GÜN DOĞUMU

By zeynrs123

6.3M 238K 54.2K

"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikan... More

♦️MERHABA♦️
♦️BÖLÜM 1♦️
♦️BÖLÜM 2♦️
♦️BÖLÜM 3♦️
♦️BÖLÜM 4♦️
♦️BÖLÜM 5♦️
♦️BÖLÜM 6♦️
♦️BÖLÜM 7♦️
♦️BÖLÜM 8♦️
♦️BÖLÜM 9♦️
♦️BÖLÜM 10♦️
♦️BÖLÜM 11♦️
♦️BÖLÜM 12♦️
♦️BÖLÜM 13♦️
♦️BÖLÜM 14♦️
♦️BÖLÜM 15♦️
♦️BÖLÜM 16♦️
♦️BÖLÜM 17♦️
♦️BÖLÜM 18♦️
♦️BÖLÜM 19♦️
♦️BÖLÜM 21♦️
♦️BÖLÜM 22♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 23♦️
♦️BÖLÜM 24♦️
♦️BÖLÜM 25♦️
♦️BÖLÜM 26♦️
♦️BÖLÜM 27♦️
♦️BÖLÜM 28♦️
♦️BÖLÜM 29♦️
♦️BÖLÜM 30♦️
♦️BÖLÜM 31♦️
♦️BÖLÜM 32♦️
♦️BÖLÜM 33♦️
♦️BÖLÜM 34♦️
♦️BÖLÜM 35♦️
♦️2019♦️
♦️BÖLÜM 36♦️
♦️BÖLÜM 37♦️
♦️BÖLÜM 38♦️
♦️BÖLÜM 39♦️
♦️BÖLÜM 40♦️
♦️BÖLÜM 41♦️
♦️BÖLÜM 42♦️
♦️BÖLÜM 43♦️
♦️BÖLÜM 44♦️
♦️BÖLÜM 45♦️
♦️BÖLÜM 46♦️
♦️BÖLÜM 47♦️
♦️BÖLÜM 48♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 49♦️
♦️BÖLÜM 50♦️
♦️BÖLÜM 51♦️
♦️BÖLÜM 52♦️
♦️BÖLÜM 53♦️
♦️BÖLÜM 54 ♦️
♦️BÖLÜM 55♦️
♦️BÖLÜM 56♦️
♦️BÖLÜM 57♦️
♦️BÖLÜM 58♦️
♦️BÖLÜM 59♦️
♦️BÖLÜM 60♦️
♦️BÖLÜM 61♦️
♦️BÖLÜM 62♦️
♦️BÖLÜM 63♦️
♦️BÖLÜM 64♦️
♦️BÖLÜM 65♦️
♦️BÖLÜM 66♦️
♦️BÖLÜM 67♦️
♦️BÖLÜM 68♦️
♦️BÖLÜM 69♦️
♦️BÖLÜM 70♦️
♦️BÖLÜM 71♦️
♦️BÖLÜM 72♦️
♦️BÖLÜM 73♦️
♦️BÖLÜM 74♦️
♦️BÖLÜM 75♦️
♦️BÖLÜM 76♦️
♦️BÖLÜM 77 (FİNAL)♦️
♦️VEDA♦️
♦️ ÖZEL BÖLÜM ♦️

♦️BÖLÜM 20♦️

72.2K 3K 393
By zeynrs123


'GÜN DOĞUMU' 20 Bölüm oldu.❤

Bu yolda benimle beraber yürüyen
'GÜN DOĞUMU' okurlarım,hepinizi çok seviyorum ve sonsuz teşekkürlerimi iletiyorum.❤

İyi okumalar.❤

Ortama hakim olan yoğun sessizliği bozan tek şey birbirine değen iki bedenden duyulan kalp atışlarıydı. Nefes dahi almıyordu ikisi de. Biri korkudan tutmuştu nefesini diğeri ise kendini unuttuğundan soluksuz kalmıştı.

