Bir Kelebek Hikayesi

By bir_demet_gokyuzu

14.2K 655 278

"Bir kelebeğin ölüme uçuşu..." ♣ Bir esas kız, kötü çocuk ve aşk hikayesi değildir. Aksine, bir yan karakter... More

Bir Kelebek Hikayesi
Ufak Bir Giriş
1→ Küçük Kızlar Ölmez
2→ Mavi Saçlı Kız
3→ Sen Hiç Aşık Oldun Mu?
4→ Bir Gün Yarım Kalacaksın
5→ Bana Bir Şarkı Söyle
7→ Ölü Gelin
8→ Ben Zehra Değilim
9→ Yaralarını Ben Sarayım
10→ Ben Nisan'ı Seviyorum
11→ Hediye İster Misin?
12→ Teşekkür Ederim
13→Çirkin Kelebek
14→ Beni Bir Gün Sevecek Misin?
15→ Acıya Gülmek
16→ Kuş Evi
17→ Köpek Sadakati
18→ Eylül Ölümleri
19→Özür Dilerim
20→İnsanın Alışamayacağı Şey
Sonsuzluğa Son Adım
İKİNCİ ADIM
ÜÇÜNCÜ ADIM
SON ADIM
FİNAL.

6→ Bir Melek Ölürken

570 31 4
By bir_demet_gokyuzu

Bölüm 6 🐚

Acı.

Hayatım hep bu küçük kelimenin etrafında dönüp durmuştu. Sanki merkezde duran oydu da ben ve yaşadıklarım çevresinde hayatımızı devam ettirmeye çalışıyorduk. Her dönüşümüzde de acıya bulanmamız kaçınılmaz oluyordu. Merkezdeki şeyden nasıl kaçabilirdik ki?

Nereye gitsek, hangi tarafa kaçsak aslında onun etrafında dönmekten daha fazlasını yapmadığımızı anlayacaktık. Sadece ben bu gerçeği biraz erken öğrenenlerin arasındaydım. Doğar doğmaz sırf hayatta kalmam ve istemediğim halde savaşmam için vücudumda uygulanan sayısızca şey acıydı.Yalnız kalmak acıydı. İçtiğim ilaçlar acıydı. Yediğim iğneler...çocukluğumu teslim etmek zorunda kaldığım günler... Hepsi ama hepsi birer acıydı.

Ve insanın alışmak zorunda olduğu şey bir 'acı' dahi olsa ona gerçekten alışıyordu. Bende bu duyguyla yaşamaya alışmıştım. Acının merkezde olduğunun bilincine vardığımda, artık ondan korkmayı reddediyorum haliyle. Artık acı benim için küçük bir çocuğun düştüğünde bacağında oluşan yara gibi bir şeydi. Ne zaman kabuk bağlamaya yüz tutsa onu yeniden kopartıyor ve kanatıyordum.

Beni esas dumura uğratan, acının çocuğu olan kederdi.

İşte acıya dahi alışan insan kedere alışamıyordu. O kederin üstüne getirdiği tutukluğa,vücudunun bu yeni hisle birlikte dışarıya bıraktığı gözyaşlarına. Keder tükenmiyordu.Daima oradaydı, karanlıkta boş ev gözleyen hırsızlar gibi sizinde boş anınızı bekliyordu.

Benim boş anımı da eninde sonunda bulmayı başarmıştı.

Nasıl bu denli hassaslaştığımı bilmiyordum ama kardeşimin beni hayatlarına yeniden dahil etmek istememesi, eve geri dönme ihtimalim karşısında gözlerinde gördüğüm o korku yıllarca uğraştığım kalkanımı yerle bir etmiş, geride sadece kocaman bir enkaz bırakmıştı.

İçimdeki enkazdan kalan yıkık tuğlaları gözyaşlarıma temizlemeye çalışıyordum ama yetmiyordu.

"Daha iyi misin?"

Barış'ın fısıltıyı andıran sesiyle ona biraz daha sokuldum. Neredeyse bir saati aşkın süredir yatakta birbirimize kenetlenmiş halde duruyorduk. Etraf karanlık olduğundan yanımdan çekip gitse onu göremezdim ama hissedebiliyordum. Benden cüssece büyük olan bedeni üstüme kalkan misali çökmüş halde dururken parmakları da sırtımda daireler çiziyordu.

"Ağlamak, kardeşinin yaptığı kabalığı örtmeyecek. Hissettiğin bu hüznün geçmesine yaramayacak.Sadece ağlamış olacaksın, o kadar."

"Ben..." dedim titreyen sesimle."Kendimi durduramıyorum." Çaresiz halimi fark ettiğim an ciğerlerimdeki tüm hava çekilmiş ve ağzımdan derin bir hıçkırık daha kaçmıştı.

