Normal Contact (Harry Styles)

creamcakesharry

23.4K 1.9K 1.2K

Normal temaslar aslında dışı bakır içi altın olan ufak hazineler gibidir. Sadece normal bir temastan ibaret o... Еще

"Normal Contact"
Bölüm 1 -Gerçek olamayacak kadar güzel-
Bölüm 2 -Jane Eyre kızı-
Bölüm 3 -Ufak bir yazar parçası-
Bölüm 4 -Beklenmedik olaylar-
Bölüm 5 - Ani misafir-
Bölüm 6 -Neyin nesiydi bu böyle?!-
Bölüm 7 -Yanılgılar & Sıkıntılar-
Bölüm 8 -Kaçamak & Şarap Gecesi-
Bölüm 9 -Sadece Normal Bir Temas-
Bölüm 10 -Yaklaşan fırtına-
Bölüm 11 -Duyguların Açığa Çıkması & Candy'nin Geçmişi-
Bölüm 12 -Yenilgi, en azından, şimdilik-
Bölüm 14 -Kaybolmuş yollar ve ilk hayal kırıklığı-
Bölüm 15 -Aynı yerde, farklı kişilerle-

Bölüm 13 -Büyük hata & Kimberly Evans-

1.3K 117 113
creamcakesharry

Yaklaşık 2 yıl önceye kadar hayatım dünyaya sergilenen karmakarışık bir senaryodan ibaretti.

'Kadın avcısı, flörtçü, para uğruna her şeyi yapan...' kendimde en ufak bir parçasını dahi bulamadığım bu iğrenç söylemlerle ünlü olmuş, para kazanmış, tüm dünyaya kendimi böyle tanıtmış, daha doğrusu tanıtılmıştım.

Henüz ilk aşamada, 16 veya 17 yaşımdayken olayın ciddiyetinin farkında değildim. Her şey yeni tanıştığım dört insanla çok yakın arkadaş olmuş ve sanki onlarla bir dünya gezisine çıkıyormuşum gibi sıradan ilerliyordu. Flörtöz olmakla ilgili bir sıkıntım yoktu veya öyle olmamın bir sıkıntı yaratacağını düşünmemiştim, 16 yaşında bir ergendim sadece. Fakat olaylar hiçte düşündüğüm gibi sıradan veya normal gelişmemişti. Aynı ortamda bulunduğum biriyle fotoğraflarım çekiliyor, tüm basına sızılıyor ve ardından milyonlarca insanın konuştuğu tek konu ben oluyordum. Arkadaşlarımın hepsiyle çıkıyormuşum izlenimi veriliyor, hayatımda sadece bir kere gördüğüm insanlarla buluşmalar ayarlanıyor veya özel hayatımdan fotoğraflar sızdırılıp yalan manşetler veriliyordu. Ve ben ise tüm bu olanlara seyirci kalıyordum.

İlk başta bu durum canımı öyle çok sıkıyordu ki her gece neredeyse ağlayarak annemi ve Gemma'yı aradığımı hatırlıyorum. İnsanların beni sevmemelerinin nedeni, benim sebep olmadığım olaylar olması durumumu daha kötü yapıyordu çünkü düzeltmek için elimden hiçbir şey gelmiyordu. Anlıyorum, beni sevmiyorsunuz fakat neden beni sevmediğinizi bilmek istiyorum.

Olaylar ne zaman büyümeye ve kara bir düğüm olmaya başladı, işte o zaman Jeffrey Azoff hayatıma girdi. Onunla tanışmam, hayatıma girmesi, bir anda hayatımın bir parçası olması ardından aileme dahil olması kaderin cilveli oyunlarından biriydi. Onunla tanıştığımda gözlerimi kapatmış, açtığımda ise aniden her gün yüzünü gördüğüm bir insan haline gelmişti. Bana çoğu konuda yardımı dokunmuştu, fazlaca hemde. Onun sayesinde insanların fikirlerini umursamamaya, medya ile rahatça oynamaya ve tek düşünmem gerekenin kendi hayatım olduğunu anlamaya başlamıştım. Jeff... Jeff'ti işte.

Onu bu olayda suçlayamazdım. Beni anlıyordu, bunu biliyordum fakat o da benim onu anlamamı bekliyordu. Solo kariyerim için antlaşma yaptığım şirket son zamanların en iyi şirketiydi. Modest gibi düzenbazlıklara veya oyunlara yer vermek yerine antlaşma imzaladıkları sanatçıların kendi kişiliklerini ortaya çıkarmalarına dikkat ediyordu. Jeff'e fazlasıyla borçluydum. Albümümü çıkartmam, filmde oynamam veya bununla ilgili her türlü olay ve aktivite de onun rolü büyüktü. Benim için her zaman en iyisini yapmaya çalışıyordu. Ona gerçekten minnettardım.

