Suç Mahalli

By NurCelebi5

34.7K 5.9K 4.8K

{Kapak tasarım Nimburse} Gece İstanbul'un üzerine çöktüğünde, yollar evlerine ulaşmak isteyen son insanları d... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 23
Önemli!
Bölüm 24
Bölüm 25
Tanıtım videomuz
Bölüm 26
Bölüm 27
Soru-Cevap
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
FİNAL
Teşekkürler
Adresi olmayan mektup

Bölüm 22

842 207 95
By NurCelebi5

Eslemissss adlı kişiye ithaf edildi ♡

22.Bölüm

Arabanın hızını biraz daha artırırken Barış'ın sorguyu bitirmemiş olması için içimden dualar edip duruyordum. Barış sorgu için gittikten sonra bir saat kadar daha inceleme yapmıştık ve delil olabileceğini düşündüğümüz her şeyi almıştık. Fakat şu an beni ilgilendiren tek delil evde bulduğumuz kolyeydi ve Kürşat Bey'in kolye hakkında ne söyleyeceğini gerçekten çok merak ediyordum. Eğer öğrenmek istiyorsam hızlı olmalıydım.

Hava oldukça karanlıktı ve yollar ıssızdı. Saate bakmaya korkuyordum; gecenin hangi saatini yaşıyorduk, uyuyabileceğimiz kaç saat kalmıştı bilmek istemiyordum.

Ellerimle direksiyonu daha sıkı kavrayıp hızımı biraz daha arttırdım. Yolların boş olması şu an işime çok yarıyordu; bu yüzden bu fırsattan iyice yararlanmak istemem tamamen benim hakkım olan bir şeydi. Emniyet binasına yaklaştığım sırada çalan telefonum nedeniyle biraz yavaşlayıp yan koltukta olan telefona uzandım, Ecem arıyordu. ''Efendim Ecem?'' derken telefonu hoparlöre almış ve kucağıma bırakmıştım.

''Azra cesetin detaylı incelemesini bitirdim. Elde ettiğim ve sizin işinize yarayacağını düşündüğüm bilgiler var.'' dedi ve bir cevap vermem için bekledi.

''Tamam Ecem, şu an yoldayım merkeze gelince bir sorguya gireceğim sonra da senin yanına gelirim. Belki sonra da birkaç saat uyumak için eve gidebilirim.'' dedim son kurduğum cümlenin gerçekleşmesini tüm kalbim ile umut ederek.

''Ben de seninle görüştükten sonra gideceğim eve. Bu yüzden işini hızlı halletmeye bak.'' Sesinde gezinen yorgunluk barizdi.

''İnşallah.'' dedikten sonra telefonu kapatıp merkezin giriş kapısından içeri girip arabayı park edebileceğim müsait bir yer var mı diye etrafa bakındım. Fazlaca müsait alan vardı; arabayı hemen park edip kendimi dışarı attım. Etrafımı çevreleyen soğuk hava tüylerimi diken diken ederken derin bir nefes alıp hızlı adımlarla içeri girdim.

Yaz ayındaydık fakat gece soğukları artık kendini belli etmeye başlamıştı. Bunun için geceleri giyebileceğim bir hırka almak ve arabaya koymak eve gidince yapacağım ilk şey olmalıydı. İçerisi yavaş yavaş boşalmaya, herkes evine dağılmaya başlamıştı. Girişte fazla oyalanmak niyetinde değildim. Adımlarımı merdivene çevirip bir kat aşağıda bulunan sorgu odasına gitmek için hızlı davrandım. Merdivenleri ikişer ikişer inerken sorgunun bitmemiş olmasına dair ettiğim dualara devam ediyordum.

Alt kata nihayet inmeyi başardığımda birkaç metre ötemde Burak'ı görmüştüm. Bu da sorgunun bitmediğine dair bir işaretti. Yüzüme bir sırıtış yerleştirip büyük adımlarla Burak'ın yanına gittim.

''Hoşgeldiniz komiserim, inceleme nasıl geçti?'' Burak kapıya yaslanmaktan vazgeçip uykusuzluğun vermiş olduğu hisle kollarını iki yana açıp esnedi.

''İyiydi.'' diyerek geçiştirdim onu. O da üstelemeyip susmayı tercih etmişti zaten. ''Sen neden içeride değilsin?'' diye sordum.