Çenemden tutup kafamı kaldırırken, ona ne kadar yakın olduğumu tam kestiremiyordum.Ama konuştuğu dakika sıcak nefesi kurumuş gözyaşlarıma çarpınca birbirimize gerektiğinden daha fazla yakın olduğumuzu anlayabilmiştim.

"Bir şeylere üzülmek için hayat sence de çok kısa değil mi?"

"Ama anlamıyorsun. Ne kadar ölmek istesem de, yeniden evime döndüğüm zaman uğruna savaşacak bir şeyler bulabilirdim.Şimdi onu kaybettim." Sesim titrerken yeniden ağlamamak için gözlerimi sımsıkı kapattım."Benim artık bir evim yok."

Ne kadar kabul etmek istemesem de, bir evim yok muydu gerçekten? Evet, annem -babam hatta kardeşlerim hala yaşıyordu. Fakat ben geri döndüğümde o evde istenecek miydim? Belki de beni o evde istemeyen tek kişi Sena değildi. Doğduğum günden itibaren ebeveynlerimde öyle düşünmüştü ama başa gelen çekilir diyerek bana katlanmışlardı.

Acı gerçek yüzümde tokat misali şaklarken,"Benim artık bir evim yok."diye tekrarladım.

Barış sakallarının canımı yakacağını hiç umursamadan başını boynuma gömdü ve kısa bir an için kokumu içine çekti diye düşündüm. Elleri hala belimdeki yerini korurken, ağzından çıkan tek sözüyle hayatımda hep bomboş kalmaya mahkum olmuş tarlama bir tohum attı. Sözleri kulağıma dolduğunda gözyaşlarım durmuş ve sadece onun dediklerini düşünmüştüm.

"Senin evin burası."

🐚

Kahvaltım bittikten sonra kendimi tamamen tıka basa doymuş hissetmeme rağmen kabalık olmasın diye Barış'ı beklemeye devam etmiştim. Dün geceden sonra ona öyle müteşekkir hissediyordum ki, söyleyeceğim ufacık bir teşekkür bana hissettirdiği o güzel duygunun yanında bir hiçti. Bende teşekkür etmek yerine hareketlerimle ona minnetimi belli etme kararı almıştım.

O ağzına kocaman bir dilim ekmek atarken, bende pencereden aşağıda gezinen kalabalığa bakıyordum.Ben onların her endişesini,yetişmek için koşuşturmalarını görürken onlar beni fark etmiyorlardı bile. Tıpkı ailem gibi.Bu durumu bile ailemle bağdaştırdığımı fark eder etmez gözlerimi hemen Barış'a çevirdim.

"Çay koyayım ister misin?"

"İkimize de koy, biraz konuşalım." dedi düz bir sesle. Ne konuşacaktık ki? Yoksa dün söylediklerinden pişman olmuştu da, beni evden mi kovacaktı? Sonuçta ben onun için hala bir yabancıdan öteye geçememiştim. İçimde yaşadığım çelişkiyi ona yansıtmamaya çalışarak, boş bardakları aldım ve masadan kalktım.

Ocağın üstünde sıcacık duran çaydanlıktan çayları bardaklara boşaltırken bir iki defa Barış'a bakmıştım ama yüzü ne olumluydu ne de olumsuz. Her zaman ki gibi gerilmiş dudakla ve sert siyah gözlerle masaya bakıyordu. Bir insanın kahvaltı ederken böyle düşmanca bakacağını Barış'la tanışmadan önce bilmezdim ama Barış bana yeni şeyler öğretmekte ustaydı.

Sol elimle tuttuğum bardağı özenle onun önüne koyduktan sonra kendi çayımla birlikte masanın karşı tarafına oturdum."Ee?" dedim çok beklentili çıkmadığını umduğum sesimle.

Gözleri kaşlarının altından beni buldu ve saniyesinde yeniden çayıyla ilgilenmeye başladı. İyice gerilmeye başladığımı hissediyordum.

"Son günlerini iyi geçirmen için sana yardımcı olacağımı söylemiştim." Gerginlikten konuşacak gücüm olmadığından sadece kafamı sallamakla yetindim."Bugün başlıyoruz."

"Neye?"

"Son günlerini iyi geçirmek istediğini söylemedin mi?" derken kaşları havaya kalkmıştı. Soruma soruyla karşılık vermesine rağmen,onun sabrını daha fazla zorlamayıp sadece onaylayıcı bir ses çıkardım.Kendi aklında benim için planları vardı ve doğrusu biraz korkuyordum. Daha tanışmamızın ikinci günü bana yardım etme başlığı altında henüz boya değmemiş saçlarımı maviye boyatmayı istemişti ve kafamda gökyüzü taşır gibi olmuştum.

