GÜN DOĞUMU

By zeynrs123

6.3M 236K 54.1K

"Birbirimize en yakın olduğumuz an, Gün doğumu." Baran ARSLANOĞLU: Bir şehre sahiplik yapan gözü kara,delikan... More

♦️MERHABA♦️
♦️BÖLÜM 1♦️
♦️BÖLÜM 2♦️
♦️BÖLÜM 3♦️
♦️BÖLÜM 5♦️
♦️BÖLÜM 6♦️
♦️BÖLÜM 7♦️
♦️BÖLÜM 8♦️
♦️BÖLÜM 9♦️
♦️BÖLÜM 10♦️
♦️BÖLÜM 11♦️
♦️BÖLÜM 12♦️
♦️BÖLÜM 13♦️
♦️BÖLÜM 14♦️
♦️BÖLÜM 15♦️
♦️BÖLÜM 16♦️
♦️BÖLÜM 17♦️
♦️BÖLÜM 18♦️
♦️BÖLÜM 19♦️
♦️BÖLÜM 20♦️
♦️BÖLÜM 21♦️
♦️BÖLÜM 22♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 23♦️
♦️BÖLÜM 24♦️
♦️BÖLÜM 25♦️
♦️BÖLÜM 26♦️
♦️BÖLÜM 27♦️
♦️BÖLÜM 28♦️
♦️BÖLÜM 29♦️
♦️BÖLÜM 30♦️
♦️BÖLÜM 31♦️
♦️BÖLÜM 32♦️
♦️BÖLÜM 33♦️
♦️BÖLÜM 34♦️
♦️BÖLÜM 35♦️
♦️2019♦️
♦️BÖLÜM 36♦️
♦️BÖLÜM 37♦️
♦️BÖLÜM 38♦️
♦️BÖLÜM 39♦️
♦️BÖLÜM 40♦️
♦️BÖLÜM 41♦️
♦️BÖLÜM 42♦️
♦️BÖLÜM 43♦️
♦️BÖLÜM 44♦️
♦️BÖLÜM 45♦️
♦️BÖLÜM 46♦️
♦️BÖLÜM 47♦️
♦️BÖLÜM 48♦️
♦️DUYURU♦️
♦️BÖLÜM 49♦️
♦️BÖLÜM 50♦️
♦️BÖLÜM 51♦️
♦️BÖLÜM 52♦️
♦️BÖLÜM 53♦️
♦️BÖLÜM 54 ♦️
♦️BÖLÜM 55♦️
♦️BÖLÜM 56♦️
♦️BÖLÜM 57♦️
♦️BÖLÜM 58♦️
♦️BÖLÜM 59♦️
♦️BÖLÜM 60♦️
♦️BÖLÜM 61♦️
♦️BÖLÜM 62♦️
♦️BÖLÜM 63♦️
♦️BÖLÜM 64♦️
♦️BÖLÜM 65♦️
♦️BÖLÜM 66♦️
♦️BÖLÜM 67♦️
♦️BÖLÜM 68♦️
♦️BÖLÜM 69♦️
♦️BÖLÜM 70♦️
♦️BÖLÜM 71♦️
♦️BÖLÜM 72♦️
♦️BÖLÜM 73♦️
♦️BÖLÜM 74♦️
♦️BÖLÜM 75♦️
♦️BÖLÜM 76♦️
♦️BÖLÜM 77 (FİNAL)♦️
♦️VEDA♦️
♦️ ÖZEL BÖLÜM ♦️

♦️BÖLÜM 4♦️

78.1K 3.5K 112
By zeynrs123

"İnsanlar mezarlıktan korkmamayı,sevdikleri ölünce öğrenirmiş."

Diye geçirdi içinden. Mezarklıktan korktuğundan değil ama sevmezdi işte. Kim severdi ki zaten bu yeri. Fakat sevilmeyen bu yer,zaman geliyor insanlarla akın akın doluyordu.Hergün başka bir vedaya ev sahipliği yapıyordu bu yer. Sevmediği halde çoğu insanın hayatının bir parçası oluyordu. Tıpkı artık Baran'a ikinci bir ev olduğu gibi.

Düşüncelerinden sıyrılıp cebinden telefonu çıkararak arabaya yöneldi. Az önce kendisini arayan Miran'ı bularak onu aradı. Telefonu ilk çalışta açtı Miran.

"Alo ağabey."

"Söyle Miran."

"Ağabey Babam seni çağırıyor. Konuşacakları varmış."

"Geliyorum."

Telefonu kapatıp yan koltuğa attıktan sonra eliyle başını ovdu. Bir süre bekledikten sonra arabayı çalıştırıp babasının yanına gitmek için yola koyuldu.