Sorum üzerine bakışlarını kısa bir süre sorgu odasının kapısına çevirip sonra tekrar bana döndü ve ''Başkomiserim siz gelene kadar sorguyu izlememi istemedi.'' dedi. Kaşlarımı çatıp bir anlam vermeye çalıştım buna fakat veremedim. Sonra Barış'la aramızda geçenleri tekrar hatırladım ve boğazım düğümlendi. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, bu sandığımdan daha zordu ve Barış bunu yaparken hiç zorlanıyor gibi değildi. Kendimi toparlamaya çalıştığımda ''Neden peki?'' diye sordum. Sesimdeki acizliği fark etmemesi için dualar ettim.

''Bilmiyorum komiserim.'' dedikten sonra sorguyu izlemek için ayrılan bölümün kapısını açıp, ''Buyurun,'' dedi. Fark etmemesine sevinip teşekkür edercesine başımı salladım ve açılan kapıdan içeri girdim. Üniformalı bir polis masanın başında kamera kayıtlarıyla ilgilenmekle meşguldü. Polis beni fark ettiğinde kısa bir bakış atıp tekrar işine geri dönerken ben de birkaç adımda polisin arkasına geçip cam bölmeden sorguyu izlemeye başlamıştım.

İçeriye girdiğim anda Barış cam bölmenin olduğu tarafa baktı. Bakışları canımı acıtıyordu. Pişmanlıkla bakıyordu bana. Bense ona tüm hayal kırıklığımla yanıt veriyordum. Bu kısacık bakışma ruhumuza derin izler bırakacaktı ve bu iz bizim miladımız olacaktı.

Gözlerini nihayet üzerimden çektiğinde ''Kürşat Bey evinizde bulunan kolye maktüle mi aitti?'' diye sordu masaya eğilip karşısında başını önüne eğerek oturan adamın odak noktası olmaya çalışırken.

''Evet, evet onundu.''

''Peki sizde ne işi var?''

Kürşat Bey derin bir nefesle sorgu odasının kasvetli havasını ciğerlerine doldururken sanki konuşmamak için tembihlenmiş gibi başını biraz daha indirip dudaklarını iyice birbirine bastırmıştı. Korkuyor gibiydi. İlk başlardaki o özgüvenli, dik başlı adam yok olmuştu sanki. Barış, onun bu tavrından hoşnut olmadığını göstermek istercesine parmaklarını saçlarının arasından geçirip dilini dişlerine sürttü. ''Lütfen sorularıma cevap verin!'' Sesindeki sakinlik insanın tüylerini ürpertecek cinstendi. Kürşat Bey yavaşça başını yukarıya kaldırdı. Gözlemlediğim kadarıyla her şeye rağmen sakin tavrını korumaya ve soğukkanlı olmaya çalışıyordu. Dudakları sinsi bir gülüşün ev sahipliğini yaparken Barış onun konuşacağını anlayıp rahatlamış gibi sırtını sandalyeye yasladı.

''Onun bir sevgilisi vardı,'' diyerek başladı konuşmaya. Yüzünde bir tiksinti ifadesi oluştu sözleriyle birlikte. Fakat bize ne arkadaşları ne de annesi bir sevgilisi olduğundan bahsetmemişti. ''Ondan boşanmış olabilirdim, ama onu hala seviyordum.'' Gözlerinde Barış'ın onu anlamasını ümit eden bir bakış vardı. Onunla empati kurmasını istiyordu. Fakat Barış onun istediği empatiyi vermek niyetinde değildi. ''Devam edin lütfen.'' diyerek onu konuşmaya teşvik etti.

''Cinayetten ne kadar önceydi bilmiyorum fakat eski sayılmazdı. Onun çalıştığı hastaneye gitmeye karar vermiştim. Çünkü beni affetmesi gerekiyordu.'' Kürşat Bey tek eliyle yüzünü ovaladıktan sonra başını geriye atıp gözlerini tavana sabitledi. ''Odasında o lanet herif vardı. Melek'e o kolyeyi takıyordu.'' dedikten sonra tavandaki gözleri tekrar Barış'ı buldu. Masanın üzerine eğilirken Barış'la kurduğu göz temasını kaybetmemeye çalışıyordu. ''O an Melek'e vurduğum o geceye lanetler savurmak istedim. Beni fark ettiklerinde çok şaşırmışlardı. Özellikle Melek. Yanındaki adam Melek'e bir şeyler dedikten sonra odadan çıkıp gitti.''

''Sonra ne oldu?''