"Bugün Emir sana kıyafet getirecek. Akşam barda benimle şarkı söyleyeceksin."

İlk söylediği cümlede sorun yoktu,kıyafet almam gerektiğini ben de biliyordum. Burada kalacaksam her gün aynı şeyleri giyemezdim sonuçta. Fakat onun ardından dudaklarından çıkan sözleri anlamakta güçlük çekmiştim.Akşam barda benimle birlikte şarkı söyleyeceksin. Şarkı. Benimle.Barda.

"Hayır!" İçindeki tüm dehşeti belli eden feryadım masada yankılanmış neredeyse dışarıda gezen insanlara ulaşmıştı ama Barış bağırışımı duymamış gibi yavaşça gözlerini kırpmakla yetindi.

"Evet."

"Son günlerimi iyi geçirmek istediğimi söyledim." dedim ona meydan okuyarak."Rezil olarak değil."

Kollarını birleştirip, sandalyesinde geriye doğru yaslanırken yüzünde hala o silmek istediğim ifade vardı.Sanki ne dersem diyeyim yine onun dediğine gelecekmişiz gibi bakmasından nefret ediyordum.Hem bunun neresi hayatının son günlerini güzel geçirmekle alakalıydı? Saçımı maviye boyatmam, barın birinde şarkı söylemek... Bunlar mı dünyadan gitmeden önce iyi hissetmemi sağlayacaktı?

"Sesim güzel değil."

"Hiç şarkı söyledin mi?" dedi dümdüz sesiyle. O sorunca gerçektende hiç şarkı söylemediğimi fark etmiştim.Küçükken söylediğim bir tekerleme bile yoktu. Kulaklığımı taktığımda solistin sesine kendimi kaptırıp aklımda dolanan sözleri mırıldanmamıştım hiç. Sesimi konuşmak için kullanmasam nasıl bir tınısı olduğunu bile bilemeyecektim.

"Söylemedim ama anlamıyorsun.Çok gerilirsem orada kriz geçirebilirim."

Omzunu silkip masadan kalktı.Konuşmanın bittiğini söylemeye çalışıyordu ama ben zorla bir şey yapmak istemiyordum ve beni dinlemek zorundaydı. Barış sandalyesini arkaya kaydırdığında eş zamanlı olarak ben de yerimde doğruldum ve bileğini kavradım.Gözleri önce bileğini sıkan elime ardından da benim gözlerimin odak noktasına kaymıştı. Yüzünde öyle sert bir ifade vardı ki refleks olarak elimi çektim.

"Bunu yapamam. Lütfen."

"Eğer bunu yapmazsan anlaşmayı bitiririz." derken yüzünde tek bir mimik oynamamıştı. Anlaşmayı bitirme fikri onda hiçbir anlam ifade etmiyordu ancak benim için bu çok önemliydi ve Barış kahretsin ki ona karşı gelemeyeceğimi biliyordu.

Dudağı hafifçe yukarıya kıvrılırken,"Anlaşmayı bitirmek ister misin?" dedi. Onun dalga kokan yüz ifadesini tam şu anda silebilirdim ama oynayacağım tüm kartları ortaya sermiştim ve artık hamle yapacak durumum kalmamıştı. Kabul ettiğimi belli ederek başımı önüme eğdiğimde,oturma odasına doğru gitti. Hemen ardından da televizyondan geldiğini düşündüğüm bir spor spikeri sesi gelmişti. Erkekler ister arabeskle ister Barış gibi rock'la ilgileniyor olsun, değişmiyorlardı.

Yardım etme zahmetine dahi girmediği kahvaltılıkları yerlerine yerleştirirken, onu ikna etmek için kendimce yöntemler arıyordum.Tamam, kabul etmiş görünebilirdim ama yine de daha güneş batmadan bara gitmezdik ve benim o süre zarfına kadar bir çözüm bulmam gerekiyordu. Oraya eğlenmek için gelen kalabalığın gözleri üzerimdeyken kendimi hayal ettiğimde bile elim ayağım birbirine dolanıyordu. Bu yüzden Barış'ı ikna etmek için kesin bir çözüm bulmalıydım.

Mutfakta işim bitip içeriye girdiğimde Barış koltuğa uzanmış bir şekilde duruyordu. Gözleri odadaki varlığımı fark ettiğinde küçük bir bakış attı ama hemen yeniden televizyondaki kanala gözlerini çevirmişti.

"Öğlen için ne yemek yapayım?"

Siyah gözleri üzerime döndüğünde hemen oraya yatıp ölü taklidi yapmamak için kendimi zor tuttum. Tuhaf olan bir şeyler vardı.Bakışlarındaki o koyuluğu sevmemiştim. Yine de o bana bakmaktan vazgeçmediği için etrafta oluşan garip havaya aldırmadan gözlerimi üzerinden çekmedim. Alt tarafı ne yemek istediğini sormuştum.