🍁

Agit ağa karşısında dikilmiş olan oğlunu inceledi. Pantolonunun belirli yerleri çamura bulanmış ve üstü başı yine dağılmıştı. Kızarmış gözleri de oğlunun yine mezarlığa gittiğini gösteriyordu. Bir haftadır dağ gibi oğlu eriyip gitmişti. Bu da yaşlı adamın içini parçalıyordu. Ayağa kalkıp oğluna yaklaştı.

"Oğul biliyorum burdan ayrılmak istemiyorsun. Her gün oraya gidiyorsun ama sen de biliyorsun ki bütün Mardin ayağa kalkmış durumda .Tek Mardin değil. Komşu şehirlerin büyük aşiretleri de hazırlığa başlamış. Herkes duymuş olanları. Ee haliyle baş sağlığında bulunmak istiyorlar. İstanbul'a gelmelerini isteyecek değiliz ya onlardan oğul. Kendi ocağımıza gelicekler."

Durdu ve oğlunun tepkisini gözlemledi. Oğlunun kaşları çatılınca konuşmasına izin vermeden devam etti.

"Burada bütün yakınlar gelip baş sağlığı dilediler. Gelen giden sayısı da sakinleşti. Bir haftadır bütün aile de burada. Anan, yaden,çocuklar. Mardin boş kaldı oğlum."

Uzun konuşmuştu. Ama bir kere oğlunu yakalamıştı bütün olanları söylemesi gerekirdi. Masasında bulunan suyu alıp içtikten sonra kendisini sakince dinleyen oğluna baktı.

"Bir şey söylemeyecek misin ?"

Babasının söyledikleriyle üstüne ağırlık çökmüştü adamın. Çünkü söylenen sözler hakikatliydi. Kendisi de tahmin edebiliyordu şu anda Mardin'in durumunu fakat buradan nasıl ayrılacağını da bilemiyordu.

Nasıl ayrılacaktı sevdiğinin yanından? Mardin 'e götürmediği için bir kez daha lanet etti kendine. Babasının bir cevap beklediğini biliyordu ama bir cevap veremedi çünkü ne söyleyeceğini kendisi de bilmiyordu.

Babasına kararsızlık barındıran bakışlar attıktan sonra bir şeyler söylemek için araladı dudaklarını fakat bir türlü söyleyeceği kelimeleri seçemeyince başını olumsuz anlamda sallayıp yavaş adımlarla çıktı odadan. Agit ağa oğlunun arkasından bakmakla yetindi. Söyleyecek bir şey bulamıyordu. Oğlunun acısını o da yüreğinde hissediyordu.

Baran mantıklı düşünmek için yine her zaman geldiği yere, zor zamanlarda tek huzur bulduğu tepeye gelmişti. Ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Babası haklıydı ama o da buradan gitmek istemiyordu.

Daha sonra iyice düşündü. En iyisi onları eve yollamaktı.En azından Mardin'de durumlar biraz düzelirdi. Zaten evdekilerin de burada çok işi kalmamıştı. Bir hafta boyunca Berfin'in evinde bütün hazırlıklara yardım etmiş, Berfin'in annesini yanlız bırakmamışlardı. Ama onların da dengesi bozulmuştu. Ne yaşlı yadesi burada çok fazla durabilirdi ne de annesi.

Buraya alışık değillerdi.En iyisi göndermekti onları.Zaten burada kendi derdine deva olamazdı kimse. Kendisinin de gitmesinin şart olduğunu biliyordu. Sonucta o ağaydı. Ama en azından biraz daha geciktirebileceği düşüncesiyle cebinden telefonunu çıkarıp önce babasını aradı.

"Alo oğul."

"Baba. Öyle bir şey söylemeden çıktım. Densizlik ettim. Affet."

"Halini biliyorum oğlum açıklama yapma."

Söylleyeceklerini düşünmek adına biraz duraksadı Baran.

Agit ağa ise oğlunun kendisini bir şey söylemek için aradığını biliyordu. Tekrar konuştu.

"Oğul bir şey mi diyecektin ?"

Babasının sesiyle kendini toparladı adam.

"Baba ben diyorum ki siz Mardin'e gidin. Yadem ile anam buraya alışık değil. Hem sen de gider oradaki gelenlerle ilgilenirsin. Badirhan'la Miran'ı da alın. Orada işler çok büyümüştür şimdi siz giderseniz hallolur."

"Ama oğul. Ya sen? En önemlimiz sensin."

Agit Ağa'nın içini bir korku kaplamıştı. Ya oğlu hep burada kalmak isterse ?

