SEN OLMALIYDIN

By deniz_bakkal

4.1K 248 6

Aşk için ölmeyi seçmek kolay olandı. Peki aşkınız için yaşamayı denediniz mi? More

SEN OLMALIYDIN
İLK AŞK
EN UZUN GÜN
AŞKTAN KAÇIŞ
GİDELİM BU ŞEHİRDEN!
YÜZLEŞME
AŞK VE GURUR
İSTANBUL'U DİNLİYORUM
SANA GİDEN YOLLAR KAPALI
ÜÇ KELİME
O BENİ DEĞİL, SENİ SEVİYOR
SİNSİ BİR HASTALIK
NEFES BİLE ALAMIYORKEN
YÜZÜK
BİRLİKTE AKAN GÖZYAŞLARI
ÜÇ CÜMLE
SENİ ÖLSEM BİLE SEVECEĞİM
MEKTUP (İTİRAF)
YAŞAMAYI UNUTMAK
O ADAM
UMUT
ANLATAMIYORUM
SÖYLENMEMİŞ SÖZCÜKLER
DİĞER ZAMANLARDAN DAHA GÜZEL
KAHVE FALI
BENİMLE EVLENİR MİSİN?
SÖZÜN ŞİİRLERİN MÜKEMMELİDİR
BEN HEP SENİNDİM
ÜŞÜYORUM, KAPAMA GÖZLERİNİ
SEN OLMALIYDIN FİNAL

İLK DOST

259 22 0
By deniz_bakkal

''Bir insan birini yalnızken hatırlıyorsa sevmemiştir.

Aklına geldikçe yalnızlaşıyorsa,

işte o zaman sevmiştir.''

Turgut Uyar

Tekin İstanbul'a döneli altı ay olmuştu. Biset, Tekin'i gördüğü son günden beri, ondan en ufak bir haber alamamıştı. Annesi Türkan hanım ve babası Fevzi bey ne zaman Türker ailesinden bahsetmeye başlasa hemen yanlarına gidiyor, bir şeylerle uğraşıyormuş gibi davranarak, konuşmalarının içerisinde Tekin'den bahsedip bahsetmediklerini kontrol ediyordu. Ancak altı aydır ona dair en ufak bir şey duymamanın verdiği hüzünle yatağa giriyor, onu tekrar göreceği günün hayalini kurarak uykuya dalıyordu.

Şairin de dediği gibi, Biset onu sadece yalnızken değil, günün her anında düşünüyor ve ne zaman onu düşünse yalnızlaşıp kabuğuna çekiliyordu. Ona, bundan 6-7 ay önce, Türker ailesinin tek oğluna ilk görüşte aşık olacağını söyleseler; muhtemelen önce etrafa o bitmek bilmez öfkesini savurur, sonra da bunun asla olmayacağına dair türlü yeminler ederdi. Ama olmuştu. Bazı günler aşkından darmaduman olmuş gibi hissediyor, bazı günlerse bunun ani bir etkilenmeyle başlayan ve Tekin gittiği için de takıntıya dönüşen saçmasapan bir hissiyattan ibaret olduğuna kendini inandırmaya çalışıyordu. Böyle günlerde Tekin'i tekrar gördüğünde içinin rahatlayacağına, aslında ona gerçekten aşık olmadığını anlayıp eski güzel günlerine geri döneceğine inanıyordu. Ancak hangi olasılığın gerçek olduğunu Tekin geri dönmeden anlayamazdı. Bu yüzden sabırla, onunla tekrar göz göze geleceği günü bekliyordu.

