MAFYANIN KIZI

By denissaym

3M 134K 51.7K

Açıklamayı falan geçin, hikayeyi öğreneceksiniz zaten. İsmi kadar dramatik bir kitap değildir. Eğlenmek, haya... More

MK - 1 / Zoraki Öpücük
MK - 2 / Tuhaf Tesadüf
MK - 3 / Kayıp Şehir
MK - 4 / Savaşın İntikamı
MK - 5 / Karanlık Korkusu
MK - 7 / Birlikte Uyumak
MK - 8 / Gizemli Teklif
MK - 9 / Bıçaklanma ve Öpücük
MK - 10 / Denizin İntikamı
MK - 11 / Kaçırılma Olayı
MK - 12 / İhanet ve Kurtarılma
MK - 13 / Davet Gecesi
MK - 14 / Yırtılan Poster
MK - 15 / Erdem ve Selin
MK - 16 / Dövüş Günü
MK - 17 / İnandın Mı?
MK - 18 / Seviyor Musun?
MK - 19 / Çürük Patates
MK - 20 / Renkli Gece
MK - 21 / Kıskançlık Krizi
MK - 22 / Doğum Günü
MK - 23 / Huzurumu Çizdim
MK - 24 / Seni Görmek İstedim
MK - 25 / Savaşa Aşık Olmak!
MK - 26 / Randevumuz Vardı
MK - 27 / Aptal Aşıklar
MK - 28 / Katlanamıyorum
MK - 29 / İlerlersem Duramam
MK - 30 / DKTT Konseri (ÖZEL BÖLÜM)
MK - 31 / AHP Gecesi
MK - 32 / Sevgiliye Laf Sokulmaz
MK - 33 / Dövme
MK - 34 / Kraliçemsin
MK - 35 / Gül De Öpeyim
MK - 36 / Öpmesem Uyuyamazdım
MK - 37 / Kıskanma Oyunları
MK - 38 / Aidiyetini Resmileştiririm
MK - 39 / Komşunun Çocuğu
MK - 40 / Şüphe
MK - 41 / Nefesim
MK - 42 / Aç Gözlerini
MK - 43 / Erkekler Ağlamazmış
MK - 44 / Trip Time
MK - 45 / Doktor Bey
MK - 46 / İftira
MK - 47 / Hasta Ziyareti
MK - 48 / Rüya Gibi Bir Gece
MK - 49 / Bazı Sırlar
MK - 50 / Senden Nefret Ediyorum
MK - 51 / Basketbol Maçı
MK - 52 / Savaş Sen İyi Misin?
MK - 53 / Kavun Bey
MK - 54 / Ben Bir Bok Yedim
MK - 55 / İstanbul Yanacak
MK - 56 / Kabus
MK - 57 / Annem Öğrendi !
MK - 58 / Kızmak Yok Mu?
MK - 59 / Parti
MK - 60 / Yine Hastane
MK - 61 / Gökay Ailesi
MK - 62 / Seni İstiyorum
MK - 63 / Tatil
MK - 64 / ÖZEL BÖLÜM 2
MK - 65 / Plaj Kavgası
MK - 66 / Güçlü Olmak
MK - 67 / Savaş Gökay
MK - 68 / İşler Kızışacak
MK - 69 / Beni Sınama
MK - 70 / Maç
MK - 71/ Rövanş
MK - 72 / Seks Canavarı
MK - 73 / Temsilci
MK - 74 / Verebileceğin En Güzel Şey
MK - 75 / İstemiyorum Onu!
MK - 76 / ÖZEL BÖLÜM 3
MK - 77 / Ben Hamileyim
MK - 78 / Baba Olacağım
MK - 79 / Kalp Atışı
MK - 80 / Kız İsteme
MK - 81 / İmza Meselesi
MK - 82 / Parmaklarımın Arasından
MK - 83 / Korkuyorum
MK - 84 / Alışveriş
MK - 85 / Sandal
MK - Ara Bölüm
MK - 87 / Test Sürüşü
MK - 88 / Bekarlığa Veda
MK - 89 / DÜĞÜN
MK - 90 / Balayı
📎MK (ÖZEL) / Cinsiyet
📎MK (ÖZEL) / Bebekler
📎 MK (ÖZEL) / Kalabalık Pazar
📎 MK (ÖZEL) / İddia Meselesi
📎 MK (ÖZEL) / Rapunzel

MK - 6 / Savaş Tehlikeli!

51.9K 1.8K 748
By denissaym

Multimedia : Çağatay Kılıç

Iyi okumalar...

_______________🍁🍁🍁________________

...Hay bin kunduz.

Bakışlarımı tekrar Savaşa çevirdim, "sen buna süpriz mi diyorsun gerizekalı? Benim burda olduğumu bilmemesi gerekiyor" dediğimde, bana bakıp sırıttı "neden cesur kız? Abinden mi korkuyorsun?

"Abimden değil, iş uzayacağından annemden korkuyorum" deyip onu Emrenin bizi göremeyeceği bir yere çekiştirmeye başladım. Ama kıpırdadı mı sizce?

Ama annem bu işten hoşlanırdı değil mi. Şöyle ki;

"Oy benim kızım sonunda dişi olduğunu hatırlamış da erkeklerle partilere mi gidermiş..."

Bla bla bla ...

Yada babamın hoşuna gitmeyecek bir işti bu;

"Seni anlıyorum Deniz, eğlenmek istiyorsun ama tehlikeli değil mi? Kızım sen beni telaştan çatlatmak mı istiyorsun?"

Gibi...

Abimse...
Işte onu önümüzdeki dakika görecektik çünkü salak Savaş elini kaldırıp ona seslendi!

