duende

By xameyukix

1.8M 138K 285K

❥ jikook Jungkook derin bakışlara, artık ıslanamayacak kadar yorgun gözlerle bakarken ''Ben senden vazgeçtiği... More

bölüm 1
bölüm 2
bölüm 3
bölüm 4
bölüm 5
bölüm 6
bölüm 7
bölüm 8
bölüm 9
bölüm 10
*bölüm değil ama spoiler isterseniz okuyunuz*
bölüm 11
bölüm 12
bölüm 13
bölüm 14
bölüm 15
bölüm 16
bölüm 17
bölüm 18
bölüm 19
bölüm 20
bölüm 21
bölüm 22
bölüm 23
bölüm 24
bölüm 25
bölüm 26
bölüm 27
bölüm 28
bölüm 29
bölüm 30
bölüm 31
bölüm 33
bölüm 34
bölüm 35
bölüm 36
bölüm değil ve silinecek
bölüm 37
bölüm 38
bölüm 39
bölüm 40
bölüm 41
bölüm 42
bölüm 43
bölüm 44/ 1. kısım
bölüm 44/2. kısım

bölüm 32

39.3K 2.3K 4.4K
By xameyukix

komorebi adında bir jikook-sope-namjin ficine başladım,,,, bodyguard jungkook okumak isteyenleri oraya alalım,,,, *,*

23 ocakta doğan Burcu'ya ithaf bu bölüm. Geçmiş doğum günün kutlu olsun bebeğim. 

iyi okumalar!

Zaman akıp gidiyordu, insan fark etse de etmese de. İyileştirdiği kadar yaralayabiliyordu ve geri de gelmiyordu. Avuçlarında tuttuğun bir miktar su gibiydi. Parmaklarının arasından akıp gidiyordu. 

Jimin için hızlıca akıp gitmişti son birkaç hafta. Üstelik arkasına dönüp bakmamıştı da. Rüzgara kapılmış bir yaprak gibi hafif hissediyordu ve rüzgarı da Jungkook olunca bakmaya gerek duymuyordu. Yurttaki gösteri de bu hafta sonu olduğundan saatleri bile birbirine karışmış haldeydi. Dert etmiyordu. Her şey iyiydi. 

Jihyun ise plansız bir şekilde geçirdiği bu dört beş gün yüzünden iyice kapana kısılmış hissediyordu. Ne yapacağını bilemez haldeydi. Sonrası için planı yoktu ve bu korkutucuydu. 

Abisi ile arası düzelmişti ve Jimin yine eski haline dönmüş, onu yine şımartmaya başlamıştı. Fakat Jihyun artık şımaracak bir güce sahip değilmiş gibi hissediyordu. Artık hayatı o kadar hafife alamıyordu. 

Bu garipti. Çünkü şimdiye kadar her şeyle bu şekilde başa çıkmıştı. Bencil, ukala ve egolu biri olarak. Aldatılmıştı ve bam, egosu yerlerdeydi. Bencil de olamıyordu. Abisinin anlattıklarından sonra sadece kendisini düşünemiyordu. Gece gözünü kapattığında, istemeden de olsa durup dururken abisine zarar verildiği anları düşlüyordu ve bu berbattı. O adamı kendi elleriyle öldürmek istiyordu Jihyun. Söz konusu Jimin olunca bunu yapabileceğinden emindi. Ve ah, artık ukala da olamıyordu çünkü her nedense, Min kendini bir bok sanan yakışıklı öğretmen Yoongi, bir şekilde bu özelliğinin körelmesine sebep olmuş bulunmaktaydı. 

Görmezden geliniyordu. Bu Jihyun'u deli ediyordu. Hırslanmıştı çünkü onun ufak gözlerinin yine kendi üstüne düşmesini ve onunla küçük bir çocuk gibi ilgilenmesini istiyordu Jihyun.

 Sadece istemekle kalıyordu. 

''Şunu içmeyi bırak artık.''

Jimin elindeki kahveyle bahçe duvarının köşesinde bekleyen kardeşinin yanına yaklaşırken söylenmeye başlamıştı. ''Berbat kokuyor ve Tanrı aşkına, erkenden ölmek mi istiyorsun?''

''Hyung yeni görüyormuşsun gibi tepki vermeyi bıraksan artık?'' Jihyun kendisine uzatılan kahveyi alırken konuştu. Gece yarısına yakın bir saatteydiler. Bu hafta sonu etkinlik olacağı için her şeyi yetiştirebilmek adına oldukça geç saate kadar yurtta oluyorlardı. Hepsi yorgundu ama çocukların körelmeyen heyecanı onları da dinç tutuyordu. 

Jihyun elinden geleni yapıyordu. Zaten evde tek başına oturmaktansa burada olmayı tercih ederdi. 

''Kendine zarar veriyorsun. Buna göz mü yumayım?'' Jihyun onun pembe saçlarına bakarken omuz silkti sadece. Pek bir keyifsiz hissediyordu zira, uyumak ve hiç uyanmamak üzerine kurulu hayalleri aklında dönüp dolaşıyordu. Omzunu duvara yaslarken bu hissin ne kadar süreceğini merak etti genç adam. Abisi onunla ilgilenmiyor diye böyle hissettiğini sanıyordu fakat görünüşe göre durum sadece Jimin ile alakalı değildi. 

Jimin'in ise elinden bir şey gelmiyordu. Kardeşinin iyi olmadığının farkındaydı fakat kendi başına halletmesi gereken duygulara sahip olduğunun bilincindeydi. ''Azalt bari. Hemen bırakamayacağını biliyorum ama en azından azaltmayı dene.''

''Hyung.'' Jihyun konuyu değiştirmek için  biten sigarasını köşedeki çöpe atmaya ilerlerken sesini biraz yükseltti, diğeri duysun diye. ''Sonrası için planın ne?'' 

''Neyden sonrası için?''

Jihyun geri gelip Jimin'in tam karşısında durduğunda, ellerinden birini kot pantolonunun cebine soktu umursamaz bir tavırla ve konuşmaya başladı. ''Etkinlik bittiğinde odağını kendi hayatına çevirmek zorunda kalacaksın. Ne yapmak istiyorsun? Burada kalacağını tahmin edebiliyorum ama yani... burada da bir şey yapman gerekecek. Ne bileyim? Çalışman gerekmeyecek mi mesela?''

''Ah, evet öyle, Jihyun... gerçeği söylemem gerekirse ben de bilmiyorum. Buradan kalmakta ısrarcıyım evet ama dediğin gibi iş bulmalıyım ve onun beni bulamayacağından emin olmalıyım. Ayrıca ablamın da hala orada kalması iyi bir şey değil. Yani, bilmiyorum. Tek bildiğim artık Jungkook olmadan yapamayacağım. ''

''Zaten Jungkook seni bırakmaz.'' Jihyun hafifçe sırıttığında keşke diye düşündü. Keşke beni  de bırakmayacak birileri olsa.