Aradan geçen altı ay içerisinde birçok şey yaşanmıştı. Biset üniversite sınavında istediği bölümü kazanamamış ve sınava tekrar hazırlanmaya karar vermişti. Tüm sene kendisini öğretmenliğe göre hazırlamış ve sonra ani bir fikir değişikliğiyle hukuk fakültesine gitmeye karar vermişti. Elbette ki bu fikir değişikliğinin sebebinin Tekin olduğunu asla ve asla kabul etmiyordu. Sınavdan İstanbul'da bir hukuk fakültesi okumasına yetecek puanı alamayınca, bir yıl daha hazırlanmaya karar vermiş; ailesini buna ikna etmek için günlerce dil dökmüştü. En sonunda ailesinin anladığı dilden konuşmaya başlamış, Türker ailesinin oğlu avukatken Güner ailesinin kızının öğretmen olması durumuna konu komşunun ne diyeceğini merak ettiğini söylemiş ve ailesini bu sayede ikna etmeyi başarmıştı. Babası Fevzi bey hemen kızını oturdukları mahalledeki butik dershaneye yazdırmış ve ondan ne olursa olsun avukat olmasını istemişti.

Tekin'in kuzeni Cihan da psikolojiyi kazanamadığı için tekrar sınava hazırlanmaya karar vermiş ve o da mahallelerindeki butik dershaneye yazılmıştı. Biset ve Cihan aylardır aynı sınıfta birbirlerine selam dahi vermeden, derslerine odaklanmış bir şekilde eğitimlerine devam ediyorlardı. Daha doğrusu, aileler arasındaki düşmanlığa varan ilişkiyi bitirmek isteyen tek kişi olan Cihan, Biset'e yaklaşmaya çalışsa da Biset asla buna izin vermemiş, Cihan'ın bütün çabaları boşa çıkmış ve artık o dakendi kabuğuna çekilmişti. Ta ki bir gün öğretmenlerinin rehberlik çalışması yaptığı o ana kadar.

Rehber öğretmen sınıfa girmiş ve tek tek tüm öğrencilerle ilgili değerlendirmelerini açıklamıştı. Cihan'ın, hedeflediği psikoloji bölümüne gitmesini yüksek bir ihtimal olarak değerlendirse de, Biset ile ilgili o kadar da olumlu şeyler söylememişti. Biset'i matematik ve geometri konusunda ciddi anlamda uyarmış, sınava kadar olan süre içerisinde ilerleme kaydetmezse İstanbul'da hukuk okumasının zor olacağını üzerine basa basa belirtmişti. Bu Biset için hiç beklemediği bir yıkıma sebep olurken, Cihan için kaçırılmaz bir fırsattı.

Rehberlik dersi biter bitmez Biset'in yanına giden Cihan, ona birlikte ders çalışmayı teklif etmişti. İsterse matematik ve geometri derslerinde yardım edebileceğini, böylelikle kendisinin de pratik yapmış olacağını ve her iki taraf için de faydalı olacağını söylemişti. Eğer işin ucunda İstanbul'da hukuk okumak olmasa Biset böyle bir şeyi asla kabul etmezdi ama şimdi durum farklıydı. Bu yüzden Cihan'ın teklifini kabul etti.

Cihan ve Biset artık her gün ders sonraları boş bir sınıfa geçiyor ve hava kararana kadar matematik çalışıyorlardı. Aralarında matematik ile ilgili olmayan tek bir kelime dahi geçmiyor, ders sonraları Biset Cihan'a hoşçakal dahi demiyordu. Cihan bir gün daha fazla dayanamadı ve Biset'e çıkıştı;

''Günlerdir birlikte ders çalışıyoruz, ancak sen bana bir selam vermeyi ya da bir hoşçakal demeyi bile çok görüyorsun. Ailelerimiz arasındaki problemi aramıza bir duvar örmek için bahane olarak kullanıyorsun. Yakında üniversite öğrencisi olacak bir kıza göre oldukça kıt akıllı olmalısın.''

Biset öyle öfkelenmişti ki, kulaklarından dumanlar çıkıyordu adeta.

''Sana selam vermek için de dersler dışında senle muhabbet etmek için de bir sebebim yok. Bana birlikte çalışmayı sen teklif ettin, ben de kabul ettim. Eğer asıl amacın benle bir arkadaşlığa başlamaksa, üzgünüm, bu teklifini reddetmem gerekiyor.''