Sonra sanki merak ettiğim sorunun cevabı Barış'ın gözlerindeymiş gibi bulunduğumuz durumu fark ettim.O koltuğa yayılmış maç izlerken,mutfaktan çıkıp ona ne yemek istediğini soruyordum. Biz tıpkı evli gibiydik.

Önce şaşırarak açılan gözleri daha sonrasında bir kat koyulaşmış ve elleri çenesindeki kirli sakalları çekiştirmeye başlamıştı."Etrafta dolaşma." Sert sesi yerimde sıçramamı sağlarken, ikimizin evli olma fikrinden hoşlanmadığını gayet açık bir şekilde görebiliyordum. Evleneceğimizden değil ama benimle birlikte olmaktan bu denli mi nefret ediyordu? Herhalde beni yeteri kadar güzel bulmadığı için düşüncesi bile onu korkutmuştu.

"Tamam." dedikten sonra arkamı dönmüştüm ki yeniden ona yöneldim. Ne var der gibi bakan bakışlarında bariz bir mesafe vardı."Şey, ben akşam hangi şarkıyı söyleyecektim?"

İki eliyle yüzünü kızartacak kadar çok ovaladı."Nisan, bilmiyorum. Ne halin varsa gör tamam mı?"

"Benimle düzgün konuş!" Aslında onun bu kaba konuşması karşısında geri adım atıp tüm günü odada geçirecektim. Böylelikle bir nevi barda bir sürü insanın önünde şarkı söylemekten de kaçmış olacaktım ama artık sözler ağzımdan çıkmıştı ve geri almam imkansızdı.

Hiç beklemediğim anda ayağa fırlayınca, bir adım geriye gittim.Karanlığı emen gözlerinin odak noktasından kıvılcımlar çıkıyor ve derime nüfus ediyordu. Öfkesinin ateşi beni de sarmışken korku kara büyü gibi kalbimin duvarlarını dövüyordu sanki.

Üstüme abanmak üzere olan bedeni dün bana huzur verirken bugün nasıl korkmamı sağlardı? Adeta beni pençe gibi kavrayacak olan o eller dün sırtımda hafifçe dolanan eller miydi?

"Üstüme gelme!" diye bağırdım yüzüne karşı."Alt tarafı ne yemek istediğini sordum diye gördüğüm muameleye bak."

"Sorma o zaman!" derken onunda sesi yükselmişti. Dudaklarından çıkan her sözü üstüme kusuyor,daha da kötüsü kendimi kokmuş bir çöp gibi hissettiriyordu.Boyunun benden uzun olması nedeniyle kafamı kaldırmaktan tutulan boynumu hafifçe oynattım.

"Sana iyi davranmaya çalışıyorum ama her gün kavga ediyoruz."

Hiç de hafif olmayan bir hareketle bileğimi kavradı ve beni geriye doğru ittirdi. Duvarla kapı arasında kalan pervaza çarpan sırtımdan acı bir'küt' sesi çıkarken yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. Onun karşısında güçsüz görünmek istemiyordum.

"Beni zorlama." dedi dişlerinin arasından.

"Sen kimsin be? Kimsin! Çek elini üzerimden yoksa çok kötü olur." Bana nispet yapar gibi bileğimi kavrayan elleri daha sıkılaşmıştı.Duvarla onun arasından çıkmak için çaktırmadan bir yer aramaya çalıştım ama yoktu. Göbeğinin benim göbeğime sürttüğünü hissettiğimde benim gözlerim kocaman açılırken, onun yüzünde tek kas oynamamıştı.

"Dokunma bana!"

"Nisan ben senin gördüğün adamlardan değilim."

Üstüme uyguladığı baskıyı engellemek için ellerimle sertçe göğsünü ittirdim."Komiksin Barış! Dün yanımda beni teselli ederken bir anda değişiyorsun. Sadece ne yemek yediğini sorduğumda aniden celalleniyor sonra da gelip beni itip kakıyorsun. Ne yapabilirsin ki? Öldürür müsün?"

Yarım açık kalmış dudakları ve dağılmış saçlarıyla beni izliyordu.Geri gitmesi için göğsünü bir kere daha ittirdim."Ben gördüğün adamlardan değilimmiş! Evden bile çıkmamış bir kıza mı söylüyorsun bunu? Daha kız arkadaşı dahi olmamış birisine mi diyorsun? Ne bileyim ben diğer adamları? Ama buna rağmen senden kaba olmadıklarına bahse varım."

