MAFYANIN KIZI

由 denissaym

3M 135K 51.9K

Açıklamayı falan geçin, hikayeyi öğreneceksiniz zaten. İsmi kadar dramatik bir kitap değildir. Eğlenmek, haya... 更多

MK - 1 / Zoraki Öpücük
MK - 2 / Tuhaf Tesadüf
MK - 3 / Kayıp Şehir
MK - 4 / Savaşın İntikamı
MK - 5 / Karanlık Korkusu
MK - 6 / Savaş Tehlikeli!
MK - 7 / Birlikte Uyumak
MK - 8 / Gizemli Teklif
MK - 9 / Bıçaklanma ve Öpücük
MK - 10 / Denizin İntikamı
MK - 11 / Kaçırılma Olayı
MK - 12 / İhanet ve Kurtarılma
MK - 13 / Davet Gecesi
MK - 14 / Yırtılan Poster
MK - 15 / Erdem ve Selin
MK - 17 / İnandın Mı?
MK - 18 / Seviyor Musun?
MK - 19 / Çürük Patates
MK - 20 / Renkli Gece
MK - 21 / Kıskançlık Krizi
MK - 22 / Doğum Günü
MK - 23 / Huzurumu Çizdim
MK - 24 / Seni Görmek İstedim
MK - 25 / Savaşa Aşık Olmak!
MK - 26 / Randevumuz Vardı
MK - 27 / Aptal Aşıklar
MK - 28 / Katlanamıyorum
MK - 29 / İlerlersem Duramam
MK - 30 / DKTT Konseri (ÖZEL BÖLÜM)
MK - 31 / AHP Gecesi
MK - 32 / Sevgiliye Laf Sokulmaz
MK - 33 / Dövme
MK - 34 / Kraliçemsin
MK - 35 / Gül De Öpeyim
MK - 36 / Öpmesem Uyuyamazdım
MK - 37 / Kıskanma Oyunları
MK - 38 / Aidiyetini Resmileştiririm
MK - 39 / Komşunun Çocuğu
MK - 40 / Şüphe
MK - 41 / Nefesim
MK - 42 / Aç Gözlerini
MK - 43 / Erkekler Ağlamazmış
MK - 44 / Trip Time
MK - 45 / Doktor Bey
MK - 46 / İftira
MK - 47 / Hasta Ziyareti
MK - 48 / Rüya Gibi Bir Gece
MK - 49 / Bazı Sırlar
MK - 50 / Senden Nefret Ediyorum
MK - 51 / Basketbol Maçı
MK - 52 / Savaş Sen İyi Misin?
MK - 53 / Kavun Bey
MK - 54 / Ben Bir Bok Yedim
MK - 55 / İstanbul Yanacak
MK - 56 / Kabus
MK - 57 / Annem Öğrendi !
MK - 58 / Kızmak Yok Mu?
MK - 59 / Parti
MK - 60 / Yine Hastane
MK - 61 / Gökay Ailesi
MK - 62 / Seni İstiyorum
MK - 63 / Tatil
MK - 64 / ÖZEL BÖLÜM 2
MK - 65 / Plaj Kavgası
MK - 66 / Güçlü Olmak
MK - 67 / Savaş Gökay
MK - 68 / İşler Kızışacak
MK - 69 / Beni Sınama
MK - 70 / Maç
MK - 71/ Rövanş
MK - 72 / Seks Canavarı
MK - 73 / Temsilci
MK - 74 / Verebileceğin En Güzel Şey
MK - 75 / İstemiyorum Onu!
MK - 76 / ÖZEL BÖLÜM 3
MK - 77 / Ben Hamileyim
MK - 78 / Baba Olacağım
MK - 79 / Kalp Atışı
MK - 80 / Kız İsteme
MK - 81 / İmza Meselesi
MK - 82 / Parmaklarımın Arasından
MK - 83 / Korkuyorum
MK - 84 / Alışveriş
MK - 85 / Sandal
MK - Ara Bölüm
MK - 87 / Test Sürüşü
MK - 88 / Bekarlığa Veda
MK - 89 / DÜĞÜN
MK - 90 / Balayı
📎MK (ÖZEL) / Cinsiyet
📎MK (ÖZEL) / Bebekler
📎 MK (ÖZEL) / Kalabalık Pazar
📎 MK (ÖZEL) / İddia Meselesi
📎 MK (ÖZEL) / Rapunzel

MK - 16 / Dövüş Günü

37.9K 1.3K 443
由 denissaym

Multimedia : Deniz Atakan

_______________🍁🍁🍁________________

Güneşin birden kararmış olması ilginçti, bulutlar kendini yavaş yavaş belli etmeye, hava kararmaya başlamıştı. Yaz yağmuru görecektik anlaşılan. En sevdiğim şey. Yağmur...
Bayılırım yağmura, hele de dünyada tattığım en güzel koku olan, ıslanmış toprağın kokusu... Bunu dünyada hiç birşeye değişmem sanırım.

Attığım adımları hızlandırıp okulun spor salonu için ayrılmış binasına ilerledim. Sıkıcı bir pazar gününden sonra okul yeniden başlamıştı. Bugün günlerden pazartesi, okul çıkışı. Savaşın bana cumartesi gecesi anlattıklarından sonra, bu anı heyecanla beklemiştim. Gökhan'a bildiğimi çaktırmamak için görüşmemiştim bile, çünkü ufacık bir mimiğimden yalan söylediğimi anlıyordu.

Beş dakika kadar önce kendisi gitmişti o spor salonuna. O sümük beyinli kızla yeniden dövüşecekti. Ama buna izin veremezdim, bir kere daha dikişleri patlarsa olacakları düşünmek bile istemiyordum. Gökhanı ikna etmek ise zor olacaktı, söz vermişse tutardı o, ama benim dünyada eşini bulamayacağım kardeşimi kaybetmek gibi bir niyetim de yoktu.

Spor salonuna sessizce girdim ve sessizce kapattım kapıyı. Adımlarımı büyük spor salonunda dövüşebilecekleri tek yere yönelttim.
Artık dövüş alanındaki çoktan gelmiş ısınan Adayı ve yumuşak zeminli alana girmeye hazırlanan Gökhanı görebiliyordum. Derin bir nefes alıp bakışlarımı kızın yüzünde gezdirdim.