Cihan yaklaşık 21 yaşında olmasına rağmen, insan ilişkilerinde oldukça iyiydi. Biset'i de eninde sonunda bu saçma düşmanlığın kendilerini etkilememesi konusunda ikna edecekti. Buna emindi.

''Bu güne kadar sana herhangi bir yanlışım veya ayıbım oldu mu? Ya da ters bir hareketim?'' dedi, Biset'e bir adım daha yaklaşarak.

Biset'in cevap vermek istemediği bir soruydu bu.

''Cevap vermiyorsun, çünkü olmadı. Öyleyse bana bu düşmanca davranışının sebebini öğrenmek istiyorum. İkimiz de kendi kararlarını verebilecek bir akla sahip olduğumuza göre, ailelerimizi bahane etmeden, seni ilgilendiren sebeplerle gelmelisin karşıma. Yarın bana selam bile vermemeni gerektirecek sebeplerin ne olduğunu tekrar soracağım. Eğer bana mantıklı cevaplarla gelirsen karşıma, bu konuyla ilgili olarak ileride seni tekrar rahatsız etmeyeceğim. Ancak bana verecek bir cevabın olmazsa, o andan itibaren birbirimize arkadaşça davranmaya başlayacağız.''

Cihan oldukça kararlı bir şekilde kurduğu bu cümlelerin Biset'in kafasını kurcalayacağından emindi. Kitaplarını toparladı ve hiçbir şey demeden sınıftan çıktı. Biset'in gerçekten de kafası karışmıştı. Cihan haklıydı. Kendisine en ufak bir kötülüğü bile dokunmamıştı. Hatta günlerdir kendisine zaman ayırıp ders çalıştırarak, aslında büyük bir iyilik yapıyordu. Tüm bunların yanında Biset'in aklını asıl kurcalayan, Cihan'ın kendisiyle arkadaşlık etmek konusunda neden bu kadar ısrarcı olduğuydu.

Ertesi gün dersten sonra yine hiç konuşmadan boş bir sınıfa geçtiler. Cihan en öndeki sıraya oturdu ve öğrencisini sözlü sınav yapmak için tahtaya kaldıran bir öğretmen edasıyla, dünkü sorusuna cevap vermesini istedi. Biset ise ona neden kendisiyle arkadaşlık etmek konusunda ısrar ettiğini sordu. Cihan yine Biset'i ikna edecek cevaplardan bir tanesiyle karşısındaydı;

''Ailelerimizin ilişkisinin neden bu kadar kötü olduğunu biliyor musun? Bilmiyorsun. Ben de bilmiyorum. Çünkü bize anlatmaya dahi tenezzül etmediler. Hiçbir şeyi bilmememize rağmen, bizden düşman olmamızı bekliyorlar. Eğer sana düşmanca davranmamı gerçekten istiyorlarsa, bana geçmişte Güner ailesiyle aramızda neler yaşandığını anlatmaları gerekiyor. Aksi takdirde hiçbir şey bilmediğim bir konu yüzünden sana düşmanca yaklaşamam.''

Kendisine söylenen her şeye karşılık bir cevabı olan Biset, bu cümleleri karşılayabilecek bir cümlenin henüz var olmadığını düşündü. Kafasını kaldırdı ve Cihan'ın gözlerine bakarak belki de hayatı boyunca kurabileceği en iyi arkadaşlığın temelini atan şu cümleyi söyledi;

''Öyleyse sabahları selam verip, akşamları iyi akşamlar dileyeceğim. Belki ders çalıştırdığın için teşekkür de edebilirim. Bundan daha fazlasını beklemeyeceğini umuyorum.''