Yüzündeki o çarpık ifadeden şaşırdığını gayet net görebiliyordum. Çığlığı andıran bağırışlarım durduğunda kapının sert gümbürtüsüyle ikimiz de başımızı kapının olduğu tarafa çevirmiştik. Barış göz ucuyla bana bakıp yanımdan geçip gitti. Çok bağırmaktan dolayı harcadığım nefesimi dengelemek için derin nefesler alırken, Emir'in neşeli sesi kapının açılmasıyla birlikte evin içini doldurmuştu.

"Maviş nerede?" dedi cıvıldayan sesiyle.

Onun kuş gibi cıvıldayan sesinin aksine Barış'ın ki o kuşu öldürür gibiydi."Odada."

Duvarın kenarında öyle soluk soluğa kalmış ve büyük ihtimalle kızarmış bir suratla kalmayı doğru bulmadığımdan, en yakın koltuğa çöktüm. Ben oturduktan saniyeler sonra da tüm serseriliğiyle Emir kapıda belirmişti. Piercingli dudağı beni gördüğünde hafifçe yukarıya doğru kıvrıldı.

"Maviş bak sana neler aldım."

Elinde tuttuğu poşetlerle kapıdan geçmesi biraz zor olsa da, sonunda karşımdaki koltuğa oturmayı başarabilmişti."Kız arkadaşım karar verdi. Günlük ve gezmelik şeyler işte. Ama sen esas buna bakmalısın." dedi diğerlerinden ayırdığı poşeti önüme iterken.

Poşeti hafifçe açtım ve içinde duran elbiseyi iki parmağımla tutup havaya kaldırdım. Kıpkırmızı ve sırtında derin dekoltesi olan bir elbiseydi.

"Akşam barda şarkı söyleyeceğini duyduk."

Emir'in açıklamasını hayal meyal duymuştum. Çok şaşırmış gözükmemek için açılan ağzımı kapatmaya çalışıyordum ama bu sefer gözlerim kocaman oluyordu.Ben şimdi bunu mu giyecektim? Hayatımda giydiğim en son etek bile orta okul eteğimdi.

Kırmızı elbise elimden düştüğünde,bir çift siyah gözle karşılaştım.Barış'ın dağılmış yüz ifadesi bir kat daha berbat hale gelmişti. Bir şey demesini bekliyordum ama biraz önceki kavgamızdan sonra umursamaz tavırları takınacağının da farkındaydım.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandıktan sonra usulca odama girdim. Benim ardımdan bir iki ses duyulmuştu fakat hemen ardından Emir'in gidişini duymuştum. Siyah yatağa yüz üstü kendimi bıraktığımda çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum. Tüm duygularımı dışarıya atmak için ne kadar çığlık atarsam atayım yine içimde bir şeyler kalacaktı işte.

Barış'la aram kötüydü. Akşam çıkmam ve şarkı söylemem gereken bir bar vardı. Tabii bir de giymek zorunda olduğum o kırmızı elbise.

Son günlerimi değerli hissedeceğim derken ister istemez dertli bir hayat sahibi olmuştum.

🐚

Sahnenin perdesini hafifçe kaldırıp baktığımda, müzik bekleyen kalabalığı görebilmiştim. Gerçekten burası çok iyi barlardan birisiydi ama bugün gözüme daha bir kalabalık geliyordu. Sanki Barış tüm herkesi nispeten buraya toplamış da rezil olmama şahit olmalarını istemiş gibiydi.

Elimi kırmızı elbisenin dar alt kısmına sildim. Arka tarafı belimin alt tarafına kadar yırtık olduğu için tüm hava direkt derime nüfus ediyordu. Etek kısmına doğru indikçe iyice bacaklarımı birbirine sıkıştıran elbiseden hoşlanmamıştım. Burada, benim giydiğim kıyafetin iki-üç kat daha açığını giyen kadınlar olmasına rağmen kendimi rahatsız hissediyordum. Tüm erkeklerin işi gücü yokmuş da beni izliyormuş gibi.

Ve bu hayatının on sekiz yılını gölge olarak geçirmiş birisi için iğrenç bir durumdu.

Sırtıma değen sıcak elin varlığıyla sahne perdesini aceleyle bırakıp arkama döndüm. Grubun elektro gitaristi Tekin, gülümsüyordu.Saçları her zaman ki gibi yukarıdan ufak bir topuzla tutturulmuş bir haldeydi ve Türkiye şartlarındaki 'erkek' tabusunu delip geçen bir imajı vardı. İşin garip tarafı ise yeniliklere açık olmayan ben,çevremde gördüğüm bu hippi tipli erkekleri beğeniyordum.

"Heyecanlanma." dedi aramızdaki mesafeyi kapatırken."Hangi şarkıyı seçtin?"

"Ben..ben şarkı seçmedim." Biraz önce beni yüreklendiren adam o değilmiş gibi yüzü bir anda anlamlandıramadığım bir duyguyla dolmuştu. Kaşlarının arasına giren iki sert çizgi ve çenesinde seğiren kas artık onun da gergin olduğunu gösteriyordu. Ama ne yapabilirdim? Barış ne derse yaptığım doğruydu ama o dedi diye her şeyi dört dörtlük yapamazdım ya.

