Hermes'in Kızı |Nico di Angel...

By Azra_Mars

367K 19.5K 8.1K

Hermes'in Kızı Serisi, İlk Kitap |Kayıp Tanrıça| Aslında normal bir kız var elimizde. Michael Jackson hayranı... More

Açıklama 1
1- Silent Place Soygunu
2- Senin Hırsız Olduğunu Biliyorum Miranda
3- Melez Ne Demek?
4- Chemp Lia Soygunu
Açıklama 2
5- Melez Kampı'nda İlk Gün
Açıklama 3
6- Hestia Geliyor
8- Kılıç Düellosu
/ / / Kehanet / / /
9- Yarış
10- Bayrak Yakalamaca Oyunu
11- Kabus
12- Avcılar'a Katılmak
13- Kayıp Tanrıça
14- New Jersey'e Gitmek
15- Herkesin Hayali Vardır
16- Teresa Bir Sincap Katlediyor
17- Darcy'nin Gidişi
18- Kader Tanrıçaları İpliği İnceltmeye Karar Veriyor
Açıklama 4
19- Karo Joker ve Teresa'nın Yemini
20 - Marzie Crawe
Açıklama 5
21- İyi Sky Kötü Sky'a Karşı
22- Miami'de Olan Olaylar
Açıklama 6
23- Bir Pegasus'tan Düşmek
24- Teresa'nın Şeytanı
25- Tartarus ve Olimpos
26- Kolye
27- Yılanlar Arasında Bir Söz
Açıklama 7
28- İki Kefen Yakmak
29- Skylar Green |Final|
Farkındalık ve Hata Bölümü
2. Kitap Hakkındaki Açıklama
► Biyografi Gibi Bir Şey ◄
Hermes'in Kızı 2
Diğer Kitaplarım
Instagram'dayız!

7- Tartarus'un En İyi Ablası

11.1K 670 235
By Azra_Mars

-Medya, Miranda ve Nico'nun benzerliğini göstermek için-

/ / / Miranda / / /

Nico'nun bir şeyler mırıldandığını anlamıştım ama ne dediğinden emin değilim. Yemekle ilgili bir şeyler saçmalamıştı sanırım. Flynn de ona cevap verdi, fakat ondan uzaktaydım. Karnı acıkmıştır diye düşünüp omuz silktim ve açtığı kapıdan geçtim, ve... Oha! Bu yer tam anlamıyla bir cehennem! Cennet bu kadar güzel olamazdı, üzgünüm. Çünkü bu kulübede tam bir siyah hakimliği var ve ben bu rengi çok severim. Yalnızlığın, umutsuzluğun, çaresizliğin ve karamsarlığın rengidir siyah. İnsanın içini ferahlatıyor değil mi?

   Yerdeki uzun, yumuşak tüylü halı siyah, duvar kağıdı siyah, perdeler ipekten siyah, yataklar cilayla parlatılmış ahşap siyah boyalı ve köşedeki buzdolabı ve genişçe yemek masası da siyah...

Kendimi tutamayıp hayranlığımı belirten bir ıslık çaldığımda Nico gülümsedi ve siyah -tabiki siyah- üzerinde kurukafa desenleri olan bir yorganın serili olduğu yatağı işaret etti. Gidip gösterdiği yatağa oturdum ve valizimi de kenara çektim.

Flynn hala kapının girişinde dikilmiş bir şekilde korkuyla içeriyi süzüyordu. Suratındaki ifadeyi görünce istemeden güldüm.

''Ne o, beğenemedin mi Flynn?'' dedi Nico normal bir ifadeyle.

''Yo- yok. Çok güzel sadece... Imm.. Fazla siyah....'' deddi Flynn yutkunarak.