Hırslıydı, öfkeliydi ve belkide o gün ben kafede çayımı yudumlarken, bu öfkeyle vurmuştu Gökhan'a. Yaralı olmasını umursamadan da yeni bir dövüşü teklif edebilmişti, bunun bedelini ödeyecekti bugün! Geniş kapının pervazına yaslanıp öylece baktım onlara, ne sanıyordu o kaltak. Onu yenebileceğini mi? Yarasını mı hedef alacaktı? Açığını yakalamıştı sonuçta değil mi!? Gözlerim onlara hakemlik yapacağı her halinden belli olan Savaşa çevrildi. Onun da salona girdiğini görmüştüm. Bakışları bana değdiğinde ufak bir şaşkınlık belirtisi gösterse de toparlandı. Bakışlarını benden çekip dövüş alanındaki Gökhan ve Adaya baktı. Ses çıkarmıyordu.

Yüzündeki öfkeli ama ciddi ifadeden taviz vermeden kollarımı göğsümde birleştirdim. Savaş birşey yapmamı bekliyormuş gibiydi. Yapacaktım.
Sesli bir şekilde öksürdüm onlar başlamaya hazırlanırken. Ikisinin de bakışları şaşkınlıklar eşliğinde bana döndüğünde Gökhan, "Deniz?" Diye fısıldadı. Ama yankı yapan spor salonu sayesinde duyabiliyordum.

Göğsümde birleştirdiğim kollarımı çözüp sırtımdaki çantayı kenara bıraktım ve yanlarına ilerledim. Ikisi de susup izlerken bileğimdeki lastik tokayla saçlarımı tepeden topladım umursamazca ve kafesin yanındaki Savaşın yanına geldiğimde durdum.

"Helal olsun sana Ada Dönmez! Yaralı bir adama vuracaksın öyle mi?"

Adanın dövüşmeye hazır pozisyonu düştü ve sinir bozucu sakinkiğiyle "neden burdasın?" Diye sordu.

Gökhan derin bir nefesten sonra yüzünü sıvazladı. "Deniz onu halledebilirim, sorun değil." Dediğinde ona baktım usulca.
"Biliyorum." Dedim sakince.
"Sorun bu değil..." deyip bakışlarımı tekrar yere yapıştırmak için can attığım suratına çevirdim Adanın.
"Sorun yaralı olduğunu bile bile, seninle dövüşmesi, dikişlerinin patlamış olması ona yapacaklarım için yeterken bide bu, onun için iyi olmadı."

"Git buradan Deniz, Atakan çocuğu olman sana okul saatleri dışında tölerans göstereceğim anlamına gelmez."

Adanın iddialı suratında gezinen bakışlarım eşliğinde gevşek bir sırıtış yerleştirdim yüzüme. "Senden tölerans beklemiyorum yavru."

Savaşın ağzından sessizce bir "uuvv " sesi gelse de umursamadım. "Senin yerine ben dövüşeceğim." Dedim itiraz istemeyen ses tonuyla Gökhan'a.
"Küçük kızımız beni yenerse, senden isteyeceği şeyi o zaman da isteyebilir. Böylece sözünü de tutmuş olursun."

"Daha adil olur. Mantıklı." Dedi Savaş.
Gökhan vazgeçmeyeceğimi bildiği için kabullenmişlikle Adaya baktı.
"Uygundur. İşim kolaylaşacak." Diyen Adaya güldüm sesli bir şekilde.

Tamam liseye başladığından beri dövüş sanatlarına merak salmış olabilirdi ama ben Turkiyenin en tehlikeli insanları arasında büyümüş, yaşıtlarım evcilik oynarken dövüşmeyi öğrenmiştim, yaşıtlarım sevgili yaparken silahların çeşitlerini deniyordum. Bana karşı şansı yoktu ama bunu bilmiyordu tabi. Zengin ailenin şımarık kızı sanıyordu beni, aksini ona kanıtlamakta zorlamayacaktım.

Üzerimdeki şorttan rahatsız olmayacağım için üzerimi değiştirmeye gerek duymadım. Üstümde ise beyaz tişörtüm vardı. Tek çırpıda çıkarıp kenara bıraktım tişörtü. Şimdi siyah yarım sporcu atletimle duruyordum. Dövüş kafesine girip adımlarımı Adanın tam karşında durdurdum. Kız cesurca pozisyonunu alırken ciddi ifademle hafifçe dudaklarımı yalayıp pozisyonumu aldım bende.

Ilk atağın ondan gelmesini bekledim, fazla durmadan sol yumruğunu yüzüme atınca hafif sola yattım, ıskaladı. Ikıncı atağını da tekmesi olarak seçti ama attığı tekmeye kolumun sert bölgesini geçirince acıyla geri çekti. Beni bu basit numaralarla halletmeyi düşünüyorsa bok yerdi anca. Bunları atlatmayı 10 yaşında öğrenmiştim ben...

Sürekli boşa çıkan yumruklarını sallamaya devam etti. Bir süre sonra çaktırmasa da hareketleri yorulduğunu belli ediyordu. Bunu anlar anlamaz kendimi göstermeye başladım ve ilk yumruğumu suratına geçirdim. Anında yediği yumrukla sendeleyip geriye gidince tekmemi karnına geçirdim. Vahşi denecek kadar sert attigim tekmenin ardından inledi. Beni ciddiye almaya başlardı artık.

Sırıtıp "sandığım kadar ana kuzusu değilsin anlaşılan." Dediğinde ciddi ifademi koruyarak "O dikişleri patlamanın bedelini ödeyeceksin." Diye tısladım. Hızlanıp ardı ardına hamleler yaptı ama her defasında kaçtım. Yumrukları benimkinden yumuşaktı bu benim avantajımdı. Yumruklarım karşısında sendeliyordu. Çenesini alt kıvrımından sert bir yumruk geçirdim ama kaçmayı başardı.
Saniyler içerisinde arkamdan kollarıyla boynuma dolanıp beni hareketsiz bırakırken, ona tekmemle yapacağım darbeyi akıl edemiyor muydu? "Sen nasıl bir amatörsün öyle?" Dedim hayretle. Ayağımı nereye geldiğini hesaplamaya gerek duymadan rastgele geçirdim arkaya doğru. Sağlam bir noktaya gelmemiş olacak ki sadece sendeleyip geriledi ama hala boynuma sarılı olan kollarından kurtulmam gerekiyordu. Sol dirseğimi yüzüne gelecek şekilde arkaya savundum. Acıyla inleyişi kulaklarıma dolarken hemen geri çekildim.

