz ve Cenk söylemişti Pamir'le kavga ettiklerini. Hatta onlarda da vardı böyle küçük yaralar. Kendimi toparlamaya çalışırken gözlerimi gözlerine diktim. "inanmadığın gözyaşlarımı neden silesin ki?" sesimin bu kadar acı dolu çıkacağını tahmin etmiyordum. "sen bana inanmadın! İnanmayı bırak sormadın bile! Beni ona ittin!" diye bağırdım çatık kaşlarla ve sinirli bir şekilde. Kollarını sıkıca bana sardı. "sus! Yalvarırım sus!"

Onu hırsla geri itip "karşıma çıkma dedim! İstemiyorum seni Alaz! benim gıcık olduğum Pelin bile benden daha iyiyken neden ona gitmiyorsun? Gitsene." Dedim.

"yalvarırım sus."

"sen, karanlığının Kuzey yıldızını kaybettin Alaz. ve bunun suçlusu sensin. İkimizin de acı çekmesinin suçlusu sensin." Gözlerimi hızla ondan kaçırdım çünkü ağlayacak gibiydi. Ben onun gözyaşlarına dayanamazdım ki.

"Pamir'in yanına yaklaşmasına izin verme."

Sinirle gülüp ona baktım. Pamir'e git diyen o değil miydi? "beni ona iten sen değil miydin? Git kendini onun kollarına at diyen?"

"bu ne demek?"

"hala ne diyorsun sen ya?! Sevmediğim bir adamın kollarına kendimi atacağımı falan mı düşünüyorsun?! Sen belki hala inanmıyorsun ama benim sevdiğim adam sendin aptal." Hıçkırıp gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim ve onu konuşturmadan devam ettim. "artık bir kuzey yıldızın yok. tükendi senin yüzünden. Sen bizi, beni bitirdin Alaz... Başkasını koy artık o gökyüzüne." Dedim içim kan ağlarken ve koşarak yanından geçip gittim.

*

Bilekliğime bakarken bir damla gözyaşım yanağımdan süzüldü. Aslı bileğimi tutunca ona baktım. "benim çıkarmamı ister misin?"

Bileğimi sahiplenir gibi kendime çektim. Sessiz kalıp bana bakarken Ezgi de yanına oturdu. Alaz'la olanları duyunca ilk uçakla gelmişti Ezra'm. Son kez bilekliğime bakıp Aslı'ya uzattım yavaşça. Benim çıkarmaya gücüm yoktu ama çıkarmam gerekiyordu artık. onun adını taşımak daha çok canımı yakıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırırken Aslı 'Alaz' yazan bilekliğimi çıkardığında kalbim sıkıştı.

Ezgi elindeki gazozu bana uzattığında itirazsız aldım. çikolatalı süt ya da meyve suyu ve hatta kahve bile bana Alaz'ı hatırlattığı için gazoz içmeye karar vermiştik. Dondurma ya da çikolata yemekten artık midem onları almadığı için en iyisi gazozdu.

"elinde bir şansın olsa onu hafızandan ve kalbinden silmek ister miydin?" diyen Derin'e baktım. Akan gözyaşlarımı silip titreyen sesimle "hayır" dedim. Sanki her şey bitmiş gibiydi ve bu korkmama sebep oluyordu. Onu bırakmak istemiyordum. Onun için 'Eski sevgilim Alaz' cümlesini kurmak istemiyordum. Umarım affederdim.

*

Aynada ki korkunç görüntüme bakarken kızlar benim için neler yapabileceklerini tartışıyordu. Aynadan arkamdaki masanın üzerinde duran kamera gözüme takılmıştı. Cenk günlerdir istememişti. Şaşırtıyordu beni. Arkamı dönüp kamerayı alarak oturdum. Fotoğraflara bakarken Alaz ve beni görünce derin bir nefes aldım. ben kızlarla kahkaha atarken Alaz benim gülüşüme bakıyordu. Parmağımla Alaz'ın fotoğrafına dokunurken ona dokunuyormuş gibi hissetmeye çalışıyordum. Fotoğrafta sakalları yeni çıkmaya başlamıştı. Şimdi uzundu gerçi, çünkü tıraş olmayı hatırlayacak durumda değildi o da... fotoğrafı geçtiğimde yine biz vardık. Bankta otururken birbirimize sarılıyorduk. Fotoğrafı bir kez daha geçtiğimde Aslı ve Ediz vardı. Cenk herkesi habersiz çekip en güzel anlarını yakalayabiliyordu. Biraz hızlı geçip tekrar Alaz ve benim fotoğrafımıza gelince durdum. Basketbol sahasında yalnız kaldığımız gerçi fotoğrafı Cenk'in çektiği düşünülürse yalnız kaldığımızı sandığımız anlardan biriydi. Alaz saçlarımdan öpüyordu. Saçlarımı okşayışı geldi aklıma... beraber uyuduğumuz gecelerde ertesi gün saçlarımın acımaması için, tokamı çıkarmaya özellikle dikkat ederdi. saçlarımı sevdiğini düşünüyordum çünkü ne zaman yalnız kalsak o benim saçlarımla oynardı. Benim onun saçlarına dokunmayı sevdiğim gibi o da benim saçlarıma dokunmayı severdi... kızlar ayrılık acısı çekerken bu yüzden mi saçlarını kestiriyordu acaba? Belki de yeni bir sayfa açtıklarını göstermek için ilk adımı böyle atıyorlardı. Bir tutam saçımı ellerimin arasına alıp okşadım. Bir damla gözyaşım düşüverdi. Neden be adam? Neden? Masum kızına, Kuzey yıldızına neden hiç inanmadın ki? saçlarımdaki izleriyle birlikte acısı da azalırdı belki...