"Baba bana biraz daha zaman ver. Gelmeye çalışacağım."

Duyduğu cümleyle rahatlayan yaşlı adam rahat bir nefesi verdi.

"Peki oğul sen nasıl istersen.Ama bir şartım var Miran senle kalsın,yanında dursun."

Baran itiraz etmesinin babasını ikna etmeyeceğini bildiğinden kabul etti.

"Tamam baba. Ben Bedirhan'la konuşurum yarın yola çıkarsınız."

Daha sonra telefonu kapatıp bu seferde Bedirhan'ı aradı. Telefon ikinci çalışta açılmıştı.

"Alo Ağabey?"

"Bedirhan yarın babamla kadınları alıp Mardin'e gidiyorsunuz. Hazırlıkları yap."

" Sen gelmiyor musun? Sen gelmezsen bende gitmem ağabey. Bırakmam seni burada tek başına."

"Çoçuk mu bırakmıyorsun oğlum? Git sen orada sana ihtiyaçları olacak. Anca sen üstesinden gelirsin. Miran kalır benimle."

" Siz ne zaman geleceksiniz?"

"Hadi oğlum hadi kapatıyorum. Yarın sabah çıkacaksınız yola ona göre."

Kardeşiyle de konuşmasını bitiren Baran orada bir süre daha oturup sonra eve doğru yola koyuldu.

🍁

Ertesi gün sabah erken saatte bütün aile önce cenaze evine gidip Berfin'in annesi ile vedalaştı. Daha sonra yola koyulmak için hazırlıklar yapıldı. Baran ailesiyle vedalaşıp onları yolcu etti. Yanında kalan kardeşi Miran'ı da eve bıraktıktan sonra yine her gün gittiği yere gitmek üzere yola koyuldu.

Arabasını mezarlığın önünde durdurarak indi.
Derin bir nefes alarak sevdiğini yanına doğru ilerledi.Kendisini gören çoçuk yine koşarak yanına gelip su bidonunu bıraktı ve gülümseyerek uzaklaştı ordan.

Baran mezarın önünde Fatihasını okuduktan sonra yere çömeldi. Bir süre öylece bakmaya devam etti. O kadar çok söyleyecek şeyi vardı ki hangisinden başlayacağını bilmiyordu.

Cevapsız kalacağını bildiği halde bütün sorularını yine karşısında yatan bedene anlatmış,bütün dertlerini ona dökmüştü. Buraya her gelişi olanları biraz daha kabullenişi oluyordu. Buraya gelip her konuştuğunda cevap verilmeyeceğini bir daha hissediyordu. Her anılarını dile getirdiğinde bir daha yaşamayacağını fark ediyordu.

Her gelişinde biraz daha bitiyordu. Her gelişinde hissettiği acı sanki mümkünmüş gibi daha çok artıyordu. Biliyordu ya acı hissedilmek istiyordu. O da iliklerine kadar hissediyordu.

Ne kadar orada öylece oturduğunu bilmeyen adam duyduğu ağlama sesiyle kendine geldi. Öyle ki bacakları uyuşmuştu. Güçlükle kalkıp gelen ağlama sesine yöneldi. O kadar acıklı bir ağlayıştıki adamı kendisine çekmişti.

Baran gelen sese doğru biraz daha ilerleyince yan yana iki mezarlığın önünde yere çökmüş genç bir kadınla karşılaştı. Kadının arkası dönüktü ve hâlâ ağlamaya devam ediyordu. Adamın gözleri mezar taşarında yazan yazılara kaydı.

Birinde "MEHMET KARACAN". Diğerinde ise "MİHRİBAN KARACAN" yazıyordu. Kadının sesini duymasıyla gözleri tekrar arkası dönük bedene kaydı.Kadın ağlamayla karışık konuşuyordu. Baran dinledi.

"Anne , baba biliyorum. Yine ağladığım için kızıyorsunuz. Ama-ama ben yapamıyorum. Sizi çok özlüyorum anne. Her seferinde ağlamayacağım diyerek geliyorum ama olmuyor. Sizi böyle görünce dayanamıyorum."

Adam anlamıştıki karşısında ağlayan kadın anne ve babasına ağlıyordu. Bir an kendi derdinden daha büyük acılar olduğunu hissetti. Kadının ağlayışı içini parçalamıştı. Yine de gidemedi oradan ve kadını dinlemeye devam etti. Kadın başını babasına çevirdi ve yine hıçkırarak devam etti.