Fakat bazı şeyler hiçbir zaman tam veya doğru hissettirmiyordu, o gelene kadar.

Soğumuş filtre kahvemden bir yudum daha alarak bakışlarımı duvardan ayırarak bahçeme çevirdim. Yağmur durmuş olsa bile sisli ve bulutlu sonbahar havası varlığını hala daha devam ettiriyordu. Yanımda duran müzik sistemi kumandasını elime alarak şarkıyı değiştirdim. Damien Rice'ın Cheers darlin şarkısı kulağıma erişince memnuniyetle gülümsedim ve bakışlarımı bu sefer şömineme doğru yönelttim. Sakinleşmiştim.

Candy gittiğinde yaptığım ilk iş oturmak ve boş boş duvara bakıp tüm olanları baştan sona zihnimde incelemek olmuştu. Bana kalsa tüm günümü o şekilde geçirebilirdim fakat çok önemli bir toplantım vardı ki gitmek zorundaydım, yaşamak istiyorsam eğer. Biraz da karnım acıkmıştı bu yüzden kalkma ve en sonunda düşüncelerimi kenara bırakma zahmetinde bulundum.

Mutfağa gittiğimde kalp şeklindeki kreplerle karşılaştığımda kalbim tekrardan takla attı. Görüntünün içimde yarattığı o duygu fırtınası, zihnimin uç noktalarındaki çarpıntı kalbimi yine acımasız bir yangının ortasına atmıştı. Süslediği tabağımın yanında el yazısıyla yazılmış kağıtta gözüme iliştiğinde bu sefer ciddi anlamda tenimi ve iç organlarımı yakan kızgın ateşi hissedebiliyordum. Titreyerek kağıdı elime aldım.

"Varlığın ve dün gece için teşekkür ederim. Bu krepler bol vanilya özlü, kakaolu ve fazlaca samimi sevgiyle yapıldı. Dikkatli ye ki boğulmayasın! Sen sormadan da cevap vereyim ayrıca, sana tabii ki de tarifini vermeyeceğim. Bir sonra ki görüşmemize kadar (umarım), kendine iyi bak.

-Candycane."

Minik notu da okuyup özenerek süslediği krep tabağına tekrardan baktığımda zihnimde beliren ilk kelime ve tepki sadece bir "Agh." 'tı. Çünkü süremin yaklaşık bir on dakikasını yüzümdeki kocaman aptal sırıtmayla tabağa bakarak ve dağınık el yazısını okuyarak geçirmiştim. Tenim karıncalanmıştı. Ciddi anlamda tenim karıncalanmıştı ama. Sanki yüzlerce minik karınca bedenimde geziniyor ve minik ısırıklar bırakıyordu. Midemin büzülmesi ve saniye başı aptal gibi gülmem sona erdiğinde salonuma anca gidebilmiştim. Bu ufak ama samimi hareketine bile kendinden yaşça büyük bir kadınla sevişmiş bir ergen gibi tepki verdiğime inanamıyordum.

Öyle bir durumda bile bu denli düşünceli ve sevecen olması... Her ne kadar notu Jeff evimi basmadan önce yazdığına emin olsamda, buna artık şaşırmamalıydım. Kendi yaptığı ufak jestlerle insanları mutlu etmeyi seviyordu, onların yüzlerindeki gülümsemenin sebebi olmak hoşuna gidiyordu. Bunu biliyor ve hissediyordum. Hayatıma girdiğinden beri gülsememin tek sebebiydi çünkü. Ve krepleri tıpkı dediği gibi yapmıştı, çünkü yerken vişne sos yerine samimi sevginin tadını alıyordum.

Annemi görüntülü aradım. Tıpkı tahmin ettiğim gibi Robin ile kahvaltılarını çoktan yapmışlar, salonda kedileriyle beraber oturup kahve içiyorlardı. Özlemle biraz olsun sarsılmıştım çünkü annemin kış kahvaltıları tek kelimeyle harika olurdu. Gerçi önümde bu enfes krepler varken özlediğim şeyin kahvaltı değil de, o ortam olduğunu söyleyebilirdim. Evimin kokusu bile farklıydı. Annem tüm esprileriyle enerjimi ve moralimi baya düzeltmişti. Dusty ve Dotty'nin şu sıralar baya huysuz olduğunu ve ettikleri haltları anlatıyor ve Robin ile olayları tekrardan hatırlayıp kahkahalara boğuluyorlar, ben de onlara eşlik ediyordum. Annemin huzursuzluğumu anladığından emindim. Candy ile sızan fotoğrafları gördüğünü biliyordum, eminim Jeff ya da Glenne bile onu o telaş sırasında aramışlardı fakat annem bana hiçbir şey sormadı. Ne Candy ne de yönetim ile alakalı, tek bir şey dahi sormadı. Aklımı uzaklaştıracak her türlü yola başvurdu, ki başardı da. Keyfim baya yerine gelmişti. Telefonu kapatacağım sırada ise yanlarına gelmemi söylemeden geçmedi. Çünkü biliyordu, onu özlediğimi, huzursuz olduğumu, her şeyden uzaklaşmak istediğimi gayet iyi biliyordu. Tanrı'ya bir kez daha ona sahip olduğum için minnetlerimi ilettim.