Bir anlık verdiğim kararla çekmeceye uzandım. Kamerayı çalışma masamın üstüne koyup makası aldım. bir tutam saçımı tekrar elimin arasına alıp bakarken makası tutan elim titriyordu. Bir daha dokunmayacaktı belki de saçlarıma. Bir daha uyandığımda acımasın diye çözmeyecekti saçlarımı belki... kestiğimde acım azalmayacaktı belki ama rahatlayacak gibi hissediyordum. Çünkü şuan kendimi tamamen buna odaklamıştım. Makası saçlarıma değirdiğimde gir damla daha gözyaşım süzüldü. Çok değil sadece dört parmağımın uzunluğunda ve ince bir tutam kesecektim. Gözlerimi sımsıkı kapatıp derin bir nefes aldım. keseceğim ve bitecek...

Makasın elimden alınmasıyla gözlerimi açtım. Babam çatık kaşlarla bana bakarken "n'apıyorsun Simal?" dedi. Omuzlarım çökerken yapmak üzere olduğum salaklıkla ağlamaya başladım. Babam beni kolları arasına alırken kızların üzgünce bana baktığını gördüm.

"Günlerdir ağlıyorsun. Ben anlamayayım diye kapatmaya çalışıyorsun ama her şeyin farkındayım. Önceden ilk bana gelirdin. Şimdi ne değişti Simal?" Yüzümü göğsüne gömüp ağlamaya devam ettim. Haklıydı önceden ilk ona koşardım. Şimdi ise Alaz'ı tanıdığı için ona gidemez olmuştum. Ondan bir şeyler saklamak canımı sıkıyordu. Belki de ayrıldığımızı öğrenmişti bile. Bir kız için her zaman babasının kolları şüphesiz kendini en güvende hissettiği yer olacaktı. Alaz'ın kolları da bana öyle hissettirse de artık yoktu. Yanımda değildi...

"Bana inanmadı. Onu sevdiğime inanmadı." Dedim hıçkırarak. Benden biraz ayrılıp gözyaşlarımı sildi. "Kim? Alaz mı?" Başımla onayladığımda kızlara dönüp "bizi biraz yalnız bırakır mısınız?" Diye devam etti. Ezgi'nin gözleri dolu doluydu. Aslı başıyla onaylayıp Ezgi ve Derin'i odadan çıkardığında babam beni kucağına alıp yatağıma bıraktı. Yanıma oturup tekrar gözyaşlarımı silerken "inanmadığını da nerden çıkardın? Kavga mı ettiniz?" Dedi. Annem olsaydı şuan karşımda onun oturuyor olacağından emindim. Babamda annemin yokluğunu hissettirmemek için onun görevini üstleniyordu. Tüm hayatım boyunca olduğu gibi...

"Pamir ve Pelin Ses kayıtlarımızla oynamışlar. Ses kayıtlarına göre ikimizde birbirimizi sevmiyoruz. Pelin bana ses kaydını dinlettikten sonra ben inanmadım. Alaz'a sormak için yanına gittim. Ama o Pamir'in ona dinlettirdiği ses kaydına inanmıştı bile... Onu sevmediğimi nasıl düşünebilir baba?" Bu konuları babasıyla konuşan nadir kızlardan biriydim. Ama hayatta bir tek babanız ve siz kalınca anlıyorsunuz. Babamın kaşları çatılırken başımı eğip ağlamaya devam ettim.

"Gel buraya" diyerek beni kollarının arasına aldığında bende ona sarıldım. Kendimi küçük bir kız çocuğu kadar çaresiz hissediyordum. Keşke hep düştüğümüzde dizimiz kanadığı için ağlasaydık kalbimiz kan ağladığı için değil.

"Baba çok acıyor." Dedim hıçkırıklarımın arasından çaresizce. Babam bana daha sıkı sarılırken saçlarının üzerine bir öpücük bıraktı.