Biset bunları söyledikten bir süre sonra her ikisinin de yüzünde huzur dolu bir tebessüm oluşmaya başladı. Hemen kitaplarını çıkardılar ve ders çalışmaya başladılar. Birkaç gün sonra o boş sınıftaki hava tamamen bambaşkaydı. Biset, Cihan'ın kendisine hep en zor soruları sorduğundan şikayet ediyor, Cihan ise Biset'in tembelliğiyle dalga geçiyordu. Türker ailesinden biri ile Güner ailesinden biri arasında böylesine samimi ve içten bir ilişkinin başlaması her ne kadar inanılmaz görünse de, onlar bu arkadaşlığa sonuna kadar inanıyordu. Her geçen gün, aralarındaki arkadaşlığın dostluğa uzanmasını sağlayacak merdivenin bir basamağını çıkıyorlardı. Elbette ki her iki ailenin de hızlı adımlarla ilerleyen bu dostluktan haberleri yoktu.

Önce kış, ardından ilkbahar bitmiş, yaz bütün sıcaklığıyla etrafı kasıp kavurmaya başlamıştı. Biset üzerinde pijamaları ve ayaklarında eskimiş terlikleriyle evlerinin ilerisindeki parka doğru koşuyordu. Cihan elleri ceplerinde heyecanla onu bekliyordu.

''Başardım, dedi Biset. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine yetecek puanı almıştı. Cihan ise onun kadar mutlu görünmüyordu. Biset'in yüzündeki gülümseme hemen kayboldu. Cihan'a puanını dahi sormadan onu teselli edecek cümleler kurmaya başladı. Ağlamaklı bir ifadeyle tekrar denemesini ve asla vazgeçmemesini söylüyor, gelecek yıl mutlaka kazanacağına dair ümit dolu cümleler kuruyordu.

Cihan bu oyuna daha fazla dayanamayıp, Biset'e doğru eğilerek;

''Aylardır çalıştırdığı öğrencisinin bile hukuk fakültesi kazanmaya yetecek puanı almasını sağlamış, benim kadar zeki bir öğretmenin psikoloji kazanmaya yetecek puanı alamadığına inanacak kadar saf olmayı nasıl başarabiliyorsun? Belki de seni bu yüzden bu kadar seviyorum'' dedi.

Biset kıpkırmızı oldu. Bu cümlelerden Cihan'ın sınavdan yüksek bir puan aldığı sonucu mu çıkıyordu, yoksa kendisini sevdiği sonucu mu? İkinci ihtimali düşünmek bile istemiyordu. Muhtemelen arkadaş olarak sevmekten bahsediyordu. Hemen yüzündeki şaşkınlığı atıp, bağırmaya başladı:

'' Nasıl yani? Psikoloji okuyabilecek misin? Puanın yetiyor mu? Hangi üniversiteye gideceksin?''

Biset soru sormaya başladığı zaman, onu durdurmak mümkün değildi. Bu yüzden Cihan hemen onlarca soruyu gereksiz kılacak cevapları verdi:

'' Elbette psikoloji okuyacağım. Hem de en yakın arkadaşımla aynı üniversitede. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü'nü tercih edeceğim. Benden tahmin ettiğin kadar kolay kurtulamazsın. ''

Biset sevinçten havalara uçmuştu. Ancak daha fazla muhabbet edecek zamanı olmadığını hatırlayıp yüzünü buruşturdu.

''Hemen eve gitmem gerek, yoksa gelecekte aynı üniversitede okuyabileceğin bir arkadaşın olmayacak. Çünkü annem beni öldürmüş olacak. Bu arada akşam 6'da yine burada buluşalım, gelecekle ilgili planlar yaparız.''

Cihan hayatta annesinden başka hiç kimseden korkmayan bu kızı dinlerken kocaman bir kahkaha patlattı ve koşar adım giden Biset'i gözden kayboluncaya kadar izledi. Bir kız nasıl oldur da dağınık saçları, rüküş pijamaları ve eskimiş terlikleriyle bu kadar güzel görünebilirdi? Çocukluktan beri duyduğu bu aşkı önce arkadaşlık, sonra da dostluk kılıfına sokmakla gerçekten iyi mi yapmıştı? Eskisi gibi hiç konuşmadıkları zamanlar hem daha mutlu, hem de daha üzgün değil miydi?