Abim bakışlarını bize çevirince Savaş masaya doğru ilerledi, e haliyle kolundaki ben de...

Çaktırmamak adına gülümseyip yapay bir sevinçle cığırdım.

"Emree?" Deyip ona sarıldım ve samimice sırtını sıvazladım.

"Hoşgeldin Denizcim, Savaş sende hoşgeldin kardeşim"

Abim sen burda ne arıyorsun temalı birşeyler sormayınca kaşlarımı çattım. Bu işte bir bokluk var ama, hadi hayırlısı...

Abimle Savaş sarılırken bakışlarımı Emrenin yanındaki kıza çevirdim. Bir görümce olmaya çoktan hazırdım da, biraz seçici olmam gerekiyordu değil mi? Mesela yabancı dizi merakı yoksa, benimle oturup Öykünün yokluğunda The Originals izleyip konuşamayacaksa hiç olmasın daha iyi.

Sonunda erkeksi selamlaşmaları bitince Emre "Savaş bana tanıştığınızı söylemişti, bu gece beraber geleceğinizi de söylemişti de bu kadar geç geleceğinizi söylememişti." Deyince sorgulayan gözlerimi ağır çekimde Savaşa çevirdim.

Demek tanıştığımızı ve beraber geleceğinizi söyledi ha? Başka ne anlattı acaba sana abicim ya..?

Savaş bana bakıp sırıtınca ben de ona sırıttım.

"Yapma yaa... demek anlattı herşeyi sana, hıh, görüyor musun sen şu işi ben anlatmak istiyordum oysaki... "

Işaret parmağımı Emrenin yanındaki kıza çevirdim.
"Abicim, tanistirmayacak mısın?" Dememle abim yeni hatırlamış gibi "ah tabi... sevgilim Sanem" dediğinde kız arsızca gülümsedi.

Sevmedim!

Sonra beni gösterip "kız kardeşim Deniz" dedi.

Abime gözlerimi kırpıştırarak bakıp "Eceye ne oldu, en son ikinizin arasından su sızmıyordu" dedim abimin eski sevgilisini kastederek.
Gıcıklık değil mi.

Abim boğazını temizleyip "Saçmalama Deniz biz kavga etmiştik ya, ne su sızmaması" dedi tedirgince.

Savaş amacımı anlamış olacak ki kulağıma eğilip "senden korkulur" dedi gülerek.
"Sevmedim kızı, bir bok olmaz bundan, tipinde meymenet mi var Allah aşkına baksana şuna?" Diye fısıldadım duyamayacakları şekilde.

Kafasını kaldırıp cidden bakmaya çalışınca, hemen çenesini kavrayıp "bakma Allahın cezası, mecaz olarak söyledim" diye tısladım. Gülünce bende istemsizce güldüm.
Kadının dekoltesi var lan napim, hemde hayvan gibi...

Bakışlarımı tekrar abime çevirdiğimde Sanemle tartıştıklarını gördüm.

Zaferle sırıttım, bu iş bu kadardı.

Abim işi toparlamak adına Sanemi dansa kaldırınca kaşlarım tekrar çatıldı. Kız kabul edince gözlerimi devirdim. Bir insan bu kadar yüzsüz olabilir.

Onlar giderken arkalarından gözlerimi kısarak izledim.

"Rahat bıraksana çifte kumruları, baksana nasıl yakışıyorlar" dedi suratıma bakarken Savaş.
Daha kendi bakmıyordu salak, tek amacı beni sinir etmekti.

"Istedikleri kadar yakışabilirler, abimi o kızla paylaşacak değilim."

"Cidden Deniz, senden korkmam gerekiyor sanırım" dediğinde güldüm.

"Merak etme uzaya fırlatılan nükleer silah bulunmadıkça güvendesin." Dedim gülerek. O da güldüğünde, gözlerim gamzelerine kaydı.

Elini uzattığında şaşkınca baktım ona.
"Dans?" Dedi sorarca.

"Bu kısımda romantik bir şeyler de söylemem gerekiyor." desem de gülerek elini tutup beni piste çekiştirmesine izin verdim.

Yavaş bir müzik çalıyordu. Pistin bir köşesine geçtiğimizde elleri belime yerleşince bende ellerimi omzuna yerleştirdim. Ritmik hareketlerle müziğe ayak uyduruyorduk.

Dokunduğu yer yanarken, birde gözlerimin içine bakması gerçekten hiç sağlıklı değildi.

Gözlerim etrafta gezinirken Çağatay ve Aleynayı dans ederken görünce kaşlarımı çattım. "Sürtük" diye mırıldandım kendi kendime. Gerçekten bu kıza birisi giyinmeyi öğretmeliydi, ben burdan çok rahat kilodunu görebiliyordum çünkü!

Savaş "kime diyorsun?" Deyip o tarafa bakınca yine çenesinden tutup kendime çevirdim. "Bakma sen!"
Böyle bir şeyi neden yaptığımı bilmiyordum ama kesinlikle bakmasını istemiyordum. Aleyna Savaşı istediğini söylemişti değil mi?

"Sen piçi süz ben bakarken suç olsun" deyip yine kafasını çevirince, bu sefer Savaşın sırtı onları gösterecek şekilde sola döndürdüm ikimizi.

"Çağatay kilodunu gösteren bir mini etek giymiyor Savaş, hem ben ona bakmıyorum." Dedim kısaca.

Sırıtarak "baştan söylesene mini etekli olduğunu" diyerek arkasına dönmeye çalışınca "şaka mısın ya!" Diyerek hızla kendime çevirdim onu. O hızla döndüğünde burnu burnuma değerken dudaklarımız arasında milimlik bir fark bile yoktu nerdeyse.