Gözyaşlarım yerini iç çekişlere bıraktığında hala babama sarılıyordum sımsıkı. Belki dakikalar geçmişti belki de saatler bilmiyorum ama tek bildiğim babamın hiç benden ayrılmadan saçlarımı okşamasıydı. Yanaklarımdaki ıslaklığı kurularken babamdan ayrılarak yüzüne baktığımda onun da gözlerinin kızardığını gördüm. Babamı anlattığım için kendime kızarken pişmanca ona baktım. Kıyamazdı babam benim ağlamama. Gerçi babam bana kıyamazdı.... Annem ölmeden öncede babam benim üzülmeme ağlamama ya da canımın yanmasına dayanamazdı. Annem öldükten sonra hiç dayanamaz olmuştu. Ben ağlayınca onunda gözleri dolardı.

Çatallaşan sesimle "baba Alaz'a kızma olur mu?" dediğimde kaşları çatıldı. "Sima-"

"baba lütfen. Biliyorum beni üzdüğü için ona kızgınsın ama... baba kızma işte ona, olur mu? Benim için."

Derin bir nefes verip birkaç dakika sessiz kaldı. Ona kızmasını istemiyordum çünkü Alaz'ı affetmeyi başarırsam babam ona karşı hep bir mesafesi olacaktı. Beni üzebileceğini düşünüp duracaktı. Bu olsun istemiyordum. Araları oldukça iyiyken, açılsın istemiyordum.

"inanmayacaksın ama şuanda Alaz'ın bulunduğu durumu çok iyi anlayabiliyorum."

"n-nasıl?"

"annen ve benim de ayrılmamızı isteyen kişiler vardı. En başta da bildiğin gibi Dolunay... bizi ayırmayı başardığında kendimi annene nasıl dinlettiğimi, nasıl affettirdiğimi anlatmıştım zaten sana." İntihar etmiş gibi yapmıştı. Annemin yerine kendimi koyduğumda bile kalbim parçalanıyordu. Ben dayanamazdım ki...peki bu affetmem gerektiği anlamına mı geliyordu?

"baba sen şimdi, Alaz'ı affetmem gerektiğini mi söylüyorsun?"

"ben sadece onun bulunduğu durumu anladığımı söyledim. yaptığını doğru bulduğumu söylemedim... affetmen konusuna gelirsek de bunu ben ya da bir başkası söylememeli, kalbin söylemeli. Ona her baktığında sana söylediklerini hatırlayacaksan eskisi gibi bir birlikteliğiniz olmayacaktır. Bu yüzden onu affetmeni kalbin söylemeli."

Başımı eğerken burnumu çektim. "baba biliyorum bunu senle konuşmak çok saçma olacak ama..." deyip sustum kısa bir an. Annem yok demeyi sevmiyordum. Ama babam ne demek istediğimi anlayınca devam ettim. "Onu affetmek istiyorum ama ben bu sefer ç-çok kı-kırıldım. Nasıl affedeceğim, ne yapacağım bilmiyorum." Saçlarımı okşadı şefkatle. "öğreneceksin. Zamana bırak biraz. Zaman geçtikçe onu tüm kalbinle affettiğini göreceksin."

"b-ben affedebileceğimi dü-düşünmüyorum baba." Diye fısıldadım çaresizce.

"aşkın gücünü bilmiyorsun... ama öğreneceksin."

***

Yine uyanmıştım. Şu sıralar uykularım kesik kesikti. Çok sık uyanır olmuştum. Yatağımın diğer tarafı çökerken Ezgi yine dayanamayıp yanıma geldi diye düşündüm.

"Ezra... babamın dediği gibi bir gün her şey düzelecek mi? ya da daha güzel bir soru sorayım bu acı ne zaman geçecek?" dedim gözlerimi açmadan. Sessiz kaldığında burnumu çekip derin bir nefes verdim. O da bilmiyordu ki. hem Ezra hiçbir zaman teselli ya da böyle konularda konuşamazdı. Korkardı söylediği şeyin yanlış anlaşılıp karşısındakinin daha çok üzülmesinden bu yüzden sarılırdı hep. Ama garip olan sarılmamış olmasıydı. Yavaşça gözlerimi araladığımda gördüğüm kişiyle doğrulup hızla ondan uzaklaştım. "Nasıl geldin sen buraya?"

"Kapın açıktı" gözlerim balkon kapıma kayarken Ezgi'nin odamın havalanması için açtığını tahmin etmek zor olmamıştı. "Sen her açık bulduğun kapıdan giriyor musun?" Diye kızdım.

"İçeride senin olduğunu biliyorsam evet."

"Git buradan Alaz. Bir daha da odama sakın gelme... git Pelin'in odasına tırman." Acıyla bana bakarken "Simal ne zamana kadar sürecek bu ayrılık?" diye sordu.