''Ben de seni bırakmam biliyorsun değil mi?'' Jimin sanki duymuş gibi konuşurken, Jihyun'a yaklaşıp onun saçlarını dağıtmıştı ve bunu yaparken ağırlaşan havayı da dağıtmayı amaçlamıştı. Ancak o da farkındaydı ki ağırlık Jihyun'dan kaynaklıydı. Jimin onun acılarını onun yerine çekmeyi dilerdi. 

Lakin her şey Jihyun'un aklı ve kalbi arasındaydı. 

''Hyung sen, seni buraya bağlayacak şeylere sahipsin. Benim kalmam için bir nedenim yok. ''

''Ben varım.'' Jihyun konuşmaktan kaçındığında Jimin gözlerini kısarak onu inceledi bir süre. Ardından ''Jihyun,'' dedi. ''Olay sadece aldatılmanla alakalı değil, değil mi? Yoongi'yle de alakalı.''

''Onunla ne alakası olabilir?'' Jihyun aniden konuştuğunda Jimin haklı olduğunu biliyordu. Yine de kendisinin gelip anlatması için izin vermenin daha iyi olacağını bildiğinden sadece gülümsemekle yetindi. ''Pekala, şimdilik bir alakası yokmuş gibi davranalım.''

''Siz ne konuşuyorsunuz kuytu köşelerde?'' Jungkook iki kardeşi bahçenin kör noktasında bulduğunda gülümsemeden edememişti. İkisinin arasının iyi olmasından memnundu. Geçen kısa sürede kendisi de Jihyun ile oldukça yakınlaşmıştı. Bunun Jimin'i mutlu ettiğini bildiğinden öyle olması için de uğraşıyordu. 

''Hyung burada kalamayacağından bahsediyordu.'' Jihyun, Jungkook'tan oldukça hoşlanıyordu artık. Kıskançlık konusunda hala bocalasa da abisinin böylesine sevilmeyi hak ettiğini biliyordu ve tam olarak ne yaşadığını bilmese de Jungkook'un da abisi tarafından sevilmeyi hak ettiğini görüyordu. ''Etkinlik bittikten sonra Amerika'ya dönüyoruz.''

Ve Jihyun, Taehyung'u aratmayacak şekilde, bu ikisiyle uğraşmaya bayılıyordu. 

''Ne demek bu?'' Jungkook'un az önce gülümseyen suratı kasılırken Jimin şaşkınca bir Jihyun'a, bir Jungkook'a bakıyordu.

''Ne? Jihyun ne diyorsun be? Ben öyle bir şey demiyordum ki. Jungkook gerçe-'' Jimin Jungkook'un yüzündeki hayal kırıklığını gördüğü an şaşkınlıktan küçük dilini yutmak üzereydi. ''Ben öyle bir şey düşünmüyorum Jungkook. Gerçekten.''

''Eğer öyle bir fikrin varsa dürüst ol Jimin. Yalanlardan hoşlanmam.''

''Ne? Hayır yok. Jihyun gerçeği söylesene.''

Jihyun arkaya arkaya yürürken gülmeden edememişti. Bu ikisi gerçekten romantik filmlerden çıkma gibiydi. ''Dalga geçiyordum. Jimin hyung sana tapıyor, seni bırakamaz ki.''

''Seni aptal!'' Jimin ona doğru ilerlerken Jungkook büyüğünün kolunu yakaladı, geri geri yürüyen Jihyun da bir yere çarpınca durmak zorunda kaldı. 

''Yavaş ol küçük.'' Yoongi Jihyun'u omuzlarından yakalayıp düşmeyeceğinden emin olurken Jungkook da Jimin'i kolllarının arasına almıştı. 

Jihyun elektrik çarpmış gibi Yoongi'den uzaklaşırken Jimin de Jungkook'un omzuna başını yaslayıp birazcık burada dinlenmeye karar verdi.

''Gitmeyeceğim.'' dedi. ''Ama her an her şey olabilir Jungkook. Ne bileyim üzerime uçak düşebilir ve ölebilirim de. İlerisi için nasıl tamamen kesin konuşabilirim ki?''

''Jimin saçma sapan şeyler söylemeyi kes.'' Jungkook anında kasılırken konuştu. Jimin'in aniden böyle bir konuya geçiş yapması aynı zamanda yüzünü buruşturmasına da neden olmuştu.

''Pekala bu uçuk bir şey oldu ama ne bileyim işte, diyelim ki bir gün öldüm. Ne yapacaksın, arkamdan mı geleceksin?''

''Ölmeyeceksin.'' Jungkook onun belini daha sıkı sararken burnunu da saçlarının arasına soktu ve konuyu kapatma isteğiyle hafifçe sallanmaya başladı olduğu yerde. Jimin de ona eşlik etti.

O an, rüzgarın fısıltısına ve ayın ritmine göre hareket ediyordu bedenleri onlar fark etmemiş olsa bile.

''Ve evet,'' dedi ardından Jungkook. ''Arkandan gelirim. Bu yüzden ölme.''

Jimin iç çekti. ''Yaşlanınca ölümden kaçamam.''

''Senden önce öleceğim.'' 

Pembe saçlı olan başını diğerinin göğsünden kaldırıp yüzüne baktı dalga geçtiğini düşünerek ama Jungkook öylesine ciddi görünüyordu ki, hüzünlü bir gülümseme kondu dudaklarına. ''Jungkook,'' dedi. ''Artık yaşama amacına sahipsin.''

''Evet,'' dedi genç olan. ''Ve bu sensin. Ayrıca neden şimdi böyle şeyler diyorsun? Jihyun haklı mı?''

''Hayır, hiç bir yere gitmiyorum. Sadece... bak günün birinde, mutlu mutlu yaşarken babam tarafından bulunabilirim ve ölebilirim tamam mı? Bu konuda sana nasıl söz vermemi beklersin ki?''

Jungkook karanlık göğün altında, iliklerine kadar tekrar tekrar kasılırken kendisini geri çekti sevgilisinden ve içindeki kötü histen kaçabilmek için derin bir nefes aldı. ''Seni koruyacağım.''

''Beni koruyacağını zaten biliyorum. Sana kendimden daha çok güveniyorum. Ama ihtimaller var ve ben şimdi, günün birinde gidersem...'' Jimin böyle bir konuşma yapmayı istemiyordu ama yapması gerektiğine çok önceden karar vermişti. Korkuyordu. Durup düşünmemişti ama sessizliğin tehlikeli olduğunun farkındaydı. Ve söylediği gibi bir gün onu bulabilirdi de. İşte o zaman, Jungkook'un iyi olacağını bilmeye ihtiyacı vardı. ''Senin yaşamaya devam edeceğinin sözünü almak istiyorum senden.''

''Bu sözü alamayacaksın.'' Ağaçlar vardı bahçede. Durdukları duvarın karşısında çocuk parkı, banklar ve çiçekler vardı. Jimin bunların üzerinde gözlerini gezdirirken Jungkook da onu takip etti. 