Adamın kendinden geçmiş hali ne kadar sürmüştü bilinmiyordu fakat bu sessizlik tehlikeyi haber ediyordu. Bir anda dışarıdan duyulan bağırma ve kapı sesleri ile irkilip,bulunduğu transtan çıktı Baran. Fakat daha ne yaptığının bilincine varamadan Roza'nın boğazındaki elini hızla aşağı indirdiğinde elindeki cam parçasıda o hızla kadının boynundan aşağı inmişti ve eş zamanlı olarak Roza'nın dudaklarından dökülen acı bir inleme yankılanmıştı mutfakta.

Baran kapıya çevirdiği başını duyduğu inleme sesiyle bu tekrar Roza'ya çevirdi. Önce yaşlı gözlerine baktı sonra gözleri yavaşça boynuna kaydı. Boynundan aşağıya doğru akan koyu kırmızı sıvıyı görünce kaşlarını çattı. Her şeyi unutmuş gibiydi.Daha yeni aklı başına geliyordu. Daha yeni kavrıyordu az önce bulundukları konumu.

Ne yapacağını bilemez bir haldeyken gözleri elindeki cam parçasına kayınca hızla attı elinden. Farkında değildi yaptığının, o sadece dışarıdan duyduğu bağırma sesi ile irkilmişti. Öncesinde ne hissettiğini kavrayamıyordu şu an.
Göğsünde hissettiği baskıdan dolayı boşlukta olduğu için geriye sendelendi.

Roza'nın Baran'a attığı öfke dolu bakışları büyük bir acı barındırıyordu içinde. O, bir an bir şey yapmayacağını düşünmüştü Baran'ın. Çünkü durmuştu adam.Her ne yaptığını anlamasada susmuştu ve boğazındaki elini durdurmuştu. Bu yüzdendi Roza'nın onun bir şey yapmayacağını düşünmesi.

Fakat bir anda hissettiği keskin acı yüzünden bir çığlık kopmuştu dudaklarından. Daha ne olduğunu anlamadan boğazındaki acı sızlama bütün vücudunu sarmıştı. Acının şokunu atlatmaya çalıştı. Yapmıştı iste. Cani adam hiç acımadan yine yapmıştı yapacağını. O an nihayet kendine gelebilince önünde ki adamı göğsünden sertçe itmişti.

Aralarındaki mesafe açılınca duvar dininden ayrılıp,Baran'dan uzaklaşarak köşede bulunan masaya yöneldi. Titreyen elini yavaşça boğazına değdirip geri çekince parlaklarındaki kanı gördüğünde sinirle kafasını arkasındaki adama çevirdi.

"Sen.. sen cani,pislik herifin tekisin."

Titreyen sesine aldırmadan konuşmuştu. Bu kadarı fazla değil miydi gerçekten? Bu karşısında ki insan olamazdı.Her seferinde hiç acımadan daha fazla zarar veren bu adam insan olamazdı. Bedeninde bir vicdan taşıyor olamazdı.

Başını olumsuz anlamda sallayarak gözünden su gibi akan yaşları elinin tersiyle sildi ve masanın üstündeki peçetelikten birkaç peçete alarak boynuna bastırdığında acıdan yüzünü buruşturdu. Hızla mutfak kapısına yönelince nefretle bir daha baktı arkasında ki adama. Belki de nefreti ilk kez bu kadar somut bir şekilde hissediyordu Baran.

"Senden nefret ediyorum. Tiksiniyorum senden."

Bir cevap beklemeden hızla kapıyı açarak çıktı ve karşısında meraklı bakışlarla Yade Hervin'i görünce bir an duraksadı ama şu anda konuşacak hali yoktu. Hızlıca önünden geçerek merdivenlere yöneli. Yukarı çıkınca bu seferde iki adam ile karşılaşmıştı. Kendisine endişe ile bakan iki adam.

"İyi misin?"

Soruyu soran Bedirhan'a hissiz bir bakış attı. İyi mi görünüyordu? Aldırmadan önünden geçip gidecekken kolunun tutulmasıyla duraksamak zorunda ve kolunu tutan Bedirhan'a baktı.

Bedirhan Roza'nın kolundan hafifçe tutup kendisine çevirdikten sonra diğer eli ile kadının boğazındaki elini yavaşça kaldırdığında gördüğü yara ile gözleri kocaman açıldı. Hayır değil mi? Bunu ağabeyi yapmış olamazdı. İnkar edersesine başını olumsuz anlamda salladı.