"Baba sana çok ihtiyacım var. Ben-ben dayanamıyorum baba. Büyüdüm bak eşşek kadar oldum. Ama hala ruhum küçüçük baba. O gün sizle beraber büyümeyi bıraktı ruhum. Sen sarılmayacaksan, öpmeyeceksen. 'Canım kızım büyüdükçe güzelleşiyor.' demeyeceksen ne anlamı var baba büyümemin?"

Bu sefer de başını annesine cevirmişti.

"Anne yoruldum artık. Bahar'a senin gibi annelik yapamıyorum. Güçlü kalamıyorum artık anne. Ona güçlü numarası yapmaktan. Hayata karşı güçlü numarası yapmaktan yoruldum senin dizlerinde uyumak istiyorum anne.Sana ihtiyacım var."

Kadının sesi kısılmıştı fakat hıçkırıkları artıyordu.

"Sizsizliğin acısını çekiyorum,sizi çok özlüyorum anne."

Diye bir cümle daha atmıştı ortaya arkasındaki adamın da yüreğini yaktığını bilmeden. Daha sonra güçlükle ayağa kalmıştı kadın. Sesini kontrollü çıkarmaya çalışarak konuşmuştu.

"Ama yılmadım işte. Bahar için dimdik ayakta durdum. Bana emanetiniz için savaştım. Bu zamana kadar geldim. Bakmayın ağladığıma size olan özlemimden dayanamıyorum. Sizi görünce direkt sulanıyor gözlerim. Dilimde çözülüyor tabi. Yine çok konuştum."

Acısını ailesiyle paylaşan kadın,son sözlerinin ardından gülümsemeye çalıştı.Elinin tersiyle gözyaşlarını sildi. Daha sonra bir su bidonu istemek için gözleri etrafa bakındı. Birden arkasını dönünce kendini izleyen adamla karşılaştı. Olduğu yerde kalakaldı. Zira bu gözler,bu karanlık gözler. Asla unutmazdı o gözleri.Lanetli saymıştı bir kere bu karanlık hareleri.

Adam iste kadının söylediklerinin dalgınlığından kendisine aniden dönüşünü fark edememişti. Kadının ani dönüşüyle göz göze geldiler. İkisi de birbirini tanıyacak gibi olmuşlardı ya bir süre baktılar birbirlerine.

Daha sonra Baran aklına gelişiyle aniden çattı kaşlarını. Bu o kadındı. Kendisine Berfin'in ölüm haberini veren doktordu. Şok etkisine girmişti nerdeyse. Bir süredir burada içi parçalanarak dinlediği bu kadın vermişti kendisine kalbini parçalayacak olan haberi.

Roza ise o gözleri görür görmez tanımıştı zaten. Yüz hatlarının sertleştiğini farkedince geriye doğru bir adım attı.

' Beni mi takip ediyor bu?'

Düşüncesine kapılmadan edememişti. Bu adamın sinirini görmüştü ya kendisini öldürebileceğini bile düşünebilirdi. Adamın aniden geri dönüp gitmesiyle ancak kendine geldi. Adamın gittiği yönü gözleriyle takip edince mezarı farketti. O zaman anladı bu adamın niye burada olduğunu ve saçma düşüncesini de attı kafasından.

Baran'ın hızlı hareketlerle suyu mezara döküşünü ve ellerini açıp duasını okuyuşunu izlemişti daha sonra hızla gidişini. Adam göz açısından çıkınca başını mezara çevirdi.Bu ameliyatını yaptığı kadın olmalıydı. Ah onca gün içinde o adamın geldiği güne denk gelmişti.

Ve yine o bakışlara maruz kalmıştı. Başını olumsuz anlamda sallayarak çocuğu aradı gözleri. Bulunca su getirmesini işaret etti eliyle. Daha sonra suyu getiren çoçuğa gülümseyerek tekrar işine koyuldu.

Baran ise sinirli bir şekilde arabasının önüne gelmişti. Olanlara şarırmşıtı elbette ve sinirle söyleniyordu.

' Ne vardı gidip milleti dikizleyecek?'

O doktoru görmekle kendi canını sıkmıştı. Canını sıkan diğer şey ise o kadının söylediklerine içinin hala acıyor olmasıydı. Sinirle arabasının tekerine bir tekme geçirdi. Bu kadın yine tüm unuttuklarını hatırlatmıştı.

Baran'ın bu kadına duyduğu gereksiz sinirinin bir diğer sebebi de Berfin'e bunu yapanların hala bulunmamış olmasıydı. Elinde yapanlara dair kimse olmadığından somut olarak bir bu kadını bilmesinden ve ameliyatı onun yaptığını,bir ihtimal de olsa kurtaramadığını düşündüğünden tüm sinirini ona yöneltiyordu.