Birkaç dakika hafif dövüşsek de artık moda girmiştim ve hızlanmam gerekiyordu. Dövüşlerde en iyi avantajım çevik olmamdı. Hızlıca yumruklarımı sıraladım, geriye doğru kaçmaya başlayınca onu kendime çekip dizimi karnına geçirdim. Fena bir şekilde sendeledi bu hareketle. Birkaç yumruk yüzüne geçirdim ama hafif toparlayınca o da tekmeyi karnıma geçirip beni itti ve yüzüme sağlam bir yumruk salladı.

Ağzıma dolan metalik kan tadını yalayıp yuttum ve o ayağa kalkamadan sağlam bir diz geçirdim bacağına. Tekrar yere yüz üstü yatınca üzerine çıkıp Savaşa baktım. Ellerini kaldırıp "bitti." Diye bağırdı tok bir sesle. Yüzümü Adaya çevirip saçlarını çektim sertçe. Bu hareketimle yere yapışmış olan yüzü geriye doğru kalktı.
"Hadi yaralı olduğunu bilmiyordun? Öğrendikten sonra hangi cüretle tekrar dövüşecektin onunla HA!?"
Yüzümü ona yaklaştırarak kulağına eğildim ve fısıldadım. "Bunun bedelini ödeyeceksin!"

Gökhan hızlıca yanıma gelip kolumdan tutarak kaldırdı beni. "Yeter bu kadar Deniz."

Ada da hızlıca toparlanıp ayağa kalktı. Öfkeli bakışlarını Gökhan'a dikti.
"Günün kahramanına teşekkür et hadi! Ne istiyorsan iste sen kazandın." Diye tıslayınca Gökhan ona acıyla bakıp kafasını olumsuz anlamda salladı. "Birşey isteyeceğim yok! Git katıl turnuvana ben bu işte yokum."

Kızın çenesinde ve yanağında morluk vardı ve kaşı patlamıştı.

Gökhan'a içimden minnet duydum. Bu Adaya vereceği en iyi cevaptı işte. Kız hırslı bakışlarını bana dikince alayla tek kaşımı kaldırdım. "Nasıl cürret ettiğimi sordun ya hani?" Deyip kendini işaret etti. "Bu bedenle onun bedeni kapışınca onu yaralı olması durumu eşitliyordu."

Tok ama sevimsiz bir gülüş kaçtı ağzımdan. "Sen ne iğrenç birşeysin ya! O darbe daha ileriye gitseydi, ona birşey olsaydı nasıl hesap verecektin vicdanına?"

"Vicdanım mı?" Dedi alayla. "Ne vicdanı kızım? Bu turnuva benim için hayat memat meselesi, herkes sizin gibi bolluk içinde büyümüyor."

Söylediği şeyin ardından onun burslu öğrenci olduğu geldi aklıma. Ve yarışmanın kazananı yüklü miktarda ödül alacaktı, demek bunun için bu kadar çok istiyordu kazanmayı. Ama bu onu haklı çıkarmazdı.

Birşey dememe fırsat bırakmadan önce alandan çıkıp eşyalarını aldı ve sonra da salondan ayrıldı. Onun arkasından bakarken " bu işi daha fazla kurcalama Deniz." Diyen Gökhan'a baktım. "Adanın bizden daha zor bir hayatı var. Bırakalım katılsın, umarım kazanır."

Ona hak verdim. Her ne kadar onu öldürmek istesem de kızın ihtiyacı vardı kazanmaya. Gökhan spor salonundan çıktı sessizce. Bende kafesten çıkıp kenara bıraktığım tişörtümü üzerime geçirdim. Savaş sessizliği bozup "iyi iş çıkardın." Dedi ciddiyetle. Ona göz ucuyla bakıp çantamı da aldım ve sırtıma taktım.
"Saol" diye mırıldandım belli belirsiz.
Ben çıkışa yönlenirken arkamdan geliyordu. Dışarı çıktığımızda havanın dahada karardığını görünce gülümsedim. Yağmur yağacaktı.

Salonun kapısının önünde öylece dururken Savaşa bakıp "Kayıp Şehir hala yerindedir değil mi?" Diye sordum sakince. Bana tek kaşını kaldırıp alayla baktı. " En son taşındığının haberini aldım ama..."
Omzuna vurup güldüm. "Saçmalama."
"Asıl sen saçmalama Deniz, nereye gidecek koskoca dağ?"

'Peki mekanına gidebilir miyim?" Diye sordum. "Bensiz asla!" Dediğinde sırıtıp adımlamaya başlayınca yanımda yürüdü. "O zaman Gökhanın gitmesine üzülmeyeyim. Beni götürürsün değil mi?"

Pis sırıtışını yerleştirdi yüzüne ve kararsız bir ifadeyle "bilemiyorum güzelim, o şortu yine ve yine giydiğin için sana ceza olarak hayır derdim ama..." deyip arabasının kilidini uzaktan açtı. Umutla devamını getirmesi için "...Ama?" Diye sordum.

"...Ama cezanı orada da kesebilirim diye düşünüyorum, iyi bir fırsat."

"Ne için, iyi bir fırsat?" Diye sorduğumda arabanın yanına gelmiştik. "Bin hadi." Deyince onun ardından bende bindim arabaya.
"Ne için iyi bir fırsat?" Diye sordum ısrarla. O "seni sinirlendirmek için." Derken emniyet kemerimi taktım.
"Cidden senden nefret ediyorum." Dedigimde güldü.
"Sorun değil bebeğim, bunun aramızda bir çeşit 'seni seviyorum, çok tatlısın, kasların da muhteşem ve çok zekisin' demek olduğunu biliyorum." Dediğinde bir kahkaha patlattım.

Gülüşlerim yavaşlayınca "bebeğim de nereden çıktı?" Diye sordum. Bana bakıp "diğerleri kabul yani?" Dediğinde "hıhı öyle." Diye dalga geçtim. "Hoşuna gittiyse hep söyleyeyim."