Sonunda cesaret edip içeri girdiğinde Nico ona da bir yatak gösterdi ve kendi de üç metre öteden zıplayarak kendi yatağına harika bir atlayış yaptı. Yattığı yerden bana baktığını hissediyordum. Zaten yataklarımız arasında en fazla iki metre vardı. Ona inatla bakmayarak valizimden siyah kısa kollu uzun bir tişört çıkardım. Bunu gecelik niyetine kullanıyordum çünkü bir geceliğim bile yok. Diz kapaklarımın biraz üzerine gelen tişörtü aldım ve siyah banyo kapısına doğru adımladım.

Banyoya girdim ve kurukafa şeklinde olan klozet kapağına oturup yırtık pantolonumu çıkarmaya başladım. Bir yandan da etrafı inceliyordum. Genişçe bir banyoydu, simsiyah geniş bir küvet odanın en sağında duruyordu. Klozet onun biraz solundaydı ve tam karşısında da lavabo duruyordu.

Tüm giysilerimi çıkardıktan sonra siyah, kısa kollu ve bana birkaç beden büyük gelen tişörtü giydim. Lavabo aynasında kendi yansımama baktım. Diz kapağımın biraz üstünde biten tişört bacaklarımdaki yara izlerini kapatamayacak kadar kısaydı. Başımı sıkıntıyla salladım ve diğer giysilerimi toplayarak banyodan çıktım. Bu arada, lavabo aynası çok parlaktı ve kenarına da bir sıra parlak ve değerli olduğu belli taş diziliydi, bunu Chicago'daki kuyumcu Bradley'e götürsek kaça geleceğini düşündüm. Söylemeden geçemeyeceğim.

Banyodan çıkıp eski giysilerimi valize tıktım ve valizin en üstündeki bir paket Cheetos'u aldım. Sol yanımdaki yatakta oturan ve hala huzursuz bir şekilde Nico'ya bakan Flynn'e baktım. Kıkırdadım ve cips paketini Flynn'in kafasına fırlattım.

''Al, ye. Ama uyarmalıyım, bağımlılık yapar, tatları mükemmeldir!'' dedim benden beklenmeyecek bir neşeyle. Bu neşenin hepsi şu parlak aynayı oradan nasıl sökerim diye düşünmemden kaynaklanıyordu sanırım...

Flynn bana sevecen bir gülümseme yolladı ve paketi sessizce açıp cipsi birer ikişer yemeye başladı.

Nico'nun ters ters bize baktığını fark edince bir paket daha aldım ve ona fırlattım.

''Pek paylaşımcı biri değilim, hele ki cips konusunda. Ama bizi kulübene kabul ettiğin için es geçiyorum'' dedim ve Nico'nun bu kulübedeki her şey gibi simsiyah olan gözlerine bakarak sırıttım.

Kimse bir şey demeyince bende son paketi elime alıp büyük bir açlıkla yemeye başladım. Ben resmen bu şeylerin bağımlısıyım, her soygunda on - on beş tane yürütüyorum, neyse... Cheetos'u bitirince zaten göz kapaklarım düşmeye başladığı için uyumaya hazırlanmak adına hızlıca paketi çöpe atıp ellerimi yıkamaya gittim. Hızlıca ellerimi yıkadım ve tam banyodan çıkarken kapının önünde biriyle çarpıştım. Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktım ve bir an afalladım.

Nico, elinde siyah bir havlu tutuyordu, sanırım duş alacaktı, o yüzden üzerinde sadece pantolonu vardı. Yani, afalladım, çocuğun iyi bir vücudu vardı ve... Bence ben burayı terk etmeliydim.

Bir an durup Nico'nun vücudunu süzdüğümde tek kaşını kaldırıp bana Ne var? anlamında baktı.

''Neden ben çıkmadan banyoya giriyorsun?'' dedim aksi bir şekilde.

''Duş alacağım, kendi kulübemin banyosuna izin alarak girecek değilim'' dedi kayıtsız bir ifadeyle.

''Her neyse!'' deyip elimi salladım ve hızlıca banyodan çıktım.