Gözleri dudaklarıma indiğinde, kayıtsızca bende dudaklarına indirdim bakışlarım. Yavaşça yutkunup gözlerine baktım tekrar.
Bu kadar yakınlık kesinlikle yanlış anlaşılıyordu muhtemelen ama o an bunu umursamadım. Tek umursadığım yerinden çıkacak gibi atan kalbimdi. O da bakışlarını gözlerime çıkardığında güldü.
Neden güldüğünü bile bilmezken bende güldüm. Gülmek kesinlikle bulaşıcıydı. Gözlerini kapattı birkaç saniyeliğine, geri açtığında dudaklarını yalayıp "bugün gerçekten güzel olmuşsun" dedi sırıtırken.

Zaten bakışları çıldırmama yeterken birde iltifat ediyordu.
Kafamı arkaya atarak güldüm. "Senden duyunca gerçekten güzel oluyor, ama Savaş sen iyi olduğuna emin misin?"

"Değilim sanırım" dedi fısıldarcasına.
Hasta falan mıydı. Bence kesin hastaydı.

"Madem itiraflara başladık... Bugün gerçekten tatlısın" dememle muhteşem kahkahasını duydum. Bu ilahi sesi duymak için ona sürekli iltifat edebilirdim, şaka şaka, zaten götü kalkık birde ben biraz kaldıramam.

"Sanırım çok içtim." dedi gözlerini açıp kapatarak. Başı dönüyordu galiba. "Oturalım o zaman" deyip onu masaya çekiştirmek istedim ama bileğimi tutup "hayır " deyince ona baktım.

Sırıtıp "kayıp şehiri özledin mi?" Dediginde, gülüp başımla onayladım.
Orası gerçekten harika bir yerdi ve ne kadar gitsem de sessizliğine doymazdım.

Masadan çantamı alıp partiden ayrıldık. Arabanın yanına geldiğimizde kapıyı açar diye beklerken kendi kapısını açıp "birdaha olmaz o canım" diyerek arabaya bindi. Bende gözlerimi devirip bindim arabaya.

"Azıcık odunluğundan vazgeçersen ölürsün değil mi?"

"Sence de bugün kotayı doldurmadım mı?" dediğinde güldüm. Doğru söylüyordu tabi.

Abimi arayıp partiden ayrıldığımızı söyledim. Zaten geç saatlere kadar gelmesem beni merak etmezdi partideki Sanemciğinden dolayı. En azından kız arada bir işe yarıyor.

Arabayı geçen gün geldiğimiz yerde durdurdu yine. Inip uçurumun kenarına oturduk.

"Yine sigara içmeye kalkışma sakın Savaş."

Kafasını çevirip bana baktı. Uzun bir bakışma yaşarken sonunda pes edip oflayarak başını bacağıma koydu ve sırt üstü uzandı. Ben ona şaşkınca bakarken "uyumama da birşey demezsin herhalde" diye açıklama yapınca gözlerimi devirdim.


"Biliyor musun?" Dediginde suratca baktım ona.

"Emrenin yerinde olsam bacaklarını kırmıştım."

Kıkırdadım. Bu nasıl bir kafa lan?

"Bu durumda kendini yargılaman gerekmiyor mu?" Diye gülerek sorunca önce kaşlarını çatıp biraz düşündü sonraysa " kıskanç bir abin olmadığı için şanslıyım sanırım." Dediğinde hali o kadar çocuksu ve tatlıydı ki yine kıkırdadım.

Bir an sacları yumuşacık görününce gözüme fütursuzca ellerimi saçlarına daldırdım. Neden yaptığımı bilmiyordum ama yinede karmakarışık saçlarıyla oynamaya başladım.

"Aslında... bir abim daha var." Dediğimde bana baktı.

"Büyük olan, Koray abim... Ve inan bana, etrafımda erkek sinek bile uçurtmaz."

Kaşları tedirgince kalkıp dudağını ısırarak "umarım karşılaşmayız, çünkü ona hak veririm." Dedi mutsuzca.

Muhtemelen karşılamazlardı da, Koray abim Amerikada yaşıyordu ve işkolik bir iş adamıydı. Aramızda 8 yaş vardı ve gerçekten acayip kıskançtı.

"Annemin anlattığına göre, küçükken gece annemle babamın aralarına girip babamı yataktan itermiş..." Dediğimde bir kahkaha attı.

"Gerçekten anlayabiliryorum onu, ben de yapmıştım küçükken." demesiyle şaşkınca havalanan kaşlarımın ardından kahkaha attım bende. Gözlerimin önüne küçük bir Savaş canlanırken birde babasını yataktan ittiğini hayal edince gülmem şiddetlendi.

"Kes sesini ne var bunda bu kadar gülecek?" Dediğinde gülmemi biraz olsun durdurup "Savaş oğlun da seni yataktan itse ne yaparsın, etme bulma dünyası sonuçta" dediğimde bana muzipçe baktı.

"Güzelim ben o geldiğinde muhtemelen uyanık olacağım, anlarsın ya yeni bir kardeş fala..."
Saçlarında gezinen ellerimle saçını çektiğimde susmak zorunda kaldı ama gülmeyi ihmal etmedi.

"Abaza..." diye mırıldandım.

Ellerim hala saçlarında gezinirken, yüzünü izledim bir süre. Gözlerini kapamıştı. Çıkık elmacık kemikleri ve dudaklarının uyumu harikaydı. Ama sanırım en sevdiğim şey yumuşacık saçlarıydı. Yada yeşille siyah arasında dönüp duran gözleri. Veya ince uzun parmaklarının muhteşem duruşu.

"Çok bakma, nazar değdireceksin."