Ona gözlerimi belerterek bakıp "hoşuma falan gitmedi birdaha asla söyleme!" Diye çıkıştım. Buna rağmen gülerek "tamam bebeğim nasıl istersen öyle olsun" deyince, gülerek omzuna vurdum.

Yarım saat sonra Kayıp Şehir dediği yere gelmiştik. Ikimizde arabadan inip arabanın hemen önünde yere çömeldik. Savaş yoldayken markete girmişti bir ara ama ne aldığını bilmiyordum. Elindeki poşeti açıp içindekilere göz gezdirdi. Üç kutu bira ve birkaç tane de çikolata vardı. İki dido ve bir tane de caramioyu bana uzatıp biranın bir tanesini açtı.

Caramioyu ona geri verdim. "Hiç sevmem."
Bana tek kaşını kaldırarak baktı.
"Herkes sever sanıyordum."
"Ben sevmiyorum. Vıcık vıcık karamel neyini seveyim? Ama dido candır." Diyerek elimdeki didoyu gösterdim ve açtım. Ben çikolatamdan bir parça ısırırken o da birasından bir yudum aldı.

"Ne diye gelmek istedin buraya?"

Omzumu silkip "bilmem..." diye mırıldandım. "Burası huzurlu."

"Pekte huzura ihtiyacı olan birisi gibi durmuyorsun." Dediğinde tek kaşımı kaldırdım ve güldüm. "Herkesin huzura ihtiyacı vardır Savaş."
Oda gülüp bana baktı ama sonra gözlerini kısıp kaşlarını çattı. Sırtını verdiği kaportadan diklenerek bana yaklaştı. Ben ne yaptığını anlamazken çatık kaşlarının altındaki kahve hareleri dudağıma kilitlenmişti. Çeneme yerleştirdiği elinin baş parmağını alt dudağımın üzeride gezdirince varlığını unuttuğum patlak sızladı. Yüzüm refleks olarak buruştu.
"Dudağın patlamış." Diye mırıldandı kendi kendine.

Tekrar baş parmağı yaranın üzerine gelince ufak bir inilti kaçtı ağzımdan.
Elini tutup nazikçe yaranın üzerinden çektim. "Önemli değil iki güne geçer."
Önemli olan konu başkaydı. Önemli olan konu bana yakın olmasının neden kalbimi titrettiğiydi? Kan dolaşımım hızlanmıştı sanki, kalbim iki katı hızlı atıyordu. Oysaki sadece küçük bir dokunuş...
Ne kadar yakabilirdi ki beni? O kadar yakıyordu işte! Kahve hareleri dudaklarımdan yukarı, gözlerime çıkınca nefesimi tuttum. Âdeta donmuş gibiydim şuan. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Bu ilk defa geliyordu başıma. Ben, hiç böyle olmazdım...

Nefes almayı unuttuğumu farkedince derin bir nefes aldım çaktırmadan. Gözleri hala gözlerimdeyken, bir insan nasıl böyle bakabilir diye düşünüyordum. Sanki ruhuma dokunuyordu. Yutkunup gözlerimi kırpıştırdım. Bakışları hala sabit dururken gülümsedi. Bu bardağı taşırmış son damla gibiydi, dokunuşu bakışları ve gülümseyişi... Hiç bir tepki veremesem de içimde fırtınalar kopuyordu şuan. Nasıl oluyor, anlayamıyorum? Altı üstü iki dudak kıvrılması... Nasıl bu kadar heyecanlandırır bir insanı..?
Dudağımı yalayıp tekrar gözlerine baktım. Anlamlı bakışları hala gözlerimdeyken çenemdeki elini dahada bastırdı ve yanağımı okşadı hafifçe. Sanki mayışıyordum bu hareketiyle, vücudum kollarını istiyordu, dudaklarım dudaklarını. Bu giren kurtulmaya gerekiyor, hemde hemen!

Gözlerini birşey görmeye çalışır gibi kısıp gülümesini biraz daha yaydı yüzüne ve kendi kendine mırıldandı.
"Benden hoşlanıyorsun..." dedi sanki bir bilgi keşfetmiş gibi.

Beynim düşünmeyi reddederken kaşlarımı olabildiğince çattım. Çenemdeki elini hızla ittim.
"Ne saçmalıyorsun!"

Gülümsemesi büyüdü ve sırıtışa dönüştü. "Sen, Deniz Atakan, benden hoşlanıyorsun." Yüzünde zafer kazanmış bir komutanın ifadesi vardı.

Güldüm. " Evet beni yakaladın, sana deliler gibi aşığım! İşim gücüm yoktu, bende dedim gidip bir salak, hayvan, öküz, beyinsiz, kaz kafalı, ruh hastası, psikopat, manyak, mal ve gerizekalıdan hoşlanayım! "
Sonlara doğru gülüşüm solmuş ve sesim yükselmişti. Daha ne kadar saçmalayacaktı acaba Savaş bey?

"Yakışıklı, kaslı, muhteşem, zeki. Bunları unutuyorsun..."

Alaycıl ama rahatsız bir gülümseme peyda okurken yüzüme hayretle "Savaş sen kafayı yemişsin." Dedim.

Cevap vermeden güldü. Obdan hoşlanmıyordum! Asla!!!
"Senden hoşlandığım falan yok ruh hastası!" Diye bağırdım. Dudağını büzüp bakışlarını kaçırdı. "Öyle diyorsan..." dedi alayla. Vücudumu ona iyice döndürüp omzuna bir yumruk attım. "Sen ne çeşit bir makyaksın?"

"Hoşlandığın türden b.." diyecekken ardı ardına omzuna indirdiğim yumruklarla susup gülmeye başladı.
"Senden hoşlanmıyorum!" Diye bağırdım inatla. Ama gülüşü o kadar alaycıldı ki insanı çıldırtıyordu!

Ardı ardına vurmaya devam ederken bileklerimden yakalayıp vurmamı engelledi, zaten bir işe yaradığı da yoktu, tepki bile vermiyordu. Yavaşça bileklerimi okşayınca bütün sinirim boşaldı vücudumdan. Ne zaman birisi bunu yapsa sakinleşirdim. Ellerimi geri çekmeye çalıştım ama nafile. "Bırak beni!"