Şimdi ise saat biri çeyrek geçiyordu. Yönetimle toplantım saat 2'deydi ve buradan yönetim binasına yol yaklaşık en fazla 10 dakika sürüyordu. Bu yüzden bir 20 dakika daha oturabilirdim.

Sakinlik her zaman en iyi yoldu.

Rosaline'i kolay ikna edebilirdim, aralarında en yumuşak kalplisi ve anlayışlısı oydu. Bir yöneticiden ziyade şirketin annesiydi, biri bir hata yaptığında veya bir sorun yaşandığında olaya yavaşça müdahele eder, sakince karşındakini dinler ve olaya onun bakış açısıyla yaklaşırdı, bu yüzden Rosaline adına içim rahattı. Aynı şekilde Mark'ta öyle. Mark Rosaline'e kıyasla daha katıydı fakat bir patrondan çok arkadaşım gibi olduğu için onunda beni anlayacağını biliyordum. Asıl sorun ise... Esther'dı.

Esther ile birbirimize nedendir bilinmez hiç haz etmezdik, o benden etmezdi daha doğrusu. Başlarda herkese davrandığım gibi kibar ve samimi yaklaşmıştım ona da. Ama onun asık suratı, toplantılarda bana laf atma çabalarına girmesi ve en ufak bir sıkıntıda ortalığı gererek ayağa kaldırmasıyla beni de kendinden iyice soğutmuştu. Fakat kendime güvenim tamdı, konseyin 3 yöneticisi olduğundan ve ikisini de kolayca sakinleştirebildiğimden Esther yine görünmez kalacaktı. Halledebilirdim, halledecektim.

Her şey iyi olacaktı.

***

"Yeni insanlarla tanışınca beni hemen satan insan varlığı sonunda teşrif etti!"

Şirkete adımımı attığım an tanıdık ses kulaklarımı doldurduğunda sesin geldiği tarafa dönüp hızlıca yakın arkadaşımın yanına adımladım. Gözlüklerimi çıkarıp mınzır gülümsememle suratına baktığında kollarını önünde bağlamış hesap sorarcasına bana bakıyordu.

"Milkshake!" kollarımı hızlıca minik bedenine sarıp onu yavaşça havaya kaldırıp iki yana salladım. Bunu yapmamdan nefret ederdi bu yüzden kollarımın arasında debelenmeye başlaması geç olmadı.

İndiğinde kaşlarını çatarak kızmaya başladı. "Sana kaç defa bana Milkshake dememeni ve şu şekilde sarılmamanı söyleyeceğim?" omuzlarımı silktim.

Milkshake, daha doğrusu Nora benim yakın arkadaşlarımdan biriydi. Kendisi şirketin sanat yönetmeni gibi bir şeyi sayılıyordu fakat benim kişisel sanat asistanım ve en yakın arkadaşımda oluvermişti bir anda. Albüm kapağım, tur görsellerim ve fotoğraf çekimlerim gibi sanat işleri ve detaylarıyla o ilgileniyordu. Onunla ilk tanıştığımızda aslında iki yabancıydık, arkadaş olmamızı ve ona Milkshake adını takmamıza sebep olan olay Jeffrey'in bizi tanıştıracakken Milkovich olan soy adını yanlışıkla Milkshake olarak okumasıydı.

Nora aslında Glenne'nin arkadaşıydı, bu sebeple ilk önce Jeff, ardından şirket daha sonra ise benimle tanışmış ve aramıza bir anda dahil olmuştu. Onu seviyordum çünkü gerçek beni tanıyan nadir insanlardan biriydi. Jeff'in dışında onun asıl umrunda olan genellikle hep kendi hayatım ve huzurum olmuştu. Kız kardeşim gibiydi.

Beraber toplantının yapıldığı alana doğru giderken tedirgin bakışlarıyla beni izliyordu.

"Bu kadar sakin olduğun için endişelenmeli miyim? O maymun suratlının ağzına sıçtığına yüzde yüz eminim çünkü."

"Jeff ağzıma fena sıçtı Nora, neye uğradığımı anlamadım bile." kafasını bildiğini ifade etmek adına sağlarken sözlerime devam ettim. "Fakat güzel bir kahvaltı ettim..." yüzüme o şapşal gülümsemelerden biri oturduğunda hızlıca kendimi toparladım. "Annem ile konuştum, keyfim yerine geldi anlayacağın."