Gözlerimi kırpıştırdım. Gözleri kapalı değil miydi bunun!?

"Nazar değmiş zaten, yoksa bu kadar beyinsizlik yaradılışından olamaz" dedim tıslarcasına.

"Yaradılışımdan kas ve zeka akıyor güzelim." Dediğinde ağzından bir 'hah' çıktı.

"Türkiye de Antartika kıtasında biliyorsun değil mi." Diye alayla konuştuğumda, sırıtıp "başka neyin nerde olduğunu bilmek ister misin?" Deyince yine saçlarını çektim.

Yüzümün kızardığında emindim.

"Kes sesini de yine uyuya kalmadan eve götür beni."

"Aslında bugün çok yorgunum biliyor musun?"

"Hihi öylesindir canım ama burda kalmayacağıma göre, beni eve götüreceksin Savaş."

Düşünür gibi mırıltılar çıkarıp "baş belasısın" diyerek ayağa kalktı.

"Saka mısın be, sen getirdin beni"

Arabaya binerken mırıldandı yine "huzurlusun çünkü"

Ne dediğini anlamamıştım, sorsam da söylemedi zaten.

🌹🌹🌹🌹

"Yaaaaa.... Ama aklım hala dans kısmında varya."

Gözlerimi laptopumdan alıp, sabahtan beri ona anlattığım parti olayına saçma sapan yorumlar yapan, Öyküye çevirdim.

"Altı üstü bir dans Öykü, abartma."

Kafama hafifçe vurup "ya bu ne şapşallık be, kızım sen hiç mi pembe dizi izlemiyorsun?" Dediginde ona alayla baktım. "Hayır" diye cevapladım kısaca.

"Kızım adama diyorsun ama sende öküzsün, ya resmen yanımda olmanı, partnerim olmanı istiyorum demiş daha ne desin, hem o Yavuz denilen çocuğa ne demeli? Artık nasıl anlattıysa, çocuk Savaşın senden hoşlandığını düşünmüş... ya ba..."
ağzını elimle kapatıp "sus artık ya!" Dedim.

Elimi geri çekip ben konuşmaya başladım.
"Bak Savaş sadece bir abaza tamam mı, umrunda olmadığını söylese de Çağatay için istedi beni o kadar, pembe hayaller kurmayı kes!"

Öykü hınzırca gülüp, "Savaşı bırak da söyle bakalım, sen hoşlanıyor musun?" Diye sorup pislikçe sırıttı.

Aklıma bir anda bana dokunduğunda hissettiklerim geldi, yada dudaklarını düşündüğüm saniyeler, yumusacik saçlarını elimde gezdirdiğim anlar... Silkinip kendime geldim.

"Saçmalama, Savaş tahmin ettiğin kişi değil Öykü, inan bana."

Gözlerini devirip "amaan, seninle de aşk konuşulmuyor, bu arada şu Yavuzun soy adı ne biliyor musun?"
Deyince dilimi olumsuz anlamda şaklattım.

"Peki nasıl birisiydi?"

Gözlerim ağır çekimde Öyküye dönerken, kaşlarım da aynı oranda havalandı.

"Hayırdıır?" Diye sordum anlamlı anlamlı.

Hayır yani bir sonraki avı Yavuzsa falan...

"Sorma... dün Gökhan derse girmeyince yanıma tatlı bir çocuk oturdu. Şu kamp olayı varya, aynı odada kalıcam. Onun da ismi Yavuz da ondan sordum."

Aslında okulda 11. Sınıflardan başka Yavuz var mı?

Yok...

E bu durumda Öykünün birlikte kalacağı kişi de dünkü tatlı ve kibar çocuktan başkası olamaz.

"Başka Yavuz yokki zaten."

Laptopu kapatıp yataktan kalktım ve odamdan çıktım.

Öykü yarin yola çıkacağımız kamp için iki valiz toplayıp bize gelmişti ve birlikte yarin sabah yola çıkacaktık. Bende eşyalarımı toparlasam fena olmazdı yani.

Aşağı inip mutfağa girdim. Masada oturmuş Gülsüm teyzeye kurlar yapan Yiğite gözlerimi devirdim.
Gerçekten bu çocuk hayvan ya...

"Ya Aşçı Kraliçe, kulun kölen olayım bir tanecik ya nolur..."

"Olmaz çocuğum, yemekten sonra istediğin kadar ye, ama şimdi atıştırmalık olmaaaz..."

Yiğit oflayıp "Ya sen beni hiç tanımadın mı ha? Ben bir cipsle miğde doyurucak insan mıyım, yine yerim yemeklerini Allah için sultanım yapma bana bunu." Deyince Gülsüm teyze terliğini çıkardı ama arkasını döndüğünde atacak bir Yiğit bulamadı.

Ben ayaklarını kıçına vura vura kaçan Yiğite gülerken Gülsüm teyzeyi öpüp mutfaktan çıktım. Anlaşılan yemek saatinden önce atıştırmalık bir şeyler yar olmayacaktı bana.

Mutfaktan çıkıp salona girecekken eve yeni gelen abimi görünce adımlarımı hızlandırdım.

"Deniz?"

Arkamı dönüp şirince sırıttım.

"Emre?"

"Bittin sen..!" Demesiyle koşarak girdim salona.

Arkamdan koştuğunu ayak seslerinden anlayınca, hızlanıp koltukların etrafında dolanmaya başladım.

Biz koltuk etrafında kısır döngüye girmiş bir yandan da bağırıyorduk.

"Manyak mısın kızım, ne diye kıza Ece diyip duruyorsun, zaten Eceyi bahane ediyor.."