Malesef ki asıl şuçluları hala bulamamıştı.Sadece Mardin'i ve İstanbul'u, değil.Diyarbakır'ı, Van'ı,Urfa'yı,Antep'i ve daha saymadığı bir çok yeri ayağa kaldırmıştı.

Her yeri altına üstüne getirmişti. Bütün büyük aşiretleri hareketlendirmişti. Ama bir şey bulamamıştı. En büyük sorunu ise ne aradığını bile bilmiyordu. Kendisine doğru bir araba gelmiş ve Berfin'i bırakıp gitmişti. Bildiği tek şey arabanın rengiydi. Onunda şimdiye kadar çoktan yalan olduğunu farkındaydı. Bu yüzden aradığı insanları bulması çok zordu.

Arıyordu aramasına fakat içten içe düştüğü bu durumun belirsizliği canını fazlasıyla yakıyordu. Onun birçok düşmanı vardı elbet fakat bu düşmanlıkların hiçbiri can alacak büyüklükte değildi. Asıl en büyük sorun buradaydı işte. Baran ailesinden hiçkimseyi bir kurşunun hedefiyle kaybetmemişti. Bunun acısını hiçbir zaman yaşamamıştı ve şimdi bu sarsıcı durumun gerçekliği onu aklından ediyor,ne yapacağını bilemiyordu.

Yine de en büyük düşmanlarından en ufak olaya dek her şeyi araştırıyordu. Kendisi cenaze işlemlerinden dolay çok uğraşamamıştı ama en kısa zamanda o başlayacaktı ve gerekirse dünyayı yakacaktı ama yine de bulacaktı.

Sakinleşmeye çalışarak buradan uzaklaşmaya karar verdi. Arabasına binecekken yan koltuktaki paketi farketti. Unutmuştu. Kafasını tekrar mezarlığa çevirerek su dağıtan çocuğu aradı gözleri ve bulunca gelmesini işaret etti. Yanına gelen çocuğa gülümseyerek arabadaki pakete uzandı ve alıp çocuğa uzattı. Kendisine şaşırarak bakan çocuğa gülümsemeye çalışarak konuştu.

"Adın neydi senin?"

"Cemil."

Baran başını okşadı çocuğun ve devam etti.

"Cemil bana bu kadar yardımın dokundu. Ben de sana bir hediye almak istedim. Beni kırmazsın herhalde."

Baran daha önceki gelişlerinde çocuğun ayakkabılarının yırtık olduğunu fark etmiş ve bir çift almayı aklına yazmıştı. Çoçuk ise şaşırarak bir pakete bir de Baran'a bakıyordu. Baran yere çömelerek çocuğa yaklaştı ve paketi açıp ayakkabıyı çıkardı.

"Hadi dene bakalım."

Çoçuk utangaç bir tavırla cıkardı kendi ayakkabılarını ve yenilerini denedi. Çok güzel olmuşlardı.Adama sarılarak teşekkür etti.Baran ise böyle bir tepkiyi beklemiyordu ama o da sarılıp başını okşadı. Daha sonra kalkıp arabaya binecekken çocuğun konuşmasıyla duraksadı.

"Ağabey biliyor musun bu gün çok şanslı günümdeyim."

Baran kafasını çocuğa çevirerek meraklı bakışlarla sordu.

" Nedenmiş o? "

Çoçuk,parmağıyla hâlâ mezarın başında duran ve buradan görünen kadını göstermişti.

"Roza abla da bana bu gün bir çift ayakkabı almış. Vallahi ne ballı çocuğum."

Baran bakışlarını çocuğun gülen yüzünden çekip işaret ettiği kadına çevirince afalladı. Kısa bir duraksamanın ardından ne düşünüceğini bilemeyince arabasına binip uzaklaştı.

|   |   |

Umarım beğenmişsinizdir yeni bölümü. ❤

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.
Kendinize iyi bakın. ❤

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 79.9K 55
2015 Genel Kurgu #9 İki kayıp ruh. İki yaralı yürek. Hızla, akıp giden zamana karşı yüreklere nakış nakış işlenen duygular. Birbirine kaçamak değen...
3.3K 351 57
Karanlığa alışmış bir adam, kanatları kırılmış bir kadın. Kadın umuduna sarılmıştı. Adamınsa öfkesinden başka hiçbir şeyi yoktu. Birbirinden ayrı iki...
12.8K 981 31
Ben sigarayı almakla meşgulken Baran bedenini aşağı doğru kaydırdı. Bunu yapması bakışlarımın ona dönmesine yol açmıştı. Keşke bakışlarım hiç onu bul...
861K 36.2K 38
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...