''Amaç mı arıyorsun? Yurt ne olacak? Buradaki çocuklar? Baktığın atlar? Mi Cha, Yoongi ve Taehyung?''

''Onlarla kendini bir mi tutuyorsun? Jimin ne yapmaya çalışıyorsun? Beni terk mi ediyorsun?'' Jungkook büyüğünün kolunu tutup kendine doğru çekti onu. ''Beni bırakamazsın.'' Dişlerinin arasından söylenirken öfkenin vücuduna bu kadar hızlı yayılmasına kendisi de şaşırdı. Ancak onsuz olma fikri, dehşet vericiydi. 

''Senden ayrılmıyorum. Jungkook, böyle bir şeyi kendi irademle yapabileceğimi düşünmüyorum ama...''

''Ama ne?''

''Korkuyorum, lanet olsun. Anlamıyor musun? Korkuyorum ama ölmekten değil korkum. Senin iyi olacağını bilmem gerek, çünkü beni bulursa aklımdaki tek düşünce bu olacak.''

''Seni bulamayacak. Bunu düşünmeyi bırak.'' Jungkook ağırlığını bir ayağından diğerine verirken konuyu acilen kapatmaları gerektiğinden emindi yoksa öfkesi anide parlayan bir ateş gibi delirmesine yol açacaktı. Böyle bir durumda da ilk işi Seul'e gidip Bay Park denen orospu çocuğunu öldürmek olurdu ve bunun sevgilisinin hoşuna gitmeyeceğinden emindi. 

''Ben sadece-'' 

''Jimin yeter.'' Jungkook rahatsızlık hissine daha fazla katlanamayacağı için büyüğünün elini avuçlarının arasına sıkıştırıp yurda doğru yürümeye başladığında Jimin istediği cevabı alamadığının farkındaydı. 

Jihyun ise ufacık bir temastan bu kadar etkilenmesine mi şaşırmalıydı yoksa Yoongi'nin gözlerini devirerek oradan hala uzaklaşmamış olmasına mı, bilmiyordu. Zaten kararsız kalıp ikisine de şaşırmayı seçmişti.

 ''İyi misin? Neden öyle bakıyorsun?'' Yoongi gencin kocaman araladığı gözlerle kendisine bakmasına karşılık sordu. 

''İyiyim.'' diye fısıldadı Jihyun da. Sonra neden fısıldadığını anlamayıp yüksek sesle tekrarladı. ''Evet iyiyim.'' 

''İyiysen sorun yok.'' Yoongi kot ceketinin cebindeki çikolatalardan birini alıp ona uzatırken hafifçe gülümsediğini düşündü ama aslında bakarsanız dümdüz bakmıştı. Mimikler konusunda pek iyi sayılmazdı. 

Jihyun kendisine uzatılan çikolataya bakarken, doğru mu gördüğünden emin olmak istercesine gözlerini ovma isteğiyle savaştı içinde. Ardından çikolatayı alıp gözlerini kedi gözlere çıkardı. ''Teşekkür ederim. '' diye mırıldandı. ''Biraz acıkmaya başlamıştım.''

''Aslında,'' dedi Yoongi de. Jihyun'un sınav kağıtlarının üzerine kahve döktüğü günden beri ona fazla sinir bozucu davrandığının farkındaydı. Lakin Yoongi de böyleydi işte. Ona bulaşmayı pek istemezdiniz, öfkesi yakardı ancak o kadar umursamaz olurdu ki, öfkesini tercih ederdiniz. ''Ben de acıktım. Bu saatte açık yer aramaya tek başıma çıkmaya üşenmiştim. Ama bana eşlik edersen gidebiliriz.'' 

''İstersen gelirim elbette.'' Jihyun hiç düşünmeden atladığında Yoongi gülümsemeden edemedi. Küçük olan bunun üzerine, avucuyla alnına vurup sızlanmamak için kendini tuttu. Üstüne atlamaya bu kadar hazır görünmek egosunun kalan kırıntılarını da yok ediyordu. 

Yine de planlar yapmamaya karar verdi. Yokuş aşağı salacaktı. 

Yanlarına gelen ikiliye döndü ardından Yoongi. Cebinde kalan son iki çikolatayı fırlatırken  yüz ifadelerine dikkat etmemişti ama çikolatayı yakalayamadıklarında bir sorun olduğu belli olmuştu.

''Hey,'' dedi. ''Bir sorun mu var?'' Jimin yerdeki çikolataları almak için eğilirken Jungkook ''Yoo,'' dedi ve konuşurken sesini pek de iyi ayarlayamadı. ''Hiçbir sorun yok. Hiçbir sorun da olmayacak. Tanrı aşkına, sürekli kötü bir şeyler olmasını beklemeyi bıraksanıza!''

Yoongi kaşlarını kaldırırken Jihyun, Jungkook'un öfkesinden kaçmak istercesine  -farkında olmadan- Yoongi'in arkasına doğru adımladı. 

''Bana diyordunuz ama benden betersiniz. Ne? Sen de mi söz istiyorsun? Eğer bir sorun olursa devam edebileceğimi mi öğrenmek istiyorsun? Bütün olasılıkları tek tek düşünüyorsan sorun çıkmayacak ihtimalleri gerçekleştirirsin. Bu kadar. Gitmiyorsunuz hiçbiriniz.''

''Yemek yemeye gideceğimizi nereden biliyor?'' Jihyun sadece Yoongi'nin duyabileceği şekilde fısıldarken büyük olan, ''Sikeyim,'' dedi sertçe. ''Ne saçmalıyorsun sen geri zekalı? Sana mı soracağım bir yere giderken? Ayrıca sen kime sesini yükseltiyorsun lan?''

''Yoongi,'' dedi Jimin mahcup bir halde. ''Size demiyor. Yanlış anladın sen.'' 

''Burada başka kimse yok ki.'' Jihyun şaşkın şaşkın konuşurken Jimin konuyu değiştirmek adına, bir yandan Jungkook'u iteklerken, ''Siz birlikte mi gidiyorsunuz?'' diye sordu. 

''Evet.'' dedi Yoongi de gözlerini Jungkook'a dikerken. ''Gidiyoruz.''

Ardından ne yaptığının farkında olmadan Jihyun'un elini yakaladı ve küçüğünü kendi arabasına doğru çekiştirirken Jungkook'a gözlerini devirdi.

''Jungkook!'' dedi Jimin de  kendi sevgilisin içeri soktuktan sonra. ''Niye bağırıyorsun bu saatte? Çocukları korkutacaksın!'' 

''Bağırmadım ben.'' Jimin onun kasılan çenesine uzanıp ufak öpücükler bırakırken geri vitese takması gerekenin kendi olduğuna karar verdi. ''Özür dilerim.'' dedi. ''Gereksiz konuları açtığım için özür dilerim yeri ve zamanı değildi. Unut gitsin.''