"Bunu ağabeyim mi yaptı?"

Roza, kendisini bu hale getiren adamın kardeşlerinin yüzüne acıyarak bakmasına dayanamadı daha fazla. Gözlerinden yaşlar dökülmeye devam ederken kendi bile zor duyduğu bir ses tonu ile konuştu.

"Lütfen bırak gideyim."

Bedirhan Roza'nın kolunu bıraktı ve ardından hızla odasına gidişini izledi. Daha kadının boğazındaki yara yüzünden yaşadığı şoktan çıkmamışken kardeşinin gür sesini duydu.

"Ağabeyim mi yapmış? Bu kadar ileriye gitmiş olamaz değil mi?"

Bedirhan, kardeşinin gür sesini duyunca ona döndü. Kardeşi ellerini saçlarının arasından geçirmiş sinirle soluyordu.

"Bu adam gittikçe insanlıktan çıkıyor. Kadının boğazını kesmek nedir, Noluyor lan bu adama?"

Hak veriyordu kardeşine. Şu an ondan daha çok sinirliydi. Ağabeyinin vicdanı kararmıştı resmen. O ki kadınlara büyük saygı duyar. Kırmamak için elinden geleni yapardı ama şimdi? Bu kadar ileriye gitmesi hiç hayra alamet değildi. Derin bir nefes alarak sakinleşmeye çalıştı. Daha sonra hala siniri geçmemiş kardeşine baktı. Merdivenden adım sesleri duyunca ağabeyinin geldiğini anladı. Eğer Miran'ı yollamazsa kesin sataşacaktı ağabeyine.

"Miran odana geç."

Kendisine anlamsız bakışlar atan kardeşine sesini biraz daha yükseltti. Zira ağabeyi yaklaşmıştı.

"Odana geç dedim Miran."

Miran,ağabeyinin diretmesine ilk başta anlam veremesede merdivende gördüğü diğer ağabeyi ile neden göndermek istediğini anlamıştı ama bu kadar kolay değildi. Bir çift laf söylemeden gitmek istemiyordu. Bir kadına. Özlellikle de babasını kurtaran kadına böylesine zarar vermek adamlığa sığmazdı ve bunu da bizzat ağabeyinden öğrenmişti. Sinirle karşısına geçerek konuştu.

"Baran Ağa vicdanın nereye gitti de kadının boğazını kesmeye kalktın?"

'Vicdanın' kelimesi yerine 'adamlığın' demek istemişti ama o kadar da değildi ağabeyiydi sonuçta.

Baran daha aşağıda yadesinden bir sürü laf yemişken şimdi bir de kardeşinin lafıyla iyice sinirlenmişti. Daha kendine bile gelememişti. Miran'a bakmadan diğer kardeşine döndü.

"Bedirhan kaybet şunu gözümün önünden yoksa fena olacak."

Miran, Baran'ın kendisini takmaması ile iyice sinirlendi. Bedirhan kendisini tutup odasına yönlendirirken bağırdı.

"Tabi ya. Bir kadının boğazını kesmeye çalışan bana ne yapar Allah bilir."

Bedirhan kardeşini hızla odaya atınca gür sesle konuştu.

"Ne biçim konuşuyorsun lan sen. Ağabeyin o senin haddini bil."

"Ağabey kadına yaptığını görmedin mi Allahın aşkına?"

"Gördüm lan gördüm ama bu senin saygısızlık yapacağın anlamına gelmez. Ben konuşmuyorsam sen niye konuşuyorsun. Onun da acılarını unutma. Yarın pişman olacağın laflar kurdun. Şimdi otur derdine yan."

Bedirhan lafını bitirdikten sonra kardeşinin konuşmasına müsade etmeden hızla odadan çıktı. Ortalıkta ağabeyini aradı fakat bulamayınca odasına gittiğini düşünerek oraya yöneldi. Kapıyı açıp içeri girince tahmin ettiği gibi ağabeyini yatağın üstünde oturmuş gördü. Işığı açarak yanına ilerledi ve aralarında biraz mesafe bırakacak şekilde yatağın diğer ucuna oturdu.

"Miran'a bakma sen düşünmeden konuştu."