"Sen tekrar 'biz' olacağımızı mı düşünüyorsun? Öyle bir şey olmayacak. Aynı hatayı tekrar yapmayacağım." Deyiverdim. Ne aklımdan ne de kalbimden bunlar geçmiyordu bile. niye söyledim nasıl söyledim bilmiyorum, tek bildiğim kafamın şuan çok dalgın ve karışık olduğuydu. hayır ciddi anlamda karışık. Hatları karıştırmıştım resmen.

"Senin gözünde sadece bir hata mıyım?"

"hayır. Yani..." kısa bir an sessiz kalırken "Bana inanmayan birine güvenmek en büyük hatamdı." Diyerek toparladım. Ya da daha da beter ettim bilemiyorum. Gözlerini kapatıp açarken "ne olacak peki şimdi?" dedi. Umursamaz yüz ifademi zorlanarak yüzümde tutarken konuştum.

"Arkadaş olabiliriz. Seni görmemeyi tercih ederim ama babalarımız arkadaş olduğu için bu imkansız. Arkadaş olalım en iyisi."

"Onca yaşanmışlık varken?"

"Onca yaşanmışlık olduğu şimdi mi aklına geldi?" Dedim imayla. Derin bir nefes verirken "olmaz" Dedi.

"Neden?"

"Her saniye seni öpmek, sarılmak, elini tutmak isterken arkadaş olamam senle."

"Bunları, benim sevmediğim ama benden daha iyi olan Pelin'le de yaşayabilirsin." Deyip yataktan kalkacakken bileğimden tutup çekti ve yatağa yatırdı. Kalbim ağzıma tırmanırken tüm kontrolümü kaybederek gözlerim dolmuştu. Bileklerimi başımın hizasında sabitlerken yüzüme eğildi.

"Bakışlarımı görüyor musun?"

"Sen görmedin."

"Kalbimin sesini duyuyor musun?"

"sen duymadın."

Bana eğilirken sertçe yutkunup bileklerimi kurtarmaya çalıştım. "uzak dur benden"

"Nasıl? Sensiz nefes bile alamıyorum."

"hemen beni bırakmazsan bağırırım." Hala üzerimden çekilmeyince "B-" bağıracakken ellerimi bırakıp geri çekildiğinde hemen ayağa kalktım.

"Simal..." derin bir nefes verirken ayağa kalkıp karşıma geçti. "beni affedemiyorsun ve bu yüzden en başta dediğin gibi; 'ne sevgili, ne arkadaş, birbirini çok iyi tanıyan iki yabancı.' Diyorsun yani?"

"hayır. git bir daha da gelme diyorum."

*

Ezgi ile okulun kapısından girmemizle Pamir karşıma geçti. "Nasılsın Simal?"

"iyi olmaya çalışıyorum."

"Simal... sen ve ben... hiç mi olurumuz yok?" dedi yavaşça.

"cevabı biliyorsun zaten."

"senden duymak istiyorum."

Kesin sesimle tereddütsüz "hiç yok." dediğimde sıkkınca bir nefes verdi. "senden bir şey isteyebilir miyim?" hayır demem gerekiyordu belki ama üzgünlüğünün sebebi bendim ve bu beni rahatsız ediyordu. "iste."

"bugün birkaç saatini bana ayırır mısın?"

Kaşlarım hayretle havalanırken gözleri saçlarıma kaydı. saçlarıma uzandığında afalladığım için elini itemezken "saçında bir şey var" diye açıkladı almaya çalışırken. Pamir'in eli saçımdan çekilirken Alaz aramıza girdi.

"ona dokunan elini kırarım lan senin!"

Pamir oflarcasına bir nefes verirken karşılık vermedi. Kavga çıkmasını istemediğim için aralarına girdim. "uzatma, alt tarafı saçımda bir şey varmış onu alıyordu." Bakışları beni bulduğunda gözlerindeki acıyla kaşları düzeldi. Pamir'e dönüp "sonra konuşuruz sen git." Dedim. İtiraz etmeden giderken Alaz'ın kaşları tekrar çatılmıştı.

"ne konuşuyordunuz siz?"

"seni ilgilendirdiğini sanmıyorum."

"yapma bunu! Sana dokunuyor alt tarafı diyorsun. ben sana dokunamadığım için ölüyorum Simal. onunla bile normal konuşurken benim yüzüme bakmıyorsun. Seni Pamir'le görmektense al bıçağı sapla kalbime daha iyi."

"beni ona iten sen değil miydin? beni de kendini de öldüren sendin. Bana yaklaşanlara karışma gibi bir hakkın yok artık senin. Bunu anlasan iyi olur."

Gözlerim dolmasın diye çabalarken ona bakmakta zorlanıyordum. Kolunu belime sarıp beni hızlıca kendine çektiğinde kalbim hızlandı. ellerimi itmek için göğsüne koyarken yüzüme eğilerek konuştu.