Beni kendine çekip kollarını bana doladı sıkıca. Göğsüne gömüldüğümde o parfüm kokusunu içime çektim. Ondan hoşlanmıyorum!
Geri çekilmeye çalışsam da bırakmadı.
"Öfken boyundan büyük dağ kedisi, hiç o öfkenin odak noktası olmak istemiyorum."

Sinirlerim iyice bozulunca güldüm ve çırpınmayı kestim. Savaş şaşırıp kafasını geri çekerek bana baktığında sustum. "Ne gülüyorsun şimdi?"

"Sinirlerimi bozdun." Dememle bu sefer o güldü. "Birdaha giyme şort falan!"

Allah kahretmesin Savaş, şorttan bezdirdin insanı be! "Bezdirdin artık."
Diye mırıldandığımda alınmış gibi yapıp "öyle deme dağ kedisi, hayatın boyunca sinirlendirmek adına peşini bırakmayacağım." Dedi.
Ama ben hiç öyle sanmıyordum. Okul başladığında gidecekti ve biz birdaha görüşmeyecektik. Yine içime bir sıkıntı düşünce yutkundum.
"Okul başladığında geri döneceğini söylüyor Gökhan." Diye mırıldanıp sırıttım, "Senden kurtuluyorum." Dedim sahte bir neşeyle. Huysuzca mırıldanıp beni kendine dahada çekti.
"Gökhanın da ağzı durmuyor."

Birşey söyleyecekken burnuma düşen yağmur damlası sağ olsun sustum. Yağmur mu başlıyordu? Elimi kaldırıp kontrol ettiğimde elimi ıslatan damlaları hissedince kocaman gülümsedim. Dünyalar benim olmuştu işte şimdi! Çocuksu neşemle "yağmur yağıyor." Diye çığırdım. Savaşın gevşemiş kollarından çıkıp ayağa kalktım ve hızlanan yağmura inat kafamı gökyüzüne çevirip sesli bir şekilde güldüm. Savaş da benden sonra kalktı ama kaşları son derece çatıktı. "Ne gülüyorsun kızım, manyak mısın ıslanacağız."

Ona aldırmadan gözlerimi kapatıp yüzümü ıslatan damlalara izin verdim. Sabahtan beri yağmur havası vardı zaten. Bu mutluluk tarif edilemezdi, anlatılamazdı...
"Öyle gülümsemeye devam edersen öpeceğim." Dedi ciddi ve tok bir sesle.
Gözlerimi açıp ona baktım. Gayet ciddiydi. Gülmeyi kesmesem de ağzımı elimle kapattım ve gülümsemeye devam ettim. "Yağmur yağıyor, bundan daha güzel ne olabilir?" Dediğimde muzipçe gülüp "öpüşmek?" Dediğinde omzuna vurdum.

"Pis hergele..." diye mırıldandım gülümserken. Gözlerimi tekrar kapatıp gözlerimi semaya diktim. Yüzüme düşen yağmur damlaları yüzümü ve saçlarımı ıslatmaya başlamıştı. Ve aniden dudağımda hissettiğim sıcak dudaklarla irkilip gözlerimi araladım. Savaş ufak bir öpücük bırakıp çekildi ve adımlarını geldiğimiz yolun ilerisine doğru attı.
Şaşkınlığım kızgınlığa dönüşmek noktasındayken kaşlarımı kaldırıp "Bu neydi şimdi?" Diye sordum hayretle. Umursamadan yürümeye devam ederken arabayı elindeki anahtarla uzaktan kilitledi. "Sana öyle gülme demiştim." Dedi umursamazca.

Bende arkasından giderken "her güldüğümde beni öpemezsin..." diye mırıldandım huysuz bir çocuk gibi. Ve o da sanki huysuz bir çocuğa anlatır gibi "ama seni uyarmıştım Deniz" dediğinde kaşlarımı dahada çatıp durdum. O hala yürürken arkasından öylece baktım.

"Nereye gidiyorsun?"

Cevap yok. Sinirlenme Deniz...

"Hey!? Sana soruyorum, nereye gidiyorsun!?"

Yine cevap yok...

Sinirlenip koşarak sırtına atladım. Ani bir şaşkınlıktan sonra refleks olarak elleri kalçamı buldu ve beni tuttu. Boğazına doladığım ellerim yüzünden boğuk bir şekilde "her sinirlendiğinde şunu yapmayı kes!" Deyince zaferle sırıttım. Ellerimi gevşetip nefes almasına izin verdikten sonra ellerimle yanaklarına baskı uyguladım. Bu hareketimle dudakları öne gidince amacıma ulaşmıştım. "Sende beni sinirlendirmeyi kes!"
Kafasını sallayarak yaptığım hareketten kurtuldu ve yürümeye devam etti. "Vazgeçtim güzelim, istediğini yapabilirsin. Seni sinirlendirmekten asla vazgeçemem."
Oflayarak çenemi Savaşın kafasının tepesine koydum. Bu vaziyetteyken "Nereye gidiyoruz bari onu söyle." Dediğimde sesim biraz tuhaf çıkmıştı.
"Dağ evimin az ileride olduğunu sana söylemiştim. Ben yatacağım sende keyfine bak."

"Belki ben gitmek istemiyorum bana sordun mu?"

"Yağmur yağıyor Deniz, hasta olmak istemezsin herhalde."

Sırıttım. "Işte tam da bu yüzden gitmek istemiyorum. Yağmur yağıyorsa keyfini çıkaralım işte..."

"Nefret ettigim birşey olurken neyin kafasıyla keyif yapacağım ben?"

Savaş yağmurdan nefret ediyorsa, bu onun mallığıdır...

"Salaksın..." diye mırıldanıp şaşırmış bir şekilde sordum, "yağmurdan nefret edilir mi hiç?"

Az ilerideki iki katlı mütevazı villa görününce "hadi indir artık beni" dediğimde bana aldırmadı. "Dur orada, daha yatak odasına kadar taşıyacağım seni bebeğim."

Gözlerim kocaman açılırken çenemi kafasından kaldırıp omzuna vurdum.
Uyarır bir ses tonuyla "Savaaş..." dedigimde güldü. "Şaka şaka, ama seni yine eve atıyorum dağ kedisi farkında mısın?"