"Banane lan! Eceyi istiyorum ben, kız yalakanın teki"

"Noluyor burda?"

Annemin sesini duymamla hemen kapıda duran anneme koşup arkasına geçtim.

"Bak Leyla Sultan, arkandan işler çevirip duran oğluna bak" dedim nefes nefese abimi göstererek.

"Sen tut ilk önce Eceden ayrıl, sonra başkasını bul, olucak iş değil, e bende senin kızınım izin verir miyi..."

"Ne!?"

Abim oflayarak koltuğa oturup başını arkaya attı.

Iş tamam..!

Annem de koşarak abimin yanına oturunca bende abimin diğer yanına oturdum.

Eceyi çok seviyordum ve hesap zamanıydı..! Allah bilir kızı nasıl üzmüştür öküz!

"Ne demek Eceden ayrılmak oğlum? Sen benim yüreğime mi indireceksin?"

Evet... annem de Eceyi çok seviyordu.

Abim ellerini ben suçlu değilim dersecine havaya kaldırıp "valla ben birşey yapmadım, kız kendi ayrıldı kendi bilir." Diyerek ayaklanınca annem hemen bileğinden tutup oturttu onu tekrar.

"Eşşek sıpası! Ben bilirim kızımı, bir halt yemesen ayrılmaz o, hadi ayrıldın diyelim bir başkası ne demek? Evleneceksin Eceyle başka şansın yok!"

Kıkırdadım. Oldu olacak birde elinde bıçakla gezseysi evlen diye.

Abim oflayıp bana 'boku yedin' dercesine bakınca, hemen bakışlarımı kaçırdım.

Bu manyaktan korkmayacaksam kimden korkucam oğlum!? Adam sinirlenince bir başka oluyor...

"Eceyi seviyorum anne. Küçük bir tartışmaydı ve o kız da sadece kıskandırmak amaçlıydı. Bak, biraz zaman ver ve lütfen sen karışma. Halledeceğim."

Annem düşünür gibi yapıp başını salladı ve bas parmağını tehdit edercesine salladı.

"Öyle olsun, ama en kısa sürede kızımın parmağında yüzük göreceğim, anlaşıldı mı?"

Abim gülerek annemin yanağını öpünce kaşlarımı çattım. Burada abimin dayak yemesi gerekiyordu.
Ve benim de sinsi gülüş yapmam...
Şeytanın dölü lan bu Emre!

Abim "Sanki o kızın ben damadınım, aşk olsun Leyla Sultan! Bari belli etme yahu. " deyince annem gülerek abimin anlından öpüp onu serbest bıraktı.

Ellerimi bağlayıp arkama yaslandım.
Bu işin böyle olmaması gerekiyordu. Burda keyif alan ben olmalıydım!

Sinirle kalkıp bahceye çıktım ve sandalyelerden birine oturdum.

"Man kafa, öküz, görürsün sen, aptal, şeytan gibi ya suna ba..."

Arkamdan bir el gözlerimi kapatınca yerimde sıçrayıp çığlık attım.

Ince uzun parmaklar, muhteşem parfüm ve yumuşacık eller...

"Gökhan?"

"Bildin kedicik. Ödülünü al bakalım" deyip elindeki sigarayı bana uzatınca gözlerimi ayırıp Gökhan'a saldırmaya hazırlandım.
Amacımı anlamış olacak ki, hemen ellerini kaldırıp, " hey, sakin ol kedicik benim değil, içmiyorum ben ya..." deyince gözlerimi kısarak baktım ona.

"Nereden aldın peki? Bana bak bir tane dahi içsen ruhunu sökerim Gökhan anladın mı?"

Ben çıkışınca oda gülerek elindekini çöpe attı ve gülerek yanıma oturdu.

"Yerde buldum. Sen kime saydırıyordun öyle?"

"Boşver ya, Emre işte." dedigimde omzuma elini atıp saçlarımı karıştırdı.

"Söyle bakalım Deniz hanım... dün akşam neredeydin?" Diye sorunca yutkundum.

Neden soruyordu ki? Biliyor muydu? Gökhan kıskanç bir insandı ve beni veya Öyküyü bir erkekle görmeye katlanamazdı. Gerçi artık Öyküye söz geçiremediği için birşey diyemez oldu ya, orası ayrı.

Ama nereden biliyordu ki? Yani... sadece Emre biliyordu ve Emre Gökhan'la anlaşırdı...
Oooffff...

Gözlerimi gözlerine çıkartıp masumca bir bakış attım.

"Yalan söylesem?" Diye sordum umutla. Düşünürmüş gibi mırıltılar çıkartıp alayla "söyleyebilecek misin?" Deyince gözlerimi devirip omzuna vurdum.

Bana beklentiyle bakmaya devam edince oflayıp önüme döndüm.

"Pardiydidm..."

"Ağzında gevelemeden konuş Deniz" deyince sıkıntıyla nefesimi vererek,
"Zaten biliyorsun değil mi?" Dedigimde bana bakıp kafasını olumlu anlamda salladı.

"Ne diye işkence ediyorsun bana o zaman? Direk öldür hesap soracağına ya hadi uğraştırma beni."

Omzumdaki eliyle beni kendine çekip yanağımdan öperek güldü.

"Niye seni öldüreyim kedicik? Sen daha çocuklarıma teyzelik yapıcaksın. " deyince gülerek bende ona sokuldum. Bazen Gökhanı tatlılığı yüzünden yemek istemem normal miydi?

Kafamı kaldırıp gözlerine bakarken yanaklarını sıkarak "Ya seni dolaba saklayacağım yaa..." dedigimde ellerimi tutup ittirdince dahada güldüm. O bunu yapmamı sevmiyor olabilirdi ama ben cokk seviyordum.