O zamanlar daha mutluydu, çünkü Biset sadece bir yerlerde tesadüfen gördüğü ve hiç konuşmadığı çocukluk aşkından ibaretti. Belki de bu şekilde devam etse, ileride onu unutması daha kolay olacaktı.

O zamanlar daha üzgündü, çünkü Biset'i uzaktan uzağa izlemek ve bu şen şakrak, yumuşacık sesini duyamamak onun için çok zordu. Şimdi ise ona hem geçmişte olduğundan çok daha yakın, hem de hala dağlar kadar uzaktı. Kafasında cevaplandırılması gereken onlarca soru işaretiyle kocaman bir iç çekip, evine doğru yürümeye başladı.

Biset eve vardığında annesi ile babasının övüne övüne akrabalarıyla konuştuğunu fark etti. Abisi her zamanki gibi evde değildi. Bir şarkı mırıldanmaya başladı ve adeta rüzgarla dans ederek, ufak ama şirin bahçelerindeki salıncağa kadar geldi. Hayallerinin ilk adımını atmıştı. Birkaç ay içinde İstanbul'a yerleşecek ve her şey daha iyiye gidecekti. Tüm bu güzel şeylerin yanında aklına takılan, içini yiyip kemiren bir düşünce daha vardı. Koskoca İstanbul'da Tekin'i nasıl bulacaktı? Diyelim ki buldu, ne işe yarayacaktı? Onun kendisini sevip sevmediğinden bile emin değildi.

Cihan ile arkadaşlığı başladığından beri, ona hep Tekin'i sormak istemişti Biset. Nasıl olduğunu, nerede olduğunu, o gün bavulları arabaya taşırken gördüğü kızın Tekin'in sevgilisi olup olmadığını... Soracak o kadar şey vardı ki. Ama hiçbirini soramamıştı. Çünkü Cihan'la gerçekten güzel bir arkadaşlığa başlamışlar ve zamanla bunu dostluğa dönüştürmeyi başarmışlardı. Ona Tekin ile ilgili bitmek bilmez sorularını sorduğu an, Cihan Biset'in niyetini yanlış anlayacaktı. Kendisiyle Tekin için yakın olduğunu sanabilirdi. İşte sırf bu yüzden aylardır Cihan'a tek kelime bile edememişti.

Akşam altıda buluşmak üzere sözleştikleri parka ilk gelen Biset oldu. Cihan'la ne zaman nerede buluşacak olurlarsa olsunlar erken gelen Cihan olurdu her seferinde. Biset Cihan'ın yine erken geleceğini düşünerek, yarım saat erken gelmiş ama etrafta Cihan'ı göremeyince bir banka oturup beklemeye başlamıştı. Neredeyse bir saat geçmişti ki, Biset Cihan'ın belli belirsiz bedeninin koşar adım kendisine doğru yaklaştığını gördü. Hemen ayağa kalktı. Kendisini bir saattir burada tek başına bekleten Cihan'ı bir güzel pataklayacaktı. Ancak yapamadı. Çünkü Cihan yanına gelir gelmez önce özür diledi sonra da geç kalma sebebini açıkladı:

''Geç kaldığım için özür dilerim kuzucuk. Ama geç kalmak için geçerli bir sebebim var. Tekin abi Antep'e geldi. Bize de sürpriz oldu. Evdeki sevinç havası, sofra hazırlama ve yemek yeme telaşı derken, ben de ancak evi bırakıp gelebildim. Hem biraz da hasret gidermiş oldum.''

Cihan'ın, Tekin'in Antep'e geldiğini söylediği cümleden sonra söylediklerini duyamamıştı Biset. Elleri titremeye, yanakları kızarmaya, gözleri dolmaya ve kekelemeye başlamıştı. Bir süre sonra toparlandı ve soru bombardımanına başladı:

'' Ne zaman geldi? Neden geldiğine dair bir şey söyledi mi? Haber de vermeden geldiğine göre, kötü bir şey olmuş olmasın?''