Barış'ın sorduğu soruya karşılık sesli bir şekilde güldü ve başını iki yana salladı. ''Beni tehdit etmeye çalıştı, odasından çıkmazsam güvenliği çağıracağını söyledi. Bense onun tehditlerine aldırmadan tam karşısına geçip gözlerinin içine baktım. Ve fark ettim ki bana aşkla bakan gözlerini artık nefret bürümüş. Dayanamadım başkomiserim, o adamın taktığı kolyeyi tutup çektim boğazından.'' Bunları söylerken sanki o anları tekrar tekrar yaşıyormuş gibi hırslanmıştı. Sesi ara ara yükseliyor sonra kendine gelince alçalıyordu. Barış, Kürşat Bey sustuktan sonra yeni uzamaya başlamış sakallarını sıvatlayıp başını aşağı yukarı fark edilemeyecek yavaşlıkta sallamıştı. ''Eşinizin sevgilisinin kim olduğunu biliyor musunuz?'' diye sordu.

''Evet,'' derken başını da tasdik edercesine sallamıştı. ''Onun her şeyini adım gibi biliyorum.''

''Bize adresini vermeniz gerekecek.''

''Tabii,'' Barış, Kürşat Bey'in verdiği adresi not alırken ben de sorgunun bitmiş olduğuna kanaat getirip önümdeki polis memuruna ''İyi akşamlar.'' diyerek bulunduğum odayı terk etmiştim. Ben dışarı çıktıktan birkaç saniye sonra Barış da sorgu odasının kapısını açıp kendini dışarı attı. Onun hemen arkasından Burak içeriye girip Kürşat Bey'i aldı ve bize kolay gelsin temennilerini ilettikten sonra dışarısının yolunu tuttu.

Sorgu kayıtlarıyla ilgilenen polis dışında herkes gittikten sonra, ''Başkomiserim sorguda neyi kaçırdım?'' diye sordum gözlerimi merakla açıp Barış'ın ne söyleyeceğine odaklanırken.

''Boşanmalarına sebep olan o olayı öğrendim komiser Azra.'' dedikten sonra beni arkasında bırakıp yukarı çıkmak için merdivenlere yürümeye başladı. Soğuktu, uzaktı. Benim ona böyle davranmam gerekiyorken bunu o yapıyordu. Tırnaklarımı avuçlarıma geçirdim. O bana uzak dururken ne işler çevirdiğini bulmam olanaksızdı. Eğer bu işi öğrenmek istiyorsam onun en iyi yaptığı şeyi yapmam gerekecekti. Hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım. Merdivenlere ilerlerken arkasından seslendim. ''Söylesenize neden boşanmışlar?''

...

Otopsiye girmeden önce derin bir nefes alıp sakinleştikten sonra ağır kapıyı itip içeriye girdim. Ecem duvarın kenarına çektiği sandalyeye oturmuş ve uyuyakalmıştı. Bu rahatsız sandalyede uyuyabildiğine göre bugün çok yorulmuştu anlaşılan. Onu uyandırmak adına birkaç kez öksürdükten sonra ''Ecem?'' diye seslendim. Derin uykuya dalmadığı için ilk seslenişimde beni duyup bir hışımla sandalyeden kalktı. Gözleri oldukça kızarmıştı ve yüzü bir ölüyü anımsatacak kadar solgundu.

''Azra sen mi geldin? Kusura bakma biraz içim geçmiş.'' Kabarmış saçlarını elleriyle yatıştırmaya çalıştı.

Söylediğine gülümseyip başımı salladım ve ''Önemli değil, vereceğin bilgileri bir an önce söyle bence seni daha fazla uykundan etmek istemem.'' dedim.

''Tabii,'' derken hala kaldırılmamış olan cesetin başına geçip 'Yanıma gel.' der gibi bana baktı. İki adımda yanına gidip kollarımı göğsümde birleştirdim. ''Öncelikle maktülün kanında az miktarda etkisi düşük bir uyku ilacında rastladım.''

Sözünü kesip, ''Bunu biz öğrenmiştik maktülün evindeki içki bardaklarından.'' dedim. Yorgun haline rağmen içten bir gülümseme bahşedip, ''Yavaş ilerliyorum, paslandım sanırım.'' dediğinde ister istemez ben de güldüm.

Aramızdaki ciddiyet tekrar kendini belli edince cesete bakmak yerine parmaklarıma bakmayı tercih ettim. Ecem'in sesini tekrar duyduğumda odak noktamı değiştirip bakışlarımı onun üstünde kilitledim. ''Başının arkasında ve karın boşluğunda olmak üzere iki kurşun yarası var.'' Cesetin kafasını tutup kaldırdı ve ensesinin yukarısındaki kurşun yarasını gösterdi. Daha sonrasında üzerindeki örtüyü kaldırıp karnındaki yarayı gösterdi. ''Katil ilk önce karın boşluğuna, daha sonra da başının arkasına ateş etmiş.'' dedi ve biraz bekleyip devam etti. ''Karın boşluğuna yapılan atış yakın bir mesafeden gerçekleşmiş,'' dediğinde tekrar sözünü kesip ''Ne kadar yakın?'' diye sordum.