Toplantının olduğu salona hızlıca giderken Nora'dan cevap gelmeyince ona baktım, ki baktığım anda imalı ve dikkatli bakışlarıyla göz göze gelmem bir oldu. Tepkisiyle kaşlarımı kaldırdığımda erken olduğu için bomboş olan salona çoktan girmiştik, gözlerini devirerek kapıyı kapattığında salonun içerisindeki masalara yaslanmıştık. Ben hala onun bir şey demesini bekliyordum fakat hareketlerinden bazı şeyleri çoktan anladığını belli ediyordu ve ötmem için beni beklediğini bariz ortadaydı.

Nora'yı bu yüzden seviyordum işte. En ufak bir lafımdan veya hareketimden bile arkasındaki gerçeği çok hızlı ve net görebiliyordu.

"Eee, seni bekliyorum?"

"Ne için?" gözlerini tekrardan devirdiğinde gülerek ona baktım.

"Aptala yatma Harry, hadi anlat artık."

"Neyi anlatmam gerektiğini bilmiyorum Nora." derin bir nefes aldığında kollarını önünde birleştirerek bana baktı.

"Birkaç gün boyunca ortadan kayboldun, resmen hayatından kendini soyutladın ve başka bir hayata geçiş yaptın. Doğal olarak bizde geçiş yaptığın hayata dair görüntüleri gördük, o kızı da yani. Şimdi de karşıma çıkmış normalde stresten kafayı yemen gereken bu anda şapşal bir şekilde gülümsüyorsun. Sebebinin de o olduğu bariz belli. Hadi neler olduğunu anlat artık."

Derin bir nefes alarak bende kollarımı önümde bağlarken gergince iç geçirdim. Ilk defa Candy ile olan olayları dışarıdan başkasına anlatacaktım, rahatlayacağımı biliyordum çünkü içimdeki bomba her an patlayacakmışcasına sinyaller veriyordu. Bu yüzden zihnimde hızlıca onunla ilk tanıştığımız ana yolculuk yaparken dürüst bir şekilde içimdekileri dökmeye başladım.

"Tesadüflere inanıp inanmamam gerektiğine hala tam karar veremedim. Hayatıma resmen bir anda dahil oldu, her şey çok hızlı gelişti, allak bullak oldum, daha önce hiç böyle hissetmedim ve kafamı duvara sürtmek isteyeceğim kadar sancılı bir belirsizlik var. Karmakarışığım anlayacağın." yutkunup nefes aldım.

Daha önce hiç bunun hakkında ne kafa yormuş ne de kendime sunduğum bir düşünce arayışına girmiştim. Candy ile tanışmam hayatın bana sunduğu en cilveli tesadüflerden biriydi. Gemma'nın istediği kitabı son anda aklıma getirmiş ve bulmak amacıyla tanıdığım bir kitapçıya gitmiştim. Orada da aynı kitabı arayan bir kızla karşılaşmış, kötü hava yüzünden kibarca arkadaşıyla beraber onu evine bırakmıştım. Şüphesiz fotoğraflarımız sızmıştı fakat bir şekilde olay kapatılırken onu bir daha asla görmeyeceğimi biliyorken bir anda bam! Tekrardan karşıma çıkmıştı, o davet gecesinde, en güzel ve zarif haliyle. Sonra olaylar nasıl gelişti, nasıl bu noktaya vardık bilmiyordum fakat hayat benim ile nasıl bir oyunun içerisindeyse verebileceğim hiçbir cevabım yoktu.

Onunla ilgili her bir detay beni savunmasız kılıyordu artık. Erör sinyali vermiş robotlara dönüyordum.

Buğulu bakışları, o tatlı gülümsemesi, sonbaharın izini taşıdığı gözleri, nereye giderse gitsin onu takip eden o sıcak kokusu, onunla ilgili her bir detay beni mahvediyordu. Bu kadar hızlı düşmem, ya da düştüğümü zannetmem, hangi derecede iyi bilmiyordum fakat derinlerimden gelen bir dürtü ciddi anlamda onu istiyordu. Rüyamı, varlığını, netliğini ve kokusunu.

Tüm hislerimi, Candy ile nasıl tanıştığımı, tesadüfleri, hayatın cilvelerini, onun nasıl işten atıldığını neredeyse her şeyi hızlı bir biçimde Nora'ya anlatırken içimdeki birikmişliğin yavaş yavaş azaldığını hissediyordum ve alışılmış rahatlık yavaşca bedenime geri dönuyordu. Nora dikkatlice beni dinliyor, olayları anlatırken sözümu kesip o anda ne hissettiğimi soruyor ve arada fikirlerini belirtiyordu. Fakat çoğunlukta sessizce beni dinliyordu çünkü genellikle tam olarak düşüncesini belirtmesi için benim sözümün bitmesini beklerdi. Ona tüm bu yaşadıklarımı anlatırken garip heyecan yine bedenime geri dönmüştü, özellikle dün geceyi atlayarak anlatmıştım, rüyama hiç değinmemiştim bile çünkü sıcaklık hızlı bir şekilde yanaklarıma hücum ediyordu.