"Sana şarkı listesi versem? Sonuçta bizim de çalabileceğimiz şarkılar sınırlı. Oradan seçip söyleyebilirsin." dedi hızlı hızlı.Gözü çözüm buralardaymış gibi etrafı tarayıp duruyordu.

"Tekin." dedim yumuşak sesle."Gerek yok. Şarkı istemiyorum."

"Ama?"

Omzunu sertçe sıktım."Bana bırak."

Gözleri yüzümde bunu yapıp yapamayacağımı tartmak istercesine dolaşırken, bende gülümsüyordum. Böyle konuşmamın perde arkasında hiç hoş şeyler olmuyordu. Mesela midem bağırsağımla birbirine girmiş durumdaydı, kalbim göğüs kafesimi döverken, ciğerlerim aşağı doğru düşüşe geçmişti.bAma buna rağmen güçlü kız maskesini takmaktan vazgeçmiyordum.Barış'ın bugün bana yaptıklarından sonra ona bir ders vermek istemiştim ve bu da ayağıma gelen büyük bir fırsattı. Bu fırsatı sırf çekingenliğim yüzünden ayağımla itemezdim.

Tekin sonunda sıktığı yüzünü rahat bırakıp bana gülümsedi ve eliyle sahneye doğru gitmemi sağladı."Sıra bizde."

Karnıma giren bıçak gibi ağrıyla vücudum kasıldığında,"Tekin." diyecek oldum ama her şey için çok geçti. Seyirciyle aramdaki perde çekilmiş ve beni fark etmelerini sağlamıştı. Emir köşede baterinin yanında duruyordu, göz göze geldiğimiz an bana bir öpücük attı ama bu samimi hareket bile iyi hissetmemi sağlamıyordu.

Hafifçe iki mikrofonun konulduğu yere çekingen adımlar atarken,diğer mikrofonun sahibi Barış'ı arkasından görebiliyordum.

Sakin ol.

Az önce dik başlılığımla şarkı dahi seçmediğimi itiraf eden ben, şimdi bu insan kalabalığından nasıl kaçacağımı hesaplıyordum.İnsanlardan hep uzak kalan taraftım her zaman için. Dışarıya çok nadir çıkardım, buradaki kimse ailem değildi. Doktorlarım veya benimle aynı hastalığı paylaşan oda arkadaşlarım değildi.Bunlar ölmek üzere olduğumu bilen kişiler değildi.

Bana baktıklarında genç bir kız ve uzun bir ömür görüyorlardı.

Bugün bana aciz bakan gözler yoktu.

Barış'ın yanındaki mikrofonun önünde durduğumda, Barış'ın gözleri üzerimde dolandı.Kıyafetimi incelemeyi bittirdiğinde gözleri yüzüme değmeyi başarmıştı sonunda.

Son kavgamızdan sonra bir kere bile konuşmamıştık. Oysa bana yardımcı olmasını falan beklemiştim ama Barış her zaman ki gururuyla yüzüme bakmayı bile onuruna yediremediğinden, sadece bakışlarıyla bir şeyler anlatıyordu ve bakışlarıyla anlattığı şeyler kesinlikle dostane değildi.

Gözlerini sertçe üstümden çekip mikrofona doğru,"Hoş geldiniz." dedi. Artık sıra benim sıramdı.Dans etmek için bekleyen insanlar bir atak bekliyordu ama ben sadece mikrofona bakıyordum.

Boğazımı temizlediğimde, sesim barın en ücra köşelerine kadar yankı yaptı ve iyi vakit geçirmek için gelmiş insanlar yüzüme doğru döndü. Buranın müdavimleri yeni olduğumu biliyordu. Tabii aradaki yeni noktayı fark ettiklerinde eğlenmekten çok beni izlemeye koyulmuşlardı.

Tekrar nefesimi temizledim."Merhaba.." Her konuştuğumda dudaklarım mikrofona sürtüyordu."Bir arkadaşımın isteği üzerine burada şarkı söyleyeceğim ve...ve şey..benim..bir şarkım yok."

Barış'ın gözleri üzerime döndüğünde, bakışları ok gibi vücudumu delip geçiyordu ama hemen ondan gözlerimi kaçırdım."Bu zamana kadar hiç şarkı söylemedim. Sesim nasıl bilmiyorum bile."

Kalabalık derin bir sessizliğe gömülmüştü.

"Fakat bildiğim tek şarkıyı söyleyeceğim. Neden biliyor musunuz? Çünkü, ben yaşamak istiyorum!"