"kalbin benim için ritim değiştirdiği sürece sana yaklaşanlara karışmaya hakkım var demektir."

Kokusu burnuma dolduğunda sertçe yutkundum. Eğer hemen ondan uzaklaşmazsam ya ağlayacaktım ya da sımsıkı sarılacaktım.

"uzak dur benden." Sesim fısıltı gibi çıkarken belimdeki kollarını sıklaştırdı. Yeni çıkmış sakallarını yanağıma sürterken kokumu içine çekti. Gözlerim dolarken onu sertçe iterek ondan ayrıldım ve okula girdim. Basketbol sahasına inerken Ezgi'de peşimden geldi.

Hıçkırıklarımı serbest bırakırken kenardaki oturaklara oturdum. Ezgi yanıma oturduğunda konuştum. "geçmiyor işte. geçmeyecek..." parmağımı kalbime bastırdım. "burası hep onun için atacak. Onun yanındayken hatta sesini duyduğunda bile hızlanacak. Ben onsuz dayanamam ki... ama affedemiyorum da... Ezra ben ne yapacağım?" sesim çaresizlikle titrerken hıçkırdım.

"sarılalım." Diyerek bana kollarını açtı. İşte bu söylenecek en güzel şeydi. Başka söylenecek de bir şey yoktu zaten... kollarımı ona sararken o da bana sarıldı.

Yalnız kalmak istediğim için kızları yanımdan uzaklaştırdıktan sonra derin bir nefes alıp verdim. Okuldan çıkamıyordum. Basketbol sahasında sıkışıp kalmıştım... kendimi toparlayamadan onu bir kez da görmeye dayanamazdım. Adını duyduğumda bile gözlerim dolarken onu görmeye nasıl dayanabilirdim ki? peki ben bu kalbimin acısına ne kadar dayanabilirdim? Çok hafif müzik sesi duyarken aklıma gelen şeyle gözlerimi sımsıkı kapattım. Bugün okulda benimde katıldığım şarkı yarışması vardı. Yarışmaya bir anlık hevesle katılsam da, şarkıyı Alaz için söyleyecektim.

(ŞARKIYI BURADA TEKRAR AÇINIZ)

Mikrofonu elime alıp derin bir nefes alıp verdim. Salonun arka kapısının hızla açılmasıyla Alaz girdi. Gözlerim dolmaması için savaş verirken arkasından bizimkilerde gelmişti. Onlar ön tarafa doğru yaklaşırken şarkının girişi çalmaya başlamıştı. Alaz gözlerini benden ayırmazken bizimkiler koltuklara yerleşmişti. Sözler yaklaşırken derin bir nefes aldım son kez.

Sessiz bir gece, yorgun adımlarım

Hiç haberi yok gibi, ıslak kaldırımların

Kimse görmüyor mu? Kimse duymuyor mu?

Durup önünde kalbinin, kimse durdurmuyor mu?

Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?

Çok erken değil mi? Erken değil mi?

Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Umudum olan küçük çocuk bile gitmişti benden. Söz vermiştik. Birbirimizi bırakmayacağız diye. şimdi ne olmuştu o sözlerimize? Bizi bir araya getiren verdiğimiz sözler bir arada tutmaya gücü yetmemiş miydi? Yeterdi belki ama birimiz güvenmeyince her şey bir anda toz bulutu gibi dağılmıştı. Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken sesimin titrememesine çalışarak Alaz'a bakarak devam etmeye başladım.

Elinde cennetin kayıp haritası

Kalbinde hazineler, yüzünde anahtarı

Kimse görmüyor, kimse bilmiyor

Ve sen hâlâ üşüyorsun..

Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Söyle bana küçük adam, her şey biter mi?

Çok erken değil mi? Erken değil mi?

Söyle bana küçük adam, herkes gider mi?

Mikrofonu uzaklaştırmamla bir hıçkırık dudaklarımın arasından firar etti. Alaz acı çekerek gözlerime bakarken ayağa kalktı. Beni böyle görmek ona daha çok acı veriyordu bunun farkındaydım. Gözyaşlarımı silememek, ağlamama izin vermek onun canını daha çok acıtıyordu... Benimde yanıyordu... başımı eğip şarkıya girinceye kadar ağladım. ben onunla ağlamaya alışmıştım. Şimdi aramızda birkaç adımlık mesafe varken yalnız ağlamak daha çok canımı acıtıyordu. Bizim bu halde olmamızın sebebi de o idi ama... gözlerine baktım doğrudan ve gözyaşlarım bir taraftan akmaya devam ederken bir taraftan sesimin titrememesine çalışarak şarkıya devam etmeye başladım.

'Hâlâ yalnız mısın?