Baran kardeşinin sesi ile ona döndü. Onun bakışlarında da kendisine olan öfkesini görebiliyordu.

"Niye sen de aynı şeyleri düşünmüyor musun?"

Bedirhan bu soru ile afallamıştı ama saklayacak hali de yoktu.

"Ağabey kadının boğazını kesmişsin. Allah aşkına kesmek ya kesmek. Bunu nasıl yaptın beynim almıyor. Yaraya baktım yakından neredeyse bütün boynuna kadar inmiş kesik.Allah aşkına ağabey yapma. Kadın mutfağa indi diye mi döndü bu kadar gözün?"

Lafını bitirdiğinde hâlâ kendisine bakan ağabeyinden bir tepki bekledi ama her hangi bir cevap gelmeyince elini omzuna koyarak devam etti.

"Anlıyorum derdin çok büyük ama Rabbim insanlara taşıyamayacağı dertler vermezmiş. Allah'a şükür inançlı insanlarız bunu sen de biliyorsun. Derdinle savaş ağabey ama vicdanını kaybetme. Vicdanını kaybedersen, insanlığını kaybedersin daha kötüsü kendini kaybedersin ağabey. Yok olup gidersin."

Baran'dan yine bir tepki gelmeyince omzundaki eli ile hafifçe sıktıktan sonra yerinden kalktı. Tam kapıyı açacakken Baran'ın sesi ile ona döndü.

Kardeşinin kurduğu her cümle,ağzından çıkan her kelime Baran'ın yüreğine bir cam parçası gibi saplanmıştı sanki. Kardeşinden duyduğu her söz içindeki acıyı biraz daha arttırmıştı. Üzerine çöken ağırlıktan dolayı ağzını açıp konuşamamıştı. Kardeşinin yanından kalkması ile kelimelerini toparladı en azından bu kadar vicdansız olmadığını söylemek istemişti.

"Ben.. yanlışlıkla yaptım. Sadece korkutacaktım. Bilmiyorum nasıl oldu? Farkında değildim işte."

Ellerini hızla saçlarının arasından geçirerek sinirle devam etti.

" Yemin ederim hiç bir bok anlamadım ulan bir anda oldu."

Baran'ın sözlerine verecek bir cevap bulamadı Bedirhan. İnanmak istiyordu ona ama kadının hali de gözünün önünden gitmiyordu. Sadece başının onaylar anlamda salladı ve çıktı odadan.

Baran kardeşinin çıkması ile sinirle ayağa kalktı. Başını kollarının arasına alarak ileri geri yürümeye başladığında olanları düşünmeye çalıştı. Bilmiyordu. Gerçekten o cam parçası ile bir şey yapar mıydı bilmiyordu ama o an yaptığı şeyin farkında değildi. Ne olduysa kendinde değilken olmuştu. Peki o neden kandinde değildi. Aklı nerdeydi o sırada. Aklına gelen ayrıntı ile sinirle parmaklarını şaçlarının arasından geçirerek bir kaç küfür savurdu.

Düşünmek ve o aklına gelen ayrıntıyı kabullenmek istemiyordu. O aptal yakınlık yüzünden kendinden geçmiş değildi ya. Şaçmalık diye geçirdi içinden. Böyle bir durum ancak saçmalık olurdu. Öyle bir şey kesinlikle yoktu. Hızla arabasının anahtarını alarak çıktı odasından yine kaçacaktı. Hem düşüncelerinden hem de kendinden kaçacaktı.

🍁

Baran'ın sinirle çekip gidişini izleyen Yade Hervin,Rojbin hanım ve Bedirhan kendi aralarında kararsızca konuşuyorlardı. Oğlunun kapıdan çıkışının ardından tekrar Bedirhan'a döndü Rojbin hanım.

"Oğlum napacağız? Doktoru çağırsak demez mi noldu bu kadına diye Ne diyeceğiz? Kesin işkillenir. Hem geçen sefer kız baygındı. Şimdi bu haliyle doktora bir şey derse."

Bedirhan sıkıntılı bir nefes verdi. Hak veriyordu annesine ama içi de rahat etmiyordu.

"Ana en azından git bir bak. Ne bileyim belki bir şeye ihtiyacı vardır."

Sinirle yan tarafında bulunan banka bir tekme savurdu.