Etraftaki makyajlı ve sahte yüzler birbirine ne olduğunu anlamaya çalışırmış gibi bakıyordu. Her gün gittikleri bir barda yabancı bir kız görmüşlerdi ve o kız şarkı söylemeyi bilmediğini ama buna rağmen söyleyeceğini çünkü yaşamak istediğini söylüyordu.Onların menzilinde zaten yaşadığım için, söylediklerim bir bilmece gibi geliyor olmalıydı.

"Çünkü bugün benim günüm!" diye bağırdım kalabalığa doğru."Ben bugün, hastalıktan ibaret olan bir kız değilim! Bugün doktorlar için sadece bir vaka değilim! Bugün ailem için bir utanç kaynağı değilim!"

Sözlerim karşısında homurtular kesildi. Yanımda duran Barış'ın kaslarının gerildiğini hissediyordum. Susmamı istiyordu galiba, tam tahmin edemiyordum.Belki de pişman olmuştu. Ölecek bir kıza kötü davrandığı için içinde az da olsa pişmanlık olması fikri içimdeki ateşi daha da alevlendirdi.

Kalabalığın meraklı gözlerinin arasında mikrofona eğildim ve bildiğim nadir Türkçe şarkılardan birisini mırıldanmaya başladım.Annem bu şarkıyı babamın çok sevdiğini söylerdi. Tabii ben doğmadan önce. Doğumumdan sonra tek hayatı ben ve hastalığım olduğu için bir daha o şarkıyı hiç söylememişti.

Sonunda arkamda duran Emir'le Tekin şaşkınlığı attıklarında müziğin ritmini yakaladılar ve bende sesimi biraz daha yükselttim. Şarkı söylemek insana başka bir dünyanın kapılarını açıyor ve oraya buyur ediyordu.Sesim gerçekten güzel değildi, o beklenen an geldiğinde kızın çıkıp herkesi mest edeceği masal kahramanlardan birisi de değildim zaten.

Ama sesimin bu iğrençliğine rağmen insanlar bana katılıyordu.Sanki buraya eğlenmeye gelmemişler de konserimi izlemek için gelmiş gibiydiler.

Ciğerim çıkana kadar bağırmama rağmen kimse bunu umursamıyor aksine onlarda temposunu arttırıyordu.

Şarkının nakaratına ulaştığımda sözler dudaklarımdan otomatik olarak dökülmeye başlamıştı. Senin için söylüyorum baba. Mikrofonu olduğu yerden çıkarıp, sahneyi turlamaya başladım. Barış, kenara çekilmişti ve burası benim alanımdı artık! Bir kere daha şarkının sözünü bağırdım. Hayatını berbat ettiğim annem için söylüyorum. İçimdekileri kusarcasına bir kere daha nakaratı haykırdım. İnsanlarda benimle birlikte bağırıyor, ellerini çırpıyordu. Benden utanan kardeşim için söylüyorum.

En sonunda bitişe doğru sesim yavaşladı. Derin nefesler alarak,mikrofonu yerine bıraktığımda kalabalığın alkış sesi kulağımı parçalıyordu.

Ve bu zamana kadar bana acıyan herkes için söylüyorum.

Şarkı bittiğinde çaprazımda duran Barış'a baktım, sert yüzüyle direkt gözlerime bakıyordu. Hemen ardından da sahneden aşağıya indim. Başarmıştım işte. Bana söylediğini yapmıştım ve ne kadar kabul etmek istemesem de iyi hissetmiştim. Barış ne kadar dengesizin teki olsa da benim için yaptığı planları gerçekten yararlıydı.

Bar bölümüne doğru ilerlediğimde,en son gördüğümde bana kötü davranan ve buraya ait olmadığımı söyleyen barmen yüzüme karşı gülümsedi. İnsanların değişim hızına akıl erdiremiyordum ama yine de gülümsemesine karşılık verdim.

"Çok iyiydi."

"Evet adeta çığırdım." dedim neşeli bir sesle. Kafasını hafifçe eğip bir kahkaha attı.

"Seni izlemekten kimse içki bile almadı."

Yapmacık bir üzgün ifade takındım. Bir yandan da arkamdan Barış'ın nerede olup olmadığını kontrol etmeye çalışıyordum ama son bakışmamızdan sonra sahneyi terk etmiş olmalıydı. Yüzünde gördüğüm o sert ifadeye kendimce anlamlar yüklemeyecektim. En azından bugün.

"Çıkışta bir şeyler yapalım mı?"

Yeniden barmene döndüğümde yüzündeki o bir şeyler bekleyen ifade içimde bir şeylerin sinyale geçmesini sağlamıştı. Ne bekliyordu ki? Onunla birlikte gidemezdim.