"İşte böyle. Jeff ağzıma sıçmakla biraz iyi yaptı anlayacağın." derin bir nefes verip yaslandığım masadan kalkarken salonda biraz turladım. 5 dakika içerisinde toplantı başlayacaktı fakat daha hiç kimse ortalıklarda yoktu.

"Candy'i bana birkaç kelimeyle tarif eder misin?"

Sorusuyla afallayarak ona baktım. Niye böyle bir şey sormuştu ki?

"Kibar," diye başladım söze. Sonra tüm görüntüler zihnime dolarken ufak tebessümle devam ettim. "Samimi, saygılı, güler yüzlü, fazla güler yüzlü hem de. Düşünceli, komik, geçmişte yaşadığı kötü olaylara rağmen inancını kaybetmemiş, kitap okumayı ve tatlı yapıp sevdiklerini mutlu etmeyi seven, aynı anda hem rock hem de klasik müzik dinleyebilen, çok güzel kokan..."

Transa geçtiğimi fark etmem üzerine hızlıca öksürerek kendimi toparladım. Nora hala imalı bakışları ve gülümsemesiyle beni izlese de ona istediğini vermeyecektim. Bu yüzden silkelenerek topu ona attım. "Böyle biri işte. Niye sordun ki bunu şimdi?"

Kahkaha atmaya başladı. "Bana senin bir gün sütlü çay içip kek yerken kitap okuyan ve şiir yazan kibar bir kızdan hoşlanacağını söyleselerdi onlara direkt deli olduklarını söylerdim."

Afallayarak suratına baktım. "Sen-nasıl?"

"Tahmin edebildim mi? Buna hala şaşırıyor musun Harold?" bu sefer gözlerini deviren kişi bendim.

Nora her zaman insan incelemekte bir numara olmuştu. Ona birkaç şey anlatsanız bile nasıl biri olduğunu, yargılı bir şekilde değil tahminler ile söyleyebilirdi ki tahminleri çoğu zaman doğru çıkardı. "Sen de tam bir....... tipi var." diyip sizi saniyesinde çözebilirdi.

Gülmesi kesilince derin bir iç çekti. "Şaka yapıyorum." dedi gülümseyerek. "Çünkü seninle tanıştığım günden beri öyle birine vurulacağını sezebiliyordum, anlarsın ya."

Söylediklerini hazmetmem için bana çok az bir zaman tanıdı bu yüzden 1-2 dakika sadece sessizce durduk. Sessizliği bozan Nora'nın tok ve düşünceli ses tonuydu.

"Bana net bir cevap ver," dikkatlice bana baktı. "Sence Candy'den mi yoksa onunla olma düşüncesinden mi hoşlanıyorsun?"

Bu sefer gerçekten sorusuyla olduğum yere çakılıp kalmıştım. Donmuş bir vaziyette yakın arkadaşımın yüzüne bakarken sorusunun cevabı hiçbir şekilde bende yoktu, ki o da olmadığını gayet iyi biliyordu. Olaylara bir de bu açıdan bakmamı istemişti sadece.

"Çünkü tüm bu yaşananları anlatırken bu kadar kafanın karışmasının sebebi bu olduğunu düşünüyorum. Sen de henüz tam karar verememişsin, bu yüzden sürekli kafanda bir şeyleri tartıp duruyorsun."

"Doğru." diyebildim sadece. Dış koridordan tanıdık sesler geldiğinde toplantının başlamak üzere olduğunu fark ettim.

"Bence biraz zaman tanı Harry, yani hangisinden hoşlandığına karar ver çünkü bu tarz olaylar genellikle tek bir kişinin hissettiklerinden meydana gelmiyor. Anlattıklarına bakarsak Candy'nin de sana boş olmadığı ortada... Yani bu durumda, kimseyi üzmek istemeyiz değil mi?"

Söyledikleri zihnimi pataklarken kapı aniden açıldı ve sinirli yüzleriyle Jeff, Mark, Esther ve Rosaline içeriye girdi. Nora ellerini açarak burada zamanının dolduğunu belirterek dışarı çıkarken ona ağzımı oynatarak ona teşekkür ettim. Sorun değil anlamında kafasını sallayıp göz açımdan ayrıldığında allak bullak olmuş aklımdaki karmaşıklığı kenara iterek bakışlarımı ve dikkatimi beni karşımda aç bir köpekbalığı edasıyla süzen 4 sevimli insana çevirdim.

"Dünya üzerinde bulunan en güzel insan varlıkları, nasılsınız, gününüz nasıl geçiyor?"