''Hiçbir zaman yeri ve zamanı olmayacak.'' Jungkook'un hala devam eden ufak öpücüklerle hava kaçıran bir balon gibi sönerken diğerinin omuzlarını tutup kendine doğru çekiştirdi ve sarıldı. ''Jimin,'' Ekledi. ''Ne olursa olsun beni bırakma.''

Jimin bir kedi gibi diğerinin boynuna sokulurken, ''Tamam.'' dedi ve devam etti. ''Seni çok seviyorum biliyorsun, değil mi?''

''Biliyorum. Ben de seni çok seviyorum.''

Jimin duyduğu adım sesleriyle geri çekilirken Taehyung, ''Oh ne güzel!'' demişti. ''Birileri yemek yemeye çıkar, birileri ulu orta sevişir, birisi gerginliğini öz kardeşinden çıkartır. Taehyung kim ki zaten? Ölsün o.''

''Olayı dramatize etme aptal.'' Jungkook Jimin ile birlikte ona doğru ilerken Taehyung abartıyla göz devirip devam etti. ''Yukarı gelin artık. Jimin son grupla çalışmanı bitirmemişsin. Jungkook sen de rolüne çalışmaya devam edeceksin, oyunculuğun berbat.''

Jimin'in sızlandığı sırada Jungkook diğerinin omzuna yumruk attı. ''Oynamıyorum tiyatroda falan. Sanki mesleğim bu. Triplere bak.''

''Elbette bebeğim.'' dedi Taehyung onu umursamayıp merdivenlerden çıkarken. ''Rolü bırakabilirsin dert değil.'' Duraksayıp gülmeye başladığında Jungkook, ben de bu gülüşü tanıyorsam boku yedim ama neden acaba diye düşündü. 

Eh, böyle düşünmekte de haklıydı.

Taehyung üst kata çıktığında Yujin ve Yugyeom ile karşılaşınca ''Yujin-sshi!'' diye seslendi. Jimin ve Jungkook da üst kata çıkmış Taehyung'un yanına varmışlardı. ''Seokjin hyung yarın meslek tanıtımı için gelecek kişilerle senin ilgileneceğini söyledi mi?'' Ardından dönüp Jimin'e baktı ama konuşurken gözleri Jungkook'un üstüne dikilmişti.  ''Ve Jimin, senin de haberin var değil mi?''

''Hayır. Yok.'' dedi Jimin. 

''Yarın meslek tanıtımı için mi gelecekler?'' diye ekledi Yujin de.

''Ah evet,'' Taehyung şeytani bir gülümsemeyle alnındaki saçları düzeltikten sonra konuşmaya başladı. ''İki doktor, iki itfaiye eri, beş asker, iki polis ve  iki pilot...'' Eliyle sayıyormuş gibi yaparken bir yandan ara ara Jungkook'a bakarak  ve şekilden şekle giren yüzünü inceleyerek resmen keyifleniyordu. ''Yarın gelecekler bu kadar. Haftaya da bir bu kadar kişi daha gelecek farklı meslek tanıtımları için. Onunla da ben ve Namjoon hyung ilgileneceğiz.''

''Pekala, sorun değil.'' 

Yujin konuşunca Jimin de onu başını sallayarak onayladı. ''Hem oldukça da iyi olur. Dersler de etkinlik yüzünden duraksamıştı. Boşluğu doldurmak için güzel bir fikir.''

''Her meslekten iki kişi gelmesinin sebebi iki cinsin de her mesleği yapabileceğini göstermek. En iyi kısmı ise hepsinin üniformalarla gelecek olması!'' Taehyung neşeyle cıvıldarken Jungkook tükürüğünde boğulmaya başlamıştı. ''Düşünsenize üniformalı itfaiye erleri, polisler ve askerler olacak burada. Hem de askerler beş kişi! Dördü erkek, biri kadın. Ah, çok seksi!''

''Üniformalara bayılırım. Gerçekten çok seksi!'' Yujin Taehyung'un gazıyla konuşurken Jimin Jungkook'un sırtına vuruyordu şaşkınca. ''Su vereyim mi? Jungkook? İyi misin?''

''İyidir.'' Taehyung Jimin'in kolunu yakalarken kıkırdayıp durmaya devam ediyordu. ''Hadi yukarı çıkıp hyungun daha fazla bilgi vermesini isteyelim. Birkaçını gördüm, inanılmaz yakışıklıydılar, kızlar ilgimi çekmedi fakat güzellerdir herhalde. Ama askerler...''

Geriye orada sadece Jungkook ve Yugyeom kaldığında iki erkek yıkık bir şekilde birbirlerine baktılar. ''Yarın Yujin'i buraya göndermeyeceğim.'' dedi Yugyeom şaşkınlığını atmaya çalışırken.

''İyi bir fikir. Kesinlikle ben de Jimin'in buraya adım atmasına izin veremem.'' Jungkook kıskançlık hissiyle can vermek üzereyken Yugyeom, ''Daha şimdiden kıskançlık damarlarımı tıkadı.'' dedi diğerine dönüp. ''Nereden çıktı bu? Beş askermişmiş, seksilermişmiş! Alt tarafı üniforma lan bu.''

''Gözüm seğiriyor galiba baksana bir.'' Jungkook konuştuğunda Yugyeom onun yanına gelip omzunu omzuna çarptı. ''Dostum,'' dedi. ''Güçlerimizi birleştirmeliyiz. Yarın bu olay gerçekleşmemeli.'' 

''Eve bağlasam benden ayrılır mı?''

''Muhtemelen. Ama uyku ilacı kullanarak uyuyakalmasını sağlayabilirsin.''

***

Kıskançlık güçlü bir duyguydu. İnsanın bütün iradesini ele geçirip, onu yönetebiliyordu. Öyle ki bir insanın ölümüne neden bile olabiliyordu. 

Elbette masum kıskançlıklar da vardı. Jungkook'un kıskançlığı bu gruptaydı. 

Gece uyuyamamıştı. 

İlişki konusunda kendisine güvenemiyor oluşunu anlamanız gerekir. Jungkook her an onu kaybedebilir gibi hissetmeyi bırakamıyordu. Hem dün akşam öyle gereksiz konular konuşulmuştu ki gitmek ve devam etmek üzerine, uyuyamaması normaldi.

Sabah Jimin'i gerçekten bağlamayı bile düşünmüştü ama ilişkilerini bu düzeye indirmemesi gerektiğinin de farkındaydı. Sıradan bir ilişkileri yoktu, sıradan insanlar da değillerdi ve Jimin'in kendisini aldatmayacağını da biliyordu. 

Fakat kıskanıyordu işte, elinde bile değildi. Annesini başka çocuklardan kıskanmak gibi masum bir kıskançlıktı bu.

''Jungkook, hadi kalk. Geç kalacaksın.''

Jimin uyanalı yirmi dakika olmuştu. Üstüne siyah, oldukça bol ve yırtık kazağını giymişti. Bunu ona Jungkook almıştı. Siyah, bilek boyunda kumaş pantolonu vardı üzerinde ve kırmızı bir şapka takmıştı. 