"Kıyafetin çok güzelmiş." derken gözleri bacaklarımda dolanıyordu.Barmenin bu tavrı karşısında neye uğradığımı şaşırırken o hala benim bu korkumu görmemiş gibi iltifatlarına devam ediyordu.

"Saçların da çok hoş. "

Sonra bakışları yeniden bacaklarıma yöneldi."Vücudun da."

Ve aniden siyah bir karaltı ışık hızıyla geçip, barmenin yüzüne yumruğu indirdi. Barış. Barmenin yüzüne sayamadığım kadar çok darbe indirirken, çığlık çığlığa onların tarafına geçtim.

Barış'ın koluna girsem, arada kaynayacağımdan çok korkuyordum. Yüzünde tek bir kas oynamıyordu ama gözleri öyle sertti ki, şu anda önüne kim gelse öfkeden göremezdi. Barmen bir küfür savurduğunda, yakasından tutup barın masa kısmına sırtını yasladı.

Sonunda seslerden ve çığlığımdan dolayı kalabalık bizi fark etmiş ve meraklı gözler üstümüzü taramaya başlamıştı.

"Sen az önce ne dedin?" dedi Barış dişlerinin arasından. Barmenden cevap gelmeyince, sırtını sertçe masaya çarpıp daha yüksek bir sesle bağırdı."Az önce ne dedin lan!"

Kalabalık bu kükremeyle birlikte adeta yerine sinmişti ama yine de bakışlar üzerimizden çekilmiyordu.

"Ben.." dedi barmen ağzından kan çıkarken."Sadece vücudunun güzel olduğunu söyledim."

"Bir kere daha o kızın vücuduna bakarsan senin ağzını burnunu dağıtırım!"

Barmeni çöp poşetiymiş gibi yere attığında, bakışları bana döndü."Bir daha böyle giyindiğini görürsem senin de ağzını yüzünü dağıtırım!" Kükreyişi karşısında sadece kafamı eğmekle yetinince,"Anladın mı lan!" diye bağırdı.Korkuyla başımı hızlı hızlı salladım.

Sertçe bileğimden tutup, beni bar kısmından çıkarırken etraftaki kalabalıkta bizimle ilgilenmemiş gibi yapıyordu ama biliyordum ki hepsinin dikkati bizim üzerimizdeydi. Barış zorla beni çekiştirerek bardan çıkarırken,yine her şeyi berbat ettiğimi düşünüyordum.

Her şey çok güzel başlamıştı oysa ki.

Soğuk havada topuklularımla onun arkasında paytak paytak yürürken,bir anda bileğimi daha fazla sıkıp beni önüne doğru savurdu. Dengemi bir iki dakika sağlayamasam da sonunda onun karşısında dik duracak kadar sağlamlaşmıştım.

Gözlerinin siyahı gitmiş yerine daha başka bir renk gelmişti. Daha zehirli bir renk. Çenesi kaskatıydı,dişlerinin gıcırtısını bulunduğum yerden bile duyabiliyordum.

"Ben bir şey yapmadım." dedim titreyerek. Soğuk kıyafetlerimi delip geçiyor, iliklerime kadar ulaşıyordu. Bir müddet sonra artık vücuduma iğne batırıyorlarmış gibi hissetmeye başlamıştım.

"Bu kıyafeti giymesen öyle laflarda gelmezdi!"

"Sana ne!" diye bağırdığımda gözlerinin koyuluğu bir ton daha artmıştı. Şimdi burada beni bırakıp gidebilirdi ve bende eve ulaşamadan ölürdüm. Hatta sokaktaki serserilerin kötü davranışlarına maruz kalırdım. Ne kadar kaba olursa olsun bana yardımcı olmuştu sonuçta.

Tam ağzımı açacaktım ki bileğimi yeniden sımsıkı tuttu ve beni arkasından sürüklemeye başladı.

"Ders 1 tamamlandı."

"Üşüyorum." dedim dişlerim birbirine vururken. Sert bir hamleyle bana doğru döndü ve yerime sinmemi sağlayacak bir bakış attı. Ama yine de üstündeki ceketi çıkarıp, üstüme örtmeyi akıl etmişti en azından. Onun ceketinin sıcaklığıyla sarmalanırken, hala bileğimi bırakmıyordu.

Yolu neredeyse yarılayacağımız sırada,"Asla ama asla yanımdan ayrılmayacaksın." diye fısıldadı.

Bu sözü tutamazdım.

Zamanı gelince, onun yanından ayrılmak zorundaydım...

Continue Reading

You'll Also Like

25.3M 903K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
100K 3K 38
"Oo küçük hanım iki gündür sizin peşinizdeyiz." "Siz de kimsiniz nie peşimdesiniz ne istiyorsunuz?" " sakin küçük kız" "Kimsiniz dedim" " babanın öde...
1.4M 52.9K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
1.7M 103K 62
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.