Hepsi sert ve somurtmuş şekillerle yerlerine oturup korkunç bakışlarını üzerime dikti.

"Sesini kes ve yerine otur Styles. Kıçını kurtarmak için en fazla yarım saatin var."

Eh, anlaşılan uzun bir gün olacaktı.

***

Halletmiştim.

Toplantı tahmin ettiğimden de iyi geçmişti, baya baya iyi geçmişti hem de. Mutlu ve sevenecen görünümlü maskemi takmış, sakin ve rahatlıkla durumumu anlatmış, hatamı anladığımı ve bir daha asla onları böyle bir durumda bırakmayacağım yönünde tonlarca söz vermiştim. Rosaline saniyesinde yumuşayıp kibarca kabullenmiş, Mark ile geçen haftaki Liverpool maçı üzerine tartışmaya girerek onun da gönlünü almıştım.

Fakat Esther açısından işler hiçte hoş olmamıştı.

Jeff sadece olduğu yerde sessizce telefonuyla ilgilenirken söz hakkı ne zaman Esther'a gelse bana katı ve saldırganca sesini yükseltiyor ve yaptığımın ne kadar sorumsuzca olduğunu dile getiriyordu. Her zamanki Esther diyebileceğım sırada haddini aşmıştı. Jeff'in telefonunu elinden hızlıca çekerek masanın diğer ucuna sertçe koymuş, ardındansa bunu şirketin ana patronuna söylemek zorunda olduğunu, bağırarak söylemiş ve kapıyı çarparak salonu terk etmişti.

Esther'ın bu tavrını asla anlayamamıştım. Kendimi bildim bileli ve bu şirkete adım attığımdan beri benden nefret ettiğini biliyordum fakat Jeff'e karşı böyle bir atakta bulunması beni iyice sinirlendirmişti. Ki tek sinirlenen bendim, çünkü Jeff'in Esther'ın bu hareketine karşı hiçbir tepkide bulunmaması ortamı daha çok germişti.

Şu an ise Glenne ile onların evinde oturmuş Kimberly ile çıkacağımız yemeğin saatinin gelmesini bekliyorduk. Benimle beraber Glenne ve Jeff'te gelecekti çünkü Kimberly Azoff ajansındandı, ben onunla sadece bir kere Afterparty'de görüşmüştüm. Ortamın gergin olmaması amacıyla onların da gelmesi iyi oluyordu benim için.

Gerçi Donkeymonkey Azoff benimle konuşmayı bırakın, yüzüme bile bakmıyordu. Bu yüzden gergin bir şekilde Glenne ile oturmuş bira içiyorduk.

Huzursuzluğun koyu bir kış fırtınası gibi üzerime eğildiğini hissedebiliyordum.

Ruh halim çok hızlı değişiyordu, beni yoran bir diğer unsurun bu olduğununda bilincindeydim. Sabah sinir krizi geçirirken öğlen vakti esprili ve sırnaşık, şu an ise morali bozulmuş küçük bir çocuk gibiydim.

Jeff benimle konuşmuyordu.

Reklam adına bir manken ile görüşmeye gidecektim, yarın her yer bizim çıktığımıza dair haberler, fotoğraflar, yazılar, düşüncelerle dolacaktı. Ve Candy'e haber verip veremem gerektiğini kestiremiyordum.

Zaman tanı, demişti Nora. Candy ile olma düşüncesinden mi yoksa Candy'den mi hoşlandığına karar ver. Kimsenin üzülmesini istemeyiz.

Söylediği her şeyi ciddi anlamda düşünüyordum, Candy ile geçirdiğimiz tüm zamanları zihnime tekrardan getiriyor ve hislerimin ana mı yoksa ona mı ait olduğunu bir türlü çözemiyordum.

Belki, gerçekten de Candy'den değil de  onun bana sağladığı görünmezlik hissiyatından ve ev düşüncesinden hoşlanmıştım. Onunlayken normal hissetmeyi sevmiştim, bu yüzden bu tür bir karmaşanın içerisindeydim.

Fakat kıkırdamasını her duyduğumda nasılda telaşa kapıldığımı anımsıyorum. İltifat ettiğimde kızaran yanaklarını, Alejandro ile dans ederken bana baktığı o şekli, burnunun üstündeki çilleri, ağlayınca yeşile dönen gözlerini... Böyle hissetmem hangi derece de normaldi? Eğer ondan değil de onunla olma düşüncesinden hoşlanıyorsam neden böylesine etkileniyor ve soyutlanıyordum?

Evet, bana sağladığı o rahatlık ve mutluluk ortamını gerçekten sevmiştim fakat dün gece bana başından geçen o berbat olayı anlatırken ona hayran olmuştum, gerçek anlamda hayran olmuştum hem de. Anlık olsa bile onu öpmeyi istemiştim.