Sadece özgür.

Peki mutsuz?

Sadece alışmış.

Peki ya aşık?

Sadece eksik.

Peki ya sen?

Hâlâ bekliyor musun?

Beklemek, şimdi hiç duymayan birine,

Dünyanın en güzel şarkısını söylemek kadar anlamsız.

Peki ya umut?

Umut, şimdi hiç görmeyen birine,

Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız.'

'Peki ya Umut?' derken Alaz'ın da bir damla gözyaşı süzülmüştü benim gibi... Ağlama diye bağırmamak için kendimi zor tutmuştum. Bu yüzden gözlerimi kapatıp öyle devam ettim şarkıya. Onun ağlamasına dayanamazdım. Gerekirse ben onun yerine de ağlardım ama o ağlamasındı.... Her şeyin biteceğine inanırdım ama Umudumun benden gideceğine inanmazdım. Cem Adrian'ın da dediği gibi, Umut şimdi hiç görmeyen birine, Gökkuşağını anlatmak kadar zor ve imkansız... Alaz ve ben... bu şarkının durumumuza bu kadar yakışacağını bilmiyordum.

'Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Çok erken değil mi? Erken değil mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Herkes gider mi? Herkes gider mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Çok erken değil mi? Erken değil mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam

Yağmur diner mi? Yağmur diner mi?

Söyle bana küçük adam, söyle bana küçük adam..'

Salonda büyük bir alkış koparken mikrofon elimden düştü. Kimseye bakmadan koşarak sahneden inip alkışlar eşliğinde salondan çıktım. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerken yenileri geliyordu.

"Simal!"

Alaz'ın sesini duymamla daha da hızlandım. Merdivenleri herkese çarpa çarpa inerken kimseyi umursayacak durumda değildim. bahçeye çıktığımda kolumdan tutmasıyla durmak zorunda kalırken "Simal n'olur yapma" dedi yalvarırcasına. Ses tonu kalbimi acıtırken kolumu sertçe ondan çekerken bağırdım.

"ben hiçbir şey yapmıyorum! Uzak dur benden! Canımı daha fazla acıtamazsın anlamıyor musun?!"

"canını acıtmak istemiyorum!" diye bağırmasıyla hıçkırarak gözlerine baktım. "ya biraz... birazcık güvenseydin bana... bunlar olmazdı! Ben bağırmasını bilmiyor muyum?! Bende her şeyde sana bağırabilirdim! Ama ben senin aksine, seni üzmekten korkuyorum..." Alaz gözlerini sımsıkı kapatırken derin bir nefes alıp verdi.

"seni çok seviyorum... seni üzmekten nefret ediyorum ama kahretsin ki seni üzüyorum.. hatta öyle bir şey yaptım ki şimdi seni kaybediyorum. söz verdim... Ağlamana izin vermeyeceğim diye söz verdim ama gözyaşlarının sebebi oldum. Beni affedemeyeceğini biliyorum. sen affetsen bile ben kendimi affedemem... Yine de tüm bunlara rağmen... senden vazgeçemiyorum. " sol gözünden bir damla gözyaşının daha süzülmesine engel olamayarak sustu. O bir damla gözyaşı kalbime bir lav gibi düşerken ağlama diye bağırmamak için kendimi bir kez daha zor tuttum. "ikimizi de öldüren benim." Dedi titreyen sesiyle.

Sertçe yutkunurken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Omuzlarımı dikleştirip gözlerine baktım. "sen ikimizi değil, 'biz'i öldürdün Alaz... acıyla yaşamayı küçük yaşta öğrenmek zorunda kaldık ve bu acıyla da yaşamak zorundayız..." boğazım düğümlenirken birkaç saniye duraksadığımda Alaz "Simal... yapma..." diyebildi sadece. Gözlerim dolarken burukça gülümsedim. "en başta ne olduğumuzu bir cümleyle açıklayabilmiştim; 'ne sevgiliyiz ne arkadaş. Birbirini çok iyi tanıyan iki yabancıyız.' Bundan sonra da iki yabancı olacağız... ama tek farkla. Birbirini tanımayan iki yabancı." Kendimi ne kadar zorlasam da gözyaşlarım tekrar akmaya başlamıştı.

Kalbim avaz avaz onun ismini haykırırken ondan uzak durmayı başarabilir miydim? Belki bir gün... belki bir gün onu affedebilirsem o zaman tekrar devam edebilirdik. Tabi o zamana kadar Alaz'ın karşısına seveceği bir başkası çıkmazsa...

"lütfen... bizden vazgeçme." Dedi gözlerimin en derinliklerine bakarken.

"umut kırıklıkları can yakıyor Alaz. her nefes aldığımda hepsi kalbime biraz daha batıyor. Başka seçeneğim yok."