Evin önüne geldiğimizde "Sen yatınca anahtarını alıp kaçacağım burdan o yüzden eve atmak falan yok." Diye mırıldandım. Tatlı bir kahkaha eşliğinde "bunu söylediğin iyi oldu" deyince kendime küfrettim. Hayır niye bunu ona söylüyorsam? Kapının önüne geldiğimizde kapının yanında asılı olan süs kangurunun torba kısmını karıştırıp içinden anahtar çıkardı ve kapıyı açtı. Içeri girerken "çok gizli bir yer" diye dalga geçtim.
Sırıtıp "ben buldum" dedi gururla.
Ona gözlerimi devirip sırtından inmek için hamle yapınca beni bırakmadı ve karşı taraftaki merdivenlere yöneldi. "Bıraksana Savaş, artık geldik."
Yine aldırış etmeyip merdivenleri çıkınca sağ tarafta olan bir odaya girdi. Burası yatak odasıydı. Sonunda beni indirip esnedi ve yatağa ilerlerken "Sana söylemiştim, yatak odasına kadar..." diye mırıldanıp tişörtünü seri bir şekilde sıyırdı üstünden.

Evet bu hiç iyi değil. O tişörtü geri giy Allah aşkına ya! Gözlerim pürüzsüz ve kaslı sırtında dolanırken yutkundum ve hemen gözlerimi kaçırdım. Arkasını döndüğünde bana yamuk ağız bir şekilde sırıtıp kendini yatağa bıraktı. Şimdi de kasları gözümün önündeydi. Neden yapıyorsun bunu bana insafsız! Tamam bir klaus kadar olmasa da, kimi kandırıyorum? Klaus kadar kaslı hatta daha çok..! Allahım aklıma mukayet ol!

Gözlerimi gözlerine diktiğimde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Içimdeki kaslarını izleme isteğini bastırıp "ben yağmura çıkıyorum" diye mırıldandım ve arkamı döndüm. Yataktan kalktığına dair ses duydum. "Bende duş alacağım zaten, sakin fazla ıslanma. Hasta olursan seni bırakıp giderim."
Cevap vermeye kalmadan banyonun kapısı kapandı.

Kapıdan çıkarken kendi kendime mırıldandım. "Sorun yok... zaten daha once de Savaşla daha küçük bir alanda yalnız kalmıştın değil mi?"
Bu kadar kısa bir sürede onu öldürmeden durabilirdim. Yani sanırım...

Aşağı indikten sonra dışarı çıktığımda hayatının hezeyanını yaşadım, yağmur bitmişti!! Kapının önünde tekrar yağar diye 10 dakika kadar bekledikten sonra yağmayacağını fark ettim. Tekrar içeri girdiğimde "SAVAAŞ!" Diye bağırdım var gücümle. Ever şimdi mutasyon geçirmek için harika bir zamanlamaydı ama... Gürültü sesleri geldiğinde merdivenlerin başında şaşkın, afallamış, korkmuş ve endişeli yüz ifadelerinde bir Savaş göründü. Ha birde, tişörtsüz, altında ayakları lastikli bir eşofman ve ıslak dağınık saçlarıyla nefes kesiyordu.
Hızla merdivenleri inerek hemen yanımda bitti. "Ne oldu?" Diye sordu telaşlı bir ses tonuyla ve gözlerini üzerimde gezdirdi hızla.

"Yağmur bitmiş!" Diye tısladım. Bana anlamadığım bir şekilde şaşkınlıkla bakarak "Bu yüzden mi evi FBI basmış gibi çığlık atıyorsun?" Dedi kızgın bir ses tonuyla.
Kaşlarımı çatıp bir elimi belime yerleştirdim. "Bu ondan daha önemli!"

"Birşey oldu sandım gerizekalı..."

Omzuna vurup "sensin gerizekalı, birşey olsu zaten. Ya yağmur bitmiş ve ben senin yüzünden tadını çıkaramadım." Dediğimde tek elini omzuma koyup sanır dilercesine baktı. "Deniz beni delirtiyorsun. Ulan ödüm koptu, kulağım felç geçirdi be..."

Bir dakika, bana birşey olacağı için mi korkmuştu bu? Yani, daha önce kaçırılmıştım ve sanırım bundan korkmuştu. O endişeli yüzü o kadar tatlıydı ki...
Gülümsedim. "Savaş sen bana birşey olacak diye mi korktun?"
Keyifle sorduğum soruya gözlerini baydı ve adımlarını mutfak olduğunu düşündüğüm yere attı. "Sana bir soru sordum bay yakışıklı?" Dedim keyifle. Sırıtarak arkasını dönünce "alınma şaka yapıyorum, tipsizin tekisin" deyip arkasından girdiğim mutfaktaki masanın sandalyesine oturdum.
"Ee? Acıktım ben, ne hazırlayacaksın?"

"Yalan söylemeydi beceremiyorsun." Diye mırıldanıp yanıma yaklaştı ve üzerime eğildi, " Bana tipsiz derken bile yalanını anlayabiliyorum."
Onu ittirdim. "Yalan söylemiyorum gerçekler bunlar."

"Mesela sana muhteşem yemekler hazırlanacağım gibi gerçekler mi? Hayal türüne girenler hani?"

"Cidden ne yiyeceğiz?" Dedim imasını eş geçerek. "Ben aç değilim." Diye mırıldandı. Aslında bende pek değildim. "O zaman beni eve götürebilirsin."deyip ayağa kalktım ve karşısına geçtim. "Sürekli seni eve götürmekle uğraşıyorum" diye mırıldandı.

Yüzümü buruşturup "Sürekli seninle eve gitmek zorunda kalıyorum." Diye mırıldandım bende. Sırıtıp bana eğilince artık yüzü uzun boyu yüzünden tepemde değil hizamdaydı. Kollarını arkamdaki masaya yaslayıp beni kendisi ile masa arasına aldı. "Hayırdır? Rahatsız mısın?"