Rüyamda ise... Böylesine etkilenmemin sebebinin o ortam oluşu mu yoksa Candy'nin olması mı bilmiyordum.

Lanet olsun.

Niye her şey bu kadar zordu ki?

Kendimle cebelleşmem ne kadar sürdü bilmiyorum fakat en sonunda Candy'i aramam gerektiğine karar verdim. Sonuçta bir şeyler paylaşmıştık ve beni başkasıyla görmeden önce haberinin olması iyi olurdu, yanlış anlaşılmayı önlerdi en önemlisi.

Aradığımda telefonu kapalıydı.

İlk hayalkırıklığımın ve paranoyaklığımın tohumu tam da bu an atılmış oldu. Gerginliğim sebepsizce artarken zihnime dolan çeşitli senaryolar beni hafif hafif telaşlandırmaya çoktan başlamış, kötü düşünceler zihnime giriş yapmıştı bile. Derin bir nefes aldım.

Bana görüşmesek iyi olur dediğini biliyordum fakat ardından bunu halletmiştik, notunda da görüşmemizi umduğunu söylemişti sonuçta, değil mi? Büyük ihtimal ya şarjı bitmişti ya da önemli bir işi çıktığı için telefonunu kapatmıştı. Ona mesaj ile de söyleyebilirdim.

Paniğimi kendimce yavaş yavaş söndürmeye çalışırken Jeff bilgisayarının başından çoktan kalkmış, bir şey söylemeye çalışırcasına tepemde dikiliyordu. Varlığını fark ettiğimde hızlıca ona baktım ve ağzındaki baklayı çıkarması için bekledim. Konuşmama evresi buraya kadardı.

Boğazını temizledi ve gergince Glenne ile birbirlerine baktılar.

"Evet?" dedim en sonunda.

Jeff tekrardan öksürüp yavaşça silkelendi. "Instagramına bir baksan iyi olur. Görmen gereken bir şey var, sanırım."

Hafifçe başımı olumlu bir şekilde salladım ve bakışlarımı onlardan ayırarak gergince telefonumdan instagrama girdim. Neye bakmam gerektiğini bilmiyordum ama milyonlarca bildirim birimiş kutuma girdiğimde herkesin beni etiketlediği yabancı bir fotoğrafı gözüme kestirdim. Jeff tepemde hareketlerimi sessizce izlediğinden ve yanlış bir yere girsem söyleyeceğini bildiğimden  fotoğrafa tıkladım.

Ve tam o anda kaynar sular başımdan aşağı döküldü.

Kaos'un fısıltısını duydum kulağımda, uzaklardan gelen mutluluk hırsızlarını.

Candy ve bir erkeğin fotoğrafıydı bu. Çok samimi bir fotoğraftı. Çok fazla samimiydi hemde.

Gözlerim hafiften kararmaya başlarken ellerim titredi. Yutkunarak fotoğrafa daha dikkatli baktım. Candy, yanında baya yakışıklı diyebileceğim bir adama sıkıca sarılmış, adam ise minik bedenini kollarıyla sarmış yanağını öpüyordu. Candy'nin üzerinde ona fazla bol gelen kıyafetler vardı. Kıyafetlerin yanındaki adama ait olduğunu zihnim hemen kaparken resmi yavaşca kaydırdım ve altındaki açıklamayı okudum. Fotoğrafı Candy'nin yanında duram adam paylaşmıştı.

"Kıyafetlerimin benden çok ona yakıştığına kanaat getirdik. Not: Burası çok fazla özlem kokuyor!"

Hastag içerisinde ise "her zaman benim kızım olacaksın" yazmıştı.

Bir anda sarsılırken buldum kendimi.

Kırgınlık, hançer misali göğsümün tam ortasına içten bir şekilde saplanırken nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilmiyordum fakat içimde biriken öfkeyi ve üzüntüyü öyle net ve derin hissettim ki halime kahkaha atmak istedim. Ellerim zangır zangır titriyordu.

Sevgilisi vardı.

Bana sarılırken, öylesine şevkatli bakarken, tüm o sözleri söylerken de vardı, ben saatlerdir ondan mı yoksa onunla olmaktan mı hoşlandığıma karar vermeye çalışırken de.

Olduğum yerde kalmış, transa geçmiş bir şekilde fotoğrafa bakmaya devam ediyordum. Bana söylememişti, her şeyi yanlış anlamıştım, tüm o dokunuşların, sözlerin, buğulu bakışların altında bir sebep aramıştım. Normal temasımız diye adlandırdığı olayın bile bir hazine olduğunu düşünmüştüm.

Meğersem normal temaslarımız gerçekten de normal, sıradan ve değersiz dokunuşlarmış.

Kalbim garip bir sızının altında ezilirken telefonu hızlıca kapattım ve ellerimle saçlarımı çekiştirerek yerimden kalktım.