Kendimi Nico gibi uzaktan bir atlayışla yatağa attım ve gözlerimi kapatarak bugünü düşünmemeye çalıştım. Bunun yerine Nico'nun kulübede olmadığı zaman aynayı nasıl sökerim diye düşündüm.

   Hiçbir zaman kolay uykuya dalan biri olmadığım için bu sefer beş dakikada sızabilmem oldukça tuhaftı. Neyse...

/ / / Nico / / /

Banyonun girişinde Miranda'yla çarpışmıştım ve her ne kadar kızarmamaya çalışsa da kızardığı açıkça ortadaydı. Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. Şaşkın bakışlarıyla -biraz da hayranlıkla demeliyim, fark ettim- beni süzdüğü için ona Ne var? anlamında bir bakış yolladım. Ben onun bacaklarına bakmıyordum sonuçta, değil mi? Tamam, belki biraz...

''Neden ben çıkmadan banyoya giriyorsun?'' diye çıkıştı sinirli bir sesle.

''Duş alacağım, kendi kulübemin banyosuna izin alarak girecek değilim'' dedim aynı aksi tonda.

''Her neyse!'' dedi sinirle ve banyodan çıktı.

Kendimi duşakabine attım ve kısa bir duş aldıktan sonra kurulanıp çıktım. Hızlıca üzerimi giyindim. Miranda yandaki yatakta çoktan derin bir uykuya dalmıştı. Başını yastığa gömmüş, siyah, uzun saçları karışmıştı ve kolları da yataktan sarkıyordu.

İçeriye giren ayışığı sayesinde kızın beyaz teni çok net bir şekilde görünüyordu. Aslında bacaklarında çok sayıda morluk, sıyrık ve yara izi vardı ama buna rağmen çok güzel vücut hatlarına sahipti. Hele ki diz kapağının hizasında, sağ bacağının yan kısmında öyle bir yara izi vardı ki bunun nasıl olduğunu çok merak ettim. Gerçekten canı acımış olmalıydı, artık nasıl olmuşsa...

Yatağıma oturup onu incelerken aklıma bir soru takıldı. Bana sahiplenilmediğini söylemişti. Hermes kulübesinde yapılan kurada da belirsizdi. Ve bana bu kadar çok benzemesi beni düşündürüyordu. Acaba kardeşim olabilir miydi? Zaten durup durup bunu düşünüyordum ve nedenini bilmediğim bir şekilde onun kardeşim olmasını istemiyordum. Tamam ilk defa bu salak kampta tanımadığım birini kendime yakın hissetmiştim, yalnız olmadığımı hissetmiştim ama bu onu sevdiğim anlamına gelmezdi, gelemezdi, gelmiyordu.

Yandaki askılıkta duran pilot ceketimi alıp kulübeden dışarı çıktım. Saat sabahın üçü filandı sanırım çünkü hava çok soğuktu ve etraf hala zifiri karanlıktı. Kampın ormanına doğru yürüdüm ve ormanın derinliklerine inmeye başladım. Burası ormanın tehlikeli olan kısımlarıydı ve canavarların cirit attığı bir yerdi. Kheiron asla kampçıların bu kadar derinlere gitmelerine izin vermezdi ama bunu pek umursadığım da söylenemezdi.

Gövdesine bir yuvarlak kazıdığım söğüt ağacına gelince durdum. Etrafı kolaçan ettim. Kimse yoktu. Söğüt ağacının yanına kazdığım mezara eğildim ve bir kez daha etrafa baktıktan sonra daha önceden alıp oraya sakladığım Dionisos'un alkolsüz şarabını mezara boca ettim. Sonra kısık bir sesle ölülere seslendim,

''Ölüler yeniden tat alsın, mezarlarından çıkıp bu adağı kabul eylesinler. Bianca di Angelo, lütfen gel...'' diye yalvardım adeta.