"bitirince acın geçecek mi?... sende biliyorsun geçmeyecek... bitirme... izin ver birlikte iyileştirelim. Tut elimden. Birlikte, her şey mümkün."

"umudumu, aşkımı, kalbimi ne varsa yıktın, kırdın. Şimdi pişmansın... ama ben onların hepsini nasıl onaracağımı bilmiyorum." Ellerini yanaklarıma koyup gözyaşlarımı sildi. "beklerim... yeter ki bitirme bizi. son nefesime kadar yine beklerim."

Titreyen ellerimle güçlükle bileklerini tutup ellerini yüzümden çektim. Bu hem onun hemde benim kalbime bir bıçak daha saplarken karşısında öylece durdum. Dövmesinin olduğu sol göğsüne baktım.

"içindeki parmak izleri neyi ifade ediyor?" Alaz dövmesine bakıp belimdeki bir elini çekerek yanağıma koydu. "herkesin parmak izleri kendine özgüdür. O izler senin... kalbime, özüme ve hayatıma dokunduğun anlamına geliyor." Ben şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırırken Alaz alnıma bir öpücük bıraktı. "onun sen olduğunu söylemiştim. Sen benim kalbime, özüme, hayatıma dokundun Masum kız. her şey geçer ama ne olursa olsun senin izlerin geçmez Kuzey yıldızı. Sen benim ruhuma dokundun..."

Nasıl benim izlerim ondan geçmezse aynı şekilde onun izleri de benden geçmezdi. Alaz da benim kalbime, özüme, hayatıma dokunmuştu. Elimi yumruk yaptım güçsüzce. Canını acıtmayacak şekilde tam dövmesinin üzerine vurdum. Bir daha ve bir daha derken Alaz bileğimden tutup beni kendine çekerek sarıldı. ona sarılmasam da kokusu burnuma dolunca dudaklarımın arasından bir hıçkırık firar etti. hepsi birbirini takip ederken ondan ayrılacak gücüm bile kendimde bulamazken ona sığınıp onun kollarının arasında hıçkırarak ağladım.

***

ALAZ'DAN

"bu ne biçim yangın Reşat baba? Bir tek ben yanıyorum."

Simal Koray amcanın yanına gittiğinde bende soluğu Reşat babanın yanında almıştım. Masumumu öyle görmek o kadar çok canımı acıtıyordu ki... bir de tüm bunların benim yüzümden olduğunu bilmek daha çok yakıyordu canımı.

"bak evlat, ben tesadüfün olmadığına inanıyorum. Ben sizleri bir araya getiren bir gücün olduğuna inanıyorum. Ve yaşadığımız hiçbir şeyin boşu boşuna olmadığına inanıyorum. Sizi sevgiyle bir araya getiren gücün muhakkak bir planı olduğuna ve onun gücünün her şeyi ama her şeye yeteceğine inanıyorum."

Acıyla "ben masumumu mahvettim Reşat baba. Bugün kollarımın arasında benim yüzümden ağlarken hıçkırıkları yüzünden nefes bile alamadı." Dediğimde kıyıya büyük bir dalga vurdu.

"neden o zaman daha fazla ağlamaması için bir şeyler yapmıyorsun? Bir haftadır ağladığını sende biliyorsun."

SİMAL'DEN

Babamın yanından ayrıldıktan sonra kızlar eve gelmişti. şimdi ise kızlar ne yapacağım hakkında konuşurlarken ben okuma koltuğumda oturmuş sallanıyordum. Alaz'ı affetmek istiyordum ama beceremiyordum. Ona olan sevgime inanmamıştı. Affettiğimde inanacak mıydı bilemiyorum? Bende aynı ses kaydını dinlemiştim ama bir an bile bana olan sevgisinden şüphe etmemiştim. İnanıyordum çünkü... Derin'in telefonu çalarken derin bir nefes alarak onlara döndüm.

Derin telefonla konuşurken Ezgi "İzmir'e gidelim mi Simal? hem uzaklaşmak iyi gelir hemde anneannemi falan görmüş olursun." Dedi. Başımı iki yana salladım yavaşça. "babamdan da uzak kalırsam hiç dayanamam." Dediğimde Derin "çabuk gelin." Diyerek odadan çıktı. Anlamayarak birbirimize bakarken Ezgi ve Aslı ayağa kalkıp beni de peşlerinden çekiştirdi.

Sokağa bakan pencerenin önüne geçtiğimde gördüğüm kişiyle sertçe yutkundum. Alaz beni görünce gitarını çalmaya başlarken gözlerim ona kilitlenmişti. Ediz, Yiğit, Cenk ve Emrah yanında dururken Alaz arabasına yaslanmış gitar çalarak bana bakıyordu. Kalbim sıkışırken şarkıya girmesiyle gözlerim doldu.

'Dursun geceler aaah olmasın sabahlar

Gözlerim senle açılmıyorsa...