Jungkook yatakta huysuzca dönüp onu süzerken yüz üstü uzanıyordu. ''Niye bu kadar süslendin?''

''Ne?'' Jimin ellerini beline bırakırken dönüp ona baktı. ''Süslenmedim ki. Bunu sen aldın zaten bana.''

''Bence onlar olmamış.'' Jungkook çıplak omzunu kaşırken, pütürlü sesiyle konuştu ve ardından doğruldu. ''Değiştir.''

''Neden ki? Kilolu mu göstermiş? Alırken sen beğenmiştin.''

Jungkook kendini geri yatağa fırlatırken gözü olan herkesin üstündekilerin ona dehşet yakıştığını düşüneceğini biliyordu. ''Hastayım galiba ben.'' dedi konuyu değiştirmek için. ''Çok kötü hissediyorum.''

''Neyin var?'' Jimin hemen yanına gelip yatağın üstüne dizleri üstünde çıkarken sordu. ''Üşüttün mü?''

''Bilmiyorum.'' Jungkook sırt üstü döndü. ''Başım o kadar ağrıyor ki, gözlerim yerinden çıkacak. Karnım... karnımın içine kazıklar giriyor sanki. Çok kötü bir ağrı. Midem de bulanıyor. Tam anlamadım ama akciğerlerim de bir tuhaf.''

''Akciğerlerin mi?'' Jimin şaşkınca sorarken bir yandan da ufak elleriyle Jungkook'un ateşini ölçüyordu. 

''Kalbim de olabilir.''

''Jungkook ne diyorsun ya? Şaka yapma bak.'' Pembe saçları ve büzülen dudaklarıyla kendisine bakan sevgilisine yalan söylediği için hafif bir pişmanlık sezdi Jungkook. Buna rağmen, ''Şaka yapmıyorum.'' dedi. ''Bugün evde kalsak daha iyi olur sanırım.''

''Hastaneye gidelim.'' Jimin endişeli bir şekilde onun göğsüne dokunurken, Jungkook onu öpmemek için kendisiyle savaştı. ''Ateşin de yok ama yorgunluktan mı acaba?''

''Yok, yok. Hastaneye gitmeye gerek yok. Evde yatsak yeter.''

''Jungkook, bugün meslek tanıtımları var. Akşam da son provalar. Nasıl evde yatalım?''

Jungkook zorladı. ''Meslek tanıtımı mı önemli benim sağlığım mı Jimin?''

''Meslek tanıtımı.'' Taehyung odaya dalıp konuşurken Jihyun kapının girişinde beklemeye başlamıştı.

''Kapıyı mı dinliyorsun sen? Senin başka işin yok mu? Nasıl bir adamsın sen ya?'' Jungkook ateş saçan gözlerle esmere doğru konuştu. Bazen gerçekten bu adam yüzünden delireceğini düşünüyordu. Tek işi kendisinin ilişkisiydi!

Taehyung abartıyla  göz devirdi. ''Yeni gelmiştim.'' dedi. ''Ama senin yalandan hastaymış gibi davrandığını anlayacak kadar dinledim. Liseli ergen kıskançlıklarına ayıracak vaktimiz yok. Malum, askerler bekliyor. Hem de üniformalarıyla.'' 

Jungkook homurdanarak saçlarını karıştırıp yataktan kalktı. Gözleri Jimin'i delerken dolabının önüne doğru adımladığı sırada Jimin, ''Jungkook!'' diye bağırdı. ''Beni mi kandırıyordun? Ne kadar endişelendiğimden haberin var mı?''

''Ben de yurda geleceğim.'' dedi Jungkook da cevap vermek yerine. ''Jimin benimle gelir. Gidin siz.'' 

''Sakın ormanlık alana kaçırıp bağlayayım falan deme.'' Taehyung onu uyarıp odadan çıkarken Jihyun'un yanağından da makas almıştı. 

''Sen de bizimle gel istersen Jihyun-ah?'' diye sordu ona. ''Yoongi yurda gitmeden önce kahve ve kruvasan yemek istiyordu.''

''Olur.'' dedi genç adam da. Yine düşünmek için vakit kaybetmemişti. Dün geceden sonra araları fena değildi, yeteri kadar iyi olmasa da. -En azından Jihyun'un istediği kadar iyi değildi. 

''Jimin hyung.'' dedi. ''Ben gidiyorum.''

''Tamam bebeğim.'' dedi Jimin. ''Yurtta görüşürüz.''

***

Jimin yurda Jungkook'un elini tutarak girdi. Sevgilinin gerginliği ona da bulaşmıştı ama buna gerek olmadığını düşünüyordu. Jihyun'un ergenliğine ait anıları ifşalaması yüzünden Jungkook'un kendisini kıskanması komikti. Yine de ses etmiyordu. 

Kıskançlığın nasıl bir şey olduğunu iyi biliyordu çünkü. 

Ayrıca küçüğü kendisine laf etmişti ancak yarım saat boyunca hazırlanmasını bitirememişti evden çıkmadan önce. Bacaklarını sımsıkı saran siyah pantolonu üst bacak kaslarını bir güzel sunuyordu insanlara. Beyaz gömleğinin göğsündeki cebi siyah renkliydi ve parfümü de buram buram kokuyordu. Saçları için uzun süre uğraşmıştı ve alnı açıktaydı. 

Sanki kötü giyindiği için onu bırakıp gidebilecekmiş gibi hazırlanması komikti ama Jimin bunu tatlı bulmuştu.

''Sonunda geldiniz.'' Namjoon merdivenlerden el ele çıkan ikiliye bakarken onların yurtta bu aralar fazla rahat olduğunu fark etti. ''Ayrılın.'' dedi. ''Pekala, verdiğimiz eğitim lgbt destekçisi ama çocukların önünde birbirinize yapışmanız pek hoş karşılanmayacaktır.''

Jimin hemencik Jungkook'un elini bırakırken Jungkook homurdanmakla yetinmişti. 

''Misafirlerimiz gelmek üzere. Jimin çantanı bırak ve Yujin'i bulup aşağı gel.'' Namjoon ardından merdivenlerden inerken Jungkook karnını tutmuştu. ''Midem çok kötü oldu. Eve mi gitsek? Hastane de olur.''

Jimin dönüp Jungkook'un suratına baktı ve ardından gözlerini onun dar pantolonuna çevirdi. ''Şu kılıkla gelip beni kıskanmayı aklının ucundan bile geçirme.'' Çantasını onun eline tutuştururken kendilerine doğru gelen Yujin'e gülümsedi. 

Sonra çıktığı merdivenleri geri indi.

Yugyeom da koridorun sonunda durmuş Jungkook'u izliyordu. ''Bağlama fikri iyiydi aslında.'' dedi omuzlarını düşürürken.

Jungkook dönüp ona bakarken omuzlarını silkti ve yanına doğru yürüdü. ''Hala bağlamak için vaktimiz var.''

''Taehyung'dan korkuyorum.''

''Onu da bağlarız.''