"Saçma saçma şeyler yapma biri görürse karizma çöpte" diyerek etrafa bakınınca saçını çektim.
"Karizmanı yesinler. Başlatma karizmana."

"Ya sen konuyu nereden nereye çekiyorsun kedicik. Söyle bakalım ne işin vardı o sıçtığımın partisinde?" Diyerek bana bakınca yine yutkundum.

Şirince sırıtıp "partiye neden gidilir Gökhan?" Diye sordum masumca.

Kafasını etrafta dolaştırıp tekrar bana baktı ve "eğlenmek için gidilir Deniz, ama seni temin ederim o parti eğlenmek için değildi." Dedi tane tane.

Bunu zaten biliyordum, Savaş tehlikleri adamların katılacağı bir parti olacağını söylemişti.

"Endişelenecek bir durum yoktu Gökhan gerçekten, hem Emre de oradaydı zaten."

"Ondan şüphem yok zaten, sana kimse karışmaya cesaret edemez. Sorun bu değil" deyip dudaklarını yalayınca kaşlarımı çatıp "o zaman sorun ne?" Diye sordum meraklıca.

Sabırla bana bakıp "sorun senin oraya Savaş Gökay denen mafya bozuntusuyla gitmiş olman, anlamıyorum başka kimse mi yoktu?" Dedi ciddiyetle.

"Sen de mafya bozuntusu sayılırsın Gökhan, Savaşla aranda pek bir fark yokki."

Evet yoktu. Savaşın yaptığı her işi eminim Gökhan da yapıyordu.
O da fazla masum çalışan birisi değildi.
Etrafım manyaklarla çevrili lan!

"Çok güzel, şimdi de beni onunla aynı keseye mi koyuyorsun?" Derken sinirlendiğini belli eden çene kasları ortaya çıkmıştı.

"Saçmalama öyle söylemek istemedim, demek istediğim ona güveniyorum, yani bana zarar vereceğini düşünmüyorum."

"Neye dayanarak, tanımadığın biri hakkında böyle konuşabiliyorsun Deniz?"

Ona söylemeliydim artık belkide. Öpme olayını atlayarak anlatsam fena olmazdı tabi. Birde uyuyakaldığımız o günü.

"Savaşın ailesiyle bizimkiler tanışıyorlar ve geçen hafta bizdelerdi. Bir şirket anlaşması mı neymiş işte..." derken sözümü keserek "ve sen bunu bana şimdi mi anlatıyorsun?" Deyince kaşlarımı çattım.

Zaten ona herşeyi anlatmıyordum ki?

"Gerekli görmedim Gökhan, sen bir sakin olsana..."

Oflayıp "peki, öyle olsun, ama sana tavsiyem o manyakla arkadaşlık yapma."

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım ve "kıskanıyorsun?" Dedim sorarcasına.

Bana tırla ilişkiye girdim demişim gibi bakınca güldüm.

"Yiğit salağıyla oturup tatlı tatlı Yemekistan konuşmalarınızı bile kıskanmadıysam, bunu kıskanacak değilim." Dedi kendinden emin bir şekilde.

Ama nasıl bir pot kırdığının farkında bile değildi. Istemsizce kahkaha atınca bana bakıp "gülme!" dedi kesin bir dille.

Elim ağzıma giderken gülmemi bastırmaya çalışıyordum ama imkansızdı.

Resmen Yiğitle beni bile kıskanıyordu şapşal. Birde bunu kabul etmeyişi yok mu?

Birdaha kahkaha atınca bana sinsice bakıp "demek gülmek istiyorsun?" Diyerek gıdıklamaya başlayınca hemen onu itip içeri koştum.
Oda gülerek arkamdan geliyordu.

"Gökhan durmassan seni çikolata almaya gönderirim." Dememle arkamdaki ayak sesleri kesilince bende durup arkama baktım.
Ellerini iki yandan açmış kaşlarını çatarak bana bakıyordu.

"Bu adil değil..." diye söylendi acı çekercesine.

Ona bilmiş bilmiş bakıp "hayat adil değil.' dedim ukalaca.

Sonra da havalı yürüyüşümle odama yöneldim.

Sanırım bende bir valiz hazırlasam fena olmazdı. Hem allasen bu millet niye bizde toplanmıştı.

Odanın kapısını açar açmaz üzerime gelen yastıkla yere yapışınca sinirle yastığı alıp Öyküye fırlatacaktım ki yastığın benim olduğunu hatırlayınca durup ölümcül bakışlarımı üzerine göndermekle yetindim.

"Sorunlu musun kızım?"

Bana aldırmayıp elindeki yastığı kapının arkasında biryere atınca, kapıyı kapatıp kapının arkasındaki Erdeme baktım. Ah zavallı çocuk, Allah bilir nasıl kızdırmıştı da neler çekecekti...

"Erdem kanka?"

Beni görünce hemen arkama sığınıp "tut şunu Deniz ya, kolum kızardı resmen." Diyerek ısırık izi olan kolunu gösterdi.

Gülerek "Ne yaptın da kızdırdın acaba Ya?" Diye sorunca, Öykü sinirle araya girip "Stefanıma tipsiz diyor manyak ya" deyince kahkaha attım.

Evet Öykü koyu bir Stefan Salvatore fanıydı ve ona söylenen söz Öyküye söylenmiş sayılırdı.

"Tipsiz de ondan." Dedi Erdem umursamazca.

Allah aşkına canına mı susamıştı lan bu?

Öykü hemen üzerimize koşmaya başlayınca Erdemi dışarı çıkartıp Öyküyü tuttum.