Yansın yeryüzü, ters dönsün gökyüzü

Umrumda değil bu gece

Belki az sevdik belki yalandı

Belki de bu bitirdi bizi aaaahh

Yalanmış, değilmiş

Ne fark eder ki senin beni sevmen

Onca düş, onca hayal sebepsiz de severim

Göz görmeyince gönül, katlanmıyor artık

Ne kadar acı, bilemezsin ama gelmesen de beklerim..'

Şarkıyı bitirdiğinde gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı bile. "Sen yeter ki benden, bizden vazgeçme. Beklerim ben, gelmesen de... Her şeyi mahvettiğim gibi düzelteceğim güzelim, göreceksin."

Başımı olumsuzca iki yana sallarken gözyaşlarım hızlandı. "ben yapamıyorum. Pamir'in dilettiği bir ses kaydının yalan olabileceğini düşünmeden seni sevmediğimi düşündün. Pamir tehdit ettiğinde bana her şeyi anlatmak yerine sen yine kavga etmeyi çözüm gördün. Pamir okula ilk geldiğinde de bana kızdın... ben sana hiç söylemedim ama Pamir hayatımıza girdiğinden beri her şeyde beni kırdın... sana en başta dedim ki; 'beni nereye koyarsan koy ama Pelin'le aynı kefeye koyma' dedim. beni taciz ettiren kızla bir tutma dedim. çok şey mi istedim? ama sen bundan vazgeçmedin. Beni onunla bir tutmaya devam ettin. Pamir ve benim ismim aynı cümlede geçtiği anda bana kızıp bağırmaya başlıyorsun. İlk başlarda bunu beni korumak için elinde olmadan yaptığını sanıyordum ama... öyle değilmiş. Bana güvenmediğin için ona gitmemden korkuyormuşsun." Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçarken gözlerimi kırpıştırıp Alaz'a baktım. "ben... tekrar bunları yaşamak istemiyorum. Dayanacak gücümde kalmadı zaten... farkında değil misin? Her kavgada ölen benim!"

"Masu-"

"deme. Bana! Masum kız! deme!... Seni üzmemek için her şeye sessiz kaldım. Başak konusu hariç, herkes gibi sana kıskançlık yapıp kızmadım. Söylesene. Ben bu acıyı hak edecek seni sevmekten başka ne yaptım?"

Gitarını arabasına yaslayarak bırakıp bir iki adım yaklaştı. Kollarını hafifçe iki yana açarak konuştu. "Simal... biliyorum sana çok zarar verdim ama... seni çok seviyorum... Pamir konusunda kendimi kontrol edemiyorum biliyorsun. Korkuyorum. Sana zarar vermesinden korkuyorum. İnsan en çok sevdiğine kızarmış ya benim de öyle işte. Pamir'le senin adını aynı cümlede duyunca bile deliriyorum çünkü seni koruyamamaktan korkuyorum. Pamir sana yaklaştığında bile aklım çıkıyor... şu an ne demek istediğimi anlamadığını da biliyorum. Ben sana güveniyorum. Kalbimi sana verecek kadar güveniyorum.... sen sanıyorsun ki Pelin'le ya da herkesle seni aynı yere koyduğumu düşünüyorsun ama seni bir yere koyduğum yok. çünkü kalbim zaten senin. Orası sana ait. Aklım, nefesim kalbim her şey sen... az önce sen konuşurken sana zarar verdiğim için senden uzak durmayı çok kısa bir an düşündüm ama düşüncesi bile beni öldürüyor. Benim sende gördüğümü başkası görüp sana aşık olacak diye ödüm kopuyor..." yanağından gözyaşları süzülürken elinin tersiyle silip derin bir nefes aldı. "sende benim kadar iyi biliyorsun ki biz 'biz' olmadıkça mutlu olamayız. Sen sessizliğin kızı, ben karanlığın oğlu... ne Gece, Kuzey Yıldızı olmadan gece olur ne de kuzey yıldızı, Gece olmadan kuzey yıldızı olur..."

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

9.9K 3.2K 31
( ASKIYA ALINDI ) " İnsanı acıları büyütür güzel kızım..." ....... Sapkın bir ruhun hırsı uğruna katlettiği hayatların hikayesi. Acı bu hikâyede baş...
9.8K 1.7K 38
Kudüs bizim için neyi ifade eder? Kudüs bizim neyimizdir? Kudüs ilk kıblemiz olduğu için mi değerlidir yoksa isra ve miraç mucizesine şahit olduğunda...
4.5M 236K 71
"Yavaş yesene kızım! Önünden alan mı var pastayı?" kafamı salladım. "Var, sen! Hayvan gibi herifsin silip süpürürsün sen şimdi bunu!" gülerek kafasın...
3.2M 161K 66
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...