Bir elimi yere koyarak toprağı hissetmeye çalıştım ve ruh çağırmak için söylediğim nağmeye başladım. Nağmenin ortalarında bir yerdeydim ki çalılıkta bir haraketlenme oldu. Bir ruh çukura eğilip şarabı sessizce yudumladı. Başımı kaldırıp baktığımda Bianca'nın hüzünle bana bakan suratıyla karşılaştım. Cismi havada hafifçe aşağı yukarı süzülüyordu.

''Sana bir dahakine Jack Daniels istediğimi söylemiştim. Neyse. Evet Nico?'' dedi her zaman hayran kaldığım sakin sesiyle.

''Bianca, ben...'' diye yutkundum.

   Onu çok özlemiştim. Onu aylar sonra tekrar karşımda görünce, bilmiyorum, bu tuhaf hissettirmişti.

''Bianca, bir melez var'' dedim zorlukla. Burnunu çekip bana baktı. Devam etmem için kafasını salladı. Devam ettim,

''Ve Hades'in kızı olmasından korkuyorum. Bunu bilirsin diye düşündüm'' dedim yine zorluk çekerek.

Bianca kafasını salladı.

''Senin için önemliyse... Ki öyle, görüyorum. Yardım etmeye çalışırım. Peki adı ne?'' dedi sevgiyle bakarak.

''James Bond'' dedim kısık bir sesle. ''Öf hayır, Mirana Crawe, pardon''

İçime bir sıkıntı çökmüştü şimdiden. Bianca kaşlarını çattı, düşünüyor gibiydi. Sonra gözlerini kapattı. Bir süre böyle durduktan sonra gözlerini hafifçe açıp konuşmaya başladı,

''Hayır. Hades'in kızı değilmiş'' dedi gülümseyerek.

Bianca bunu nasıl bilebiliyordu, bilmiyorum ama içimden nedensizce ona inanmak istiyordum. Birden içime bir rahatlık hissi çökmüştü, kendimi normal hissetmeye başlamıştım.

''Teşekkürler Bianca, sen dünyanın ve Tartarus'un en iyi ablasısın'' dedim ve Bianca da bana gülümseyerek cismini yok etti.

Bir süre daha gecenin serinliğinde tek başıma oturdum. Tam gitmek için ayağa kalkmıştım ki yanı başımdan tanıdık bir ses buna engel oldu,

''Hades'in kızı olmamam neden bu kadar çok umrunda?'' dedi Miranda.

Hala aynı, uzun siyah tişörtü giyiyordu yalnızca ayağına siyah Converse'lerini geçirmişti. Bacaklarını çapraz yapmış, kollarını göğsüne kavuşturmuş bir şekilde söğüt ağacına yaslanmış bana bakıyordu. Tanrılarım, buraya nasıl gelmişti, ben bunu nasıl fark etmemiştim ve... Şimdi ne cevap verecektim? Neden Hades'in kızı olmasıyla bu kadar çok ilgilendiğimi kendim bile bilmezken ona ne halt diyecektim ki? Ona doğru baktım ve aklıma ilk gelen şeyi söyledim,

''Sen bu saatte, burada ne arıyorsun? Ormanın bu kadar açıklarına gelmek yasaktır!''

''Yasakları pek umursadığım söylenemez'' Omuz silkti ve devam etti,

''Seni takip ettim. Peki sen ne arıyorsun?"

''Sadece ablamla konuşmaya geldim!'' diye tersledim.

Bir an sessizleşti Miranda. Deminki emin tavrı yok oldu. Acaba çok mu yüksek sesle söylemiştim? Ben bunları düşünürken oda bir şey hatırlamış gibi tekrar emin tavrına büründü.

''Ama adımı duydum. Neden hakkımda konuşuyordunuz?'' dedi soğuk bir ifadeyle.

''Sadece kardeşim olup olmadığını merak etmiştim. Flynn'i de sordum zaten'' dedim yalan söyleyerek.