"Harry..." diye söze başladığını duydum Glenne'nin. Onu konuşturmadım. Tüylerimin diken diken olduğunu hissedebiliyordum.

"Gerek yok Glenne. Hadi mekana gidelim. Kimberly beklemesin." Jeff ile birbirlerine attıkları bakışları umursamadan kendimi dışarıya arabanın yanına attım.

Böylesine üzülmemeliydim.

Tanrım... Ben onu Kimberly ile aramdaki şeyin sahte bir görüşmeden ibaret olduğunu önceden haberi olsun diye arıyordum, o ise sevgilisiyle vakit geçiriyordu. Bana söylememişti bile.

Karıncaların bedenimi terk ettiğini hissettim. Her yerim zonkluyordu sanki. Onun farklı olduğunu düşünmüştüm, ondan gerçekten hoşlandığımı, onun benden hoşlandığını düşünmüştüm.

Çok kırıcı bir şekilde yanılmıştım ama.

Adamın kollarını Candy'nin minik bedenine sarma şekli gözümün önünde geliyor ve sinir hücrelerimin hızlıca arttığını hissedebiliyordum. O adamın yerinde kendimin olduğunu zannediyordum bir de, ne kadar aptalmışım.

Kaosu hissettim iliklerimde, kapımı çalan sancılı acı, kaybediyorum tatlı sevgimi ellerimden.

Buluşma mekanına giderken oldukça sessizdim. Glenne'nin bir ara bana çaktırmamaya çalışarak Nora'ya durumu izaa etmesine, Jeff'in ikidebir aynadan bana attığı tedirgin bakışlarına karşı tek bir kelime bile etmedim. Düşüncelerimi zihnimden savurmaya ve uzaklaştırmaya çalıştım başarabildiğim kadar. Bar-restorant şeklindeki mekana geldiğimizde Kimberly'e olabildiğimce ilgili davranmaya çalıştım fakat başarısız olduğumu biliyordum.

Candy'nin taburenin üzerinde çok yakın durduğumuz zamanki görüntüsü ve sevgilisiyle çekindiği fotoğraf aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Her yerde sarı saçlar vardı, barın bahçesinde gözüken sonbahar yapraklarında ela gözleri, tatlıdan gelen vanilya kokusunda onun izi vardı. Her yerdeydi.

Zaman geceye doğru ilerlerken muhabbetten olabildiğince dışlandığmı ve soyutlandığımı hissedebiliyordum. Kimberly bile yaydığım negatif enerjiyi hissetmiş olacak ki ikidebir nasıl olduğumu soruyor ve neşemi arttırmaya çalışacak yollara başvuruyordu.

En son kendimi sarhoş olurken buldum, bilmem kaçıncı viski bardağımı içiyor, ne Jeff'i ne de Glenne'i görüyordum, sanki tamamen kaybolmuştum. Zangır zangır çalan müzik, leş gibi kokan ter ve içki kokusu, birbirine yapışmış yabancı bedenler, hepsi ondan çok uzak görüntülerdi.

"Harry! Hadi gel dans edelim!" diye bağırdığını duydum Kimberly'nin. Sarsılırcasına kafamı olumsuzcsa sallarken bir bardak viskiyi daha kafama diktim ve o acı tadla beraber gelen hazla zevkle gülümsedim. Kolumu tutup beni çekiştirmeye çalışan zayıf bedeni zorlukla görebiliyordum.

Sonra ise, olan oldu.

Uzun ve kemikli bedeni kendime doğru çektiğimde kim olduğunu anlayamayacak kadar sarhoş hissediyordum. Gözlerim yarı kapalı yarı açıktı, uyku öyle derinden bastırıyordu ki her an düşüp bayılacak gibiydim. İnce bir sesin ismimi fısıldadığını duydum sonra.

İlk önce Kimberly'nin siluetini andıran platin sarı saçlar ve bronz teni gördüm, daha sonra ise Candy'nin zihnimden fırlamış tanıdık bedeni belirdi karşımda. Dağınık saçları, zehirli gülümsemesiyle.

"Candy?" diye fısıldadım yavaşca.

Sonra ise, onu öptüm.

Продолжить чтение

Вам также понравится

1.5M 123K 35
yüzbaşı alfa kim taehyung'un başı feminist omega jungkook ile dertteydi -Enemies to lovers
24.4K 1.3K 8
güneşi ararken peşini bırakmaz ay * Eğer kaçırılan Alaz olsaydı ve Asi sokakta büyümeseydi. *Aslaz role reversal*
387K 31.8K 26
Melez Kaplan Taehyung, Melez Tavşan Jungkook ile sevgili olmak istiyordu Ha birde onu altında inletmeyi... [texting+düz yazı] #3 - taekook [13.08.202...
30.9K 1.8K 39
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?