"Ağabeyimin bizi düşürdüğü hallere bak. Kafayı yiyeceğim."

Badirhan'ın sinirli halini istifini bozmadan seyretti Yade Hervin. Çatılmış kaşları ve düşmüş suratı belli ediyordu ne kadar sinirli olduğunu. Roza'ya yemek götüren ve Baran'ın bir şey yapmayacağını söyleyen oydu ama onun yüzünden torunu yine zarar vermişti kızcağıza.

"Gidip bakmaya yüzümüz mü kaldı. Ne diyeceğiz kıza. Torunum seni kesti,doktor çağırmıyoruz işkillenmesin diye o yüzden sen kendi başının çaresine bak demeye geldik mi diyeceğiz?Zaten benim yüzümden oldu. Gidip bakamam yüzüne."

Bedirhan'da bir cevap vermedi Yadesine, Rojbin hanımda sustu. İçinde bulundukları durum canlarını fazlasıyla sıkarken yine bir şey yapamamanın ağırlığı ile susmaktan başka bir şey yapmadılar.

🍁

Titreyen eline aldığı küçük aynadan yarasına bir kez daha baktı Roza. Her baktığında yüzünü buruşturuyordu. Üstelik kanamada hala durmamıştı. Dikiş gerektiricek bir derinlikte değildi ama boğazına dik bir eksenle kesildiği için kanama fazlaydı bu sebeple bir türlü durmuyordu.Sultan hanımın getirdiği ilk yardım çantasından aldığı gazlı bezi iyice bastırdı yaraya. Canı acıyordu ama kanamanın da durması gerekirdi.

İçinden,o adama dair geçirdiği sayısız kötü düşüncenin beraberinde yarasını temizlemeye devam etti.
Bir süre ara sıra tampon uyguladıktan sonra kanamanın geçtiğini görünce rahatladı. Tamponun nihayetinde yarasının iyi olduğuna kanaat getirince sarıp toparlandı ve yatağının üstüne oturdu.

Yarasının acısından ve kanamadan dolayı düştüğü duruma dert yanmamıştı ya şimdi onda sıraydı. Artık göz yaşları kendi iradesi dışında firar ediyordu gözlerinden. Tabi akmayacaklardı da ne yapacaklardı. Bu durumda başka ne yapılırdı ki? Boğazı kesilmişti artık daha ne kadar kötü bir durumda düşerdi bilmiyordu. Bir insan nasıl bu kadar vicdansız olabilirdi? Nasıl bu kadar canice davranırdı?

Şundan iki ay önceki hayatını düşündü. Her şey ne kadar güzeldi. Zorlu bir hayatı olsa da sonunda mesleğine ulaşarak başarılı bir doktor olmuştu. Kardeşi ise iyi bir üniversiye kazanmış okuyordu. Kendilerine ait bir evleri vardı. Hayatında çok insan yoktu. Bir en yakın arkadaşı Aslı bir de Yiğit tabi ki. İkisini de çok özlemişti. Özellikle Yiğit'i. Onun değerini burdaki canavardan sonra daha iyi anlıyordu.

Yiğit kendisine dokunmaya kıyamazken, bu adam her fırsatta canını acıtmak için fırsat kolluyordu. Ve en acısı da Roza şu anda kendisiyle evlenmek için her şeyi yapabilecek olan Yiğit ile değil, Evlendiğimiz gün ölüm fermanını imzalamış olacaksın diyen adamla ile evliydi. Evliliğe olan büyük inancı yerle bir olmuştu. Bizzat kocası tarafından boğazı kesilmişken nasıl inançlı kalabilirdi? Ne kadar kocası olarak görmesede resmi olarak evlilerdi. Ve o resmi olarak kocasından işkence görür olmuştu. Bu acı dolu hayatı daha ne kadar devam edecekti ya da daha ne kadar dayanırdı bilmiyordu.

🍁

Çevresindeki insanların kendisini boğduğunu hissettiği zamanlardan beri sürekli yaptığı gibi sessiz ve karanlık bir köşede oturuyordu Baran. Dudaklarından dökülüp usulca havaya yalıyan sigara dumanın ardından izlediği Mardin'in manzarası bir etki yaratmıyordu onda artık.