''Yoongi hyung bizi öldürür.''

''Aslında öldürmem.'' Yoongi ellerindeki kutularla koridoru aşarken konuştu. ''Her sabah onun yüzünden erken kalkmaktan bıktım. Ayrıca çok konuşuyor. Sürekli eğlenelim deyip duruyor ve her şeye burnunu sokuyor. Bağlı kaldığı süre boyunca biraz başımı dinlemek isterim. Ama çoktan geç kaldınız. Aşağıda üniformalı adamlar bekliyor. Ve yemin ederim, benim bile dibim düştü.'' Kutuları Yugyeom'un ellerine bıraktıktan sonra üstündeki tozları silkeleyip gülümsedi. ''Her neyse. Size kolay gelsin, ben okula gidiyorum.''

Yoongi iki kaybedeni orada bırakıp gittiğinde Jungkook ve Yugyeom da ellerindekilerden kurtulmuş ve soluğu giriş katında almışlardı. 

''Üst kattakiler haricinde alt kattakiler ders ve diğer aktiviteler için sınıflar. Fakat hafta sonu bahsettiğimiz etkinlik olacağı için eğitimlerine kısa bir süre ara verildi.'' Yujin gülümseyerek kendisini dinleyenlere anlatırken Jimin de onun yanında dikiliyordu. Polislerden biri etkinlikte neler olacağını sorduğunda Jimin söze girdi. 

Jungkook olduğu yerde kıpırdanarak onun konuşmasını dinlerken Yugyeom elinde iki sprite ile yanına gelip sırtını duvara yasladı. ''Al.'' dedi. ''Alev çıkartıyorsun gözlerinle. İçin soğusun.''

''Sanki sen benden farklısın.'' Jungkook, Yugyeom'un gözlerinin üstündeki siyah kaleme baktı. ''Makyaj bile yapmışsın kıskançlığından.''

''Kendime karşı güven kazanmam gerekiyordu buraya gelirken. Sabah hasta numarası bile yaptım.''

Jungkook içeceğini açarken gülmeye başladı. ''Pekala, kafalarımız aynı çalışıyor. Çünkü ben de aynısını yaptım.''

''Dans gösterisi de olacak. Onun çalışmalarını ben yaptırıyorum.''

''Siz de mi gösteri de yer alacaksınız?'' İtfaiye erlerinden biri Jimin'e doğru sorduğunda Jungkook yaslandığı yerde doğruldu. 

''Evet, bir dans gösterisi sahnem olacak. Bir de keman gösterisi gerçekleştireceğim. Ama odak noktası çocuklar elbette.''

''Biz de izlemeyi çok isteriz.'' Askerlerden biri de konuşmaya karıştığında Jungkook soğuk bir ürpertinin omurgasında gezdiğini hissetti. 

''Ah, lütfen gelin. Biletler satılmaya başladı bile.'' Yujin neşeli bir sesle konuşurken doktor önlüğü olan adam da onun neşesine gülümsedi. ''Siz sahne almayacak mısınız?''

''Ben matematik öğretmeniyim. Fakat sizinle iletişime geçen, Seokjin hyung şarkı söylemem konusunda biraz zorladı, bu yüzden ufak bir şeyler mırıldanacağım.''

''Bebeğim!'' Yugyeom kendisini duvardan sertçe ittirerek seslendiğinde  Yujin kocaman açtığı gözlerle kendisine çevirdi bakışlarını. Yugyeom onun yanına ilerlerken Jungkook hallerine gülmek istemişti fakat sadece, Jimin'i kesen askerlerden birine bakakalmıştı.

''Bebeğim, yardım gerekiyor mu? Konferans salonları hazırdır. Tanıtımlara başlayalım mı?''

Yujin dişlerinin arasından ''Yugyeom...'' diye fısıldadı. ''Ne halt ediyorsun?''

''Yardım etmek iyi fikir.'' Jungkook da onların yanına yürürken söyledi. ''Biz de yardım edelim size. Zaten başka iş yok.'' 

Yabancılar kendilerini ufak bir şaşkınlıkla süzerken Jungkook elindeki içeceği Jimin'e uzattı. ''Al sevgilim.''

''Jungkook!'' Jimin hayret içerisinde ona bakarken Jungkook hafifçe gülümsedi. ''Hoş geldiniz bu arada. Ben de burada gönüllü olarak çizim ve biraz da keman dersleri veriyorum. Bana Jungkook diye seslenebilirsiniz.'' 

O sırada aşağı inen Seokjin kalabalığın yanına geldiğinde ortamdaki tuhaf bakışları fark edip iki çifttin üstünde gezdirdi bakışlarını. Meslek tanıtımı için gelenler bir arada durmuş onlara bakıyorken Yugyeom, Yujin'in belini tutmuştu ve gereksiz bir şekilde sırıtıyordu. Jungkook ise Jimin'in dibine girmişti ve görünüşe göre Jimin de onu ittirmeye çalışıyordu. 

Seokjin o an, kardeşinin meşhur bağırışlarından birini gerçekleştirmek istedi ama sadece tehlikeli bir ses tonuyla ''Arkadaşlar,'' demişti. ''Herkes görevleriyle ilgilenirse iyi olur. Jimin ve Yujin, misafirlerimizi konferans salonlarına götürür müsünüz? Jimin, asker ve polis mesleği için gelen arkadaşlarımız seninle 1. konferans salonuna gidecekler. Yujin sen de diğer misafirlerimizi 2. salona götürür müsün?''

Güzel bir gülüşle misafirlerine selam verdikten sonra iki baş belasının koluna girip zorla oradan uzaklaştırdı onları. ''Bana bakın.'' dedi. ''Şikayet almamızı sağlayacak tek bir hareketinizi görürsem sizi gebertirim. İlişkinizle gurur duymanız çok tatlı fakat burası bir eğitim kurumu ve çocuk yurdu geri zekalılar!''

Ardından delici bakışlarıyla tehdidini destekledikten sonra o ikisini orada yalnız bırakıp gitti.

''Sarışın polis Yujin'i kesiyordu.'' dedi Yugyeom az önce azar yememiş gibi. 

''Askerlerden biri de Jimin'in üstünden gözlerini alamıyordu. İtfaiye erini de gözüm tutmadı.''

Yugyeom sprite'ı çöpe atıp geri geldiği sırada kararını vermişti. Çizgili gömleğinin kollarını sıyırırken ''Ben konferans salonuna gidiyorum.'' dedi. ''Asla burada kalamam.''

''İyi.'' dedi Jungkook da onu takip ederken. ''Ben de gidiyorum.''

***

Jimin bütün çocukların dikkatle  askerlerin mesleklerini tanıtmalarını izlediklerinden emin olduktan sonra orta koltuklardan birine oturup dinlemeye başladı. Jungkook onun oturduğunu görünce en arkadaki koltuğundan kalktı ve birkaç çocuğu rahatsız etti.

''Oppa! Ayağıma bastın!''