Şirince sırıtıp "pisliksin, sapıksın, salaksın, beni sinirlendirmek adına elinden gelenin fazlasını bile yapıyorsun..." deyip gözünün önüne gelen nemli saçlarını geriye ittim ve "Senden rahatsız olmamam için tek bir neden söyle?" Diye devam ettim.
Dudağını öne doğru itekleyip sahte bir alınganlıkla "aşk olsun, yakışıklıyayım, ka..." elimi ağzına tutup "tamam anladık, kaslı, zeki, muhteşem... diye devam ediyor senin hayal ürünü listen. Ama benim için geçerli değil bunlar." Dediğimde sırıtışı genişledi. "Peki, seni öpmemi seviyorsun, bu geçerli mi?"

Yutkunup gözlerine baktım. Evet bu doğruydu işte. Ama inkar edecektim. Buna fırsat vermeden dudakları dudaklarımla buluştu. Bunu yaptğı için ona kızmak istesem de o yumuşacık dudaklarını zaten istemiyor muydum? Evet beni öpmesini seviyordum, kim bu muhteşem hissi sevmezdi ki? Şaşkınlığımdan kurtulup dudaklarımı aralayarak ona karşılık verdim. Dudaklarının üstündeki dudakları gülümsedi ve beni kalçamdan tutarak kaldırıp arkamdaki masaya oturttu.
Bu daha iyiydi çünkü ben ona yetişmek için uzanmak zorunda kalıyorken o da eğilmek zorundaydı.
Ellerimi ensesine çıkarıp onu kendime çektim. Onun da bir eli bel boşluğumda bir eli sırtımdayken baş parmakları rahat durmuyordu. Ensesinden nemli saçlarına çıkardım ellerimi. Öpüşü yumuşadı, ilk çekilen ise ben oldum. Ikimiz de nefes nefestyken Savaş sırıttı. "Neyseki bende seviyorum seni öpmeyi..."

Yüzümü aşağı eğdim. Bu doğru değildi ve ben bu yüzden rahatsızdım. Evet onunla öpüşmek güzeldi ama ne sıfatla? Neden öpüyordu beni ya da neden karşılık veriyordum?
Savaş yüzümü elleri arasına alıp kaldırdı ve yüzüne bakmamı sağladı.
"Ne oldu şimdi?" Diye sordu ondan beklenmeyecek bir naziklikle.
Derin bir nefes alıp gözlerine baktım.
"Savaş beni hangi sıfatla öpüyorsun? Ya da ben hangi sıfatla karşılık veriyorum? Bunu sevdiğimi inkar edemem ama bu doğru değil... Yani benimle gönül eğlendiriyo..."
"Şşshht..." baş parmağını dudağımın üstüne koyup susturdu beni. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. " Sana yemin ederim, gönül eğlendirseydim birinci defadan sonra yüzüne bakmazdım. Bu gönül eğlendirmek değil. Şimdiye kadar onlarca kadın öptüm Deniz, ama hiçbiri gibi değilsin, seni öptüğümde çok başka şeyler oluyor, farklı şeyler." Gözlerimi gözlerine dikmişken tekrar gözlerini araladı ve dudaklarıma bakıp parmağıyla okşadı. Ben bu hareketiyle adeta mest olurken devam etti. "Seni öperken dudaklarından çok ruhunu önemsiyorum. Farklısın, beni kendine çekiyorsun, nasıl yaptığın konusunda hiçbir fikrim yok ama sürekli seni düşünürken buluyorum kendimi."

Bu bir itiraf mıydı, umrumda değildi şuan. Tek umursadığım ne kadar güzel konuştuğuydu, gözleri ne kadar güzeldi yine... Aynı şeyler benim için de geçerli değil miydi? Bende sürekli onu düşünüyordum, hele de son günlerde birdaha onu göremeyeceğim düşüncesi beni boğuyordu. Onu hep görmek istiyordum. Hep yanımda olsun istiyordum. Birşey söylemem gerektiğini fark edince ağzımı araladım, "b-ben..." diye kekelemeye başlayınca gülümsedi. "Birşey söyleme, sadece seni öperken kötü hissetme yeter. Bu beni öldürür."
Ensesindeki ellerimi yanaklarına getirdim ve henüz olmayan sakalları üzerinde dolandırdım. "İnan bana, beni öperkenki hissi, sana anlatamam. Daha önce hiç yaşamadığım bir mutluluk."

Bir an gözleri parladı. Büyük bir itirafta bulunmuştum değil mi? Ama umrumda değildi, o da büyük birseybiriraf etmişti. Gülümseyip "O zaman seni eve bırakayım" dediğinde bende gülümsedim. "Savaş..."
Meraklıca baktı yüzüme. Gözlerimi kaçırıp "benim neden gamzelerim yok?" Diye mırıldandım. Onunki vardı, ve harikaydı. Erkeksi bir kahkaha atarken geri çekilince ellerimi üstünde oturduğum masaya yasladım ve kaşlarımı çatarak gamzelerini izledim. Wi-fi gibiydi mübarek... O hala gülerken ayağa kalkıp karşısına dikildim ve iki elimin işaret parmağını gamzelerinden içeri soktum. "Beni eve götür çocuk!"

"Çocuk ha? " diye sordu gülüşlerinin arasından. Kafamı sallayıp dış kapıya yöneldim. Gülerek arkamdan geliyordu. Ben kapıdan çıkınca o da arkamdan çıktı. Arabaya kadar yürüyecektik şimdi öyle mi?

🌹🌹🌹🌹

Gökhan arabasını bir yaya hızında yavaş yavaş sürüp yol kenarında Ada'yı bulmaya çalışıyordu. Az önce Deniz onu resmen dövmüştü ve kız öfke sorunu yaşıyordu. Daha önce Ada'yla ilk karşılaştıklarında Ada intiharın eşiğindeydi ve Gökhan kurtarmıştı onu. Sırf öfkesi yüzünden ölecekti ve bunu tekrar yaparsa diye endişeleniyordu Gökhan.

Spor salonunun az ilerisinde gördü kızı. Sinirli ve sert adımlarla yürüyordu, derin bir nefes aldı. Rahatlamıştı. Denizi geride bıraksa da ona Savaş bakardı biliyordu. Savaşın Denize karşı beslediği ilgiyi görebiliyordu Gökhan ama bunu sorun etmiyordu çünkü tanıyordu Savaşı, o zarar vermezdi Denize. Korurdu, kollardı ama Ada yapayalnızdı şuan. Nedense Gökhan bu kızı önemsiyordu.