Roza hayatına girdiği günden beri aklı hiçbir zaman öylece bir manzarayı izleyecek kadar boş kalmamıştı Baran'ın tıpkı şu anda olduğu gibi. Fakat bu sefer sadece beynini esir almamıştı evinde tutsak ettiği kadın,bu sefer içinde bir yerlerde de onun varlığı belli ediyordu kendini.

Kardeşinin ve o kadının kurduğu cümleler beyninde yankı yapıp içinde bir yerlere çarpıp acıtıyordu bu sefer.

'Sen cani herifin tekisin.'

'Vicdanını nereye bıraktında kadının boğazını kesmeye kalktın.'

'Neredeyse bütün boynunu kesiyormuşsun!'

Ve daha bunlar gibi bir çok acı cümle tekrar tekrar yankılanıyordu beyninde. Herkesin vicdanını kaybettiğini düşünüyor olduğunu farkındaydı. Zaten öyle değil miydi? Berfin'i kaybettiği gün gömmemiş miydi vicdanını kara toprağın altına, Yok etmemiş miydi onu acımazıca?

Peki şimdi neden böyle hissediyordu o zaman? Neden kardeşlerinin dudaklarından öfkeyle dökülen 'Vicdansız.' Kelimesi canını yakıyordu?

Neden gömdüğünü,yok ettiğini sandığı vicdanı evine tutsak ettiği kadına yaptıklarından dolayı,

'Ben buradayım. Kaybetmedin. Gömemedin o kara toprağın altına!' Dercesine sızlıyordu.

Evet. Belki de ilk defa vicdanı sızlamıştı Roza'ya yaptığı şey için. Belki de kardeşlerinden duyduğu acı sözler üzerine böyle hissediyordu. Bilmiyordu. Bildiği tek şey vicdanından kopan, 'Buradayım!' Feryatlarına artık karşı koyamadığıydı.

Yoksa neden, 'Kadının bütün boynunu kesiyormuşsun!' Cümlesi aklından bir türlü çıkmıyordu.

Neden köşelerde bir yerde 'Acaba yarası ne durumda?' Diye çırpınan merak isteğine karşı koyamıyordu.

Ya da neden, 'Yaptım işte. Bile isteye olmasa da yaptım. Zaten yapacaktım. İyiki yapmışım!'

Diye bağıramıyordu. Neden yaptığı şey için mutlu olamıyordu? Sinirle ayağa kalkarak bütün gücüyle,öfkesini kusmak istercesine kükredi Mardin'in manzarasına karşı. Acı dolu haykırışı bir kaç kez yankı yapıp gittikçe yok olurken o sinirle ellerini saçlarından geçirerek sakinleşmeye çalıştı.

Delirecek gibi hissediyordu kendini. Nefes alamıyor,mantıklı düşünemiyordu artık ve bu onu kahrediyordu. Arafta olmak, bilinmezliğin içinde her gün daha da batmak delirtiyordu adamı. Dayanacak gücünün kalmadığını hissediyordu. Tükeniyordu.

🍁

Arabasını konağın önündeki yerine bırakıp garaja park etmesi için anahtarı kapıdaki korumaların birine verdikten sonra içeri girdi Baran. Saat geç olmuştu ve anlaşılan herkes uyumuştu.

Hemen odasına gitmek istemediği için az ilerideki masaya yöneldi ve sandalyenin birini çekerek oturdu. Aklı ve kalbi arasında başlamış olan tartışmayı sona erdirmeden odasına gidip yatamayacağının farkındaydı. Beyni saçma sapan düşünceleri aklından silip bir an önce odasına çıkmasından yanayken,bu gün hiçbir şekilde karşı koyamadığı kalbi inatla gidip tutsak kadını görmek isteğiyle çırpınıyordu. Gidip ne durumda olduğunu görmek,yarasına bakmak istiyordu.