''Özür dilerim güzelim. Şuraya geçecektim. Çok özür dilerim.'' 

''Hyung önümden çekil! Asker hyunglarımı göremiyorum.''

''Tamam, pekala sadece şuraya geçmeye çalışıyorum.''

Jimin yan tarafta olan hareketliliği fark edip başını çevirdiğinde zorla yanına gelmeye çalışan Jungkook'u gördü. Usanmış bir halde sevgilisini izlerken Jungkook sonunda Jimin'in yanına oturdu. 

''Uslanmaz bir adamsın.'' dedi Jimin.

''Neyi bu kadar dikkatli izlediğini merak ettiğim için geldim buraya.'' dedi Jungkook da. Askerler kendilerine gelen soruları cevapladığı sırada, ki bütün çocuklar hayran hayran soru soruyordu, ''Hah!'' gibi bir ses çıkarttı. ''O kadar da havalı bir meslekleri yok.''

''Ülkeyi koruyorlar. Elbette çocukların çok dikkatini çekecek.'' Jimin söylediğinde Jungkook'un gözleri hemen ona döndü. ''Ha senin de dikkatini çekiyor yani?'' Sertçe sordu. '' Ah, doğru zaafın vardı onlara hatta değil mi?''

Jimin, Jungkook'un kollarını göğsünde bağlayıp gözlerini kaçırışına baktı. Dik tuttuğu çenesiyle Jungkook gerçekten de kıskanıyordu kendisini. Jimin güldü sessizce. ''Delisin.'' dedi. ''Ama benim tek zaafım sensin.''

''Yalancı.'' dedi Jungkook hala ona dönmezken. 

''Jungkook...'' Jimin ikinci heceyi uzatarak seslenirken ona omzunu da omzuna çarpmıştı. ''Benim hayatımdaki tek erkek sensin biliyorsun değil mi?''

''Elbette benim!'' Jungkook ona dönüp söylenirken Jimin tekrar güldü. ''Unutmuş gibi davranıyorsun da.''

''O askerlerden biri seni kesiyor.'' Jungkook tekrar önüne dönüp kendilerine bakan askere baktı sertçe. Jimin başını çevirdiğinde gerçekten de askerle göz göze geldi. 

Sonra etrafına bakıp Seokjin veya Namjoon'un orada olup olmadığını kontrol etti. Ardından Jungkook'a usulca yaklaşıp onun yanağını öptü. 

Kendisine bakan askerin önünde hem de. 

''İstediği kadar baksın.'' dedi tatlı bir sesle. ''Polis olan kadın da sana çok fena bakıyordu ama kıskanmaya başlamadan önce düşündüm ki... sen benim elimi tutuyorsun, beni kıskanıyorsun. Eh, o da ancak bakmak kalıyor zaten.''

Jungkook başını çevirip kendisine tatlı tatlı gülümseyen sevgilisine baktı ve dayanamayıp gülümsedi. ''Pekala,'' dedi. ''Kahretsin ki haklısın ve bu egomu inanılmaz tatmin etti. Benim olman yani.''

Ardından yanlarına eğilen Taehyung fısıldadı. ''Konferans salonunda yiyişmek yasak. Seokjin hyung sizin bu yasağı misafirlerimizin önünde çiğnediğinizi biliyor mu?''

***

Jimin sahnenin köşesinde çocukların dansını izlerken yüzünde gururlu bir gülümseme vardı ama gösteri bitip herkes alkışlamaya başladığında çocukların gözlerinin direkt olarak kendisine dönmesi daha paha biçelemezdi. Onları alkışlayıp gülümsediğinde çocuklar her şeyi iyi yapmış olmanın sevinciyle gülümseyip selam verdiklerinde Jimin hepsinin ne kadar güzel olduğunu düşündü. Ve kısacık sürede hepsine ne kadar bağlandığını. Sahneyi terk ettiklerinde Yujin gelip sıranın kendisine yaklaştığını haber verdi. 

Arka tarafa geçip kıyafetlerini değiştirirken Jungkook da onun yanında bekliyordu.

''Herkesi büyüleyeceksin.'' Kollarını onun ince beline sararken söyledi küçük olan. ''Ve ben en önde olacağım, en çok ben büyüleneyim diye.''

''Çok heyecanlıyım Jungkook.'' Jimin elleriyle yüzüne hava yollarken diğeri onun kızaran yanaklarını öptü. ''Çok iyi gidecek. Merak etme. Sana güveniyorum.''

''Emin misin?''

''Dün provanı izledim. Muhteşem görünüyordun.''

''Sevgilim olduğun için öyle diyorsun.'' Jimin mızmızlandığında Jungkook güldü. ''Şaka değil, gerçekten de sevgilimsin değil mi? Hala, bazenleri buna inanasım gelmiyor.''

Jimin onun omzuna vurup uzaklaşırken ''Hadi,'' dedi Jungkook da. ''Git de herkesi büyüle. Ben de birkaç tane göz falan oyarım o arada.''

Dediği gibi Jimin sahneye çıktığında en önde oturuyordu. Ve yine dediği gibi, Jimin herkesi büyülemişti. Ancak Jungkook göz falan oymadı. Çünkü pembe saçlarıyla bir melek gibi süzülen adamın gözleri kendisine kitlenmişti ve Jungkook, gözlerini bir salise olsun onun üzerinden alamadı.

Jimin müzik durduğunda ve insanlar onu gerçekten gürültülü bir şekilde alkışlarken de sadece Jungkook'a baktı. Genç olan onu ayakta alkışladı. 

Ve genç olan bir kez daha fark etti ki, ona deli oluyordu. 

Jimin içeri girdiğinde biraz nefes nefese kalmıştı. Yüzündeki terleri sildiği sırada Jungkook da soyunma odasına giyinmiş, tiyatroda oynayacağı rol için sahnenin arkasına gitmişti. 

Oyun kısa sürecek bir şeydi ve Taehyung gelip uyarmasaydı, Jimin, Jungkook'un sahnesini kaçıracaktı. 

Pembe saçlarıyla Seokjin'in yanındaki boş koltuğa oturduğu sırada Jungkook sahneye çıktı. Yugyeom'un da rolü vardı ancak asker üniforması sadece Jungkook ve  dört çocuğun üzerinde vardı. 

Jimin onu gördüğünde küçük dilini yutacağını sandı. Küçük olan oyunda sinirli bir komutanı canlandırıyordu ve siktir, Jimin onu daha önce hiç böyle ateşli görmemişti. 

Jungkook sahnedeyken dönüp Jimin'e hiç bakmadı çünkü alacağı tepkiden korkmuştu. Eh, büyük ihtimalle rezil olduğunu düşünüyordu lakin olayın boyutu tamamen farklıydı. 

''Hyung, bizim keman sahnemize yaklaşık ne kadar var?'' Jimin gözlerini Jungkook'un üzerinden almadan sordu. 

''Yarım saat falan. Neden sordun?''

''Odanın anahtarını alabilir miyim?''