Bu hareketler Cihan'a tanıdık geliyordu. Biset'e tek taraflı olarak aşık olduğu ve henüz arkadaşlıklarının başlamadığı zamanlarda onunla aynı dershaneye gideceğini öğrendiği an o da böyleydi mesela. Bunun gibi onlarca anda, Biset'le ilgili bir şeyler duyduğunda, o da böyle olurdu hep. Öyleyse kendisinin Biset'e olan aşkı gibi Biset de Tekin'e ... Hayır, hayır, böyle bir şeyin olması mümkün değildi. Tekin ve Biset doğru düzgün konuşmamışlar, görüşmemişler ve hatta karşılaşmamışlardı bile. Bu düşüncenin kendisine verdiği huzur bir saniye bile sürmemişti. Çünkü kendisi de Biset'e görüşmeden, konuşmadan, doğru düzgün karşılaşmadan aşık olmamış mıydı? Birkaç kez tesadüfen bir yerlerde görmesine rağmen gece gündüz onu düşünmeye başlamamış mıydı? Düşündükçe kalbine oturan bu kaya parçasını kaldırmak daha da zorlaşıyordu. Uzun süren sessizliği bozan yine Biset oldu.

'' Cihan, neden cevap vermiyorsun? Bir şey mi oldu?''

Cihan hissettiklerini karşı tarafa belli etmemekte oldukça iyiydi. Hemen o tatlı tebessümünü takınıp yarı ciddi yarı şakacı bir ses tonuyla;

'' Tekin abiyle bu kadar ilgilendiğini bilmiyordum.'' dedi.

Bunu söylerkenki gülümsemesi Biset'ten gelebilecek bir aşk itirafı ihtimalinin ağırlığı altında eziliyordu. Biset'ten bir aşk itirafı duymayı yıllardır bekliyordu. Ama hiç böyle hayal etmemişti. Biset'in kendisini değil başkasını seveceği ihtimalini; gözlerinin içine baka baka bir başkasına, üstelik kuzenine aşık olduğunu söyleme ihtimalini hiç düşünmemişti. Ancak beklediği gibi olmadı. Biset ilk aşkını, en yakın arkadaşına anlatmak ve onunla dertleşmek yerine, inkar etmeyi ve kaçmayı tercih etti.

''Tekin'le neden ilgilenecekmişim? Sadece her konuda fazla meraklıyımdır, bilirsin. Yoksa Tekin'in neden geldiği, neden gittiği neden umrumda olsun ki?''

Biset'in bu sözleri Cihan'ın rahatlamasına yetmedi. Cihan hislerine her zaman güvenirdi. Ancak şimdilik beklemeyi tercih edecekti. Biset'in üzerine daha fazla gitmek, hiçbir şeyin çözümü değildi. Yine tebessümlerinden birini güzelce yerleştirdi yüzüne ve çabucak konuyu değiştiriverdi. Ancak parkın ortasındaki o bankta yaptıkları bir saate yakın süren o konuşma, öncekilerden çok farklıydı. Çünkü Biset'in aklının başka yerde olduğu her halinden belliydi. Cihan, en iyi yaptığı şeyi yaptı ve yine sustu. Gülümsedi, aklından geçen onlarca soru işaretine inat, sadece gülümsedi.

Ertesi gün bambaşka bir sabaha uyandı Biset. Bu sefer sızlanmadan kalktı yatağından. Elini yüzünü yıkadı, anne ve babasının yanaklarına birer öpücük kondurdu, abisini işe uğurladı ve tekrar odasına gitmek için merdivenlere doğru yürüdü.

'' Kahvaltı etmeyecek misin?'' diye sordu annesi Türkan hanım.

''Tokum.'' dedi Biset. ''Uzun zamandır hiç bu kadar tok olmamıştım...''