Sorum üzerine biraz düşünüp kaşlarını çattı ve ''Belki yarım metre belki daha az.'' dedi. Sadece başımı sallamakla yetindim. Bunun üzerine Ecem konuşmaya devam etti. ''Başının arkasındakine ise iki metre mesafeden seksen derecelik açı ile ateş edilmiş. İki yara arasında geçen tahmini yarım saatlik bir süre var.''

''Başka bir şey?'' Elinde rulo yaptığı dosyayı açıp hızlıca göz gezdirdikten sonra, ''Başka bir şey yok.'' dedi.

Otopsideki son görevimi de yerine getirmenin vermiş olduğu zafer gülümsemesiyle Ecem'e ''İyi geceler.'' deyip el sallayarak bu soğuk ortamı geride bırakıp hızla dışarı çıktım. Barış beni giriş kapısında bekleyecekti; bu yüzden oyalanmayıp merdivenleri çıkmaya başladım.

Giriş kata ulaştığımda gözlerim kapının kenarındaki sandalyeye oturup beni bekleyen Barış'ı buldu. Ona bakınca yaşadığım hayal kırıklığının keskin acısı boğazımı yaktı. Saçları iyiden iyiye karışmış yüzü solmuş ve gözleri uykusuzluktan neredeyse açılamayacak kadar kapanmıştı. Gerçi benim de ondan bir farkım yoktu. İkimizin de tek ihtiyacı olan şey deliksiz güzel bir uykuydu. Onu deli gibi seviyordum, ona en ufak bir şey olmasını dahi kabullenemiyordum. Tek başına ne olduğunu bilmediğim riskli bir belaya bulaşmasına göz yumamazdım. Bir şekilde ne işler döndüğünü öğrenmek zorundaydım. İçine battığım düşüncelerden sıyrılırken nihayet Barış'ın yanına gidebilmeyi akıl etmiştim.

Yanına gittiğimde ellerimi yanaklarına koyup neredeyse kapalı göz kapaklarının arasından mavileri ile bir göz teması kurmaya çalıştım. Gözlerini bir anda açtı, şaşırmıştı. Ona söylediğim onca sözün ardından böyle davranmamı beklemiyordu. Bir şey diyecek olduğunda onu susturdum. ''Artık eve gidelim Barış.'' Ellerimi yanaklarından çekip kulağına yaklaştım. ''Sana söz verdim, hiçbir şey olmamış sayıyorum. Bu her ne kadar zor olsa da.'' Geri çekilip doğruldum. Göz gözeydik, ayağa kalktı ve bana sıkıca sarıldı. Karşılık vermek konusunda kararsızdım. Kulağıma yaklaştı. ''Seni seviyorum Azra.'' Kollarımı onun beline dolarken gözlerimi yumdum. ''Eğer sana bir şey olursa bil ki, seni hiç affetmeyeceğim.'' İç geçirişi tüylerimi ürpetti. O da korkuyordu ama kendi ölümünden mı yoksa benim ölümümden mi, bilmiyorum. Tek bildiğim olmaması gereken şeylerin olduğuydu.

''Benim ölümüm senin ölümünden her zaman daha iyidir Azra.'' Ve bu cümle suratıma tokat gibi çarptı.

________________________________________

Merhabaaa canlarım.

Bölüm nasıl olmuş bakalım, beğendiniz mi?

Soruşturmanı gidişatı hakkında ne düşünüyorsunuz? Katilin kim olduğu ile ilgili bir fikriniz var mı?

Sizden bolca yorum ve oy bekliyorum.

Yazarınız sizleri çok seviyor.

Continue Reading

You'll Also Like

14.8M 600K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
sukuna By lilith

Fanfiction

38K 1.5K 21
book two: sukuna book one: itadori ------------------- dear sukuna, can i kiss your tattoos? Hikayenin asıl sahibi @fancyprinter'dir. Ben sadece...
91.2K 6.5K 54
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!
172K 507 5
Bu bir umut hikayesi... Her sır bir gün kendini gün yüzüne çıkarırdı. Nur ve Adem, bize katacakları bir çok şey olacak, onların hikayesine ortak ol...