Seokjin oyuna odaklı olduğu için dalgınca anahtarı çıkartıp Jimin'e uzatırken pembe saçlı adam aceleyle ayağa kalktı. Jungkook da o sırada rolünü tamamlamış ve arka tarafa geçmişti.

(dilerseniz medyadaki şarkıyla dinleyebilirsiniz)

''Jungkook!'' dedi Jimin içeri girdiği anda. 

''Ne oldu?'' Jungkook, Jimin'in yüzündeki tuhaf, hatta sinirli ifadeye bakarken sordu. ''Sorun ne?''

''Çabuk beni takip et. Çok az vaktimiz var.'' Jimin açıklama yapmadan odadan çıkıp merdivenleri tırmanmaya başlarken Jungkook da peşine takıldı. 

Seokjin'in odasının önüne geldiklerinde durdu ikisi de. ''Neden buraya geldik?'' Jungkook şaşkın bir şekilde Jimin'in hızlı ve gergin hareketlerine bakarken büyük olan zorlansa da kapıyı sonunda açtı. Dönüp etrafına baktıktan hemen sonra küçüğünü yakasından tutup onu içeri soktu.

''Senin yüzünden sertleştim.'' dedi kapıyı kapattıktan hemen sonra. Yüzünde mızmız bir ifade vardı ve ciddi anlamda sinirliydi. ''Daha önceden söylemen gerekirdi, sikeyim bu ne böyle?'' Jungkook'un üzerindeki üniformayı tekrar süzerken aklını kaybettiğinden emindi.

Onu çok fena arzuluyordu. 

''Sen... çok seksi görünüyorsun ve ben- vay canına.'' Jungkook şaşkın şaşkın kendisine bakarken Jimin daha fazla katlanamayıp aralarındaki mesafeyi sıfıra indirdi ve bunu yaparken deyimi yerindeyse üstüne atladığı için Jungkook kaybettiği dengesi yüzünden Seokjin'in yatağına devrildi.

''Jimin, siktir.'' Pekala Jungkook da Jimin'in bedenini kıvırmasını izlerken bunu yapmayı istemişti fakat bu... Lanet olsun, bu deli gibi ateşliydi. 

Jimin onun dudaklarını sömürürken Jungkook büyük avuçlarını kumaş pantolunun üzerinden onun kalçasına bastırdı ve... işte oradaydı. Jimin sert bir şekilde kendisine muhtaçtı. 

Sabırsız bir şekilde kendisine sürtünmesine izin verdi. Dudaklarını ısırmaya başladığında Jungkook inleyerek onu dudaklarının üstünden geri çekti ve üzerindeki saten gömleği sıyırdı hızlıca. ''Fazla vaktimiz yok.'' dedi Jimin nefeslerinin arasından. ''Hızlı ol. Lütfen.''

Jungkook'un dudakları sağ göğüs ucuna kapandı. Jimin kollarıyla onu sarılırken kendi başını geri attı ve inlemeye başladı. Jungkook bir yandan onun pantolonunun düğmesini çıkartmaya çalışırken Jimin sabırsız bir şekilde üzerinde ileri geri hareket ediyordu. 

En sonunda pantolonunu çıkartabildiğinde Jimin'in boynuna doğru yol almıştı ve Jimin de onun üniformasının düğmelerini açmıştı. 

Pantolonunun düğmelerini de Jimin açtı ve ''Daha fazla soyunma.'' diye fısıldadı. ''Bunlar üzerinde kalsın.'' 

Normalde kendisi çırılçıplakken Jungkook'un giyinik kalmasından hoşlanmıyordu ancak bu sefer kesinlikle o üniformanın üstünde olmasına ihtiyacı vardı. 

Jungkook onun iç çamaşırından kurtulduğunda çoktan sertleşmişti. 

''Uzan ve bacaklarını arala.'' diye emir verdiğinde Jimin yaramazca güldü ve onu göğsünden iteklerken ''Hayır,'' dedi. ''Burada sizin emirleriniz geçmiyor.''

Jimin üzerine çıkıp dizlerini yatağın iki tarafına bırakırken ekledi. ''Sizi sürebilir miyim?''

''Jimin. Siktir. Sen...'' Jimin onun konuşmasına izin vermedi. Bu sefer kendi dudakları Jungkook'un göğsüne kapanırken, kendisini konumlandırdı ve Jungkook'tan büyük bir inleme kazandı. 

Sonrası oldukça hızlıydı. İkisi de aklını kaybetmiş gibiydi ve Jungkook Jimin'in hızı yüzünden gözlerini kapatmıştı. 

Birkaç dakika sonra dudaklarını ayırırken Jimin'i belinden yakalayıp altına aldıktan sonra Jimin'in kızaran dudaklarına öpücük bıraktı. 

Jimin onun üzerinde ileri geri hareket etmesini izlerken neredeyse zevkten ağlayacaktı. Jungkook'un vuruşları güçlüydü ve ikisi de sona geldiğinde küçük olan pembe saçlının üzerine yığıldı. 

''Pekala,'' dedi Jungkook nefes nefese. ''Bu savaşta kim kazandı?''

''Bu savaşta ikimiz de kaybettik Jungkook.'' Jimin gülümserken onun kendisine sarılmasına izin verdi.

Eh, görünüşe göre ikisinin de asıl savaştan daha haberleri yoktu. 

Fakat Joon Hyuk çoktan bir orduya sahipti ve,

kazanacak gibi görünüyordu

Öncelikle -sabah görenler için- hepinize ilk olarak günaydııııın güzelleriiim, demek istiyorum. ^^

İkinci olarak şu an saat 4:58 ve daha uyumadım, normalde burada kesmeyecektim ama wattpadd diğer türlü bölümü bir türlü yüklemedi ve yarın dersim olduğu için daha fazla uğraşamayacağım -bir saattir bölümü yükle diyorum fakat hata verip duruyor.

Bölüm normalde bir 12k falan tuttu, çok fazla olduğu için yüklemediğini düşündüğümden ikiye böldüm. Diğer kısmı bir iki güne gelir diye düşünüyorum ama yapılan yorum sayısına göre durum değişebilir BİLEMİYORUM:)))))

Pekala benim için asıl önemli kısım ikinci kısımdı, bu yüzden o bölüm için daha heyecanlıyım. Bunu ön bölüm olarak görüverin olur mu? 

Sizi çok seviyorum, duende'yi 255k okuma yapan bütünnnnn parmak uçlarını öpüyorum. 

Okulu başlayanlar için ufak bir hediye olur umarım.  Ö P Ü Y O R U M

Continue Reading

You'll Also Like

235K 22.2K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
The 42 By kachow

Fanfiction

52K 7.6K 17
"Bizden ne komşu, ne düşman, ne de arkadaş olur." university & dorm au! ! 15.01.2024
147K 13.3K 22
taehyung ve jungkook birbirlerinin yan komşularıydı. there is no other universe then, stay with me texting + instagram 03.02.24 This fiction is dedic...
404K 48.7K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.