"Ee, uzun yolların ustası terazi burçlu kankam? Benim valizler hala hazırlanmamış bir el atsan mı?"

Hemen kaşlarını gevşetip, 'hmm' diye mırıldandı. Sonra gülüp dolaba yöneldi ve dolabımı açtı.

Anlaşılan beni güzel bir seruven bekliyordu. Sıkıcı da olabilir...

🌹🌹🌹🌹

"Gençler herkes yemeğe..."

Annemin çığırmasıyla Öykünün makyaj çantasına bakmayı kesip hemen ayağa kalktım.

Sabahtan beri Öykü yüzünden iki valiz çıkartmış birde küçük makyaj çantası hazırlamak konusunda tartışıyorduk. Laf aramızda Öykününki hiç de küçük değildi!
Makyaj yapan bir insan değildim ama Öykü kesinlikle öyleydi.

"Hadi aşağı inelim acıktım" dedim bu saçma işten kurtulmak isterken.
Onu beklemeyip odadan çıktım ve hızla merdivenleri inip salona girdim ve masaya oturdum. Kimse gelmemişti ama tabiki Yiğit buradaydı. Her yemekte yaptığı gibi yakasına ayıcıklı önlüğünü takmış ellerini çenesinin altında birleştirmiş önündeki yemeğe aşkla bakıyordu.

Sonra Erdem, Emre ve Gökhan oturdular. Öykü de elindeki telefonla ilgilenerek yanıma oturdu.
Ee annemle babam neredeydi?
Annem mutfaktan çıkıp baş köşeye oturunca sabırla saate baktım. Saat akşam sekizdi ama babam nerelerdeydi?

Annem "Ömer amcanız bu akşam yok çocuklar, başlayabilirsiniz afiyet olsun" dediğinde hemen yemeğe başladım. Acıkmıştım baya. Muhtemelen yine şirketteydi, onun böyle halleri alışıldıktı zaten.

"Denizcim, dün gece Savaş Gökay ile berabermişsin, anlattı abin nasıl geçti geceniz?"

Birden gıcık tutmasıyla öksürmeye başlayınca annem gülümsedi.
Hay gülümsemene ben senin..
Yanımdaki suyu tek dikişte bitirince Erdemin bakışlarını üzerimde hissettim. Bana sorarcasına bakıyordu. Gökhan ona anlatmamıştı anlaşılan.

Hay ben sana da abi...
Abime baktığımda sırıtıyordu. Çok iyi ya, annemin de diline düştük mü? Harika!

Gülümseyip anneme bakınca "sırası mi şimdi annecim? Emrenin de dilinde bakla ıslanmıyor maşallah..." Diyerek sırıttım.

"Neden sırası olmasın çocuğum, bence yakışıyorsunuz değil mi Öykü?" Deyip ağzına bir lokma alırken Öyküye bakınca, Öykü fırsat bulmuş gibi gülüp cevap verecekti ki, Erdem ve Gökhan aynı anda "hayır" deyince onlara baktım. Sonunda bir işe yarıyorlardı.

Allah aşkına anne yavaş gel ya...

Annem onlara sorarcasına bakıp tek kaşını kaldırınca Erdem söze girip, "Bakma sen ona Leyla teyze, hiç göründüğü gibi temiz birisi değildir." Dedi.
Annem yine açıksözlülüğünü ortaya koyup eliyle yanyana oturan Emre, Erdem ve Gökhanı göstererek "hiçbiriniz akıllı uslu değilsiniz." Deyip ekledi "Yiğit hariç".

Yiğit gevşekçe sırıtıp anneme öpücük atınca annem gülümsedi.
Bana böyle gülümsemiştin zalım!

Öykü "Kusura bakma ama kızın tam bir yabanî Leyla teyzecim,iş buna kalırsa evde kalır." Deyince annem hemen "Ah, bilmez miyim?" Diye atladı.

Gözlerimi devirip "Ya anne saçma saçma konuşmayın, ne yakışması o manyak çocuğa tırnağımın ucuyla bile dokunmam." Dedigimde Öykü kıpırdayıp "dans etmeyi bilirsin ama..." dediginde alttan ayağına vurunca susmak zorunda kaldı.

Gökhan'a baktığımda çene kaslarının belirginleştiğini gördüm. Sinirlenmişti.

Zaten manyak kıskanç bir Gökhan ve aşırı korumacı bir Erdem vardı başımda. Birde aşk böceği Öyküyle uğraşamadım.

Abim araya girip "Savaşı iki yıldır tanırım anne, pırlanta gibi çocuk." Dediğinde ona ağzımı ayırıp 'sen görürsün' bakışlarımı yolladım.

Gökhan öksürüp "afiyet olsun" diyerek ayaklanınca sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.

Şimdi gidecekti işte. Kızmıştı bana. Bana dokunan herkese kızardı. Kıskançtı fazlasıyla. Gereksiz yere kıskanıyordu ama yine de üzülmesine dayanamıyordum. Gökhan sevdiği herkese karşı böyleydi. Ama benim yerim başkaydı onda bunu biliyordum.

O çıktıktan sonra bende ayaklanıp doyduğumu söyleyerek arasından gittim.

Arabaya bindiğinde gaza basacakken bende binip kapıyı kapattım.
Bana öfkeyle bakınca bende arkama yaslanıp kemerimi taktım.

Inatçı olduğumu ve asla inmeyeceğimi biliyordu. Önüne dönüp arabayı çalıştırdı ve gaza yüklendi.

"Nereye gidiyoruz?"

Cevap yok...

Telefonu alıp birkaç tuşa bastıktan sonra kulağına götürdü ve konuşmaya başladı.

"Gökayın yerini öğrenin, hemen!" Deyip telefonu kapattı.