Sinirle soluyarak şakaklarını ovdu. Eskiden olsa asla ikilemde kalmazdı. Doğru bildiğini hiç tartışmasız gerçekleştirirdi. Fakat şimdi o kadın aklını karıştırıyor, dikkatini yerle bir ediyordu. Sinirle ayağa kalkarak merdivenlere yöneldi ve Roza'nın odasını es geçerek kendi odasının önüne geldi. Kapı kolunu tuttuğu an durdu. Usulca arkasını döndü ve gözleri kadının odasının kapısına takıldı. Bir süre öylece kapısını izlerken gözlerini yumup arkasında bulunan kapıya iki kere başını geriye yaslayarak vurdu. Bu yenildiğini gösteriyordu. Beyni bu savaştan mağlup olmuştu. Baran gidip görmek istiyordu tutsak kadınını. Gidip görmek ve yarasına bakmak istiyordu.

'Vicdansız biri değilim ben. İnsanlığımı kaybetmedim.'

Diye içinden geçirirken oraya gitmek için bir bahane arıyordu ve bunu yine kadını düşündüğünü inkar edip kendini düşünerek yapıyordu.

'Ne kadar istemesemde, kötü durumdaysa Babam ve Yademin dırdırından kurtulamam. Bakmaktan bir şey olmaz.'

Kendi kendini ikna etmek için bir çok bahane aradıktan sonra oraya doğru yöneldi. Kapısının önüde geldikten sonra derin bir nefes alarak kapının kolunu tutup ağır bir hareketle açtı ve yavaş adımlarla içeri girdi.

Karanlıktı fakat pencereden sızan loş ışıktan dolayı kadının uyuduğunu görebilmişti. Yine bu karanlıktan yarasını göremeyeceği için açtı ışığı.Yavaş adımlarla yatağın yanına gelerek uyuyan kadını izledi bir süre.

Uyurken bile tedirgindi. Sanki her an bir şey olacakmış,sanki her an huzursuz uykusundan uyanacakmış gibiydi. Uyurken bile ürkekti. O uyurken bile korkusunu hissetmişti adam. Ne kadar süre öylece izlediğini bilmezken nihayet bakışları boynuna indi.

Görmek için biraz daha eğildi fakat bir bezle sarılmıştı. Kaşlarını çattı böyle nasıl görecekti? Bir eli tereddütle kadının boynuna bağlı beze kaydı. Acaba açmaya çalışsa uyanır mıydı? Daha bu düşüncesini tartma fırsatı bulamadan Roza'nın huzursuzca açılan gözleri ile afalladı. Bağıracağını anlayınca hızla bir elini kadının dudaklarına kapattı.

Roza zaten huzursuz olan uykusundan hissettiği bir hareketlilikle aniden gözlerini açmıştı ve eş zamanlı olarak üstüne doğru eğilen adamı görünce gözleri korkuyla açılmış ve o anlık refleks ile bağırmaya hazırlanmıştı ki adam tarafından ağzı kapatılmıştı.

Baran kendisine korku ile bakan kadının debelenmesi ile biraz daha üstüne eğilerek kısık ama sinirli bir ses tonuyla konuştu.

"Debelenmeyi kes! Elimi çekeceğim sakın bağırayım deme."

Roza'nın hareketlerini kesmesi ve gözlerini bir kere açıp kapatmasını onay kabul ederek elini çekti eş zamanlı olarak da üstünden doğruldu.

Roza üstünden çekilen adam ile hızla ayağa kalktı. Artık bu adama tahammülü yoktu.

"Ne işin var burda gece gece ?"

Baran kadının sert çıkan sesi ile afalladı. Böyle bir şey beklemiyordu. Ellerini beline koydu ve bir kaşını yukarı kaldırdı.

"Sen bana hesap mı soruyorsun?"

"Evet soruyorum. Ben uyurken boğmaya gelmediysen niçin geldin merak ediyorum?"

Bu sefer kalın kaşları çatıldı Baran'ın.Bu kadın yürek mi yemişti? Normal de olsa sus pus olmuştu hatta titremeye bile başlamıştı. Ama şimdi sert bir dille konuşuyor. Değil bedeni sesi bile titremiyordu.

"Dilin uzamış yine senin!"

Roza adamın sinirle söylediği cümleye alaylı bir gülüş sundu.

"Bu sefer de dilimi mi keseceksin? Boğazımı kestiğin yetme.."

Fakat daha sözünü bitirmeden adamın kükremesi ile susmak zorunda kaldı.

"Kes sesini!"