''Ciddi misin? Bana yalan söyleyebileceğini mi düşündün Nico? Ben yalancılıkta master yapmış biriyim'' dedi Miranda umursamaz bir tavırla.

''Peki sen nasıl bu kadar... Yani nasıl oldu da fark etmedim geldiğini?'' dedim patlayarak.

''Yalancılıkta olduğu kadar sessiz olmakta da iyiyim. Eğer bir hırsızsan Nico, her zaman sessiz olmayı bilmen gerekir. Ha, evet birde ben hırsızım'' dedi hafifçe gülümseyerek.

''Pekala, bende gidiyordum zaten'' diyerek ayağa kalktım ama Miranda yanıma gelip beni durdurdu.

''Hayır, lütfen gitme. Senden bir şey isteyeceğim'' dedi adeta yalvaran bir sesle.

''Evet?'' dedim merakla.

''Sen hayaletleri çağırabiliyorsun yani gördüğüm kadarıyla, değil mi? Şey, düşündüm de, senden birini çağırmanı istesem, yapar mısın?'' dedi koyu grilerini kocaman açarak.

Aslında ruhları çağırmak benim enerjimi fazlasıyla düşürüyordu ama o bana böyle bakarsa hayır da diyemezdim ki...

''Tamam, kimi çağıracağız?'' dedim tekrar yere çömelerek.

Elimi toprağa daldırarak bir kez daha toprağı hissetmeye çalıştım. Miranda da yanıma çömeldi.

''Adı Marzie Crawe'' dedi fısıldayarak.

Gözlerimi kapatıp sadece bu ada odaklanmaya çalıştım,

''Ölüler tekrar tat alsın, mezarlarından çıkıp bu adağı kabul eylesinler. Marzie Crawe göster kendini!'' dedim.

Ama hiçbir şey olmadı. Elimi toğrağın daha da derinine daldırarak hissetmeye çalıştım ama hissedemedim. Bütün benliğim bana yeraltında öyle biri olmadığını söylüyordu. Gözlerimi açarak merakla bana bakan Miranda'ya baktım.

''Senin için iyi mi kötü mu bilmem Miranda ama Marzie henüz ölmemiş'' dedim.

''Ne? Hayır, hayır, hayır, bu imkansız!'' dedi gözlerini kocaman açarak.

''Eh, sanırım kötüymüş''

Gözleri uzaklara gitmiş ve bakışları donuklaşmıştı. Artık şu Marzie her kimse ölmesi onu daha çok mutlu ederdi diye düşünüyorum. Bu duyduğuna çok üzülmüştü ve onu bu halde görmek hoş değildi.

''Miranda, Marzie Crawe kim?'' dedim sakinleştirici olmasını umduğum bir ses tonuyla.

Miranda'nın gözlerini uykusuzluktan kırmızılaşmaya başlamıştı. Tam o sırada başını omzuma yasladı. Bir an şaşırdım ve kaşlarımı çatıp garip garip ona baktım fakat geri çekmedi.

''O benim... Annem... Ve o hala hayatta...'' dedi kesik kesik ve başını omzuma daha çok yasladı.

Continue Reading

You'll Also Like

5.5K 408 56
Clary kardeşini öldürdükten sonra herşeyi sevdiği herkesi unuttu. Peki hatırlaması mümkün mü? Tekrar onlara dönmesi, Jace ile yeniden birlikte olması...
74.7K 6.2K 31
İyilik her zaman olduğu gibi yenilmişti ve dünyayı yine sevgi kurtaramamıştı. İyiler daima kazanır sözü de yalnızca masallarda kalmıştı. Yunan mitolo...
86.5K 5.4K 30
"iblis olman umrumda değil Valerie scarlett" Eski adı : Queen #ilk the orginals ve TVD iblis kurgusudur. #ilk the orginals ve Tvd iblis kraliçesi k...
241K 22.7K 24
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...