Türkan hanım kızındaki bu ani duygu değişimlerine alışmıştı artık. Gülümsedi ve hiç ısrar etmeden yemeğini yemeye devam etti.

Biset odasına gider gitmez, dolabını yatağın üzerine indirmiş ve duştan sonra ne giyeceğine karar vermeye çalıştı. Çok da bakımlı ve şık bir kız sayılmazdı. O gün ilk kez neden böyle saçmasapan kıyafetlerle dolu bir dolaba sahip olduğu konusunda kendini eleştirdi. Nihayetinde bembeyaz, bileklerine kadar uzanan elbisesini giyinmeye karar verdi. Diğerlerini tekrar dolabına yerleştirip, banyonun yolunu tuttu. Duş aldıktan sonra ilk iş saçlarına fön çekti. Sonra elbisesini ve sandaletlerini giyindi. Yanaklarına bir iki tokat atıp allığını da yaptıktan sonra artık hazırdı. Evden çıktı ve içinde uçuşan kelebeklerle birlikte Tekin'in evinin yolunu tuttu.

Tekin'i son gördüğü gün durduğu köşeden Türker ailesinin bahçesini izlemeye başladı. Tekin bahçedeki koltukta bacak bacak üstüne atmış ve gazetesini okuyordu. Cihan ile olan arkadaşlığı sayesinde Türker ailesine olan ön yargısı sona ermişti Biset'in. Bu yüzden olsa gerek, Tekin'e olan aşkını kabul etmek zor gelmiyordu artık.

Aşık olduğu adam gözlerinin önünde duruyordu, ancak Biset yanına dahi gidemiyordu. Bir süre orada hiçbir şey yapmadan Tekin'i izledi. Tekin elindeki gazeteyi bıraktı, ayağa kalktı ve annesine seslendi. Meryem hanım pencereden kafasını uzattığında endişeli görünüyordu. Tekin ona çarşıya gidip geleceğini, merak etmemesini söyledi ve bahçe kapısından çıkıp Biset'in olduğu yöne doğru yürümeye başladı.

Biset paniklemişti. Önce hızlı bir şekilde etrafına baktı ve Tekin'in onu göremeyeceği bir yer buldu. Tekin yanından geçtikten bir süre sonra peşinden yürümeye başladı. Salim amcanın sahaf dükkanına giden yolda olduklarına fark etti bir anda. Eğer ondan sonra dükkana girerse, takip ettiği anlaşılabilirdi. Hemen bir başka yoldan sahaf dükkanına doğru koşmaya başladı. Dükkandan içeri girdiğinde Salim bey kasadaydı.

'' Yavaş kızım, bu ne acele? Çok mu özledin yoksa beni?'' dedi büyük bir keyifle.

''Elbette çok özledim!'' dedi Biset, Salim amcasının yanağına kocaman bir öpücük kondurarak. Sonra da gülümseyerek iç tarafa doğru yürümeye başladı. Neredeyse tüm kitapların yerini bilmesine rağmen, bir kitap arıyormuşçasına kitapları süzüyordu o kocaman gözleriyle. Tam da bu sırada Tekin'in sesini duydu. Salim beyle selamlaşıp, hal hatır sorduktan sonra aradığı birkaç kitap olduğunu söyledi Tekin. Biset ilk aşkının kendisine yaklaşan adımlarının sesini duymaya başladı birden. Neredeyse bir yıldır özlemle beklediği o an nihayet gelmişti. Tekin ile göz göze gelmek için önünde saniyeler vardı artık, kilometreler değil..

Continue Reading

You'll Also Like

810K 15.9K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
8.2K 136 2
🌿MARDİN🤍 İcran AKTAŞ 🤍 Devrim Savaş ARNAS "İkimizde Farklı İnsandık.Ama Kaderimiz Aynıydı..." İcran AKTAŞ {Kuma kitabı değildir. Şidd...
739K 28.2K 91
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
92.3K 9K 26
Bütün kötülüklere rağmen hayata tutunmak isteyenlerin hikayesi...