Anlamıştı adamı gereğinden fazla sinirlendirdiğini. Zira şu anda gözlerindeki öfkeyi somut bir şekilde hissediyordu. Bu yüzden sustu. İleri gitmesi çok da yararına olmazdı.

Baran kadının nihayet susması ile bakışlarını tekara boynuna indirdi. Niçin geldiğini hatırlayınca bir eli yavaşça kadının boynundaki sargıya ulaşmak için hareket etti fakat daha ulaşmadan sargıyı Roza'nın eli kapatmıştı. Öfkeyle yeşil gözlere çevirdi bakışlarını.

"Çek şu elini?"

Roza elini çekmedi.

"Neden? Yarattığın eseri görmek mi istiyorsun? Çekmiyorum."

Kadının bu hali ile sinir kotasını doldurmuştu artık Baran. Seri bir hareketle Roza'nın iki elini de tutup arkasında birleştirerek tek eli ile tuttuğunda birleşen bedenleri ikisini de olumsuz etkilerken oralı olmamaya çalışarak kendisine korku ve endişe ile bakan gözlere sabitledi gözlerini.

"Bana karşı çıkma kadın. Bu sadece senin işini zorlaştırır çünkü ben istediğimi ya seve seve ya da zorla alırım. Sen ise her çırpınışında biraz daha batarsın."

Roza adamın arkasındaki elinden kurtulmaya çalışırken söyledikleri ile duraksadı.Sesi o kadar soğuk çıkmıştı ki yakınlıklarından dolayı adamın soğuk nefesi ile ürpermişti. Zaten o debelendikçe bedeni,adamın sert bedeni ile daha fazla temasa giriyordu ve bu canını sıkıyordu. En iyisi durmaktı. Haklıydı adam,onun debelenmesi Baran'ın bileğinden tutan elini daha fazla sıkmasından ve bedenini daha çok kendi bedenine hapsetmesinden başka bir işe yaramıyordu. Bu yüzden pes edip durdu.

Baran kadının pes edişi ile içindeki zaferi dışına yansıtmadan kutladı. Daha sonra gözlerini kadının boynuna indirdi. Eliyle sargının bağlı ucunu tutup çekerek düğümü tek elle çözdü. Açılan bandaj ile gözlerini bir anlık yaptığı yarayı görmemek için kapattı. Derin bir nefes aldıktan sonra yavaşça açtı gözlerini.

Şah damarının hemen yanında ona paralel ince uzun halde bir yara. Baş kısmı camın biraz battığını belli eder şekilde delinmişti. Yaranın etrafı biraz morarmış ve kurumuş kan lekeleri vardı.

Gördüğü görüntü ile gözlerini hayretle açtı. Bunu kendisi mi yapmıştı gerçekten ? Böyle bir yarayı,bir kadının boynuna o mu açmıştı? Güçsüz düşen bedeni ile önce kadının arkasında birleştirdiği ellerini serbest bıraktı ardından gözlerini kadının gözlerine değdirmeden arkasını dönüp yavaşça uzaklaştı. Tam kapıyı açacakken Roza'nın sesini duydu.

"Beğenmedin sanırım eserini. Haklısın hedefi tutturamamışsın. Biliyor musun keşke şah damarımdan kesseydin de tamamen kurtulsaydım senden. Gerçekten ölüm senin gibi bir cani ile yaşamaktan daha iyi bir seçenek."

|   |   |

Umarım beğenmişsinizdir yeni bölümü. ❤

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
Kendinize iyi bakın.❤

Continue Reading

You'll Also Like

228K 9.2K 27
GERÇEK BİR HAYAT HİKÂYESİNDEN UYARLANMIŞTIR. "Kefenime sarılı umutlarım vardı benim..." Kusurlu topraklara hapsolmak var bir de. Öte taraft...
508K 23.1K 35
Suskun şehir Amed. Yıkık kentin masalı. Acıların feryat olup yürek yaktığı şehir. Güneşin kızıllığa kanla büründüğü. Acının çiçek olup büyüdüğü. Ye...
25.4K 1.2K 27
Önceden okunan selayı duymadılar akıp gidecek kanı görmediler ne zaman Aliz canına kıydı işte o zaman çıkacak cenazeyi gördüler ama bende onların evi...