Ne yapmaya çalışıyordu ki bu? Ne yapacaktı...

"Gökhan lütfen saçma birşey yapma" dememe rağmen bana aldırış etmedi.
Telefonuna gelen bir mesajla telefonuna baktı ve kapatıp kenara koydu. Bilmediğim bir yola girince ona baktım. Bana hala aldırış etmiyordu.

Ve yine bilmediğim karanlık bir deponun önünde durduğunda bana bakıp "in." Dedi.

Korkunç bir yere benziyordu. Ama onun yanındayken korkmama gerek yoktu, o beni korurdu ne pahasına olursa olsun...

Arabanın inip bakışlarımla etrafı tararken, üşüdüğümü hissedince kollarımı bedenime sardım.

Gökhan birşey demeden elimi tutup beni içeri çekiştirince, ardından gittim.

İçerisi karanlıktı. Birkaç tane kasanın arkasına saklanıp "bak..." Dedi.
"... güvendiğin Savaşın ne halt olduğuna bak.!"

Bakışlarımı içeride yuvarlak oluşturmuş siyah giymiş adamlara çevirdim. Hepsinin üzerinde siyah tişört ve siyah pantolon vardı. Savaş hariç, onun farkı ise beyaz kol kaslarını ortaya seren bir tişört giymesiydi.

Ortalarında sandalyeye bağlanmış bir adam ve karşısında da Savaş duruyordu. Adam baygındı, Savaş eliyle işaret verince adamlardan bir tanesi bir kova suyu üzerine döktü.

Elleri bağlı olan adam korkuyla uyanırken, Savaşı gördüğünde daha da korktuğu gözlerinden anlaşılıyordu.

Savaş adamın yalvrışlarına aldırmayıp sağlam bir yumruk geçirdi suratına. Ardından bir tekme ve bir yumruk daha...

Adam tekrar bayıldığında ellerimle ağzımı kapattım. Belkide haketmişti. Ama Savaş nasıl bu kadar soğukkanlı olabilirdi ki kendisine yalvaran bir adam karşısında? Yanımda oturan, şakalaşıp güldüğüm, sapıklıklar yapan muzip çocuk... Şuan tanıdığım Savaştan herhangi bir iz göremiyordum. Korkunç bir Savaş vardı karşımda, korkutucu...

Savaş eline bir bıçak alıp yanan ateşte ısıtırken gözlerimi kapadım. Onu öldürecek miydi?

Adamın acı çığlığını duyduğumda nedensizce gözümden bir damla yaş düştü. Korkuyordum. O adam her kimse ve her ne yapmışsa bunları yaşamasını istemiyordum. Savaşın kollarına sarılıp yapma demek istiyordum. Gökhan kollarını bana sarıp beni dışarı çıkartarak arabaya bindirdi. Bir yandan da mırıldanıyordu.
"Seni buraya hiç getirmemliydim."

Arabaya bindiğimde Gökhanın kollarından çıkmış olmak huzursuzluk vermişti.

Sahi Gökhan... O da yapıyor muydu böyle şeyler.

Hala gözlerim kapalıyken araba durduğunda gözlerimi araladım.

Gökhan arabadan inip beni de indirdi. İndiğimde gözlerimi gelmiş olduğumuz parkta dolaştırdım.
Kimse yoktu etrafta gece olduğundan.

Beni bir banka çekiştirip oturtturdu. Yanıma oturduğunda kollarını sardı bana.

Ağladığım için kısık çıkan sesimle "onu öldürecek mi?" Diye sordum.

"Hayır." Dedi tok sesiyle. Ona baktım.
"Nasıl bu kadar emin olabilirsin?" Dediğimde gözlerini gözlerime dikti.

"Savaşın kendine göre kuralları vardır. Kimseyi öldürmez."

"Sen... bunu nereden biliyorsun, sende tanıyorsun değil mi Gökhan? Abim gibi... muhtemelen Erdem de..."
Eliyle kafamı göğsüne yatırıp susturdu beni.

"Bak Deniz, anlamanı istiyorum ki, malesef benim de Savaştan eksik kalır bir yanım yok. Tehlikelerle dolu dünyaların insanlarıyız. Ama ben seni asla incitmem çünkü seni seviyorum, sen benim kardeşimsin, beraber büyüdüğüm hep sığındığım arkadaşım... Ama Savaş ihtiyacı olursa seni incitmekten geri durmaz. Sen onun için diğer herkesten farksızsın." Deyip derin bir nefes aldı.

Öyle miydim?
'Diğer herkesten farksız'
nedense canımı yakıyordu bu gerçek. Nedense..?

Biraz daha sokuldum ona.
"Ben korkmuyorum kendim için, bana birşey olmasına izin vermessin biliyorum. Seni seviyorum Gökhan."

Gözlerimi kapattım. Lanet olası huyum, ne zaman ağlasam ardından mutlaka uyurdum. Öyle ağır bir uyku bastırıyordu ki... Karşı koyamıyordum.


_______________🍁🍁🍁________________







Continue Reading

You'll Also Like

1M 5.7K 4
DENİZ ARAS KUMSAL GÜÇLÜ
1.5K 100 21
DİKKAT KİTAP ÇOK FAZLA +18 İÇERMEKTEDİR "Ne yaparsan yap sen bana olur demedikçe sana dokunmam." Diyince aklımdaki tilkiler yine yaptı yapacağını. Ü...
5.8K 1.4K 29
Yıllarca kendisini fazla yıpratmış ama yine de güçlü kalan Azra, ailesiyle birlikte gece arabayla dışarıdayken karşısına çıkan dört kişiye yardım ede...
566K 37.6K 29
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...