Arabasını Ada'nın hemen yanına durdurup anahtarı üzerinden çekmeden indi aşağıya. Birazdan yağmur yağacaktı ve Ada'nın evi buraya uzaktı. Bunu ilk karşılaştıklarında onu kurtarınca eve bırakırken öğrenmişti. Kız kulağındaki kulaklık yüzünden duymamıştı arabanın sesini. Gökhan kolunu tuttu kızın. Ada hazırlıksız yakalanınca irkildi ve arkasını döndü hızla. Gökhanı görünce tuttuğu nefesini bıraktı. Kulaklığının tekini çıkarıp "Ne istiyorsun?" Diye sordu umursamazca. Kız ona sinir oluyordu. Bütün cesaretini toplayıp kendini o lanet binanın tepesinden bırakacağı sırada neden kurtarmıştı ki onu? Zaten yapayalnızdı şu hayatta. Bir zamanlar çok mutluyken, bir trafik kazasında ailesini kaybetmişti. Iki erkek kardeşini ve anne babasını...
Ondan sonra hiçbirşey eskisi gibi olmamıştı zaten, öfke sorunları, depresyon hali ve eskisinden daha çok dövüşe meğil...

Gökhan kızın sorduğu soruyla afalladı, sahi ne için gelmişti peşinden? Sertçe yutkunup, ciddi mizacını korudu. "Yağmur yağacak, seni bırakayım."
Ada güldü. "Şaka mısın oğlum sen!? Ne istiyorsun benden ya? Benden sana fayda yok! Git çevrendeki onlarca kızla uğraş..."
Sevimsiz gülüşü bile Gökhanı umutlandırıyordu. Ada ona bir defa bile harbi gülmemişti. Gerçi daha tanışalı bir hafta oluyordu ama...

"Ne sanıyorsun sen beni?" Diye çıkıştığında Ada hızla ona bütün vücudunu döndürüp var gücüyle itti. "Ne sanıyorum öyle mi? Söyleyeyim. Okulun çapkın, varlıklı çocuğu peşimde sebebsizce dolanıyor. Kimsesi olmayan, arkasından kimsenin sahip çıkmayacağı bir kızdan faydalanmaya çalışıyorsun!" Diye bağırdı Ada. Ada Gökhandan nefret ediyordu. Okulda adı çıkmıştı, çapkın ve şımarık belalı bir erkekti. Arkadaşları da ayrı bir olaydı zaten. Okulun sahibinin kızıyla en yakınlardı ve Ada az önce o kızdan dayak yemişti, bu yüzden zaten yeterince sinirliydi. Daha önce ailesi varken ve onu tanımıyorken umursamıyordu ama ailesi artık yoktu, koskoca villada tek başına yaşayıp geçimini sağlamaya çalışıyordu. Her ne kadar annesinin mücevherlerini satarak yeterince paraya sahip olsa da onlara kıyamıyordu. Ve Gökhan böyle çaresiz bir kızın peşinde boşu boşuna dolanacak değildi ya...

Gökhan kızın söylediği şeylerle nutku tutuldu. Gerçekten böyle mi sanıyordu. O sadece onun için endişelenmişti oysaki Ada ondan faydalanmaya çalıştığını sanıyordu. Hemen kızın kollarını bırakıp geri çekildi ve ellerini ceplerine yerleştirip yüzünü yere eğdi. "Haklısın..." diye mırıldandı hüzünle. "Senin gözünde bir züppeden başka birşey değilim. Ama senden faydalanmak isteseydim bunu çoktan yapardım Ada, o kadar pislik değilim." Dedi yalvarırcasına. Tek istediği kızın kendisine inanmasıydı. Onun gözünde böyle biri olmak katlanılmaz bir acı veriyordu ona. Ada çenesini dikleştirip güçlü görünmeye çalıştı. "Benim gözümde öylesin evet, ama bunun bir değeri yok. Benden uzak dur!"

Ada fark etmeden gözünden bir damla düşürdü. Yine psikolojik sorunları altında eziliyordu. Bağırmaya başladı öylece.
"Tamam ailem yok, acınası bir halim var, akrabalarım beni zerre umursamıyor evet! Ama bana dokunmana izin vermem anladın mı!? Ben senin gönlünün eğlencesi değilim! Hayat bana senin kadar sıcak değil! Benim kendi ayaklarım üzerinde durmak zorunluluğum var ama kaldıramıyorum bu kadar şeyi! S-sen..." devam edecekti bağırmaya ama Gökhan hemen kolları arasına aldı kızı.

Ada istemese de susup öylece ağlamaya devam etti güçlü kollara sarılarak. Gökhan kızın üzülmemesi için herşeyini verirdi. Yağmur ciselemeye başlayınca onu kucaklayıp arabaya bindirdi. Ada karşı çıkmadı, yorgundu. Gökhan sürücü koltuğuna geçip hızla evine sürdü. Önce yüzündeki yaraları temizleyip, sonra da isterse evine bırakacaktı onu.

Ada koltukta yan dönüp, kaşları çatık yola odaklanmış Gökhanı izledi. Korkuyordu. Onu kendi emelleri uğruna harcayabilirdi bu yabancı adam. Ama nedense ona güvenmek de istiyordu. Gözyaşları akmaya devam ederken gozlerini kapatıp uykuya teslim etti kendini.

_______________🍁🍁🍁________________

Bölüm sonu...

Savaşın ve Denizin itirafları nasıldı sizce?

Ada ve Gökhan ikilisi nasıl?

Yorumlarınızı eksik etmeyin. Birde oylarsanız çok sevinirim. Hikâyenin desteğe ihtiyacı var...

Gökhan Keskin

Deniz Atakan

Savaş Gökay

繼續閱讀

You'll Also Like

1.7M 100K 61
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
80.4K 4.3K 54
''Selamunaleyküm, bu kitabı gören herkesi okumaya da davet ediyorum...''
548 96 35
Bir hukuk bürosunda işe başlayan stajyerlerin çalışma hayatı ne kadar eğlenceli olabilir ki? ÇOK FAZLA!
760 209 3
İlk tanıştığımız gece tatlı bir geceydi. Hafif serindi, yine de etrafta hoş bir hava hakimdi. Biz o gecedeki gemilerdik. Karanlık sularda dolanırken...